Hz.Yusuf ve Ezoterik anlamı

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
Ezoterik astroloji

Astroloji aslında ezoterik bir konudur. Ezoterik, “dinin batıni yönü, ancak ehli olanın anlayacağı sırları” demektir.

Egzoteriğin zıddıdır. Egzoterik, dinin herkes için geçerli olan inanç ve uygulama hükümleri, zahiridir. Öte yandan bu zıtlık tamamlayıcı bir zıtlıktır. Vahyin batıni vechesi, zahiri hükümlerinin hikmetlerini açıklar; severek ve gerekliliğini anlayarak yapmayı sağlar.

Çünkü batıni-ezoterik, vahyin dış görünüşünün gizlediği sırlarda insanın mistik ve manevi yolculuğunun ip uçlarını arar. Bu ip uçları; emir ve yasakların, başımıza gelen hadiselerin hikmetini simgesel bir dille anlatır.

Batıni yorumların analiz ettiği başlıca malzeme, peygamber kıssalarına gizlenmiş sırlar, evrenin yaratılış safhalarına ve gayb alemlere dair küçük izahlardır. Mesela Yunus as . ın hikayesinde balık burcunun sıkıntı ve sıkıntılarından kurtuluşunun ipuçlarını görürüz.
Kuran da yunus as. için Zünnun; yani “balık sahibi” denir. Ama burada kullanılan “nun”, balığın genel adı olan “semek”ten veya “hut” tan farklıdır. Tıpkı musanın asası için kullanılan yılan kelimesinin farklı olması gibi...

Elmalı hamdi, “Nun. Kaleme ve yazdıklarına andolsun” diye başlayan kalem suresinin tefsirinde “nun” un sırrı hakkında ayrıntılı bilgiler verir. [1]

“Başlangıçta "Kalem-i a'lâ (yüce kalem) denilen ve ezeli takdirde kıyamete kadar olacak şeylerin bir projesini yazan ruhânî bir ilk unsur, bir kuvvet yaratılmıştır ki buna birçokları akl-ı evvel (ilk akıl) veya Muhammedî nûr demişlerdir.

Sonra madde yaratılmıştır. Buna cevher dahi denilmiştir. Sonra bir su buharı gibi gaz halindeki maddeden gök cisimleri yaratılmış, sonra bunlardan sıvı halinde arzın maddesi ayrılmış ki fezâ dediğimiz uzay okyanusunda yüzen bu maddeye, küreye benzer şekilde olduğu anlatılmak üzere Nûn veya Hût ismi verilmiştir.

Yer küresinin böyle başlangıçta gök maddesinden ayrılacak yaratılmış olup buharlarla kuşatılan sıvı halindeki havada yüzmekte olan yuvarlak maddesi üzerinde sonra y er kabuğu dediğimiz toprak ve taş gibi cansız varlıklar tabakası yaratılmaya başlamış ve bu taraftan o Nûn maddesinin üzerine bir kabuk halinde yayılıp döşenmiş ve bu suretle arz meydana gelmiştir.” (elmalılı hamdi tefsiri kalem suresi)

İşte “Nun”, varlığın başlangıçtaki halinin sembolüdür. Varlık başlangıçta, “birlik okyanusu içinde kendinden habersiz yüzmektedir.”

Nun harfi de, “evrenin yaratılışının başlangıcında, gök cisimlerinin balık gibi uzay boşluğunda yüzdüğü, her şeyin birlik içinde olduğu, farklılaşmaların başlamadığı çağ” a işaret etmektedir. [2]

Mistikler, saflığa ve tamlığa erişmek için çokluğun meydana çıkmadığı başlangıçtaki birliğe dönmek isterler. Çünkü çokluk, eksikliktir, eksikliğinin huzursuzluğunu hissedip, deprenip, çalkalanıp durmaktır.

Buradaki “nun”, büyük ihtimalle bir “ruhani akretip”, yani “Allah' ın yeryüzünde gelip geçici şeylerin yaratılışında kullandığı temel ruhsal kaynak ve model.” Dir.
Evrenin yaratılışı çeşitli devrelerden geçer ve insanın manevi yolculuğunun duraklarını işaret eder... bu duraklar peygamber kıssalarında özellikle de mucizelerinde işaret edilmiş gibidir.

“Bununla beraber Arapça'da "nûn" isminin, bu harften başka olarak Hz. Yunus'a "Zünnûn" denilmesinde olduğu gibi hût, yani "balık" mânâsına; kezâ yazı hokkası "divit" mânâsına ve daha bazı mânâlara geldiği de söylenir.” (elmalılı)
Yunus as. ın hikayesi de bu anlamları çözümlemekte yardımcıdır.

Yunus as. ın hikayesi.
Yûnus (a.s)'ın nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kur'ân'da şöyle geçmektedir:
"Ve onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147).

O'nun peygamber olarak gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydı.Yûnus (a.s) onları küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce Allah'ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, 42).

Yûnus (a.s)'ın adı, Kur'ân'ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur'an'ın onuncu sûresinin adı, Yûnus sûresidir.

Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah'a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti (İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152).

Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)'ın zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini terketmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir:

"Zünnûn (Yûnus)'a gelince, o, öfkeli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; "Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ, 21/87).

Bu âyette Yûnus (a.s)'dan Zünnûn diye bahsedilmiştir. Zünnûn, balık sahibi demektir. Kur'ân'ın başka bir yerinde de, Yûnus (a.s) bu lakabla anılmıştır:

"Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani, o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti" (el-Kalem, 68/48).

Hem bu âyette hem de yukarıdaki âyette Yûnus (a.s)'ın sabretmemesine, Allah'ın emri olmadan milletini terketmeye kalkışmasına işâret edilmiştir. Onun bu hali üzerine, Yüce Allah şöyle buyurmuştu:

"O halde, peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret" (el-Ahkâf, 46/35).

Allah'ın müsaadesi olmadan Yûnus (a.s)'ın ayrılmaya kalkışması, iyi netice vermemişti. Ninova'dan ayrılmak için bir gemiye binmişti. Geminin batmaya yüz tutması üzerine, hafiflemesi için yolculardan birinin suya atılması gerekti. Kimin suya atılacağını tesbit için kur'a çekildi ve kur'a Yûnus (a.s)'a isâbet etti. Bu durum kur'ân'da şöyle haber verilmiştir:

"Gemide onlarla karşılıklı Kur'a çektiler de yenilenlerden oldu" (es-Saffat, 37/141).
İşin daha acısı, Yûnus (a.s) denize atıldıktan sonra bir balık onu yutmuştu. Yüce Allah Kur'ân'da onun bu durumunu şöyle haber vermiştir:

"Yûnus, (Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için) kendisi kötülüklerken, onu bir balık yuttu" (es-Saffat, 37/142).

Burada Yûnus (a.s) hatasını anlamış ve nefsini kınamaya başlamıştı. Balığın karnındaki karanlıklarda:

"Senden başka ilâh yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın, yücesin. Ben zalimlerden oldum!" (el-Enbiyâ, 21/87) diye dua etmeye ve Allah'a yalvarmaya başladı. Bu şekilde imân ve inançla Allah'a sığınması neticesinde, Yüce Allah onu affetmişti (el-Maverdî, en-Nuketu ve'l-Uyûnu, Beyrut 1992, III, 465 vd). Yûnus (a.s)'ın duasının kabul edildiği ve Allah tarafından bağışlandığı, Kur'ân'da şöyle dile getirilmiştir:

"Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, insanları böyle kurtarırız" (el-Enbiyâ, 21/88).

"Eğer tesbih edenlerden olmasaydı, (insanların) yeniden diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı" (es-Saffat, 37/143, 144).

Gücü her şeye yeten Yüce Allah, balığın karnındaki Yûnus (a.s)'ı öldürmedi. Bir süre sonra balık onu ağzı ile sahile bırakmıştı. Onun kurtuluş ve daha sonraki hafi, Kur'ân'da şöyle haber verilmiştir:

"(Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti), biz de onu hasta bir halde ağaçsız, boş bir yere attık ve üzerine (gölge yapması için) kabak türünden bir ağaç bitirdik" (es-Saffat, 37/145, 146).

Yûnus (a.s)'ın Allah tarafından affedilmesi ve büyük bir tehlikeden kurtarılması, Kur'ân'ın başka bir yerinde dile getirilmiştir:

"Sen Rabb'inin hükmüne sabret, balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah'a) seslenmişti. Eğer Rabb'inden ona bir nimet yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı. Fakat (böyle olmadı), Rabb'i onun duasını kabul etti de onu salihlerden kıldı" (el-Kalem, 68/8, 49, 50).

Yûnus (a.s)'ı bu sıkıntılardan kurtaran Yüce Allah, onun milletine de neticede hidâyeti nasib etti. Onlar da sonunda Allah'a imân edip tevhid'e sarıldılar. Onların tevbe edip hakka dönüşlerini ifâde eden âyetin meâli şöyledir:

"İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik" (es-Saffat, 37/148).
Yûnus (a.s)'ın milletinin bu şekilde tevbe etmeleri, küfürden dönüp Allah'a inanmaları, Allah tarafından övülmüş, methedilmiştir:

Keşke (azabı gördükten sonra) inanıp da, inanması kendisine fayda veren bir memleket olsaydı! (Azabı gördükten sonra inanmak, hiç bir memlekete yarar sağlamamıştır). Yalnız Yûnus'un kavmi, (azab henüz inmeden önce) inanınca, dünya hayatında onlardan rezillik azabını kaldırmış ve onları bir süre daha yaşatmıştık" (Yûnus, 10/98).

Yûnus (a.s)'ın faziletli bir insan olduğu, Yüce Allah tarafından şöyle haber verilmiştir:
"İsmâil, el-Yesa', Yunus ve Lut'a da (yol gösterdik). Hepsi iyilerden idiler" (el-En'âm, 6/86).

Hz. Muhammed (s.a.v) de onu şöyle övmüştür:
"Her kim ben Yûnus b. Mattâ'dan hayırlıyım derse, yalan söylemiştir" (Buhârî, Tefsiru süre 6, 4).

Yunus as. ın balık burcu özellikleri.

Yunus as. kavmi tarafından anlaşılmadı, yalnız bırakıldı. Balık burcu anlaşılmamaya, yalnız bırakılmaya karşı oldukça hassastır. Bağlanma bütünleşme ruhuna meyilli olduğu için kabul edilmemek çok gücüne gider.

Aslında bu deneyimi yaşarken gerçek bağlılığın yalnız Allah' a karşı duyulması gerektiğini de öğrenmelidir. Yunus as. bunu öğrenmek için, sembolik bir olay yaşaması gerekti.
İnsanlara “Allah' a yönelip tövbe etmezlerse azap geleceğini” bildirdi. Ama bu tehditte acele etmişti. Kavmi meydan okudu “haydi söz ettiğin mucizeyi getir” dedi. Allah' ın yardımı ise gecikmişti. Yunus as. Allah' ın kendisini terkettiğini düşündü, adeta sarhoşçasına kendini bıraktı. Kavmini terkedip çıkıp gitti.

Balığın bir kusuru da, vaz geçmektir, kendini bırakmak, hayatın sürükleyişine karşı koyamamaktır. Çok idealisttir, iyiliğin doruklarını hedefler ama sabırlı, yılmayan ve güçlü olması da gerekecektir.

Nitekim gemiye binip giderken fırtına çıktı. Aslında bu fırtına onun öfkesini temsil ediyordu. o akıl gemisine binmişti. (ezoterik olarak akıl gemiye benzetilir. Çünkü okyanusa benzeyen “birliğ”e karışıp gitmemek için insan akıl gemisine tutunur.) fakat Allah' onun gibi bir peygambere kendi aklıyla gitmesini hoş görmüyordu. Akıl gemisinden birlik okyanusuna atılması gerekiyordu.

O zamanın batıl inancına göre, sahibinden kaçan köle gemiye binerse uğursuzluk getirirdi. Gemiciler kura çekerek sahibinden kaçan köleyi tesbit etmeye çalıştılar. Kura ona çıkınca, yunus as. birden kendine geldi. Evet o da rabbinden izinsiz vazifesinin başından ayrılmamış mıydı.

Gemiciler onu köleye benzetmezler ama o “evet doğru, ben sahibinden kaçan bir köleyim. Beni atın.” Der.

Burada yunus as. ın balığın güzel özelliklerinden olan “evrenden gelen mesajları algılama” yeteneğini görüyoruz. Özeleştiri kabiliyeti, hatasını farketme ve dönme...denize atılırken nefsini kınamaya başlamıştır...

Bu arada onu bir balık yutar ve hikayenin sırlı bir kısmı başlar. Ezoterik olarak balık “rahim” sembollerindendir.

Yunus as. manevi olgunlaşma için bu rahimde kapalı kalır. Balık ve 12. ev istem dışı olarak bir zindanda, hastanede vs. kapalı kalmayı temsil eder. Yusuf as. kuyuda ve zindanda, eyyub as. hasta yatağında kaldı. Bir çok peygamberin hayatında da mağaraya çekilme önem kazanır. Bunlar hep rahim sembolüdür. Bir yerde kelebeğin metamorfozu gibi bir dönüşüm, kanatlanma için çile doldurmaktır.

Sufiler bunu istemli olarak mağarada veya yer altına kazdıkları çilehanede geçirirler.. dinimizde itikafa çekilme şeklinde uygulanır.

Yunus as. balığın karnında geçirdiği sürenin sonunda yine ıssız bir yere bırakılır, hasta olarak. Bu zayıflığı iyice hissetmesi içindir. Değişim-dönüşüm süreci burada tamamlanacaktır. Burada ruhun sembolü olan bir ağaç altında tedavisi ve olgunlaşması tamamlanır.

Balık hastalıktan iyileşme, nekahetle alakalıdır. Hasta bakmak, hastalık geçirmek gibi deneyimler bize toplumdan uzaklaşmak, dünya koşuşturmasından sıyrılmak ve içimize dönmek için fırsat sağlar.

Hadislerde “hummanın ateşi günah dağlarını eritir. Titremesi de kuru yapraklar misali günahları silkeler” buyurulur.

“Hastalık geçirmenin dönüştürücü ve saflaştırıcı etkisi” yaşanarak bilinen bir gerçektir. İnsanoğlu dünya hayatıın şartlandırmalarının tesiriyle, nereye gittiğini bilmeden koşturur durur. Hastalıkla duraksayan hayat, “nereye gidiyorum” sorgulaması için bir fırsat sağlar.

Başarısızlık, terkedilmek, eşini yitirmek gibi sebeplerle yalnız kalmak, iflas ve hayal kırıklığı gibi deneyimler de 12. ev ve balık temasıdır. Bunların hepsi de manevi farkındalık için fırsatlar sağlar.

Eğer hayatımızda 12. ev ve balık temasını kendi seçimimiz ve disiplinimizle uygularsak belki de bir felaket vesilesiyle yaşamamıza gerek kalmayacaktır. Tasavvufta seherlerde kalkıp karanlık gece içinde, yalnız başına ibadet ve zikirle zaman geçirmek tavsiye edilir. Hatta ramazanın son on gibi belli bir süreyi mescidde veya evin bir odasında tamamen inzivaya çekilmek suretiyle geçirmek çok daha iyi netice verecektir.
Kişisel fedakarlık ve mutlu son

Bu arada gördüğümüz başka bir mucize de şu. Aslında yunus as ın başına gelen bu olaylar Allah' ın sevki idaresi ile olmaktadır. Çünkü ninovalılar, yunus as. ın ortadan kaybolmasından sonra ufukları kara bulutların sardığını görürler. Çok korkar, onu aramaya çıkarlar. Bulamayınca sahralara çıkıp tövbe eder, batıl inançlarından vaz geçerler.

Yunus as. kavminin tövbesi için adeta kişisel bir keffaret ödemiştir. Kendini feda ile, çile doldurarak adeta onları kurtarmıştır.

Balık burcu, kendini feda etmeyle ilgili bir ruh halidir. Toplum adına bedel ödeyerek herkesi kurtarma kahramanlığını göstermektir. Mesela ülkesi için şehit olmak, insanlığın geleceği için kendi hayatını hizmete vakfetmek gibi...

Yunus as. döndüğünde hem kendi olgunlaşma programını tamamlamıştır. Hem kavmini kazanmıştır.

Yunus as.ı yutan balık “nefsi” temsil etmektedir. Hepimizin ruhları nefs balığı tarafından yutulmuş, hazmedilmeye çalışılmaktadır. Yunus nasıl ki ancak zikirle balığın karnından sağ çıktıysa; “ruhlarımız diri kalması” Allah' ı çok tesbih etmekte gizlidir.

Yunus as. ın fırtınalı denizi gibi; çeşitli olayların bizi bürüdüğü bir dünya hayatı içindeyiz. Eğer zikir ve murakabe ile ruh hayatımızı diri tutarsak, bizi hazmedeceğinden korktuğumuz nefs balığı bizi selamet sahiline çıkaran denizaltına dönüşecektir...

[1] Nûn vakıf halinde sakin okunur. Üzerinde durulmayıp geçilmesi halinde, kırâetlerin çoğunda izhar ile, bazısında da gunneli veya gunnesiz idğam ile okunur. Bunun görünüşü gibi hecâ harflerinden bildiğimiz "nun" harfi olmasıdır ki Rahman, Kur'ân isimlerinin sonunda olduğu gibi gunneli bir sestir. beşer iniltisini ve yaratılış tınlamasını en fazla temsil eden bir ses... İsmi de, başı ve sonu bir olan lafzıdır. Harf denilen sesler içinde en titreşimli sestir... (elmalılı a.y.)

[2] Nun Bir nokta ile bir hokka ve çanak gibi daireyi andırır bir şekilde yazılır. bir merkeze bakan yarım küre şeklinde görünmesi; âlemin de yer ve göğü ile suret ve mânâsını veya kalemle yazı yazılan bir hokka ile mürekkebini andırır.
Ki zihinleri bir noktada derinlere götürerek indirilmiş kitaptan yaratılış kitabına ve varlığın başlangıcına kadar bütün harfleri düşündürebilir.



Alıntı
 
Üst