Değişmek Mi İstiyordunuz?

p4inkiLLer

Kayıtlı Üye
Katılım
14 May 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
142
Bilimsel ve teknolojik gelişimin insanoğlunun uygar gereksinimlerini daha kolay, daha hızlı ve daha basit yollarla karşılamasına imkân sunduğu tartışma götürmez bir gerçek. Atla gidilen mesafeler zaman içinde önce kara tren, sonra otomobil, sonra uçakla kat edilmeye başlandığında; patikadan şoseye, asfalttan otobana, demiryolundan metroya uzanan dönüşümler seyredildikçe yaşı müsait olanların bu harikulade değişimleri biraz da hayranlıkla dillendirdiklerine şahit oluruz. Değişen; mekân ve zaman gibi görünse de beraberinde algılama ve bakış açısı yenilenmelerini de getirmiştir. İletişim ve ulaşım alanındaki gelişmeler kültürel ve düşünsel değişimleri tetiklemiştir, dersek sanırız ne demek istediğimiz biraz daha net anlaşılır.
Tasavvuf sahası da bu gelişim ve dönüşümün dışında kalamaz elbette!…
“Tasavvufun metotları, usulü- erkânı bellidir; asırlar öncesinden bu işin yolu da yordamı da belirlenmiştir” düşüncesinde olanlar; hız- elektronik ve bilgi çağında hala “Bir tekkede ehil zatın önünde diz çöküp senelerce rahle-i tedristen geçme”yi kutlu ve değişmez bir ödev gibi dayatmakla; tepelerinden uçaklar geçerken fayton sefasına şiirler yazan nostalji aşıkları gibi kaldıklarını bilmem fark edebilecekler mi?!…
Neyse! Konumuz başkaları değil. Elalem nasıl düşünür, nasıl yaşar, herkesin kendi tercihi. Biz sadece şuna inanıyoruz ki; çağdaş gelişmeler sadece insani ihtiyaçların karşılanmasına değil, düşünsel ve bilimsel OKUma Sistemlerine de bir dizi açılımlar ve kolaylıklar getirmiştir, getirmektedir… Bilgi Çağının meyveleri; hazmı kolay lezzetler sunmaktadır gönül sofralarımıza…
Son sohbetlerle önümüze gelen en büyük hediye ise; yoğun- yorucu çalışmalarla güç bela açığa çıkarılacak, zorlu süreçlerle olgunlaşacak bir idrak değil; zaten mevcut olan, işlemekte olan bir mekanizmanın, bir otomasyonun fark edilmesi ve fark edilenin yine fark etmek kadar kolay biçimde hayata geçirilebilecek Tetikleme Sisteminin çalıştırılmasından ibaret…
- Ne demeye çalışıyorum anlıyor musun sen?…
- Ya ne bileyim, sanki uçuyorsun. At arabası, tren, şose, asfalt, uçak derken havada gezinip gezinip yumuşak inişle sözü gene tasavvufa getirip bağladın yani.
- Hiç anlamadın mı?…
- Anlamaya çalışıyorum elbette. “Bilimsel teknolojik gelişmeler hayatı nasıl kolaylaştırdı ise artık tasavvufi gerçekleri algılamak, algılananı hayata geçirmek de bir o kadar kolay” demeye çalışıyorsun, sanıyorum…
- Anlamıyorum diyene bak seeeen!.. İşine geldi mi nasıl da anlıyorsun ama!…
- Kolaylaşması işime gelir de bu kadar basit olması, ne bileyim gene de pek sinmiyor.

- Sinmez tabii… Kafanı işlediler senin. “Hakikatine ermek öyle kolay değiiiiiilllll” dediler. Bir dizi zincirleme çalışmalar, ilerledikçe geçilen, geçildikçe yenisi karşına duvar gibi örülen mertebeler sürdüler önüne… Ve geçmişten kutlu (!) misallerle çile, ıstırap, bela, imtihan dediler değil mi?… Hemen korkup kaçmayasın diye de uçuk abartılarla kerametimsi- mucizemsi mizansenlerle süslediler hayal sahnesini… Öyle mi?…
- Mizansen çok ağır kaçmadı mı?..
- Mesela “Gecede 400 rekat namaz kılanlar”dan, “Hac yoluna çıkıp da her iki adımda bir durup iki rekat namaz kılarak seneler sonra Kabe’ye ulaşanlar”dan da bahsettiler…
- Doğru, fazlası var eksiği yok…

- Hiç kafanı kullanmadın değil mi?… Gecede 400 rekat namaz mümkün mü? Saate bölsen mümkün mü, bunu dahi düşünmedin. İki adımda iki rekat namaz kılıp onca yol yürünür mü, yürünürse Kabe’ye varmaya ömür yeter mi, tefekkür etmedin değil mi?
- Evet, tefekkür etmedim…
- Ama mizansen deyince kutsal hisarların topa tutulmuş gibi ciyaklamayı biliyorsun…
- …..
- Yooo üzülme… Sen ben farklı değiliz ki… Hepimiz bunlarla büyüdük. Ve kilitler attık zihnimize; “Acısız olmaz”, “Belasız olmaz”, “Yorulmadan olmaz”, “Burunlar sürtülmeli”, “Benlikler ezilmeli”, “Çile çekilmeli” dedik…
- Dedik, hem de ne çok dedik, evet, haklısın….
- Bunları konuşurken sürat çağında at arabalarını, bilgi çağında mesnetsiz hayalleri vve efsaneleri savunduğumuzu da fark edemedik…
- Evet, edemedik…

- Şimdi her şey değişiyor dostum… Tasavvuf sahasının usul ve metotları da yenileniyor!… Ehli, bunun startını çok önceden verdi ama bizim anlayıp adapte olmamız zaman aldı…
- Yani hakikatimize erme yolu da kolay, mı diyorsun sen?

- Ben demiyorum, Ehli son açılımlarla buna işaret ediyor. Hatırla. “Asrın Müjdesi”nde BEYİNDE FEEDBACK SİSTEMİ İLE OTOMATİK BİR DUA MEKANİZMASInın işlediğini, bunu bilinçli gözleyebilmek için sadece RİSALET BİLGİSİNİN FARKINDALIĞINI KORUMAMIZ gerektiğini konuşmuştuk Ehlinin işaretlerini anlama sadedinde.
- Evet.
- “Allahın Dilemesi, Kulun Dilemesi ikileminden çıkmak gerektiği”ni de uzun süre “Bakar kör, duyar sağır” olarak okuduğumuz Kur’an ayetlerinde müzakere etmiştik.
- Evet.

- İşte şimdi senin en başlarda “Madem otomatik bir mekanizma işliyor bende, bunun benden habersiz işleyip durması pek de içime sinmiyor, bir yerde ben de devrede olabilmeliyim” itirazın vardı ya…
- Evet evet otomasyonun bu yönü sinmemişti içime…
- Hatta “Ben bu sistemin düğmesine nasıl basarım, domino taşlarına dokunup sistemi nasıl tetiklerim” bile demiştin.
- Evet dedim.

- İşte bugün onun basit mekaniğini konuşacağız seninle.
- Basit öyle mi?
- Çok basit. Domino taşına bir dokunup binlercesini peş peşe devirmek kadar basit. Bir o kadar da kolay…
- Haydi hayırlısı…

- At arabası ile 10 saatte gidilen yere otomobille 1 saatte gidilmesi ağırına gider mi?
- Canım niye ağırıma gitsin, teknolojik ürünler de Allah’ın Nimeti.
- “Dedemler çok eziyet çekmiş yollarda. Ben de onların idrakini elde etmek için at arabası ile yola çıkmalıyım” der misin?…
- Ne alaka yaaa?!.. İyice saf yerine koydun sen de bizi…
- Hah işte. Saf olmak istemiyorsan hakikat bilgisine erişmek ve onu yaşamanın da işte öylesine kolaylaştığını kabul et. Çık eski bilgilerinin zihnine ağ gibi ördüğü kalıplardan.
- Tamam, çıkma niyeti ile dinliyorum bu defa seni.

- Güzel… Bak dostum. Önce Mekanizma ve Otomasyon kelimelerinin anlamını şöyle güzelce bir kavrayarak bu bölümü ele alalım. Uzaklara gitmeye, tozlu raflardan ciltler dolusu kitaplar indirmeye de gerek yok ya artık. Google Amcaya soracağız. O her daim elimizin altında.
- Soralım. Ne diyor Mekanizma için amcamız?…

MEKANİZMA: Belli bir sonuca ulaşmak için karmaşık bir biçimde düzenlenmiş organ ya da parçalar bileşimi, düzenek. Organların işleyiş biçimi. Ateşli silahların işlemesini sağlayan mekanik bölüm. Oluş, ortaya çıkış, işleyiş.
- Otomasyona ne diyor ona da baksak.
OTOMASYON: Endüstride, yönetimde ve bilimsel çalışmalarda insan aracılığı ve müdahalesi olmadan işlerin kendiliğinden yürümesi. Bu söz için Türk Dil Kurumu KENDİİŞLERLİK karşılığını önermiş…
- Kendiişlerlik ha?.. Harika bir öneri…
- Bu tanımlarla Ehlinin anlatımı arasında bağlantılar kurabilecek misin?…

- Her şeyden önce bana verilen bu beden ve bu bilinç, bu akıl ve bu muhakeme gücü belli bir gayenin açığa çıkması için kurulmuş bir düzenek. Bu manada bende kurulu bir mekanizma mevcut ve işliyor.
- ONA RUHUMDAN ÜFLEDİM diye yada ADEM’E ESMANIN TAMAMINI TALİM ETTİ diye ifade edilen durum bu yani… Hangi gaye için peki?…
- Halifeliğimi açığa çıkarabilmem için!…
- Güzel… Devam et…
- Otomasyona gelince. En basitinden ele alırsam; yediklerimin hazmı bende otomatik oluşuyor. Midem, bağırsağım, karaciğerim işlevini yaparken bana sormuyorlar. Otomatik yapıyorlar işlevlerini.
- Beynin bundan farklı mı ki?…
- Beynim de öyle… Her gün, her an milyonlarca veriyi alıyor, işliyor ve kendine göre biçimlendirip anlamlandırıyor… Hem girdileri var beynimin hem çıktıları. Ne kadarının farkındayım meçhul. Hızlarına yetişmem bile imkânsız görünüyor…

- Bak çözümlemen güzeldi de “imkânsız” filan bunları dillendirme. Negatifi ve olumsuzu konuştukça olumsuz ve negatif kodlarsın kendini. Biz elimizden çıkana, gücümüzün yetmediğine değil, elimizde olanla yapabileceklerimize bakalım.
- Doğru.
- Şimdi… Mekanizma çalışıyor. Otomasyon işliyor. Durdurma gücümüz yok. Ama gözlemleme ve anlamlandırma imkânımız her an için var. Midenin, bağırsağının işlevlerini durdurma, yön verme gücün yoksa da yediklerine dikkat etmek ve egzersiz yapmak gibi bir imkân yine elinde… Tıpkı bunun gibi beynin girdi ve çıktıları konusunda da dikkat ve farkındalıkla yapabileceğin çok şey var! İşte onun nasıl olacağını da bildirmiş Ehli.
- Nasıl?…

- Önce şunu kafana koy. Evini, odanı, masanı, elbiseni, çevreni temizleme imkanın olduğu gibi düşünceni, eylemlerini, yaşamını da temizleyip arıtma imkanı senin elinde!.. Yöntemi de çok basit.
- Eeee söyle be mübarek, basit, basit, kolay, kolay ama nasıl?…

- Akşam eve geldiğinde günlük elbiselerini çıkarıyor, eşofman yada pijamalarını çekiyorsun üstüne. Elini yüzünü de şöyle bir yıkayıp, adeta dışarıyı kapı dışında bırakarak özel aleminin en huzurlu mekanı evine, ailene, çocuklarına katılıyorsun.
- Evet…
- İşte aynen bu özel alana geçişin gibi bir gece vakti abdest alsan. İki rekat şöyle bir nafile kılsan. Yada namaz kılamasan bile şöyle sessiz sakin bir odada gecenin bir yarısı secdede kendinle baş başa kalsan… Zor mu?…
- Yooo derhal, hemen bu gece yapabilirim… Ne diyeceğim, neler okuyacağım?…
- Ezber okumaları zaten bilirsin. Mesele o değil. Bu secdede amacımız başka…
- Nasıl, ne yapacağız bu secdede?… Dua mı edeceğiz?
- Bana kalırsa bu secdenin asıl amacı senin bildiğin türden bir dua da değil.
- Ne peki?
- Duadan önce “İTİRAF” edeceğiz…
- Duruşmaya mı çıkıyoruz, secde mi ediyoruz Ya Huuu!?
- ))) İlahi sen…

- Evet bir duruşma bu. Duruşmaların en tatlısı, en huzurlusu, en rahatı. Hakim; İLMİN… Sanık; BENLİĞİN… Hüküm; VİCDANIN…
- Avukatım?…
- Avukatsız çıktın buraya… Gerek de yok zaten. Çünkü bu mahkeme bildiklerinden çok farklı.
- Nasıl?…
- DÜNYA MAHKEMELERİNDE İTİRAF; SANIĞI DOĞRUDAN İÇERİ YOLLARKEN BU MAHKEMEDE İTİRAF SANA GERÇEK ÖZGÜRLÜĞÜN KAPILARINI AÇIYOR!…
- Demeee?!..
- DÜNYA MAHKEMELERİNDE İTİRAF; SENİ SUÇUNLA MAHKUM EDERKEN BU MAHKEMEDE İTİRAF; SENİ UZAYA FIRLATIYOR!…
- Tamam tamam uçuyorsun yine…
- Uçmuyorum. “Benlik Dünyası”ndan “Halifetullah Uzayı”na açılan kapı işte bu secde duruşması…
- Tamam da nasıl yapacağım?…
- Gel onu Ehlinden dinleyelim:

Gecenin bir vaktinde, bir yalnız mekanda, kendi kendinize olduğunuz bir mekanda, bir abdest alın iki rekat namaz kılın, ve secdeye kapanın, veya namaz kılmayın abdest alın ve secdeye kapanıp DUA edin ! DUA EDERKEN ŞUNA DİKKAT EDİN: DUA için kapandığınızda önce istiğfar edin, ve İLMİNİZE GÖRE DAVRANIŞLARINIZDAKİ YANLIŞLARI İTİRAF EDİN ! SECDEDE ! Efendim .. “Ben falancaya mahcup olmamak için bugün yalan söyledim. Veya filancayı kırmamak için ikiyüzlülük yaptım. Veya falancanın hakkını gasp ettim.” …. Bütün yaptığınız, varlığınızdaki ALLAH tarafından, RABBİNİZ tarafından biliniyor! Kaydediliyor, kayda geçiyor bunların hepsi… Dolayısıyla, siz bu yaptıklarınızı itiraf edin. SECDEDE !
Ondan sonra da “YA RABBİ, beni bu itirafını yaptığım ve yapamadığım bütün eksik, noksan ve kusurlardan beni arındır ! Farkında olmadan İLAH edindiğim TANRI edindiğim şeylerden beni KURTAR ! Bu anlayışı benden kaldır, ŞİRK anlayışını benden KALDIR ! Bir taklit ehli olarak yaşamaktan beni KURTAR ! Bana hakikatı görmeyi, hakikatın gereği üzere yaşamayı, iman üzere olmayı ve imanımın GEREĞİ OLAN AMELLERİ bana kolaylaştır !” diye dua edin! Bu itirafın arkasından gelen bu DUA sonucunda, inanın, buna on beş gün devam edin, aralıklı olarak, mutlaka kendinizdeki farkı göreceksiniz !
- Ne anladın?
- Her gün, rutin olarak gecenin bir vakti bu çalışmayı yapacağım. Bu bir anlamda günlük temizlik. Sanki bilgisayarı güncelleme ve antivirüs çalıştırmak gibi. Bu manada itiraf etmek, duadan çok önde gelmeli. Ondan sonra da ne istediğimi açık, net, tereddütsüz dillendirmeliyim. İtirafın talepten önceye alınmasında mekanizma ne?…
- Şimdi de onu dinleyelim.

Siz DUA ederken, “Allahım ben şöyle bir ikiyüzlülük yaptım veya şöyle bir riya yaptım veya şöyle bir yalan söyledim” gibi bir şeyi konuşurken, söylerken, BEYNİNİZDEN ÇIKAN BU BİLGİ FEEDBACK İLE TEKRAR BEYNE GELİYOR VE BEYİN DE BU DAVRANIŞI MEYDANA GETİREN, ORTAYA ÇIKARAN ALANLARI BLOKE EDİYOR, ÖNÜNE GEÇİYOR. Beyinde böyle bir çalışma sistemi var !
Birtakım kişilerin telkin yolu falan dediği de gene buna dayanıyor. Yani, beyne daha önce girmiş bulunan bilgilerden kaynaklanan davranış biçimini, daha sonraki edinilen bilgiye göre, sizden açığa çıkan davranışlar veya DUAlar veya o feedback’ i oluşturacak konuşmalar ; GİDİYOR, ONLARI DEĞİŞTİRİYOR ! Dosyaların üstündeki “BU GEÇERLİDİR” bilgisini siliyor, “BU GEÇERSİZDİR” diyor ve yerine bu bilgileri koyuyor ! ve sizdeki bu davranışları geri çekiyor, örtüyor ! İşte CENAB-I HAKK’ ın beyindeki sistemi, SÜNNETULLAHI bu ! Onun içindir ki DUA, BİR İNSAN İÇİN HAYATINDAKİ EN ÖNEMLİ OLAY
- Yani ben bu itiraf ve dua çalışması ile gün içinde yanlış inşa ettiğim idraklerin temellerine dinamit koyup yıkıyor, yeni ve doğru bir inşa için zemin açıyorum kendi kendime diye anladım…
- Güzel anladın da şu dinamit lafı olmadı.
- Niye?
- Acı ve zorlu bir şey yok ki bu çalışmada. Korkunç, ürkütücü bir yıkım da yok.
- Doğru. Neye benzetsem o zaman?..
- “Yanlışlarımla ektiğim diken tohumlarını henüz filizlenmeden topraktan çıkarıyor, yerine gül tohumu ekiyor ve suluyorum”, desen uyar mesela…
- Öyle olsun…
- Anlaşıldı?…
- Bir şey daha merak ettim. Bu çalışmaya devam edildiğinde açıkça genişlemeler, açılımlar düzelmeler görülecek değil mi?…
- Ehli dedi ya 15 gün devam et, sonucu gör…
- Tamam ben her gün devam ederim. Hatta her an denerim bu farkındalığı. Yalnız aklıma şu takılıyor; İtiraf ettim. Her şeyi de saydım döktüm kendime torpil geçmeden. Ama neyi isteyeceğime karar veremiyorum. Yada isteğim hakkımda hayırlı mı değil mi kararsızım. Yani kısaca duam ne olsun bilemiyorum.

- Bak mekanizma ve otomasyon dendi. En başlarda senle konuştuk. Yeter ki; ilminin farkındalığı ile bu kolay ve basit çalışmaya devam et. Bu itiraf; sana lazım olan şeyin duasını da ettirecektir emin ol…
- Tamam anladım… Son bir soru; eskilerin onca ağır yöntemleri, uzun soluklu çalışma önerileri, ekolleşen disiplinler, öğretiler ile bu yeni mekanizma ve otomasyon anlayışı arasında temel fark ne?..
- Sen hala eskide misin?…

- O zaman şöyle sorayım. Önceden bir dizi ağır ve uzun soluklu çalışmalarla özüme ermeye çalışırken şimdi olay çok daha kolay dile geldi. Değişen şeyin güzelliğini, kolaylığını ve getirisini zihnimde daha net nasıl oturturum?… Ne oluyor bu mekanizmada yani?…
- Anlaşıldı. Sen sevdin misal işini. Bunu da misalle söylememi istiyorsun.
- Evet lütfen…

- Gecekondusu olan birini düşün. Yeni ev yapmak istese neler çıkıyor karşısına?…
- Önce yıkıma girişmeli. Sonra molozları almalı. Sonra hafriyat yapılmalı arsada. Temel kazılacak yeni bina için. Sonra inşaat izinleri, ustalar, kalfalar, yapı malzemeleri filan… Yani bir yığın iş ve yüklü bir masraf.
- Bir de kat karşılığı müteahhide verme şekli var değil mi? O nasıldı?
- Çok kolay. Verirsin müteahhide. Oturur bir güzel anlaşırsın. Hafriyat, nakliyat, inşaat, proje, peyzaj ne varsa yapar anahtarı teslimi müteahhit. Suya sabuna dokunmadan temiz iştir. Ama bir şartla. Sözleşmeni sağlam ve net çizgilerle yapacaksın…
- İşte buuuu! Anlatılan son sistem de bunun gibi…

GÜNLÜK YAŞAMINI VER İSTİĞFAR MÜTEAHHİDİNE; DUA SÖZLEŞMENİ DE AÇIK VE SAĞLAM MADDELERLE İMZALA, GERİSİNE KARIŞMA…
SADECE SEYRET, vesselam!…

Mehmet DOĞRAMACI
 
Üst