Buddha Kimdir?

Love Song

Banlı Kullanıcı
Katılım
17 May 2014
Mesajlar
205
Tepkime puanı
10
İslam'ın barış dini olduğunu pek çok kez duymuşuzdur eminim,fakat dünyanın en çok savaşan ülkeleri islam ülkeleri olunca merakıma yenik düştüm ve dünyanın en barışçıl ülkesini araştırdım sonuç pek şaşırtıcı olmadı ve Japonya'nın dünyanın en barışçıl ülkesi olduğunu okudum
zamanında çinliler ile aralarındaki savaşı saymazsak savaşa pek meraklı olmayan bir millet,Japon halkının büyük kısmının Budist olduğunu hatırladım ve Budizmi biraz araştırdım.

(hiç bir dini kötülemeden yada hiç bir inancı yüceltmeden istatistiklere bakarak)

Neyse efendim Buddha'yı ilginç buldum ve Budizm'in bir barış dini olduğunu okudum.

Buddha çoğumuzun aklında o komik pozuya hafif tombul,asyalı,topuz saçlı bir abimizdir,isterseniz birde Buddha'nın hayatına göz atalım.

Şarkımızıda şuraya koyalım uzun yazıya iyi gider şimdi http://www.youtube.com/watch?v=ja3LGFY1i0o :)

(wikipedia.org 'dan alıntıdır)

Doğum ve ölüm tarihleri kesin değildir. MÖ 563 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Ancak yapılan yeni araştırmalar bu tarihi değiştirmiştir. Elde edilen bu yeni bilgilere göre; Siddharta tahmin edilen tarihten on yıl, belki de yüz yıl sonra doğmuştur. 20. yüzyıl bilimadamlarının çoğu İsadan Önce ö. 560 d. 483 tarihlerini uygun bulurken, ölümü için 410 ile 400 yıllarını öneren tarihçiler de bulunmaktadır[1][2]. Bir rivayete göre; Siddharta’nın Hindistan’ın kuzeydoğusunda bugünkü Nepal sınırının yakınlarında yer alan Lumbini’de doğmuştur. Nepal sınırının yakınlarında Kapilavastu şehrinde hüküm süren Sakya hanedanınına mensuptur.

Babası Suddhodana (bugünkü Hindistan - Nepal sınırları içinde bulunur) Şakya kabilesinin kralıdır. Buda’nın kral olan babasının saray törenlerinin ihtişamlı ve abartılı olması, muhtemelen asil bir aileden gelmelerinden kaynaklanmaktaydı. Annesi Maya ve babası Suddhodana, ona “amacına ulaşan” anlamına gelen “Siddharta” ismini verdiler. Lakabı “Shakyamuni” ise kökenini belirtir ve “Shakya ailesinden gelen” anlamını taşır. Siddharta’nın doğumundan sonra onun, dünyaya egemen olacak veya acı dolu dünyaya bilgelik getirecek kişi olacağı tahmin edilmiştir.

Sidarta Gotama her şeye sahip olduğu, dünyadaki tüm sorunlardan uzak kaldığı bir sarayda yaşamıştır. Babası, oğlu Siddharta’nın ondan sonraki kral olmasını istemiş, oğlunun sokaklarda yaşlılığı, hastalığı ve ölümü görmemesi için kraliyet sarayından uzaklaşmasına fazla izin vermemiştir.

Sidarta Gotama, Hint Tanrısı Brahma’ya hayatının sonuna kadar, kendini insanlığı acıdan kurtarmaya adayacağına söz vermiştir. Nedeni ise 29 yaşındayken hayatın gerçekte ne olduğunun,zenginliğin, lüks hayatın hiçbir mutluluk getirmediğinin, insanların yaşadıkları acıların ve önceki hayatının ne kadar anlamsız olduğunun farkına varmış olmasıdır.

Efsaneye göre; bir keşiş ateşli hastalığı ve çürümekte olan bir cesedi görmüş ve bunun üzerine tüm bu acılara çıkış yolu bulmaya karar vermiştir.(Aslında Buda’nın hayatında efsaneleri gerçekten ayırmak çok zordur.)

Siddharta Buda 29 yaşındayken tek oğlu Rahula’nın doğumundan kısa bir süre sonra, çocuğunu, karısı Yasodhara’yı ve şehrini terk edip çilenin ve acıların kurtuluş yolunu aramaya koyulmuştur.

Altı yıl boyunca Ganj vadisinde çilekeşler gibi dolaşmış, ünlü din eğitmenleriyle (adamlarıyla) bir araya gelmiş, onların yöntemlerini takip etmiş, çalışmış ve çilecilik öğretilerini sıkıca uygulamıştır. Fakat belli bir süre sonra bu dinlerin ve bilgilerinin onun amacına yönelik olmadığını anlayarak vazgeçmiştir. Onları bıraktıktan sonra, öncelikle derin düşünme (Meditasyon) teknikleriyle kendi yolunu aramaya başlamıştır. Diğer din öğretilerinin aşırılığını önlediği için bu durumu “orta yol” şeklinde tanımlamıştır.

Siddhartha Gautama’nın ölümünden sonra, hayat hikâyesi öğrencilerinden oluşan Sangha Topluluğu tarafından derlenmiş ve çok uzun bir süre sözlü olarak aktarılmıştır

Lumbini, Budizm’in kurucusu Siddhartha’nın doğduğu yerdir. Bugünkü Nepal sınırı yakınlarında bulunmaktadır (Rupandehi Bölgesi). Himalaya’nın eteklerinde ve Hindistan’ın kuzeydoğusunda yer almaktadır. 1896 yılında yapılan arkeolojik çalışmalar sonucu bulunmuştur. Burada bulunan en önemli kalıntı, MÖ 245 yılında Budist Kral Ashoka’nın yaptırdığı 6,5 m yüksekliğindeki dikili taştır. Bu dikili taşta yazılanlar Hintçe ve Magadhi dilinde şu şekilde ifade edilmiştir:

“Budist Kral Devanampiya Piyadasi (Ashoka), taç giydikten 20 yıl sonra buraya geldi ve Sakya kabilesinden olan Buda burada doğduğu için hayranlığını dile getirdi. Bu yüce insanın burada dünyaya gediğini gösteren bir dikili taş yaptırdı. Lumbini halkından vergi almadı ve doğal kaynaklardan alınan payı sekizde bire düşürdü”. (Hindular, “Durga Puja” bayramında özellikle önem verdikleri tanrılarının heykellerini yaparlar. Onların günahlarını aldıklarına inanırlar. Bu heykelleri Ganj Nehri’ne veya bu nehir gibi kutsal sulara atarlar.)

Gotama, Sakya kabilesindendir. Bugünkü Nepal sınırı yakınlarında bulunan Kapilavastu şehrinde hüküm süren kral Shuddhodana ve kraliçe Mahamaya’nın oğludur. Askeri ve yönetici sınıf olan Kshatriya (Kast sistemi) ailesine mensuptur.

Siddhartha’nın doğumundan önce, annesinin onu rüyasında beyaz bir fil şeklinde gördüğü söylenir. Daha sonra Siddhartha, Lumbini’de dolunaylı bir gecede doğmuştur. Birçok Hindistan ülkesinde Vesak Bayramı kutlanmaktadır. Bu önemli Budist Bayramı’nda Siddhartha’nın yaşamından üç önemli olay anılmaktadır: Siddhartha’nın doğumu, Budizm’e başlaması ve Nirvana’ya ulaşması.

Bir kâhin, kral Shuddhodana’ya oğlunun ya çok büyük bir kral ya da çok büyük bir bilge olacağını söyler. Shuddhodana, oğlunu kral olarak yetiştirmek istediği için ona din dersleri verdirtmez. Ancak daha çocukken Siddhartha olağanüstü yetenekli ve çok zeki olduğunu gösterir. 16 yaşındayken Prenses Yasodhara’yla evlenir. Yaşadığı ve ileride başına geçeceği yeri görmeden sarayda yıllarca yaşar

Kapilavastu, Siddhartha Gautama’nın gençlik yıllarını geçirdiği yerdir. Burada Yashodra ile evlenmiş ve oğlu Rahula dünyaya gelmiştir. Bir gün Kapilavastu’yu gezen Siddhartha, daha önce hiç bilmediği bazı kavramlarla karşılaşmıştır: Yaşlılık, hastalık ve ölüm. Daha sonra Kapilavastu’yu Budistler için hac yeri ilan etmiştir. 29 yaşında acılardan kurtulmak ve aydınlığa kavuşmak için buradan ayrılmış ve yollara düşmüştür.

Fa-hsien, 5.yy. da yaşamış Çinli Budist, keşiş ve gezgindir. Kapilavastu’yu “boşluğun ve yalnızlığın muhteşem bir manzarası” olarak nitelendirmiştir. Burası birkaç keşişin ve en az iki ailenin yaşadığı, aslan, beyaz fil gibi tehlikeli hayvanların olduğu bir yerdir. Fa-hsien, geleceğin Budası’nın keşfedildiği Sakya sarayına, annesinin geleceğin Budası’nı doğurduğu ve banyosunu yaptırdığı Lumbini bahçelerine gidip görmüştür. Buralar az bilinen yerlerdir. Ayrıca tepeler, Stupa’lar (Budistlerin ibadetlerini yaptıkları yer) ve diğer kalıntılar Budizm’in eski zenginliklerinin kanıtlarıdır.

Budist kral Ashoka, MÖ 3. yüzyılda Nepal’i ziyaret etmiştir. Orada bir Stupa ve dikili taş yaptırmıştır. Yapılan kazı çalışmalarıyla Stupa’lar, manastır evler ve havuzlar gün yüzüne çıkartılmıştır. Yıldırım düşmesi sonucu ikiye bölünen Ashoka Sütunu 1896 yılında bulunmuştur. Lumbini’ye gidip görülebilir. Son yıllarda Lumbini’nin yakınlarına Tibet ve Theravada manastırları inşa edilmiştir. Bu manastırlar, hac merkezine uzaktır. Ancak dört ana Budist hac sitelerinden bir olan Lumbini, eski önemini yeniden kazanmıştır. (İngiliz arkeologlar, Nepal’de yaptıkları kazı çalışmaları sonucunda Kapilavastu’nun yerini bulduklarını iddia etmektedirler.)

Kapilavastu, Hindistan’ın kuzeydoğusunda yer alan Nepal ve Nepal yakınlarındaki Lumbini’de yer almaktadır. Bu tarihi yer, turistlerin akınına uğramaktadır. Bu turist akını, Kapilavastu’daki tarihi sarayın bu dünya ile öteki dünya arasında bir sınır olup olmadığı konusundaki tartışmalara da bir açıklık getirmektedir

Gotama, bu varlığa rağmen yine de memnun değildir. 29 yaşında, oğlu Rahula’nın doğumundan hemen sonra tasasız bir hayat geçirdiği saraydan ayrılır ve gezmeye başlar. Önce hayatın gerçek yüzüyle tanışır. Rivayete göre; sakat, yaşlı bir adamla, hasta biriyle, bir cesetle ve bir dervişle karşılaşmıştır (“Dört Gerçek”). Siddhartha, bu gerçekleri -yaşlılık, hastalık, ölüm ve acıyı- hayatın ayrılmaz parçaları olarak görmüştür. Diğer yandan refahın ve zenginliğin hiçbir faydasının olmadığını anlamış ve gerçeği aramaya karar vermiştir.

Her şeyi arkasında bırakmış ve münzevi bir hayat yaşamaya başlamıştır. İki önemli bilge kişi Alara Kalama ve Udaka Ramaputta’nın öğrencisi olmuştur. Onlardan yoga ve meditasyon yapmayı öğrenmiştir. Ganj vadisinde altı yıl geçirmiş; ancak orada ne iç huzuru ne de aradığı cevapları bulabilmiştir. Oruç tutmuş; ama bunun da bir kurtuluş yolu olmadığını fark etmiştir. Bu yüzden geleneksel dinleri ve onların yollarını denemeyi bırakmış ve kendini meditasyon yardımıyla bulmaya çalışmıştır.

Siddhartha, dolunaylı bir gecede Hindistan’ın kuzeydoğusunda yer alan Body-Gaya’daki Neranjara Nehri kıyısında Bodi (incir) ağacının altında meditasyon yaparken aydınlığa ulaştı. Böylece nefret, hırs ve cehaletten arındı ve böylelikle Buda “Uyanmış” olur. Siddharta Guatama bu sırada 35 yaşındadır. Ayrıca Bodhi ağacı “bilgelik ağacı” olarak sayılır.

Uyandıktan sonra Benares (bugünkü Sarnath) yakınlarında yer alan Isipatana’daki geniş vahşi ormanda beş keşişten oluşan bir gruba ilk öğreti sohbetini yaptı. Bu beş kişi, Budist Keşişler Topluluğu’nun (Sangha) ilk üyeleriydi. Ayrıca bu beş keşişe "Beşli Asket" de denmektedir. Siddhartha, Hindistan’ın kuzeydoğusunda 45 yıl boyunca her gün “orta yol” u öğretmeye çalışmış, her kesim önünde konuşmuştur. Hiçbir şekilde sınıf ayrımı yapmadan kadın erkek tüm halka, krallara ve köylülere, kendilerini dine adayanlara Brahman’lara, dinden uzaklaşanlara, borç verenlere, dilenenlere, azizlere ve hırsızlara bilgi vererek onları aydınlatmak için bütün öğretilerini anlatmıştır.. Kadın-erkek herkes onun öğrettiklerini anlamaya ve onun yolundan gitmeye çok istekliydi.

Gotama’nın ölümünden Mahaparinibbana Sutta isimli eski kayıtlarda şu şekilde bahsedilir: Buda, son seyahati için yola koyulduğunda 80 yaşındadır. Öğretilerini dinlemek isteyen müritleri ona eşlik ederler.

Bir hikâyede (muhtemelen bir efsanede) ölümünden kısa bir süre önce keşişlerin önünde nilüfer çiçeğinin Buda’nın elinde nasıl açtığı anlatılır. Bu durum karşısında Mahakasyapa’nın dışında diğerleri şaşkındır. O, sadece gülümser. Bu, onun diğerlerinden ne kadar farklı olduğunu gösterir. Bu yüzden Buda, bütün bilgeliğini ve ruhunu Mahakasyapa’ya devrettiğini söyler. Bu hikâye aynı zamanda Zen Budizm’inin efsanevi kuruluş hikâyesidir. Efsaneye göre, Guatama 80 yaşında Kushinagar’da (günümüzdeki Hindistan başkenti Uttar Pradeş) yediği bozuk bir yemekten zehirlenerek dizanteriden ölür.

Onun bilgeliği kendi öğrencileri tarafından, sözlü olarak yayılmış ve ölümünden yaklaşık 200-300 yıl sonra da yazıya dökülmüştür.

Buda, ölümünden kısa bir süre önce kuzeni ve en yakın müridi Ananda’ya şöyle demiştir: „Sana daha önce de söylemedim mi Ananda? Sevdiğimiz her şeyden bir gün ayrılmamız gerekir. Doğan her şeyin bir gün yok olmaması mümkün müdür? Mümkün değildir.
 

Lavander

Moderator
Katılım
5 Kas 2011
Mesajlar
1,052
Tepkime puanı
322
İş
Öğretmen
Japonlar komşularıyla pek sevgi dolu ilişkiler yaşamamışlardır. Örneğin Korelilere kök söktürmüşler tıpkı Çinliler gibi.Ayrıca bir budist karıncayı bile incitmez ,elinde süpürge önünü süpüre süpüre yürürken, Japonların balinalara ve okyanus canlılarına yaptığını düşünürsek pek dost canlısı sayılmazlar.Ancak bu kanı bence yanlış,çünkü her dinden farklı insanlar ortaya çıkar, bu nedenle çıkan insani sonuçları dini inancın yapısına bağlamak yerine insanların ondan ne anlayıp yorumladığına bağlamak daha doğru olacaktır.Malesefki fazla barışçıl toplumlar tarih sahnesinden bu nedenlerle silinmiştir,Uygur Türkleri gibi. Genelde toplum gruplara ayrılır;din adamları-savaşçılar...şeklinde,ve inancı ne olursa olsun savaşçı grubu he dinde vardır. Çünkü savaşlar din ve inancı ya yaymak ya korumak amacıyla yapılır(günümüzde güç ve petrol daha ağırlıkta tabi)
 

Love Song

Banlı Kullanıcı
Katılım
17 May 2014
Mesajlar
205
Tepkime puanı
10
Japonlar komşularıyla pek sevgi dolu ilişkiler yaşamamışlardır. Örneğin Korelilere kök söktürmüşler tıpkı Çinliler gibi.Ayrıca bir budist karıncayı bile incitmez ,elinde süpürge önünü süpüre süpüre yürürken, Japonların balinalara ve okyanus canlılarına yaptığını düşünürsek pek dost canlısı sayılmazlar.Ancak bu kanı bence yanlış,çünkü her dinden farklı insanlar ortaya çıkar, bu nedenle çıkan insani sonuçları dini inancın yapısına bağlamak yerine insanların ondan ne anlayıp yorumladığına bağlamak daha doğru olacaktır.Malesefki fazla barışçıl toplumlar tarih sahnesinden bu nedenlerle silinmiştir,Uygur Türkleri gibi. Genelde toplum gruplara ayrılır;din adamları-savaşçılar...şeklinde,ve inancı ne olursa olsun savaşçı grubu he dinde vardır. Çünkü savaşlar din ve inancı ya yaymak ya korumak amacıyla yapılır(günümüzde güç ve petrol daha ağırlıkta tabi)

Başta yaptığım küçük yorumda çinlilerle aralarında olan sürtüşmeden ''dünyanın en barışçıl ülkesi bunlar işte'' diyerek küçük bir mesaj vermeye çalışmıştım

Sanırım mesajımı ben belli edemedim,tarih bilgim vardır efendim bu sebeple başta ''hiç bir dini kötülemeden yada hiç bir inancı yüceltmeden istatistiklere bakarak'' diye belirttim,En barışçıl ulus japonlar ise Lucifer bahisi açık ara farkla kazanıyor gibi..

Yinede konuyu değiştirmeyelim mesaj daha belirgin şekilde burada dursun :)
 

Mcahit

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Tem 2013
Mesajlar
84
Tepkime puanı
1
Tarih bilgim fazla yoktur ama Japonya'nın Kore savaşında Koreli kadınları askerlerin cinsel ihtiyaçlarını gidermek için kullandıklarını duyduktan sonra Japonya'dan nefret etmişimdir.Keşke herkes barışçıl olsa.Bir Ateist herhangi bir Müslümandan ya da Budist'ten daha barışçıl olabilir.Birçok din barışı emrediyor ama kaç kişi barışçıl olabiliyor ki.
 

yare-i yarim

Moderator
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
2,247
Tepkime puanı
879
İş
Sanatsal tablolar oluşturmak/Mutfak eşyaları dalında ticaret
Her dinin özünde barış ve sevgi vardır.
Bunu anlamak için çok detaylı araştırmaya gerek yok.
Tabi ki her dinin içinden piskopatlar çıkabilir mesela budistlerin canlı canlı yaktığı müslümanlar var bunun suçlusunu budizmdir diye gösteremeyiz.
Aynı şey müslümanlar içinde geçerli onların içindende katliam meraklıları vardır illaki.

Konu sahibi bence yanlış bir kriter belirleyerek araştırmaya başlamış,bazı aşırı uçtaki insanlara bakarak şu din barışçıldır bu din daha az barışçıldır demek haksızlık olur
İnsanların hataları dinlere maal edilemez edilmemelidir.

İslamı biraz araştıran ve dikkatli bakan görürki islam denge kurmaya bakar bu dengenin içinde şefkati merhameti ağırlıklı olarak yansıtır.
Mesela savaş esirlerini öldürmeyi yasaklamış onların mutlaka serbest bırakılmasını emretmiş
hatta peygamberin amcası hunharca katledilince hz.peygamber bende onlardan 30 kişiye aynısını yapıcam dediğinde bizzat Allah tarafından azarlanmış ve bu sözü için kefaret ödetilmeye mecbur bırakılmıştır.

İslamda şu var "ortalıkta sevgi pıtırcığı gibi dolaşın" diyen bir din değildir dengeyi ve adaleti emreden bir dindir fakat bunlarıda merhametle süslemiştir
Mesela başka dinin ilahlarına sövülmesi bizzat ayetlerle yasaklanmıştır.

İslamın barışçıl yönünü hz.peygamber ve 4 halifesinden sonra en iyi uygulayan fatih sultan mehmettir,o yaşadığı zamanda kuranda emredilen barışı öyle bir tesis etmiştir ki hristiyanlar fatih için " acaba bu gizli hristiyan mı " demek zorunda kalmışlardır.
Bu söylenceye tüm kalbiyle inanan papa fatihe gel hristiyan ol seni doğunun ve batının hükümdarı ilan edeyim dediğinde fatihten gelen cevapta gel sünnet ol seni şeyhül islam yapayım cevabını alınca bayağı bir şoka girmiştir.


İslamın barışçıl yönüne 21.yüzyıl dünyasından baktığımızda bunda ne varki diyebilir insan ama o dönemlerde bu derece hoşgörü dönemin insanlarını hayrete düşürmüştür.
Bu hayrete düşürme bugün de çeşitli itirafların söylenmesine sebep olmuştur mesela geçen senelerde macaristan cumhur başkanı şöyle söylemiştir " macaristan güçsüzleşmişti illaki bir güç tarafından fethedilicekti ama iyiki Türkler fethetmiş."

Aslında bu barış meselesi bir kaç satıra sığmaz çok kapsamlı olarak ele alınması lazım ve bu ele alınırken bazı şartların değerlendirilmesi lazım,Mesela lavander'in dediği "fazla barışçıl toplumlar tarih sahnesinden silinmişlerdir" sözü çok doğrudur dünyaya nasıl bakarsanız bakın dünyada bir varlık göstermek istiyorsanız ortalıkta sevgi pıtırcığı gibi dolaşma lüksünüz yoktur.
 

kıvep

Banlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2010
Mesajlar
1,516
Tepkime puanı
30
Japonlar onu yapar bunu yapar diyemem ama savasları var korelilerle ama son yüzyılda daha yeni sayılır ve balinaları öldürme konusuda yeni diye düşündüm.
Yapıyolardıysada yaptıklarının kötü olduğunun bilincindedirler en azından, öldürmeyi, kötülüğü hak gördüklerini sanmam.
Değerlendirmem modern zamanlar için değil, şimdi hepimiz asimile olduk, japonlarda olmuştur, demem o ki günümüzdeki hareketlere bakarak değerlendirmeyelim
Tarihleri kültürleri daha acıklayıcı olur bence, bu yüzden merak ettim bende biraz araştırıcam :)
 
Üst