2012 Yılına Kadar Yapılan Yorumlar ve Bilgiler

Mefetseger

Moderator
Katılım
17 Ağu 2010
Mesajlar
856
Tepkime puanı
291
Konum
Ankara
İş
Uzman Biyolog
Bağdat kenti yakınlarındaki Nippur kasabası yakınlarında yapılmış olan arkeolojik kazılar binlerce tabletten oluşan bir Sümer kütüphanesine ulaştı. Ele geçen tabletler tufan olayını bütün ayrıntılarıyla anlatıyordu. Bu metinler ünlü Gılgameş destanından da eskidir.

Gılgameş Destanı, Mezopotamya'daki Uruk kentinin ünlü kralı Gılgameş üstüne söylenmiş bir destandır .O güne dek, Nuh ile İbrahim Peygamber arasında geçen uzun sürenin tarihini yalnız Tevrat'taki "Tekvin bölümü"ü anlatmaktaydı.

Tekvin Bab 6 şöyle anlatıyor:

"... Ve vaki oldu ki, toprağın yüzü üzerinde insanlar çoğalmaya başladı ve onların kızları doğduğu zaman Allah oğulları insan kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar."... Ve Rab gördü ki insanın kötülüğü çoktu ve her gün yüreğinin düşünceleri ve kuruntuları ancak kötü idi. Ve Rab, yeryüzünde insanı yaptığına nadim (pişman) oldu ve yüreğinde acı duydu. Ve Rab dedi: Yarattığım insanı ve hayvanları, sürünenleri ve göklerin kuşlarını toprağın yüzü üzerinden sileceğim. Çünkü onları yaptığıma nadim oldum. Fakat Nuh, Rabbin gözünde inayet buldu."... ;Ve Allahın önünde yeryüzü bozulmuştu ve yeryüzü zorbalıkla dolmuştu. Ve Allah yeryüzünü gördü ve işte, bozulmuştu; çünkü yeryüzünde bütün insanlar yolunu bozmuştu. Ve Allah Nuh'a dedi: Bütün insanların sonu geldi, çünkü onların yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu ve işte ben, onları yeryüzü ile beraber yok edeceğim.. Kendine gofer ağacından bir gemi yap; gemide odalar yapacaksın ve onu içerden dışarıya ziftleyeceksin ve onu şöyle yapacaksın; uzunluğu üçyüz arşın, genişliği elli arşın ve yüksekliği otuz arşın olacaktır. Ve ben, işte ben, göklerin altından kendisinde hayat olan bütün insanlığı yok etmek için yeryüzü üzerine sular tufanı getiriyorum, yeryüzünde olanların hepsi ölecektir.""... Ve sen ve seninle beraber oğulların ve karın ve oğullarının karıları gemiye gireceksiniz. Ve seninle beraber sağ kalmak için her yaşayanın her çeşidinden ikisini gemiye getireceksin; erkek ve dişi olacaklar."

Bulguların sahibi George Smith ,bu bulgularını anlatan "Chaldean Account of Deluge- Kaldelilerin Tufan Hikayesi" adlı kitabını yayınladı. Fakat bu kitapta, tufan tableti ekskti. Smith , daha sonraki araştırmalarıyla aranılan tabletleri buldu. Asurca "Tufan"ı yayımlarken bunun eski Uruk kentinde hazırlanmış çok eski bir yazmadan kopya edildiğini de açıklamaktadır. Bu tabletlerde tufan hakkında detaylı bilgi verilmektedir. Utnapiştim tanrıdır ve kutsal kitaplara Nuh Peygamber olarak geçer.Tabletde anlatıldığına göre tanrılar kendisini uyarır ve gelecek tufan için gemi yapmasını emrederler.yolculuğun sonunda bir dağın tepesine oturmuştur. Dağ kutsal kitaplarda Ararat olarak geçmektedir.

Gılgameş’te tufan aşağıdaki şekilde geçmektedir:

"Gemi yapı ustalarına ırmaklardan gelmiş gibi durmadan şarap sundum. Yeni yıl şölenleri gibi bir şölen oldu. Yedinci günde gemi tamamlanmıştı. Ben de bütün altını ve canlıları; ailemi akrabalarımı, kırların, hem yabanıl, hem evcil hayvanlarını ve zanaatçıları tekneye aldım. Şamaş'ın bana 'Akşama fırtınanın birincisi varıp yıkıcı yağmuru yağdırdığında, gemine bin, her yanı da sımsıkı kapat' dediği an gelmişti artık. Gece bastırdı, fırtınanın birincisi yağmuru gönderdi. Çok korkunçtu hava. Gemiye binip her yeri kapattım.Her şey tamamdı. Kalafat işleri eksksiz tamamlanmıştı zaten."Tan yeri ağarmaya başlarken ufuktan bir kara bulut ağdı. Bu bulut, fırtınanın efendisi Adad'ın bulunduğu yerde gürledi. Habercileri olan Şullat ile Haniş, dere tepe aşarak başı çektiler. Daha sonra uçurumun tanrıları ortaya çıktı. Nergal, suları göğüsleyen engelleri yıktı. Savaş tanrısı Ninurta, her şeyi yerle bir etti. Cehennemin yedi yargıcı, Anunnaki, meşalelerini kaldırıp ülkeyi kurşunsu alevlere boğdular. Fırtına tanrısı, günışığının yerine karanlığı koydu; ülkeyi bir çanak gibi kırıp döktü, umarsızlığın getirdiği bitkinlik gökkubbeye yükseldi. Bütün gün bora azıttı durdu. Yol aldıkça kudurdu, halka düşmanmış gibi saldırdı, kardeş kardeşi göremedi. İnsanlar gökyüzünde bile görülmüyordu. Tanrılar bile tufandan dehşete kapılıp göğün yedi kat arşına, Anu'nun gökkubbesine kaçtılar."Altı gün altı gece boyunca yeller esti; sel, bora ve su taşkınları yeryüzünü kasıp kavurdu. Sel ve su taşkınları savaşan ordular gibi bir ordu olup kudurdular. Yedinci günde güneyden esen fırtına dinmeye yüz tuttu, deniz yatıştı, tufanın hızı kesildi. Yeryüzüne göz attığımda her yanı sessizliğin kaplamış ve bütün insanların da çamura dönüşmüş olduğunu gördüm. Denizin yüzü, bir damın üstü gibi dümdüz uzayıp gidiyordur. Ambar kapağını açınca yüzüme bir ışık düştü. Sonra oturup ağlamaya başladım. Çünkü sular dört bir yanı yıkıntılığa çevirmişti."Sonra ondört fersah ötede bir dağ görünüverdi. Gemi o dağa oturdu. Dağda karaya oturan gemi, yerinden kıpırdamadı. Bir gün geçti hep o dağın tepesinde kaldı. Beşinci ve altıncı günlerde de kıpırdamadı hiç. Yedinci gün şafakla bir güvercin salıverdim, uçtu gitti hemen. Ama konacak bir yer bulamayıp geri döndü. Bir kırlangıç saldım ardından, o da geri döndü geldi. Bir kuzgun saldım. Gitti, suların çekildiğini gördü; yiyecek içecek buldu kendine, bu yüzden geri gelmedi."Bunun üzerine, tuttum, her şeyi dört yana savurdum, dağın tepesinde adak adadım. Yedi ve yine yedi kazan kurdum. Üzerine odun, kamış, sedir ve mersin ağacı yığdım. Tanrılar kokuyu alınca toplaştılar. Ama aralarına Enlil gelsin istemediler. Çünkü hiç düşünmeden tufana yol açmıştı o. İnsanların ortadan kalkmasına neden olmuştu."

Her iki metinde de olayın anlatımı aynı. Kırmızı renkle işaretlediğim yerleri dikkat ederseniz, Tufanı yaratan tanrı veya tanrıların dünya üzerindeki bir zorbalık ve yozlaşmadan bahsettikleri, ve Gılgameş metninde de yok edilen ve suların yuttuğu bir ülkeden bahsediyor. Çanak gibi kırıp dökülen bir ülke...

Atlantisliler kimdi? Ve Tufanın nedeni bir savaşmıydı?

Buraya kadar tufanın oluşumu ile ilgili Tevrat ve Gılgameş metinlerinde Tufan’ın anlatılışını ve birbirleriyle benzerliğini ortaya koymaya çalıştık. Peki tüm bu olayların kaynağı olan Atlantisliler kimdi? Ve bu tufana neden olan, tanrıların bunu yapmasına neden olacak şey neydi? Gelin şimdi de bunun yanıtını bulmaya çalışalım.

Zecheria Sitchin , Yakın Doğu Tarihi ve Arkeoloji uzmanıdır. Eski Ahit ( Tevrat ve Zebur ) , Sami ve Avrupa dilleri , modern ve eski İbrani dili konularında eğitim almış ve Londra İktisadi ve Siyasal Bilimler Okulunda öğrenim gördükten sonra Londra Üniversitesinden mezun olmuştur. Uzun yıllar gazetecilik ve yazarlıkta yapmıştır. Sümer dilini anlayan ve okuyan nadir bilginlerden biridir. Yeni çalışmaları Yakın Doğudaki Eski Uygarlıklar tarafından yazılan kil tablet metinlerle ilgilidir. Sitchin'in "Dünya Kronolojisi" adlı kitap serisi Mitolojinin kökeni olarak kabul edilebilir. Hayal ürünü olmasıda, kolaylıkla çürütülemeyecek geçerli ve sağlam kaynaklara dayanıyor olmasından dolayıda mümkün görünmemekte. Sitchin antik bilginin dünyaya ANNUNNAKİ - Göklerden Dünyaya Gelen tarafından getirildiğini öne sürerken, İlk kitabı olan "12. Gezegen" de Güneş sistemindeki kayıp Gezegen olasılığından söz eder ve bu gezegenden dünyaya yarım milyon yıl önce gelen halkın kutsal kitaplarda anlatılan olaylara neden olduğunu belirtmektedir. Tevrat'ın "Genesis" (Başlangıç, yaratılış) bölümünün 6. bölümünde adları geçen ve Tufan dan önce insan oğullarının kızlarıyla evlenen "Nefilimler" in 12.ci Gezegenden geldiği yazar.

Yazarın anlatısına gore dünya kronolojisindeki en eski birkaç tarih ve olayları yazacak olursak:

450.000 YIL ÖNCE : Güneş Sistemimize uzak bir gezegen olan Nibiru ( Marduk ) gezegeninin atmosferinin bozulması nedeniyle yaşam sönmeye başlar , Gezegen de Anunnakiler ( Nefilimler ) yaşamaktadır. Hükümdar Alalu , Annu tarafından tahtından indirilir. Alalu , Uzay gemisinden kaçar ve Dünyada sığınacak bir yer bulur. Dünyanın içine sahip olmuştur ve Nibiru'nun atmosferini korumak için altın gerektiğini keşfeder ama altın Nibiru'da yoktur.

445.000 YIL ÖNCE : Annu'nun oğlu Enki öncülük yapar. Böylece Basra Körfezi sularından altın çıkarmak için Dünya üzerinde bir istasyon kurar.

430.000 YIL ÖNCE : Büyük buz tabakaları çekilmeye başladı. Yakın Doğu'da yaşanabilir bir iklim.

416.000 YIL ÖNCE : Altın üretimi azaldığında Annu yakın mirasçısı Enlil ile beraber Dünyaya iner. Yaşam için gerekli olan altını Güney Afrika dan çıkarmaya karar verilir. Enlil Dünya görevinin komutanıdır. Enki , Afrika ya gönderilir ve Anu , Alalu'nun erkek torunu tarafından düelloya davet edilir.

400.000 YIL ÖNCE : Güney Mezopotamya'da görevli 7 yerleşim merkezi vardır ; metalurji merkezi ( Shuruppak ) , görev kontrol merkezi ( Nippur )ve bir roket alanı Dlan ( Sippar ) bunların önemlileridir. Toplanan saf maden Igigi tarafından yönetilen yörüngecilere yani yukarıya gönderilir. Orada da Nibiru'dan belirli zamanlarda gelen uzay gemilerine nakledilir.

380.000 YIL ÖNCE : Alalu'nun erkek torunu , Igigi'nin desteğini kazanır ve Dünyayı ele geçirmeye çalışır.

300.000 YIL ÖNCE : İşler altın kazıcılarının ayaklanmaları ile karışır. Maymun kadınlar kullanılarak Enki ve Ninhursag ilk işçileri yaratırlar. Sonra bu işçiler idareyi ele alırlar. Enlil , bir baskın yapar , bazı işçileri kaçırır ve Mezopotamya'daki Edin'e verir. Onlara üreme yeteneği verilir ve insan çoğalmaya başlar.

250.000 YIL ÖNCE : "İlk Homo Sapiens" ler çoğalır ve diğer kıtalara yayılırlar.

200.000 YIL ÖNCE : Yeni Buz Çağı döneminde dünyadaki yaşam azalır.

100.000 YIL ÖNCE : İklim yeniden ılımanlaşır.. Anunnakiler ( Nefilimler ) insan kızları ile evlenirler.

77.000 YIL ÖNCE :
İlahi ebeveyn sahibi bir insan olan Ubartutu/ Lamek, Ninhursag'ın koruması altında Şuruppak'ta hüküm sürmeye başlar.

75.000 YIL ÖNCE : Yeni bir Buz Çağı başlar. Gerileyen insan türleri , Dünya ya dağılır.

49.000 YIL ÖNCE : Enki ve Ninhursag , Anunnaki soyunun insanları Shuruppak'da yönetmek için geliştirilirler. Enlil onları kızdırır.

38.000 YIL ÖNCE : Buzul çağı insanoğlunu kırmaya başlar. Avrupa'nın Neanderthal adamı ortada kaybolur, sadece (Yakın Doğu'da bulunan) Cro-Magnon adamı hayatta kalır. İnsanlıktan hoşnut olmayan Enlil onu ortadan kaldırmayı hedefler.

Görüldüğü gibi Marduk’tan gelen Anunnakiler arasında başından beri anlaşmazlıklar vardır. Ve bu dünya üzerindeki insanlarında belirli bir kısmını kapsayan ayaklanmalara dahi neden olur. Ve en sonunda M.Ö. 49000 yılları civarında bu Shuruppak isimli kentte tam bir ayrılık noktası haline gelir. Shuruppak olarak adlandılan yer acaba Atlantis olabilirmi? Ama burada dikkat çeken bir diğer ve Atlantis'in yok oluşu ile ilgili doğrudan ilintili nokta ise Atlantis'in veya Shuruppak'ın bir buzul çağı kenti oluşudur. Bunu 3.cü bölümde ayrıntılı bir biçimde ele alacağız.

Zecharia Sitchin'e yorumuna insan maymun-insandan Anunnaki genleride kullanılarak, genetik olarak üretilmiş Homo-Sapiens'ti. Anunnaki işçilerinin madenlerde çalışmaya karşı isyanıyla bunu yapmaya karar veren Anunnakiler, maymun-adamı genetik olarak geliştirerek bugünkü modern insanı yarattılar. Ve çeşitli metinlerden, insanın yaratılışının Anunnakiler arasında bir gedik açtığı sonucuna varmak mümkün. En azından ilk ilkel işçiler Madenlerle sınırlıydılar. Ve sonuç olarak, Sümer'de ağır işlerde çalışan Anunnakiler, bu yeni insan gücünden yararlanamıyordu.

“BİMİNİ ADASI, ATLANTİS VE DÜNYAYI BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE” başlığı altındaki yazıda Prof. R.N. Hernandez ve Andromeda takımyıldızından gelen ziyaretçi arasında tam bununla örtüşen bir konuşma geçmektedir, kısa kısa birkaç alıntı yapacak olursak :

“Atlantisliler, güneş sisteminin Maldek denen gezegeninden gelmişlerdi. (Bugün orası astroid kuşağı olarak biliniyor.) Bu gezegen , SİON'dan gelen ve bilimsel ilerlemeleri nedeniyle büyük güç kazanmış varlıkların sığınağı olmuştu. Neyse, günün birinde, bilim adamları kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler ve bazıları Dünya'ya göç ettiler. O zamanlar, dünya , güneş sisteminin dördüncü gezegeniydi. Bu sömürgeciler, dünyanın, burada eskiden beri oturan diğer sakinleri için çekilmez hale geldiler ; çünkü , gelişmiş silahlarıyla onları tehdit ederek küçük uluslara boyun eğdiriyor ., sapık amaçlarını ve egemenliklerini bu silahlarla gerçekleştiriyorlardı. ”


Bilginler tarafından "Kazmalar Miti" diye adlandırılan akıl karıştırıcı bir metin , aslında Enlil'in komutası altında Sümer'de oturan Anunnakilerin Kara-Başlı Halktan kendilerine düşen payı aldığı sıradaki olayların kaydıdır.

"Normal düzeni " yeniden sağlamak için Enlil "gök" (On ikinci gezegen veya uzay gemileri) ve Dünya arasındaki temasları kesmek gibi aşırı çarelere başvurdu ve "etin filiz verdiği" yere karşı şiddet kullanmaya girişti.

" Efendi

Ortaya çıkmasına sebep olduğu şey uygundur.

Efendi Enlil,

Kararları değiştirilemez,

Gök'ü Yer'den ayırmakta hakikaten hızlıydı

Böylece yaratılmış Olanlar hasıl olabilirdi.

Gök'ü Yer'den ayırmakta gerçekten hızlıydı.

"Gök-Yer Bağı"nda bir kes**k açtı,

Böylece Yaratılmış olanlar

Etin-Filiz-Verdiği-Yer'den hasıl olabilsin. "


"Kazma ve Sepet Diyarı"na karşı Enlil AL.A.Nİ ("güç üreten balta") adında harika bir silah geliştirdi. Bu silahın büyük duvarlara saldırabilen ve yıkabilen "tek boynuzlu öküz gibi" bir "dişi" vardı. Tüm tariflere bakılırsa bu, önündeki herşeyi ezen buldozer gibi bir aracına üstüne yerleştirilmiş kocaman bir motorlu matkap idi:

"Efendiye isyan eden ev

Efendiye boyun eğmeyen ev

Al.A.Nİ onu Efendiye boyun eğdirtti

Kötünün... Bitkisinin başlarını ezer;

Köklerini söker, başını koparır. "

"Efendi AL.A.Nİ'yi çağırttı, emirlerini verdi,

Toprak Yaranı bir taç gibi başına koydu,

Ve onu Etin-Filiz-Verdiği-Yer'e sürdü.

Delikte bir adamın başı vardı;

Halk yerden Enlil'e doğru koşuyordu.

Hızla Kara-Başlı Olanları taradı gözleri"


Bu metinlerdende anlaşılacağı gibi Anunnakiler arasında da bir ayrılık oluşmuş ve metinlerden çıkardığımız manaya göre birbirleriyle ve insanlarla bir savaş başlamıştır. Ve bu ayrılıklar Nuh'a bir gemi yapması söylendiği o büyük Tufana dek sürmüş anlaşılan. Nuh gemiyi hazırlar ve kendisine gelecek olan işareti bekler bu Şamaş idi, yani ateşli roketlerden sorumlu ilah tarafından saptanacak "belirli bir zaman" da.

Enki'nin emri şuydu:

"Şafak vakti bir titreme emreden Şamaş

bir patlamalar sağnağını indirdiğinde-

gemiye bin, girişi de kapa!"


Zecharia Sitchin'in yorum ve tercümesiyle , Şamaş tarafından bir uzay roketinin ateşlenişi olduğu anlaşılan bu sinyal ile Utnapiştim (Nuh) 'in gemiye bindi....

Şimdi birde savaş anına dönelim,

“suları göğüsleyen engelleri yıktı. Savaş tanrısı Ninurta, her şeyi yerle bir etti. Cehennemin yedi yargıcı, Anunnaki, meşalelerini kaldırıp ülkeyi kurşunsu alevlere boğdular. Fırtına tanrısı, günışığının yerine karanlığı koydu; ülkeyi bir çanak gibi kırıp döktü, umarsızlığın getirdiği bitkinlik gökkubbeye yükseldi. Bütün gün bora azıttı durdu.”

Gılgameş metninde geçen bu kısım acaba, yok edilen ve suların kapladığı bir ülkedenmi bahsediliyor. Buradaki yok edilen ülke bir savaşın sonucundamı yok edildi? Ve bu yok ediliş tüm dünyayı sarsacak niteliktemiydi?

Plato’nun Timaeus diyaloğunda da bir savaştan ve bu savaş sırasında ortaya çıkan görülmemiş su baskınlarından bahsediyor. Ve savaşanların yer tarafından yutulduğunu anlatıyor. Aşağıda bu metnin ingilizce orjinalini ve tercümesini okuyabilirsiniz.

"At a later time [after beginning of war between Atlanteans and Athenians] there were earthquakes and floods of extraordinary violence, and in a single dreadful day and night all your fighting men were swallowed up by the earth, and the island of Atlantis was similarly swallowed up by the sea and vanished..." Timaeus (İngilizce)

“Uzun bir sure sonra (Atlantisliler ve Atinalılar arasındaki savaşın başlamasından sonra) orada depremler ve görülmemiş şiddette seller yaşandı ve tek bir korkunç gündüz ve gece tüm savaşanlar yer tarafından yutuldular, ve Atlantis adası da aynı şekilde deniz tarafından yutuldu ve yokoldu.” Timaeus diyaloğu.

Fakat metinde de dikkatinizi çekeceği gibi tekil değil çoğul kelimeler kullanılmış deprem ve su seller için. Bu da tufanın birden fazla gün sürdüğü ama Atlantis’in tek bir gün içerisinde battığı sonucunu çıkarmamıza neden olacaktır. Ve bu gerçekleşirken birde savaş yaşanmaktadır. “BİMİNİ ADASI, ATLANTİS VE DÜNYAYI BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE” başlığı altındaki yazıda Prof. R.N. Hernandez ve Andromeda takımyıldızından gelen ziyaretçi arasında bununla da örtüşen bir konuşma geçmektedir.

“Bir gece, deniz, Atlantis dediğiniz kenti tümüyle yutuverdi. Bu büyük karanın orta yerinde yaşayanlar, kara ikiye bölününce boğuldular.”

Görüldüğü gibi Zecharia Sitchin’in sümer metinlerine dayanarak oluşturduğu bu kronolojide M.Ö. 75000 yıllarında dünyada bir buz çağı başlamıştır ve M.Ö. 49000 yıllarında da öncede bir şekilde Annunnaki soyundan insanların kurduğu Shuruppak kentindekilerle Enlil’in arasında bir anlaşmazlık oluşur. Ve 13000 yıl öncede büyük bir savaşın sonucu olarak tufan yaşanmıştır. Tekvin, Plato , Sümer metinleri ve Gılgamış destanı aynı ortak noktada buluşuyor :


Yok edilen bir ülke ! Peki savaşın nedeni yani Tanrıları anlaşmazlığa düşüren neden neydi? Ve Atlantis'i nasıl bir güç yok etmiş olabilirdi? Prof R. N. Hernandezle , ziyaretçi arasında geçen konuşmada bir sebep bulabiliyoruz;

“Dünyalılar bu silahı, gece gündüz koruma altında tuttukları, devasa bir piramidin içine sakladılar. Bunu gören Maldekliler savaş ilan ettiler. Bu savaş bir yıl kadar sürdü. Bu, eşit iki güç arasında yapılan, zor ve güçlü bir karşılaşmaydı.”


“Bu enerji kaybının farkına varan bilim adamları, bir gece, Dünyalılar'ın bu saldırganlığını ve gücünü oluşturan silahı yok etmeye karar verdiler. Maldek laboratuvarlarından yayınlanan güçlü bir ışın, o büyük kentin üzerine düşerek, kıtayı ikiye böldü. Bu ışın, dünyanın büyük bir bölümünün bir uçurum gibi açılmasına neden olmuştu ve aynı gece , tüm Atlantis kenti sulara gömüldü. Diğer, daha küçük kentler, büyük bir su baskınının karaları kaplayacağı konusunda uyarılmışlardı; bunların bazıları yine Maldek bilim adamlarının yardımıyla, insanların tahliyesiyle ilgili gerekli önlemleri alabildiler.İkiye bölünen büyük kara parçası parçalandı, yavaş yavaş sulara gömülen kısımlarında, birçok masum insan da öldü. Kalan parçaların biri batıya, biri de doğuya doğru savruldu. Dünyanın manyetik kutbu kayboldu. O zamandan beri de olması gereken yerde değildir.Dünyanız yörüngesini değiştirdi; bu çatışmalardan haberleri dahi olmayan suçsuz uluslar tufanda yok oldular.


İşaretli kısımda bahsedilen ve uyarılan insanlar Nuh peygamber mi acaba? Birde Zecharia Sitchin’in kronolojisindeki ilginç bir saptamaya bakalım;

13.000 YIL ÖNCE : Nibiru yolculuğu hatırlanır , bir nedenle Enlil insanları yok etmeye karar verir. Büyük Tufanı başlatacak olan Enlil , insanlığı tehtit eden felaketin sırrını koruyacağına dair Anunnaki'de yaşayanlara yemin ettirir.

Burada bahsedilen ve korunacağına ait yemin edilen sır, savaşa neden olan sepebmiydi? Belkide Prof R.N. Hernandez’in uzaylıyla konuşmasında bahsedilen anti-madde silahıydı?

Ama sebep her ne olursa olsun, Anunnakiden gelen ve belkide onlara katılan başka ırklardan kişilerinde oluşturduğu Atlantis , bir sebepten Anunnakilerle savaşa girmiş ve insanların belli bir kısmıda bu savaşa destek vermiş görünüyor. Bu savaşı Atlantis’in ve dünya üzerindeki insan yaşamının bitmesi pahasına da olsa bitirme isteği , Nuh tufanına neden olmuş.

Peki dünyadaki karasal yaşamın %90’ını yok etme pahasına , uğruna savaşılan ve imha edilen ne olabilir? Çünkü hangi sebeple olursa olsun, bu derece gelişmiş, medeniyette son derece ilerlemiş bir ırkın bir gezegen üzerindeki yaşamı yok edebilecek bir karar vermesi gayet mantıksız. Hele hele , bugünkü dünya düzeninde , güç ve para için herşeyi yapabilecek ülke ve insanların olduğu bir yaşamda bile bizim bu noktaya gelmediğimizi düşünürsek, 450,000 yıl önce gezegenler arası seyehat yapabilen bir ırk için çok uzak bir durum.


KAYNAKLAR : 12. Gezegen: ( Zecharia Sitchin), Yıldızlardan Gelen Tanrılar: (Selman Gerçeksever ), Kozmik Tohum ( Zecharia Sitchin), Andromeda'dan gelen UFO (Yrb. Wendelle C. Stevens & Zitha Rodriguez Montiel) , "Timaeus" and "Cities" Plato




Güneşteki büyük patlama volkanı harekete geçirdi:
Biyofizikçi Dieter Broers, İzlanda'daki yanardağ patlamadan birgün önce NASA'nın çektiği görüntülerde Güneş'te son 15 yıldan bu yana en büyük patlamaların gerçekleştiğini belirtti. Broers'e göre, 2012 yılında dünya güneşteki mega patlamaların etkisine girecek.


Maya Takvimi'nin sonuna geldik:

2012 yılında 5 bin 125 yıllık Maya takviminin sonu gelecek. Bu dünyanın sonu anlamına geliyor. Maya uzmanı Walter-Jörg Langbein, "Belki bizim sonumuz da daha önce yok olmakla karşı karşıya kalan yüksek kültürler gibi olacak" dedi.


Şiddetli bir patlamanın başlangıcı:

215 milyon yıl önce dev bir volkan yeryüzündeki canlıların yüzde 90'ını yok etti. Yazar Maarten Keulemans, "İzlanda'daki yanardağ dev bir patlamanın sadece başlangıcı" dedi.

Galaktik Altdünyanın Altıncı Gecesinin Başlangıcı, 8 Kasım 2009

Galaktik Altdünyanın altıncı gecesinin (8 Kasım 2009 – 2 Kasım 2010) detaylarına girmeden önce Maya takvimini anlamaya dair bazı temel noktaları açıklamam gerektiğini düşünüyorum, çünkü bu konudaki mevcut görüşler birbirinden çok farklı olabiliyorlar. Mesela Maya takviminin bitiş tarihinin sadece eski bir döngünün sonu ve yeni bir döngünün başlangıcı olduğuna inananlar var. Ben ise bir döngünün basitçe tekrar etmesinden çok daha büyük bir şeye yaklaştığımızı düşünüyorum. Kozmik planın dokuz evrimsel seviyesinin eşzamanlı bir şekilde tamamlanacağı zaman noktasına doğru ilerlediğimizi gösteren karşı konulamaz miktarda kanıt vardır. Bu kadim zamanlardan kalan ve son tarihte ne olacağını açıklayan tek Maya yazıtı olan Tortuguero anıtı ile tutarlıdır. Buna göre biz yeni bir döngünün başlangıcına veya yeni bir değişime yaklaşmıyoruz, aksine tüm değişimlerin sonuna, tüm evrimin sadece onun için bir hazırlık olduğu, bizi adım adım yükselttiği bir noktaya doğru yaklaşıyoruz. Tüm değişimlerin sonu ile uyumlu ve sonsuz barışın hüküm sürdüğü bir Dünyanın temeli, ancak böyle makul olarak atılabilir.

Başka bir deyişle, şu anda olmak üzere olan, evren tarihinde daha önce hiç olmamış olan bir şey olacak. Belki de bu, nedeni kısmen bilinemez olan ve şu anda geniş kitlelerdeki insanları yönettiğine inandığım, giderek artan inkâr etme davranışına neden oluyor. Sosyo ekonomik ilişkilerimizdeki devasa değişimler ile yüzleşmek yerine (insan bilincindeki herhangi bir değişim ilişkilerimizdeki bir değişim anlamına da geleceğinden) pek çok insan belirli bir tarihte sözüm ona gerçekleşecek olan fiziksel veya astronomik bir olayı hayal etmeyi tercih ediyorlar. Gerçekte Maya takvimi tek bir günde olacak olan bir olayla ilgili değildir, aksine bilinçte değişimler yaratan takvimsel enerjiler arasındaki kuantum sıçramalarının tanımlandığı bir ilahi planın tarifidir. İnsan bilinci bu plana uygun olarak yaratılış sürecinin gerçek son tarihi olan 28 Ekim 2011’e gelene kadar adım adım dönüşmeye devam edecektir. Bu tarihte evrenin en yüksek kuantum haline ulaşılacaktır (13.13.13.13.13.13.13.13.13 13 Ahau) ve uyumu bozan değişimler sona erecektir. Bariz bir şekilde, henüz orada değiliz.

Bu bilincin evrimi planında şimdi dokuz Altdünyadan sekizincisi olan Galaktik Altdünyanın altıncı gecesine girdik (8 Kasım 2009). Eğer benim Maya takvimini anlayışım doğru ise bu gece içerisinde insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük bilinç dönüşümüne şahit olacağız. Bunun heyecan verici yanı, yeni bir dünyanın nasıl doğacağının görece net bir resminin nihayet görünür olmasıdır.

Diğer taraftan giderek netleşen başka bir şey bu doğumun çok emek isteyen bir şey olacağıdır. Bundan dolayı önümüzdeki zorlukların her ne kadar şu anda öyle gözükmese de aslında bu yeni dünyayı nasıl getirdiğini anlamak her zamankinden daha önemlidir. Eğer insanlar bu yeni dünyanın nasıl doğacağını gerçekçi bir şekilde anlarlarsa gelecek için umut duyabilirler ve bu sadece birşeylerin olacağını zannetmekten daha iyidir. Ne yazık ki Maya takvimine pek çok kafa karışıklığı egemendir ve kendini bu konuda uzman olarak tanıtan kişiler, tezahür etmekte olanın dokuz kozmik güç olduğunu belirten kadim Maya bilgisini inkâr etmektedirler. Neden yeni bir dünya doğacağının açıklaması bu dokuz kozmik gücün tezahüründe yatmaktadır.

Bu yüzden önümüzdeki dönemde ne olacağı sadece Galaktik Altdünyanın altıncı gecesi ile anlaşılamaz. Üst üste binen döngülerin kozmik evrim tasarımında en üst seviye olan dokuzuncu döngü için yaptığı hazırlık; Evrensel Altdünya (şekle bakınız) altıncı gecenin enerjisi ile beraber ele alınmalıdır. Bu üst üste binmeden ve zamanın özellikle de son Altdünya ile hızlanmasından dolayı yaklaşan dönemin, sıra dışı şekilde yoğun olması dışında enerjiler bakımından oldukça karmaşık olacağını da düşünüyorum.



Ben bu yazıyı yazarken (26 Ekim 2009) altıncı gündüzün son kısmı devam ediyor ve Galaktik Altdünyada tohumdan olgun meyveye giden süreçte altıncı gece öncesinde ki çiçeklenme sürecindeyiz. Daha önceki bir makalemde tahmin ettiğim gibi bazı ekonomistler küresel ekonomik durgunluğun (veya en kötü döneminin) sona erdiğini söylüyorlar. Ancak şu anda dünyada devam eden başka pek çok şey bunu kesinlikle yalanlıyor ve aksine bunlar benim daha önce yaptığım bir tahmin ile daha uyumlular. Bu tahminde özellikle Amerikan Dolarının değerinin düşüşünü öngörmüştüm (8 Kasım, 2009 Üstdünyalardaki enerjilerde kuantum değişiminin gerçekleştiği tarih, ancak bu yeni enerjinin dünyaya tam olarak ne zaman ineceği her zaman biraz muğlâklık içerir). Bu tahmin gecelerde, özelikle de bir Altdünyanın ikinci yarısında en azından ekonomik büyümenin yavaşlamasını getirdiği gözlemine dayanıyordu. Mesela böylesi bir yavaşlamanın önümüzdeki gecede gelişine dair bir işaret, altına yapılan hücum ve sihirli USD 1000/ons limitini geçmesi olarak görülebilir. Ayrıca bir insider trading indeksi, ABD Dolarının gerçek stok değeri hakkında bilgili insanların onun çok fazla aşırı değerli göründüğünü düşündüklerini ortaya koyuyor. En önemlisi dünyanın hemen hemen her köşesinden giderek yükselen sesler, petrodolar sisteminin değiştirilmesini ve ABD dolarının dünyanın para birimi olmaktan çıkarılmasını talep ediyorlar. Bu çeşitli göstergeler krizin bitmediğini, aksine özelikle borcu yüksek Batı için ekonomik düşüşün kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Görünen o ki yatırımcılar kâğıt ve dijital değerlerdeki varlıklardan kaçıyorlar ve bu tam da Galaktik Altdünyanın bu son safhasında beklememiz gereken bir şey. Şimdi soyut ekonomik değerlerden somut ekonomik değerlere geçişe yol açan bir bilinç dönüşümü gerçekleşiyor.


Dolayısıyla dünya ekonomisinde olanın geçici bir krizden çok daha büyük ve köklü olduğunu düşünüyorum. Gerçekleşenler Galaktik Altdünyanın getirdiği bilinç dönüşümünün direk bir sonucudur. Bana göre bilinç, öncelikle kozmosun pek çok farklı seviyesinde var olan ve bu farklı seviyelerde eşzamanlı değişimler getiren Dünya Ağacı ile ilgilidir. Bunun anlamı hayatlarımıza yeni yönler veren bilinç değişimlerinin dünyayı ve toplumun genelini de direk olarak etkilediğidir. Bilinçte bir değişim sadece kafalarımızda olan bir şey değildir ve aynı zamanda dünya ile olan ilişkimizde de gerçekleşir. Eğer bu iddia doğruysa, altıncı gecenin başlangıcı ile soyut değerlerden daha büyük bir kaçış görmeliyiz ve bu değişim batının, özellikle de dünyanın bankacılık aktivitelerinin çoğunu yöneten ve finans merkezleri olarak duran ABD ve İngiltere’nin ekonomilerini vuracaktır. Şu anda bu uluslar ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri o kadar büyük borç içinde ki ekonominde neden yeni bir düşüş olacağını açıklamaya gerek bile yoktur. İhtiyaç duyulan tek şey bir tetikleyici olaydır. Bu çöküşü ne tetiklerse tetiklesin medya bunun üzerine tüm dikkatleri çekecektir. Ancak bu çöküşün daha derin nedenleri Maya takvimi ile anlaşılabilir çünkü o insan zihninin kozmik enerjilerde ki değişimlerden nasıl etkilediğini açıklamaktadır. Maya takvimi bakış açısından ekonomik büyümenin duruşu, Maya takviminin sonu (veya yeni bir dünyanın başlangıcı diyebilirsiniz) ve ekonomik döngülerin sonuna doğru adım adım gidişi yansıtmaktadır.


Eğer ekonomik kriz yeni bir dünyayı yaratan sürecin bir parçası ise bu krizin ne kadar derin olacağını sormak yerinde olacaktır. Her ne kadar kâğıt paranın özellikle de Amerikan Dolarının değer kaybına uğrayacağı açık olsa da bunun sonuçlarının nerelere varacağı sorusunun cevabı hala bilinmemektedir. Bence bu sadece doğacak olan yeni dünyanın doğası incelendiğinde anlaşılabilir. Ancak konu buraya geldiğinde danışabileceğimiz bir Maya kaynağı yok gibi gözükmektedir. Maya kaynakları takvimin sonunda Dokuz Altdünyanın tezahür edeceğini söylemektedir ancak bundan sonra ne olacağını anlatan herhangi bir kadim yazıt yoktur. Bu kaynak eksikliğinden dolayı konuya dair bir şeyler söyleyen İncil ve Kuran gibi semavi dinlerin kaynaklarına bakmayı öneriyorum. Eğer bunları Maya takviminden anladıklarımız ile bir araya getirirsek yaklaşmakta olanın ne olduğunu anlayabileceğimizi hissediyorum.


Mesela Kuran’ın 82. Suresi 17-19 ayetlerinde şöyle yazmaktadır:

“Ve Kıyamet Gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? Evet, Kıyamet Gününün ne olduğunu nasıl anlayacaksın? Bir gündür ki o, bir ruh bir başka ruha hüküm edemeyecektir. O gün hâkimiyet yalnız Allah'ındır.” Burada anlatılan hâkimiyetin sona erişinin bir birlik bilinci ve beraberinde tüm varlığımıza ve geçmiş eylemlerimize bir saydamlık getirecek Evrensel Altdünyayı kastetmiş olabileceğini düşünüyorum. Eğer buna ciddi bakarsak insanların başkalarına hâkim olmasına yol açan tüm zincirlerin bunun öncesinde kırılması demek olduğunu görürüz.

İncilin son kitabı olan Vahiyler Kitabı 21:4-5 yine doğacak olan yeni bir dünyadan bahseder:

“Ve Tanrı onların gözlerinden tüm yaşları silecek; artık ne ölüm ne üzüntü, ne ağlamak ne de daha fazla acı kalacak: çünkü artık geçmiş geçmişte kalacak. Ve tahtta oturan şöyle dedi: İşte bakın her şeyi en baştan yapıyorum.”
Görünüşe bakılırsa bu, yeni dünya doğmadan önce geçmişe bağlı tüm zincirlerin kırılması gerektiği anlamına geliyor. Toparlamak gerekirse, yeni bir dünyanın doğması için öncelikle kendimizi geçmişin zincirlerinden ve aynı zamanda diğer insanlarla aramızda ki zincirlerden kurtarmalıyız.


Bazıları için bu değişimler o kadar büyük gözükebilir ki dünyayı alt üst edecek bu değişimleri hayal etmektense dünyanın sonunu hayal etmek daha kolay gelecektir. Ve kesinlikle bugün güç sahibi olan çok fazla sayıda insan da yaklaşmakta olan eşitlik ve uyum getirecek değişimleri görmek istemiyorlar. Ve bunlar ekonomik çöküşün ne kadar zor olacağı hakkında bir bilgi veriyor. Mesela para tamamıyla yok mu olacak? Bence para dünyayı artık geçmişe zincirleyemeyecek kadar ortadan kalkacak. Pratikte karlı yatırımları düşünmek anlamsız olacak çünkü doğan yeni dünya soyut değerlerin biriktirilmesine dayalı bir büyüme ekonomisi olmayacak. Yeni dünya aslında daha çok paylaşıma ve toplumun tüm üyelerine iyi bakmaya odaklı olacak.

Bu Evrensel Altdünyanın getireceği ve pek çok zorluk ve karışıklıktan sonra oturacak olan birlik bilinci ile gelecek. Daha acil olan altıncı gece zaman diliminde ise bu dönüşümün pratik ifadeleri sınanmalı ve uygulanmaya konulmalıdır. Bu şu anki dünyanın bakış açısından imkânsız gözükmektedir. Ancak unutmamalıyız ki sonsuza kadar aynı kalacak insan doğası diye bir şey yoktur ve gerçekliği algılamamız ve yaratmaya kadir olduğumuz şey farklı Altdünyalarda her zaman değişmektedir. Bölgesel, Ulusal, Gezegensel ve Galaktik Altdünya insanlarının yaşama bakış açısı tamamen farklıdır ve Dokuzuncu Evrensel Altdünya bilincin evriminde taç olacak adımı getirirken Evrensel İnsanoğlu ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu insan dünyayı daha farklı algılayacak ve öncekine kıyasla farklı nitelikler taşıyacaktır.


Peki, sonuçta kendisine bakma yetisine sahip olan, her şeyin birliğini gören ve yaratılışın tüm meyvelerini paylaşan bir insanoğlundan böylesine bir değişim pratik anlamda nasıl gelecek? Yaşam deneyimimizin böylesine bir şekilde değişmesi, bir zamanlar Berlin Duvarının yıkılmasının olduğu kadar imkânsız görülecek. Ancak Berlin Duvarının yıkılışının insan zihninde ki batı-doğu kutupluluğunun aşılmasını yansıtması gibi, özellikle batı zihninin yarattığı dâhili ve harici duvarların aşılmasının sonucu olarak yeni bir dünya doğacak. Dolayısıyla özellikle altıncı gecenin ilk yarısında dünya ekonomisi giderek yavaşlayacak ve ABD nüfusunun tüketimi, dünyanın endüstriyel motorlarının çalışmaya devam etmesini sağlayamayacak. Ve bu krizin direk olmayan etkilerinden dolayı dünyanın her bir köşesi bundan etkilenecek. Bu düşüşte pek çok insanın zihninde şafak sökecek ve eski büyüme ekonomisini canlandırmanın imkânsız olduğunu ve “eskisi gibi iş başı yapmanın” asla gerçekleşmeyeceğinin fark edileceği bir noktaya gelinecek. Bu noktada insanların gündelik hayat gerçekliğinde hayatta kalmalarını sağlamak için son derece radikal sosyo ekonomik çözümler bulmak gerekecek ve aynı zamanda bu durumu yaratanın ekonomik ilişkilerin doğası ve geçmişin ekonomik zincirleri olduğu bariz olarak ortaya çıkacak. Mesela ekonomik olarak önemli bir yere sahip ülkelerde ki nüfusun büyük bir çoğunluğunun ipoteklerini ödeyememeleri durumunda ne olacağını sormalıyız? O zaman bu insanlar geniş kitleler halinde evlerini terk edecek ve sokaklarda yaşarlarken bankalara ait olan boş evler öylesine duracaklar mı? Bu durum Detroit’in bazı araba üretim varoşlarında gerçekleşti bile. Yani bu senaryo kuramsal değildir, sınırlı bir ölçekte gerçekleşmiştir bile.


Büyük ihtimalle olacak olan, insanların evlerinde oturabilmek için bankalara ödeme yapmak zorunda kalmamaları için tüm borçların silinmesi taleplerinin yükselmesidir. Belki de bu daha büyük bir ölçekte dünyayı dengelemek adına ulusal borçların silinmesi için baskı oluşmasına yol açacaktır. Eğer borçlar üzerinde böylesine bir silinme gerçekleşirse bu aslında paranın şu anda var olan gücünü iptal etmek anlamına gelir. Bu artık geçmişin köleliği altında olmayan bir ekonomik sisteme geçiş anlamına gelir. Bu aynı zamanda para borç almaya dayalı büyüme ekonomisinde büyük bir duraklama anlamına gelecektir. Bunun yerine insanların şu andaki ihtiyaçlarının giderilmesine vurgu yapılacaktır (yani geçmişin zincirlerinin kırılmasından bahsediyoruz). Bunun elbette bir devrimden aşağı kalır bir yanı yok ve dünya ekonomileri şu anda derin bir şekilde birbirine bağlı olduğu için büyük ihtimalle dünya çapında bir devrimden bahsetmek gerekecek. Bu büyük ihtimalle ABD’den başlayıp dünyanın geri kalanına yayılacak. Dünyanın sosyo ekonomik sisteminin bu kadar devasa bir şekilde dönüşmesi büyük ihtimalle 17 Temmuz 2010 (Kozmik Kavuşum)* ve Galaktik Altdünyanın Yedinci Gündüzünün başlangıcı (3 Kasım 2010) arasında gerçekleşecek. Doğal olarak bu dünyanın özelikle Ulusal ama ayrıca Gezegensel Altdünyalardan miras aldığı tüm hâkim olmaya dayalı sistemlerin geri tepmesi olacak. Doğal olarak bu tüm sistemlerin geri tepmesi olacak. Enerji bazında konuşursak, bu 17 Temmuz – 3 Kasım 2010 arasında ki dönem, erken Evrensel Altdünya ile Galaktik Altdünyanın üst üste binmesi ile yaratılacak**. Bu devrimsel zaman aralığı yönetimsel ve ulusal otoritelerin düşüşü (sadece tek bir hükümetin değil, insanlığı Ulusal Altdünyadan miras aldığı yönetimsel otoritenin) ile sonuçlanacak. “Bir ruhun bir başka ruha hüküm edecek güce sahip olamayacağı bir zamanda” hükümetlere ve ulusal sınırlara neden ihtiyacımız olduğu sorusu ciddi şekilde sorulacaktır. Kozmik Kavuşumdan Galaktik Altdünyanın başlangıcına kadar olan bu süreç için vizyonum insanlığın yarattığı uygarlığın bütünsel bir tadilatıdır. Bu aynı zamanda bireysel boyutta da yolları seçmenin zamanıdır.


Peki, neden bu 17 Temmuz 2010 – 2 Kasım, 2010 o kadar büyük bir devrimsel bir dönüşüm getirsin? Bu döneme paralel olan iki geçmiş dönem var ki bunlar gerçekten dikkate değer. Bir tanesi 1498-1617 arasında ki Rönesans, Vatikan’ı dünyasal gücün nihai kaynağı olarak gören feodal sistemin yerini modern döneme bıraktığı dönemdi. Diğeri ise devrimsel bir demokrasi dalgası getiren (Berlin Duvarının yıkılışı dâhil olmak üzere) ve dünya yarıkürelerinin daha fazla ayrı olmaması ile sonuçlanan 1986-1992 dönemi. Bu iki devrimsel dönemin aynı zamanda maneviyatın yeni ifadelerini de getirdiğini de fark edebiliriz. Birinci dönemde Reformasyon ve ikincisinde ise Uyumlu Kavuşum*** bir şekilde günümüzün derleme (eklektik) maneviyatının başlangıç noktası oldu.


Bence bu 17 Temmuz ve 3 Kasım 2010 arasında ki devrimsel dönüşümün kanlı olup olmayacağı bir soru işaretidir. Ancak açık olan bir şey var ki insanlar ikiye bölünecekler ve ya gelen enerjilerle akmak isteyecek ve yeni bir dünya yaratmak isteyecekler ya da bunlara direnç göstererek geçmişin sistemine dönmek isteyerek ona tutunacaklar. Bu değişime insanların vereceği tepki aynı zamanda Maya takvimini ve kozmik planı nasıl anladıklarına da bağlı olacak. Şu anda sadece küçük çaplı bir insan topluluğu onun dokuz kozmik gücün tezahürü ile ilgili olan gerçek formunun farkında. İnsanların çoğunluğu ise aslında gelmekte olana dair herhangi bir bilinçli işareti asla görmeyecekler. İnsanlar bu büyük çaplı değişimlerin ilahi bir plandan kaynaklandığını ne kadar anlarlarsa o ölçüde bir manevi uyanış gerçekleşebilir. Bu olduğunda insanlar etraflarındaki değişimlere bakarken onları hâkim olan medyanın sunacağı şekilde anlamsız kaotik olaylar olarak görmeyeceklerdir.


Bütün bu olanların bilincin evrimine katılım gerektirdiğini düşündüğümüzde, insanların Maya takviminin tek bir günde olacak olan (21 Aralık 2012) “kutupların yer değiştirmesi”, “Gezegen X (Marduk)”, “dünyanın sonu” veya “bilincin değişimi” ile ilgili olduğuna inanması çok büyük bir tehlike arz etmektedir. Bu özünde dinsel veya batıl inanç temeline dayanan, son derece naif bir şekilde değişimin gökten zembille ineceğine inanılan ve insanların birlik bilinci ile sonuçlanacak bir sürece aktif ve bilinçli katılımlarını yok sayan bir görüştür. Gerçekte Maya takviminin bilinçte ki ardışık değişimleri gösterdiğini kanıtlayan karşı konulamaz miktarda kanıt vardır. Bu değişimler 17 Temmuz 2010 ile daha yüksek bir frekansta tezahür etmeye başlayacakları gibi Evrensel Altdünyanın başlayacağı 8 Mart 2011ile daha da yüksek bir frekansta tezahür edeceklerdir (Çevirenin notu: Calleman ile anlaşamadığımız ender noktalardan birisi budur. Bana göre Evrensel Altdünya 11 Şubat 2011 tarihinde başlayacaktır). Ancak 28 Ekim 2011 tarihi ile beraber değişimler sona erecek ve barış milenyumuna temel olacak olan birlik bilinci oturacaktır. Bu frekans artışı aynı zamanda tüm hâkimiyet sistemlerinin tadilatının nasıl o kadar kısa sürede gerçekleşebileceğini de açıklamaktadır. Vermek istediğim bir tavsiye, etik yaşam ve hakikati söylemek dışında dokuzuncu seviye ile akarak yaşamayı da öğrenmektir. Irmağın ortasında ve yeni dünyanın yaratılışına odaklı kalın!


Carl Johann CallemanBerlin, 26 Ekim, 2009 (9 Lamat)



* Önce ki kitaplarımda Evrensel Altdünyanın süresi konusunda bocalamıştım ve bazen onun 260 günlük tzolkin döngüsünden ibaret olduğunu düşünürken bazı zamanlarda Galaktik Altdünyanın yirmide biri yani 13 x 18 = 234 gün oluğunu düşünmüştüm. Şimdi son dönüşüm senaryosuna yaklaştıkça Evrensel Altdünyanın 234 gün olduğu fikri üzerine daha çok eğilmeye başladım ve başlangıcını 8 Mart 2011 ve öncü Evrensel Altdünyanın başlangıcını 17 Temmuz 2010 olarak görmeye başladım.

Bununla ilgili belirsizliğin nedeni her ne kadar mantıklı olan bu olsa da böylesi bir 18 günlük oxlahunkin dönemi tanımlayan bir kadim Maya kaynağının olmamasıdır. Diğer taraftan kadim Mayalar yeni bir dünyaya geçişle ilgilenmek zorunda değillerdi ve bunu görmezden gelmiş olabilirler, ancak bu bizim için hala önemli. Ancak yine de Mayaların bir döngüyü ve gerçekliğe etkisini nasıl takip ettiklerine dair elimizde bir örnek var. Bu Klasik Maya zamanında takip edilmeyen, çünkü büyük ihtimalle etkileri güçlü şekilde hissedilmeyen 13 katundan oluşan Kısa Sayımdır. Fakat daha sonraları Klasik Sonrası dönemde bu kısa sayımların etkileri o kadar güçlü oldu ki Mayalar Uzun Sayımı bırakarak takvimlerinde bunu esas almaya başladılar. Yani eğer Klasik dönemde yaşayan Mayalar takvimlerini Kısa Sayımlara dayamıyorlarsa, bu 18 günlük bir döngüyü dikkate almak için daha az nedenleri olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü onlar için bu döngülerin etkileri ancak çok uzak bir gelecekte anlamlı olacaktı.

** Burada olan şey Tzolkin’de ki trecana ve uinal gibi Galaktik Altdünyayı 13 ve 20 ile bölerek üretilen zaman periyotlarının üst üste binmesidir. Eğer 4680 günlük Galaktik Altdünya 13’e bölünürse 360 günlük gündüzler ve geceler ortaya çıkar, ama eğer 20’e bölünürse 234 günlük dalga hareketleri ortaya çıkar.

*** 17-18 Temmuz için tarihleri verilen Kozmik Kavuşum direk olarak Uyumlu Kavuşumun direk paralelidir. Uyumlu Kavuşum Galaktik Altdünya için ne idiyse Kozmik Kavuşum Evrensel Altdünya için o olacak. Bunun anlamı Kozmik Kavuşumun 1986 yılındakine benzer şekilde, sadece politik bir dönüşüm sürecinin başlangıcı değil, aynı zamanda daha sonra Evrensel Altdünyada tam olarak tezahür edecek bir manevi uyanış rüzgârının ilk esintisini getirecek olmasıdır.



Maya Takvimi Portalı 2012’i Doğru Anlaması İçin Hollywood’a Çağrıda Bulundu

Dünyanın en büyük Maya Takvimi web portalı, dünya çapında ki “2012” izleyicilerine filmin sunduğu kıyamet ve dünyanın sonu mesajları yerine olumlu bir mesaj veriyor. Roland Emmerich'in özel efektlerle dolu yapımı 2012 insanlığın binyıldır süren Dünyanın Sonu yarışında son dönemeci dönmesini sağladı. Ama pek çok insan için bu yarış yanlış bir yöne doğru yapılıyor. 2012 fenomenine çok daha dengeli ve olumlu bir şekilde yaklaşan Maya Takvimi Portalı, Hollywood’a yaptığı çağrıda Maya Takvimi çerçevesinde yaşanan değişimlere önderlik etmesini ve modern toplum için takvimin mesajını doğru ulaştırmasını istiyor.

Mayalarla ilgili ve büyük bütçeli bir diğer film olan Mel Gibson'un Apocalypto’su (2006) ile karşılaştırıldığında, 2012 filmi bu kadim kültürün bize bıraktıkları ile ilgili olarak çok daha büyük bir yanlış yorumlama hatasına düşüyor. Bu sefer Maya takvimine yapılan tacizin altında yatan dini bir motivasyon değil, sadece kitlelerin eğlenmesi ve gişe hâsılatı elde etmek. Ve 2012 tsunamisini yaratan sayısız hayatta kalma web sitesi guruları ve hatta evinizin altında konserve besinlerden hayatta kalma setlerine kadar donanımlı sığınaklar kuran emlakçılara kadar gidiyor.

"Türkiye ve Dünya’da GDO’lu gıdalar, demokratik açılımlar, küresel ısınma gibi bu kadar çok ciddi ve önemli mesele varken bu kadar gereksiz korku yaratmaya gerek yok,” diyor Maya takvimi araştırmacısı ve Maya Takvimi Portalı Blog yazarı Fatih Keçelioğlu. "İnsanlar sürekli olarak gelecek endişesi içinde olmaktan tükenmek üzereler; neden onlara bekleyecekleri olumlu bir gelecek sunmayalım ki? Hem de aynı maliyete," diyor Maya Takvimi Portalı Prodüktörü Birgitte Rasine.

Yüksek gişe hâsılatına rağmen izleyiciler o kadar da çok etkilenmiş değiller; bazıları filmi boykot ediyorlar. Maya Takvimi Portalı yoğun bir web trafiğine maruz kalıyor, gelen e-postalar ve sosyal medya platformunda ki takipçileri 2012 fenomeni ve Maya Takvimi ile ilgili objektif bilgi arıyorlar. Film eleştirileri yağmur gibi yağıyor ve insanlar SONY Pictures ve yönetmenden devasa prodüksiyon ve pazarlama kaynaklarını anlamsız tahribat yerine dünyanın yaşadığı çok daha geniş dramayı anlatmak için kullanmalarını ve en azından Maya takvimin anlamını isabetli bir şekilde anlatmalarını istiyor.

Stetson Üniversitesi Latin Amerika Çalışmaları Program Yöneticisi Robert Sitler, filmi eleştirirken "Maya’nın yanlış yorumlanması 2012 fenomeni ile uç noktasına vardı ve artık Maya Uzun Sayım takviminin 21 Aralık 2012 tarihi etrafında hızla büyüyen bir sosyal hareket var. Etkileyici bilgisayar yapımı kıyamet görüntüleri ile “2012” filmi daha önce yaşanan Y2K fenomenine göre bu sıra dışı tarihe şüphesiz çok daha büyük bir ilgi çekecek. Ne yazık ki film bu tarihin önemine dair kafa karıştırıcı yanlış bilgiler yığınına katkı yapmaktan öteye gidemiyor," dedi. "Gelecekle ilgili olarak korku yaratmak sorumsuzluktur," diyor Maya uzmanı ve yazar Dr. Carl Johan Calleman. "Maya takviminde asıl olan gelecek için bir umut ve daha iyi veya yenilenmiş bir dünya vardır, bir kıyamet değil."

Maya takvimine adanmış önemli bir site olan Mayan Majix’in yöneticisi, Michael Shore "Maya Takvimini kıyamet gününe denk tutan '2012' kutsal Maya takviminin anlamını bozuyor ve saptırıyor. Maya takviminin gerçek anlamı dönüşümle ilgilidir, dünyanın sonuyla ilgili değil," diyor.

Bugün yaşayan Mayalar ise dikkat çekici bir şekilde sessizler ve Hollywood'un pazarlama gücü ile savaşmaktansa kendi işlerine bakıyorlar. Mayayı temsil eden ve resmi bir hükümete tayin edilmiş tek Yerli Halklar Elçisi olan, Guatemala Ulusal Maya Konsülü Lideri Don Alejandro Cirilo Perez Oxlaj, insanlarının batının inatla yapıştığı dünyanın sonu kavramına ne kadar şüpheyle baktıklarını sürekli olarak belirtiyor. Maya’lar için 5,125 yıllık Uzun Sayım döngüsünün sonu, sadece bir sonrakinin başlangıcı demek: 2012’de dünya dördüncü Güneşten beşinci Güneşe geçecek ve pek çok insana göre bunun anlamı daha yüksek bir bilince atılan evrimsel bir adım, yani “çağların değişimi”.

Bugünlerde gelen haberlere göre Bay Emmerich 2012 sonrası dünyayı anlatan bir televizyon dizisi yapmayı planlıyor. O ve stüdyosu Maya Takvimi Portalı tarafından desteklenen uluslar arası topluluğun uzmanlığından ve gönüllü işbirliğinden çok iyi faydalanabilir.


Maya Takvimi Portalı Nedir?


Maya Takvimi Portalı Maya Takvimine adanmış dünyanın en aktif web portalıdır. LUCITÀ tarafından bağımsız olarak kurulan ve desteklenen Portal, Maya Takvimi hakkında bilgiler içerir, sosyal medya platformu ile kişiler ve işletmeler için günlük Tzolkin enerjilerini yayınlar, Maya Takvimi ile uğraşan yazarlar ve diğer kişilerin bloglarını sunar, çatısı altında ki topluluklardan fotoğraf, sanat, müzik ve videolar yayınlar. Maya Takviminin modern toplumda oynadığı rolle ilgili olarak çok geniş bir yelpazeden seslere yer veren bir platformdur.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Hopi Halkından Sözler


Mayalara yakın bir uygarlık olarak bilinen Hopilerin de yaşadığımız zamanlar için kehanetleri var. Konferanslarımda gelen talepler doğrultusunda bu sözleri paylaşıyorum.


Çok hızlı akan bir ırmak var
Bu akış o kadar vahşi ki korkanlar olacak
Onlar ırmağın kenarına tutunmak isteyecekler
Yerlerinden koparılıyor gibi hissedecekler
Ve çok acı çekecekler
Bilin ki ırmağın bir hedefi var
Atalarımız ırmağın kenarını bırakmamız gerektiğini söyler
Ve ırmağın ortasına dalmamız gerektiğini
Ben derim ki bak orada kim var ve buna sevin
Tarihin bu noktasında hiçbirşeyi kişisel almamalıyız
Şu an ruhsal gelişimimiz tamamlanıyor
Yalnız kurdun zamanı bitti
Bu gece olduğu gibi biraraya gelin
Ve mücadele kelimesini sözlüklerinizden çıkarın
Yaptığımız herşey kutsal bir tavır ile yapılmalı
Ve kutlama içinde
Beklediğimiz insanlar biziz
Ahoy!


-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Dünya 21 Aralık 2012 tarihine kitlendi bekliyor. Herkes birbirine kendi felaket senaryolarını anlatıyor. Dilden dile dolanıyor hikayeler. Korku bilinci her geçen gün daha da yayılıyor. Tam da bu korkularımıza tuz biber ekecek bir film bu ay vizyona giriyor. Fragmanı bile midenize sancılar girmesi için yeterli, sonuna kadar izleyebilir misiniz bilmiyorum. Bunlar senaryonun ön yüzü. Bir de buz dağının görünmeyen tarafı var; Ekolojik felaketler. Dünyayı bugüne getiren biziz farkında mıyız? Bir an önce bu sorumluluğu alıp üzerimize düşenleri yapmazsak, “Yuva” belgeselinde dediği gibi dünyanın 10 yıl sonra bütün kaynakları bitmiş olacak.Maya Takvimi uzmanı Fatih Keçelioğlu, takvimin son gününün sanılanın aksine 21 Aralık 2012 değil, asıl tarihin 28 Ekim 2011 olduğunu söylüyor. Bu tarihle birlikte insanoğlunun bilincinde büyük bir değişim başlayacağına dikkat çeken Keçelioğlu, takvime göre 8 Kasım 2009 tarihinden itibaren “6.gece” adında bir döneme girileceğini ve bu dönemin ekonomik anlamda ciddi boyutlarda bir kriz getireceğini söylüyor. Keçelioğlu’na göre bu kriz artık büyük bir dönüşüme yol açacak. Artık geri dönüş olmayacak. Yani kar amaçlı iş yapan, doğaya uyumlu çözüm üretmeyen şirketler, perma kültür ve sürdürülebilir enerji kaynaklarını kullanmayan ülkeler ne yazık ki kendi kendilerini yok edecek. Evet oldukça sancılı, büyük çöküşlerle geçecek bir dönem bekliyor bizleri. Bu süreçte hem bireysel hem de toplumsal olarak neler yapmak gerektiğini Keçelioğlu ile konuştuk. Röportajı bu ay İnfomag’da köşemde yazdım fakat bu hali daha ayrıntılı şekli olup Alternatifkarma’ya özel;

28 Ekim 2011 dünyanın sonu mudur?

Hayır değildir. Mayalar kesinlikle böyle birşeyden bahsetmiyorlar. Bunun insan psikolojisi ile ilgisi var. Ruhumuzun derinliklerinde birtakım korkular besliyoruz. Özellikle dünyanın sonuna yönelik bir korku taşıyoruz. Bu da gerçekten kolektif bilinç. 10 binlerce yıl önce felaketler yaşamışız. Şimdi onu yansıtıyoruz. “Maya takviminin sonu geliyorsa dünyanın da sonu geliyordur” diyoruz. Direkt sıradan bir insan zihninde ilk akla gelen şey bu oluyor. Dolayısıyla mayalara baktığımızda hiçbir yazıtta “dünyanın sonu geliyor hepiniz öleceksiniz” gibi bir durum yok.

Peki doğal felaketler?

Bu takvimde böyle bir bilgi yok. Bilimsel olarak da mümkün görünmüyor. Jeolojik olarak dünyanın yerkabuğu oturmuş durumda. Büyük depremler, volkan patlamaları için bir neden yok. Her kafadan bir ses çıkıyor. Her araştırmacı kendi bakış açısından bir yorum getiriyor ve bunların büyük bir kısmı belirli bir bilimsel geçerliliğe sahip olmayan teoriler. Örneğin dünyanın kutuplarının yer değiştireceği gibi. Bunu mesela galaktik hizalanma denilen bir astronomik olayla bağlıyorlar. Halbuki böyle birşey yok. Çok fazla yanıltıcı bilgi var. Ben bile bir defa da hepsini hatırlayamıyorum. Maya takvimi ile ilgili özellikle internette çok faklı kaynaklar var. Foton kuşağı, ufoların gelişi gibi teoriler var. Ben bunlara şöyle bakıyorum; İnsanlar sorumluluğu kendinde görmek istemiyor ve bir şeylere yansıtıyor. Başına kötü bir şey gelecekse, yani ya Marduk gelecek, ya galaktik hizalanma olacak ya da ufolar gelecek. Tamamen sorumluluğu uzağa atmaktır bu.

Maya takviminde dönüşüm bizimle gerçekleşecek diyor değil mi?

Evet ama bu maya takviminin belirli bir yorumu. Hocam Carl Johan Calleman’a göre maya takvimi bilincimizin nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Bu bizim üzerimizden oluyor, bizim dışımızda bir kaynaktan değil. Bunun bir kozmolojik, spiritüel bir merkezi var ama bu direkt bizi etkiliyor. Biz de evrenin bir parçasıyız.

Benim dikkat çekmek istediğim asıl konu şu; Maya takvimini bir kenara atalım. Dünya zaten çok büyük bir felaketle karşı karşıya; Ekolojik felaketler. Yuva belgeselinde en sonunda verilen bir mesaj var; İnsanlığın şu anki gidişatını değiştirmek ve dünyadaki yaşamı yoketmemem için 10 yılımız var. Yani saatli bir bomba gibiyiz. Dünya niye böyle? Bizim dünyayı kullanış şeklimizden, yemek yeme şeklimizden, tüketim alışkanlıklarımızdan, enerji tüketim alışkanlıklarımıza dayanıyor tüm felaketlerin nedeni. Dolayısıyla sorumluluk bizim elimizde. Bir şeyleri uyanıp düzeltmezsek zaten kendi sonumuzu hazırlayacağız. Bunun maya kehanetleriyle bir ilgisi yok. Para ve soyut değerler gittikçe güçlenerek kendini ön plana koyuyor. Fakat bir taraftan da son 10 yıldır alternatif bir bilinç yayılıyor. Bu bilincin bize verdiği mesaj şu; “evet böyle gidersek dünyanın sonu olacak. Basit yaşayalım, et tüketmeyelim, organik beslenelim, perma kültürle ilgilenelim ve sürdürülebilir sistemler yaratalım.” Bu çok güzel bir dalga ve buna destek verelim. Dolayısıyla iş yapış şekli de çok faydalı şekillere dönüşebilir. Basitleşmek zorunda değil ama büyük resmi görerek iş yapmak gerekiyor. Sadece ben kar edicem ve bu yumurtaları satıcam diyerek bir yumurta fabrikası kuruyor bir işadamı. Fabrikaya yem geliyor, petrol harcanıyor, yemler zaten petro-kimya endüstrisi ile ayakta kalan tarım endüstrisinin. Tavuklar kötü bir yerde yaşıyorlar. Onlardan çıkan yumurta sağlıklı değil. Onlara verilen antibiyotik te insanları zehirliyor. Böyle bir zincir oluşuyor. Ama doğa ile uyumlu, sürdürülebilir sistemler yaratılırsa, ki perma kültür bu konuda çok çığır açıcı bir yöntem, çok daha sağlıklı işler yapabiliriz. Bunu yapmak da zorundayız zaten. Artı enerji teknolojileri de çok önemli.

Örneğin "Kahin" lakaplı ekonomist Nouriel Roubini diyor ki, Almanya tüm enerji kaynaklarının yüzde 30 gibi bir kısmını sürdürülebilir enerji kaynaklarından karşılıyor. ABD’de bu oran yüzde 2. Dolayısıyla Roubini, bütün bu sistemleri gözden geçirmemiz gerektiğini söylüyor. Yoksa büyük sıkıntılar yaşarız. Bu bize neyi söylüyor? Bilincimizde bir değişim oluyor ve bu her zaman kendi niyetimizle olmak zorunda değil. Bazı olaylar ve durumlar bizi ekolojik düşünmeye zorluyor. Bu da maya takviminin dinamiğinin özü. Maya takvimi diyor ki; Dünyaya bakış açımızı, dünya ile olan ilişkimizi etkileyen birtakım kozmik enerjiler var ve biz onlardan etkilenerek düşünüyoruz. Ve bu son 5 bin yılda dünyada bu şekilde bir düzen yarattık ve şimdi bu hatamızı fark edip bir alternatif yaratmaya çalışıyoruz. Bundan dolayı ortada bir gerilim var. Bu gerilim de bizi bir senteze getirecek ve orada da daha sağlıklı bakış açısına ulaşacağız. Ben pek çok spiritüalist gibi; ışık bedenlerimiz olacak, çakralarımızın hepsi açılacak, telepati yeteneğimiz gelişecek şeklinde görmüyorum. Daha ayakları yere basar bir şekilde bakıyorum olaya. Daha sosyal ve bilimsel bakıyorum. Maya takvimi bize aslında sosyo ekonomik dönüşümleri açıklıyor. Sosyo ekonomik olarak biz yeni bir düzene doğru gidiyoruz ve tabiî ki bu çok kolay olmayacak. Büyük kargaşalar, acılar, çöküşler, krizler olabilecek. Ama böyle bir bilincimiz olursa zaten başımızdan geçeni anlama şansına sahibiz. Korku ve panikle insanlar bugün eski inanca sarılmaya devam ediyorlar. Burada bir direnç var. Hopiler, mayalara yakın bir yerli kültür, diyor ki, zamanın bu aşamasında bir ırmağın kenarına tutunmamanız gerekiyor. Irmağın içine dalıp akmanız gerekiyor. Ama pek çok insan korkuyor. Korkunun ilacı bilgidir. Maya takvimi de sosyo ekonomik anlamda bizim nerden nereye gittiğimiz anlamında bize böyle bir ışık yakıyor.

Para konusunda yeni bilinç ne olacak?


Para bir soyutlama. Aslında bir kağıt parçası. Değerleri olduğu konusunda tüm insanlık hem fikir olduğu için paranın bir değeri var. Bu da bizim beynimizin sol tarafının ortaya attığı bir soyutlama. Sol beyin ben merkezli ve analiktiktir. Dünyada ulusların ortaya çıkması, toplumda hiyerarşinin ortaya çıkmasının altında yatan neden dünyaya bizim sol beyin üzerinden bakmamızdır. Buna 5 bin yıl önce başladık ve böyle bir bilinç yarattık. Şu anda olan şey ise, buna bir alternatifin doğması ve aslında her şeyin bu para sisteminden ibaret olmadığı. Biz aslında şu anda burada olanın değerli olduğunu görmeye başlayacağız çünkü öteki tarafta neye bakıyoruz; faizler, krediler, borsa sistemleri; Bunlar tamamen soyutlamaya dayalı. Bu da aslında bir taraftan insanlar arasında uçurumlar yaratıyor. Yuva filminde de gördüğümüz gibi, dünyada çok fazla sosyal göçler olacak. Sadece paradan dolayı değil, su ve yiyecek kaynaklarının tükenmesinde dolayı. Bunların altında yatan da yine o soyutlama şekli. Bizim için bir besin tüketmek ve kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak bir kar amacı olmaya başladı. Bütün endüstriyel sistemler dünyanın dengesini bozuyor. Bunlar bize bir şekilde geri dönecek mutlaka. Böyle bir kriz yaşadığımızda düşüneceğimiz şey şu olacak; evet bu sistemleri kullanmayı bırakıp sadece şu an burada olan, doğa ile uyumlu ve dengeli olan, diğer insanları da herkesi düşünen bir ekonomik sistem yaratmak zorundayız. Bunun tam olarak nasıl olacağını bilemiyorum çünkü ekonomist değilim ama belki bugünkü para sistemi tamamen çökebilir. Yerine tamamen bambaşka bir alışveriş sistemi kurulabilir. Çok kolay olmayacak zaten çok zor ve büyük sancılar içerisinde olacak. Gerçekten dünya böyle bir yere doğru hızla gidiyor. İlerili görüşlü insanlar, iş adamları olarak şimdiden yapılabilecekleri yapmak gerek. Bu adımları atan iş adamları zaten yeni dünyada ayakta kalanlar olacak. Diğerleri büyük sıkıntılar yaşayacak.

Dönüşüm bizimle gerçekleşecekse, bireysel olarak kendimizi bu dönüşüme nasıl hazırlamalıyız?


Maya takvimi aslında şunu söylüyor; Evet bir ilahi plan var, bir yaradılış planı var. Sosyal ve bireysel hayatımız birtakım kozmik, ilahi enerjilere göre şekilleniyor ancak bu demek değil ki bizim hiçbir sorumluluğumuz yok bu olan bitende. Yüksek bir sorumluluğumuz var. Ben bir kenara çekiliyim, ne olacaksa olacak diye bir şey yok. “Bu dünya bir ilüzyondur, bu dünya yalandır, dünyadan el etek çekmeliyiz” gibi spiritüel bir algı var günümüzde. Bunun biran önce değişmesi gerek. Ruh ve madde birbirinin içindedir aslında. Biz maddesel, sosyal hayatımızı spiritüel yapmalıyız. Bu da çok fazla eylem gerektirir. Yani kendimizi pasifize etmek yerine çok daha aktif olmamız gerekiyor. Bu da aslında para dediğimiz şeyin yani madde dediğimiz şeyin de ruhsal olduğunu fark etmekte geçiyor. Onun ölü bir madde olmadığını, doğanın tanrının yansıması olduğunu fark etmemiz gerekiyor. Bir ormanı 5 ton kereste olarak görüyorsak gözlerimizde o zaman orada bir sorun var. İşte bunun değişmesi gerekiyor.

Maya takviminin bilgilerine neden ihtiyacımız var? Bu bilgiler olmadan bir dönüşüm yaşanamaz mı?

Bilinçli olmamızı ve bilinçlenmemizi sağlıyor. Şöyle bir benzetme vardır; bir balık suda yüzdüğünün farkında değildir. Su ile çevrilidir ama suyu görmez. Biz de insanlık olarak bir bilinç ırmağı içinde yüzüyoruz ve bunun belirli bir akışı var. İnişleri, çıkışları, zor köşeleri, rahat yerleri var ama biz farkında değiliz. Maya takvimi bizim bunu fark etmemizi sağlıyor. Hangi dönemlerde, hangi tarihlerde, nasıl enerjiler bizim bilincimize tesir ediyor? Bunu gördüğümüz zaman kozmik planla daha uyumlu akmamızı sağlıyor.

Bu takvimdeki kehanetlerin doğruluğuna nasıl inanabiliriz? Neye dayanarak güvenerek inanabiliriz?


Ben özellikle Carl Johan Calleman’ın araştırması üzerinden maya takviminin yorumuna inanıyorum. Temel farkı; Diğer bütün araştırmalar 21 aralık 2012 tarihine kilitlenmiştir ve o tarihe kadar bizim nasıl bir bilinç dönüşümünden geçtiğimize dair bize en ufak bir bilgi sunamamaktadır. Calleman ise, öncelikle 28 ekim 2011’in son tarih olduğunu söylüyor ve bu son tarihe, yani bilincin en son aşamasına girerken kademe kademe sürekli birtakım dönüşümlerden geçtiğimizi söylüyor. Ve bu tamamıyla test edilebilir bir yöntem. Biz şu anda 6. gündüzü yaşıyoruz ve 6. gece başlayacak. 6. gece başladığında (8 Kasım 2009) büyük ekonomik sıkıntılar tekrar başlayacak. Daha ciddi bir kriz, daha derin bir dönüşüm yaşayacağımızı gösteriyor. 3 Kasım 2010’a kadar sürecek. Ama zaten hiç geri gidiş olamayacak. Bilinç hep dönüşecek. Belki geçen yılki ekonomik krizden daha derin bir kriz yaşayabiliriz. Calleman medyum değil. Sosyolojik, bilimsel bir araştırma yapıyor. Tabiî ki sezgilerini de işin içine katıyor. Geri gelirsek, 5. geceyi yaşadık 2008’de, bu piramidin sadece 8. katının 5. gecesidir. 1999’dan başlayarak dünyaya yeni bir farkındalık getiren bir bilinç katı bu. Piramidin bir alt katında gece ve gündüzler yirmişer yıl sürüyordü. Bu beşinci gece denilen süreç 1932-1952 arasında yaşandı.

Alıntıdır.
 

satelcom

Banlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2011
Mesajlar
190
Tepkime puanı
6
Bayağı ilginç belgeler.Ancak dikkat edilirse hemen hemen hepsi sanki ''tek tanrı''fikrini sabote etmek için uydurulmuş gibi geliyor bana.öre ''Allah bütün noksanlıklardan münezzehtir''.Allah nedamet duymaz.Bir çok belge vs diye dayatılan metinler ve bir çok batı kaynaklı maji kitaplarında şunu gördüm:şeytanın rahipleri tarafından yazılmış tek tanrı inancını provoke etmeye çalışan,zihinleri bulandırmaya çalışan şeyler.Her okuduğumuza inanmamak lazım.
 
Üst