Galileo galilei’nin gökyüzü

likeufo

Kayıtlı Üye
Katılım
17 Ocak 2009
Mesajlar
82
Tepkime puanı
14
Yaş
41
İş
inşaat mühendisliği
Gökyüzü ilk çağlardan beri insanları büyülüyor. Çok eski
zamanlarda bile, gökyüzündeki ısık kaynaklarının,
birbirlerine olan uzaklıkları değismeksizin düzenli
hareket ettiği biliniyordu. İnsanlar, bu ısıkların Dünya’yı
çevreleyen “gökküre” diye adlandırdıkları bir kabuğa
takılı olduklarını düsünüyorlardı. Gökyüzünde yıldızlardan
farklı hareket eden, bir nevi “gezinen” parlaklıkları
da kesfetmislerdi. Yunancada “planetes (gezinen)” diye
adlandırılan gezegenler gökküreden bağımsızdılar ve
hareketleri Günes, Ay ve yıldızlar kadar düzenli değildi.
Aylar boyu gözlendiklerinde hareketlerinin bazen yavas
bazen daha hızlı olduğu, hatta bazen durup ters yöne
hareket ettikleri görülüyordu.
Evren’in sonraki çağları da uzun zaman etkileyen eski
modeli Aristo’nun da (M.Ö. 384-322) savunduğu “Dünya
merkezli” modeldi. Bu modele göre Günes, Ay ve
gezegenler, merkezlerinde Dünya’nın bulunduğu iç içe
geçmis daireler üzerinde sabit hızlarla hareket ediyorlardı.
Yıldızların yapısık olduğu gökküre ise tüm bu daireleri
çevreleyen bir kabuktu ve o da sabit hızla Dünya’nın
çevresinde dönüyordu. Ancak gezegenlerin gözlenen
hareketi düzgün dairesel hareket olmadığından bu kadar
basit bir modelle açıklanamıyordu. Bu sorun Dünya
merkezci görüsten ödün vermeden çözüldü: Gezegenler
Dünya’nın çevresinde dairesel yörüngede dolanan bir
rehber-merkez noktanın etrafında ikincil yörünge
olusturan daha küçük daireleri takip ediyorlardı.
Bu sekilde gezegenlerin hızlarının değismesi ve
yörüngelerinde bazen ileriye bazen geriye doğru hareket
ediyor görünmeleri açıklanmıs oluyordu.
Daha sonraları gezegen hareketleri daha detaylı
incelendikçe, yeni tutarsızlıklar ortaya çıkacaktı. M.S.
140 yılı civarında Helenistik Mısır’da astronom
Batlamyus (Ptolemiaos), oldukça karmasık, tüm
yörüngeler dairesel kalmak sartıyla yörünge üstüne
yörüngeler (epicycles) içeren bir Dünya merkezci
modelle bilinen tüm gezegenlerin, Günes ve Ay’ın
hareketlerini neredeyse tam olarak açıklamayı basardı.
Dünya merkezci görüs yüzyıllar boyunca kabul gördü.
Ne de olsa Dünya’nın hareket ettiği fikri algılarımıza
tamamen ters düsüyordu. Ayrıca Dünya’nın ve
insanoğlunun Alemde çok özel bir yeri olması fikri de
insanlara çok doğal ve cazip geliyordu.
Bu arada bir takım düsünürler Dünya’nın Günes etrafında
döndüğünü ileri süren modeller savunmus olsalar da
Aristo’nun öğretileri geçerliliklerini korudu. Örneğin
Sisam’lı Yunan filozof Aristarchus (M.Ö 310-230),
Aristo’nun ölümünden hemen sonra Günes merkezli bir
Evren modeli öne sürmüstü.
16. yüzyılda Polonyalı bir papaz olan Kopernik (1473-
1543) Günes merkezli Günes sistemi modelini olusturdu.
Kopernik, Dünya’nın kendi ekseni etrafında ve diğer tüm
gezegenler gibi Günes’in etrafında döndüğü; yalnızca
Ay’ın Dünya’nın etrafında döndüğü savını ortaya
atıyordu. Bu model, sık basitliğiyle, hem Ay ve
Günes’in hem de gezegenlerin hareketini doğru
olarak açıklıyordu. Kopernik’in fikirleri, gök
cisimlerinin gözlenen hareketini kolay kolay inkâr
edilemez sekilde sağlıyor olmasına karsın hemen
kabul görmedi; ne de olsa 1800 seneden fazla
zamandır benimsenmis olan Dünya merkezci görüsün
değistirilmesi kolay olmayacaktı.
1608 yılında Galileo Galilei, Hollanda’da uzak
nesneleri büyüten bir aletin yapıldığını öğrendi ve
takip eden aylarda kendine bir teleskop yapmayı
basardı. Galileo’nun astronomiye katkısı, teleskopu
merakla, arastırma yapmak için gökyüzüne
tutmasıyla basladı.
Galileo’dan önce, dünyevi madde ve olayların, ilahi
gökyüzündeki madde ve olaylardan farklı doğa
kanunlarıyla açıklanabildiği düsünülüyordu. İlahi sayılan
gökyüzündeki tüm parlaklıklar kusursuz kürelerdi ve tüm
Evren, Dünya’nın etrafında dönüyordu. Galileo
teleskopuyla, ilahi sayılan gökyüzünde cisimlerin
kusursuz küreler olmadıklarını, mesela Ay’ın yüzeyinin
tıpkı Dünya gibi dağlarla kraterlerle kaplı olduğunu,
Günesin yüzünde lekeler gezindiğini, Satürn’ün çıkıntı
veya kulpları olduğunu gördü - Galileo’nun teleskopu
Satürn’ün halkalarını ancak bu kadar ayırt edebiliyordu.
Galileo teleskopuyla Jüpiter’in çevresinde dönen dört
uyduyu da gözledi. Jüpiter’in simdi bildiğimiz 63 tane
uydusu olmasına rağmen Galileo’nun 1609’da kesfettiği
Io, Europa, Calisto ve Ganymede, bugün de “Galileo’nun
ayları” olarak biliniyor. Jüpiter’in aylarını görmekle,
Galileo, Dünya’dan baska cisimlerin etrafında da dönen
nesneler olabileceğini göstermis oldu.
Galileo teleskopuyla, Venüs’ün tüm fazlarını da
gözlemeyi basardı 1 . Bütün bunlar yer ve gök
olaylarının farklı olduğu, gökyüzünde ancak kusursuz
küreler olduğu ve gök cisimlerinin tümünün Đnsan’ın
Dünyası etrafında döndükleri fikirleriyle çelisiyordu.
Galileo’nun yaptıkları, bilimsel yöntemin özünü ve
gücünü en çarpıcı bir sekilde örnekliyor: bilgi,
gözlemle (ve deneyle) elde edilebilir ve daha önemlisi,
aynı gözlemleri yapan baskaları kendi gözleriyle aynı
seyleri görebilirler. Galileo’nun söyledikleri kuru
iddiadan ibaret değildi: çünkü teleskop hızla yaygınlasan,
kolay ulasılan bir gözlem aleti olduğundan insanlar
Galileo’nun söyledikleri doğru mu yanlıs mı, kendi
gözleriyle görebiliyorlardı. Böylece hem gözlem yoluyla
Evren’le, hem de kendileri gözleyerek yeni bir düsünce
tarzıyla, bilimsel yöntemle tanısıyorlardı.
Galileo, gözlemsel olarak, Kopernik modelinin doğru
olabileceğini gösteren bulgular elde etmisti. Teleskopunun
ayrıstırma gücü henüz Dünya’nın Günes etrafında
döndüğünü doğrudan gösteren “paralaks” olayını
ölçemiyordu. Bize yakın bir cismin, arka plana göre olan
konumunun, cisme nereden baktığımıza göre değismesi
olayına paralaks diyoruz. Yani Dünya’ya yakın bir
yıldızın arka plandaki uzak yıldızlara göre konumu,
Dünya Günes’in etrafında dönerken değisiyor. Bu etkiyi gösterebilecek güçte teleskoplar ancak 19. yüzyılda
yapıldı. Paralaks 1838’de Friedrich Bessel tarafından
ölçülebildi. Galileo, teleskopuyla yaptığı gözlemleri 1610
yılında “Starry Messenger” (Yıldız habercisi) isimli
kitabında yayınladı. Gözlemleri Kopernik modeline
dolaylı kanıtlar sunduğu için baskı ve sansür altında kaldı.
Katolik kilisesinin engizisyon mahkemesinde Günes
merkezci öğretileri reddetmesi, bu fikirleri savunmaktan
ve öğretmekten vazgeçmesi emredildi ve hayatının son
10 yılını ev hapsinde geçirdi.
Galileo’nun fizikte yaptığı özgün deneysel çalısmalar,
Newton’a, yani maddenin hareket yasalarının ayrıntılı
biçimde anlasılmasına giden yolu açmıstır. Galileo hassas
zaman ölçümünün olmadığı bir çağda, eğik düzlemler
kullanarak serbest düsüsü “yavas çekimde” izlemeyi
basardı, yani kontrol edilebilir deneyler tasarladı ve
serbest düsmeyi matematiksel olarak açıkladı.
Öte yandan Galileo’nun çağdası Kepler, Tycho
Brahe’den teleskop öncesi yapılmıs en detaylı gözlemleri
devralarak gezegenlerin, odağında Günes bulunan eliptik
– dairesel değil! - yörüngelerde dolandıklarını, yörüngede
dolanma periyodunun (yıl) karesinin o gezegenin
yörünge büyüklüğünün kübüne orantılı olduğunu ve
gezegen yörüngede dolanırken Günes’e yakınken daha
hızlı, uzakken daha yavas hareket ettiğini (“elips üzerinde
hareket sırasında esit zaman aralıklarında esit alanlar
taranır”) bulmustu. Galileo’nun teleskopu bu bulguların
da daha kolay ve sağlıklı sekilde sınanmasını sağladı.
Kepler yasaları, Newton’un yapmıs olduğu gibi
Newton’un hareket yasaları çerçevesinde ele alındığında,
evrensel kütle çekimi yasası elde edilebilir; yani iki
gökcisminin birbirlerini her ikisinin kütlelerine orantılı ve
aralarındaki uzaklığın karesine ters orantılı bir kuvvetle
çektiği bulunabilir.
Bütün bunların sonucu; hem yer cisimlerinin hem de
gökteki cisimlerin aynı hareket yasalarına uyuyor
olmalarıdır.
Galileo’nun böylesine önemli bir rol oynadığı bilimsel
devrim öncesinde, teleskop öncesi astronomide,
Avrupa’da Tycho Brahe’nin ve Semerkant’ta Uluğ
Bey’in ulastıkları yıldız konumu bilgisi aynı düzeydeydi.
UluğBey’in Türkistan-Ortadoğu-Anadolu (Türk-İslam)
geleneğindeki son gözlemevi Takiyüddin’in kurduğu
İstanbul Rasathanesi’ydi. Kısa süre gözlem yapılan bu
rasathane 1579 yılında, Galileo’nun teleskopu
kullanmasından 30 yıl önce, Tycho Brahe’nin gözlemleri
ile aynı çağda padisah fermanı ile kapatıldı. Ne Tycho
Brahe, ne de UluğBey ve Takiyüddin, Galileo gibi
bilimsel yöntemi bilinçli olarak kullanan, modern
anlamda bilim adamı değildi. Teleskopun teknolojik
imkânlarının ve bundan önemlisi, bilimsel yöntemin
kazanılmasının hemen öncesinde yasadılar. Bu kisiler
çağlarının ve içinde yasadıkları medeniyetlerin önemli
değerleri, âlimleriydiler.
Alıntı:Defne Üçer Saylan-M.Ali Alpar
 
Üst