alt bilincin uyarılması

üstünkural

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Ara 2008
Mesajlar
11
Tepkime puanı
2
Mutlaka başarmak istediğimiz hedefimizin gerçekleşmesine giden yolda son olarak dikkat etmemiz gereken husus “alt şuurumuzun” Hedef hakkında ikna edilmesidir.
Bu aşamada bizi hedefimizden saptırabilecek bütün içsel direnç mekanizmalarını kıracağız. Dış direnç ve engelleme faktörlerinin kırılması için yapılabilecek şeyler buraya kadar üzerinde durulan esaslar arasına serpiştirilmiştir.
Alt şuurun ikna edilmesinden neyi kastediyoruz?
Esasen insanın tekrar tekrar yapa geldiği her şey alt şuurunda otomatikleşir ve kökleşir.
Ancak alt şuurun ne tür emirlerden anladığını bilmediğimizde alt şuurumuz bazen arzuladığımızın tam aksi olan alışkanlıklar da geliştirebilir. Yani yapmamayı çok arzuladığımız şeyin tam aksini çaresizlik içerisinde yapıveririz.
Bu aşamada alt şuurun karşı direncini kıran ve tam istediğimizi otomatikleştiren mekanizmanın üç temel unsuru üzerinde duracağız.
1.Altşuur “Şimdiki zaman kipinde verilen emirleri kodlar.” Derinlikler Psikolojisi kavramını getiren C.G. Jung’a bir atıf yapmak istiyorum. Jung’un çizdiği şuur haritası bir daire gibidir. Üst tarafta düşünce, alt tarafta duygu, sağ ve sol tarafta duyum ve sezgi vardır. Bu dairenin üst tarafı uyanık ve kontrollü şuura, alt tarafı alt şuura yani anlık ihtiyarın kontrolünde olmayan otomatikleşmiş şuura yakındır. Esasen bu çizgiyi dış dünyadan iç dünyaya ya da fizik bedenden ruhsal bedene ulaştırabiliriz. Alt şuurun daha derinlerinde Jung’un psikolojisinde arketip denilen, Bediuzzaman’ın kanun olarak tanımladığı değişmez kalıplar vardır. “Korku, sevgi, kin...” şeklinde tanımlayabileceğimiz bu kalıplar soyut halleri itibariyle doğuştan gelir ve bütün insanlarda aynıdır. Bu ortak alt bilinç ya da bunun üzerindeki toplumsal ve ferdi alt bilinç düzeylerinde ise bahsi geçen kalıpların alt parçaları kişiler ve çevre tarafından oluşturulur.
Fiziksel dünyadan ruhsal dünyaya yaklaşıldıkça bilinç nazarında geçmiş ve gelecek genişlemeye başlar. Şu halde tam ruhsal noktaya inildiğinde zaman geçmiş ve geleceğiyle beraber “sürekli şimdi” halini alır. Dolaysıyla ruh geçmiş-gelecek zaman dilimlerinde değil “sonsuz şimdi” bilinç düzleminde çalıştığı için ruhsal kalıplar dünyasının yakınlarındaki alt bilinç en doğru şekliyle “şimdiki zaman ile ilgili emirleri” anlar.



Eğer ana teorik hedefimizi gelecekte başaracağımızı düşünürsek alt şuurumuz için gelecek her zaman gelecektir. Alt şuurumuza “güzel konuşmayı öğreneceğim” emrini gönderirsek 50 yıl sonra o hala gelecekte bir zaman öğrenmemizi bekleyecektir. O halde yapılacak şey “şimdi bilinç düzleminde” atılacak üç adımdır:
  • Sanki olmuş gibi hayal edeceğiz.(Hayalimizde hedefimizi sanki gerçekleştirmiş gibi yaşıyoruz.)
  • Sanki olmuş gibi düşüneceğiz.(Düşünce kontrollü ve planlı olması, bütüncül olmaktan çok analitik olması özellikleriyle hayalden ayrılır.)
  • Sanki olmuş gibi hareket edeceğiz. Güçlü olmanın başarılmasına götüren en kestirme yol ilk iki aşamadan sonra -palavradan bile olsa- güçlüymüş gibi davranmaktır.
2. Altşuur olumlu emirleri anlar: Olumsuz emirlere itaat etmez veya tersine çevirir. Kendimize “şunu yapmayacağım” demeyeceğiz. Çünkü ya başaramayız ya da alt şuurumuz bize tam tersini yaptırır. Nedeni şudur:
Her şeyin mülk(cismani), meleküti(ruhani) ciheti olduğunu biliyorsunuz. Eşyanın cismani yönünde güzel/çirkin, olumlu/olumsuz realiteler vardır. Ancak eşyanın içsel/meleküti/ruhani yününde zıtlıklar karmaşası yoktur. Her şey nettir ve pozitif yönde ilerler. Alt şuur meleküti yüze yakın bir realitedir. Dolaysıyla benzer karakterleri taşır. Allah’ın koyduğu kanunlar ve bize verdiği irade çerçevesinde dış dünyamızı etkileyen iç dünyamızı yönlendirmek istiyorsak asla geriye dönüş emri vermemeliyiz.
Yapmıyorum” dediğimizde her defasında yapmak bizi daha fazla sıkıştırır. İleri gitmemiz gerekiyorsa “yapıyorum” diyeceğiz ama ya yapa geldiğimiz şeyler yapmak istemediğimiz şeylerse...
Çözüm alt şuurda kodlu gerçeği reddetmek değil onun yerini bir başka şeyle doldurmaktır. Bediuzzaman bu gerçeği “mecralarını değiştirmek/kanalize etmek” şeklinde tanımlar. Örneğin”TV seyretmek yerine kitap okuyorum” diyebiliriz. Birçok ana/baba çocuklarına “evladım yapma” der ama genellikle çocuk daha fazla yapar. Ama “evladım, her gün daha uslu oluyorsun. Tembellik yerine çalışkanlığı tercih ediyorsun” diyen valideynin alacağı sonuç çok daha farklıdır.
3.Altşuur acı verenlerden uzaklaşır, zevk verenlere yaklaşır: Bu Allah’ın koyduğu bir kanundur ve bütün insanlarda aynı şekilde işler. Köken itibariyle sonradan kazanılmış bir özellik olmamakla beraber bu unsurun dışa yansıyış biçimleri sonradan öğrenilmiştir. Yani alt şuur her zaman kötüden kaçar, iyiye yaklaşır; ama neyin iyi, neyin kötü olduğu büyük oranda sonradan öğrenilmiştir.
Yani alt şuur pislik, sıkıntı, nefret, utanç... gibi nesnel ve duygusal realitelerden kaçarken temizlik, huzur, iftihar, sevgi gibi realitelere yaklaşır. Bu kaçınılmaz bir akıştır. Alt şuurumuzu ikna ederken bu kanundan da faydalanacağız. Yani istemediğimiz şeyleri alt şuurumuzun kaçıştığı realitelerle, istediklerimizi de alt şuurumuzun yaklaştığı realitelerle eşleştireceğiz.
Örneğin çok tavuk yeme alışkanlığı yüzünden şişmanladınız ve sizi tavuk yemeye zorlayan otonom çağrışım sistemini parçalamak istediniz. Kural basittir. Bunu ister sadece zihnen yapın isterseniz tavuk yerken zihninizde yaşayın. Alt şuurun nefret ettiği şeyler...Çürümüş tavuk yiyorsunuz. Dişleriniz arasından leş kokularını hissediyorsunuz. Etlerinde kan, irin, kokuşmuşluk var. Yerken sümük karışıyor. Algı girişlerinizi yaygın olarak kullanma ve tahayyül kabiliyetinizin gücüne göre bunu 5-10 defa ayrıntıyı olarak canlandırın bakalım bir daha tavuk yiyebilecek misiniz? Çocukluğunda yaşadığı benzer şeyler yüzünden soğan/sarımsak/patlıcan vs yemekten tiksinenler vardır.
©Yüksek Yetenek Muhammed Bozdağ

BİLİNÇALTINI YÖNLENDİRMEK Çünkü bakış açılarımız, dünyayı ve kendimizi değerlendirme kriterlerimiz de farklı. Başınıza gelen bir olaya üzülüp hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Bunu bir deneyim olarak görüp yeni öğrenim ve farkındalıklarınıza da odaklanabilirsiniz. Seçim sizin… Çok gelişmiş bir bilgisayar saniyede 100 milyonun üzerinde işlem yapabiliyor. Bu bilgisayarın 100 sene boyunca yapabileceğini bizim beynimiz 1 dakikada yapabilecek kapasiteye sahip. Peki bu muazzam gücümüzün ne kadar farkındayız? Eğer farkındaysak ne yönde kullanıyoruz? Evimize, kendimize yeni bir eşya alırken onu; kalitesi, fiatı, işlevselliği gibi belirli kriterler bakımından imtihana tabi tutuyoruz. Duygularımızın, düşüncelerimizin, davranışlarımızın kaynağı; bizi oluşturan her şeyi kontrol eden beynimiz hakkında neler biliyoruz? Zihnimizi temel olarak bilinç ve bilinçaltı olarak iki kısımda inceleyebiliriz. Bilinçli zihnimiz zihnimizin rasyonel düşünen kısmı.Yani farkında olduğumuz düşüncelerimiz. Siz bu yazıyı okumaya karar verdiniz. İşte bilinçli zihniniz şu anda çalışıyor. Biraz sonra belki karnınız acıkacak. Tarhana çorbası içmeye karar vereceksiniz. Bu da bilinçli zihninizin bir tercihi.. Yapılan araştırmalara göre zihnimizin bu kısmı 5 ila 9 arası veri alabiliyor. Bilinçaltımızı bir depoya benzetebiliriz. Zihnimizin % 88lik bir kısmını oluşturuyor. Beş duyumuz vasıtasıyla alınan her bilgi, yani bütün yaşamımız, bir kameraya çekilmiş gibi orada kayıtlı. O uyku da uyumuyor. 24 saat çalışıyor. Nefes alışımızı, kalbimizin atışını, kan dolaşımımızı, sindirim sistemimizi; kısaca size ait olan her şeyi siz düşünmeden sizin için kontrol ediyor. Bilinçaltı bu kadar gücüne karşın o kadar aptal ki, gerçekle gerçek olmayanı ayırt edemiyor. Yani kör ve sağır. Çünkü ona söylediğiniz her şeyi gerçek gibi algılıyor. İşte biz bunu avantaj olarak kullanabiliriz. Bilinçaltımızı kullanarak hayatımızı değiştirebilir, istediğimiz her şeye kavuşabiliriz. Nereye gittiği belli olmayan bir arabanın kontrolünü elimize alabiliriz. Hadi arka koltuktan direksiyona geçelim. Arabayı istediğimiz yöne doğru sürelim. 90’lı yılların başında bir bilim dergisi olan Research Qarterly’de yayınlanan çok ilginç bir araştırma var. Bu araştırmada basketbol oynayan öğrenciler üç guruba ayrılıyorlar. İlk gurup basketbol topunu fileye sokabilmek için 20 gün boyunca fiziksel antreman yapıyor. Ter döküyor. İkinci gurup hiçbir şey yapmıyor,yan gelip yatıyor. Üçüncü gurupsa 20 gün boyunca her gün zihinse antreman yapıyor. Yani zihinlerinde hayali olarak topu tutuyorlar, paslaşıyorlar, çok güzel atışlar yapıyorlar, terlediklerini hissediyorlar, inanılmaz güzellikte bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyuyorlar, maç bitiminde gelen tebrikleri kabul ediyorlar. 20 günün sonunda her gün antreman yapan ilk gurubun performansında % 24‘lük bir artış oluyor. Yan gelip yatan ikinci gurupta, beklenilebileceği gibi, hiçbir değişiklik yok. Zihinsel antreman yapan üçüncü gurubun performansında da % 23’lük bir artış oluyor. Dikkat edin! Topu ellerine bile değdirmeden hemen hemen ilk gurup kadar başarı sağlıyorlar. Yani bilinçaltı beş duyunun etkili bir şekilde kullanıldığı ve canlı hayallerin kullanıldığı bir senaryonun sürekli tekrarlanmasıyla, aslında henüz gerçekleşmemiş şeyleri gerçekmiş gibi kabul etmeye başlıyor ve beyne bu sinyali gönderiyor. Ne müthiş bir güç öyle değil mi? Maalesef korkularımız da bu yolla oluşuyor. İnsanoğlunun doğuştan sahip olduğu iki temel korku var. Düşme ve ses korkusu. Kalan bütün korkularımızı süreç içerisinde öğreniyoruz… Nasıl mı? Hepimizin korktuğumuz şeylerle alakalı senaryolarımız var. Bunlar olumsuz görüntüler, sesler ve hisler içeriyorlar. Düşüncelerimiz kendilerini gerçekleştirme kehanetine sahiptirler… Çevremizdekilerin iyi yönlerini görürsek hep iyi insanlar, kötü yönlerini görürsek hep kötü insanlar çıkar karşımıza… Odaklandığınız şeyler yaşamınızın kalitesini belirler…


adamın hakını yemeyelim(alıntıdır.arkadaşlar bu tür konuları majide kulanmak için sembol dili olan hiyegrolip tarzı resim dili kulanarak alt şuurun uyarılmasıda çok etkili olacağı kesin.. ..örneğin bir biri ile uyum içerisinde resmedilmiş tekamülleri seyretmek bilinç altını harekete geçirir...
 
Üst