Ölüm ve Ölmenin ötesinde

yule

Yönetici
Katılım
4 Haz 2008
Mesajlar
3,141
Tepkime puanı
1,556
İş
Parapsikolog & Enerji Terapist /Sosyolog
Dünyasal yaşamın sonsuz olmadığı kesindir ve ölüm korkusu olduğu sürece, ölüm sonrasında yaşam umudu sürecektir ve acaba bilinçli ölmenin yolu var mıdır? Çoğunluğu Asya kıtasında olmak üzere milyonlarca insan ölüm sonrasına inanırlar fakat yaşamaya devam etmeyi de arzularlar. Ama Materyalist Çağ’da da ölüm bir gerçektir ve aynı korkuya yol açmaktadır. Ölümden söz etmek zor bir gerçektir. Öncelikli neden temel olarak psikolojik ve kültüreldir. Zira ölüm konusu tabudur. Ölümü sıkça düşünmek bizi o gerçeğe daha da yakınlaştıracağı düşüncesiyle korku doğurur.

Ölümden söz ettirmeyi zorlaştıran diğer bir neden ise kökünün dilin niteliğine kadar uzanmasıdır. Bu, ölümü bildiğimiz şeylerle kıyaslamamız anlamına gelir. En yaygın benzetme ölümle uykunun kıyaslanmasıdır gibi... Her zaman kendimize “ölmek, uykuya dalmaya benzer” deriz. Her ne olursa olsun, ölüm bir doğa konunudur ve hepimizin başından geçecektir. Belki bu sizin ilk ölümünüzdür belki de yüzüncüdür. Ölümü olabildiğince az korkutucu, rahatlatan, huzur veren ve yeni yaşama ilk adımı atmanızı sağlayan bir gerçek olarak düşünmeye çalışabilir miyiz? Cevap bazendir.

Ölümün korkunçluğu insandan insana değişir. Bunca yıllık alışılmış ortamı, eşimizi, dostumuzu, çocuklarımızı ve en önemlisi bedenimizi bu dünyada bırakırız. İyi ama herşeyi terkedersek neden doğuyoruz? Tabii ki evrimleşmek, bilgi alışverişinde bulunmak, ya da klasik cevap olarak da iyiyi kötüden ayırt edebilmek için. Bu bir görüş. Bizce ölüm iç karartan, göz yaşartan, ne zaman geleceği belli olmayan fakat mutlaka gerçekleşecek bir başlangıçtır. Evet, başlangıç diyoruz çünkü ruh için ölüm yoktur, ruh dünyada doğar, ahirette ya da spatyomda tekrar doğar ve yine dünyada doğar. Ruh bedeni terkeder ve başka bedenlerde yaşamaya devam eder. Ölüm bir son değil, öte alem yaşamının başlangıcıdır. Ama bunlar da birer inançtır…

Ruhsal alanda çalışan hiç kimse yaşam ve ölüm konusunda kendisine özgün düşüncelerin ötesine geçemez. Ciddi parapsikologların kabul ettiği gerçek ölüm ötesi olaylar çok nadirdir hatta bazılarına göre ölüm bir yana yaşam da bir istisnadır. Çok az sayıdaki araştırmacı, yaşam sonrası için önerilen modellere inanır, çoğunluk ise yaşam sonrasını uygun bir yaklaşım biçimi olarak görür, iyi bir uzmanın kanıtlarla inançları karıştırmaması gereği bu noktada açık olarak karşımıza çıkar. Parapsikologların çoğunluğunun bakış açısı basit, güvenli ve kuşkucudur. Böyle olması da doğaldır çünkü ulaşılan sonuçlar kısmen taraflı, çoğu zaman da tümüyle bireyseldir.

Kamuoyu olan biteni duymuyor veya duyurulmamakta ama artık bilim dünyasında, ölümsüzlük peşinde koşan, ölümsüzlüğü arayan ve hatta yakaladığını iddia eden gruplar var. Öte yandan, insan bedeninin ölmek için doğmadığı da iddia ediliyor; eğer ölümsüzlük fikri bilinçaltımızda yer alır ve hücrelerimize işlerse ölmeyebiliriz deniyor...

Aslında Batı dinleri cennetin yükselmiş bilincin diyarı olduğunu savunuyorlar. Duygusal
sevinç doğu ve batı geleneklerin ortak fenomenidir. Harvard University yöneticisi Lawrence E. Sullivan batıdaki düşünce doğrultusunda cennetin sonsuz bir bayram ve eğlence yeri olduğunu iddia etmektedir. Gökyüzü, Tanrı’nın sevgiyle ve barışla yıkanmış yüzü önüne çıkana kadar, ruhun yaşadığı yerdir. Çoğu dünya dinlerinde ortak bir inanç var; Ölümden sonraki hayatın şartları dünyadaki davranışlara göre değişkendir. Öbür dünyada yaşadıklarımız dünyadaki hayat tarzımızın bir sonucudur. Doğuda kader deniyor batıda ise davranışlarımızın ahlaki neticeleri. İkisi de hayatımızı iyi yaşamaya mecbur edici.

“Visions Of The Afterdeath-Ölüm sonrası vizyonları”
Proje: “Institude For The Study Of Afterdeath (ISA)”
Değişik kültürlerin ölüm sonrası inançları
Lider: Sukie Miller
Amaç: Amerikalıların ölüm üzerindeki tutumu için bir karşılaştırma olarak kullanıldı.
Cevaplar Hindistan’dan Sikhler’in, Brezilya’dan Guaraniler’in ve Nigerya’dan
Yorubalar’ın inançlarıyla karşılaştırıldı.

Denek kitle: 60.000 kişi
* İstatistikler, katılımcıların, öbür dünyada neşenin, sevincin ve ışığın var olduğu
görüşünde birleştiklerini gösteriyor.
* İnsanlar yaşlandıkça gelecek hakkında daha az iyimser oluyorlar. Bu insanlar öbür
dünyada sevincin ve huzurun var olmayacağını ve ölenle yaşayan arasında bir iletişim
bulunmayacağına inanıyorlar.
* Kadınlar, daha çok ölüm sonrasının kötü değil, daha ılımlı olduğunu düşünürken,
reearkarnasyona inanıyorlar.
* Erkekler ise, ölümden sonraki yaşamın varlığının bilimsel olarak kanıtlanması gereğine
inandırılmışlar ve ayrıca ölümden sonra duyu olarak yalnız kalacaklarına inanıyorlar.
* Şimdilerde ise ölüm ve ölüm sonrasıyla ilgili sorular sormaya yeni bir tür ilgi var. Batıda AIDS’den ölen genç bir nesil var. Bunlar ani ölümler değil, sürüp giden
hastalıklar. İnsanların düşünmek için zamanları var, ölüme karşı gelmeliler ve
hiddetlenmeliler.
* İstatistiklerden de anlaşılacağı gibi öbür dünya hakkında pozitif bir ümit var.
* Modern insanlar dini kökenlerine olan güçlü bağlılıklarını kaybetmiş gibi görünüyorlar.
Bir çoğu kiliseye gitmeye önem verilmeyen bir ortamda büyümüş, diğerleri ise
kiliseden vazgeçmişler. Bu insanlar, ölünce İsa’ya gideceğini söyleyen ölüm döşeğindeki büyük annelerine inanmakta gittikce zorlanıyorlar.
* Modern batıda ölüm güncel yaşamın bir parçası değil, dini kurumlar tarafından
organize edilen ve sisteme bağlanan dinsel bir olay olarak yaşanıyor. Diğerlerinde ölüm
kapılar arkasına saklanan bir şey değil, atmosfer ruhlarla dolu.
* Soykırım; Cases of Reincarnation from the Holocaust”un yazarı Rabbi Yonassan
Gersom diyor ki: “Musevi geleneğinin öğrettiği gibi her yaşam değerli ve kendi içinde
önemlidir. Bu yüzden ruh büyümeye devam ettiği gibi, özgürlük sonsuzlukta devam
ediyor.”
* Doğu dinleri değişik bir yol izliyorlar. San Jose State Üniversitesi’nde dinleri
karşılaştıran Prof. Kenneth Kramer’e göre, öbürdünya yolcusu bireysel yokolma fikrine bağlı olmamak için istiyor ve şöyle devam ediyor: “Bu bizi yüksek bilince bağlanmakta ve bizi sadece bir insan olmaktan kurtaran ve ebedi yapan şeydir.”
* Cehenneme inanç azalmıştır ama cennete olan inanç aynı kalmıştır. İnsanlar tanrının
onlara kötü birşey yapabileceğine artık inanmıyorlar. İyimserlik, ölümün çok güç ve acı
dolu bir seyahat ile başladığını düşünen kültürlerle çatışıyor.

İnançlar

* Eski Mısırlılarda ölümden sonraki yaşam tehlikelerle doludur. Bunlar ancak büyü yoluyla yokedilebilirler. Ölü kişi mezarın içinde ya da çevresinde varolmaya devam edebilir veya ölümden sonraki yaşam içinde yolculuk yapabilir. Ölüm ile diğer dünyaya katılma arasında yargı yer alır. Ölü kişinin kalbi, bir terazide tartılır. Eğer kalp ile ruh dengede kalmışsa sınav başarı ile sonuçlanmış demektir ve ölü tanrı Osiris’e sunulur. Yargı anında “Yeyici” ya da “Ölülerin Yeyicisi” adı verilen melez bir dişi canavar bulunur. Görevi sınavı başaramayanları yok etmektir. Hanedanlar öncesi dönemde ölüler çölün kenarında kazılan sığ çukurlara konuluyor ve üzerleri kumla örtülüyordu. Kuru atmosfer içinde kızgın kum ile temasla, daha dokular bozulmadan ceset su kaybına uğruyor ve böylece bedenler tümüyle doğal yollarla korunmuş oluyordu. Hanedanlar öncesi dönemin sonlarında ise mumyalama geleneği gelişti.
* Tarih öncesinde Anadolu’da ölüler cenin biçiminde gömülürdü Ölülere ayrılan yerin küçüklüğü, cenin durumunun doğumu, yemek yeme vaziyetini temsil ettiği, ana rahmindeki duruşu taklit ettiği ve öte dünyaya doğduğu gibi göçtüğünü simgelediği, ölünün hortlamasından korkulup bağlandığı ve bu bağlama için en uygun durumun bu olduğu ve aynı zamanda da uyku durumunu temsil ettiği ve de ölümün de bir nevi uyku durumu olduğu düşünülmüştür.
* Hattiler’de ölüler, cenin biçiminde, dizleri bükük olarak gömülüyor, yanına günlük hayatta kullandığı altın taçlar, kemer, gerdanlık, küpeler, gümüş tarak ve aynalar, kupa, sürahi gibi birçok eşyalar konuluyordu.
* Yahudiler’de ise ölülerin gömülmesi basit bir şekilde yaplır. Hahamların bulunması gerekmez ve çiçek koymazlar. Ölünün vücudu bir kefene sarılır ve genellikle basit bir tabutun içine konulur. Yas, ilk haftada çok yoğun, ilk ayda daha az ve bir yıl boyu giderek azalan bir biçimde tutulur. Yaslı, bundan sonra normal yaşama döner ve sadece yıllık anma törenleri yapılır.
* Tibetliler’e göre, ölümden hemen sonra, birçok ruh isteklerinin aksine sürükleniyorlar ve bir çeşit dünyasal yaşamın kozmik artığı olan hedeften uzak kalarak, reenkarnasyon kaderine bağlanıyorlar. Bunun adı kişisel öncelik ve özgürlük ve Amerikan toplumunun üstüne dayandırıldığı temeldir; bu yüzden batılıların özgür isteklerden mahrum edilmiş bir öbür dünyayı kabullenmede zorlanmalarına şaşmamak gerekiyor. Prof.Kramer;”Batıda biz bireysellliğimize değer veriyoruz;
isteklerimiz bilinçle ve özdeşlikle birleşiyor”diyor.
* İran kökenli antik Zerdüşt dininde can çekişmek, ölmek ve ümidin yok olması örneğinde olduğu gibi. Cennete ulaşabilmek için ruhun cehenneme düşmeden bir ateş köprüsüden geçmesi lazım.
* Yeni Gine inançlarında ölü, tüylü ve memeli bir hayvanın ardından karanlık ve soğuk bir ülkeye doğru gidiliyor.
* İzlanda efsanelerinde ölümden sonra yaşanan dünya, donmuş çorak bir toprak
olarak tarif ediliyor.
* Venezuela’daki Waraolar kendi köylerinden çıkan bir çok yolun dünyanın sonuna
gittiğine inanıyorlar. Ölümlerinden sonra hayattaki yaşamlarına göre belli bir yol onlar için belirleniyor. Gökyüzündeki krallığa hayattaki davranışlara uygun bir şekilde gidiyorlar.
* Meksikalılar ölüm gününde ölü çocukların mezarlarında mumlar yakıp oraya
şekerler bırakıyorlar. Mumlar titremeye başlarsa bu çoçukların gelip şekerlerin
esansını aldıklarının işareti olarak görüyorlar. Biz bunu şairane bir fikir olarak kabul ederken, Meksika’daki mum yakan kişiler için bu deney gerçektir.
Çocuklar gerçekten dönmüş oluyorlar ve böylece ölülerle bağlantı kurmuş
olunuyor.
* Çin’de atalara çok büyük bir saygı var. Onlarla bağlantı kurmak için özenle
düzenlenmiş törenler var. Ölüleri önemli kararlar verileceği zaman çağırıyorlar.
* Afrika’daki bazı kabileler ölüleriyle bağlantı kurmanın zorunlu olduğuna inanıyorlar. Bu sistemde ölü büyükbabaya ve büyükanneye bakmanız ve onlara hediye vermeniz
lazım. Eğer bunu yapmazsanız ruhlar çok kötü olabiliyorlar ve cehennemin ipleri
kopuyor.
* Nijerya’da Yorubalar, hayat mutluluk ve acıyla başladığı için ölümün bir parçasın da
acı olması gerektiğine inanıyorlar. Onlar avın başarısını takip eden bir tanrıya inanıyorlar. Öldükleri an av sırasında yaşamış oldukları olayları, yargılanmalarını ve tehlikeleri bir daha görüyorlar ve bunlar acı, terör ve üzüntüleri de içeriyor
 

aris

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Tem 2008
Mesajlar
660
Tepkime puanı
142
İNSAN ÖLÜNCE NELER OLUYOR OKUYUN DA GÖRÜN

Bedenin Ölümü (Dışarıdan Görünen Ölüm)
Ölüm anında ruh, bu dünyadaki insanların içinde yaşadıkları boyuttan ayrılırken, geride cansız bedenini bırakır. Deri değiştiren canlılar gibi, bu dünyadaki bedenini geride bırakır ve asıl hayatına doğru ilerler.
Ancak geride kalan bedenin karşılaşacakları da ibret vericidir. Özellikle bu bedene hayattayken gereğinden fazla değer verenler için.
Peki öldükten sonra bu bedenin başına neler geleceğini ayrıntılı olarak düşündünüz mü hiç?
Bir gün öleceksiniz. Belki hiç beklenmedik bir şekilde. Ekmek almak için bakkala giderken yolda bir araba kazası geçireceksiniz. Ya da amansız bir hastalık hayatınıza son verecek. Veya bir anda kalbiniz duracak.
Böylece ölümü tatmaya başlayacaksınız.
Bu andan itibaren de, bedeninizle hiçbir ilişkiniz kalmayacak. Hayat boyu "ben" dediğiniz ve sahiplendiğiniz o beden, sıradan bir et parçası haline gelecek. Ölümünüzle birlikte bedeninizi başka insanlar taşımaya başlayacaklar. Etrafta ağlayanlar, "daha dün buradaydı", "dağ gibi adamdı" diyenler olacak. Sonra o bedeni alıp evin bir odasına, belki de morga koyacaklar. Orada bir gece bekleyecek. Ertesi gün gömme işlemleri başlayacak. Cansız bedeni alıp gasilhaneye götürecekler. Görevli, kaskatı kesilmişolan bedeninizi soğuk suyla yıkayacak. Ancak bu aşamada ölümün izleri de bedende aşikar hale gelecek. Morarmalar başlayacak.
Daha sonra bedeni beyaz bir bezle, kefenle saracaklar. Sonra da tahta tabuta koyup üstüne yeşil bir örtü örtecekler. Cenaze arabası gelecek, tabutu devralacak. Araba mezarlığa doğru ilerlerken, yolda hayat devam edecek. Bazı insanlar cenaze geçiyor diye saygı gösterecek, çoğu kendi işine bakacak. Sonra mezarlığa gelinecek. Tabut, sizi sevenler ya da seviyor gibi görünenler tarafından ellerde taşınacak. Etrafta muhtemelen yine ağlayanlar, sızlananlar olacak. Sonra o kaçınılmaz yere, mezara gelinecek. Üstünde sizin isminiz yazılı... Bedeni tabuttan çıkarıp beyaz kefenle birlikte mezarın içine atacaklar. Ve sonra son işyapılacak. Ellerine kürek alanlar, beyaz kefenin içindeki bedenin üzerine toprak atmaya başlayacaklar. Kefenin ağzını açıp içine de toprak atacaklar. Ağzınıza, burnunuza, boğazınıza, gözlerinize topraklar dolacak. Topraklar yavaşyavaşkefeni örtecek. Biraz sonra işleri bitecek ve gidecekler. Mezarlık her zamanki derin sessizliğine bürünecek. Gidenler, kendi hayatlarına geri dönecekler, ama gömülen beden için artık hayatın hiçbir anlamı kalmamışolacak. Dünyadaki hiçbir güzellik, hiçbir güzel ev, güzel insan, güzel manzara artık o beden için bir şey ifade etmeyecek. Bedeniniz, hiçbir dostunuzla artık görüşemeyecek. Beden için var olan tek şey, artık yalnızca toprak ve onun içindeki bakteri ve kurtlar olacak.
Öldükten Sonra Ne Hale Geleceğinizi Hiç Düşündünüz mü?
Zaten gömülmenizle birlikte bedeniniz hem içten hem de dıştan gelen etkilerle hızlı bir parçalanma sürecine girecek.
Vücutta oksijen kalmayacağından, bir süre sonra mikroplar faaliyete geçerek bedene yayılacaklar.
Karında toplanan gazlar cesedi şişirecek ve bu şişlik vücudun her tarafına yayılarak, bedeni tanınmaz hale getirecek.
Bundan sonra gazın diyaframa yaptığı basınçtan dolayı ağızdan ve burundan kanlı köpükler gelmeye başlayacak.
Çürüme ilerledikçe kıllar, tırnaklar, avuç içleri ve tabanlar yerlerinden ayrılacaklar.
Bu dışdeğişmeyle beraber, iç organlarda da (akciğer, kalp ve karaciğerde) çürüme başlayacak.
En korkunç olay ise bu noktada gerçekleşecek; karın bölgesinde toplanan gazlar deriyi zayıf noktasından patlatacaklar ve bedenden tahammül edilmez derecede pis kokular yayılacak. (Ölü insan kokusu, dünyanın en iğrenç kokularındandır.)
Bu süre içinde kafadan başlamak üzere, adaleler de yerlerinden ayrılacak.
Cilt ve yumuşak kısımlar tamamen dökülecek ve iskelet gözükmeye başlayacak.
Beyin tamamen çürüyecek ve kil görünümünü alacak, kemikler bağlantılarından ayrılacak ve iskelet dağılmaya başlayacak...
Bu olay, ceset bir toprak ve kemik yığını haline gelene kadar böylece devam edecek.
"Ben" sandığınız bedeniniz böylelikle korkunç ve iğrenç bir şekilde yok olacak. Geride kalanlar sizden söz ederken, topraktaki tüm kurtlar, böcekler ve bakteriler sizin etlerinizi kemirecekler.
Eğer bir kaza sonucunda ölür de, gömülmezseniz, o zaman çok daha feci bir manzara ortaya çıkacak. Bedeniniz, sıcak havada açıkta kalmışbir et gibi, kurtlanacak, birkaç gün içinde bir kurt yumağı haline dönüşecek. Kurtlar, son et parçasını da yiyene kadar iskeletin kıvrımları arasında dolaşacaklar.
Böylece "en güzel bir biçimde" yaratılmışolan insan hayatı, olabilecek en korkunç biçimde sona erecek.
Peki neden?
İnsan vücudunun öldükten sonra bu hale getirilmesi Allah'ın dilemesiyledir. Ve bunun çok büyük bir hikmeti vardır. İnsan, kendisinin aslında bedenden ibaret olmadığını, bedeninin yalnızca kendisine giydirilmişgeçici bir kılıf olduğunu, bu korkunç sonu görerek anlamalı, bedenin ötesinde bir varlığı olduğunu hissetmelidir. İnsan, sadece bedenden ibaret olamayacağını, bedenin ötesinde onu bir araç olarak kullanan ruhun var olduğunu anlamalıdır.
Allah kendini "et ve kemikten" ibaret sanan insana, belki de bunun bir aldanışolduğunu kavratmak için böyle ibret verici bir son hazırlamıştır.
İnsan, bedeninin ölümüne bakmalı, bu geçici dünyada adeta sonsuza kadar kalacakmışgibi sahiplendiği ve bütün arzularına boyun eğdiği bedeninin akıbeti hakkında düşünmelidir. O beden toprağın altında çürüyecek, kurtlanacak ve iskelete dönüşecektir.

DÜNYA HAYATININ GEÇİCİLİĞİ
Hiç düşündünüz mü?
Neden insan sık sık temizlenmek zorundadır? Neden temizliğine, bakımına dikkat etmezse, vücudu, ağzı kokar, cildi ve saçı yağlanır? Neden terler ve bu terin kokusu son derece kötüdür?
İnsanın aksine, çicekler son derece güzel kokulara sahiptirler. Gül ya da karanfil, pis çamurlu bir toprakta yetişmelerine rağmen binlerce yıldır son derece güzel kokarlar. Ama insan, biraz dikkat etmediğinde kötü kokmaya başlar ve bunu ancak iyi bir bakımla engelleyebilir.
Neden böyle olduğunu, insanın neden bu şekilde bir eksiklikle yaratıldığını hiç düşündünüz mü? Allah'ın neden çiçekleri güzel kokulu yaparken, insan bedeninin bu şekilde acizliklerle dolu olduğunu hiç aklınıza getirdiniz mi?
İnsan yalnızca bu saydığımız özelliklerle kalmaz; yorulur, acıkır, susar, canı acır, midesi bulanır, hastalanır…
İnsanlara bunlar doğal şeylermişgibi gelir, ama bu bir aldanıştır. İnsan hiçbir zaman kötü kokmayabilir, hiçbir zaman başağrısı çekmeyebilir, hiçbir zaman hasta olmayabilirdi. Tüm bu zorluklar, "tesadüfen" oluşmuşdeğil, özel olarak yaratılmışlardır. Allah, insanı belirli bir amaç, belirli bir hikmet doğrultusunda bu şekilde yaratmıştır.
Bu amaçlardan biri; insanın aciz bir varlık, bir "kul" olduğunu anlamasıdır. Eksiksiz, mükemmel olmak Allah'ın vasfıdır, O'nun kulu olan insan ise sonsuz derecede ek******, zayıftır ve dolayısıyla O'na sonsuz derecede muhtaçtır. Allah bir ayette, konuyu çok hikmetli bir biçimde açıklar:
Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir. Bu, Allah'a göre güç değildir. (Fatır Suresi, 15-17)
İnsanın sahip olduğu kusur ve eksikliklerin başka bir amacı ise, bu yurdun geçiciliğini hatırlatmasıdır. Çünkü söz konusu kusur ve eksiklikler, bu dünyadaki bedene mahsusturlar. Ahirette, cennet ehli yeni bir bedenle, eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yaratılacaktır. Bu dünyadaki zayıf, eksik, kusurlu beden, müminin gerçek bedeni değildir, geçici bir süre içinde kaldığı bir kalıptır.
Bundan dolayıdır ki, dünyada kusursuz bir güzellik elde edilemez. Fiziksel yönden en güzel, en çekici, en kusursuz olduğunu sandığımız bir insan da, diğer tüm insanlar gibi fiziksel ihtiyaçlarını gidermekte, terlemekte, kimi zaman ağzı kokmakta, kimi zaman yüzünde sivilce çıkmaktadır. Temiz kalabilmek için sürekli yıkanmak ve bakım yapmak zorundadır. Kimi insanın yüzü güzeldir, ama fiziği o kadar düzgün değildir. Bunun tersi de mümkündür. Kimisinin gözü güzel, fakat burnu eğri olabilir. Bu özelliklerin sonsuz varyasyonlarını sayabiliriz. Dışgörünüşolarak gerçekten kusursuz gibi görünen bir kimsede de hiç umulmadık bir hastalık, rahatsızlık ya da kusur bulunabilir.
Herşeyden önemlisi, en mükemmel görünen insan bile mutlaka yaşlanır ve ölür. Beklenmedik bir anda bir kazayla paramparça olabilir. Dünyadaki beden gibi, dünyanın bizzat kendisi de eksik, kusurlu, yetersiz ve geçicidir. Bütün çiçekler mutlaka solar, en güzel yiyecekler çürür, bozulur, kokuşur. Tüm bunlar bu dünyaya mahsus eksik ve kusurlardır. Bizlere tanınan kısa dünya hayatı da, taşıdığımız beden de Allah'ın çok kısa bir süre için verdiği geçici emanetlerdir. Sonsuz bir yaşantı ve mükemmel bir yaratılışise yalnızca ahirete mahsustur. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının Yasak KelimelerYasak KelimelerYasak KelimelerYasak Kelimelerı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir. (Şura Suresi, 36)
Bir başka ayette, dünyanın gerçek mahiyeti şöyle anlatılır:
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanışolan bir Yasak KelimelerYasak KelimelerYasak KelimelerYasak Kelimelerdan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)
Kısaca bu dünyada Allah sonsuz kudret ve bilgisinin bir göstergesi olarak birçok güzellik, sanat ve harikalık ile çok çeşitli kusur ve eksiklikleri de aynı anda yaratmaktadır. Mükemmellik ve kalıcılık bu dünyanın kanununa aykırıdır. Gelişen teknoloji de dahil olmak üzere, insan aklının düşünebileceği hiçbir şey Allah'ın bu kanununu değiştiremeyecektir. Böylece insanlar bir yandan ahireti özleyip ona kavuşmak için çabalamalı ve Allah'a gereken şükür ve takdiri göstermelidirler. Bir yandan da bunların gerçek yerinin bu geçici dünya değil, eksik ve kusurlardan arındırılmışve müminler için hazırlanmışebedi cennet hayatı olduğunu anlamalıdırlar. Kuran'da, bu gerçek çok açık bir biçimde bildirilir:
Hayır, siz dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (A'la Suresi, 16-17)
Bir başka ayette ise, "gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur" (Ankebut Suresi, 64) denir. "Asıl hayat"ımız olan ahiret ile geçici bir yurt olan dünya arasında, perde kadar ince bir sınır vardır. Ölüm, işte bu perdeyi kaldırır. Ölümle birlikte bu dünya ve bedenle olan ilişki kesilecek, yepyeni bir yaratılışla sonsuz hayata başlangıç yapılacaktır.
Ölümle birlikte başlayacak olan hayat gerçek hayattır. Eksiklik, kusur, geçicilik dünyaya ait kanunlardır. Gerçek kanunlar; kusursuzluk, ölümsüzlük, mükemmellik üzerine kuruludur. Bir başka deyişle, normal olan, bir çiçeğin hiç solmaması, bir insanın hiç kirlenmemesi, hiç yaşlanmaması, bir meyvenin hiç çürümemesidir. Asıl kanunlar, insanın her istediğinin anında gerçekleşmesini, insanın hiçbir acı ve hastalık yaşamamasını, hiçbir zaman üşümemesini, ya da terlememesini gerektirir. Ancak asıl kanunlar, asıl hayatta; geçici kanunlar da geçici olan bu dünya hayatındadır.
Asıl kanunların yurdu, yani ahiret ise çok yakındır. Allah dilediği an insanın buradaki yaşamına son verip, onu ahirete geçirebilir. Bu geçiş, bir göz açıp-kapaması kadar çabuk gerçekleşecektir. Rüyadan uyanmak gibi... Ölümle birlikte sona erecek olan dünyanın, ahirete göre ne denli kısa olduğu Kuran'da şöyle anlatılır:
Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz," "Bizim, sizi boşbir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Müminun Suresi, 112-115)
Ölümle birlikte rüya sona ermişve gerçek yaşam başlamıştır. Yeryüzünde "bir gün ya da bir günün birazı kadar", hatta "bir göz çarpması" kadar kalmışolan insan, yaptıklarının hesabını vermek üzere Allah'ın huzuruna çıkar. Eğer dünyada iken ölümü aklında tutmuş, Allah'a kavuşacağının bilincinde olmuşise, kurtulmayı umacaktır. Kuran'da "kitabı sağ eline verilen" bu kurtulmuşların şöyle diyeceği haber verilir:
"... Alın kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım." (Hakka Suresi, 19-20)

alıntıdır
 

ayperisi

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Tem 2008
Mesajlar
65
Tepkime puanı
2
Yaş
2023
Allah hepimize hayrılı ölümler nasip etsin inşallah.Sevdiği kullarından olmayı nasip etsin.Kabir azabını yaşatmasın inşallah....Amin
 

yazboz

Kayıtlı Üye
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
119
Tepkime puanı
5
Yaş
2023
cok duygulandım urktum korktum ılgınc ıste gercekten allah ınsana hayırlı ve hazırlıklı olum versın

ote aleme gecmıs kısılerle ıletısım kurulabılıyor mu merak edıyorum
 

hira

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Eki 2008
Mesajlar
182
Tepkime puanı
6
Allah Tüm iyi kalplilere tertemiz bir ölüm nasip etsin.
 

semy

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Kas 2008
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
diğer alemle ilgili hiç bir ipucumuz yokmu
 

peril

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Kas 2008
Mesajlar
432
Tepkime puanı
16
New Scientist dergisinde yayımlanan araştırmaya göre feci ölümlerde asıl darbeyi indiren, beynin oksijensiz kalması. Son hissedilen şey ise genellikle sükûnet hissi ve bilinç kaybı. İşte o araştırma:
BOĞULMA: Kişi ilk anda büyük panik yaşıyor. Nefesini tutuyor. Ardından su ciğerlerine doldukça bir yanma ve yırtılma hissi duymaya başlıyor. Son olarak hissettiği şey ise sakinlik ve dinginlik oluyor. Oksijen alamadığı için bilinci kapanıyor, ardından ölüyor.
YANMA: Yanıklar, çok şiddetli acıya yol açıyor. Sinir uçlarının yanması ise bu acı hissini bir süre sonra ortadan kaldırıyor. Ardından kişi biraz his kaybına uğruyor. Yanarak ölen kişilerdeki asıl ölüm nedeni çoğunlukla zehirli gazların solunması ve nefessizlik oluyor.
KAFANIN KOPMASI: Uzmanlara göre beyin, kafa koptuktan sonra saniyelerce fonksiyonlarını sürdürüyor. Fransa'daki raporlara göre 18'inci yüzyılda giyotinli idamlarda kopan kafada 30 saniye kadar yüz mimikleri görülüyordu.

YÜKSEKTEN DÜŞME: ABD'deki Golden Gate Köprüsü'nden atlayan 100 kurban, akciğerin iflas etmesi, kalbin patlaması ve kırık kaburgaların iç organlara zarar vermesi sonucu öldü.

ELEKTRİĞE KAPILMA: Evde bir şekilde elektrik akımına kapılma kalbi durdurabiliyor. 10 saniye sonra da bilinç kapanıyor. Ancak elektrikli sandalyede idam edilen mahkûmların ölüm nedeni beynin aşırı ısınması ya da boğulma oluyor.

KAN KAYBI: 1.5 litre kan kaybeden kişi kendini halsiz, susamış ve korkmuş hissediyor. İki litre kan kaybedildiğinde baş dönmesi ve bilinç kaybı başlıyor.

DEKOMPRESYON (BASINÇ KAYBI): Ani basınç kayıplarından kurtulanlar göğsüne vurulmuş gibi ani bir acı yaşadıklarını anlatıyor. 15 saniyeden az süre içinde de bilinç kaybı yaşanıyor.

KALP KRİZİ: En çok rastlanan olay, kaslar oksijen alamayıp çırpınmaya başladığında hissedilen göğüs ağrısıdır. Kalbin normal ritminin bozulması, kalp atışlarını durdurur. Bilinç kapanır, ölüm gerçekleşir.

ASILMA: Yağlı urganla asılarak boğulma 10 saniye içinde bilinç kaybına yol açıyor. Fırlatma tarzı asılmalarda amaç, boynun kırılmasını sağlamak. Ancak bu yöntemle asılan mahkûmlarda ölümlerin yine boğulmadan kaynaklandığı belirlendi.

ZEHİRLİ İĞNE: ABD'de idamlarda kullanılan yöntem doğrudan kalbi durduruyor. Araştırmalar, mahkûmların yanma ve büyük acı hissettiğini gösteriyor.
 

saadettin

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Nis 2009
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
esprisi olmaz,fikrasi olsun. köyün birinde adamcazin biri vefat etmis.tabi köylüler isin icabi meftayi yikamislar,kefenlemisler musallat tasina koymuslar. namazinda haca sormus meftayi nasil bilirdiniz?ses yok.hoca tekrarlar!, tabi arkadan mirilti kopar. "eh eyiydi?,öleydi?,fene deyildi?! hoca devam sormadan gömmüng gitsin der. p.s. cok güzel aydin terbiyeli dürüst üslübünuz var hayranim.Allah. makami Mahmuda ulastira resuliyle zizin gibi aydin muhteremleri.
 
Üst