Uzaylılar Ne Yer?

BlackHawk04

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Ağu 2014
Mesajlar
177
Tepkime puanı
15
Bizlere göre her yönden pek çok ince olan uzaylılar doğal olarak beslenme konusunda da düzeylerine uygun bir anlayışa sahiptirler. Varlıklar yükseldikçe ruhsal olgunluklarının yüceliğine dengeli besinlerle beslenirler. Biz dünya insanları katı ve ölü besinlerle beslenmeye alışmışızdır.
Uzaylılar meyve ve sebzelerle, daha yüksek uzaylılar sıvı ve gaz halindeki besinlerle beslenirler. Yüksek ruhsal varlıklar ise bizim bildiğimiz anlamda beslenmeye gereksinim duymazlar. Aşağıda uzaylılarla ilişki kuran ve zaman zaman onlarla birlikte onların yiyeceklerini tanımış dünyalıların bu konudaki izlenimlerini veriyoruz.
Lester Rosas
«Uçan dairenin içinde... Sonra Sharanna bir tepsi üzerinde içlerinde altın sarısı sıvı bulunan üç kadeh getirdi. Bunların yanında orta büyüklükteki tabaklarda da meyve salatası bulunmaktaydı. Bunları yemek üzere ortadaki masanın etrafına oturduk. Sharanna kadehini kaldırarak: «Daha büyük dünyasal anlayışa yaklaşmakta olan yeni çağın şerefine. Ki bu çağ sizin dünyanıza, içlerinden biri de sen olduğun mükemmel ruhlar tarafından getirilecektir. Bunlardan bir kısmıyla bizim öteki planetlerden gelen kardeşlerimiz halen ilişki halindedirler.» Hepimiz bunun şerefine içtik. İçtiğimiz içki bizim kayısı suyu tadındaydı. Salatanın içindekilerin lezzeti de elma, üzüm, kiraz ve şeftaliyi andırmaktaydı. Fakat bizim meyvelere benzer şekilde değildiler. Bir tanesi bizim üzümleri andırıyordu, fakat bir erik büyüklüğündeydi.Yeryüzünde iken hafif bir akşam yemeği ile yola çıktığım için biraz acıkmış gibiydim. Bunları yedikten sonra epey iyice hissettim kendimi. «Bu yediklerinde, sizin bir pound pirzola ile iki bardak sütten alacağın vitaminden fazlası vardır. Biz Venüslüler titiz vejeteryen (yalnızca bitkisel yiyeceklerle beslenen) leriz. Bal dışında, hayvanların besinlerini yemeyiz. " Hayvansal gıdalara nazaran, bitkiler, güneş enerjisi bakımından daha zengindirler.» dedi Sharanna.»
Lobsang Rampa
Tibet'in gizli bir vadisinden alınarak bir uçan daire ile Venüs planetine, yedi Lama arkadaşı ile götürülürken yolda kendilerine sunulan yiyecekleri şöyle anlatır Lobsang Rampa: «... Telepatik bir emirle içeriye tabaklar getirildi. Uzaylılardan biri duvara yaklaşarak, bir düğmeye bastığımda döşemenin bir kısmı masa şeklinde yükseldi. Aynı zamanda doğulu stilinde oturabileceğimiz şekilde döşemeler de vardı masanın çevresinde. En saf kristalden yapılmış, pırıl pırıl tabakların üzerlerindeki örtüler alındı. Yiyecek servisi yapıldı. Bu besinler gerçekten hayret vericiydi.Çeşitli renklerde meyveler, sonra kristal kavanozlarda gelen hamur işleri. Ev sahiplerimiz son derece konuk severdiler.»
«Doğal besinlerle besleniyoruz» diye konuşmaya başladı uzaylı ve devamla:
«Bu meyveler bizim için et, ekmek ve her şeydir. Bu macun ve hamur işleri ise, bu sistemin başka planetlerinde yetişen kabuklu meyvelerden yapılmıştır.» Bütün bunlar gerçekten çok lezzetli şeylerdi. Yiyeceklerin tatları bizim için çok değişik fakat şahane, içtiğimiz likörler de meyve sularından yapılmıştı. Bu adamların biz Tibetlilerden daha insancıl oldukları kanısına vardık. Hiç bir varlık öldürmüyorlardı. Hayvanları da et ve sütlerinden faydalanmak için beslemiyorlardı.»
Howard Mengera)
Howard Menger iki Merih uzay adamı ile Easton'da bir lokantaya giderler:
«Easton'a vardığımız zaman, beni genel bir lokantaya götürdüler. Hiç biri et ısmarlamadı, sebze ve meyve suyu istediler. Koyu kahve içtiler. Sanki dinsel bir oruç içindeydiler. Ben balık ısmarladım. Kendimde biraz rahatsızlık duyduğum için, onlardan biri bana beslenme rejimlerinden bahsetti: «Bu dinsel emri takip ettiğimizi düşünmeyiniz.Doğal bir yasayı izliyoruz. Çeşitli dinsel topluluklarınızın beslenme kuralları bu yasalara yaklaşırlar, fakat halen boş bir tefsir (yorum) halindedirler. Beslenme rejimleri, asla bir feragat, fedakârlık gibi göz önüne alınmamalı, fakat hayvanlara karşı bir saygı ekser sizi ve sağlığa olumlu bir katkı olarak benimsenmelidir.» Kapalı olarak şunu söylemek istiyordu: Eğer daha insancıl ve mükemmel bir beslenme rejimi için et yemek terk edilmek istenirse, öncelikle sığır, koyun ve domuz eti gibi kanlı etleri terk etmekle işe başlanmalıdır. Daha sonra kümes hayvanları da terk edilerek, sadece balık yemelidir.«Eğer hayvansal protein almak ihtiyacını duyarsanız balık yeterlidir. Çünkü balık en geri bir hayvandır. Gelecekte bilginleriniz etten elde etmek istediğiniz oldukça yüksek protein değerine sahip bitkiler meydana getireceklerdir.»
b) Benim için bu çok ileri varlıklara doğrudan doğruya hizmet etmek şaşkınlık oldu. Hoş bir şaşkınlık. Bazen kendilerine yiyecekler getirmemi isterlerdi. Özellikle soğuk meyve sulan, meyve ve sebze konserveleri, ekmek, tane buğday ve aynı cinsten gıdalar talep ederlerdi. Süt içmeyi reddediyorlar. Turunçgiller ve ham Trabzon hurmalarından sakınıyorlardı. Ağaç üzerinde olgunlaşmış meyveleri tercih ediyorlardı.
Bulamadığım zaman dondurulmuş yiyecekler isterlerdi. Bir defasında, komşu bahçeden dalında olgunlaşmış beş buçuk kilo elma aldığımı hatırlıyorum. Elmaları gözden geçirdiler ve kendi dünyalarındaki benzer meyvelere nazaran daha az madenî tuz ve vitamin ihtiva ettiğini tespit ettiler. Sebep toprağımızın fakirliği idi. Bizim kimyevî gübrelerimizin toprağın verimsizliğine karşı tam bir cevap teşkil etmediğini, toprağın organik maddelere olan ihtiyacı karşılayamadıklarını belirttiler.
Çoğu zaman kendilerinin kurutulmuş ve koruyucu ambalajlar içinde bulunan yiyeceklerini getiriyorlardı... Lezzetli olmakla beraber sert ve kuru olan bu yiyeceklerden ben de tattım. Çok güzel yiyecekler yedim. Bazı usullerle kuru yiyecekleri doğal durum ve boylarına getirip sulandırarak elverişli hale sokuyorlardı. Yumru şeklinde bir sebze yedim ki bizimkilerden protein ve madenî tuzlar bakımından daha zengin idiler. Toprağımızın sağlığı yerinde olsaymış, biz de aynı sebzeleri yiyebilirmişiz. Korunan yiyecekleri bozulmak, küflenmek, çürümek tehlikesine maruz kalmıyorlar, gerçekten ne zaman olursa olsun pişirilip yenmeye hazırlar.
c) Bir grup dünyalı ile Ay'a götürülen Howard Menger yolda kendilerine verilen yiyecekleri şöyle anlatmaktadır:
«... Dışarı çıktım ve diğer arkadaşlarla bir araya geleceğimiz asıl salona yürüdüm. Burnuma yiyecek kokusu geldi. Birden acıkmış olduğumu anımsadım. Uzaylı öğreticimiz duvarda bir bölme açtı ve çanak gibi bir şey içinde şartlandırılmış bazı yiyecekler çıkardı. Çanağı musluk teknesi gibi bir yere koydu, düğmeye bastı ve çanak sıvı ile doldu. Beş dakika kadar yiyecekleri bu sıvıyı emmeye bıraktı, sonra tekne içine sıvıyı boşalttı. Başka bir düğmeye bastı ve yiyecekler hemencecik pişti. Dumanlar yükselmeye başladı. Bir saniyeden kısa bir zamanda pişti. «Dünyanızdaki gibi, aşçıların beyaz beresinden giymediğim ve et ızgarası kullanmadığım için affınızı rica ederim,» dedi uzaylı. Uzun saplı bir kevgirle çanaktan yiyeceği çıkardı ve plastik görünüşlü tabaklar içine koydu. Sonra tabakları masaya yerleştirdi. «Hayır meyve suyunu unutmadım,» dedi gülerek ve yiyecek bölmesinin diğer bir kısmından taze meyve suyu çıkardı.Yolculuk sırasında şartlandırılmış bir çok yiyecek çeşidi yemekten dolayı mutluyuz, özellikle lahana, maydanoz, patates, havuç, iri taneli buğday ve mısır yemekten.
Yiyeceklere lezzet vermek için yeşil renkli bir tuz kullandık. Çok leziz bir reçelimiz vardı, avukat reçeline benzeyen bir tattaydı. Fakat daha beyaz renkteydi. Genellikle diğer planetlerin yiyeceklerinden veriliyordu ama yalnızca içlerini, kabuklarını hiç görmedim. Bu yiyeceklerden birisi tam bir doyumluk oluyordu. Dilim dilim verdiler. Diğer bir kabuklu meyve, Brezilya'da yetişenlerin tadına benziyordu. On-on iki santim çapında, yuvarlak, yumuşak, turuncuya kaçan kırmızı renkte, kabuğu tüysüz bir meyveyi büyük bir hoşnutlukla yediğimi hatırlıyorum (Trabzon hurmamıza benziyor gibi). İçi açıldığı zaman çok sulu olduğu görülüyordu. Şeftali ve erik arası bir tattaydı. Bütün bu bitkisel yiyecekler son derece lezzetliydiler. Patatesler, yüksek protein ihtiva ettikleri için olacak, et ve ceviz tadına sahiptiler. Maydanozun yapraklan bizimkilerden daha iriydi, fakat tadı daha keskindi.»
d) Şimdiye kadar karşılaştığım uzaylıların en önemli özelliklerinden biri de çok iyi bir sağlık durumu içinde bulunuşlarıdır. Berrak ciltleri, ışıl ışıl gözleri ve uyanık tavırları, iyi sıhhatte oluşlarının birer belirtisidir. Bizim çektiğimiz bir çok hastalıklar onlarda yoktur. Fakat onların çektği sıkıntılar, bazı konulara üzülmek şeklindedir, bu yüzden bizim gibi doktorlara ihtiyaçları yoktur. Onlar sağlıklarını en iyi bir şekilde korumak için hastalıkları tedavi etmek değil de, sağlıklarını en iyi şekilde koruyarak yaparlar.
Daima sağlıklı oluşlarının ve uzun yaşamalarının en önemli nedenlerinden birisi yemek yeme alışkanlıklarıyla ilgilidir. Diyet denilince yalnızca yenilen şey değil, fakat yiyeceğin nasıl hazırlanışı ve yenilen bitkilerin üzerinde yetiştiği toprak akla gelecektir. Örneğin, Venüs gibi planetlerin atmosferi, fabrika dumanlan, atom radyasyonu, gazlar, pis dumanlar ve harp gazlan gibi maddelerle kirletilmiş değildir. Topraklan temizdir, fakat pis atmosferden çöken toz parçalan aynı şekilde onu da kirletir.
Venüs planetinde şahane pırıl pırıl tahıl tarlaları uzanmaktadır. Ve hububat taneleri bizimkilerden en az üç misli büyüklüktedir. Venüs'te her türlü tahıl, meyve ve sebze, hattâ bizimkilerden beş misli büyük olmak üzere lahana bile yetiştirilmektedir. Onlar bir tarlayı bir veya iki mevsim kullandıktan sonra tarlayı dinlendirmeye ve bu sırada doğal olarak yeniden güçlenmeye bırakırlar. Onlar toprağın bütün gücünü sömürdükten sonra, nadasa bırakmak yoluna gitmezler. Yabanî otların tarlalarında büyümelerine ve bu şekilde bir çeşit gübre teşkil etmelerine izin verirler. Hiç bir şekilde toprağı gübrelemek veya ilaçlamak yoluna gitmezler. Zira toprak sağlıklı olduğu sürece bunlara zaten gerek yoktur. Biz ise onların tam aksine hattâ akılsızca zararlı otları ve yaprakları toplarız.Toprağımızı ilaçlayıp gübreleriz. Aslında Venüs tekiler doğanın yaptığından başka bir şey yapmıyorlar. Bunu açık olarak ormanlarımızda görürüz. Ormanda toprak, yüzeyi gayet zengin ve organik bir humus tabakası ile kaplı durumdadır, işte yeni düşen tohumlar için toprağı daima zengin tutan bu humustur. Çeşitli planetlerdeki insanlar yiyeceklerini çok büyük kapalı yerlerde yetiştirirler. Bunun için güneş çiftlikleri vardır. Elde edilen yiyeceklerin vitamin ve mineral durundan bilimsel kontrol altında jelatinimsi bir ortamda yapılır, içinde ziraat yapılan bu yapıların çatıları tamamen saydamdır. Açık tarlalarda yapılan ziraat ise tamamen teknik aletlerle en kısa zamanda, en uygun şekilde yapılmaktadır.
Botanikçiler, kimyager ve besin teknisyenleri belirli bilimsel çalışmaları yanında beslenmeyle ilgili yeni formüller ve operasyonlar üzerinde de devamı bir araştırma içindedirler. Bu şartlar içinde yapılan ziraat hiç bir zaman parazit ve hastalık tehlikesine, zararlı böceklerin hücumuna maruz değildir. Zaten bildiğime göre Venüs'de bulaşıcı hastalık yoktur.
Yiyecekler toplandıktan sonra başka bir binaya taşınır. Burada yüksek voltajlı sıvılardan geçirilir. Depoya taşınırken mavimsi beyaz bir ışına maruz bırakılır ve depolanır. Artık ürünler dağıtıma hazırdır. Taze besinler bekletilmeden halk tarafından sarf edilir ve çoğunlukla kendi mutfaklarında pişirilir. Buzdolabı kullanmazlar. Zaten ihtiyaçları da yoktur. Çünkü hiç bir zaman yiyecekleri soğutarak ya da ısıtarak uzunca bir zaman kullanma taraftarı değillerdir. Besinleri hiç bir zaman ilaçlamak, bu suretle bütün hububatı dejenere etmek taraftarı değiller. Ekmekleri başlı başına bir hayat kaynağıdır. Esmer, hafif rutubetli ve besleyici değeri oldukça yüksektir.
Dostlarım, dünyada karşılaştığımız hastalıkların çoğu bize besinlerimizle geçmekte olup, yanlış ziraat ve endüstrilerimizin meyveleridir. Uzaylıların içkileri meyve, sebze sulan ihtiva eder ve kavrulmuş hububat yerler. Birbirlerine sebze şurupları da ikram ederler. Tatlılarını doğal meyve şekeri ile yaparlar. Doğal tatlıları çok kullanırlar. Bal, doğal şurup gibi... Fakat bunların hiç birinde yapay ilâç vs. kullanmazlar. Yiyeceklerini kaynatmadan ve kı****zartmadan alırlar. Yemeklerini ısıtmaksızın bir anda içten dışa doğru pişirirler. Bu şekilde vitamin kaybına mani olmaktadırlar. Halbuki bizim uygarlığımızda ilaçlamak âdeta kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu şekilde vitamin ve mineral bakımından fakir bir duruma getirdikten sonra yiyecekleri kullanırız. Sonra da elbette ya doktora ya da eczaneye koşarız. Bununla birlikte haplarla aldığımız vitamin ve mineraller, taze yiyeceklerdekiler kadar yararlı değillerdir. Yeter ki yiyecekler sağlıklı toprakta yetişmiş bulunsun.
Süt ne yetişkinlere ne bebeklere verilir. Küçük bebekler için anne sütü en iyisidir. Sütten kesildikten sonra ince sebze sulan ve meyve püreleri verilebilir. Venüslüler hayvanları sütleri ya da etleri için beslemezler. Bütün hayvanları doğada başıboş olarak yaşarlar. Hayvanları zorla çiftleştirmek, kendi uydurduğumuz şekilde bakımlarını yapmak ve beslemek sadece dünyamızda olan acaip bir durumdur.
Kendi ellerimizle vücudumuza aldığımız alkol, tütün, posa halinde besinler, iğne (enjeksiyon) çeşitli haplarla bedenimiz tam bir harp alanına dönmüştür. Dünyamızın zehirle'ridir bunlar. Hayvansal protein, şeker, pasta, kurabiye, beyaz un, alkol, tütün, haplar, karbonatlı içkiler, dondurma, uzun süre saklayabilmek için ilaçladığımız bütün besinler, solunum yaptığımız havadaki gazlar, yapay gübreler vs. hep dünyasal zehirler ve dokuncalı yiyeceklerden bir kısmıdır, işin gülünç tarafı, bizde besin doğal durumundan uzaklaştığı oranda, fiyatı da artmaktadır. Bu yüzden bazı aileler bunları satın almaya güçleri yetmediğinden kendileri yetiştirmeye kalkarlar.
İşte dünya insanları kendilerini bu şekilde zehirlemekten vazgeçmeye karar verdikleri zaman birçok alanlar epey değişiklikler meydana getirebilirler. Bu ilk bakışta çok pahalıya mal olacak gibi geliyorsa da, ilaçlamaya, konserve endüstrisine ve yapay gübre, tütün, alkol fabrikaları gibi bir çok gereksiz harcamalardan yine de fazla olmayacaktır. Hiç olmazsa insan sağlığında büyük düzelmeler sağlanacaktır.
İçme sularının flour ve klorlanması da ayrı bir konudur. Doğal ki, flour gerçekten dişler için çok yararlıdır. Ne var ki doğal besinlerle alındığı zaman... Fakat suların kimya kitaplarında anlatıldığı ve bugün uygulandığı biçimde flourlanması insan sağlığına karşı işlenen bir cürümdür, içme sularımıza sodyum florid eklenmesinin beynimizde muhakeme (uslama) merkezini zehirlediğini biliyor muydunuz? Bu şekilde insan her söyleneni kabul eden, uysal bir mizaca bürünmektedir. Bu yöntem, Naziler zamanında insanlara kolayca hükmetmek için uygulanmış bir yoldur, içme sularıyla alman sodyum flourid, zamanla beynimizin sol lobunda bulunan direnç gösterme gücüyle ilgili merkezimizi olumsuz yönde etkileyecektir. Bu tesir hemen ortaya çıkmasa bile içme suyunda sürekli sodyum florid bulunan bir şehir halkının büyük bir kısmında bir yıl gibi kısa bir zamanda bir araz görülecektir. Bu şekilde beyin sağlığını tehdit eden bu tehlikeye karşı doktorlar bir çare bulmalıdırlar...»
Merihli Amona
«Bütün alkollü içkiler ve müsekkinler önce beyin, zamanla da hücreler için yıkıcı tesirleri haizdirler : çünkü bunlar merkezî sinir sistemine tesir ederler. Buna bir çeşit şok diyebiliriz ki narkotik cinsten olan her şey beyin hücreleri ve dokuları için zararlıdır. Benzer şekilde tütün ve kahve de aynı tesiri haizdir. Bunlar aşağı yukarı sinir sisteminin bütününü ve her organı zehirler. Bu narkotikler aynı zamanda asit hasıl ettiklerinden bir çok rahatsızlıklar doğurur bu yüzden, basit bir zihnî ve fizikî tatmin için bu kadar zararı kendinize çekmekten vazgeçmenin artık zamanı gelmiştir. Sizi temin ederim ki, bu öldürücülere karşı alacağınız en ufak tedbir size fizikî ve spirituel bakımdan epey fayda sağlayacaktır. Burada spirituel zarar derken ruhsal gelişmenizdeki gecikmeyi kastediyoruz, çünkü, fizikî sağlığınız, ruhsal gelişmeniz için tamamen gereklidir. Fizikî (bedenî) gelişmenizi engelleyen bir şey otomatikman ruhunuza da tesir edecektir.
Zihni harap eden bütün etkenler kuşkusuz spirituel gelişmeyi de zayıflatacaktır.
Sözgelimi tütün: Bu zararlı ot, sinir enerjisini öldürür ve kanı zehirler, sonunda iç organlarda büyük zarar meydana gelebilir. Çay ve kahve de aynı kategoridendir. Bu şekilde zarar meydana getiren bir şeyin gelişme düzeninde yeri yoktur. Spirituel gelişme bir güçtür, gerçektir ve bu zehirler gibi zayıf ve maddesel değildir.
Yüksek zihne geçmeden önce fizik bedenin forme edilmesi için çok çalışmak gerekir. Fizik beden temiz yaşam ve dinlenmeyle güçlendirilebilir. Sağlıklı olmak için insan kendi (yeme içmesi) ne dikkat etmelidir.
( Uzaylılar ve Uçan Daireler - Haluk Egemen Sarıkaya )
 
Üst