Allahzaman ve mekan dan münezehtir eyerki dini Akla matıga bırakır san çok çok sorgular san kardeşim akla mani Allahın verdigi akıla rabbini anlıyamaz sın [h=1]Allah, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor şeytan hep bocalatır sen dinini ögrenip yaşamaya bak sen namaz kılmaz kuran ve zikir çekmez sen şeytanla dost olursun seni yaratan nasıl yaratılır [/h]
Bismillahirrahmanirrahim Kul hüvallâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yeküllehû küfüven ehad. Sonsuz kerem ve rahmet eden Allah 'ın adıyla (okumaya başlıyorum.) 1. (Biz her çağın müslümanına şöyle diyoruz) De ki: Mutlak varlık olan Allah tektir. 2. Kendisine herşeyin muhtaç olduğu Allah, (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan mutlak bir varlıktır). 3. O, ne doğurdu, ne de doğuruldu. 4. (Vasıflarına) hiçbir ortağı da yoktur.
Ayet-el Kürsi Okunuşu Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm. Lâ te’huzühû sinetün ve lâ nevm. Lehû mâ fis-semâvâti vemâ fil erd. Menzellezî yeşfeu indehû illâ biiznihi. ya’lemü mâ beyne eydîhim vemâ halfehüm velâ yühîtûne bişey’in min ilmihî illâ bimâ şâe vesia kürsiyyühüssemâvâti vel erd. Velâ yeûdühü hıfzuhumâ ve hüvel aliyyül azîm. Ayetel Kürsi Anlamı (Meali) Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur. O’nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (Hiçbir şey O’na gizli kalmaz.) O’nun bildirdiklerinin dışında insanlar, O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.
sen esmail hüsnayı ezberle ve kuran oku bu şüpe sana cehennemi getirir
Yaratan Rabbinin adıyla oku! (96/1) O, insanı bir alekadan (embriyodan) yarattı.(96/2) RUM 27. Ayet Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O'nundur. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. HİCR 26....42 . Ayet Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir ateşten yarattık. Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım." Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın." Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti. Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?" İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim." Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin." "Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir." İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi. Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin." "Allah katında bilinen vaktin gününe kadar..." İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!" "Ancak içlerinden ihlaslı kulların müstesnâdır." Allah şöyle buyurdu: "İşte bana ulaşan dosdoğru yol budur." "Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur." ARAF 11...27. Ayet Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı. (Allah) buyurdu: "Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." (Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın." (İblis) dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver." (Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin." "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım." "Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın." (Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki,onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım." (Sonra Allah, Âdem'e hitab etti): "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti." dedi. Ve onlara: "Elbette ben size öğüt verenlerdenim." diye de yemin etti. Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı (önceki mevkilerinden indirdi). Ağacı(n meyvesini) tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?" Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!" (Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir." "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip) çıkarılacaksınız!" dedi. Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar. Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık. ENAM 98. Ayet Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik. (6/98) MÜMİNUN 12. Ayet And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık. (23/12) MÜRSELAT 20,21,22,23 . Ayet Biz sizi âdi bir sudan yaratmadık mı?(77/20) Onu sağlam bir yerde oturttuk. (77/21) Belli bir süreye kadar. (77/22) Demek ki biçimlendirmişiz. Ne güzel biçimlendireniz biz.(77/23) ZÜMER 6. Ayet O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz Allah O'dur. Mülk O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl haktan çevrilirsiniz? (39/6) İNSAN 2. Ayet Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık. (76/2) NUR 45. Ayet Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.(24/45) FURKAN 54. Ayet O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter. (25/54) İSRA 49,50,51,52. Ayet Bir de onlar dediler ki: "Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? (17/49) De ki: "İster taş olun, ister demir..."(17/50) "İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun, (Muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.) "Onlar: "Bizi kim tekrar diriltecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi." Sana başlarını sallayarak: "Ne zamandır bu." diyecekler. De ki: "Yakın olması gerekir!". (17/51) (Allah) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun emrine koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız. (17/52) RAHMAN 14,15. Ayet Allah insanı, pişmiş bir çamura benzeyen bir balçıktan yarattı. (55/14) Cinleri de hâlis ateşten yarattı. (55/15) KAF 16,17. Ayet Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (50/16) Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken, (50/17) SAFFAT 11. Ayet Şimdi onlara sor: "Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?" Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık. (37/11)
Allah: Kendinden başka ilah bulunmayan Cenabı Hakkın asıl adıdır. Er-Rahman: Dünya üzerinde yarattığı bütün mahlukata merhamet eden Er-Rahim: Ahirette kendine inananlara acıyan. merhamet edendir. El-Melik: Mülkün ve kainatın tek sahibi El-Kuddüs: Hiçbir noksanı olmayan ve her türlü takdise layık olan Es-Selam: Her türlü tehlikeden selamete çıkaran. İnanan kullarına cenneti müjdeleyen El-Mü'min: Güven veren, emin kılan, Koruyan , iman nuru veren El-Müheymin: Her şeyi gören, her şeyden haberdar olan demektir. El-Aziz: İzzet sahibi, her şeye galip olan, karşı gelinemeyen El-Cebbar: Azamet ve kudret sahibi, her şeye gücü yeten, hükümlerine karşı gelinemeyen El-Mütekebbir: Büyüklükte eşi benzeri olmayan El-Halık: Yoktan var eden, yaratan, varlıkların hallerini belirleyen El-Bari: Her şeyi kusursuz ve mütenasip yaratan El-Musavvir: Varlıkları birbirinden farklı yaratan ve şekil veren El-Gaffar: Günahları örten ve mağfiret eden, dilediğini günah işlemekten alı koyan El-Kahhar: Her istediğini yapacak güce sahip, hakim El-Vehhab: Karşılık gözetmeden nimetler veren, ihsan eden El-Razzak: Yarattığı her varlığın rızkını veren, ihtiyacını karşılayan El-Fettah: Her türlü sıkıntıyı gideren El-Alim: Gizli, açık, gelecek, her şeyi ezel ve ebedi en mükemmel bilen El-Kabıd: Dilediğinin rızkını azaltan, ruhunu alan El-Basıt: Dilediğinin rızkını çoğaltan, ruhlarını veren El-Hafıd: Kafir ve nankörleri alçaltan El-Rafi: Şeref verip Yükselten El-Mu'ız: Dilediğini aziz eden El-Müzil: Dilediğini zillete düşüren, hakir eden Es-Semi: Her şeyi işiten duaları kabul eden El-Basir: Gizli açık her şeyi en iyi gören El-Hakem: Mutlak hakim, hakkı batıldan ayıran, Hikmet sahibi El-Adl: Adalet sahibi, yerli yerinde yapan El-Latif: Lütuf ve ihsan sahibi, her şeye vakıf El-Habir: Gizli açık, her şeyden haberdar El-Halim: Cezada acele etmeyen, Yumuşak davranan El-Azim: Büyüklükte benzeri olmayan, en yüce El-Gafur: Affı ve mağfireti bol Eş-Şekür: az amele, çok sevap veren El-Aliyy: Yücelerin yücesi, en yüce El-Hafiz: Her şeyi koruyucu olan El-Mukit: Rızıkları yaratan El-Hasib: Kulların hesabını en iyi gören El-Kebir: Büyüklükte benzeri olmayan El-Celil: Celal ve azamet sahibi olan El-Kerim: Lütuf ve ihsanı bol, karşılksız veren, çok ikram sahibi Er-Rakib: Her varlığı, her işi her an gözeten, bütün işleri murakabesi altında bulunduran El-Mucib: Duaları, istekleri kabul eden El-Vasi: Rahmet ve kudret sahibi, ilmi ile her şeyi ihata eden El-Hakim: Her işi hikmetli, Her şeyi hikmetle yaratan El-Vedüd: İyiliği seven, iyilik edene ihsan eden, sevgiye layık olan El-Mecid: Nimeti, ihsanı sonsuz, şerefi çok üstün, her türlü övgüye layık olan El-Bais: Mahşerde ölüleri dirilten, Peygamber gönderen Eş-Şehid: Her yerde ve her zaman hazır ve nazır olan El-Hak: Varlığı hiç değişmeden duran, Var olan, hakkı ortaya çıkaran El-Vekil: Kullarının işlerini bitiren, tevekkül edenlerin işlerini en iyi şekilde sonlandıran El-Kaviyy: Kudreti en üstün ve hiç azalmayan El-Metin: Kudreti ve kudret membaı çok güçlü El-Veliyy: Müslümanların dostu, onları sevip yardım eden El-Hamid: Her türlü hamd ve senaya layık olan El-Muhsi: Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen El-Mübdi: Maddesiz, örneksiz yaratan El-Muid: Yarattıklarını yok edip sonra tekrar diriltecek olan El-Muhyi: İhya eden, yarattıklarına can veren El-Mumit: Her canlıya ölümü tattıran El-Hayy: Ezeli ve ebedi bir hayatla diri olan El Kayyum: Mahlukları varlıkta durduran, zatı ile kaim olan El-Vacid: Kendisinden hiç bir şey gizli kalmayan, hiç bir şeye muhtaç olmayan El-Macid: Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı bol olan El-Vahid: Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri olmayan, tek olan Es-Samed: Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu merci El-Kadir: Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan El-Muktedir: Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi El-Mukaddim: Dilediğini yükselten, öne geçiren, öne alan, El-Muahhir: Dilediğini alçaltan, sona ve geriye bırakan El-Evvel: Ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan El-Ahir: Ebedi olan, varlığının sonu olmayan Ez-Zahir: Yarattıkları ile varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen El-Batın: Aklın tasavvurundan gizli olan El-Vali: Bütün kainatı idare eden, onların işlerini yoluna koyan El-Müteali: Son derece yüce olan, El-Berr: İyilik ve ihsanı bol olan Et-Tevvab: Tövbeleri kabul edip, günahları bağışlayan El-Müntekim: Asilerin ve zalimlerin cezasını veren El-Afüvv: affı çok olan, günahları mağfiret eden Er-Rauf: Çok merhametli, pek şefkatli Malik-ül Mülk: Her türlü mülkün ve varlığın sahibi Zül-Celali vel İkram: Celal, azamet, şeref, kemal ve ikram sahibi El-Muksit: Mazlumların hakkını alan, adaletle hükmeden, her işi birbirine uygun yapan El-Cami: İki zıttı bir arada tutan, kıyamette her mahlukatı bir araya toplayan El-Ganiyy: İhtiyaçsız, muhtaç olmayan, her şeyin kendine muhtaç olduğu, El-Mugni: Müstağni kılan, ihtiyaç gideren, zengin eden El-Mani: Dilemediği kişiye mani olan, engelleyen Ed-Darr: Elem, zarar verenleri yaratan En-Nafi: Fayda veren şeyleri yaratan En-Nur: Alemleri nurlandıran, dilediğine nur veren El-Hadi: Hidayet eden El-Bedi: Örneksiz harikalar yaratan El-Baki: Varlığının sonu olmayan, ebedi olan El-Varis: Her şeyin asıl sahibi olan Er-Reşid: İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren Es-Sabur: Ceza vermede acele etmeyen