Ezoterizm Ve Erginleme

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,096
Tepkime puanı
4,960
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
Türkçe’deki erginlemenin batı dillerindeki karşılığı olan İnisiyasyon/Initiation sözcüğü Latince initiare = başlamak sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük ise yürümek, gitmek anlamına gelen ire fiili ve içerisine anlamını katan in takısı ile alakalıdır. Türkçe’de yeni kullanılmaya başlayan erginleme sözcüğü aynı anlamı vermese de iyi bir karşılık olmaktadır. Daha önceleri karşılık olarak kullanılan tekris sözcüğü geniş bir kullanıma sahip değildir.

İnisiyasyon en eski gizem dinlerinden beri varlığını sürdürmektedir. İnisiyasyon, müridin bu yaşamda ölüp sonsuz yaşama dirilmesi ile sembolize edilir. Onun için ritüellerde müridin ölüm deneyimi canlandırılır. İnisiyasyon sembolizminde Nur’a ya da ışığa kavuşmak da önemli bir rol oynar.

İnisiyasyon adayın geçmiş yaşamını terk edip ezoterik toplulukta yeniden yaşama başlamasıdır. Bu süreç müridin kendi içindeki tanrısal özü bulma yolunda alınması gerekenleri aldığı bir süreçtir. Bu yönüyle inisiyasyon müridin çeşitli eğitimlerden ve sınavlardan da geçtiği bir süreçtir.

İnisiyasyon boyunca alınan eğitim mürit tarafından gizli tutulur ve dışarıdan olan hiçbir kimseye açıklanmaz. Eğitim süreci boyunca mürit çeşitli dereceler ve unvanlar alır, bu eğitimde ne kadar ileriye gittiğini gösterir.

Ezoterik inisiyasyonun bir özelliği de öğretinin yazılı aktarılmasından çok sözlü, sembolik ve ritüeller yolu ile anlatımıdır. Tarih boyunca varolan bir çok ezoterik örgütten günümüze yazılı belge kalmamasının ya da sadece sembollerin ve alegorik ifadelerin kalmasının nedeni de bundandır.

İnisiyasyon sadece bir eğitim değildir. Aynı zamanda bireyin kendi içinde yaptığı bir yolculuktur. Semboller ve ritüeller yardımı ile birey süreç boyunca kendi içinde de bir süreç yaşar ve içindeki tanrısal özü keşfe koyulur. Bu nedenle mürit kuralları harfi harfine uygulamak zorundadır.

Öte yandan Arıkdal’ın inisiyasyon konusunda yazdıkları ilginçtir :

“ Bir tanım yapmamız gerekirse Ruhsal bir tesirin nakledilişin hazır olmak diyebiliriz. Burada spiritüel (ruhsal) bir tesir söz konusudur. Bu tesirin nakledilmesi lazım. Kişiden kişiye, toplumdan topluma bu tesir nakledilecek. Zaten bütün inisiyatik çalışmaların esası, bu tesirin bir taraftan alınıp, bir tarafa naklinden ibarettir ve bu nakli kolaylaştıracak bütün çalışmalar inisiyatik çalışmalardır. “

Burada inisiyasyonun tehlikeli bir yönü ortaya çıkmaktadır. Müridin içine girdiği örgüt, örgütün ritüelleri sayesinde, müridi kendi amaçları doğrultusunda kullanabilir, onun enerjisini örgütün kolektif enerjisine dahil edebilir. Sahte üstadlar önderliğinde kurulan örgütler genelde bu şekilde ritüel uygulamaktadır.

Ezoterik inisiyasyon, özü gereği, belli bir şekilde üstadlar tarafından verilmesi gereken bir öğretidir. Tarih boyunca ezoterik öğretiler çeşitli şekillerde ortaya çıkmışlardır. Bunların çoğu içinde bulunulan topluma ve çağa özgü karakter göstermiş ve zaman içinde işlevlerini tamamlamışlardır. Günümüzde bunların taraftarı olsa da bunlar tarih içindeki işlevlerini çoktan tamamlamış öğretilerdir. Bir de tarih boyunca varolan ezoterik düşüncelerin sentezini yapmış topluluklar vardır ki onlar günümüzde de geleneksel işlevini sürdüren topluluklardır.

Bu tür bir topluluğa girmek isteyen kişi kendini sahte üstadlardan ve negatif amaçlı topluluklardan korumak zorundadır. Haluk Egemen Sarıkaya yıllar önce Kötülük ve Kaynakları isimli eserinde bu tehlikeye dikkat çekmiştir :

« Sanki son derece evrimleşmiş bir varlıkmış ya da bir öğretmenmiş gibi hareket edip de aynı zamanda beşeri alışkanlıkları ve zaafları olan bir kimse, sözde başarısı pek az bir disiplin ve kesinkeslik sonucunda elde edilmiş gibi görüleceğinden, beşerlere son derece çekici gelecektir. Bu nedenlerden ötürü, kendisi izleyenler onun kişiliğine hayrandırlar ve o da Yasa’ya aykırı olarak böyle bir hayranlığa izin verir. Bu surette, kendi gururunu şişirir ve izleyicilerinin de fizik forma olan bağlılığını pekiştirir. İzleyicilerine, kendilerine öğretilenlerdeki iyi ve kötüyü tefrik etmelerini değil de, bunlara körükörüne inanmalarını telkin eder. Sahte “öğretmen” bir kez bu körükörüne inanç tesis edildi mi, artık doğru yolda eğitim yapmasını sağlayacak olan hiçbir eleştiriye ya da yargıya maruz kalmayacaktır. Böylece , başında olduğu küçük topluluk, sahte bir spiritüel grup haline gelir ve orada , akıl , işlevini yitirir.

Bu halin kaçınılmaz sonucu olarak , obsesyonel bir durum ortaya çıkar. Bu obsesyonun iki dayanak noktası vardır :

Birincisi, sahte öğretmenin, izleyicilerinin dikkatini sadece kendi üzerinde tutarak, dışarıda daha iyi şeyler keşfetmelerini ve dolayısıyla da kendisini ayakta tutmak için katkıda bulunmalarını önlemek amacıyla gösterdiği çaba .

İkincisi, sahte öğretmenin izleyicilerinin, zekalarını kullanmaksızın keramete inanarak ve büyük bir Öğretmen’e sahip olmanın gururu ile koltuklarını kabartarak kendilerini fizik bir kişiliğe hayran olmanın uyuşuk, duygusal haline kaptırmak için duydukları arzudur.

Bu duruma sık sık rastlanabilir. Bu gerçek bir spiritüel grubun heves edilerek kurulan bir taklidinden ibarettir. Her iki tarafın da samimiyetten yoksun olmasından ötürü, hızla çözülmeye mahkumdur. Kişiliğine hayranlık duyma, sansasyonel olma ve obsesyon halleri, kısa sürede, bu kişileri her türden duygusal, şehvani ve seksüel düşkünlüklerin karanlık faaliyetlerine sürükler. Bu toprakta hilekarlık da, yıkıcılık da, sapıklık da, entelektüel çarpıklık da gelişir ve Yüksek Benlik’le olan irtibat kopar. Korkunç Kara Ayin ve kara maji törenleri de işte böyle topraklarda kök salma imkanı bulabilmiştir.
--------------------
Erginlenme ritüelleri


Eski topluluklarda erginlenme törenleri gençleri yaşamın bir aşamasından diğerine ulaştıran araçlar olarak görülürdü. Erginlenme ritüellerinin işlevi, önceden belirlenmiş bir dizi törensel kalıpları sıkıca izleyerek, adayları önce gündelik yaşamdan soyutlamak, sonra gerekli “gizli” bilgiler ile donatmak ve sonunda erginlenmiş bireyi topluluk içinde daha yüksek bir konuma getirmekti. Erginlenme, bir çocuğu bir yetişkin konumuna yükseltirdi.
Günümüzde, içinde yaşadığımız toplum, her biri ayrı değerlere, tutumlara ve inançlara sahip olan, bir çok farklı birime bölünmüş durumdadır; bu nedenle erginlenme sırasında eğitsel anlamda aktarılacak evrensel düzeyde bir “gizli” bilgiler dizgesi artık geçerli değildir. Kimi soyutlanmış topluluklarda erginlenme törenleri belki varlığını sürdürmektedir, ancak modern toplumsal gelişime karşı bu direniş pek zayıf ve etkisiz bir biçimdedir. Diğer taraftan çağdaş yaşamda erginlenme, çocukların yaklaşık beş yaşına ulaştıklarında, ailelerinden ayrılmaları ve okula yerleştirilmeleri ile, bir ölçüde eskiye benzer bir yapı gösterse de, okullar simgesel anlamlarını çoktan yitirmişlerdir. Ortalama on iki yıl süren eğitim, sıradan bilgilerin bir öğreti biçiminde sunulmasından oluşmaktadır ve aktarılan bilgilerin gerçek anlamlarına ulaşmak için ciddi bir çaba hemen hiç gösterilmemektedir. Toplumla yeniden bütünleşme aşaması, diploma aldıktan sonra gerçekleşmektedir. Ne var ki, toplumdan ayrılalı o denli uzun bir süre geçmiştir ki, bu aşama artık bir “yeniden bütünleşme” değil, “ilk kez bütünleşme” olarak değerlendirilmelidir.
İlkel insanın yaşamında erginlenme töreni, uygulanması gereken çok sayıda “Geçiş Ritleri” arasından sadece biridir. Tüm topluluk tarafından uygulanan ve izlenen “Geçiş Ritleri”, yalnızca erginleme için değil, aynı zamanda doğum, evlenme, ölüm, savaş, mevsim değişimleri ve tanrılara tapınma amacıyla da gerçekleştirilirdi. Bu tür ritüeller, topluluk üyesine önceden düzenlenmiş bir ilkeler dizgesini sunarlar, topluluğun varlığına karşı çıkan güçleri etkisiz duruma getirmek için geleneksel yöntemleri içerirler ve ayrıca topluluğun geçmişi ile geleceğini birbirine bağlama işlevini görürlerdi.
Günümüzde ritüeller, ilkel toplulukların davranışları üzerinde yarattıkları güçlü etkiyi çoktan yitirdiler. Büyük olasılıkla bu değişim, topluluktan çok bireye ağırlık vermenin getirdiği bir farklılık olarak görülebilir. Çağdaş insan da, yaşamındaki benzer olayları (doğum, evlenme, ölüm gibi) işaretlemek için ritüellere bağlılığını sürdürüyor, ancak bu törenleri çok daha edilgen bir tutum içinde ve genellikle yaşadığı deneyime yabancılaşmış bir biçimde uyguluyor. Bu uygulamaların toplumsal bilinç ile bağlantısı tümüyle silinmiş durumda. Geniş bir topluluğun psişik gereksinimlerini karşılamak için düzenlenmiş olan bayram, kandil, sünnet, askere gidiş, oy kullanma, mezuniyet gibi olgular da giderek çağdaş kültür değerleri arasında varoluş anlamlarını yitirmekteler.
Ritüel, Drama’nın ilk biçimidir. Törenin etkili olabilmesi için, kesinlikle dramatik bir yapısının olması gerekir. “The Hero, A Study in Tradition, Myth and Drama” (Bir Kahraman; Gelenek, Mit ve Drama Üzerine bir İnceleme) adlı yapıtında Raglan, iki tür ritüel bulunduğunu belirtiyor: biri birey için, diğeri topluluk için. Dişi ağrıyan bir kişinin acılarını azaltmak amacıyla kulübesinde çürük diş üzerinde sihir yapan kabile büyücüsü aslında bireysel bir ritüel uygulamaktadır. Oysa bir ritüel diğer topluluk üyelerinin gözleri önünde uygulanırsa, bundan tüm grup etkilenmekte; tüm grup üyelerini temsil etme sorumluluğunu üstlenen bir bireye uygulanan ritüeli izleyerek ve onaylayarak, bir topluluk olarak kendi varlığını, bütünlüğünü ve benzersizliğini algılamaktadır.
Erginlenme törenlerinde simgeler de büyük rol oynarlar. Jung’a göre, simgeler psikenin kolektif imgeler deposu işlevini üslenirler ve bilinçdışı enerjiyi aktarmakta kullanılırlar. Simgeler, iletişim araçlarıdır; temsil ettikleri imgenin doğrudan özü olarak algılanmamalıdırlar. Erginlenmenin yozlaşmasını yaratan nedenler, aynı biçimde simgelerin de önceden içerdikleri etkiyi yitirmelerine yol açmıştır. Çağdaş insan, düşünce ve eylemi, söz ile simgesel anlamı birbirinden ayırarak yaşamayı öğrenmiştir. Artık simgeler basit işaretler biçimine dönüşmüşlerdir. Rasyonel tanımlar, bilinçdışına bireysel ulaşımı tıkayarak, sezgisel anlamların yerini almıştır.
--------------------
Masalların Erginlenmeci İşlevi

Masalların kökeni ve anlamı üzerine gelişen tartışmalarda hangi tarafta yer alınırsa alınsın, masal kahramanlarının başlarından geçen serüven ve sınavların hemen her zaman erginlenme törenleri ile bağıntılı olduklarını yadsımak olanaklı değildir.
İlk bakışta masalların yalnızca çocukları eğlendirmek için yazıldıklarını düşünebiliriz. Kalıplaşmış karakterler, olanaksız durumlar, konuşan hayvanlar ve her defasında insanı rahatsız edecek kadar mutlu gelişen sonlar, masalların vazgeçilmez nitelikleridir. İkinci bir bakış, masal metnine gizlenmiş bir ya da birkaç ders bulunduğunu ortaya koyar: yabancılarla konuşma, tembellik yapma, söz dinle, anneni ve babanı sev.
Üçüncü bakış, Bruno Bettelheim’in “The Meaning and Importance of Fairy Tales” (Peri Masallarını Anlamı ve Önemi) adlı kitabında vurguladığı gibi, masalların amaç ve değerlerini, içerdikleri zengin anlam düzeylerini anlayabilmekle kendini ortaya koyar. Diğer edebiyat türlerinden farklı olarak masallar, çocuğu kendi kişiliğini keşfetmeye yönlendirirler, karakterinin gelişmesi için ne tür deneyimlerin gerekli olduğunu belirtirler.
Jung, adını bireyleşme olarak koyduğu sürecin, aslında egonun insan yaşamının amacı olan bütünselliğe doğru gelişmesi olduğunu ve bunun da pratikte erginleşme sınavlarına benzer deneyimler sayesinde oluştuğunu gözlemler. Masalların da, gençleri çeşitli yaşam krizi aşamalarından geçişlerinde yönlendiren, erginlenme yöntemlerinden olduklarını ileri sürer.
Çağdaş kültürümüzde giderek uzayan yetişkinlik dönemi (12-13 yaşlarından ölüme dek), belirgin fiziksel değişimlerle başlar. Açıkça görülmeyen, aynı dönemde eşdeğer önemde psişik değişimlerin de oluşmasıdır. Ergen, bilincinde yeni açılan alanları doldurmak ve bezemek için ek bilgiye gerek duymaktadır. Çağdaş yaşamda, çocuklukta edinilen bilgilerin benzerleri, bu kez bir ölçüde daha geliştirilmiş biçimde, bireye aktarılmaya devam edilir. Oysa aslında ergenin gerek duyduğu, böyle sıradan bilgiler değil, bireyi topluma bağlayan, zaman ve mekan ile sınırlı olmayan, bireye kendi özgünlüğünü, tekilliğini ve topluluktaki diğer bireylere benzerliğini öğretecek, kör inançla tıkanmamış bilgilerdir.
Ergenlik yaşlarının başkaldırıcı tutumu şaşırtıcı değildir. Birey o yaşlarda, yaşamın gizlerini öğrenmesi gerektiğini sezgisel olarak kavrar, ancak bunu nasıl arayıp soracağını bilemez. Böylece yetişkinlik, bireyin belirli kabullenmelere boyun eğişi anlamını taşır. Çağdaş toplum yetişkine, yaşamın gerçek anlamını bulabilme yerine, verim sağlayan bir ürün olabilme yeteneğine bağlı olarak statü kazandırır. Böyle bir amaçla yola çıkılınca çağdaş eğitimin, içsel anlamlardan çok bilginin dışsal biçimlerine, simgelerden çok işaretlere, ritüelden çok sözlere, kavramlardan çok olgulara ağırlık veriyor olması hiç de şaşırtıcı değildir.
--------------------
Erginlenme Törenlerinde Yinelenen Motifler


Farklı zamanlarda ve farklı kültürlerdeki erginlenme törenlerinin bir çok ortak noktalarının bulunması garip değildir. Bu ortaklık, mitler ve masallar için de geçerlidir. Bu ortak noktalar, hem masalların, hem de erginlenme törenlerinin, bireyin fiziksel ve tinsel gelişim süreci ile bağlantılı olduklarını kanıtlayan verilerdir.
Erginlenme törenleri, genellikle “kızlar için geçiş törenleri” ve “oğlanlar için geçiş törenleri” biçiminde ikiye ayrılırlar. Kızlar ve oğlanların birlikte erginlendikleri törenler de az da olsa vardır. Her erginlenme töreni, iki ayrı, ancak birbirini bütünleyen süreçten oluşur. Genellikle “Arayış” diye tanımlanan ilk süreç, bireyin güç ve cesaret dolu eylemler sayesinde tutkularına ve amaçlarına ulaşma iradesini sınayan aşamadır. İkinci süreç, bireyin iradesini ve tutkularını terk ederek, egosunu feda edişini ve uygulanan sınavlara boyun eğişini içerir. Bu aşamada törenin gerçek amacı aday tarafından açıkça bilinmez ve başarı kazanacağı hakkında kesin bir umudu yoktur.
İstekle boyun eğme ve kendini feda etme öğeleri, günümüzdeki düşünce tarzımıza oldukça yabancıdırlar; bugün, “köşe dönme” ya da “uğruna savaşırsan, istediğini elde edersin” yaklaşımı geçerlidir. Erginlenme törenine katılan birey, kimliksizlik sürecinin ya da kişilik yitimi deneyiminin insan yaşamında, boyun eğme ve özveri gerektiren, doğal bir süreç olduğunu anlamalıdır.
--------------------
Kırmızı Başlıklı Kız

Özet:

Kırmızı başlıklı kızı annesi, bir parça pasta ve şarap vererek, hasta ninesinin ormandaki kulübesine gönderir. Kız, yolda kurtla karşılaşınca şaşırmaz ve korkmaz; kurda nereye gittiğini söyler. Kurt kızı, ninesi için çiçek toplamak uğruna, farklı bir yola yönlendirir. Acele ile ninenin evine koşan kurt, ihtiyar kadını yutar ve yatakta onun yerine yatar. Kulübeye varan kız, ninesinin kocaman kulakları, gözleri, elleri ve ağzı olduğunu fark eder. Kurt kızı yutar. Bir avcı gelir, olanları anlar, kurdun karnını makasla yarar ve kırmızı başlıklı kız ile ninesini kurtarır. Kız, uyuyan kurdun karnını taşlarla doldurur. Kurt, uyanınca devrilir ve ölür. Zorlukla soluk alan nine, şarap ve pasta ile kendine gelir. Kırmızı başlıklı kız, “yaşadığım sürece bir daha asla kendi kendime yoldan çıkıp, ormana girmeyeceğim” der. Neşe için de evine döner ve bir daha kıza hiç kimse zarar veremez.

Analiz:

Kırmızı başlıklı kız masalı, hem yetişkinler için, hem de çocuklar için evrensel bir çekiciliğe sahip olduğundan seçilmiştir. Masalın, hemen herkes tarafından bilindiği düşünülürse, erginlenme törenleri ile ilgili yaklaşıma, hızlı bir yoğunlaşma sağlanacaktır.
Erginlenme töreni bireyin 10-13 yaşları arasındayken evinden ve ailesinden ayrılması ile başlar. Masalın Grimm tarafından kaleme alınan biçiminde, anne kırmızı başlıklı kızı, yabancılarla konuşmaması için uyarmaz. Oysa Perrault tarafından yazılan biçiminde bu uyarı bir ders olarak yer alır. Kırmızı başlıklı kız, kurtla karşılaştığında şaşırmaz ya da korkmaz zira erginlenme töreninin başladığını biliyordur; her sınava boyun eğecektir. Erginlenme törenini yönetenlerin, çeşitli maskeler, kürkler, tüyler ve takma pençeler kullanarak hayvan kılıklarına girmeleri çok sık rastlanan bir durumdur. Hayvanların bir aşkınlık-yücelik simgesi olarak kullanılmaları neredeyse evrenseldir. Erginlenme törenini yönetenler de, hayvan biçimindeki tanrısal güçlerdir. Bu ritüel, büyük olasılıkla arkaik bir avcı kültürüne aittir. Masaldaki en önemli özellik, bir kahraman olarak avcının kızı gerçekten kurtaran kişi olmasıdır.
Ormandaki kulübe, erginlenme töreninin zaman dışı kutsal mekanıdır. “Bir varmış, bir yokmuş” sözleri, zaman dışı bir mekana gidileceğini açıklayan ilk uyarıdır. Bir diğer anahtar da, bu kutsal yere yine kutsal simgelerden olan şarap ve tatlı ekmek (pasta) bırakılması oluşturur (Grimm masalları kutsal Hıristiyan simgeleri ile doludur). Nine, bir çok köken mitinde karşılaşılan Ana Tanrıça ya da Toprak Ana’yı simgeler; hem besleyen, hem de yutup yok edendir. Kurt aslında nineyi, yani Ana Tanrıçayı yutmaz, sadece Ana Tanrıçanın yok edici, yutucu niteliğini simgeler.
Diğer bir erginlenme motifi, simgesel ölümdür. Genellikle erginlenme kulübesi bir yılan ya da canavar biçiminde varsayılır ve erginlenme adaylarını yuttuğu düşünülür. Karına ya da rahme geri dönüş sayesinde, kişilik yitirilir. Kurdun midesine giren kırmızı başlıklı kız, simgesel olarak ölmüştür.
Aslında kız, ninesinin yerini alan kurdu anında tanımalıydı. Oysa, yalnızca bu “yeni” ninenin olağandan büyük kimi organlarının ayrımına varır sadece. Simgesel olarak, kırmızı başlıklı kız bu erginlenmeci figürün tanrısal niteliklerini algılamaktadır.
Kız, yeniden doğduğunda, ninenin kötü yönünden hemen kurtulması gerektiğini düşünür. Yeni yetişkin statüsüne uygun olarak, ilk cesur ve kesin kararını verir. Kurdun karnını büyük taşlarla doldurur. Bir kez daha taşlar, yaşam veren bir işlev üstlenirler. Kız, yaşamsızlığın (taşların), kendi yaşamını kötülükten kurtarmak için kullanılacağını keşfeder. Burada erginlenmenin iki temel niteliğini, boyun eğme/özveri ile cesur eylemi, açıkça görebilmekteyiz. Kırmızı başlıklı kız, simgesel ölüme boyun eğmiştir ve doğanın karanlık yüzünü görmüştür; bu boyun eğiş ile öğrendiklerini, yaşamını tehdit eden tehlikeden kurtulmak için kullanmayı da becermelidir.
Anne kızını, “yoldan uzaklaşma ve şarap şişesini sakın kırma” diye öğütlemiştir. Doğal olarak, cinsel bir açıdan değerlendirilince annenin, kızının namuslu bir yolda kalması için çabaladığını ve bekaretini korumasını öğütlediğini düşünebiliriz. Oysa farklı bir düzeyde aynı uyarının, “bilgilerini arttır, yeni şeyler öğren, ama yitip gitme” anlamına gelebileceğini de değerlendirmeliyiz. Anne kızının, bir ergenlik törenine katılacağını ve bu törenin kıza, topluluk kültürünün içsel anlamlarını sağlayacağını bilmektedir. Kırmızı başlıklı kız, izlemesi gereken ve önceden belirlenmiş bir kültürel yola çıktığını anlamaktadır. Kız, masumiyetini yitirmekte, ancak bir kez daha kurtla karşılaşırsa ne yapması gerektiğini öğrenmektedir.
Erginlenme ritüellerinin belirli bir cinsel eğitimi de içerdikleri düşünülürse, “yoldan sapmama” ve “şişeyi kırmama” uyarıları, cinselliğin tehlikelerine ve namusun yitirilmesine işaret etmektedirler. Masalın sonunda cinsel değerlendirmeler daha belirginlik kazanır. Bu bölümde kadınların doğurganlık yetenekleri işlenir. Bu yetenek sayesinde kadınlar erkeklerden üstündürler. Karnındaki taşlarla, olanaksız hamileliği simgeleyen kurt gülünç duruma düşmektedir. Kız, kurdun karnına taşları doldurmuştur; bir yoruma göre burada taşlar kısırlığı simgelemektedir. Uyanan kurt bir kez sıçrayıp yere düşmüş ve hemen ölmüştür. Böylece işlediği suça uygun bir cezayı çekmiş, kısırlığın simgesi taşlar tarafından öldürülmüştür.
--------------------
Ezoterik İnisiyasyon Nedir?

Ezoterik İnisiyasyon (Erginlenme, Tekris);"dışarıdaki", "yabancı", "harici", "bigâne" kişinin "içeri" alınması, "mahrem" kılınması, ezoterik topluluğun "üyesi" durumuna getirilmesi, ezoterik bilginin ışığına kavuşmasıdır.

Ezoterik İnisiyasyon; bireyde, varlığın bir alt aşamasından bir üst aşamasına geçişi ruhsal olarak gerçekleştirmeye yönelik süreçtir. Burada amaç, bir takım simgesel eylemler ve fiziksel edimler aracılığıyla, bireye yeni bir yaşama "doğmak" üzere "öldüğü" duygusunu aşılamaktır. Bu nedenle, kimi ezoterik örgütlerde inisiyasyona, İkinci Doğuş da denilmektedir.
İnisiyasyon yoluyla, kişi daha "yetkin" bir tinsel duruma girmekte, "üstün" bir evrene ulaşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, inisiyasyon, en derin anlamıyla, bir çeşit "tanrılaştırma' dır. Temel işlevi, kişinin, dış yaşamındaki her türlü koşullu durumunun ötesine geçmesidir. Böylesi bir "tanrılaştırma" eylemi, evrenin özündeki "büyük varlığın" bireyde belirmesi olgusunu varsayar. Bu varsayım temelini Panteist düşüncede bulmaktadır.
Evren ile Tanrı'yı bir ve aynı şey sayan öğretilerin ve inanç sistemlerinin genel adı Panteizm'dir. Kamutanrıcılık da denilen Panteizm'in temel ilkesine göre, evrende bulunan her şey tek bir Varlık'tan oluşmuştur. Gerçekte varolan bu tek Varlık'tır ve tüm nesne ve canlılar onun çeşitli görünümleridir. Eski gizemci ve ezoterik toplulukların çoğunda Panteist ilkeler benimsenmiştir. Felsefe olarak Stoacılık ve Neoplatonizm'de panteist anlayışlar vardır. Kabalacılık tümüyle panteisttir. Vahdet-i vücut anlayışı ile Tasavvuf 'ta da panteist olgu benimsenmiştir.

Birey, inisiyasyon yoluyla, kendinde zaten varolan bir özü canlandırmaktadır. Bu bir "iç" gerçekleşmedir. Bu nedenle, ezoterik inisiyasyon uygulanan kişinin, belirli bir takım özellik ve eğilimlere baştan sahip olması gereklidir.

İnisiyasyon'nın Batı dillerindeki karşılığı olan "initiation" sözcüğü, Latincedeki "initium" sözcüğünden türemiştir. "Initié" ise aslında "yola koyulmuş, başlamış" demektir. Ezoterizm'de en önemli kavram "İnisiyasyon"dır.

Ezoterizm (Batıniyye, İçreklik), bilgilerin ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği çalışma ve öğreti sistemidir. Asıl gerçeklerin anlayabilecek yetenek ve bilgide olan kişilere aktarılabileceği görüşü ezoterik sistemin özüdür.

Sistemin üç önemli özelliği vardır:
Öğretiyi alacak olanların özenle seçilmelerinden sonra, inisiyasyon yöntemi ile topluluğa kabul edilerek, yine aynı yöntemle ilerlemeleri.


Öğretilerin bir dereceler silsilesi içinde verilmesinin yanısıra hiyerarşik yapı gözeten bir örgütlenmenin bulunması.


Öğretilerin kapsamında simge, allegori ve özdeyişlerin kullanılması.

Ezoterik yaklaşımın özü; bireyin kendi kendini aydınlatamaması olgusuna bağlıdır. Genelde, ezoterik öğreti uygulamasına karşın; bazen, Mistisizm (Tasavvuf, Gizemcilik) kavramı ile ezoterizm kavramı bu noktada ayrılırlar. Mistik kişi (mutasavvıf, gizemci) çoğu zaman elini eteğini dünyadan çekmiş bir "münzevi"dir, düzen ve denetim dışıdır, hatta disiplinsizdir. Gerçeğe bir anda "sezgi" yoluyla varabilir. Oysa, ezoterizm'de, kişi ancak "inisiyasyon"a dayalı (initiatique) bir örgüt tarafından ışığa kavuşturulabilir. Ezoterik örgüt kişiye, öncelikle ruhsal bir etki aşılar, sonra bu etkinin üzerine bir "öğreti" kurmaya çalışır; bunu yaparken de belirli bir hiyerarşik yapıyı ve disiplini izler. Mistisizm'in bazen salt bireysel düzeyde kalabilmesine karşın, ezoterizm daima örgütsel bir yapıdadır.


Mistisizm (Tasavvuf, Gizemcilik), duygu ve sezgiye dayalı bir inanç yolu olarak, us ile deney alanı dışında, duygu ve sezgilerle gerçeğe ulaşma anlayışıdır. Tanrıbilimsel açıdan, kişinin kendi içine kapanarak, Tanrı'yı kendinde araması biçiminde de tanımlanır. Mistisizmin son aşaması, Tanrı'nın varlığında eriyerek, kişiliğin yokedilmesidir.


İnisiye olan kişi üzerinde oluşturulan ruhsal etki, esas olarak, İnisiyasyon töreninin "haricilere aktarılamaz" olan temel niteliğidir. Aristoteles, Eleusis Gizemleri'nden söz ederken, "öğrenmek yerine hissetmek" diyordu. İnisiyasyon sırasında da, aktarılan bir öğreti yoktur, yaşanan yoğun duygular vardır. Ama, bu duygular, ilerde öğretinin serpileceği uygun toprağı yaratmaktadır.


Öyleyse "inisiyasyon"nın gizemi, "dile getirilemez, sözcüklerle anlatılamaz" bir gizemdir; ancak ritüeller aracılığı ile yaşanır, çilesi çekilir, hissedilir. Gerçekten, tüm ritüelleri en ufak ayrıntısına kadar hariciler tarafından bilinse bile, ezoterik örgütlerin gizemleri tam olarak çözülemez ve çözülemeyecektir. Zira bu gizemler ancak kişisel olarak yaşandığı zaman duyumsanabilir. Tüm ezoterik örgütlerde bulunan ve üstünkörü incelendiğinde anlamsız görünen ritüellerin, aslında, ister korkutucu, ister yadırgatıcı olsun, inisiye olan kişiler üzerinde bir tür psikanalitik tedavi etkisini andıran tinsel yankılanmaları vardır.


Bu durumda, inisiyasyon yoluyla, birey kendi kendini "gerçekleştirmekte", yetkinleşme sürecine ilk adımı atmakta, kendi özünde saklı olanları kuramsaldan eylemsele yöneltmektedir. Üstelik bu durum bir kez kazanılınca, bir daha yitirilmeyen bir niteliktir. İnisiyasyon olgusu artık sürekli bir "durum"dur. İnisiye olmak bir daha geri alınamaz bir özelliktir.


Sonuç olarak; ezoterik inisiyasyon:

Kişinin önceden belirlenen eğilimleri ve özellikleri üzerine yapılandırılan,


Belirli bir ruhsal etki yaratarak, kişinin bilinçaltına yönelen,


Bireyin kendisinin tamamlaması gereken bir "saklı özün gerçekleştirilmesi" çabasından oluşan üçlü bir süreçtir.
--------------------
İnisiyasyon Törenlerinin Nitelik ve Amaçları

Ezoterik örgütlerde, İnisiyasyon Törenleri, bireyin benliğini etkilemeyi amaçlayan, ve hem fizik, hem de tinsel birer "sınav" niteliği taşıyan deneyimlerdir. Aslında, inisiyasyon, ezoterik örgüt üyelerinin, haricilere açmamak konusunda yemin ettikleri bir "gizem" dir.

Törenin, katılanların kişiliğine bağlı olmayan, kendiliğinden bir etkenliği vardır. Bu etkenlik törenin kendi özünden kaynaklanmakta olup, töreni yöneten ve düzenleyenlerin, ayrıca diğer katılıcıların kişiliğinden bağımsızdır. Töreni yöneten önemli değildir, önemli olan törenin işlevidir. Buradaki yaklaşım, dinsel yaklaşımla paraleldir; örneğin, namazın değerinin, imamın kişiliğinden bağımsız olması gibi.

Diğer taraftan, etkin sonuçlara ulaşabilmek için, törenin ritüeline, en ufak ayrıntısına kadar uyulması gerekmektedir. Ancak, yine de, eğilimleri açısından yatkın olmayan kişilere uygulanan inisiyasyon'nun etkisiz kalması olasıdır. Bu noktada, dinsel yaklaşımdan ayrılınır; örneğin, hristiyanlarda, vaftiz töreni, eğilimine bakılmaksızın herkese uygulanır. Gizemci aradığı ışığa, bilgiye bir anda sezgiyle ulaşabilir. Buna karşılık, inisiye olmuş kişi, bilgiyi ancak, zamanla ve bir takım aşamalardan sırasıyla geçerek elde eder. Bu nedenle, inisiyasyon yolu, uzun, çileli, aktif katılım gerektiren bir yoldur. Bunun sonucu olarak, inisiyasyonu temel alan tüm ezoterik örgütlerde, hiyerarşik bir yapı oluşmuştur. İnisiyasyonun çeşitli aşamaları, üyelerin ulaştığı varsayılan çeşitli yetkinlik düzeyleri, bir takım "derece" lerle, "rütbe" lerle belirlenmiştir.

Hiyerarşinin gereği olarak, her ezoterik örgütlenmede, üyelerin seçilmesine, törelerin gözetilmesine, geleneklerin sürdürülmesine egemen olan, çoğunlukla oldukça karmaşık ve ayrıntılı bir organizasyon bulunur. Aynı şekilde, ritüellerin izlenmesinde de, yine hiyerarşik yapının gereği olarak, disipline sıkı sıkıya uyulur.
--------------------
Ezoterik Düşüncenin Özü: İnisiyasyon

Ezoterizm (esotérisme) sözcüğü, eski Yunancada "içeri almak" anlamına gelen "eisotheo" sözcüğünden türetilmiştir. Bu terimin anlamı çok açıktır: içeri almak demek, bir kapı açmak, dışardaki insanlara içeri girme fırsatını vermek demektir. Simgesel olarak bu, saklı bir gerçeği, gizli bir anlamı açıklamaktır. Bütün bunlar, ezoterizm sözcüğünün, bir "kapalı" öğreti ifade ettiğini ortaya koyar. Dışarıdan ve kalabalıktan soyutlanmış bir topluluğa, belirli bilgilerin aktarılması söz konusudur.
Bu durumda, ezoterik düşünce temelinde, bu kapsama giren tüm örgütlerin ortak noktalarını yakalamak olasıdır.

A) İnisiyasyon kendi kendine bilgiye ulaşmak değildir. İnisiyasyonu oluşturan çeşitli "gizler" belirli bir öğretinin dogmatik açıklamaları olmaktan çok, inisiye olan kişide bir diriliş, bir yeniden doğuşla taçlanan bir ölüm duygusu yaratmaya yönelik törenler, ritüeller ve teknikler dizisinden oluşmuştur.

Tüm uygulanan tören, ritüel, ayin, allegorik öykü ve efsanelerin simgesel özü, birbirine oldukça benzeyen bir ana tema etrafında şekillenir: tüm ezoterik örgütlerde, inisiyasyon süreci, "karanlıklar" (ölüm) içine yapılan bir girişle başlar. Bu aşama boyunca, inisiyasyonya aday kişi, kendisinde öldüğü duygusunu yaratmayı hedefleyen, bir takım korkutucu olaylar ve mekânlar içine sokulur, çeşitli "sınav" lara tutulur. Bu aşama, bir tür "cehenneme iniş" tir (Orpheus, Isis, Persephone, Tammuz gibi).

İniş ya da ölüm aşamasını izleyen aşama, genellikle tüm ezoterik inisiyasyon törenlerinde, belirli duygulanımlarla yüklü olmasına özen gösterilen, yine de bir takım simgesel sınavların uygulandığı, bir çıkış, yükseliş aşamasıdır. Bu noktada, genellikle, dar bir geçitten geçişle simgelenen, tipik bir doğum olgusu da yer alır. İnisiye olan kişinin gözleri daima bağlıdır, ve bu da, henüz karanlıktan kurtulamadığını vurgulamaktadır. Son aşamayı, göz bağlarının çözümü ve ani bir ışıklandırmayla (Aydınlanma, Nurlanma) ile başlayan, çeşitli güzellikte sahnelerle süslü, neredeyse kendinden geçişi andıran, bir doruklanma oluşturur.
Alabildiğince çeşitlendirilmiş, ama hemen tüm ezoterik örgütlerde birbirini andıran, simgelerle canlandırılan ve inisiyasyon töreninin iskeletini oluşturan, bu "iniş-yükseliş" ya da "ölüm-doğum" temasının aktarmak istediği öz nedir?

İnisiyasyon süreci, bir yandan, "evrendoğum" (kozmogoni) sürecinin aşamalarını, Kaos' un Işık tarafından düzenlenmesini simgesel olarak canlandırmakta, temsil etmektedir; diğer yandan, kişinin, Adem'in İlk Günahıyla yitirilen ayrıcalıklara fiktif bir şekilde yeniden kavuşması, Eksiksiz Bilgi'ye ermek için gerekli mistik koşulların içine yeniden doğmasıdır.

Evrendoğum (Kozmogoni), evrenin oluşumu, yaradılışı ile ilgili ilksel ve inançsal tasarımlardır. Genel olarak evrenin yoktan, hiçlikten, kaostan varedildiği inancı, yani Yaradılış kavramı evrendoğumu ifade eder.
Adem'in İlk Günahı, Tevrat'ın Tekvin bölümündeki Cennet'ten elma çalma öyküsüdür. İnsan soyunun bu nedenle her zaman günahkar olarak yaşayacağı dogmasının temellendiği ve Aziz Paul ve Aziz Augustinus tarafından oluşturulan bu dogma, İsa'nın bu yüzden cisimleşerek, günahkar insan soyunu bağışlatmak için kendini feda ettiğini ileri sürer. Bu ilk günah insan soyunun mutsuzluğunun nedeni sayılır.
Özetle, inisiyasyon;

Bir arınma' dır. İnsan böylece, eksiksiz, yetkin bir varlık olabilmek için, dış yaşamdan getirdiği tutku ve yanlışlarından sıyrılır.


Bir nurlanma' dır. İnsan böylece, yitirilmiş bilgi'ye erme, "Yitik Kelâm"ı yeniden bulma umuduna kavuşur.


Bir bütünlenme' dir. İnsan böylece, Günah'tan önceki ayrıcalıklı durumuna yeniden doğar ve evrenin özündeki "Büyük Varlık" la birleşir.


Yitik Kelâm, Yitirilmiş Bilgelik, insanoğlu'nun yaradılış sırasında sahip bulunduğu, ama sonradan yitirdiği, sonsuz özgürlük ve mutluluk veren eksiksiz bilgiyi simgeler. Tanrı bu bilgiyi insanlara vermiş, ancak haketmediklerini görünce geri almıştır. Bu "bilgi"ye yeniden ulaşabilmek için, haketmek yani çileli bir çaba göstermek şarttır. Bu nedenle, gelişigüzel her insan bu bilgiye ulaşamaz, sadece seçkin kişiler, belirli sınav ve aşamalardan geçerek bilgiyi elde edebilirler.


B) Ta başlangıçtan beri, insanoğlu, nereden gelip nereye gittiğini, varoluşunun amacını, ölümden sonraki yazgısını öğrenmek arzusuyla yanmış; buna koşut olarak da, bütün çağlar boyunca, bir takım ezoterik örgütler, evreni yöneten yasaları kavramış olduklarını, temel soruları çözen "Dile Getirilmez Giz" e ulaştıklarını ileri sürmüşlerdir. "Nereden Geliyoruz? Kimiz? Nereye Gidiyoruz?". İnsanoğlu, sınırsız kudrete ve Tanrıya ulaşmaya duyduğu susuzlukla, hep bu üç soruyu soragelmiştir kendine. Bu kesin ve eksiksiz bilgiye açlıktır. İster dini, ister felsefi, ister mistik ya da isterse Gizlici (Occult) olsun, tüm ezoterik örgütleri besleyen ana kaynak bu açlıktır.


Gizlicilik (Occultisme), evrenin gizli gerçeğine ancak doğaüstü ve büyüsel işlem ve yöntemlerle varılabileceği inancıdır. Teosofik inançlar ve Hermetik Bilimler (Astroloji, Simya, Teürji, Fal, Kehanet, Büyü ve Sihir gibi işlemler) bu kapsamdadır.
--------------------
İnisiyasyonun Kökeni: İlkel Topluluklarda "Erginlenme" Törenleri


Yapılan bilimsel araştırmalar, tüm ilkel topluluklarda, zaman ya da mekân farkı olmaksızın tümünde, bilimsel adı "Geçiş Ayinleri" (Rites de Passage) olan, bir tür inisiyasyon töreninin varlığını ortaya koymuştur.
Genel olarak, ilkel toplulukların sosyal yapılarında, dört temel gruba ayrılma ilkesi geçerlidir. Bunlar; çocuklar, gençler, yetişkinler ve evlileri de kapsayan yaşlılar (ya da eskiler) grupları olarak belirlenmektedir.
Bir toplumsal gruptan, bir diğerine yükselme her zaman bir "geçiş ayini" vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bu tür ayinler, ilkel topluluğun tüm üyelerine açık (ekzoterik) törenlerdir. Kuşkusuz en önemli ve en yetkin geçiş ayini, yeni yetmenin yetişkinler topluluğuna katılması sırasında yapılır. Bu geçişe "erginlenme" adı verilir.
Erginlenme, tüm ilkel topluluklarda görülmüş, örneğin Fiji'liler ve Avustralya'lılar gibi en geri kültür aşamalarında bile yaygın olduğu saptanmıştır.
Erginlenme, düzenli olarak, üç aşamada gerçekleştirilmektedir; adayın toplumdan yalıtılması, bekletme ve eğitim, yeni duruma geçiş. Bu aşamaların tamamlanmasıyla kişi, artık yetişkinler arasına kabul edilmekte, hem varoluşsal rejiminde, hem de toplumsal konumunda kökten bir değişim olmaktadır.

Törenin amacı, bireyi bir önceki toplumsal statüsündeki kurallar ve davranışlar sisteminden tümüyle kurtarmaktır. Ama bu kurtuluş sırasında, adayın oynadığı rol bütünüyle edilgendir. Adaya, neredeyse kirli bir nesne gibi davranılmakta, arıtılması gereken bir eşya olarak bakılmaktadır.

Sonuçta, erginlenen kişi, eski toplumsal etkinliği ile ilgili nesne ve teknikleri artık tanımıyormuş, kullanamazmış durumuna zorla itilir. Tümüyle eski benliğini yitirmiş, eski yaşamından kopmuş olduğu varsayılır. Bu kopuş, bu yapay bellek yitimi yanlızca kuramsal düzeyde kalmamakta, çeşitli aşağılamalar, işkenceler, ağır sınavlar aracılığı ile somut şekilde yaşanmaktadır. Örneğin: Masai'lerde (Kenya) ayinle sünnet edilen erkekler, yaraları kapanıncaya kadar kadın giysileri ile dolaşmak ve küpe takmak zorundadırlar. Kimi topluluklarda, diş sökmek (Afrika), göğüs adalelerinden bağlanıp asılmak (K.Amerika), parmak kesmek (Okyanusya) gibi daha gaddarca uygulamalar da vardır.

Hemen tüm erginlenmelerde rastlanan bu zorlamalı bellek yitimi, anılardan arınma yoluyla, kişinin bilincinde bir tür bekaret sağlamakta, kişiyi artık geçersiz ve yetersiz duruma gelmiş eski bağlarından kurtarıp, kendi kendinden sıyırmaktadır.

Böylece, kültürün en ilkel düzeylerinden başlayarak, "erginlenme"nin, kişinin oluşumunda önemli bir rol oynadığını ve özellikle de gençlerin varoluşlarında esaslı bir sıçramayı ifade ettiğini görüyoruz.

En ilkel toplum insanı bile, kendini doğal durumuyla "eksik" görmekte, doğa tarafından yaratılmış, verilmiş haliyle "tamamlanmamış" olarak kabul etmektedir. Asıl anlamıyla insan olabilmesi için, bu ilk eksikli durumunda ölmesi, hem kültürel, hem tinsel ve hem de sosyal olarak daha üst bir yaşama doğması gerekmektedir.

Erginlenme eylemi, sonuçta, paradoksal ve doğa-üstü bir ölüm ve yeniden diriliş/ikinci doğuş deneyine indirgenebilir. Erginlenme insanın "başka" olmak istediğini, doğal düzeyinde kalmak istemediğini, ideal bir imgeye göre kendini yeniden yaratmaya çabaladığını gösterir. İlkel insan, insanlığın tinsel ülküsüne ulaşmaya böylece adım atmaktadır.

Tören, her ilkel toplulukta, adayın ailesinden uzaklaştırılması ile başlar. Uzakta, çayırın ortasında ya da ormanın içinde bir kulübede, bazen bir mağarada bekletilir aday. Daha bu ilk adımda ölüm simgesi vardır. Yanlızlık, orman, karanlıklar ölümü vurgular. Bazı ilkellerde bir kaplanın gelip adayı ormanın içlerine götüreceği inancı vardır. Banda kabilesinde adayın bir canavar tarafından yutulmuş olduğu varsayılır. Aslında kulübe ana rahmini simgelemektedir. Burada adayın ölümü ve cenin durumuna geri dönüşü söz konusudur. Genç adaylar sınavlarının bir kısmını burada vermekte, kabilenin sırlarını burada öğrenmektedirler. Bu aşamada ölüm simgeciliği alabildiğine abartılır. Bazı toplumlarda, adaylar yeni açılmış mezarlara gömülürler, ölü gibi hareketsiz kalırlar, ölüye benzemek için vücutlarına beyaz toz sürerler. Diş sökme, parmak kesme gibi işlemlerin yanı sıra sünnet, dövme yapma, deride iz açma bu aşamada uygulanır.

Ölüm simgeciliği, her zaman, yeniden doğuş simgeleriyle içiçedir. Adaylar, erginlenmeden sonra başka adlar almakta (Dede Korkut Masallarında ad kazanmaya çalışan gençler), önceki yaşamlarına ait herşeyi unutmuş sayılmakta, ayinin peşisıra bebekler gibi başkalarınca beslenmekte, kollarına girilerek yürütülmektedirler. Örneğin; Bantu' larda adayın yatağa yatıp bebek gibi ağlaması zorunludur.

Erginlenen kişi, yanlızca ölüp, yeniden doğan olmayıp, aynı zamanda, metafizik düzeyde açıklamalar edinen, bilgilenen, sırları öğrenen kişidir. Kabilenin tanrılarını, onların gerçek adlarını, dünyanın oluşumuna ait efsaneleri öğrenmiştir. Erginlenen kişi, bilen kişidir. Bu nedenle, erginlenme, bilinc körlüğü veren doğal durumun aşılması anlamına gelir. Adayın varoluşunun gerçek boyutlarını keşfe, insan sorumluluğunu üstlenmeye çağrıdır.
 

felix

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Eki 2010
Mesajlar
33
Tepkime puanı
1
Ezoterizmde sezgilerin bir anlami varmidir?Ben aklim yettiginden beri bir seylerin hep eksik oldugunu (7-8 yastan itibaren) hissettim.Sezgilerim sayesinde ogrendim simdiye kadar ne ogrendimse.En onemli kararlarimi -ki bunun icinde bir pusuya dusmekte vardi-sezgilerime dayanarak verdim.Tabi mantigi devreye soktugum anlarda oldu ama her zamam sezgi on plandaydi.Ama simdi tikandim,cunku yine bir seyler eksik.YOL bu ! fakat cok karanlik bir isiga ihtiyacim var! verin demiyorum nasil bulabilirim?.saygilarimla.felix.
 

DreamDuality

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
1,067
Tepkime puanı
150
Bu güzel paylaşım için teşekkürler.
Bu konuda birkaç şey eklemek istiyorum.

İyi bir öğretmen; hayatta insanın başına gelen büyük hazinedir.
Onların değerleri de hakları da ödenmez.
Ama ben gerçek bir üstat dan bahsediyorum.

Böyle kişiler asla unutulmaz.
Her zaman öğrencisinin saygısını, sevgisini kazanır.

Ben bu noktada sormak istiyorum.
Peki öğrenci öğretmeninden ayrılamaz mı?
Diyelim ki artık öğretmeni ona artık birşeyler öğretemiyorsa
kalmalı mıdır gitmeli midir?
 

daniel

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ağu 2010
Mesajlar
128
Tepkime puanı
28
Bahsedilen gercek bir ustad ise, artik ogretememesi gibi bir durum soz konusu degildir. Sadece ogrenci, ogrenmesi gerekeni ogrenip tamamlamistir diye dusunuyorum.

Hicbir Monk veya hicbir Kabalist, Budist, Sufi vb.. hayatinin sonuna degin ogretmeninin dizinin dibinde kalmaz.

Ancak, artik ogretmeninin ogretemedigini dusunuyorsa, ondan aldigi ogretilerini asla atmaz, sadece versiyon degistirerek yorumlamaya baslar ve bunun ogretmeninin bilmedigini dusunerek icra eder kanisindayim.
 

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Yol o kadar uzun ve sapak o kadar çok ki.Bence başta bir rehber şart,yolda nasıl ilerleyeceğini,kapalı kapıların şifrelerini nasıl çözeceğini,nasıl korunacağını vb. bilgileri aktaracak.Ancak belli bir noktadan sonra artık kişi kendi yüksek benliğine ulaşma yolculuğunda tek başına yol alabilmeli.Kendi iç yolculuğuna başlamalı,bunu da ancak kendi yapabilir.Rehber ona yolu gösterir,tehlikelerden bahseder, belki eline haritayı da verir ancak doğru yolu bulmak ancak bize düşer,çünkü yol içimize doğrudur aynı zamanda evrenle bağlantılıdır.
Akaşa kayıtları(tüm evrenin etrafında olan materyal ama insanların göremeyeceği bir frekansta olan,başlangıçtan bu yana toplanmış bilgi topluluğudur.)Ayrıca Dünya oluştuğu andan itibaren olan bilgiler 7.ci çakra yani taç-tepe çakramızda
kayıtlıdır.Dünyanın,canlıların,insanların bütün evreleri orada kayıtlıdır.Bazen rüyalardan veya bir yere gittiğimizde oluşan değişik hislerimiz orada yaşanmışlıkların bize hissettirdikleridir.Orada frekans canlanıyor.Bizimle bu bilgi deposu arasında ince bir bağlantı oluşuyor.Ancak farkındalığı gelişmiş,frekansı yüksek kişiler bu bilgileri doğru değerlendirebilir.
Bilim adamlarının öne sürdüğü bir teze göre,
Bu bilgiler DNA da değil, HÜCRE BOŞLUKLARINDA taşınır.İnsan öldüğünde vücut,DNA, hücreler yok olur.Ama hücre boşluğu havadaki yerini alır.

Bu arada öğrenci öğretmenin bilmediğini yada öğretemediğini düşünüyorsa, ya o öğretmen doğru rehber değildir!Ya da öğrenci bir anda egosunu fazla şişirip, ki en tehlikeli tuzak budur bence, artık her şeyi bildiğini zanneder ve yolunu kaybeder.
İnsan ne kadar çok öğrenirse,aslında ne kadar az şey bildiğini anlıyor.Yaşadığımız müddetçe öğrenmenin sonu yok,her günümüz bir sınav.Başımıza gelen her şey iyi veya kötü bize bir ders vermek için oluşuyor.Mikrokozmos-makrokosmoz aslında aynı şeyler,insanı evrenin küçük bir modeli olarak düşünürsek gelişmemizde çevre faktörünü de yok sayamayız.
Hayatta bize en önemli rehber kendi iç sesimiz,sezgilerimiz.Yeter ki duymayı öğrenelim.Ancak bazı şeyleri bilmek,bazı yeteneklerin ortaya çıkması başlı başına bir meziyet değil.Zaten ermiş kişiler her şeyi yapabilecek yetenekte olsalar bile bunların sadece dünyevi,göstermelik şeyler olduğunun farkına varmış kişilerdir.
Ancak Mevlana'nın bile içindeki cevheri keşfetmesi için rehberlere ihtiyacı oldu.Hatta Musa ve İsa Peygamberler de inisiye eğitimi almışlar.
Emeklemeyi öğrenmeden yürüyemez,hatta koşamayız.Önce çokça düşeriz,yardım alır kalkar yeniden deneriz.Başarınca da bize yürümeyi öğreteni küçümser ve onun yürümeyi bilmediğini söylersek sadece kendimizi kandırır,o kişinin hakkını yemiş oluruz.Herkesin yürüyüş tarzı farklıdır,sadece kendi tarzımızı oluşturmalıyız.

Sevgi ve ışıkla kalın

Ezoterizmde sezgilerin bir anlami varmidir?Ben aklim yettiginden beri bir seylerin hep eksik oldugunu (7-8 yastan itibaren) hissettim.Sezgilerim sayesinde ogrendim simdiye kadar ne ogrendimse.En onemli kararlarimi -ki bunun icinde bir pusuya dusmekte vardi-sezgilerime dayanarak verdim.Tabi mantigi devreye soktugum anlarda oldu ama her zamam sezgi on plandaydi.Ama simdi tikandim,cunku yine bir seyler eksik.YOL bu ! fakat cok karanlik bir isiga ihtiyacim var! verin demiyorum nasil bulabilirim?.saygilarimla.felix.

Evrene doğru soruyu sorarsanız cevabı bir süre sonra gelecektir.Bir maille,bir arkadaşın konuşmasında,vb. değişik şekillerde.Yeter ki cevap geldiğinde farkedin.
Mesela,yolumu aydınlatacak bir rehbere ihtiyacım var,kimdir veya nedir?Cevabını istiyorum deyin.
ara ara tekrarlayın,sonra unutun çok üstünde durmayın.Evrene salın,akışa bırakın.Cevabı mutlaka gelecektir.Soruyu doğru ve net bir şekilde sormak önemli,istediğiniz şeyleri de net bir şekilde söyleyebilirsiniz.Tanrının kotası yok,istediğiniz kadar dileyin,sorun.
İç sesinizi dinlemekten vazgeçmeyin,karşılaştığınız zorluklar da mutlaka sizin sınavınızdır unutmayın.Hastalıklar bile bilinçaltımızın bizi korumak için yarattığı durumlardır.Sezgilerimizi doğru kullanabilmek çok önemli,zihin devreye girdiğinde bizi yanıltabilir.
Aslında ışık sizin içinizde,adım attıkça yol ayağımızın altında beliriyor.
Belki de doğru soru, içimdeki ışığı nasıl ortaya çıkartabilirim olmalıdır.

Sevgi ve ışıkla kalın.
 

felix

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Eki 2010
Mesajlar
33
Tepkime puanı
1
Duyarliliginiz icin tesekkur ederim.Ben bu yaziyi yazdiktan sonra,hic ummadigim bir anda ,yolum birden aydinlandi.Hazir oldugunuzda ve dogru soruyu sordugunuzda evrenin cevabi dediginiz gibi,size en kisa zamanda ulasiyor.Saygilarimla.
 
Üst