#Direnme Beyin #

MEX-ZELCEFA-XO

Banlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2013
Mesajlar
510
Tepkime puanı
15
Hepimiz sürekli bir değişim içindeyiz. Kimi zaman fark ediyoruz bunu, kimi zaman ise farkında bile olmadan değişiyoruz. Bugün dönüp geriye baktığımızda 18 yaşındaki beğenilerimizi bugün çok da sahiplenmediğimizi görüyoruz. Ama bütün bunlara rağmen en az fark ettiğimiz değişim kendimizdeki.

Kendimizi değiştirmeye ne kadar az istekliysek başkalarını değiştirmeye ve şekillendirmeye de o kadar gönüllüyüz. Eşimizin veya kız/erkek arkadaşımızın bir şeyi söyleme şeklinden tutun, ailesine karşı davranışlarına, bir yere gittiğimiz zamanki hareketlerine kadar her şeye müdahale etmeyi kendimizde hak görürüz. Sürekli bir şekilde eşimizi/arkadaşlarımızı düzeltmeye çalışırız. Ancak kendimize geldiğinde ya “ben öyle demek istemedim”in arkasına sığınırız, ya da niyetimizin iyiliğinden bahsederiz.

Çünkü beynimiz hiç bir zaman kendisinin hatalı olduğunu kabul etmek istemez. Bununla ilgili bir araştırma yapılmış. Amerika’da bir çok garip tarikat var biliyorsunuz. Bu tarikatların müritleri arasında inceleme yapmışlar. Diyelim ki Güneş Tarikatı ve belli bir tarihte (31 Aralık 2012 mesela) güneşin patlayacağını ve hepimizin öleceğini öne sürmüş olsunlar. Bu tarikata inanan insanlar bu bilgiye dayanarak bütün mal varlıklarını satıp, o tarihte zarar görmeyecek tek yerde toplanıyorlar. Ancak tarikatın belirlediği tarihte hiç bir şey olmuyor. Şimdi biz şu anki mantığımızla düşündüğümüzde bu tarikat müritlerinin tarikattan ayrılacağını ve artık inanmayacağını bekleriz, değil mi? Ama hayır. Olan bunun tam aksidir. Müritler daha bir şevkle sarılırlar tarikatlarına ve inançlarına. Önlerine sürülen her türlü bahaneyi kabul etmeye hazırdırlar. Tüm diğer güçler kendilerine karşı savaşmaktadır. Çünkü beyin bu kadar zaman boyunca bir hurafeye inanmış olduğunu, kandırıldığını kabul etmek istemez. Aynı şeyi eşleri tarafından aldatılan insanlarda da görürüz. Her şey ayan beyan ortadayken bile olabilecek en saçma açıklamayı bile yutacak kıvama gelmemizin sebebi budur. Hem aldatılıp bunu anlamamış olmayı yediremeyiz, hem de bu kadar yanlış bir seçim yapmış olduğumuza inanmak istemeyiz.

Ben burada bir şey daha eklemek istiyorum; bugüne kadar hep beynimizin çok akıllı olduğunu, kalbimizin bizim önümüzde engel olduğunu düşünmüşüzdür. Ancak beyin ile ilgili yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki; beyin kendi ürettiği hormonlara bağımlı, ilk çağlardaki atalarımızdan beri taşıdığımız korkularla ve çocukluğumuzda yaşadığımız olumsuz olayların tekrar etmesini engellemeye çalışarak kimi zaman bizi çok daha fazla içinden çıkılmaz durumlara sokar. “O” insanla asla olmayacağımızı bilsek bile ayrılmayı beceremememiz bundandır. Kalptir aslında bize doğru yolu gösteren. Çünkü beynimiz o kişiyle birlikteyken salgıladığı hormonları bir daha salgılayamayacağını düşündüğünden bir yoksunluk krizine gireceğini düşünerek bu acıyı çekmesini engellemek için elinden gelen her şeyi yaparken aslında bu arada çok daha fazla acıya sebep olduğunun farkında değildir. Bu yüzden asla unutmayın ki beyin ile ilgili söylenmiş en güzel söz “Beyin çok iyi bir köle, çok kötü bir efendidir.” lafıdır.

Bu nedenle her türlü değişim karşısında aslında direnenin de beynimiz olduğunu unutmamalıyız. Hatta #direnmebeyin bile diyebiliriz.

Etrafımızdaki insanların değişmesini çok kolay görürken bu yüzden kendi halimizden ya memnun bir tablo çizeriz, ya da “ben böyleyim, beni böyle kabul etsin” deriz. Benim size değişimle ilgili önerilerim;
Davranışlarınıza dışardan bir bakmayı deneyin. Bunu başarmak zor geliyorsa çok yakın arkadaşlarınızdan ve ailenizden yardım alabilirsiniz.Arkadaşlarınızın/Sevgilinizin/Eşinizin uyarılarını kulak ardı etmeyin.
Hoşlanmadığınız ve değiştirmek istediğiniz davranışları listeleyin.
Olumsuz davranışlarınızın arkasında yatan korkularınızı bulmaya çalışın.
Gerçekten değişebileceğinize beyninizi inandırın.
Sabretmeyi öğrenin. Ve unutmayın sabretmek sadece beklemek değildir, beklerken nasıl davrandığınızdır.
 
Üst