Kadim Bitki Ruhları

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,097
Tepkime puanı
4,972
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
''Ağaçların Devrildiği Yerde Keder Hakim Olur''

(Konu için en uygun yer olarak burayı buldum. :) )

=Bitki Ruhları=

Baharın mutluluk veren güzelliğine yeniden kavuştuğumuz bu günlerde, yaşam döngümüzün en önemli varlıklarından olan tüm bitkilere hak ettikleri değeri yeterince verebiliyor muyuz? Gerçekte onlar olmadan, sadece 45 dakika kadar hayatta kalabiliriz; o kadar. Dünyadaki tüm ağaçlar kesilse, insanlar 45 dakikadan fazla yaşam şansına ulaşamayacaktır. Her an, yaklaşık, toplam 50 milyon kilometre karelik yaprak yüzeyinin fotosentezi sayesinde oksijen ve besin kaynaklarımızı sağlayan bizler, tek bir tane yetişkin ve sağlıklı ağaç kesildiğinde veya yandığında, onun olağanüstü görevini bilseydik eğer, daha fazla üzülürdük eminim.

Ağaçların mesajı; ''beni incitmeyin''dir sadece ve karşılığında ne çok şey verirler.


Her bir ağaç; büyüklüğüne, yaşına ve yaprak yüzeyinin genişliğine göre belli sayıda canlının oksijenini temin eder. Mesela, bu olgun bir kayın ağacı olsaydı; ve gereksiz yere yaşamına son verilseydi, bilinçli olarak şöyle üzülürdük; “Bu ağaç, saatte 1,5 kg. oksijen üreterek, günde 64 kişinin oksijenini sağlıyordu ve bir yılda havadaki 300 kg. kadar toksik ajanı emerek dışarı süzüyordu, ayni ağaç güneşli günlerde 350 litreden fazla su harcayarak çevresini 3-4 dereceye kadar da serinletebilen bir varlıktı, ne var ki artık yaşamıyor.”


Bitkilerin bize ruhsal mutluluk veren renk, koku ve güzelliklerinin yanında, gizemli özellikleri de var elbette, onlar hissiz otomatlar değildirler. Morötesi ve kızılötesi ışınları seçip, duyamadığımız frekansta sesler duyarlar. Yıldızlar ve ayın hareketlerinden etkilenir, sinyaller alırlar. Duyguları vardır, acıyı da algılarlar. Evrende madenler dahil, her nesnenin kendisine has bir yaşantısı ve sezgisi bulunur. Bitkilerde de 5 duyu ötesi bir algı türü vardır, kök dokularında ise sinirsel merkezleri bulunur. Onlar da dinlenir, uyuyup, uyanırlar. Çeşitli huylara sahiptirler; Orkide ve Glayörler ise, sinirli ve çok hassas bitkilerdendir.


Bitkilerle çok özel ilişki kuran insanlar olmuştur, yani bir insanın hisleri yetiştirdiği bitkilerce de algılanır. Onlarla düşünsel iletişim kurulabilir. Şüphesiz ki, hücresel düzeyde bir ana algılama ise, tüm canlılar arasında paylaşılmaktadır.

Mistiklerin “Deva” inancına göre, insan ve hayvanların ruhları varsa, elbette bitkilerin de vardır. Ancak bunlar toplu haldedir. Örneğin dünyadaki tüm bezelyelerin bir ruhu vardır, bu da; “Bezelye Devası”dır. Bütün güllerin birleşen bir ruhu vardır, buna da o çiçeğin Deva’sı denir.


Deva, Sanskritçe’de ışık varlık anlamındadır. Dünyadaki tüm ceviz ağaçlarının; ayrı ayrı yerlerde bulunsalar da, tek bir ruhu vardır. Bu da, “Ceviz Ağacı Devası” olarak
adlandırılır. Her tür çiçek, yosun ve ağacın topluca bir ruhu olmalıdır, onlar bir bütünün parçalarıdırlar.


Bu inanışa göre, doğanın işleyiş planı gereği, vazifelendirilmiş yüksek varlıklar bulunmaktadır. Her şeyin birbiriyle irtibatlı olarak düzenle yürümesi için, insanların da, Bitki ruhları ve Ulu Ağaçlar’la düşünsel iletişim sağlama, onların şikayetlerini dinleme ve önerilerine kulak vermesi eski bilgeliğin bir parçasıdır. Gizemli bir öğreti olarak ele alınmış ve uygulanmıştır.


Kuzey Amerika Kızılderililerinden, Cree kabilesinde, son derece güzel bir totem geleneğinin varlığından belki çok iyi bilinse de, yine söz etmek isterim. Totem, o topluluğun yapısında hayati bir önem taşır ve yeni bir totem yapımı için ağaç kesilmesi, heykel oyulması işlerinde tören ve ayinler yönetilirdi. Bu işler başlamadan önce, yaşlı Kızılderililer toplanır, ağacı bulduklarında çevresinde oturur ve onunla konuşurlar; “Bak sevgili ağaç, tüm olacaklar için üzgünüz ancak biliyorsun totemimiz çok önemli, artık öylesine eskidi ki bir yenisini yapmalıyız, onu da senden yapacağız.”. Sonra hiç konuşmadan arkalarını döner ve onun aynı türü olan en yakındaki başka bir ağacı kesmeye başlarlar.


Bunu neden yaptıkları ve neden bir diğer ağaca açıklama yapıp, ötekini kestikleri düşünülecek olursa; bu, onların, toplu bitki ruhlarının ve hücresel düzeyde ana algılamanın ne demek olduğunu bildikleri anlamını taşır.


Avustralya’da yaşayan Aborijinler ise, doğa ile olağanüstü bir ilişki kurmuşlar ve bitki mesajlarını çözmüşlerdi.


Bu inancı benimseyenler, Doğa’nın bizi işittiğini biliyorlardı. Ya şimdiki bizler, ona ne denli kulak verebiliyoruz?

Eski Toplumlar Önemli Ağaçlar


Kuzey Amerika yerlilerinin, Ege’deki Helen Uygarlığı’nın ve Kelt’lerin Ağacı; Meşe idi. Meşe ağacına çok sık yıldırım düştüğünü gözlemleyen bu insanların büyük kısmı,
Tanrı’larından birinin yıldırımla yere inerek, Meşe ağacında oturduğu kanısına varmışlardı. Helenler ise, Meşe’nin yıldırım tanrısı olduğuna inandılar, bu ağacın gövdesine vurarak şanssızlıklarına karşı, Tanrıları ile iletişime geçebildiklerine candan inanıyor ve koruma istiyorlardı. Günümüzdeki toplumların çoğunda yaygın olan ve 3 kez tahtaya vurarak korunmayı sağlama amacını güden batıl bir inancın kaynağının kökleri de onlardan kalmadır. Çoğu zaman, istemsiz bile olsa bu davranışı hala sürdürür ve tahtaya vururuz.


Eski toplumların bir çoğunda, ağaç kültü önemli bir yer tutardı. Göktürklerde, Yakut ve Uygur Türklerinde, Kayın Ağacı ve Karaçam kutsaldı.


Her şamanın özel bir ağacı bulunurdu ve Şaman ile, ağacı arasında gizli bir bağ vardı. Uygurların Türeyiş Efsanesinde ise, kayın ağacının ortasından çıkan beş güzel çocuğun en küçüğü; Böğü Tekin, Uygur Hanı olmuştu.


Kırım Türklerinde Çınar, Anadolu’da Ladin, Köknar,Yörüklerde Kara Dut ağaçları kutsaldı. Hurma, zeytin, nar, incir, muz, meşe gibi ağaçlar da, kutsal ağaçlardandır.


Batı Sibirya kavimlerinde kutsal ağaç Sedir’di. Mısırlıların Mistik ağacı İncir, Almanların ise Dişbudak'tır.

Kaynak : 2006 Elite Dergisi


Yazının burdan sonrası ise benim yazım . :)

Biz paganlar için Doğa hayatın kaynağıdır.Bizlerde tıpkı Kızılderililerin Cree kabilesindekiler gibi bir ağaç dalı keserken onunla aramızda bir bağ kururuz. Tek farkımız ise biz dalı kestikten sonra ağaca kendimizden bir parça veririz,Kanımızı sürebiliriz.

Bizlere göre doğanın verdiklerini kullanıp ona ihanet etmesek her şey daha güzel olur.Her Şamanın özel bir ağacı olması ve onunla arasında bir bağ olması gibi her paganın da tüm doğa ile arasında özel bir bağ vardır.

Tarihe bakarsanız uzun yaşayan toplulukların çoğunun doğa ile arasında bir bağ vardır.

Hatırlarsanız Dikensiz Kaktüs yetiştiren bir adam vardı.Bu adam kaktüs ile arasında bir bağ kurmuştu.Kaktüse ''dikensiz olsan da ben seni korurum'' deyip bağ kurmuştu.Onunla düşünsel,ve duygusal bir iletişime girmişti.Ve en sonunda Dikensiz kaktüs yetiştirmişti. Tarihte bunu gibi bir çok olay var. :)

Bu gibi olaylardan şunun çıkarılması lazım.Bitkilerin de hislerinin,duygularının olduğu ve istediğimiz an onlara zarar vermememiz gerektiğidir. :)

Doğa ile aranızdaki bağı geliştirmeniz ve o bağı hep korumanız dileğiyle. :)

Ekli dosyayı görüntüle 4368

Sevgiyle kalın. :)
 

Toetje

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Ocak 2012
Mesajlar
63
Tepkime puanı
11
Konum
İstanbul
Anlamlı ve çok güzel bir paylaşım teşekkür ederim.. :)
 

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,097
Tepkime puanı
4,972
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
Bu yazıda Türkiye deki Anıt ağaçlar yazıyor. :)

Türkiye Anıt Ağaçları


Antalya’ Elmalı'da Türkiye’deki bilinen en yaşlı ağaç bulunuyor. 25 metre uzunluğunda, 262 santimetre çapında olan sedir ağacın yaşı 2000.


Yine Elmalı İlçesi’nde 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen 2000 yıllık Koca Katran, Çığlıkara Tabiatı Koruma alanında yaşıyor.


Elmalı İlçesi’nde Tekke deresinde yaşayan ve 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen Aslan Ardıç, 1700 yaşında.


Finike İlçesi’nde 2002 yılında anıt ağaç ilan edilen 1700 yıllık Dibek Sedir, Debike Tabiatı Koruma alanında yaşıyor.


Lübnan Sediri'de Elmalı İlçesi’nde. 1995 yılında anıtlığı ilan edilen ve Toros Sediri diye de bilinen 1500 yıllık bir ağaç.


Elmalı İlçesi’nde 2002 yılında anıt ağaç ilan edilen 1070 yıllık Koca Sedir, Sedir Araştırma Ormanı'nda nulunuyor.


Elmalı'da 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen 800 yıllık Şah Ardıç da, Sedir Araştırma Ormanı'ndadır.


Elmalı İlçesi’nde 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen 650 yıllık Koç Sedir ise, Çığlıkara Tabiatı Koruma alanında bulunuyor.


Eskişehir, İnönü'deki Oklubalı Ardıçları
Kütahya, Domaniç'teki Mızıkçam
Bursa’daki Alufeli Çınar
Hatay, Bedirge’deki Yavuz Selim Meşesi
İstanbul, Sultanahmet’deki Şecer-i Vak vak Çınarı
Antalya, İbradı’nın Kestaneleri
İstanbul, Gülhane’deki Taşlıçınar
İzmir, Beyköy, Beydağındaki Mengerli Çınarı
Bolu, Güvemköydeki Uşaklı çam
Bursa, Orhan Camii avlusundaki, Eskicibaba Çınarı
Aydın, Selatin Köyünün tepesindeki zeytin ağacı
Eskişehir, Hamamyolu Caddesinde bulunan Doğu Çınarı İzmir, Salihli Bozdağ Subatan Yaylasında bulunan Doğu Çınarı, diğer önemli anıt ağaçlarımızdandır.

Bu konu ile ilgili bir yazı daha. :)

Ağaçlar-Hermann Hesse

Ağaçlar benim için her zaman en etkileyici öğütleyiciler olmuşlardır. Onlara, halklar ve aileler halinde ormanlarda ve koruluklarda yaşadıkları zaman saygı duyuyorum.

Tek başlarına olduklarında ise, onlara duyduğum saygı daha da artıyor. Tıpkı kendilerini yaınızlığa mahkum etmiş insanlar gibidirler. Sahip oldukları herhangi bir zayıf yönden ötürü yaşanan bir yalnızlık değildir bu; tersine, Beethoven ve Nietzsche gibi, büyüklüklerinde yalnızlaşmış insanlara benzerler.

Tepelerinde dünyanın uğultusunu duyarlar, kökleri ise sonsuzluktadır; ama onların içinde kendilerini yitirmezler, tam tersine, yaşamlarının tüm gücüyle yalnızca, bir tek şey için çaba gösterirler: Kendi içlerinde varolan yasaları gerçekleştirmek, kendilerini yansıtmak. Güzel ye güçlü bir ağaçtan daha kutsal, daha yetkin bir şey olamaz.

Bir ağaç kesildigi zaman, ölümüne yol açan çıplak yarasını güneşe tuttuğunda, gövdesi ve mezar taşının aydınlık halkalarında onun tüm öyküsünü okumak mümkündür: yaş halkalarında ve budaklarında, tüm savaşımı, tüm acıları, tüm hastalıkları, tüm mutluluk ve gelişimi harfi harfine yazılıdır, verimsiz yıllar, bereketli yıllar, atlatılan saldırılar, uzun süren fırtınalar, hepsi! Ve her köylü çocuğu, en sert ve en soylu odunun, en dar halkalısı olduğunu, dağların yüksek yerlerinde, süregelen tehlikeler içinde en kuVvetli, en güzel, en sağlam ve en yetkin ağaçların yetiştiğini bilir.

Ağaçlar kutsal varlıklardır. Onlarla konuşmasını, onları işitmesini bilen, gerçeği de yakalar. Onlar öğretiler ya da hazır reçeteler öğütlemezler, onlar bireyi dikkate almadan, yaşamın en eski yasasını vaaz ederler. Bir ağaç şöyle diyor: İçimde bir öz, bir kıvılcım, bir düşünce saklı, ben ölümsüz yaşamın yaşamıyım. Ölümsüz doga ananın, benimle gerçekleştirmeyi göze aldığı deneyim ve oğul verme çabasının eşi benzeri yoktur. Benim kalıbım ve derimin damarlarının da eşi benzeri yok, doruğumdaki en küçük yaprak oyunu ve kabugumdaki en küçük yara bile benzersiz. Görevim, böylesine belirgin olan bu benzersizlikte sonsuzu yaratmak ve göstermektir.

Bir ağaç şöyle diyor: Gücüm güvenden gelir. Babalarımı bilmiyorum, her yıl benden doğan binlerce çocuğumu da tanımıyorum. Tohumlarımın gizini sonsuza dek taşıyacağım, tek düşüncem bu. Tanrı'nın içimde olduğuna güveniyorum. Görevimin kutsallığına güveniyorum. Bu güvenle yaşıyorum.

Üzgün olduğumuzda ve yaşama katlanamadığımız zamanlarda bir ağaç bize şunu diyebilir: Sessiz ol! Sakin ol! Bana bak! Yaşam kolay değil, yaşam zor da değil! Bunlar çocukça düşünceler. Tanrı'yı konuştur içinde, o zaman onlar susarlar. Yolun, seni annen ve yurdundan ayırdığında korku duyarsın. Ama her adımın ve her günün seni yeniden annene götürüyor. Yurdun orası ya da burası değil. Yurt senin içinde ya da hiç bir yerde.

Akşamları rüzgârda hışırdayan ağaçları duyduğumda, yüreğim yolculuk tutkusuyla dolar yeniden. Uzun süre sessizce dinlendiğimde, yolculuk tutkusunun özü ve anlamı ışığa çıkar. Bu, sanıldığı gibi acılardan kaçış isteği demek değildir. Bu, yurda, Doğa ananın belleğine, yaşamın yeni meselelerine olan özlemdir. Bu, eve götürür insanı. Her yol eve çıkar, her adım yeni bir doğuştur, her adım ölümdür, her mezar doğa anadır.

Biz çocuksu düşüncelerimizden korktuğumuzda, hışırdar ağaç orada akşamları. Nasıl bizden uzun yaşıyorlarsa, öylesine uzun düşünceleri vardır ağaçların; uzun soluklu ve sakin. Onların dediğini gerçekten anlamadığımız sürece, bizden daha akıllı görünürler. Fakat eğer agaçları duymayı öğrenirsek, işte o zaman özellikle düşüncelerimizin kısırlığı, aceleciligi ve çocukça telaşının, eşsiz bir neşe kaynağı olduğunu görürüz. Ağaçların dediğini gerçekten duyabilen kişi, artık ağaç gibi olmak istemez. O kişi artık oldugundan başka bir şey olmayı da istemez. İşte bu özüne, vatanına dönüştür. İşte bu mutluluktur.

Hermann Hesse

Ekli dosyayı görüntüle 4463

Yeni bir konu açmaya gerek duymadım . :)

Ağaçlar insanların gelişimini,savaşlarını,mutluluklarını,tüm hastalıklarını, her şeylerini dallarına,gövdelerine,gövdelerinde halkalara yazarlar.Onlarla konuşmayı,onlarla işitmeyi bilen bir insan gerçeği bulmuş olur. :)

Çok yazı paylaşıyorum ama güzel bir yazı daha buldum . :)

Ağaçlar, Yer ve Gök arasında bağlantı kurar; üstündeki kuşlar ile göklerden, kökleri ile de yeraltı dünyasından mesaj ilettiklerine inanılırdı. Keltler, Şamanlar, Kızılderililer, Hintliler, Slavlar ve daha birçok toplulukta da, doğa ruhları ile bağlantı kurabilme, Ulu Ağaçlar’la düşünsel iletişim sağlama, onların şikayetlerini dinleme ve önerilerine kulak verme, gizemli bir öğreti olarak ele alınıp, uygulanmıştır.

Keltlerde Ağaç, manevi genişleme, güçlü spiritüel enerji kaynağına yöneliştir. Birçok toplulukta, yaşam kutsal bir ağaçtır veya ağaç ruhsal büyümedir. Bolluk, ve yeniden doğuşu çağrıştıran, toprağın bereketini temsil edendir. Yeryüzünün kalbinde olan kökü, yaşamın sularını içer, göksel ve dünyevi güçler arasında bir köprü sayılarak, dallarını maviliklere uzatır.

Ağaç, sıklıkla bir egemenlik sembolü olur, kutsal bilgelik ve ruhsal enerjiyi betimler. Elbette kozmik bir bilinci paylaşıp yansıtırlar.

“Evren bir ağaçtır, ezeli olarak vardır, kökleri göğe uzanır, dalları ise aşağı sarkar. Bu ağacın saf kökleri Brahmandır, ölümsüz olandır, üç dünyanın içinde dinlendiği, erişilmez olandır, kendi olandır.

”Katha Upanischad, VI, 1

Sevgiyle kalın. :)
 
Üst