Meleklerin degisik şekillere girmesi

CREEPA

Banlı Kullanıcı
Katılım
30 Eki 2008
Mesajlar
246
Tepkime puanı
2
Konum
Lost Angeles
MELEKLERİN DEGİSİK ŞEKİLLERE GİRMESİ

angeldt8zj4.jpg


Melekler, Cenâb-ı Hakk'ın murad-ı ilâhîsi gereğince, almış oldukları vazifenin icabı olarak muhtelif şekillere girebilirler. Şekil değiştirdikleri sırada melekiyet makamının şeref ve vakarına aykırı bir davranış kendilerinden asla sudur etmez. Zira onların şekil değiştirmeleri, mahiyetlerindeki asalete tesir etmediğinden, ahlâkî bir değişikliği gerektirmez.
Meleklerin, yaratıldıkları halden başka bir şekle girmesi kendileri. için zarurî olan bir husustan doğmamaktadır. Ancak verilen vazifenin, insanlara dönük cephesinde halka gerekli tebliği ve uyarıyı yapabilmek için bu mecburiyet ortaya çıkmaktadır. Zira peygamberlerden başkasının, melekleri yaratıldıkları şekilde, görmeleri mümkün değildir.
Meleklerin girdikleri şekilleri tahdid mümkün değildir. Ancak âyet-i kerime ve hadîs-i şerifler tedkik edildiğinde, hadisenin gerektirdiği suretlerde geldiklerini görmekteyiz. Şöyle ki:
a) Şerefli müsafir kıyafetinde geldiği olmuştur:
İbrahim aleyhisselâma, oğlu İshak'ın ihsan edileceğini müjdelemek üzere gelen Cebrail, Mikail ve İsrafil aleyhimüsselâm, bu surete girerek teşrif etmişlerdi.
Hz. İbrahim, bu müsafirlerine ikram için bir dana kesip önlerine koymuş idi. Onların yemediklerini görünce, "yemez
misini?" dedi* Müsafirter ne yedi, ne de bir cevap verdiler. Bu durum
karşısında Hz. İbrahim endişelendi, müsafirler, korkacak bir hâl olmadığını bildirerek, "Korkma" demişler ve kendisini çok bilgin bir oğulla müjdelemişlerdi (36).
b) Genç bir erkek suretinde geldiği görülmektedir:
İsa aleyhisselâmın babasız olarak dünyaya gelme takdir-i ilâhîsi, kaza sahasına çıkacağında, Hz. Cebrail, Cenâb-ı Meryem'e genç bir kimse suretinde gelmiş ve durumu haber vermişti (37).
c) Ashhab-ı kiramdan Dıhyetü'l-Kelbî suretinde geldiği ekseriyeti teşkil ederdi.
d) Arabî kıyafetinde geldiği olmuştur:
Muhaddisler arasında "Cibril hadisi" demekle bilinen ve râvisi Hz. Ömer bulunan hadisin baş tarafında şöyle ifade edilmektedir: Biz bir ara Resûl-i Ekrem'in yanında bulunuyorduk. Derken elbisesi gayet beyaz, saçları son derece siyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri (toz, ter ve yorgunluk) görülmüyordu. Bizden bir ferd de kendisini tanıyamamıştı. Yaklaştı, tam Peygamber Efendimizin karşısına oturdu, dizlerini Resûl-i Ekrem'in dizlerine dayadı, ellerini kendi dizlerinin üzerine koyarak İslâm, iman, ihsan ve kıyametle ilgili sualler sorup cevaplarını dinledi, sonra ayrılıp gitti.
Efendimiz, bu gelenden Hz. Ömer'e bahsederken "O kimse Cebrail idi, size dininizi(n esaslarını) öğretmek için gelmişti" (38).
e) Lâ alettâyin bir şahıs şeklinde geldiği görülürdü:
Efendimize "Size vahiy nasıl gelir?" diye sorulmuştu. Âlemlerin fahri ebedîsi, vahyin çeşitlerini açıklarken; "Bazen melek, bana bir adam şeklinde gelir" (39) buyurdu.
f) Silahlı bir asker kıyafetinde geldiği görülmüştür:
Hz. Aişe validemiz şöyle naklediyor: "Resûl-i Ekrem, Hendek harbinden döndüğü vakit, silahını çıkarmış vücudunu yıkıyordu. Cebrail aleyhisselâm geldi de şöyle dedi:
"Sen silahını çıkardın mı? Allah'a andolsun ki daha biz (melekler) silahımızı (omuzumuzdan) indirmedik. Hemen onların üzerine (harbetmek üzere) çık" dedi. Efendimiz:
"Nereye (doğru gideceğiz)?" buyurdu. O:
"Şu tarafa" diyerek Beni Kurayza tarafına işaret etti (40).
g) Âmâ suretinde,
h) Kel bir insan şeklinde.
i) Ala tenli bir şahıs suretinde geldiği görülmüştür. Açıklayalım:
İsrail oğullarından alatenli, başı kel ve gözleri âmâ üç kişi vardı. Allah Teâlâ bunları imtihan için bir melek gönderdi. O melek, bu şahıslara "Hangi şey sana daha sevimlidir, hangi maldan daha çok hoşlanırsın?" diye ayrı ayrı sordu.
Âmâ, gözlerinin görmesini ve koyun sahibi olmayı; kel, saçlarının bitmesini ve sığırdan hoşlandığını; ala-tenli de güzel bir renge kavuşmayı ve deveyi çok sevdiğini ifade etmişlerdi. İstedikleri kendilerine verildi.
Üzerinden hayli zaman geçtikten sonra melek, bu şahıslara, eskiden kendilerinin bulundukları halde -âmâ, kel ve alatenli bir kimse suretinde- gelmiş ve "Çok muhtacım, Allah'tan sonra sana güvenip de geldim" diyerek eskiden alatenli olan şahıstan bir tek deve; kel olan kimseden bir sığır ve âmâ olan adamdan ise bir koyun istemişti.
melek14up8.jpg

Bunlar arasında yalnız âmâ iken gözleri açılan şahıs "Dilediğini al, dilediğini bırak" diyerek sahavet göstermiş, diğer ikisi ise istenileni red-detmişler idi. Cenâb-ı Hak, diğerlerine gadap etti, cömertlik gösteren imtihanı ve Allah'ın rızasını kazandı (41).
Beşer suretine girdikleri zaman, kendilerinde yeme, içme ve nefsânî arzulara meyletmek gibi insanoğluna mahsus haller meleklerde asla görülmez. Onların şekil değiştirmesi, ne mahiyetlerinde ne de melekiyyet tabiatında bir değişikliğe yol açmaz. Ancak, melekiyyet şerefine noksanlık getirmeyecek bazı hususların kendilerinde görülmesi caiz ve vâkidir. Şöyle ki:
a) Peygamber Efendimiz Hendek harbinden döndüğünde, Cebrail aleyhisselâm Dıhyetü'l-Kelbî suretinde Efendimize gelmişti. Resûl-i Ek-rem'i, Cebrail aleyhisselâmın yüzündeki tozları silerken, Hz. Aişe'nin gördüğünü Taberânî ve Beyhakî nakletmişlerdir.
b) Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet edilen bir hadis-i şeriften öğreniyoruz ki:
"Melekü'l-mevt (Hz. Azrail), Musa aleyhisselâma (ruhunu kabzetmek üzere) gönderildiğinde, kendisine:
"Rabbinin (ölüm) davetini kabul eyle" dedi. Hz. Musa ölüm meleği-ne bir tokat vurarak gözünü kör etti. Azrail aleyhisselâm; geriye dönüp de Allah'a şöyle niyaz etti:
"Sen beni, ölmeyi istemiyen bir kuluna göndermişsin. O benim gözümü kör etti" Allahu Teâlâ ona göz(ünün görme hassasını) iade etti ve şöyle buyurdu:
"Geri dön, kulum (Musa)ya var da "Sen yaşamayı mı diliyorsun? Şayet (uzun müddet) hayat (da kalmay)ı istiyorsan, elini bir öküzün sırtı üstüne koy. Elin ne kadar kılı (kaplar ve) kapatırsa, hiç şüphen olmasın ki, sen o (kılların sayısı kadar) sene yaşayacaksın" de!" buyurdu. Hz. Musa (bu vaad-i ilâhîden haberdar olunca) dedi ki:
— "Sonra ne olacak?" Cebrail:
— "Sonra gene öleceksin" cevabını verdi. Hz. Musa:
— "Şimdi yakın (yol)dan (ölüme varmak isterim). Ya Rabbi, benim ruhumu arzı mukaddese bir taş atımı (mesafelik) bir yerde kabzet" dedi.
Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu: "Allah'a andolsun ki ben onun (kabri) yanında olsaydım; yol kenarında, kırmızı bir kum yığını yanındaki mezarını size gösterirdim" (42).
Bu hadis-i şeriften meleklerin, temessül ettikleri suret sahibinin müteessir olacakları şeylerden elem duyacakları anlaşılmaktadır.
Bu bahiste akla bir sual gelmektedir: "Acabâ, Hz. Musa'nın Azrail aleyhisselâma tokat vurmasının sebebi ne idi?" Bu hususta bazı fikirler ileri sürülmektedir.
Onları şöyle sıralayabiliriz:
1- Her peygambere, vefatından önce, hayatta kalmak ile ölmek arasında bir tercih hakkı verilmiştir. Azrail aleyhisselâm gelip bir terci-he zaman bırakmadan "Rabbinin (ölüm) davetine icabet et" deyince Hz. Musa hiddetlenmiş ve bu sebeble tokat vurmuştu.
Ölüm meleği, ikinci gelişinde -hadis-i şerifte görüldüğü gibi- bu tercihten haberdar edince, Hz. Musa da ölümü tercih ettiğini bildirmişti.
2- Hz. Azrail, insan suretinde içeri girince Musa aleyhisselâm onun ölüm meleği olduğunu bilememişti. Eve izinsiz girdiğine kızmış ve tokat vurmuştu.
3- İhtimâldir ki, Cenab-ı Hak Hz. Musa'ya böyle davranması için izin vermiş ve bu muamele ile Azrail aleyhisselâmı imtihana tâbi tutmuştur.
(36) Sûre-i Zâriyat, 24-28.
(37) Sûre-i Meryem, 17.
(38) Buhârî, c. 1, s. 18.
(39) Buhârî, c. 1,s. 2-3.
(40) Buhârî, c. 5, s. 49.
(41) Müslim, c. 8, s. 213.
(42) Buhârî, c. 2, s. 92; Müslim, c. 7, s. 100; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, e. 2, s. 269.



----------------------------------------------------------------------C R E E P A ©
 

yaren81

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ara 2008
Mesajlar
215
Tepkime puanı
6
çok güzel emeğine sağlık daha önce bilmiyordum sayende öğrenmiş oldum arkadaşım
 
Üst