ARABİSTAN'DA HİNT iZLERİ

yaman

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Eki 2008
Mesajlar
146
Tepkime puanı
3
Konum
Trabzon
Arabistan adının kökü. Kökü de Arvastan’dır. bu sözcük Sanskritçede “V”, “B”ye dönüşür.Sanskritçede arva at demektir. Arvastan atların ülkesini ifade eder, hepimizin bildiği gibi Arabistan atları ile ünlüdür.


M.S 6 ve 7. yüzyıllardan beri Asyanın batısında eğitime bilgiye büyük bir direnç vardır bu yüzyıllardır sürmektedir bu gün bile bu bölge derin bir cehaletin içine dalmış durumdadır....

Britannika Ansiklopedisi ve Seance Islamia’ya göre Araplar İslam öncesi kendi tarihlerinden habersizler. Tuhaf bir örtmeceyle o devri cehalet ve karanlık dönemi olarak tanımlarlar. Muhtemelen dünyada başka hiçbir ülke 2500 yıllık kendi tarihini, geçmişle bütün bağlarını kopartıp yok ederek, kasten silmemiştir. İslam öncesi dönemin bütün izlerini kafalarından silmişler. Geçmişlerinden bilgisiz kalmayı seçmişken, ironik olarak da Müslümanlık öncesi dönemi cehalet dönemi olarak adlandırıyorlar.

İslam öncesi Arabistan tarihinin izini sürebilmek mümkündür. Bütün kanıtların şaşmaz bir şekilde yok edilmesi gibi bir şey olmadığı bilinen bir şeydir. İslam öncesi Arabistan tarihi, Vedik (Vedic) yaşam tarzını izleyen insanlarla Hint Kışatriyalarının (Kshatriya) o topraktaki hikayesidir.

başlarken dedğindiğimiz gibi Arabistan ismi tamamen Sanskritçedir. Başlıca hacı merkezi Mekke de Sanskrit ismidir. Sanskritçede Mekha kurban ateşini ifade eder. Vedik ateş ibadeti İslam öncesi zamanda bütün Batı Asya’da yaygın olduğundan Mekha ateşle ibadetin önemli tapınağı olan yeri ifade etmektedir.
Çok eskiden beri Mekha, yani Mekke’de, kurulmakta olan senelik haccın büyük pazarı ile Müslümanların senelik haccı hiç de yenilik değil, sadece eski haccın devamıdır. Bu gerçek ansiklopedilerde yazılıdır

VİKROMADİTYA


Arabistan’ın Büyük Hint Kralı Vikramaditya’nın uçsuz bucaksız imparatorluğunun bir parçası olduğunun kanıtı artık mevcuttur. Vikramaditya’nın imparatorluğu uçsuz bucaksızdı ve Arabistanda onun zamanında hintliler tarafından feth edilmişti..
İkinci merak edilen konu ise bir Şivalinga veya Mahadeva ambleminin Mekke’deki Kabe tapınağında mevcudiyetidir. şimdi kanıtlara geçelim...

ESKİ ARAPÇA ŞİİR ANTOLOJİSİ: SAYAR-UL-OKUL

İstanbul’da eski Batı Asya edebiyatının en geniş koleksiyonuna sahip olmasıyla ünlü Mekteb-i Sultani adlı bir kütüphane vardır.Bu kütüphanenin Arapça bölümünde eski Arap şiirinin bir antolojisi vardır. Bu antoloji 1742 yılında Sultan Selim’in buyruğuyla daha önceki bir çalışmadan derlenmiştir. Kitabın sayfaları harir denilen ve üzerine yazı yazmakta kullanılan bir çeşit ipekten yapılmıştır. Her sayfanın dekoratif süsle kenarları vardır. Kutsal kitaplardaki sayfa süslemesinin Java ve başka yerlerde bulunmuş Sanskrit yazıtlarıyla ilgili eski bir gelenek olduğu tahmin edilmektedir.. Antolojinin kendisi Sayar-ul Okul olarak biliniyor. Antoloji 3 bölümlüdür, birinci bölümde biyografik ayrıntılar ve İslam öncesi Arap şairlerin şiir derlemeleri bulunmaktadır. İkinci bölümde Muhammet Peygamberden hemen sonra başlayarak Emevi (Banee Ummayya) Hanedanının sonuna kadar olan dönemdeki şairlerin şiirleri ve yorumları bulunur. Üçüncü bölüm ise Halife Harun Reşit zamanı sonuna kadar olan daha sonraki şairlerle ilgilidir. Sırası gelmişken Banee, Vanee demektir ve Ummayya da Krişnaya gibi Sanskritçe isimlerdir. Ebu Amr Abdül Asama, seçkin bir ozan ve Harun Reşit Sarayının resmi şairi, antolojiyi derlemiş ve yayına hazırlamıştır.


Sayar-ül Okul’un ilk çağdaş baskısı 1864’te Berlin’de basılmış ve yayımlanmıştır. Bir sonraki baskısı 1932’de Beyrut’ta yapılmıştır. Bu çalışma, eski Arap şiirinin en önemli ve geçerli antolojisi olarak görülmektedir. Eski Arabistan’daki yaşam tarzı, gelenekler, görgü kuralları ve eğlence şekilleri üzerine ciddi ışık tutan kitap aynı zamanda eski Mekke tapınağı, şehir ve OKAJ diye bilinen ve her yıl düzenlenen fuar hakkında detaylı açıklamalar içeriyor. Bu herhalde sizleri Müslümanların her yıl yaptıkları haccın yeni bir uygulama değil, eski fuarın devamı olduğuna ikna eder.

Ama OKAJ fuarı bir karnaval olmaktan çok uzaktır. O zamanların Arabistan’ın da yaygın olan Vedik kültürünün sosyal, politik, dini, yazınsal ve diğer yönlerini tartışılması için seçkinlere ve bilgelere bir forum sağlamaktaydı. Sayar-ul okul, o tartışmalarda elde edilen sonuçların tüm Arabistan’da geniş saygı gördüğünü ileri sürmektedir. Dolayısıyla Mekke, toplulukların manevi mutluluk için bir araya gelmesi sırasında bilge insanların aralarında tartışmalarına da olanak sağlayarak Varanasi geleneğini izlemiştir. Hem Hindistan Varanasi hem de Arvastan Mekke’deki ana tapınaklar Şiva mabetleriydi. Hala bugün bile hem Varanasi hem de Mekke’de ana saygı nesneleri eski Mahadeva amblemleridir. Müslüman hacıların Kabe’de saygıyla dokundukları ve öptükleri Şankara taşıdır.

GAYRİ-MÜSLİMLERİN GİRİŞİNİN YASAKLANMASI

Mekke’nin birkaç kilometre kala herhangi gayri-müslimin bölgeye girmesini yasaklayan büyük bir tabela vardır. Bu, yeni kurulan İslam inancı için tapınağın saldırılarak ele geçirildiği günlerden kalma bir anımsatıcıdır. Maksat, belli ki geri alınmasını önlemekti. Hacı Mekke’ye doğru ilerlerken, başını ve sakalını tıraş etmesi ve özel kutsal bir kisveye bürünmesi istenir. Bu beyaz kumaştan iki tane dikişsiz çarşaftan ibarettir. Bir tanesi bele, diğeri de omuzlara sarılır. Bu iki töre de; temiz tıraşlı ve kutsal, dikişsiz, lekesiz beyaz çarşaflar; Hindu tapınaklarına girişteki eski Vedik uygulamalarından kalmadır.

Mekke’deki Şiva amblemini barındıran ana tapınak Kabe olarak bilinir. Kara bir örtüyle kaplanmıştır. Bu gelenek de, geri alınmasında cesaret kırıcı olması açısından gerekli görüldüğü günlerde ortaya çıkmış olabilir. Britannica ve İslam ansiklopedilerine göre Kabe’de 360 tane put vardı. Geleneksel kayıtlarda tapınağa saldırıldığında tahrip edilen 360 puttan birisinin Satürn, bir diğerinin Ay ve yine bir diğerinin Allah olduğu belirtilmektedir. Hindistan’da 9 gezegene tapınılan Navagraha puji göreneği halan itibardadır. Bu dokuzun iki tanesi ay ve Satürn’dür. Bunun yanı sıra, ay her zaman Tanrı Şankara ile ilişkilendirilmiştir. Şiva ambleminin ön cephesinde her zaman bir hilal bulunur. Kabe tapınağında baştaki put Tanrı Şiva, yani Şankara, olduğundan üzerine hilal de resmedilmişti. İşte o hilal şimdi İslam’ın dini sembolü olarak kabul edilmiştir. Başka bir Hint geleneği, nerede bir Şiva Tapınağı varsa orada kutsal Ganj akıntısının da birlikte var olmasıdır. Bu geleneğe uygun olarak Kabe yakınında kutsal bir kaynak vardır. Suyu kutsal sayılır çünkü İslam öncesinden beri başka bir Ganj olarak görülmektedir. Kabe tapınağını ziyaret eden Müslüman hacılar 7 kez etrafında dönerler. Başka hiçbir camide bu dolaşma yoktur. Hindular da hep tapınakları etrafında dolaşırlar. Bu da Kabe tapınağının, Hindu dolaşma töresinin hala titizlikle uygulandığı İslam öncesi Şiva mabedi olduğunun bir diğer kanıtıdır.

Allah, Sanskritçe bir kelimedir. Sanskrit dilinde Allah, Akka ve Amba eşanlamlıdırlar. Bir tanrıça veya anneyi ifade ederler. Allah deyimi Sanskritçe ilahilerde tanrıça Durga’nın (Bhavani) himayesi istenirken ortaya çıkar. Dolayısıyla tanrı yerine İslam’ın Allah kelimesi yenilik değil, eski Sanskrit isminin alıkonularak İslam tarafından kullanılmaya devam edilmesidir.

Yedi kez dönmek de belirgindir. Hindu düğün törenlerinde gelin ve damat kutsal ateş etrafında yedi defa dönerler. Mekke’de Kabe tapınağı etrafındaki yedi kez dönme töresi, dolayısıyla, bir Hindu Vedik adetidir.

Sayar-ul-okul bize İslam öncesinde yıllık Okaj fuarlarında tüm kalburüstü şairlerin katıldığı Arap şiiri yarışmalarının düzenlendiğini bildiriyor. En iyi olduğu düşünülen şiirlere mükafat veriliyor, altın levhalara kazınarak mabet içine asılıyordu. Diğerleri ise deve ve keçi derisine baskı yapılarak mabet dışına asılırdı. Böylece Kabe binlerce yıldır en iyi Arap şiirsel düşüncesinin hazinesi olmuştur. Bu gelenek çok eski zamanlardan beri vardır. Ama Şiirlerden çoğu Muhammet Peygamberin kuvvetlerinin Kabe’ye saldırısı sırasında kaybolmuş ve tahrip olmuştur.



Sayar-ul-okul, Ömer-bine-Hasnam’a ait bir şiiri de örnek olarak verir. (Şiir adı: Ebul-hikem yani, Bilginin babası). Ömer-bine-Hasnam, Muhammet peygamberin amcası olup, Müslüman olmayı reddetmişti. Müslüman olmayanları yok etmek isteyen Müslüman fanatiklerin elinde şehit oldu. Bu şiiri Kabe’de yıllık fuarda en iyi olarak ilan edilmişti:


Kefa vinek zikra min ulumin tav eseru kaluben ayetül heva ve tezekkuru
Ve tezekkuruha uden ilel vedae lilvara veluk yank zatullahe yum tab aseru
Ve ehluleha ezahu ermiman mahadev o menazel ilamuddine minhum ve seyattaru
Ve sahabi kiyem feem kamil hinde yovmen ve yakilun lete hazan feynnak tevajharu .
Mey..eyare akhalekan hasenen kullahum naimun azaed summ gebul Hindu.

tercümesi ise....
Bir adam ki, tüm yaşamını günah ve erdemsizlikle geçirsin, yaşa.ını tutku ve öfkede yitirsin,
Sonunda pişman olup erdemliliğe dönüşü isterse, bir yol var mıdır kurtuluşu için?

Eğer bir kere bile samimiyetle Mahadeva’ya ibadet ederse, dürüstlük yolunda en yüksek konuma ulaşabilir.

Ah tanrım! Tüm yaşamım yerine Hint’de bir günlük kalış ihsan eyle; nasıl ki ruhen özgür olur o kutsal toprağa ulaşan.

Hint’e bir hac sayesinde soylu davranışların mükemmelliğini kazanır insan, ve ayrıcalığını elde eder ideal Hindu hocaların dindar üslubunun.
 
Üst