Mardin “Kızıltepe-Bozhöyük” Yöresinde Beden İşaretleri

codzombi

Kayıtlı Üye
Katılım
12 Kas 2011
Mesajlar
1,169
Tepkime puanı
119
Mardin “Kızıltepe-Bozhöyük” Yöresinde Beden İşaretleri

Hep doğu daki insanların , çenelerindeki yüzlerindeki dövmeleri çok merak etmişimdir .
Özellikle kadınların yüzlerindekileri . Niçin yapıyorlardı , bir çok tanıdıktan da aldığım bilgiye göre güzel görünmek için yapıyorlarmış ,
Kendi çapımda bir araştırma yaptım,aslında öyle olmadığını anladım ;binlerce yıllık bir gelenek olduğunu öğrendim . Ulaştığım sonuçları size aktarmak istiyorum .
Birisinin araştırmasını paylaşacağım ilk öncelikle .

"Bedenlere eski çizgilerle yeni anlamlar yükleyen dövme, kökeni tarihin derinliklerinde
saklı, inanca dayanan bir sanat formudur. Bir başka deyişle, yazısı kutsal kitap gibi vücutta
olan sözsüz iletişim tekniğidir. Dövme, bedene uyumlu bir boya maddesinin ömür boyu
çıkmayacak biçimde derinin alt yüzeyine desenler halinde nakşediliş sanatıdır. Bu yüzden
dövmeye beden işaretleri diyorum. İşaret harften daha eskidir. Onun bu arkaikliğinde bir
gizem yatmaktadır. Hatta dövme, bir amblem ve kimliktir. Zaman zaman soyluluğun,
köleliğin, askerliğin, ergenliğin, ahlaksızlığın, erdemliliğin, bir kabileye aidiyetin ve
kötülüklerden arınmanın ifadesi olmuştur. Artık dövme bölgesel motif, inanç olmaktan
çıkmış; süs, moda, sanat haline gelmiştir. Şamanizm, Paganizm, Animizm, Sabilik, Taoizm,
Budizm, Maniheizm ve Zerdüştlük gibi inanışların izlerini taşımaktadır.
Pigdogramları (resim yazılarını) dövmede bulabiliriz. Dövme; Herodotus, gezgin kaşif
Marco Polo, James Cook ve Profesör Kindler Spindler tarafından belgelenmiştir. Dövmenin
ilk izlerine Avusturya’da, İtalya’da, Yunanistan’da, Anadolu’da, Mısır’da, Cezayir’de,
Afrika’da, Okyanusya (Markiz, Samoa) adalarında, Yeni Zellanda’da, Amerika’da,
kutuplarda ve Japonya’da rastlanmıştır. Kazak ve Kırgız Türklerinin kültürlerinde de oldukça
eski ve yerleşiktir. İskit kurgan buluntularında doğadaki mücadeleyi anlatan hayvan motifleri
görülmektedir. Türkiye’de ise değişik yörelerde, daha çok Güneydoğu Anadolu bölgesinde bir
yaşlı âdeti olarak devam ettirilmektedir. Şehirlerde ise gençler arasında bir moda olarak
yaygınlaşmıştır. Günümüzde dövmecilik, ressam ve hekimlerin kontrolünde yapılması
gereken bir meslek haline gelmiştir.
Bu çalışmada Bozhöyük’te tespit edilen dövmeler üzerinde duruldu. Resimleri çekilen
kaynak kişilerin beden işaretleri ve düşünceleri irdelendi.1 Buradaki beden işaretleri ile runik
işaretler arasındaki benzerliğe dikkat çekildi. Ayrıca, dövmenin tarihçesi, yapıldığı yer,yapılış şekli, yapılış nedeni ve küçük bir sözlüğü verildi. Daha sonraki araştırmalar için ise
kaynaklar da eklendi.

1. Dövmenin Tarihçesi:
“Avusturya-İtalya sınırında bulunan buz adamın dövmeli olduğu Ekim 1991’de Prof.
Dr. Kindler Spindler tarafından açıklandı. Japonya’daki balçıktan dövmeler M.Ö. 5000’li
yıllara dayanıyor. Kamış ve yaprak boyalarıyla yapılmış Mısır mumyalarındaki dövmeler ise
M.Ö. 2000’li yıllara aittir.
Antik Trok kavmi dövmeyi asalet nişanesi sayarken; eski Yunanlılarca ahlaksılık
sayılıyordu. Roma da suçlu ve köleleri tanımaya yarardı. Amerika ( Meksika, güney ve kuzey
Amerika yerlileri, Kızılderililer) kıtasında yerliler arasında dövme yaptırma işleminin çok
yaygın olduğu 15.-19. yüzyıllar arasında oraya giden din adamlarıyla birçok tarihçinin
anılarından anlıyoruz.
Kaynaklar, ilk çağlarda kamış ve yaprak boyaları ile yapılan dövmelerden söz etmekte,
M.Ö. 2000’lerden kalma Mısır mumyalarında dövmelere rastlanıldığını belirtmektedir. Hun
kurganlarında çıkan cesetlerde son derece kıvrak çizgilerle ve dekoratif bir anlayışla yapılmış
düşsel yaratıklar ve koç figürlerinden oluşan dövmeler görülmektedir. Dinsel-büyüsel
kaynaklı bu dövmelerin is olduğu ihtimali ve deriye şırınga edilmesi ile oluştuğu
düşünülmektedir. Hunlara ait Pazırık kurganında bulunan bir başkana ait cesetten anlaşıldığı
üzere Hunlarda asil ve kahraman kişilerin dövme yaptırabildiği, daha sonraları Kazak ve
Kırgızlarda da devam eden bu geleneğin yine kahramanlık niteliği taşıyan bireylere
uygulandığı bilinmektedir. Taşdık ve Altın Yış mezarlarındaki cesetlerin bazı kısımlarındaki
dövmeler, av sahnelerini tasvir eder. Antik Trak kavmi dövmeyi asalet nişanesi sayarken, eski
Yunanlılar için ahlaksızlık damgası gibiydi.” (Bulut 2002: 36-54).
“Kendi uygarlıklarının henüz başlangıç aşamalarını yaşayan özgün topluluklarda
dövme yapma işlemi törensel bir nitelik taşır; dövmeyi yapan kişi bir takım dinsel ve zihinsel
kuralları yerine getirmek zorundadır. Güneş tanrısı Bal’ın isteği üzerine “ilahi ve gizemli bir
kudret edinme” aracı sayılır. M. W. Thomson’a göre Musa Peygamber elleri ve alınlarını
mistik sembollerle süsleyen Araplardan dövme adetini ödünç alarak kendi amacı için
kullanmıştır. Katolik kilisesi M.S. 4. yüzyılda “Tanrının imajını bozuyor” gerekçesiyle
Roma’daki köle ve mahkumların yüzüne dövme yapılmasını yasaklamıştı. 787 yılında Papa 1.Hadrinan, vücudun herhangi bir yerine dövme yapmayı batıl inanç ve Paganizmi çağrıştırdığı
için tümüyle men etmişti.
Eski Roma’da suçluları ve köleleri tanımaya yarayan dövmelere 19. yüzyıl
İngiltere'sinde de rastlanılmaktadır. Cezayirli gemiciler aracılığı ile Osmanlı denizcileri
arasında yaygınlaşan dövme; XVII. yüzyıldan itibaren Yeniçerilerce bağlı bulundukları
“orta”yı (bölük) simgelemek amacı ile yaptırılmaya başlanmış, Yeniçeri ocağının kapatılışına
dek sürmüştür. İlkel topluluklarda dövme yapılırken törenler düzenlenir” (Kadıoğlu 2002).
“Çağlar boyu Avrupa da kaybolan dövme geleneği, 19. yüzyıl İngiltere’sinde aniden
canlandı; Kaptan Cook’un 1769’daki ilk seyahatiyle birlikte denizciler arasında yaygınlaşıp
egzotik biçimde renklilik kazandı. Galler Prensi 1862’de kutsal toprakları (Filistin’i) ziyaret
edince koluna bir haç dövmesi yaptırdı. Kral Edward VII, oğlu George’un 1882’de Japonya
ziyareti sırasında bileğine bir canavar motifi işlendi. Böylece dövme İngiltere’de krallık
fermanı ile onaylanmış oldu.
Bazı Ortadoğu kavimleri 12. yüzyılda ‘yılan ve timsahlardan korunmak için’
bedenlerine deniz canavarı resimleri yaparken; 19. yüzyıl Avrupa’sındaki dövmeler, ağırlıklı
biçimde ‘amblem’ değeri taşıyordu. Askerlerin, aynı meslekten kişilerin birbirlerini tanıma
aracıydı.” (Bulut 2002: 36-54).
2. İşaretler ve Bozhöyük’te Dövme:

Resim sanatçılarının Diyarbakır ve Mardin’e gelerek dövme üzerine inceleme
yapmaları, bölgenin kültür zenginliği içerisinde yer alan dövme geleneğine dikkatimizi
çekmiştir.
Altı yıldır Güneydoğu Anadolu yöresinde bulunmaktayım. Bu süre
içerisinde insanların vücutlarındaki beden işaretleri (dövmeler) bana çok
ilginç gelmiştir. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Hunların ve daha
sonraki Türk topluluklarının sanatlarında da dövme görülmektedir. İskit
(Saka) kurgan buluntularında mumyalanmış cesedin bacak ve kollarında
dövme “motifi olarak hemen hemen yalnız hayvanlar ve hayvan uzuvları
kullanılmıştır. Hayvanların en çok yer verilen ve dikkati çekenleri geyik,
keçi, kedi, köpek, kurt, at, ayı ve yırtıcı kuşlar gibi ekseriyeti yabani olanlar”
görülmektedir (Durmuş 1983: 96). Günümüzde de hayvan motifleri dövme
olarak yaptırılmaktadır. Ancak Bozhöyük’te rastladığımız dövmeler resim
değildir, resim yazısının düşünce yazısına (ideograma) dönüşmüş şekilleri
gibidir. Bazı beden işaretleri runik yazılara benzer. Orhun Yazıtları’ndaki
Köktürk işaretlerinden yukarıya doğru ağzı açık c işaretinin içinde üç veya
tek nokta olan nd / nt konsonuna yani güneş gibi (☼) içi tek noktalı bir şekle
veya ters v şeklinde tek noktalı bir şekle, ters Y gibi ç konsonuna, yine ters Y
işaretinin kesişme noktasından artı veya haç işareti (+ / †) gibi geçen bir şekli
temsil edilen s / ş konsonuna ve > şeklindeki o / u vokaline anımsatacak
tarzda bir izlenim bırakmaktadır. Bozhöyük’teki beden işaretleri, yirmi iki
Türkmen bölüğünün hayvanlarına vurdukları işaretlere; özellikle Afşar,
Bayat, Çepni, Çuvaldur, Eymür, Karabölük, Uluyundluğ, Tutırka ve Yazğır
boylarının damgalarına da benzemektedir (Kaşgarlı 1998: 55-58).
İnceleme imkânı bulduğumuz sekiz kişideki beden işaretlerinde görülen
gizli yazıları kayıt altına almak istedik. Çünkü 58 ile 80 yaş arasında ömür
sürmüş bu insanlardan sonra belki de unutulmaya yüz tutan bu beden
işaretleri ve bu işaretlerin anlattıkları kaybolup gidecektir.




2.1. Dövmenin Yapılış Amacı ve Bozhöyük’te Dövmenin Yapılış Sebepleri:

Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık inancında ‘dövme’ yasaklanmıştır. Kitab-ı
mukaddeste “ölüler için bedeninizde yara açmayacaksınız, dövme işareti koymayacaksınız”
(Levilier:19128 ) emri yer alır. İslam Peygamberi’nin hadislerinde dövme yasaklanmıştır
(Davudoğlu 1983: 511).
“Dövme motiflerinde mezar taşlarından, dokumalarımıza, mimarimizden işleme
tekniklerimize kadar uzanan ve hemen hepsinde dinsel, büyüsel, mitolojik; sosyal ve cinsel
statü, aşiret işareti niteliği taşıyan motiflerin benzerlerini bulmak mümkündür. Bu motiflerin kişiyi rahatsızlıklardan, nazardan koruduğuna; güzellik ve yiğitlik getirdiğine olan inanç halen
devam etmektedir” (Kadıoğlu 1996).
“Dövmeyi yapan kişi birtakım dinsel ve büyüsel kuralları yerine getirmek zorundadır.
Çesitli model ve örneklere göre yapılan dövmelerin deriye işlenişi bazen aylarca bazen de
birkaç yıl sürebilmektedir. Dövmenin estetik yönüne göre çok daha önem taşıyan yanı hemen
her zaman dinsel, büyüsel, iyileştirici, toplumsal ve cinsel rolleri belirleyici, bağlı bulunan
topluluğu işaret edici özelliğidir.” (Kadıoğlu 2002).
Bozhöyükte dövme şu maksatlarla yapılmıştır;
a. Güzel görünmek, erkeklerin beğenisini kazanmak, evliliğe hazır olmak,
b. Şans ve baht açıklığı, evlenebilmek,
c. Kuma gelmemesi, çocuk doğurmak,
d. Küçükken nazardan korunmak, hasta olmamak ve uzun ömürlü olmak,
e. Elinin bereketli olması,
f. Yılan sokmaması ve ayağının uğurlu gelmesi.
Bunların dışında yörede (daha çok erkeklerin) hangi aşirete ait olduğunun bilinmesi
için alnın şakak tarafına ve burnun ucuna çocuğunun ölmemesi için dövme yaptırdığı da
bilinmektedir. Çocuklarda ise ölmesin diye işaret parmağı ile başparmağın arasındaki perdeye
üç nokta şeklinde bir motif işlenmektedir.

2.2. Bozhöyük’te Dövmenin Yapıldığı Yerler ve Yapılış Şekli:

Yörede vücuda yapılan dövme yerleri cinsiyete göre değişiklik göstermektedir.
Erkeklerde daha çok ellerde, isme’l-bikar denilen burun, çene, elmacık kemikleri üzerinde
birer nokta şeklinde yapılmaktadır. Bayanlarda ise ellerde kollarda, ayaklarda, alınlarda,
çenelerde, dudaklarda, yanak ve göğüslerde yapılmaktadır.
Bozhöyük’te alın, dudak,3 çene, bilek, el, parmak, ayak bileği, ayak üzerine dövme
yaptırıldığı görülmektedir. Alında daha çok güneş işareti (¤), dudakta haç işareti (†), çenede
küçük çarpı işaretleri (x) ile baklava dilimleri (◊) ve çentikler (‹), yuvarlaklar (○) ve noktalar
(●), ayak bileği ve devamında üç çemberin içinden geçen çatal işareti (♀) ile büyük d şeklinde

yarım ay (D), ayak üstünde ise alındaki işaretin düzeltilmiş şekli ile üç nokta (●●●), el
bilğinde ise çentikleri artırılmış güneş işareti (☼) ve tarak (‡), el üstünde çenedeki şekillerin
daha genişletilmiş biçimleri ve çentikli çarpı işaretinin üst üçkeninde bir beş köşeli yıldız,
yüzük ve orta parmakta ise küçük bir artı (+) işareti resmedilmiştir. Oval ve düz çizgiler ile
noktalar olumlu bir imaj bırakırken çapraz, köşeli ve verevine işaretler olumsuzluklara karşı
tepki; artı, haç, yıldız, güneş işaretleri ve oval şekiller ise dinî bir duygu telkin etmektedir.
Bizim incelediğimiz beden işaretlerinin coğrafyası aşiretlerin yayılış sahasına göre
Bağdat, Suriye ve Muş üçgeni arasındaki bölgeyi kapsamaktadır. Yöredeki birçok aşiret, bu
beden işaretlerini kullanmaktadır. Dövmeye yörede “dek, “vesm” ve “veşm”, dövme işini
yapan erkeklere “dekkak”, bayanlara ise “dekkabe”, dövme yaptıran erkeklere “medkuk”,
kadınlara “medkuke” denilmektedir. Dövme yapmakta kulanılan malzemeler “el-merare”
denilen safra yani “öd”, “siraç” denilen idare lambasından elde edilen “is”, “Halîb Ümmül-
Bint” denilen kız çocuğu annesi sütünden oluşmaktadır. Dövme “Merbaiye” denilen bahar
mevsiminin başında yaptırılır. Dövme yapımında “ibre” denilen birbirine iple bağlanmış bir
veya birden fazla dikiş iğnesi kullanılmaktadır. Siraçtan elde edilen is ile kız çocuğu emziren
annenin sütü, öd sıvısı bir kabın içinde karıştırılır. Bu karışım bir müddet bekletilir. Bilahare
medkukun, dövme yaptıranın istediği yere dekkak tarafından işlenir. İşaretlerin şekli
bozulmasın diye ergenlik döneminden sonra dövme yaptırmayı tercih ederler.
Dinin temel kaynaklarına rağmen yasaklanan dövme, bir beden işareti olarak
Bozhöyük’te kullanılmıştır. Hatta Mardin’den turistik bölgelere giderek dövme yapan
kadınların olduğunu, Kapadokya civarında daha çok dövme yaptıklarını da, dövme yaptıran
öğrencilerimden öğrendim.4 Ancak ellerine yaptırdıkları dövmelerin şekillerini kendileri tarif
etmiş. Yörenin beden işaretleri artık unutulmak üzeredir.

3. Sonuç:

Tarihin derinliklerinden insan vücuduna taşınan beden işaretleri, kırsal kesimde bir
yaşlı âdeti olarak kalırken, gelişmiş şekliyle kentsel alanda gençler arasında resim motifleriyle
moda olmuştur. Bozhöyük’teki beden işaretleri ise runik yazılara benzemektedir.
Bozhöyük’teki geleneksel tekniklerle yapılmıştır. Yörede dövme yapmasını bilenler turistik
bölgelere giderek bu sanatlarını Baraklar gibi geçim kaynağı olarak icra etmektedirler.
Şehirlerde dövme yapan atölyeler de vardır. Karar verme merciinde bulunanların dövme

yaptırmayı bir yasal düzenlemeyle kontrol altına almaları gerekir. Dövme üniversitelerde bir
sanat dalı olarak incelenmektedir, bunun için çok geç kalmadan ülke bölge bölge taranmalı ve
bir arşiv yapılmalıdır. Dövme konusunda ressamlar, ilahiyatçılar, hekimler, sanat tarihçileri,
filologlar, arkeologlar ve antropologlar bir ekip olarak çalışmalıdır.
Çalışmamızda 13 kaynak kişi ve 60 dövme terimi üzerinde durduk. Dövmenin tarihini
ve Bozhöyük’teki şeklini ele aldık. Bozhöyük’te tespit ettiğimiz beden işaretleri ve
oluşturduğumuz küçük sözlük bundan sonraki araştırmalara bir katkı sağlar ümidiyle
incelememizi saygıyla bilgilerinize sunuyorum.

Sözlük:
Aşağıdaki kelimeler, kaynakçada gösterilen eserlerden ve kendi kaynak kişilerimizden alınarak bundan
sonraki araştırmacılara yardımcı olmak amacıyla oluşturulmuştur.
Ana Tanrıça: Dövmelerdeki yılan, boğa, kuş, kartal, inek, geyik, ceren, birbirine sarılı çift yılan, daire
halka halhal, nokta, üçgen, sekizgen, kare, ikiye bölünmüş dörtgen, içinde yuvarlak noktaları olan geometrik
şekillerin hemen tümü şu veya bu şekilde Ana Tanrıça'yı kutsamayı, dolayısıyla hayat kaynağı olan annenin
doğurganlığını, döl bereketini, kadın rahmini, anne karnına düşen spermin yumurtayı döllemesini, ceninin
gelişim evrelerini ve nihayetinde hayat ve ölümü imgeler.
Arap harfleri motifi: Gaziantep yöresinde erkeklerde görülen dövme şekilleridir.
Ay motifi: Yaşam kaynağını, sonsuz yaşam isteğini simgelemektedirler
Ayyıldız motifi: Kadıoğlu’nun 1994 yılında Çankırı’da bir Türkmen köyünde yaptığı çalışmada ise 50-
55 yaş civarındaki kadınlarda, burnun üst kısmı ve alnın ortasında bulunan ay-yıldız şeklinde dövmenin dışında
vücudun başka hiçbir yerinde dövmenin bulunmaması dikkati çekmiştir.
Ceren motifi: Çene altından başlayarak, boyunda devam eden ve iki göğüste şekillenen ceren
motifidir.
Tarak ve ayna motifi: Kadınlarda el üstü ve ayak bileklerinde rastlanan tarak ve ayna şekilleridir.
Halka motifi: Dövme desenleri arasında ayak bileklerinde halka motifleri önemli yer tutmaktadır.
Dek: 1. metin, teks. 2. büyük aşık kemiği. 3. puan. 4. dövme. 5. benek.
Dekkak : Dövme işini yapan erkek.
Dekkake: Dövme işini yapan kadın.
Deri: Deri eşsiz ve son derece ilginç bir organdır.Bir yetişkinin bedenini kaplayan deri ortalama olarak
3 m2 den biraz fazladır ve ağırlığı tüm vucut ağırlığının % 15 i kadardır. 1 cm2 deride milyonlarca hücre, sıcak,
soğuk ve ağrıyı hissetmek için binlerce sinir ucu vardır. Ayrıca yağ bezleri, kıl dibi kesecikleri ve ter bezleri
derinin parçasıdır. Bu karmaşık yapıyı besleyen milyonlarca kılcal kan damarı da inanilmaz bir şebekeyle deriye
yayılmıştır. Ortalama deri kalınlığı yine yetişkin bir insanda 2,5 mm ye kadar olmakla beraber yer yer çok ince
(örneğin göz kapaklarında) yer yer de el araları ve ayak tabanlaıinda olduğu gibi çok kalındır.
Dermis: Epidermisin altındaki tabakaya denir. Derinin % 90 ını oluşturur. Bu tabakada güçlü beyaz
lifler ve içinde damarların, kas hücrelerinin,sinir hücrelerinin, lenf kanallarının, kıl foluküllerinin ve bezlerin
bulunduğu bu tabaka asla piercing uygulanmaması gereken tabakadır.
Dolgu: Derinin altında iğne ve iplikle açılan boşluğa zerk edilen dövme malzemesi.
Dövme boyası: Dövme için üretilmiş özel boyalar.
Dövme fuarı: Uluslararası ilk dövme fuarı 1970 yılında yapıldı.
Dövme iğnesi: Paslanmaz çelikten yapılmış özel iğneler.
Dövme sanatı: Avrupa’da bir bir güzel sanatlar dalı olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde de tez
konusu olarak ele alınmaktadır.
Dövme : Yok edilemeyen bir boya maddesinin belirli bir teknikle derinin alt yüzeyine işlenmesidir.
Dövmenin acısı: Dövme, yapıldığında acı verir ama, bu keyifli bir acıdır. Bu acı daha sonra bedenine
güzellik katar, ona yeni anlamlar yükler. Kadınlar için zarifliğin, soyluluğun, güzelliğin; erkekler için gücün
belirtisidir. Kötülüklerden koruyacağına, ömrü uzatacağına inanılır.
Dövün: Dövmeyi yaptıracak kişi veya “gurbet” tarafından belirlenen şekillerin yanmış kibrit çöpü
yardımı ile vücut üzerine çizilmesi.
Dövün motifi: 1991 yılında Gaziantep Barak bölgesinde yapılan araştırmalarda 40-45 yaşın üzerindeki
erkek ve kadınların el, yüz ve vücutlarında yörede “dövün” olarak adlandırılan dövmelere rastlanmıştır. Bu
kişilerde el, yüz ve vücudun çeşitli bölümlerinde dövün bulunur; 18-20 yaş civarı genç kızlarda ise yalnız sağ
yanakta bir nokta şeklinde dövün yer alır.
Dudak dövmesi: Kadın dudaklarındaki yoğun dövmelere dair rivayetler çeşitli. Birine göre, İslam öncesi
zamanlarda Mekke pazarında bir erkeğin bir kadını zorla öpmesini protesto eden kadınlar, dudaklarını
boyamışlar ve dudak dövmesi böylece başlamış. Bir başka rivayette de bu dövmenin utanç belgesi olarak
yapıldığı anlatılıyor.
El-Merare: Dövme yapmakta kullanılan safra veya öd gibi malzemelerin genel adıdır.
Epidermis tabakası: En üst tabakadır. Deriyi oluşturan hücreler epidermisin %95 ini oluşturur. Üst
derinin altı ise yağ bezi adı verilen dokudur. Dolayısıyla piercing takısının uygulanacağı bölge burasıdır. İğne
derinin enfazla 1mm altına girecek şekilde ayarlanır.
Gölgeleme: Resimde gölge oluşturma, gölge ile resme hacim verme.
Gurbet: Gaziantep Barak bölgesinde geçimini dövme yaparak, boncuk, iğne gibi ufak tefek gereçler
satıp, karşılığında yumurta, arpa, buğday vb. alarak karşılayan küçük gezici gruplar.
Gurbet motifi: Gaziantep yöresinde “gurbet” adı verilen, geçimini boncuk, iğne gibi ufak tefek gereçler
satıp, karşılığında yumurta, arpa, buğday vb. alarak karşılayan küçük gezici gruplar tarafından, 15-20 yıl
öncesine kadar isteyenlere dövün yapıldığı, şimdi ise bu uygulamanın devam etmediği belirtilmiştir. Dövün
yapılmadan önce, dövmeyi yaptıracak kişi veya “gurbet” tarafından belirlenen şekiller yanmış kibrit çöpü
yardımı ile vücut üzerine çizilir. Üç ya da dokuz adet halinde (bu rakamların mistik özelliği bilinmektedir) bir
araya getirilerek sıkıca bağlanan iğnelerle deri dövülür; koyun ödü ve kazanların altından toplanan isle
hazırlanan karışım, bu dövülme sırasında altderiye yerleştirilir. Kabuk bağlayan bu yara zamanla iyileşir ve
desen belirir.
Günedoğu’da dövme modası: Bu coğrafyadaki dövme, yaşlı modasıdır.
Güneş motifi: Erkeklerin sağ şakaklarında dokuz noktayla yapılmış güneş kursu, onu taşıyanın her daim
sağduyulu, akıllı ve zeki olacağına, ahirette yanmayacağına delaletmiş. Çok rastlanan güneş ve ay motifleri
yaşam kaynağını, sonsuz yaşam isteğini simgelemektedirler.
Haç motifi: Haç motifi Hıristiyanlığın bir simgesi diye bilinse de gerçekte bu motifin tarihi çok daha
eskilere uzanıyor. Renkleriyle birlikte uğurlu yön bildirdiğine, kötü bakışların etkisini yokettiğine inanılıyor.
Ucu içe dönük okun deldiği daire ise döllenmenin bir göstergesi olarak doğurganlık ve bereketi simgeliyor.
Halîb Ümmül-Bint: Bebeği kız olan annenim dövme yapımında kullanılan taze sütü.
Hapishane veya askeriye tekniği: İğneye iplik sarıp boyaya daldırarak derinin alt yüzeyine işleme
yöntemiyle dövme yapmak.
Hayat ağacı motifi: Kadınlarda boyundan göğüse inen hayat ağacı motifi Ana Tanrıça inanışından
kaynaklanıyor. Hayat kaynağı annenin doğurganlığını, ceninin gelişim evrelerini ve nihayet hayat ile ölümü
imgeliyor.
İbre: Dövme yapımında kullanılan dikiş iğnesi ve ipleri.
İs: Dövme yapılırken en çok kullanılan boya maddesi istir. İsle birlikte çivit, antimuan tozu, kavrulup
dövülmüş kemik tozu, çeşitli bitki özleri, safran ve kına da kullanılır. Bu malzemelere göre deride beliren izler
kırmızıya yakın bir tonda olabilir.
İsme’l-bikar: Erkeklerde daha çok ellerde, burun, çene, elmacık kemikleri üzerinde birer nokta şeklinde
yapılan dövmelerin genel ismidir.
Japon tekniği: Çok canlı renklerle ejderha resimlerinin işlendiği dövme şekli.
Kabuk: Dövme yapılan organ mendille silinip bezle sarılıyor, yara yaklaşık üç gün içinde kabuk
bağlıyor, kabuk sıyrılınca dövme ortaya çıkıyor.
Kentsel yaşamda dövme modası: Günümüzde Batı’da çok yaygın bir uygulama alanı bulunan dövme,
kentsel yaşamda özellikle gençler arasında giderek daha çok ilgi çeken bir süslenme biçimine dönüşmüştür.
Kontur: Resimde nesneyi belirgin gösteren çevre çizgisi.
Medkuk: Dövme yaptıran erkeklere verilen addır.
Medkuke: Dövme yaptıran kadınlara verilen addır.
Merbain: Baharın soğuk geçen günlerine verilen addır.
Merbaiye: Dövme yaptırma zamanı, baharın başlangıç zamanına verilen ada denir.
Mezar motifi: Kızılcahamam’da “Yenge Mezarı” olarak anılan kadın mezarlarının başucuna konulan
tahta işaretleri dövmelerde görülmektedir..
Pasifik yerlileri veya Eskimo tekniği: Çapa biçiminde bir çubuğun üzerine başka bir çubukla çekiçleme
vurma yöntemi ile dövme yapma.
Pirsing: İğnenin iliğine geçirilen iple deriye boya işleme, küçük takılar takma. 1980’lerde sektörel
uygulamaya geçen dövme ve beraberinde İngilizce bir kelime olan piercing ile birlikte anılmaya ve sektör haline
gelmeye başladı.
Runik motif: Köktürk işaretlerine benzeyen, daha çok verevine ve köşeli dövme işaretleri.
Rus tekniği: Rus mafya üyeleri hapishanedeyken ellerine dört duvar arasında olduklarını anlatan beş
nokta veya ihbarcı olmadıklarını anlatan ve görmedim, duymadım, konuşmadım anlamına gelen üç nokta
dövmelerini yaptırırlarmış.
Samuel O’Reilly tekniği: Dövme makineleriyle uygulama yapılmaktadır. İlk elektrikli dövme makinesi
1890’lı yıllarda kullanılmıştır.
Sirac : İdare lambasından elde edilen istir.
Sterlizatör: Kullanılacak aletler mutlaka steril edilmiş olmalıdır. Sterilizasyon; kullanılacak
malzemelerde ısı ve çeşitli deterjanlarla sağlanmaktadır. Parçalar ultrasonic cleaner (bu cihaz, ses dalgalarıyla
metalin üzerindeki boya kan gibi parçaları söker atar) cihazı ile temizlendikten sonra, özel deterjanda bekletilir
1saat, daha sonra kesin sterilizasyon için kuru hava sterilizatöründe (dişçilerin kullandıkları cihaz) 1saat ısıya
tabi tutulur ve böylece tüm viral, mikobiyal ve bakteriyel enfeksiyonların önüne geçilir. Bir dövmecide kuru
hava sterilizatörü bulunması zorunludur.
Tatto: Mitolojide ise dövmeyle ilgili çok çeşitli söylentiler vardır. Evrenin tanrıları, dövme tanrısı ve
balıkların desenleri ile renklerin yaratıcısı Bilge Tohu’nun bilgece bakışları altında Ta Tau sanatını icra etmişti.
Ta Tau bugün Tattoo adıyla anılan dövmeye adını veren tanrı olarak bilinir. Bir gün Mata Mata Arahu ve Tura-i
Po adındaki tanrılar Tanrıça Hina’yı baştan çıkarabilmek için yeryüzüne indiler. Ve vücutları mavi desenlerle
kaplandı. Bundan sonra insanlar kendilerini tanrılara beğendirmek için vücutlarını farklı farklı desenlerle
kapladılar. Ve herkes aslında tanrıları taklit etti. 18. yüzyılın batı denizcileri ise vücutlarına köpekbalığı, yunus,
kılıç, çapa resimleri çizdirmiş, sevgililerinin isimlerini yazdırmışlardı. Bazı figürler ise denizde yol aldıkları her
beş bin mili ifade ediyordu.
Toz tekniği: Dövme yapmada isin yanı sıra kül, çivit, antimuan tozu, kibrit tozu, güherçile, kavrulup
dövülmüş kemik tozu, çini mürekkebi, susam yağı, çeşitli bitki özleri, safran, hayvan ödü ve kına katkı maddesi
olarak kullanılır.
Tüy tekniği: Güneydoğu’da herhangi bir kümes hayvanının tüyünün ucuna iplikle bağlanan iğneyle
uygulanır. Burada kullanılan boya malzemesi anne sütü ve is (kurum) ten elde edilir.
Ultrasonic cleiner: Temizleme cihazı.
V motifi: Karın üzerinde V veya V'li haç işareti, baş ağrısını önlermiş.
Vesm: Dövmenin Arapçadaki karşılığıdır, bk. dek.
Yakma tekniği: Diğer bir teknik, açılan yarıklara barut, kibrit ve güherçile içeren karışımları yayarak
ateşlemektir. Yanan deride hiçbir zaman çıkmayan mavi bir yanık izi oluşur.
Yıldız motifi: Bozhöyük’te çapraz işaretinin üstündeki üçkenin içerisinde ay-yıldızdaki gibi beş köşeli
yıldız vardır.


Dr. Mehmet Hazar

Bunları okuduktan sonra bu konu hakkında bir belgesel hazırlanmış , bunları paylaşacağım. Yalnız öncelikle
ırkçı yorumlarınızı kendinize saklayın, yazarsanız da bu sizin acizliğinizi gösterir kişiliksiz biri nsan olduğunuzu gösterir . Burada bir bilgi veriyoruz , bilginin dili dini ırkı olamaz .

Bir başka araştırmamdan notları eklemek istiyorum ,

Bu çalışmada, Diyarbakır'da Çingenelerin bir alt grubu olan Karaçilerde el, yüz ve benzeri bedenin görünür yerlerine farklı amaçlarla işlenen dövme geleneği üzerinde durulmaktadır. Çocukluktan itibaren değişik yaşlarda el, kol ve yüzün farklı bölgelerine yapılan dövmeye yerel bir ifadeyle dak adı verilmektedir.Kız çocuğu doğuran anne sütü, is ve hayvan ödü karıştırılarak elde edilen bir malzeme ile deri arlında delici aletlerle işlenen dövme, uzman kadın ve erkekler tarafından uygulanmaktadır.

DİYARBAKIR’DA KARAÇİ ÇİNGENLERİNDE DÖVME GELENEĞİ
Ahmet CİHAN[1]

1. Giriş
Bu çalışmada, Diyarbakır’da Çingenelerin bir alt grubu olan Karaçiler’de el, yüz ve benzeri bedenin görünür yerlerine farklı amaçlarla işlenen dövme geleneği üzerinde durulmaktadır. Çocukluktan itibaren değişik yaşlarda el, kol ve yüzün farklı bölgelerine yapılan dövmeye yerel bir ifadeyle “dak” adı verilmektedir.
Kız çocuğu doğuran anne sütü, is ve hayvan ödü karıştırılarak elde edilen bir malzeme ile deri arlında delici aletlerle işlenen dövme, uzman kadın ve erkekler tarafından uygulanmaktadır. Ayrıca, çocukluktan ergenlik dönemi başına kadar yaptırılan ve ömür boyu kalıcı olan dövme nakışlarında cinsiyete göre çok belirgin farklılaşmalar olmasa da nüanslar görülür. Kadınlar arasında güzel görünmek, dikkat çekmek gibi tensel cazibeyi artıcı bir rol atfedilen dövme, Karaçiler arasında genelde grup üyelerini tanımlama, damgalama ve belirleme amacıyla yaptırılmaktadır. Diğer yandan, bunların dışında nazardan koruyacağı ve uzun ömür ve sağlıklı bir yaşam getireceği düşüncesiyle de dövme yaptırılmış olduğu tespit edilmektedir. Dövmeye ilişkin bu tür inançların arkaik kültür ve primitif inançların günümüz toplumundaki tortulaşmış tezahürleri olduğu iddia edilebilir.
Bugün, modern kent toplumunda giderek yaygınlaşmasının aksine, Karaçi grubunda “dak” geleneği, sosyo-kültürel etkenlere bağlı olarak giderek ortadan kaybolmaktadır. Dövmenin Karaçiler arasında giderek azalmasının temel faktörü, içine yerleştirilmek istemedikleri “Çingene” toplumundan uzaklaşarak çevrelerindeki yerleşik toplumlara eklemlenme arzusudur denilebilir.

2. Çingenelerin kökeni
Çingeneler, yüzyıllar boyunca dağınık bir şekilde, örgütsüz olarak göçebe yaşam tarzını sürdürmüşlerdir. Çingenelerin kökeni ve izledikleri göç yolları hakkında farklı iddialar bulunmaktadır. Bununla birlikte, 19. yüzyılda, Çingenelerin Hint kökenli olduğu kanıtlanmıştır. Çingene sözcüğü, Hint toplumsal yapısını teşkil eden kast sisteminin en alt tabakasının müzisyen şarkıcıları olan Domlardan gelmektedir (Bozkurt 2006: 286–287).
Çingeneler üzerine yapılan etnografik incelemeler, onların grup içi evlilik yaptıkları, iffet üzerine belirli kurallar oluşturdukları, kapalı toplum yapıları ve kendileriyle özdeşleştirilen belirli meslekleri bulunduğunu ortaya koymuştur (Bozkurt 2006: 287).
Mevsimsel döngülerle bir bölgeden başka bir bölgeye yer değiştiren Çingene topluluklarının sosyal tarihleri incelendiğinde, daha çok geçimin kolay sağlanmasını esas alan yarı zamanlı ve sezonluk işleri yerine getirdikleri görülür. Müzisyenlik, falcılık, aktörlük, ayı oynatıcılığı, sepetçilik, demircilik, bakırcılık, kalaycılık, dişçilik, bohçacılık, çiçekçilik ve at seyisliği dilencilik, kâğıt, plastik ve demir toplayıcılığı bunlar arasında yer alır. Özellikle, tarımcı-geleneksel toplumlarda yerleşik halkın yapmak istemediği ya da sağlayamadığı marjinal mal ve hizmetleri sağlamışlardır (Bozkurt 2006: 288).
Çingenelerin Hindistan ayrılıp dünyanın dört bir tarafına yayılmaları, yaşadıkları bölgenin yabancı halklarca işgal edilmesi, savaş, tehcir ve geçim sıkıntısı gibi az çok birbiriyle ilintili nedenlere bağlanmaktadır. Çingenelerin, Hindistan’dan üç aşamalı bir göç sürecinde ayrılıp, üç ayrı güzergâh izleyerek dünyaya dağıldıkları öne sürülmektedir. Buna göre, ilk göç M.S. V.-VII. yüzyıllar arasında, ikinci göç VII-X. yüzyıllar arasında, üçüncüsü ise X-XIII. yüzyıllar arasında gerçekleşmiştir. Çingenelerin Batı’ya doğru gerçekleşen göç güzergâhlarından birincisi Afganistan, İran, Türkiye ve Balkanlar; ikincisi Afganistan, İran, Ermenistan, Rusya ve Balkanlar; üçüncüsü ise Afganistan, İran, Suriye-Filistin, Kuzey Afrika ve İspanya üzerinden olmuştur (Bozkurt 2006: 288).

3. Türkiye’de Çingeneler
Ne Çingenelerin ne de Çingene toplumunun bir alt grubu olan Karaçiler’in Türkiye’deki toplam nüfusları, bölgesel ve yerleşim birimlerine göre dağılımları; dilleri, dinsel algılamaları ve yaşam biçimleri hakkında yeterli bilgi bulunmaktadır.
Türkiye’nin, çok katmanlı ve karmaşık, çok etnili bir toplum yapısına sahip olduğunu bütünüyle ifade eden özdeyişlerden birinin “Türkiye’de yetmiş iki buçuk millet var” deyimi olduğu söylenebilir. Bu özdeyişte yer alan “buçuk millet” ifadesinin Çingenelere yönelik olduğu bilinmektedir (Svanberg 1992:265).
Çingeneler, tarım toplumuna özgü, belli işlerde uzmanlaşmış göçebe yaşam tarzıyla karakterize edilen gruplardır. Bu gruplar, kendi içlerinde homojen olup farklı şekilde tanımlanan bir kültürel tipi temsil etmektedirler. Günümüz Türkiye’sinde zaman-mekân göçebe olarak yaşayan en büyük grubun Çingeneler olduğu söylenebilir. Aynı zamanda bu grupların, yerleşik olanlarla birlikte, sosyoekonomik katmanın en alt tabakasını oluşturduğu öne sürülebilir (Svanberg 1992:265).
Çingenelerin Anadolu’ya geçiş tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Bizans döneminde, başta İstanbul olmak üzere birçok büyük yerleşim biriminde sihirbazlık, falcılık ve yılan oynatıcılığı yanında demircilik, nalbantlık, elekçilik yapan Çingenelerin bulunduğu tespit edilmiştir. Çingeneler, Osmanlı devrinde “Kıpti” olarak isimlendirilmiş, Müslüman ve Gayrimüslim olarak iki ayrı grup şeklinde tanımlanmışlardır. Her iki gruba mensup Çingeneler, Osmanlı devrinde Gayrimüslimlerin ödediği “cizye” denilen bir vergiyi ödemişlerdir (Bozkurt 2006: 290–291).
Türkiye genelindeki nüfusları hakkında net bir sayı ortaya konulmadığı gibi, Diyarbakır’da yaşayan Çingeneler hakkında da tam bir rakam söylemek oldukça zordur. Fakat Diyarbakır’da, Karaçi ve Dom diye adlandırılan çeşitli Çingene topluluklarının yaklaşık 500 hane civarında olduğu iddia edilmektedir. Adıyaman doğumlu Teyip Konaç Türkiye ve Diyarbakır’daki Çingenelerin sayısı hakkında şu açıklamada bulunmaktadır:
“Aşiretimiz vardır. Çokturlar. Çadırda yaşıyorlar. Biraz da sıkıntı çekiyoruz. Bir ev yok. Yani bizim milletimiz(de) çok insanlar var. Hepimiz birbirimizi tutsak, bir muhtarlık bir yerde. Belki hepimiz bir milyon evimiz var efendim. Şu Diyarbakır’da bizim gibi insanlar 500 ev var.”

Diyarbakır-Gaziler, 15 Ekim 2006
4. Çingenelere yönelik isimler

Çingeneler, geçmişten günümüze birbirinden farklı biçimde isimlendirilmişlerdir. Çingeneler, genelde, yerleştikleri bölgede icra ettikleri meslekleri veya yaşama biçimlerini çağrıştıran muhteviyatı olumsuz sözcüklerle adlandırılmaktadırlar. Bu isimler çoğu zaman, bulundukları ülke, bölge veya yerleşim birimindeki halkın onları kendilerinden ayrıştırmak ya da damgalamak için kullandıkları araçlardan ibarettir. Çingenelere verilen bu isimlerin onların etnik kimliğinin birer yansıması mı yoksa ortak yaşam biçimlerinin tezahürü mü olduğu bilinmemektedir. Ya da çoğunlukta olan halkın Çingeneleri kendilerinden ayırt etmek için geliştirdikleri soyut birer anlam verme olup olmadığı bütünüyle kestirilememektedir. Fakat kullanılan bu isimlerin, damgalayıcı, dışlayıcı ve aşağılayıcı fonksiyonlarla donatılmış anlamlandırma olduğu bir gerçektir (Bozkurt 2006: 295).

Türkiye’de yaşayan Çingeneler genelde “Çingene” olarak isimlendirilmektedirler. Ancak bu kavram, Anadolu’daki marjinal grupların oluşturduğu çok karmaşık etik bakış açısı sorununu temsil etmektedir. (Svanberg 1992:266–267) Çingenler, Türkiye’de yaşadıkları bölgelerin özelliklerine veya yaptıkları işler dikkate alınarak, “Poşa”, “Mırtıp”, “Teber”, “Arabacı”, “Cono”, “Haymantos”, “Şıhbızınlı”, “Roman” ve “Karaçi” gibi farklı isimler almışlardır (Bozkurt 2006: 292). Bu sözcükler, etik bakışla Çingenelere verilmiş isimler arasında yer alır. Diyarbakır’daki söz konusu topluluk, kendilerini Dom ve Karaçi olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle, çalışmada, onların benimsediği sözcüklerin kullanması tercih ettik.

5. Diyarbakır’da Çingeneler

Diyarbakır’daki Çingene gruplarına, bilinen tarihsel kaynaklarda çok az yer verilmektedir. Geçmiş yaşamlarına ilişkin hemen hemen hiçbir veri bulunmamaktadır. Bunun muhtemel nedenleri arasında, Çingenelerin göçebe yaşamlarını resmi denetim dışında sürdürmeleri; kendilerine özgü yaşam tarzları, yaşadıkları sosyal çevrenin kendilerini dışlamaları ve onların da çevreye olumsuz yaklaşmaları sayılabilir. Bunların dışında grupla ilgili sağlıklı ve düzenli bir veri elde etmenin güçlüğü zikredilebilir.

Diyarbakır ve çevresinde Çingenelere genel olarak “mırtıp” denilmektedir; bunun yanında Karaçi, Çingene ve Âşık gibi isimler de kullanılmaktadır. Osmanlı devri kayıtlarında bölgede yaşayan Çingene gruplarına Mutrıp ve Karaçi adı verildiği tespit edilmektedir (Arıkan 1999: 97 vd).

Mırtıp/Mıtrıp sözcüğü, yaşam tarzı ve hayat felsefelerinin bir yansıması olarak, çevre halkı tarafından Çingene gruplarının tamamı için kullanılmaktadır. Fakat Diyarbakır’daki Çingene toplulukları iki alt gruptan oluşur. Bir grup, müzisyenlik yaparak geçinir. Bunlar; Mıtrıp veya “Âşık” diye adlandırılır. Diğer bir ikinci grup var ki bunlar “Karaçi” diye isimlendirilir (Andrews 1992:198–199).

Karaçiler, geçimlerini daha çok el sanatlarına dayanarak sağlamışlardır. Zanaatçılığı meslek edinen Çingene grubu içinde dişçiliği meslek olarak seçenler genelde Karaçiler olmuştur. Fakat tamamı tek bir meslek icra etmemiştir. Karaçiler’in bir bölümü yerleşik tarımcı topluluklar arasında diş yaparken, diğerleri elekçilik ve benzeri emek yoğun işlerle geçimlerini sağlamaya çalışmışlardır.

Çoğu zaman Karaçiler ile Âşıkları birbirine karıştırılmaktadır. Oysa bunlar eskiden beri farklı iki gruptur. Bugün gelinen noktada, grupların ayrı ve ayrıntılı olarak tanımlanması oldukça güçtür. Bölgede yaşayan bu iki Dom[2]grubu, zamanla çeşitli nedenlere bağlı olarak karışmaya ve kaynaşmaya başlamışlardır. Bununla birlikte söz konusu gruplar arasında çok belirgin olmasa da nüanslar görülür.

Karaçi Domlarının bölgeye geliş tarihleri konusunda farklı açıklamalar olmakla birlikte, grubun büyük çoğunluğu, Osmanlı devri sonlarında Suriye’den göç etmiş olduklarını öne sürmektedir. Karaçiler, uzun süre güneydeki il ve ilçe merkezlerinde, bağlı köy yerleşim birimlerinde konar-göçer olarak yaşamışlardır.

Suriye’den gelmiş olduklarını iddia eden Karaçiler, konar-göçer yaşam tarzlarını uzun süre devam ettirmişler, daha sonra yavaş yavaş şehir varoşlarında yerleşik yaşama geçmişlerdir. Bugün Karaçiler’in büyük çoğunluğunun Mardin, Diyarbakır, Adıyaman, Urfa, Hatay ve Mersin illerinde yaşadıkları grup üyeleri tarafından ifade edilmektedir. Kış mevsimini kentsel alanlarda geçiren Karaçiler’in bir bölümü baharla birlikte göçebe olarak farklı bölgelere ve çevredeki kırsal alanlara dağılmaktadırlar.

Aşiret örgütlenmesini benimseyen Karaçiler, konar-göçer yaşam tarzlarını ve gruba özgü kültürel değerleri, gelenek-görenekleri rahatça uygulayamamışlardır. Zamanla yerleşik tarımcı halkın gelenek-göreneklerini benimseyen Karaçiler, giderek kendilerini yerli halkın bir parçası olarak görmeye başlamışlardır.

Grup üyelerinin anlatımlarına göre, Karaçiler Diyarbakır’a iki ayrı yoldan gelmişlerdir. Bu yollardan biri İran-Kafkasya güzergâhı, diğeri ise Irak-Suriye-Filistin güzergâhıdır. Karaçiler, her iki güzergâhı izleyerek farklı dönemlerde Diyarbakır’a yerleşmişlerdir. Hem İran-Kafkasya hem de Suriye-Filistin yoluyla gelen Karaçiler kökenlerinin Hindistan’a uzandığını düşünüyorlar. Ancak bu bilgi, bütünüyle kuşaklar arasında aktarılan sözlü anlatıma dayanmaktadır. Adıyaman doğumlu bir Karaçi olan Teyip Konaç, grup ve aile olarak geçmişlerine ilişkin şu açıklamada bulunmaktadır:

“Akrabalarımız Suriye’de var. Halep’te. Aşirettir bunlar. Peygamberimiz zamanında bir savaş vardı. Millet artık bir gruba ayrılmış. Bize de demişler. Bizim devletimiz var, Karaçistan. Bizim soyumuz ordan gelir. Karaçlar dağlara kaçmışlar. Birbirlerini kaybetmişler. O zaman birimiz buraya gelmiş, dedelerimiz. Kimimiz oralarda kalmışlar. İşte göçebe olarak gelmişler efendim. Annemler muhacirdirler. Muş tarafında. Bu Rus savaşında. Oradan kaçmışlar muhacir olarak. Evleri falan bırakarak Rus’un elinden kaçmışlar. Biz o zaman yoktuk. Belki de çocuktuk.

Babam göçerdi, anam değildi. O Muş’tan gelmiş. Burada kalmış, babamı görünce evlenmişler. Biz de o zamandan beri buralarda kaldık. Anam Muş’ludur. Babam Karaçistan’dan gelmişler. Orası bir devlettir. Ben bilmiyorum neresidir. Benim okumam yazmam yoktur. Babamı da görmedim. Dedemi de görmedim. Ama aşiretimiz vardır. Çokturlar. Çadırda yaşıyorlar. Hayatımızda biraz memnunuz, biraz da sıkıntı çekiyoruz. Bir ev yok efendim. Biz yaşıyoruz. Babam ufakken öldü.”

Diyarbakır-Gaziler: 15 Ekim 2006

Diyarbakır merkez’de 1977 yılında doğan ve bugün dört çocuk babası olduğunu ifade eden Mustafa Demir, grup olarak Karaçiler’in kökeninin Hindistan’a dayandığını; kendilerinin ise Irak üzerinden Türkiye’ye gelmiş olabilecekleri ihtimalini şöyle ifade etmektedir:

“Diyarbakır’da büyüdük. Karacadağ tarafından göçer olarak buraya geldik. Soyumuz benim bildiğim kadarıyla Hindistan’dan; bazılarına göre ise Kuzey Irak tarafından gelmişler. Ama yaygın kanaat Hindistan tarafıdır. Burada yaşamışız; Türkiye’de, Diyarbakır’da, Karacadağ taraflarında göçebe olarak köylerde, mağaralarda yaşamışız. 4–5 yaşına kadar oralarda büyüdüm. Diyarbakır’da olsaydık belki okurduk. Dedelerimiz hep oralarda, hep ezilen sınıflar olmuşlar.”

Diyarbakır-Bağlar/Yeniköy Mahallesi: 21 Aralık 2006

6. Diyarbakır Karaçileri
Göçebe Karaçiler, kendilerini muhteviyatı olumsuz Çingene toplumundan kısmen ayrı göstermekte; fakat bütünüyle de ondan bağımsız olmayan, Domların belirli bir soyundan geldiklerini kabul etmektedirler. Göçebe Karaçiler’in bir bölümü, asıl itibariyle kökenlerinin Karaçiye dayandığını ileri sürerken, diğer bir kısmı “Bin Hilal Aşireti” adıyla, Domların bir alt grubu olduğunu kabul etmektedir.
Âşık, genel olarak, müzik enstrümanı çalan, düğün ve eğlencelerde rol alan Domların alt grubuna verilen isimdir. Daha az bir şekilde olmak üzere, Diyarbakır’da Çingeneler için gezici ve göçebe anlamına gelen “gevende” sözcüğü kullanılmaktadır. Yöre halkı, Dom topluluğu arasında Karaçi denilen gruba daha fazla itibar etmektedir. Bu itibar ve ilginin nispî olduğu söylenebilir. Geçmişte göçebe olarak yaşadıkları kırsal yerleşim alanlarında yerleşik tarımcı topluluklarla kurdukları ilişki çerçevesinde, Karaçiler’in gerek elek, kalbur ve benzeri el sanatlarına dayalı ürünlerle, gerekse demircilik, dişçilik gibi konulardaki uzmanlık gerektiren bilgi birikimleriyle tarımcı topluluklara sağladıkları fayda belirleyici olmuş olabilir.
Diyarbakır kent merkezinde yerleşik Karaçiler’den görüşme yaptığımız birçok kişi, kendilerinin Domların bir alt grubu olduğunu; fakat zaman içinde yaptıkları işin niteliğinin değiştiğini ifade etmektedir. Karaçi kökenli olduğunu açıkça belirten Mustafa Demir, babasının geçmişte kalburculuk yaptığını ancak kendisinin müzisyenlik mesleğini tercih ettiğini şu sözlerle açıklamaktadır:
“Bize hem Dom diyorlar, hem de Karaçi diyorlar. Zaten Dom’la Karaçi aynı, meslekler değişiyor. Mesela benim dedem Karaçi’dir. Kalbur falan yapıyorlarmış. El işi yapıyorlardı. Ben büyüdüm onu yapmadım. Ben onu sevmedim, ben şu anda müzik çalıyorum. Zurna çalıyorum. Benim branşım zurnadır. Üflemeli. Kendimi geçindiriyorum. Şimdi Diyarbakır’da böyle ortamlar kalmadı, düğün de kalmadı. Şimdi, mahalle çalgıcıları bize ekmek bırakmadılar. Bizim mesleğimiz davul-zurna falan. Bu, Siverek tarafında devam ediyor. Diyarbakır merkezde bize iş kalmadı.”
Diyarbakır-Bağlar/Yeniköy Mahallesi: 21 Aralık 2006
Yaşlı bir Karaçi olan Mahmut Demir, bir aşirete bağlı olarak, kabile yapısına göre farklı meslekleri yerine getirmek suretiyle yaşamlarını sürdürdüklerini; ancak zaman içinde bu durumun değiştiğini belirtmektedir:
“Bizim kabilemiz bize davulcu diyorlar. Karaçi vardır kalbur yapıyor. Onlar kalburcu. Dişçiler vardır, onlar da Dom’dur. Onlar da diş yapıyor. Her birinin bir mesleği var. Bizim mesleğimiz davuldur. Bir tane diş için iki tane yumurta alıyor, tavuk alıyor. Adam bir tavukla, iki tane yumurta ile bir yere yetişemez. Bizim davulcu da, gidiyoruz bir düğüne, beş altı kişi orada çalışıyoruz. Çok şükür o da ortadan kaldırıldı. O zaman gidiyorduk çalışıyorduk. Adam başı 50 milyon, 30 milyon, 40 milyon düşüyordu. Adam götürüp de beş on nüfusu 30–40 milyonla besleyemezdi.”
Diyarbakır-Bağlar/Yeniköy Mahallesi: 10 Aralık 2006

7. Genel olarak dövme
Kökeni tarihin derinliklerine dayanan dövme, bedene belirli anlamlar yükleyen ve inanca, büyüye dayanan bir tür sanat formudur denilebilir. Vücut üzerine yapılan değişik motif, şekil, işaret ve resimlerle sağlanan sessiz bir iletişimdir. Bu yönüyle, dövme bireyin veya belirli sosyal grupların kimliğinin bir parçasıdır (Hazar 2006: 293).
Dövme geleneği, M.Ö. beş binli yıllardan bu güne, Mısır’da, Yunanistan’da, Afrika’da, Güneydoğu Asya’da, Okyanusya’da, Amerika, Japonya, Anadolu ve Orta Asya’da değişik toplumsal yapılarda görülmüştür (Bulut 2002: 47; Hazar 2006: 293-294).
Dövme, geçmişten beri, farklı sosyal örgütlenmelerde değişik amaçlar için kullanılagelmiştir. Kimi zaman suçlu olanları veya yerleşik kurallara aykırı davrananları deşifre etmek veya toplumda belirli sosyal sınıf veya gruba işaret etmek üzere kullanılmıştır. Bunların dışında aynı meslekten olanların karşılıklı birbirini tanıması amacıyla kullanılan bir beden işareti olmuştur. Diğer yandan, zararlı dış etkilerden korunmak gibi dini ve büyü saikiyle de yapıldığı olmuştur (Güler 1975: 7335; Bulut 2002: 36–45; Hazar 2006: 294–295)
Dövme, suçluları ve köleleri tanıma amacıyla eski Roma’da ve 19. yüzyıl İngiltere’sinde uygulanmıştır. Osmanlı düzenli ordusu yeniçerilerde de, 18. yüzyıldan itibaren orta/bölükleri simgelemek için dövme kullanılmıştır (Bulut 2002: 36–45; Hazar 2006: 295).
Eskiden beri, güç, gurur, dayanıklılık vs. gibi belirli bir şeyi sembolize etmek için, bu özellikleri taşıyan canlıların resimleri kullanılmıştır. Genelde resmedilen canlı hayvan figürlerinin anlamları esas alınarak dövme yapılmıştır.Dövmede, belirli bir amaç için önceden belirlenmiş kanatlı kuşlar, kara ve deniz hayvanları[3]; değişik çiçek ve bitkiler[4], gök cisimleri motif olarak resmedildiği gibi, belirli harf, runik yazı ve benzerleri de dövme motifi olarak deri üzerine uygulanmıştır (Güler 1975: 7335; Hazar 2006: 295–296).

8. Karaçilerde dövme
Çalışmanın bu bölümü, Diyarbakır kent merkezinde ikamet eden Karaçilerden görüşme yaptığımız toplam 14 kişinin anlatımlarında elde edilen bilgiler çerçevesinde hazırlanmıştır. Dolayısıyla çalışma, Diyarbakır kent merkezinde oturan Karaçi Çingene topluluğu ile sınırlandırılmıştır.
İslamın Şafii formunu benimsemiş olan Karaçi Çingeneleri, dövme geleneğini, iki ayrı güzergâhtan Anadolu’ya gelmeden önce temasta bulundukları farklı topluluklardan öğrenmişlerdir. Bu yollardan biri İran-Kafkasya güzergâhı, diğeri ise Irak-Suriye-Filistin güzergâhıdır. Karaçiler, her iki güzergâhı izleyerek farklı dönemlerde Diyarbakır’a yerleşmişlerdir.
Karaçiler, değişik yaş evrelerinde vücudun belirli bölgelerine işledikleri dövmelere dini-büyüsel inanç kapsamında önleyici ve iyileştirici simgesel bir anlam yüklemenin yanında; toplumda alt grup ve cinsiyetçi rolleri ifşa edici nitelik de kazandırmışlardır. Bu bağlamda, Karaçiler, dövme olarak, belirli sembolik motifleri değişik yaş aralıklarında vücudun muayyen bölgelerinde uygulamışlardır.

9. Vücutta dövme uygulanan yerler
Karaçiler’de dövme, cinsiyete göre hem dövme motifi hem de dövmenin uygulandığı bölge bakımından farklılık gösterir. Erkeklerde, genelde, el, burun, çene elmacık kemikleri üzerine dövme bulunurken; kadınlarda el, kol, ayak, alın, çene, dudak, yanak ve göğüs bölgesinde yaygın olarak görülmektedir. Erkekler, geçmişte, genel olarak, belirli bir gruba veya soya aidiyetin belirlenmesi için alnın şakak bölgesine ve burun ucuna kendi kabile, aşiret veya soy amblemini ve işaretini dövme olarak yaptırmaktadırlar.
Görüşme yaptığımız Karaçilerden Mehmet Demir, dövmenin geçmişte aşiret ve familya işareti olarak uygulandığını şu şekilde açıklar:
“Bu drep çok anlamlıdır. Bunlar aşireti temsil ediyor. Mesela “dahk” dövüyordular, o zaman karşısındaki onun hangi aşiretten olduğunu anlıyordu. Kimisi yanağına, kimisi anlına, kimisi çenesine, kimisi iki kaşının arasına bu “dahk”lardan vuruyorlardı ve bunlarla birbirlerini tanıyorlardı. Ben şimdi o dahkları görsem kimin hangi aşiretten olduğunu bilebilirim. Hiç sormasan hangi aşiretten, hangi aileden olduğunu çıkarabiliyorduk. Ama şimdilerde folklorcular da kalemlerle aynı işaretleri yapıyorlar. Halbu ki ne olduğunu bilmiyorlar. Öyle görmüşler yapıyorlar. Bir anlamı olduğunu, hangi aşiretin çocuğu, hangi familyanın kızı olduğunu bilmezler, ama biz biliriz.
Evet. Mesela alnında ay-yıldız şeklinde yaptırıyorlar veya güzel bir çiçek; burunda tek bir düğüm; yanaklarda üç ufak şekil; çenede aynı şekilde yapıyor. Bana mesela “Mehmedi Ahmo” diyorlar. Babamın adı Ahmet’ti, benim adım da Mehmet ismini almışım. Ben nerden belli olacağım, beni herkes nerden tanıyacak? Beni tanımasalar kızlarımdan tanırlar. Bu dövmeleri daha çok kız çocuklarına, bazen küçük erkek çocuklarının ellerine de yapıyorduk. O dövmelerden anlayanlar onlara bakarak kimin çocuğu olduğunu bilirlerdi.”

Karaçiler, geçmişte, çocukların ölmemesi için, burun ucuna, başparmak ile işaret parmağı arasına üç nokta şeklinde dövme motifi işlendiğini belirtmektedirler.
Karaçiler, belli amblem ve işaretler dışında, vucudun görünmeyen bölgelerine herhangi bir hayvan resmi yaptırmayı uygun görmemişlerdir. Hatta böyle bir girişimi sapkın bir davranış ve “Gâvur işi” olarak nitelendirmektedirler. Görüşme yaptığımız Mehmet Demir bu durumu şöyle anlatır.
“Bu sırta falan yapma işi sonradan olmadır, gavur işidir. Gerçi gavur bizden daha iyidir ama bu onların işidir. Yılan yapıyorlar, akrep yapıyorlar bilmem ne yapıyorlar bunlar bizde ayıptır. Fotoğraf falan yapmak ayıptır. Ya ay-yıldız ya da çiçek falan yapılır.
Hayır, hayır yok. Hatta bizden alışan insanlar var, Karacadağ tarafında aşiretler var. Her ne aşiret istersen orda vardır. Büyük aşiretler bunlar. Bazıları 1000–1500 hane olabiliyor. Onlar da bu dahkları yaptırıyorlar birbirinden ayrılmak için.
Kübari iş değil, Şeytanla ilgili, Allah’ın sevmediği bir iş değil. Sadece tanımak amaçlıdır. Kim hangi aşiretin evladıdır, bunları bulmak için bu noktalar konur.”

Diğer yandan, Karaçi kadınlarında görülen dövme motiflerinin hem çok daha çeşitli hem de vücudun değişik bölgelerine yayılmış olduğu söylenebilir. Bu nedenle, Karaçi kadınlarında dövmenin yapılış nedenleri de, erkeklere nazaran, yaşla orantılı olarak farklılaşarak artış göstermektedir. Erkekler gibi, belirli bir aşiret ve soy bağını temsil eden işaret ve amblem dışında kadınların birbiriyle az çok ilintili çok daha karmaşık dövme yaptırmış oldukları gözlemlenmektedir. Kız ve kadınlardaki dövmelerin farklı olduğunu Karaçilerden Mehmet Demir şöyle anlatır:
“Kızlar biraz daha süslü oluyorlar onun için onlarınki biraz daha farklı oluyordu. Evet. Kadınların hem alınlarına, hem çenesine hem de ellerine yapıyoruz. Erkeklerinki genelde burun üzerinde ufak bir noktadan oluşuyor. Ölseler dahi o işaretler kaybolmaz.”

10. Dövmenin yapılışı ve yapma yaşı
Dövme, genelde yeni doğum yapan kadın sütü, kazandibi isi ve öt karışımından oluşan bir madde ile yapılmaktadır. Önceden hazır olan işaret kalıpları vücudun istenilen bölgesine yerleştirilerek iğne ile deri üzerine işlenmektedir. Daha çok yaşlı kadınlar tarafından yapılan dövmeler, genelde 2–3 yaşından 7 yaşına kadar uygulanmaktadır. Dövmenin hangi süreçten geçerek nasıl yapıldığını görüşme yaptığımız Mehmet Demir şu şekilde anlatmaktadır:
“Eskiden bunların kalıpları vardı. Bu kazanların siyah taraflarını bıçakla kazıyorduk. Ondan sonra yeni doğum yapan kadınların sütü ile bunları karıştırıyoruz. Ondan sonra bunları örneğin elin üzerine bırakıyorduk. Zaten bunlar kalıp gibi oluyordu 6–7 tane iğne ilen bunları deriye dövüyorduk. Önce kan çıkıyor, uyuşunca fark etmiyorsun bile. Kan ile süt ve kazan karasından oluşturduğumuz o maddeyi bekletiyorduk ta ki yeşil olana kadar bekletiyorduk. Nasıl bir resim çizmişsen ona göre dövülür ve ölene kadar da o dahk çıkmaz.
Evin büyükleri biliyordu. Mesela benim annem yapıyordu. Herkes onun yanına geliyordu. Daha çok kadın işi idi, erkekler mecbur olmasalar pek yapmazlar. Sizin gibi birisi uzaktan gelmese ben yapmam ama uzaktan biri geldiği zaman ona göstermek için yapıyoruz.
Çocuk iken de yapılır, şimdi yapsan da olur hiç fark etmez. Genelde yürümeye başlayınca 2–3 yaşından 7 yaşına kadar yapıyoruz ki farkına varmasın. Acısını fazla hissetmesin.”
Dövme daha önce hazırlanan bir kalıp üzerine iğne ile derinin altına hazırlanan sıvının yedirilmesiyle oluşmaktadır. Ayrıca, dövmenin genelde bir kadın işi olarak görülmesi, zaruret halinde erkeklerin de yapması ilginç bir konudur.
Görüşme yaptığımız Karaçilerin anlatımlarına göre, grup üyeleri, yerleşik hayata geçişle birlikte çevrelerindeki yerleşik halkın kültürel ve inanç değerlerinin muhteviyatını daha yakından öğrenme imkânı bulmuşlardır. Bir taraftan yerleşik kültürün özümsenmesi ve absorbe edilmesi, diğer taraftan içinde yaşadıkları topluma eklemlenme çabası, grup üyelerini damgalayıcı ve ötekileştirici bir nitelik taşıyan dövme geleneğinden uzaklaştırmaya başlamıştır. Bu nedenle, görüştüğümüz birçok erkek, gruba aidiyeti sembolize eden yanak, burun ve çenelerindeki dövmelerden kurtulmak için her yola başvurduklarını belirtiyorlardı.

SONUÇ
Mezopotamya, Arabistan, Anadolu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgeleri ile tüm Asya’yı içine alan geniş bir alanda görülen dövme geleneğinin, herhangi bir etnik ya da sosyal gruba ait özgün bir sanat olduğu öne sürülemez. Şamanizm, paganizm, animizm, animizm, Taoizm, Budizm, Maniheizm ve Zerdüştlik gibi farklı dini düşünce temelindeki kültürlerin izlerini taşır[5].
Mamafih, belirli motiflerin yerel düzlemde, klan, kabile ve aşiret gibi belirli sosyal gruba mensubiyeti belirten bir tür kimlik, ya da damga işlevi gördüğü açıktır. Erkeklerden daha ziyade kadınlarda bulunan dak türleri arasında artı, çarpı, nokta, üçgen, daire, güneş, ay, yarım ay, yıldız, tarak, gül, çiçek ve değişik geometrik şekiller bulunmaktadır. Söz konusu geometrik şeklerin bir kısmı; V, Y, O, K, M, N, İ, L, U, S, C, X, Z ve H harflerine benzemektedir. Geometrik şekiller, çoğu zaman karışık şekilde bir arada bulunurlar[6].
Kadınların bedenlerinde görülen adı geçen geometrik şekillere, diğer sosyal gruplarda olduğu gibi Karaçiler de kendilerine özgü anlam ve manalar vermektedir. Bunlardan bir kısmı sevgi, saygı, aşk gibi gizli manalarını vermektedir.
Erkeklerde, şakak ve burun uçlarında birer nokta halinde; yanaklarda ve kollarda tekli ve çiftli birer nokta şeklinde yapılmaktadır. Kollarda, isim, sevgi ve aşkla ilgili resimler; ok, tabanca, kılıç, kama, bıçak, aslan, kaplan, yılan, kurt gibi hayvan resimleri tercih edilmektedir.
Kadın ve erkeklerin bedeninde görülen dövme motiflerinin, Karaçilerin göçebe olarak yaşadıkları Asya ve Afrika’da farklı etnik ve sosyal gruplarla kurdukları temas ve ilişki sonucunda ortaya çıkmış olabileceği iddia edilebilir.
Bugün Karaçilerin büyük çoğunluğu ya tam zamanlı veya mevsimsel olarak yerleşik hayata geçmiş bulunmaktadırlar. Çevrelerinde yaşadıkları tarımcı yerleşik topluluklara eklemlenme çabası içinde olduklarından, belirli bir sosyal gruba işaret eden, dolayısıyla büyük toplumdan ötekileştirici bir niteliği olan dövme yapma geleneğini terk etme eğilimindedirler.
alıntı

okuduğunuz için teşekkürler.
Ekli dosyayı görüntüle 3434
[video=youtube;WF5q0Yaw-Bk]http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=WF5q0Yaw-Bk[/video]
[video=youtube;RDYAmW6GMMo]http://www.youtube.com/watch?v=RDYAmW6GMMo&feature=youtu.be[/video]

[video=youtube;9uJiTOYtics]http://www.youtube.com/watch?v=9uJiTOYtics&feature=youtu.be[/video]
[video=youtube;eb-ua5e0vAo]http://www.youtube.com/watch?v=eb-ua5e0vAo&feature=youtu.be[/video]

bir başka belgesel

[video=youtube;E01Y7e7Tx-w]http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=E01Y7e7Tx-w[/video]

Milliyet haberden röpartaj ; Dövme /Dek

İndirmek için tıklayınız : Ekli dosyayı görüntüle 6095
 

Similar Threads

S
Cevaplar
2
Görüntüleme
394
Ü
Cevaplar
0
Görüntüleme
487
Üye silindi 76175
Ü
Üst