Neden 4 Kitap Var?

Ori

Kayıtlı Üye
Katılım
18 Ocak 2010
Mesajlar
3,255
Tepkime puanı
3,155
Arkadaşlar ben bu konuyu çok düşündüm ve bir açıklık getiremedim. Bir arkadaşım var ve bu konu üstünde gerçekten çok tartıştık, yine de bir açıklık getiremedik. Neden 4 kitap var ve neden her kitapta kahramanlar farklı? Arkadaşım Kuran'ın değiştirilemediğini savundu ama diğer 3 kitabın değiştirildiğini ifade etti. Diğer 3 kitapta kutsalsa neden 4. kitap değiştirilemesin ki? Bu konuda bir hayli bilgisizim ama yine de düşününce bana mantıklı gelmiyor. Bütün kitaplar dostluğu, sevgiyi, paylaşmayı anlatırken neden hepsi ayrı ayrı. Yoksa her kitap bir insan tarafından dolduruldu da birbirinden esinlenerek başka insanlar tarafından mı yazıldı? Cahiliyet devrinden kurtulmak için yapılan bir kurgu muydu?
 

Narsinha

Banlı Kullanıcı
Katılım
8 Ara 2012
Mesajlar
156
Tepkime puanı
22
1.Kitap çoğunluk olarak yaratılışı anlatır. 2.Kitap çoğunluk olarak yaratılıştan sonraki sapkınlığı anlatır. 3.Kitap yani incil nefs,şeytan ve nefsi kontrolü anlatır son kitap yani 4.kitap Kuran-ı Kerim ise nefs,terbiye ve sonrası hak yolu anlatır. 4 kitaba uyan kişi Yaratılışını bilir + Sapkın davranışları bilir + Nefsini bilir ve yener + Nefsini yendikten sonra hak yoluna girer ve 'Aşk'a ulaşır yani Aydınlanır. Günümüzde bir çok mason nefislerini kontrol eder fakat olumsuz tarafa hizmet eder. Bu yüzden 'Kitaplara' İman vardır. 4 üne de uyan kişi aydınlanır.Peki neden son dine,son kitaba inanmak zorundayız? sebebi diğer 3 kitabın değiştirilmiş olmasıdır. Kuran ise her sene hafız adı verilen kişiler tarafından ezberlendiği için değişime uğratılamamıştır. Fakat temel konuları bunu içerir. Vesselam.
 

Zeyna

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ocak 2009
Mesajlar
330
Tepkime puanı
60
Konum
İstanbul
İş
yönetici
Dünya yaratıldığından beri yeryüzünde varolan insanlar, Hz.Adem'den sonra çoğalıp Fırat ve dicle deltası arasında kalan bölgede ilk yaşam faaliyetlerini topluluklar halinde kurmaya başladılar. Nefs ile mücadelede yenik düşen insanoğlu arasında anlaşmazlıklar, geniş çaplı çatışmalar, uygunsuz ve sapıkça yoldan çıkmalar görüldü..Bunun üzerine zaman sırasıyla kurulan kavim ve medeniyetlere değil Tüm insanlığa bu kitaplar peygamberler aracılığı ile yayıldı.

Tevrat

Tora veya Tevrat (Arapça :?? İbranice : ??Tora), Tanah ve Eski Ahit'in ilk beş kitabına verilen isim. İbranice "öğretmek, göstermek, yönlendirmek, doktrin ve yasa" anlamlarına gelir. Tevrat adı Arapça'dan gelme olduğu için İslamî kaynaklarda daha çok bu ismi kullanılır. Orijinal olarak İbranice yazılmıştır. Musa'ya (Moşe) indirildiği kabul edilen beş kitaptan oluşur. Batılı kaynaklardaki isimleri Yunanca ismi Pentateukhos`dan (penta: "beş", teukhos: "kitap") türemiştir [1]. İbranice beş rakamının karşılığı hameş`den türeme Humaş ismi ile de anılır [kaynak belirtilmeli]. Tevrat en kısa şekliyle Museviliğin temel yasalarını içerir.


Tevrat, Tanah ve Eski Ahit'in ilk beş kitabını oluşturmasına rağmen bazen Tanah veya Eski Ahit anlamında da kullanılır. Hıristiyanlık, Tevrat ve Tanah'ın diğer kitaplarını kutsal kabul eder ancak Tanrı'nın yeni bir ahit yaptığını kabul eder. Bu nedenle Eski Ahit olarak adlandırdığı Tanah'taki uygulamaya dayalı kuralları geçersiz ilan etmiştir. Yahudilik İsa'yı ve Yeni Ahit'i kabul etmediği için Tanah'ın Eski Ahit olarak adlandırılmasını uygun bulmaz. İslam dini de Tevrat'ı kutsal kabul eder ancak genel kanı değiştirildiği yönündedir.

Musevilikte Tora'nın Tanrı tarafından Musa peygambere şahsen yazdırıldığına inanılır. İslamiyet'teki Tevrat inanışı da bu görüşü destekler. Kur'an'da Tevrat'ın Allah tarafından Musa peygambere indirilmiş bir kitap olduğu belirtilir.




Zebur

Zebur, (İbranice: Mizmor ?????, Çoğulu: Mizmorim ???????) Tanah'ın Ketuvim kısmında bulunan Teilim ????? bölümüne Türkçe'de verilen isim. Hristiyanlık'ta Davut'un Mezmurları veya sadece Mezmurlar olarak anılır.
Çoğu David HaMeleh (Davut) ve Şlomo HaMeleh (Süleyman) tarafından yaklaşık M.Ö. 560 yıllarında yazılmış ilahi formunda 150 şiirdir.
Yahudiler tarafından dinsel törenlerde okunur. Ayrıca her dindar Musevi her gün bir bölümü okunmak suretiyle bir haftada tamamlanacak şekilde bu kitabı bitirir. Zebur Hristiyanlarca da kutsal kabul edilir ve Kitab-ı Mukaddes'in Eski Ahit kısmında bulunur. Zebur'a eklenmiş olan 151. Bölüm Hristiyanlarca apokrif (kitaba eklenmemiş, doğruluğu şüpheli) olarak kabul edilir. Museviler tarafından ise kabul edilmez.


İncil

İncil, Hristiyanliğin kutsal kitabı olan Kitab-ı Mukaddes'in, Yeni Ahit kısmının ilk dört bölümünün her birine verilen isim. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından kaleme alınmış olan dört İncil yazarlarının adıyla anılır. İnciller İsa'nın hayatını ve öğretilerini anlatır.

Hıristiyan kaynaklarına göre, İsa'nın çarmıhta öldüğü ve üç gün sonra dirildiği inancı havarileri ve diğer öğrencileri arasında büyük etki yarattı. Havariler İsa'nın göğe alınışından sonra bir süre Filistin'de kaldılar. Ancak hem Yahudi muhafazakarlar hem de Romalılar'dan gördükleri baskılar nedeniyle dünyanın değişik yerlerine göç etmek zorunda kaldılar. Bunun sonuçlarından biri de Hristiyanlık'ın yayılması oldu. Havarilerden Petrus Roma'da, Bartalmay Ermenistan'da, Yehuda (Taday) ve Yurtsever Simun Pers topraklarında öldürülmüşlerdir [2]

Hıristiyan kaynaklarının aktardığına göre, İsa'nın havarileri ve onların yakın çevresinde yer alan kişiler İsa'nın öğretilerini anlatmayı sürdürdüler. Öğrencilerin önderi konumundaki Petrus Roma'da yaşamaktaydı. Onun yakın çalışma arkadaşı Markos büyük olasılıkla Petrus'un anlattıklarını bir araya getirerek İsa'nın yaşamını anlatan en eski İncil kitapçığını yazmıştır (M.S. 50-60 yılları). Diğer İncil yazarları İsa'nın öğrencisi Matta Levi ve Pavlus'un yakın çalışma arkadaşı doktor Luka, Markos'un yazdığı metni geliştirerek değişik alıcılara göndermek üzere İsa'nın yaşam öyküsünden kesitleri yazmışlardır. Her iki kitapçığın da 70 yılları dolayında yazıldığı düşünülmektedir. Yine İsa'nın öğrencisi olan Yuhanna ise İncil'ini 85 yılından sonra kaleme almıştır. İncil'in bütün kitapçıkları o dönemde Yahudiler'in yaşadığı her yerde yaygın olarak konuşulmakta olan Yunanca'nın Koine diyalekti ile yazılmışlardı [kaynak belirtilmeli].

Yeni Antlaşma 27 kitapçıktan oluşmaktadır. İsa'nın yaşamını anlatan ilk dört kitapçığa İncil denilmektedir. Sonraki kitapçıkların büyük bir bölümü ise İsa'nın öğrencilerinin (elçilerinin) kiliselere yazdığı mektupları içerir (bkz. Yeni Antlaşma).

İsa'dan sonraki ilk iki yüzyılda çok sayıda İncil ortaya çıkmıştır. Başlangıçta bunların hangilerinin "kutsal" kabul edilmesi gerektiği konununda bir görüş birliği yoktu. Dört İncil olması gerektiğini savunan ilk belge MS 180 yılında Piskopos Irenaeus tarafından yazılmıştır. Dört İncil konusunda hıristiyanların bir görüş birliğine varması bu tarihten de daha ileride gerçekleşmiştir. MS 397'deki Üçüncü Kartaca Konsili, günümüzdeki haliyle Yeni Ahit'in onaylandığı ilk büyük Hıristiyan kuruludur.

Kitabı Mukaddes'teki İncillerin üçü; Matta, Markos ve Luka'nınkiler, gerek verdikleri bilgi gerekse üslup açısından birbirini andırır. Bunlara sinoptikler denir. Yuhanna'nın incili, diğerlerinden farklıdır. Sinoptik İncillerin ortak bir kaynaktan (Q metni) kaynaklandığı öne sürülmüştür.
İncil'in mesajı İsa'nın kimliği ve eylemleridir. Hristiyanlar için insanlığın temel sorunu günahtır. Günahkar insan kutsal tanrı ile ilişki kuramaz. Günah insana ölüm getirir ve herkes bu ölümü hak etmektedir. Dünyada yaşamış tek günahsız kişi olan İsa ise insanların günahlarını bağışlatan bir kurban olarak çarmıhta ölmüştür. Tanrı bu kurbanı kabul ederek, İsa'yı ölümden diriltmiştir. Eğer bir insan İsa'nın ölümü ve dirilişine ve bu gerçeklerin onun yaşamındaki etkilerine iman ederse (güvenirse) günahlarından ve sonuçlarından kurtulacaktır. İsa'nın ölümü günahları bağışlatan bir kurban (kefaret kurbanı) işlevi görmüştür. Bu nedenle Hristiyanlar kurban kesmezler. Dört kanonik incilde sık sık İsa'nın Mesih olduğu belirtilir.



Kur'an-Kerim

Kur'ân veya Kur'ân-ı Kerîm, İslâm peygamberi Muhammed'e Allah tarafından Cebrail aracılığıyla gönderildiğine inanılan kutsal kitap. Kimi İslâmî kaynaklarda şöyle tarif edilir: Allah tarafından İslam dininin peygamberi ve son peygamber Muhammed'e Arapça olarak indirilmiş, tevatür yoluyla nakledilmiş, mushaflarda yazılı, Fatiha Sûresi ile başlayıp, Nas Sûresi ile sona eren kelâmdır.

Kur'an'ın bugünkü haliyle kitap halinde toplanılmış şekline Mushaf denir. Mushaf, ?iki kapak arasındaki sayfalar? anlamına gelir [3]. Habeşçe mişhaf kelimesinden gelir.
Kur'an-ı Kerim, peygamber hayatta iken yazılı hale getirilmemiş, mushaflaştırılıncaya kadar tevatür yolu ile muhafaza edilmiştir. Ancak bir rivayete göre Ebu Bekir, peygamberin sağlığında Kur'an ayetlerini hurma yaprakları, deri ve kemik üzerine yazarak saklardı.
Kuranın mushaflaşması, ancak vahyin tamamlanmasından sonra mümkündü. O zamana kadar nihai düzeni içine konmamış olan bu metin, Ebu Bekir tarafından mushaf haline getirtildi. [4]
Ebû Bekir'in halifeliği sırasında Kur'an-ı Kerîm toplanıp iki kapak arasında kitap haline getirilince, uygun bir isim aranmış, Abdullah b. Mes'ud'un "Habeşistan'da bir kitap gördüm, ona Mişhaf, Mushaf adını vermişlerdi" demesi üzerine, halife tarafından bu isim uygun bulunmuştur [5].
Kuran'ın bugünkü dizilişi ile mushaflaşması ise Halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. Osman tarafından toplanan Kur'an Heyeti, Kur'an'dan olmayan dipnot ve tefsir notları imha etmiş, geri kalanlar da Osman'ın veziri tarafından dizilmiştir. Bu dizilişe göre Kur'an 114 adet bölümden (sure) oluşur. Sureler genellikle surenin içerdiği ayetlerin konulardan birine göre verilen Arapça isimlerle anılırlar. Sureler kronolojik bir sırada (iniş sırasında) düzenlenmemiştirler. Kuran'ın sıralanışının mucizevi olduğuna inanılır. Yaygın hatanın aksine günümüzde elde bulunan Kur'an 6666 değil, 6236 ayet barındırır.

Ashab-ı Kiram, peygamberin sağlığında Kur'an'ı yazmamıştır.
İslam'a göre Kur'an-ı Kerim, peygamberin devrinde bizzat vahiy meleği ve nebinin birbirlerine karşılıklı okumaları ve sahabilerin ezberlemesiyle korunmuştur. Ancak Peygamber'in sağlığı müddetince devam eden vahyin bütün bir kitapta toplanmasına imkân yoktu. Çünkü vahyin peygamberin ölümüne kadar devam ettiği bilinmektedir. Peygamber'in vefatından iki gün öncesine kadar devam eden vahiy Onun vefatıyla son buldu. Böylece Kur'an inen son âyetle tamamlanmış oldu.
Kur'an sureleri bazen bir bütün olarak bazen de bölümler halinde geldi. Bazı sûreleri Mekke'de gelmesi dolayısıyla "Mekkî", bazıları Medine'de indirildiklerinden "Medenî" diye nitelendirilmiştir.
Peygamberin vefatını takip eden Yemâme savaşlarında 70 kadar hafızın şehid düşmesi müslümanları telâşa düşürmüştü. Ashabdan Ömer de hafızların toplanması için dönemin halifesi Ebu Bekir'e başvurarak konunun görüşülmesini istemişti. Bunun üzerine Ebu Bekr, Zeyd İbn Sâbit başkanlığında toplanan Abdullah b. Zübeyr, Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Haris b. Hişam'ın da bulunduğu büyük bir komisyon tarafından Kur'an sahifeleri bir araya getirildiği iddia edilir.
Üçüncü halife Osman zamanında hafız ve vahiy başkatibi olan Zeyd bin Sâbit, elinde yazılı Kur'ân metni olan herkesin bu metinleri getirmesini ve getirirken de ellerindeki metinlerin bizzat Muhammed'den duyduklarına dair iki güvenilir şahid gösterilmesi istendi. Osman toplanan bu kurula "Zeyd ile imlada anlaşamazsanız, Kureyş'e göre yazın" emrini verdi. Zeyd b. Sâbitin katkılarıyla ortaya koyduğu bu aslî nüshaya "İmam Mushaf" adı verilmiştir. Abdullah b. Mes'ûd'un teklifiyle iki kapak arasında "İmam Mushaf" üzerinde yapılan danışma ve görüşmeler sonucunda bunun üzerinde her hangi bir noksanlık görülmemiş ve güvenirliği konusunda ittifak sağlanmıştır. Böylece Kur'ân her hangi bir tahrifata uğramadan "Mushaf" haline getirilerek aynı mushaftan çoğaltılan mushafların ana kaynağını teşkil etmiştir.
Ömer devrinde Kur'ân öğretimine hız verildi. Gerek Medine'de gerekse sınırları günden güne genişleyen İslam Devleti'nin diğer merkezlerinde en sıhhatli kaynak olan hâfiz sahabelerin öğretmen ve gözetmenliğinde pek çok hâfız yetiştirilmiştir.
Zamanla fetihlerin hız kazanması ve yeni fethedilen yerlerde ortaya çıkan kavim ve kabilelerin müslüman oluşu farklı şive ve lehçelere göre okuyuş ayrılıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu durum M.648'de Ermenistan ve Azerbaycan fethinde Şamlı ve Iraklı askerlerin yan yana gelmesi ile farklı okuyuşların su yüzüne çıkmasını sağladı. Bu tartışma ortamının daha fazla büyümesine engel olmak için Huzeyfe b. Yemân, Halîfe Osman'a başvurarak bu durumun düzeltilmesini, ihtilafın ortadan kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Halife Osman, Muhammed'in diğer ashabı ile de istişare ederek, İslâm dünyasında yalnızca Ebu Bekr'in emriyle derlenmiş olan onaylı Kur'ân mushaflarının kullanılmasını ve bir başka lehçe yahut ağız ile yazılmış tüm diğer nüshaların kullanılmasının yasaklanmasını kararlaştırdı. Osman, bir önlem olarak da gelecekte herhangi bir kargaşa yahut yanlış anlamaya meydan vermemek için başka tüm yazılı nesneleri yaktırarak ortadan kaldırma yoluna gitti. Ebû Bekir zamanında yazıları İmam Mushaf, Ömer'in ölümünden sonra kızı ve Muhammed'in hanımlarından olan Hafsa'ya geçmişti. Osman zamanında çoğaltılan mushafların yedi nüsha olduğu söylenir [7]. Bunlar Medine, Mekke, Şam, Kûfe ve Basra'ya gönderilerek müslümanlar arasında çıkabilecek farklı okuyuşlar önlenmiş oldu. Hatta Ali'nin Osman için "Eğer Osman Kur'ân'ın tek kitap halinde toplatılarak çoğaltılması işini yapmasaydı ben yapardım" dediği ileri sürülür [kaynak belirtilmeli].

Osman tarafından değişik vilâyet merkezlerine gönderilen nüshalar asırların geçmesiyle kayboldu. Günümüzde halen onlardan bir tanesi İstanbul Topkapı Müzesi'nde; bir diğer tam olmayan nüshası Taşkent'te bulunmaktadır. Çarlık Rus hükümeti onun faksimile ile reprodüksiyonunu (fotoğraf veya fotokopi ile tam kopyasını) yayınlamıştır.

sevgi ve ışıkla

Viki destekli - Aslan beyden alıntı
 
Üst