7 Kat Gök ve 7 Kat Yer'in Müvekkil ve Sakinleri

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
Ey aziz, malûm olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak üzere demişlerdir ki: Hak Teâlâ yüksek cennetlerin altında güneş ışığından yetmişbin perde icat etmiştir. Onların altında ay ışığından yetmişbin perde ortaya çıkarmıştır. Onların altında karanlıktan yetmişbin perde yaratmıştır. Bütün bu perdeler çeşitli meleklerden ibarettir. Onların altında taksim edilmiş rızıklar denizi vardır. Onun altında nimetler denizi vardır. Onun altında su denizi vardır. Onun altında hayat denizi vardır. Bütün bu denizler, Hak'kın nimetlerinden kinayedir.

Bu denizlerin altında yedinci gök vardır. Bu, çiçekli nurdandır. Bir rivayette, kırmızı yakuttandır. Bunun ismi ariba'dır. Meleklerle doludur. Buradaki melekler adam suretindedir. Tesbihleri daima: "Sübhanallah ve bi hamdihi adade halkihi ve zineti arşihi ve midadi kelimatihi" dir. Onlar Hak Teâlâ'dan gayri kimseyi bilmezler. Birbirlerine dahi bakmazlar. Allah korkusundan ayakta durup, kıyamete kadar ağlarlar. Bunlara mukarrabin melekler, ruhaniyyin melekler, derler. Onların reislerinin ismi: Rakyail'dir. Bu, yedi göğün bekçisidir.

Altıncı gök: Taze incidendir. Buranın ismi: Raka'dır. Buradaki melekler oğlan suretinde, yüzleri gülden tazedir. Hepsi Allah korkusundan rükûa gitmişlerdir. "Sübhane Rabbi külli şeyin" tesbihini dillerine vird etmişlerdir. Reislerinin adı: Kemhail'dir. Bu, altıncı göğün bekçisidir.

Beşinci gök : Kırmızı altındandır. Bunun ismi: Dineka'dır. Buranın melekleri huri suretindedir. Bunların hepsi Allah korkusundan oturup kalmışlardır. Tesbihleri: "Sübhane hâlikunnur ve bi hamdihi" olmuştur. Reislerinin ismi: Semhail'dir. Bu, beşinci göğün bekçisidir.

Dördüncü gök: beyaz gümüştendir. İsmi: Erkalun'dur. Buranın melekleri at suretindedir. Tesbihleri: "Sübhane melikil kuddüsi Rabbena ve Rabbil melaiketi ver ruh" olmuştur. Reislerinin ismi: Kakail'dir. Bu dördüncü göğün bekçisidir.

Üçüncü gök: sarı yakuttandır. İsmi: Mâun'dur. Bunun melekleri kartal suretindedir. Tesbihleri: Sübhane'l-melik'el-hayyi'llezi ve lâ yemût" kelimesidir. Reislerinin ismi: Safdail'dir Bu, üçüncü göğün bekçisidir.

İkinci gök: kırmızı yakuttandır. ismi: Kaydum'dur. Buranın melekleri deve suretindedir. Tesbihleri: "Sübhane zil izzeti vel ceberut" olmuştur. Reislerinin ismi: Mihail'dir. Bu, ikinci göğün bekçisidir.

Birici gök : Yeşil zebercettendir. İsmi: Berkia'dır. Buranın melekleri öküz suretindedir. Tesbihleri: "Sübhane zil mülki vel melekut" olmuştur. Buradakilerin reisinin ismi: İsmail'dir. Dünya göğünün bekçisidir. Bu, büyük ve güzel bir melektir ki, Mikail'in vekilidir. Yağmuru her yere taksim eden odur. Yağmur damlaları onun hesabıyle iner ve bulutlar onun sevkeylediği yere gider.

Yedi göğün kırmızı altından hesapsız kapıları vardır. Hepsi kilitlidir ve anahtarlarının ismi: Allahü ekber'dir. Her göğün reisinin desturuyle kapılarını kapıcıları açarlar. Yedi gökten her birinin kalınlığı ve yüksekliği beşyüz yıllık mesafedir. Her iki göğün arası beşyüz yıllık yoldur. Unutmamalıdır ki, yukarıda işaret olunduğu üzere yedi göğün tasnifini tekrarlamaktan murat, sayı ve mesafelerinin tayini değildir. Belki Allah'ın kudretinin büyüklüğünü beyandan kinayedir. Zira Allah'ın kudreti nihayetsizdir. Yedi göğün toplulukları ve şekilleri sahih rivayetler üzere çadırlar misali olup, yerin çevresinde bulunan sekiz kaf dağının yedisi üzerinde karar etmişlerdir. Sekizinci kaf dağı, dünya göğünün içinde yeri kuşatmıştır. Göklerin alt kısımları bu dağlar üzere nihayet bulmuştur.

Yedi göğün altında, dünya göğüne bitişik olan denizin içinde güneş, ay ve yıldızların doğuş ve batışını ve bazı durumlarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, bazı müfessirler ve muhaddisler demişlerdir ki: Hak Taâlâ, dünya göğü altında ve ona bitişik bir su denizi yaratmıştır ki, bu deniz, dünya göğünün içini kaplar. Bunun dalgaları, hava üzerinde Hak'kın emriyle karar ve sükûnet bulmuştur; bir damlası havaya düşmez. Allah, güneşi, ayı ve yıldızları kendi arşının nurundan yaratıp, bu su denizinin içinde balıklar gibi yüzücü eylemiştir. Bütün yıldızlardan, güneşi daha büyük ve nurlu edip, bundan sonra da ayı büyük ve nurlu etmiştir. Sonra Cibril aleyhisselâm kanadıyla ayın yüzünü mesh edip, ışığını yoketmiştir ki, nuru sönük olup, gece gündüzden fark ola. Onunla senelerin sayısı ve ayların hesabı malûm ola. Nitekim Hak Taâlâ Kelam-ı Kadim'inde buyurmuştur: "Bir delil olan geceyi, kaldırıp, yine bir delil olan gündüzü aydınlık kıldık." (17/12) Bunun içindir ki, ayın yüzünde çizgiler gibi görünen siyah belirtiler nurunun mahvolmasındandır. Hak Taâlâ bu deniz içinde, güneş için üçyüz altmış kulplu elmas cevherinden bir araba yaratıp, güneşi üzerine koymuştur. Her kulpu tutan bir elek yaratmıştır. Ta ki onlar, güneşi arabasıyle o denizde doğudan batıya çekip götüreler.

Hak Taâlâ ay için de üçyüz kulplu, sarı yakuttan bir araba yaratmıştır. Ayı onun üzerine koymuştur. Her bir kulpu kavramak için bir melek tayin etmiştir. Ta ki onlar, ayı arabasıyla doğudan batıya götüreler. Yine ay için lacivert cevherden altmış kulplu bir mahfaza yaratmıştır ki, ona altmış melek tayin etmiştir. Ay, arabasını yöneten melekler tarafından güneşten gün gün uzaklaştırıldıkça, mahfazasını tutan melekler de, aydan mahfazasını azar azar yaklaştırdıkça, mahfazasını dahi öte taraftan gün gün yaklaştırıp, ay güneşe yakın oldukta, mahfazasını tamamıyla ona giydirirler. Bu minval üzere kıyamete kadar gider. Bunun içindir ki, ay bazan kaybolur, bazan hilâl, bazan yarım, bazan da dolunay olur.

Yıldızların büyüklerine onar melek, küçüklerine birer melek tayin olunmuştur. Ta ki, hakim ve güçlü olan Allah'ın takdiri üzere onları, o denizde hareket ettirip, belirli vakitlerinde doğdurup batırırlar. Kaf dağının gerisindeki o deniz içinde, yıldızların her birini yine kendi doğuş yerlerine götürürler. Gökte kayan ateş parçalarıyla, oralarda kulak misafiri olan şeytanları taşlarlar ve yakarlar.

Hak Taâlâ kudretiyle güneş, ay ve yıldızlardan ancak beşi için yerin iki tarafında müteaddit doğuş ve batış yerleri yaratmıştır. Bunun içindir ki, bunlara yedi gezegen derler. Bunlar, her gün başka bir yerden doğup, başka bir yere batarlar. Güneş için doğu tarafında kaynayan siyah balçıktan yüz seksen ateş çıkartıp, batı tarafında da siyah balçıktan çıkan yüz eksen kaynak var etmiştir ki şiddetli ateş üzerinde kaynayan kazanlar misali kaynarlar.

Güneş, aziz ve alim olan Allah'ın takdiriyle, altı ay boyunca her gün yeni bir doğuş yerinden doğup, yeni bir batış yeri içinde batar, Altı ay sonunda yine önceki doğuş ve batış yerlerine döner. Senenin bitiminde tekrarına gelir. Seni boyunca güneyden kuzeye, kuzeyden güneye kayarak hareket eder. Bunun için, kışın güneşin doğuş ve batış yerleri güneyde olup, yaz günlerinde kuzey yönünde doğar ve batar. Ta kıyamete dek bu minval üzere gider. Eğer bu yakıcı güneş ışınları, o deniz içinden süzülmeyip doğrudan havaya gelseydi; o bize yakın olup, yeryüzünde bulunan yaratıklar tümden yanarlardı. Eğer güzel ayın nurlu yüzü, o denizle örtülü olmayıp, açıktan müşahede olunsaydı; cihan halkı, ayın güzelliğine meftun ve hayran olup, onu Tanrı edinirlerdi diye haber ve vârit olmuştur.

Geceyi, gündüzü, güneşin secdelerini, ay ve güneş tutulmalarını bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, müfessirlerin ve muhaddislerin büyük çoğunluğu demişlerdir ki: Her gün, güneşin batma vakti olduğunda gece için tayin olunan melek, gecenin siyah cevherini, gökten doğu tarafına asıp; tedricen ufuklardan gündüzün beyaz cevherini kaldırır. Ta ki, gecenin cevheri ufukları kuşatıp, gece karanlığı olur. Güneşin nuru battıkta; ona vekil olan melekler, onun gökten göğe süratle kaldırıp, iki saat miktarı zaman içinde arş-ı azam altına götürürler. Burada güneş, cihanın Rahman'ına secde edip, melekler dahi onunla secdeye giderler. Cibril-i emin aleyhisselam, arşın nurundan, güneşe, bir günlük nurdan elbisesini giydirir. Bundan sonra gecenin saatleri tamam oldukta; güneşin doğuşundan iki saat önce, gündüz için tayin olunan melek, gündüzün beyaz cevherini göklerden doğu tarafına asıp, yavaş yavaş ufuklara gönderip, yaydıkça, gecenin meleği de, gecenin siyah cevherini yavaş yavaş göğe kaldırır. Ta ki, gündüzün cevheri, ufukları kuşatıp, cihan aydınlık olur. Güneş melekleri dahi, güneşi, gökten göğe süratle indirip, iki saatte önceki doğma yerine getirirler. güneş doğdukta; tayin edilmiş olan üçyüz altmış güneş meleği, tesbih ve tehlil ederek doğup, kanatlarını yayarlar. Güneşi, o günün saat ve dakikaları miktarınca hareket ettirip, batıya götürüp giderler. Bu minval üzere güneş, batış yerinde batıp, doğuş yerinden doğarak, kıyamet oluncaya değin böyle gelip gider. Kıyamet gününde üç gün miktarı durup, dördüncü gün battığı yerden doğsa gerektir. Bu durum, kıyamet şartlarının en meşhuru ve kıyamet alâmetlerinin en büyüğüdür ki, bundan sonra tevbeler kabul olmaz, küfür ve isyandan pişmanlık yarar sağlamaz.

Hak Taâlâ, güneş ve ay tutulmaları için belirli vakitler tayin etmiştir ki, yeryüzünde bulunan kulları, ayın ve güneşin değişmesini görüp, uyanarak, kendisine tevbe edeler ve yöneleler. Güneş tutulması vakti geldikte; güneş, arabasından düşüp, göğe doğru denizin derinliklerine gider. Eğer tamamıyle düşerse, güneş tam tutulup, yıldızları örten ışığı kalmayıp, büyük yıldızlar meydana çıkar. Eğer yarısı denize düşerse, düştüğü kadarı tutulur. Güneş tutulması durumunda güneş melekleri iki fırka olur. Bir fırykası, tesbih ederek, onu arabasından yana çekerler. Bir fırkası dahi tesbih ederek, arabayı güneşten yana yaklaştırırlar. Bu esnada yine güneşi batı tarafına alıp giderler. Ta ki, iki üç saat miktarı zamanda, önceki gibi arabası üzerine koyarlar. Böylece güneşi, âleme ışık vererek battığı yere yederler. Aynen bunun gibi, ay tutulması vakti geldikte; ay, arabasından denize ya tamamı, ya yarısı düşüp, bu olay süresince ay tutulması hasıl olur. Onun melekleri de iki fırka olup, tıpkı güneş tutulması vaktindeki minval üzere hareket ederek, ayı arabasına koyarlar; ay tekrar parlayıp, karanlık geceyi ışıklandırır. Melekler onu alıp, battığı yere götürürler.

Ay ve güneş tutulmasının faideleri vardır. Biri budur ki, güneş ve ayı tanrı edinenlerin sözlerinin çürüklüğü ortaya çıkar. Zira, değişikliğe uğrayan nesne, tanrı olamaz. Biri dahi budur ki, ay, ayın son üç gününde güneşin ışığından kurtuldukta; görünmez olduğu ve tam dolunay halindeyken tutulduğu; bunun da kemale ermenin noksana yakınlaşmak olduğunu gösterdiği, çünkü her kemalin bir zevali olduğunun kaçınılmazlığıdır.

Şu hale emniyette bulunan kemal sahiplerine, belâdan emniyet olmayıp, hazreti Hak'ka yönelmek lâzımdır. Nitekim Habib-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem: "Emniyeti bekleyerek belâda olmayı, emniyetteyken belâdan sakınmaktan daha çok severim. Çünkü Allah bir kuluna ancak belâ için emniyet verir," buyurmuştur.

Güneş ve ay tutulmasının bir faideleri dahi budur ki; kıyamet gününde yüzlerin beyaz ve siyah omalarıı hatırlayıp, kulun tedarikli olması her dem Hak'kın rızasını gözetmesidir.

Güneş ve ay tutulmalarını görenlerin, tevbe ve istiğfarla Allah'a yönelmeleri lâzım olur.

Kâinatı bazı durumlarını ve atmosferi bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, müfessirler ve muhaddisler demişlerdir ki: Hak Taâlâ, yukarıda anlatılan denizin altında olan hava denizinin ortasında, yerle gök arasında bir su denizi daha yaratmıştır. Ona yasak deniz, derler. Onda, balıklar gibi çeşitli yaratıklar yüzüp, gezerler. Bu denizin suyuyla Nuh Tufanı olmuştur. Nuh kavmi onunla helâk bulmuştur. Hak Taâlâ, yağmur indirmek murat eyledikte; gökler üzerinde ola rızıklar denizinden belli vakitlerde, taksim edilmiş rızıkları göğe indirir ve yasaklanmış denize ulaştırır. Ondan rüzgâra yükleyip, bulutlara bildirir. Ta ki rızıklarla donatılan suyu, kalbur misali eleyip, yağmur damlaları eyleye. Ondan hem damlayı, Hak'kı emriyle bir melek indirip, kendi mevziine koyar. Çünkü melekler, nurdan yaratılmıştır, onun için yağmur indirmek gibi işlerde birbiri üzerine yığılmayıp, ışık şuaları gibi birbirinden geçerler. Gökten yere inen her yağmur damlası, ölçülü, tartılıdır; karaya ve denize yararı çoktur. Eğer, yağmur damlası rızık ile donanmış ise, ondan kara nebatlar hasıl olur, denizde incilere ulaşır. O halde rızıklar, denizden yağmur denizine, orada bulutlara, onlardan da karaya ve denize iner. Hak Taâlâ, atmosferde, yani hava denizinin içinde kardan ve doludan nice yüzbin dağlar yaratmıştır. Yerin bir tarafına kar, bir tarafına dolu gönderecek oldukta; bunlara vekil olan Mikail aleyhisselama emreder. O dahi vekili olan İsmail adlı meleğe emredip, murat eylediği yere, istediği kadar her tanesini bir melek koyar. Nitekim Hak Taâlâ: "Görmedin mi ki Allah, bulutları sürüklüyor; sonra bulutların arasını topluyor, sonra onu bir yığın haline getiriyor. İşte görüyorsun ki, yağmur bunların arasından çıkıyor. Allah, gökte dağlar halindeki birikintilerden dolu indiriyor da, dilediği kimseye bununla musibet veriyor, dilediğinden de onu bertaraf ediyor. Şimşeğin parıltısı neredeyse gözleri alıverecek." (24/43), buyurmuştur.

Hak Taâlâ, yeşil cevherden suyu yarattıkta; onun buharından rüzgârı yaratmıştır. Yer ve gök arasında olan rüzgâr üç kısımdır. Birisi kısır rüzgârdır ki, Ad kavmine gönderilmiştir. Birisi kara rüzgârdır ki, yıldızlar denizini, yağmurlar denizini, kar ve dolu dağlarını yüklenip, atmosferde tutmuştur. Üçüncü rüzgâr, yerdekilerin rüzgârıdır ki, doğu-batı, güney-kuzey yönlerinden hareket eden havadır. O, bulutları ve buharları birleştirip ayırır, yağmur ve kar inecek yerlere akıp gider. Şu halde rüzgâr esmesi de Mikail aleyhisselamın tedbirine uygundur ve onun hareket ettirmesine bağlıdır: Onun izniyle esip, izniyle kesilir.

Hak Taâlâ, bu havayı yaratıklarının ruhlarına nefes etmiştir. Bu rüzgârı, fera ve sürûr; eşyanın ve işlerin düzenleyicisi etmiştir. Çünkü rüzgâr olmasa, her şey kokar ve bozulurdu, bütün canlılar yerde helâk bulurdu. Rüzgârın yağmuru ve bitkileri beslemesi gibi faydaları çoktur. Yüzleri güzelleştirme, hayatı koruma ve hayata nefes verme gibi özelliklerinin nihayeti yoktur.

Hak Taâlâ, bulutları, içleri boş ve latif biçimde yaratmıştır. onları, Mikail aleyhisselamın yardımcıları havada toplayıp, yere yakın getirdikte; gökyüzünü örtüp, kesif bir bulut olurlar. Hak Taâlâ, bulutların sevki için Ra'd adlı bir küçük melek yaratıp, onu, Mikail aleyhisselama tâbi kılmıştır. Onun demirden bir kırbacı vardır ki, kamçıyla bulutları develer gibi sevk eder. Vuruşunun şiddetiyle kırbacından ateş çıkar ki, ona şimşek derler. Eğer o ateşin kıvılcımı yere düşerse, ona yıldırım derler. O korkutucu gök gürültüsü, küçücük bir melek olan Ra'd'ın sadasıdır ki, Hak'kı hamd ile tesbih eder. O, bulutları yerlerine sevkedip gider. Nitekim Hak Taâlâ Kelam-ı Kadim'inde: "*ök gürültüsü, Allah'ı hamd ile tesbih eder; melekler de Allah'dan korkarak tesbih ederler," (13/13), buyurmuştur.

Hadis-i şerifte vârif olmuştur ki, havada ortaya çıka yeşil ve kırmızı kavis Kuzah kavsi değildir, zira Kuzah şeytanın namıdır. Belki o Allah'ın kavsidir ki, rahmet alâmeti, kudret belirtisi ve bereket habercisidir.

Hak Taâlâ, yeryüzüne komşu olan havayı, lâtif yaratmıştır. Ta ki yeryüzünde bulunan yaratıklar onu, koklayarak teneffüs edip, hayat bularak yaşayalar. Bu havanın üstünde duman, onun üstünde beyaz bulutlar, onun üstünde yağmur bulutları, onun üstünde uça kuşlar yaratmıştır ki, kuşların ne yasaklanmış denizde yuvaları vardır, ne yeryüzünde yuvaları vardır. Onlar ancak hava yerler, hava içerler; havada uyurlar, havada çiftleşirler. Yumurtaları havadan düşerken, ruh bulup yavru olur ve kanatları tamamlanana kadar, kuş olup uçana dek düşerler. Bundan sonra da yukarı doğru uçup, hemcinslerine giderler. Bunların bulunduğu havanın üstünde, kar ve dolu dağları, bunun üstünde yasaklanmış deniz, bunun üstünde lâtif hava ve bunun üstünde yıldızlar denizini yaratmıştır. Güneş, ay ve yıldızların nurları büyük ve şiddetli olup, onlarla bizim aramızda bulunan lâtif hava, saf deniz, kar ve bulutlar az olduğundan büyük bir engel teşkil etmez. Eğer, güneş ile yer arasıda bütün bunlar, bu kadarcık engel teşkil etmeseydi, güneşin sıcağına asla tahammül olunmazdı.

Yedi denizi, dağları, yerleri ve cehennemi özet olarak bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak etmişlerdir ki: Hak Taâlâ yerleri ve gökleri yaratmak murat eyledikte; daha önce anlattığımız yeşil cevherlerin suyundan, cennetler ve hazineler altında kalan artığının saf ve lâtifinden yedi göğü yaratıp, ondan kalan bulanık suyu ve tortuyu birbirine vurmuştur. O zaman, bunun özü yüzüne çıkıp, dalgaları yükseldikte; o öz ve dalgalarını dondurmuştur: Yerler ve dağlar olmuştur. Dağlar dahi yerin direkleri olmuştur. Sonra Hak Taâlâ, bütün dağların damarını, yeri kuşatmış olan kaf dağına bağlamıştır. Bir büyük meleği, zelzeleye müvekkel edip, dağların damarlarını onun eline vermiştir. Şu halde Hak Taâlâ, bir yein halkını isyanlardan men ve yasak etmek murat eyledikte; o melek, Hak'kın emriyle o yerin damarını hareket ettirir. Ta ki oranın halkı, o zelzeleden korkuyla kendilerine gelip, Hak Taâlâya yöneleler ve itaatkâr olalar.

Bundan sonra yedi denizi yaratmıştır ki, en küçüğü yerin çevresini, kaf dağının ötesinden kuşatır. Onun nâmı bahr-i muhit olmuştur. Onun gerisindeki ikinci denizdir ki, namı: Kaynes'tir. Onun ötesindeki üçüncü denizdir ki, nâmı: Esam'dır. Onun ötesindeki dördüncü denizdir ki, nâmı: Muzlem'dir. onun ötesindeki beşinci denizdir ki, nâmı: Mırmas'dır. Dnun ötesindeki altıncı denizdir ki, nâmı: Sâkin'dir. Onun ötesindeki yedinci denizdir ki, nâmı: Bâki'dir. Yedi denizin sonuncusu odur. Bütün bu denizler, birbirini kuşatmıştır. her birinin eni beşyüz yıllık yoldur. Hak Taâlâ, yeşil cevherin artığından her iki deniz arasında, ilk denizle yerin çevresi arasında ve yedinci denizin ötesinde birer yeşil kaf dağı yaratmıştır ki, sayıları sekize yetmiştir. Bu dağların her birinin eni beşyüz yıllık yoldur. Bundan sonra Hak Taâlâ, kudretiyle, çadırla misali yedi dağı üzerine yedi göğün kenarlarını kubbeler gibi kuymuştur. Sekizinci kaf dağı ise, dünya göğünün içinde, bahr-i muhit ile yer arasında hepsinden mücerre ve sade kalmıştır. Hak Taâlâ o yeşil dağı, göğün içinden güneş ışığı, ay e yıldızların nuruyla aydınlatıp, şuaları kaf dağından havaya aksettiğinden, renksiz hava yeşil renk gösterip, halk bunu göğün rengi zannederler.

Hak Taâlâ, yedi göğün her birisini, balıklar gibi binlerce çeşit yaratıkla dopdolu etmiştir. Yedi göğün duvarı olan kaf dağının ötesinde bir büyük yılan yaratmıştır. Yılan, büyük dağı halkı gibi kuşatıp, başını kuyruğu üzerine koymuştur. Kıyamete dek Hak Taâlâ'ya yüksek savtıyle tesbih eder. Bu denizler ortasında yedi yer, bir gemi gibi hareketli ve huzursuz iken, Hak Taâlâ bir büyük melek tayin etmiştir ki, yerlerin etrafını kavrayıp, bir omuzu üzerinde sâki kılmıştı. Sonra Hak Taâlâ, o meleğin ayağı sağlam dursun için yeşil yakuttan bir büyük kare biçiminde kaya yaratmıştır ki; onun en üst düzeyinde bin vâdi yaratıp, her birini bir deniz ile ve her denizi binlerce çeşit yaratıkla doldurmuştur. Daha sonra Hak Taâlâ, o kayayı sabit tutmak içi bir büyük kırmızı öküz yaratmıştır ki, onun kırkbin başı, kırkbin boynuzu, kırkbin ayağı vardır. Her iki ayağı arası bir yıllık yoldur. Kayayı, boynuzları ve sırtı üzerine yüklenmiştir. Bu öküzün adı: Liyunan'dır. Sonra Hak Taâlâ, onun ayaklarını sabitleştirmek için bir büyük balık yaratmıştır ki, yedi deniz onun ağzında bir damla gibidir. Sonra Hak Taâlâ, o balığın altında bir büyük deniz yaratmıştır ki, büyük alık, bu büyük denizde sükûn ve karar etmiştir. Sonra Hak Taâlâ, o denizi altıda, yedi tabaka cehennem yaratmıştır. O büyük deniz, cehennem üzerinde sâkin olmuştur. Sonra Hak Taâlâ, yedi cehennemin altında sert rüzgâr yaratmıştır ki, sair ve sakar (cehennemin iki tabakası) onun üzerinde karar kılmıştır. Daha sonra Hak Taâlâ, o rüzgârın altında karanlık ve onun altında pere yaratmıştır. Yaratıkların ilmi o perdeye dek yetmiştir. Mülkünü ve mülkünde olanları Allah daha iyi bilir.

Yedi yerin durumlarını ve her tabakanın sâkinlerini, cehennemin yedi tabakasını ve her birinin isimlerini ve oralarda bulunanları ayrıntılarıyla bildirir.

Ey aziz, malûm olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak etmişlerdir ki: Hak Taâlâ, kudretiyle yerleri birbirinin altında yedi tabaka yaratmıştır. Her yerin genişliği ve her iki yerin ara mesafesini beşyüz yıllık yol edip, hava ile dolu eylemiştir. İlk tabakanın nâmı: Dimka'dır. Kısır rüzgâr gibi havası nâhoştur. Onda bi çeşit yaratık vardır ki, Berşem nâmıyle meşhurdur. onlara hem hesap, hem azap vardır.

İkinci tabakanın adı: Celde'dir. Onda cehennemlikler için azabın he türlüsü hazırdır. Buranın kavminin ismi: Tamas'ıdr. Birbirlerini yerler.

Üçüncü tabakanın ismi: Arka'dır. Onda katır gibi akrepler vardır ki, kuyrukları mızraklar benzeridir. Her birinin kuyruğunda üçyüz boğum vardır ki, öldürücü zehir ile dolmuştur. Onun sakinleri bir hasis taifedir ki onlara: Kabes derler. Onların yiyeceği toprak, içeceği rutubettir.

Dördüncü tabakanın adı: Harba'dır. Onda dağlar gibi ejderhalar vardır ki, kuyrukları uzun hurma ağacı gibidir. eğer birinin zehiri bahr-i muhite karışsa, denizdeki yaratıkların cümlesi helak olurlardı. Onun sâkinlerine: Cülhan deler. Onların ne gözleri, ne ayakları vardır, ancak iki kanatları vardır ki, uçarlar.

Beşinci tabakanın adı: Melsa'dır. kavminin adı: Muhtat'dır. Sayıları hesaba gelmez. Biribirlerini yerler. Orada kükürtten dağlar gibi taşlar vardır ki, kâfirlerin boyunlarına bağlayıp, cehenneme bırakırlar.

Altıncı tabakanın adı: Siccin'dir. Cehennemliklerin amel defterleri oradadır. Sakinlerine: Kutata derler. Cümlesi kuş şeklindedir. Lâkin elleri adam eli gibi, kulakları öküz kulağı gibi, ayakları koyun ayağı gibidir. Onlar, melekler gibidir; yemezler, içmezler, uyumazlar ve cinsî ilişkide bulunmazlar. Daima Hak Taâlâ'ya ibadet ederler. Bir rivayette, ateşliklerin ruhları, kıyamete kadar orada hapsolmuşlardır.

Yedinci tabakanın adı: Ucba'dır. Kavminin adı: Cüsum'dur. Cümlesi kısa boylu, siyah habeşli gibidir. Elleri ve ayakları, yırtıcı hayvan pençesi gibidir. Ye'cüc ve Me'cüc'ü onlar helak etseler gerektir. Halen, lânetlenmiş İblis, taraftarlarıyla onda sâkindir. Kendisi bir taht üzerinde oturur. Yandaşları etrafında saf saf durup, her biri yeryüzünde insanoğlunu sapıtmakla ettikleri fesat ve fitneleri, İblis'e arz ederler. Onlardan her kimin şer ve fesadı çok ve büyük ise; İblis onu yanına alıp, sahte övgüler düzüp, iltifat ederek yakınlarından sayar. Hak Taâlâ, Ümmet-i Muhammed'i onların şerlerinden korusun. Amin. Anlatılan bu yerin ortasında karanlıktan bir perde vardır.

Bu yedi tabaka yer, büyük bir meleğin omuzunda karar kılmıştır. Hak Taâlâ, yedi yer altında bulunan yeşil kaya, kırmızı öküz, büyük balık ve büyük denizden aşağıda kendi haşmetinden yedi tabaka cehennem yaratmıştır ki, birbirinden aşağıdadır. Her tabakanın arası beşyüz yıllık mesafedir. Cehennemin yedi kapısı vardır ki, her birinin içinde ateşten yetmişbin dağ vardır. Her dağda ateşten yetmişbin vâdi vardır. Her bir vâdide ateşten yetmişbin kale vardır. Her kalede ateşten yetmişbin ev vardır. Her ev içinde ipler, sandıklar, tokmaklar, topuzlar, zincirler, bukağılar, köpekler, yılanlar, zehirli akrepler, kaynar ve irinli sular, zehir ve zakkum emsali bin türlü azap vardır. Onda kara yüzlü, gök gözlü zebani melekleri vardır ki, cümlesi sağırdır ve onlarda merhamet duygusu yaratılmamıştır. Öyle çoktur ki hesabı yoktur. Hak Taâlâ, zebanilere bir büyük ve heybetli melek vekil etmiştir ki, ona Mâlik derler. Yedi cehennemin hâkimi ve kapıcısı odur.

İlk cehennemin adına: Cehennem derler ve azabı, ötekilerinden hafif, daha zariftir. Bu, Muhammed Ümmetinin âsileri için yapılmıştır.

İkinci tabakanın adı: Sair'dir. Hıristiyanlar onda eserdir.

Üçüncü tabakanın adı: sakar'dır. Yahudiler için kararlaştırılmış ebedî duraktır.

Dördüncü tabakanın adı: Cahim'dir. Mürtedler ve şeytanlar için azabı elimdir.

Beşinci tabakanın adı: Hutame'dir. Gayya kuyusu ondadır. Ye'cüc, Me'cüc ve kâfirlerin yeridir.

Altıncı tabakanın adı: Leza'dir. Puta tapanlar, ateşe tapanlar ve sihirbazlar için hazırdır.

Yedinci tabaka ki, ta diptedir ve adı: Haviye'dir. O, mülhitleri, zındıkları, yalancıları ve münafıkları kucaklayıcıdır. onun ateşi, harareti, azap ve şiddeti hepsinden üstündür. Cehennemin tabakalarının tümü, yedibin tabakadan ziyadedir. (Allahım, bizi cehennem azabından koru; affınla ey bağışlayıcı!)

Alntı
Kaynağım internette bir sayfa da onların kaynağı ne bilmiyorum arkadaşlar
 

focus

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Nis 2010
Mesajlar
414
Tepkime puanı
26
bu durum da ben cehenneme kesin giderim,

asi olan bir yapı isyan noktasında biriyim, kesin yerim hazırdır.

bu kadar donuk bu kadar üzüntülerle ve imkansızlıklar içersinde geçirdiğim bir bayram olmamıştı,

sabahtan beri geri sarıyorum isyan modundayım.

ters giden birşeyler var ya nedense hep bana oluyor bu terslikler.

herhalde cehennemde yerim saglamlaşsın diye oluyor bunlar.

saglıcakla.
 

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
bu durum da ben cehenneme kesin giderim,

asi olan bir yapı isyan noktasında biriyim, kesin yerim hazırdır.

bu kadar donuk bu kadar üzüntülerle ve imkansızlıklar içersinde geçirdiğim bir bayram olmamıştı,

sabahtan beri geri sarıyorum isyan modundayım.

ters giden birşeyler var ya nedense hep bana oluyor bu terslikler.

herhalde cehennemde yerim saglamlaşsın diye oluyor bunlar.

saglıcakla.

:)

Bu kısmı tekrar okuyun isterseniz,

"Ay ve güneş tutulmasının faideleri vardır. Biri budur ki, güneş ve ayı tanrı edinenlerin sözlerinin çürüklüğü ortaya çıkar. Zira, değişikliğe uğrayan nesne, tanrı olamaz. Biri dahi budur ki, ay, ayın son üç gününde güneşin ışığından kurtuldukta; görünmez olduğu ve tam dolunay halindeyken tutulduğu; bunun da kemale ermenin noksana yakınlaşmak olduğunu gösterdiği, çünkü her kemalin bir zevali olduğunun kaçınılmazlığıdır.

Şu hale emniyette bulunan kemal sahiplerine, belâdan emniyet olmayıp, hazreti Hak'ka yönelmek lâzımdır. Nitekim Habib-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem: "Emniyeti bekleyerek belâda olmayı, emniyetteyken belâdan sakınmaktan daha çok severim. Çünkü Allah bir kuluna ancak belâ için emniyet verir," buyurmuştur. "

Ve pozitiften bakmaya gayret edin, perspektifinizi değiştirirseniz bakmışsınız dünya da değişmiş :)
 

focus

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Nis 2010
Mesajlar
414
Tepkime puanı
26
ne yani çaresizliklerime eli-kolu baglanmışlıklarıma fasulye gözlüğü takıp (pembe renkli) kendime ne demeliyim.

kasırga kopmuş tufan kopmuş ben hangi pozitifliğe nerdeyim diye nerden bakayım,

duvara toslamama kalmış 1 adım kemale toslayıp ermem mi gerekiyor?

yani duvara toslamadan kemale ersek belaya bulaşmadan varsak emniyetli hale yani hepmi bana hepmi bana

diyemedim şu zamana kadar hep bana rabbena ama nedense hep bana bu duvara toslamalar,

dedim ya bir yerde yanlışlık var mutlaka var ama bu kadar da olmaz yürek dayanmıyor artık,

kapıya geldim ha çaldım ha çalacagım üstünde yazıyor isyan...

daha nereye kadar daha ne kadar dayanırım bilmem.
 

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
Problemlerinizin neler olduğunu bilemem sevgili mecbur_focus
Lakin ölümden gayri herşeye deva vardır...
 

repece

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Ara 2008
Mesajlar
323
Tepkime puanı
14
Problemlerinizin neler olduğunu bilemem sevgili mecbur_focus
Lakin ölümden gayri herşeye deva vardır...


Bu cümleye oldum olası inanmam çünkü ölüm deva aranacak bişey değil yani dert yada bir hastalık değil.Ama çaresi olmayan pek çok sorun ve hastalık var ve insanlar bunlarla cebelleşiyorlar.Yani her problemin bir çözümü olmayabiliyor bu dünyada en azından..
 

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
Bu cümleye oldum olası inanmam çünkü ölüm deva aranacak bişey değil yani dert yada bir hastalık değil.Ama çaresi olmayan pek çok sorun ve hastalık var ve insanlar bunlarla cebelleşiyorlar.Yani her problemin bir çözümü olmayabiliyor bu dünyada en azından..

Mesela ?
 

focus

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Nis 2010
Mesajlar
414
Tepkime puanı
26
şunu merak ediyorum Allah kulunu terk edermi?

yada kulun çaresiz kalışına kulmu sebep kılar?

kendimi kediyle farenin oynadıgı gibi hissediyorum desem bana kimse gülmesin.

yemin ederim benim halim mutlak çaresizlik kavramı ile örtüşüyor.

hani küçük bir pırıltı bile yok umut ışıgı olabilecek.

gelde pozitif ol.

gene diyorum hayatımıma bir ilahi dokunuş dokunması gerekli,

benim halimi damdan düşen bilir.

ilahi dokunuş ya rab.
 

gümüş

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Kas 2010
Mesajlar
1,683
Tepkime puanı
252
Üstad, öğrencilerini çevresine topladı ve onlara ''Gecenin tam olarak ne zaman sona erdiğini nasıl anlarsınız?'' diye sordu.

''Güneşin ilk ışığını gördüğümüz zaman'' diye cevap verdi hepsi bir ağızdan.

''Hiç alakası yok. Gece, kardeşimizin gözlerinin içine bakabildiğimiz ve onun yanımızda olduğunu görebildiğimiz zaman biter. Veya yataktan bir gün önce yaptıklarımızdan hiç pişmanlık duymayarak kalkabildiğimiz zaman... Ya da bedeli ne olursa olsun, her zaman Tanrı''nın bizden istediği şekilde hareket edeceğimizi kendimize söyleyebildiğimiz zaman.

''Bunları yapabildiğimiz güne kadar, dışarıda güneş pırıl pırıl parlıyor da olsa, içimizdeki gece sürecektir.''

Zuan Ziu doğadan bahsediyor

Kış geldiği zaman, ağaçlar yapraklarının döküldüğünü görünce üzüntüyle iç geçiriyor olmalı. Kendi kendilerine şöyle diyorlardır: Bir daha asla eskisi gibi olamayacağız.

Elbette. Yoksa kendilerini yenilemenin ne anlamı kalır? Yeni çıkacak olan yaprakların kendi kişilikleri olacaktır, onlar yeni gelen ve bir öncekiyle asla aynı olmayacak bir yaz mevsimine ait olacaklardır.

Yaşamak değişmektir; ve mevsimler bize bu dersi her yıl tekrar öğretir. Değişim bir depresyon döneminden geçmek demektir: Eskiden olduğumuz şeyi unutmak zorundayızdır ve yeni geleni de bilemeyiz. Ama biraz sabırlı olursak, bahar sonunda mutlaka gelir ve o zaman çaresizce geçirdiğimiz kışı unuturuz.

Değişim ve yenilenme hayatın kanunlarıdır. Sadece bize mutluluk getirmek için var olan şeyler yüzünden acı çekmektense, onlara alışmak daha iyidir.


Yazan : Paulo Coelho



***


adam fısıldadı: ''tanrım konuş benimle''
ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
ama adam duymadı.
sonra adam bağırdı:
''tanrım konuş benimle''
ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
ama adam dinlemedi onu.
adam etrafına bakındı ve,
''tanrım seni görmeme izin ver!'' dedi.
ve bir yıldız parladı gökyüzünde.
ama adam farkına varmadı
ve yüksek sesle haykırdı:
''tanrım bana bir mucize göster''
ve bir bebek doğdu bir yerlerde
ama adam bunu bilemedi.
sonra çaresizlik içinde sızlandı:
''dokun bana tanrım ve burda olduğunu anlamamı sağla, ne olur!''
bir kelebek kondu adamın omzuna
ve adam kelebeği, elinin tersiyle uzaklaştırdı...


Belki yardımı olur
 
Üst