Bedenimiz Bize Ne Söylüyor?

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Bedenimiz düşüncelerimizin ürünüdür. Düşüncelerimiz bedenimizin görüntüsünü, hormonlarımızın işleyişini ve sağlığımızı etkiler.
Bütün hastalıklar önce zihinde başlar. Aslında bütün hastalıkların kaynağı aynıdır ama her insanda farklı tezahür eder. Bütün hastalıkların ortak sebebi “Olumsuz düşünceler ve stres”tir.
Hastalığın sağlıklı düşüncelere ve sağlıklı ruhsal yapıya sahip olan bir insanın bedeninde barınabilmesi imkânsızdır.
Vücudumuz her saniye milyonlarca hücreyi yok edip yenilerini yaratıyor, her yedi yılda bir bedenimiz kendini yeniliyor. Bu mükemmel sistemi bozan ise bizim olumsuz düşünce ve duygularımız.
Kafamızda tekrarlanan her düşünce, zamanla inanç haline gelerek önce enerji bedenimizde daha sonra fiziksel bedenimizde yansımalarını gösterir.
Tekrarladığımız ve onayladığımız her cümle, olumlu ya da olumsuz bilinçaltımızda kalıplara dönüşür ve bu düşünceler doğrultusunda hissetmeye ve davranmaya başlarız. Birçok hastalığın genetik olduğunu düşünüp buna inandığımız için ailemizde yaşayıp gördüğümüz bir hastalığı bizim de yaşayabileceğimize inanmayı seçeriz.
“Ailemde bu hastalığa yakalanmış insanlar olabilir ama ben onlardan daha bilinçliyim, onların koşullarından farklı bir hayatım var ve ailemin sağlığı ile benim sağlığım arasında bağlantı yok” demek de bir seçim, “Ailemde bu hastalık yaşanmış, büyük bir ihtimalle ben de çıkacak” demek de bir seçim.
Genlerimiz, düşüncelerimizi, seçimlerimizi ve yaşam biçimimizi belirlemiyor, sadece olasılıkları belirliyor. Buna inanmak ya da inanmamak bizim seçimimiz.
Başımıza gelen her türlü sağlık sorununu biz yaratıyoruz. Sağlığımızın sorumluluğu tamamen bize ait.
Sağlıklı olmak, fiziksel bedenimizde bir hastalığımızın olmaması demek değildir.
Bedenimizin, zihnimizin ve duygularımızın uyum içinde olduğu bilinçli, mutlu ve üretken olabilmektir.
Sağlık, hastalık, mutluluk ya da mutsuzluk, yaşadığımız hayatı bir yük ya da armağan olarak görmek, yaptığımız seçimlerin sonucudur.
Yaptığımız seçimlerin sonuçlarını beğenmediğimiz için suçu başkalarında ya kaderde aramak, bizi mutsuzluktan ya da hastalıklardan kurtarmaya yetmiyor.
Sağlıklı ve mutlu olmak bizim doğal hakkımız. Zihinsel, ruhsal ve bedensel sağlığımızı korumak için kendimize zaman ayıralım. Bedenimizin diline, bize ne söylemeye çalıştığına kulak verelim.
Hepimizde görülebilecek bazı rahatsızlıklar yoluyla bedenimizin bize vermek istediği mesajların yapılan araştırmalarda %90-95 oranında doğru olduğu görülmüştür;

BAŞ AĞRILARI
Kendimizi yanlış, değersiz görmekten yani onaylamamaktan kaynaklanıyor.
Başınız ağrımaya başladığında kendinizi hangi konuda hatalı bularak yargıladığınıza dikkat edin ve hemen o konuyla ilgili kendinizi affedin.
Migren türü ağrılar kendilerine çok baskı yapan mükemmeliyetçi kişiler tarafından yaratılıyor. Migrene yoğun olarak bastırılmış kızgınlık sebep oluyor.

BOYUN VE BOĞAZ
Boynumuzla ilgili yaşadığımız sorunlar, kendi bakış açımızla ilgili inatçı bir tutum sergilediğimiz ve her konuda haklı çıkmak isteyen bir kişiliğimiz olduğu anlamına geliyor. Eğer sadece “tek yol” ya da “tek bakış açısı” olduğu konusunda inancımız varsa hayatın çoğuna kendimizi kapatıyoruz demektir.

BOĞAZ
Boğazımızla ilgili yaşadığımız sorunlar, olaylar karşısında hakkımızı aramaktan çekinmek, “ben buyum” cesaretini gösterememekten kaynaklanıyor. Ayrıca boğaz bedenimizdeki “yaratıcı akışı” temsil ediyor. Yaratıcılığımızı ifade edemediğimizde ya da engellendiğinde boğazımızda sorunlar baş gösterir.
Başkalarının hayatını yaşamaktan kendi istediklerini yapamayan, sürekli anne, baba, eş, sevgili ve çocuklarının istekleri doğrultusunda yaşayan insanların çoğunda boğaz hastalıkları ve tiroid sorunları görülüyor.

SIRT AĞRILARI
Sırt destek sistemimizi temsil eder. Burada yaşadığımız sorunlar yeterince destek göremediğimizin ifadesidir.
Sırtımızın üst bölgesindeki ağrılar, duygusal anlamda destek yoksunluğu hissettiğimiz anlamına gelir.
Orta kısmı, hissettiğimiz suçluluk duygusuyla ilgilidir. Geçmişte yaşadığımız olaylarla ilgili hissettiğimiz suçluluk ya da olayları bastırarak hatırlamak istememekten kaynaklanır.
Sırtımızın alt bölgelerindeki ağrılara genellikle, yaşadığımız ekonomik sorunlar yol açar.

GÖĞÜSLER
Anne olmamızın sembolü. Göğsümüzde yaşadığımız sorunlar, aşırı koruyucu olmak anlamına gelir. Annelik sürecimizin bir parçası da nerede elimizi çekeceğimizi bilmek, çocuğumuzun büyümesine ve hata yaparak olgunlaşmasına izin vermektir. Göğüs kanserinin olduğu yerde derin bir öfke ve kırgınlık vardır.

KALP
Kendimizi sevgiden ve yaşama sevincinden yoksun bırakırsak, kalbimiz sağlığını yitirir. Yaşarken yarattığımız dramlara, kendimizi öyle kaptırıyoruz ki, her an çevremizde olan küçük sevinçleri göremiyoruz ve sevgiye ve yaşama sevincine kendimizi kapatıyoruz. Kalbimiz tek başına kriz yaratmıyor. “Krizi yaratan biziz”.

MİDE
Mide sorunları genellikle korku ve stresten kaynaklanıyor. Ülser, yeterli hissetmemenin yoğun korkusu. Başkalarını memnun edebilmek için harcanan yoğun çaba, işimiz ne kadar önemli olursa olsun kendimizi yetersiz hissetmemiz.

CİLT
Bireyselliğimizin ifadesidir. Başkalarının üzerimizde gücü olduğuna duygusuna kapılırsak cildimizde sorunlar baş gösterir. Cilt sorunlarından kurtulmanın en etkili yollarından biri gücünüze tekrar sahip çıkarak, günde yüzlerce defa “kendimi onaylıyorum” demektir.

ŞİŞMANLIK
Korunma ihtiyacımızı temsil eder. İncinmekten, eleştirilerden korktuğumuzda ya da güvensizlik hissettiğimizde yemeğe sığınıp kilo almaya başlarız. Dönem dönem yaptığımız rejimler sonuç verir ama rejimi bıraktığımız anda kilolar geri döner.
Kendimizi zaaflarımızla sevmek, onaylamak, hayata güvenmek ve güvencede olduğumuzu bilir ve hissedersek en ufak bir sorunda yiyeceklere sarılmayız.
Hayatımızda ne olduğundan çok, nasıl tepki gösterdiğimiz önemli. Tüm yaşadıklarımızdan yüzde yüz sorumluyuz.

Fiziksel bir sorununuz olduğunda önce zihinsel nedenine bakın.
· Sessizce oturun, içinize yönelin ve kendinize sorun.
“Bende bunu yaratan hangi düşüncelerim olabilir? ”

· Şu sözleri tekrar edin:
“Bilincimde bu koşulları yaratan düşünce kalıplarımı bırakıyorum”.

· Yeni düşünce modelinizi bularak, konuyla ilgili olumlamanızı yaratın ve bunu defalarca tekrar edin.

· İyileşmenizin zaten başlamış olduğunu kabul edin ve hissedin.

Alıntı
 

BeLLa91

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Kas 2010
Mesajlar
890
Tepkime puanı
268
İş
Asistan, öğrenci
Sayın embriyo güvencede hissetme konusunda bir şey danışmak istiyorum, ben kendimi güvencede hissedemiyorum. Anksiyetem var, kötü şeyler olacağını düşünüyorum çoğu zaman. Ya da iyi şeylerin biteceğini, sürekli kaygı. Bana bu güvenç ve güvenebilme konularından biraz bahseder misiniz rica etsem?
 

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Bazı insanlar kaygı, endişe, mutsuz, gergin, sürekli huzursuzluk duyarak yaşar. Ve bu duygular çevresiyle olan ilişkilerine de yansıyarak hem ilişkilerin kalitesini hem de sizin kendinizle diyaloğunuzun kalitesini bozar. Önemli olan neyi düşündüğünüz değil, bu düşünce biçiminin size sağladığı faydaları ve zararları gözden geçirmenizdir. Hayat tercih sürecidir. Ya mutlu yaşamayı tercih ederiz, ya da mutsuzluğu. Somut olaylara karşı mesela ölüme, iş kaybına vs. yapabileceklerimiz sınırlıdır.
Ancak sizin durumunuzda olduğu gibi bir çok kişi bu olayları başına geldiğinde değil, ya gelirse? endişesiyle, çeşitli senaryolar kurgulayarak yaşamayı tercih ediyor. Kronik endişeli ve sürekli kötü şeylerin olacağı varsayımıyla yaşayan ve bu tip senaryolar üreten bireyler sahip oldukları ile yetinmeyen veya günü yaşamaktansa gelecekle ilgili olumsuz senaryolar üretmekten zevk alan ve bu tip düşünce biçimleriyle de bir takım kazanımlara varan bireylerdir. Şunu sorun kendinize? Böyle düşünerek ve hissederek hangi gereksinimimi doyuruyorum?
Stres hayatın ayrılmaz bir parçası ve bazen tökezleyebiliriz. Başkalarını veya olacakları değiştiremeyeceğimize göre, depresyon ve stresten kurtulmak ve hayatı yaşanılır kılmak için bilinçaltımıza güvenmeli, yaşama bakış açımızı değiştirmeli, daha olumlu hale getirmeliyiz. Gerçek mutluluk ve huzur tüm sorunlarımızdan arındığımız, kurtulduğumuz zaman değil, sorunlarımıza olan bakış açılarımızı değiştirdiğimiz zaman elde edilebilecektir. Olaylara ve sorunlara karşı bakış açıları ve geliştirilen çözüm yollarının herkese göre çeşitli biçimleri, yöntemleri ve farklı uygulanabilirlik yönleri olabilir. İç dünyanızda yeni bir benlik devrimi yapınız. Bana yeni bir ben lazım diyerek yola çıkılmalı, değişmek için ısrarcı olmalı ve direnmeliyiz. Üzerimizde olumlu olan her şeyi korumalı, olumsuz olan her şeyi de terk etmek için savaş vermeliyiz ve mutlaka başarmak için direnmeliyiz.
Temel felsefemiz; hayatın belirlediğimiz ve hedeflediğimiz gibi olmasında ısrar etmeyip, 'olabildiği şekliyle kabul etmemiz ve bununla mutlu olmamız' olmalıdır.
Çünkü içimizdeki mücadelelerin çoğu hayatı tüm unsurlarıyla kontrol etme arzusundan ve gerçekte olduğundan farklı hale getirme ısrarından kaynaklanmaktadır. Ne var ki hayat her zaman istediğimiz, hayal ettiğimiz gibi değildir. Belki de hiçbir zaman olmayacaktır. Bizim huzurumuz o anın gerçeğini ne derece kabul ettiğimize bağlıdır.
Uzmanlar, hayata pozitif bakabilmek ve iş hayatında başarılı olabilmek için her gün farklı elbiseler giymek, daima kullanılan iş yolunu değiştirmek ve hedefler koymanın yaşamı anlamlı kıldığını belirtiyor.
Ruhu sürücüye, vücudu da arabaya benzetirsek, psikiyatrik hastalıkları da arabanın motor arızaları olarak görebiliriz. Stres, vücutta serotonin ve noradrenalin gibi salgıların düzenli verilmesini engelliyor. Araçtaki bir eksiklik motorun düzgün çalışmasını engelliyorsa, beyindeki serotonin, noradrenalin gibi salgıların düzeninin bozulması da duygu, düşünce ve davranışlarda problemlere yol açıyor. Kişi bardağın sürekli boş tarafını görmek istiyor. Hayatın her alanına yayılmış bir halsizlik, isteksizlik, karamsarlık ve kendine güvensizlik gelişiyor.
Kendinize bir yaşam hedefi koymalısınız. Ardından hayatı monotonluktan uzaklaştırmak gerekir. Günlük alışkanlıklarda küçük değişiklikler yapılarak tekdüzelik nedeniyle oluşan stresten uzaklaşılabilir.

Stresi yenebilmek için;
Sabah yürüyüşü, spor, nefes egzersizleri yapılabilir.
Zaman yönetimi yapılmalı.
Gülümseten faaliyetler yapılabilir.
Mutlu arkadaşlarla daha sık görüşülür, mutluluk bulaşıcıdır.
Dua, ibadet veya yoga, meditasyon da stresten korunmanın ve kurtulmanın bir yoludur.

Çalışmamak, üretmemek, kendini yenilememek de karamsarlığa, korkuya ve dolayısıyla güvensizliğe yol açar.

Olaylara farklı bir perspektifle bakmaya çalışarak korktuğumuz anın aslında o kadar da önemli bir an olmadığı konusunda kendimize telkinde bulunmanın da yararı olabilir.
Birçok atlet büyük maçlar öncesinde bu telkinlerde bulunurlar; mesela maç öncesinde bir masa tenisçisi kendi kendisine “bu sadece kahrolasıca bir ping pong maçı” demiş, bu yöntem onu sakinleştirmiş ve maçı kazanmış.

Olumlu düşünme ve hayal etme gücünüzün etkinliği, güvence, sevgi; iç huzuru, ihtiyaçlarını tatmin etmekteki başarınıza bağlıdır. Eğer siz kendinizi güven içinde hissetmiyorsanız, sevgi ihtiyaçlarınızı tatmin edemiyorsanız, olumlu düşünemezsiniz. İstediğiniz kadar kendinizi zorlayın, böyle bir ortamda hayal gücünüz etkili olmayacaktır. İnsanın tüm güvensizlik duyguları hep kendi aklının ürünüdür. Bundan korunmanın tek çaresi de kendinizi tanıyıp, kendinize sevgi ve saygı duymaktan geçer. Yaşamda korkulacak hiç bir şeyin olmadığına kendinizi inandırın.
Mutlaka kötü bir şey olacak diye düşünmeyin. Bu tamamen beynimizde kurduğumuz saçma bir düşüncedir. Diğerlerine göre olumsuz olan bir şeyi yapmamız, bunun ardından mutlaka kötü bir şeyler yaşayacağımız anlamına gelmiyor.

Her şey olacağına varır, iyi düşünce, beraberinde her zaman iyi şeyler getirir. Bir şeye ’başaracağınıza inanarak’ başlıyorsanız, onun üzerinde daha fazla çaba sarf edeceğiniz için başarılı olabilme şansınız daha yüksek. Hayatta insanın karşısına her zaman sürprizler çıkabilir. Önemli olan şunu aklınıza getirmeniz: "Bu tür durumlar her zaman başıma gelebilir. Sonuçta bundan önce bir sürü sorunu halletmiştim. Bunu da halledebilirim."

Birde size olumlu düşünmeyle ilgili gerçek yaşamdan bir alıntı yapmak istiyorum;

Bazı insanlar pozitif düşünmenin gücüne ısrarla inanmazlar. Bir seminerde elini kaldıran bir bayan, "Ben pozitif düşüncenin gücüne inanmıyorum" demiş, başka bir kişi ayağa kalkarak "İster inanın, ister inanmayın; ben inanıyorum" diyerek pozitif düşünmenin kendi hayatındaki etkisini şöyle anlatmıştı. "Kanser olduğumu öğrendiğim gün hayatım bir anda kararmıştı. Ama sonra bir anda izlediğim bir film aklıma geldi ve 'Ne olur ki ben de pozitif düşünsem, belki iyi olur, olmazsa zaten öleceğim ama ya işe yararsa...' diye düşündüm. Hasta olmadığıma önce kendim inandım. İçimden sürekli; 'Bu gelip geçici bir şey ve ben bunu atlatabilirim' diyordum. Hastanedeyken görevlilerin itirazlarına rağmen pijamalarımı sadece gece giyip, gündüz günlük kıyafetlerimi giyerdim; çünkü ben hasta bir adam değildim. Bu hastalığın bir gün beni terk edeceğine gönülden inandım. Kendimi sürekli iyileşip hastaneden çıkarken hayal ettim. Aylar sonra yapılan tüm testler sonucunda iyileştiğimi duyduğumda, bu benim için değil ama bana inanmayanlar için çok şaşırtıcı olmuştu. Ben iyileşeceğimi zaten biliyordum. Neye inanırsanız sizin gerçeğiniz o olur."

Vereceğim linkte ki konuyu okumanızı, elinizden geldiği kadarıyla ancak inanarak ve gönülden uygulamanızı öneririm.

http://www.gizlimabet.com/threads/17110-Korkulari-sevgiye-dönüştür
 

Amazontanrıça

Kayıtlı Üye
Katılım
9 Ocak 2013
Mesajlar
90
Tepkime puanı
9
Benim de aşırı zayıflık problemim var.Ne kadar sorunun kaynağına inmeye çalışsamda bir türlü bulamıyorum ve yerine yenisini koyamıyorum.Herşeye karşı aşırı derecede hassasım yemeklerden tiksiniyorum ve bazende korkuyorum.Ne yapabileceğimi bilmiyorum :(
 

Piraldyne

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Ara 2012
Mesajlar
54
Tepkime puanı
4
İş
liseLi .)
Benimde sosyal fobim var eskiye göre biraz daha iyileştirdim bu korkumu banada bır önerıde bulunurmsnz
 

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Benim de aşırı zayıflık problemim var.Ne kadar sorunun kaynağına inmeye çalışsamda bir türlü bulamıyorum ve yerine yenisini koyamıyorum.Herşeye karşı aşırı derecede hassasım yemeklerden tiksiniyorum ve bazende korkuyorum.Ne yapabileceğimi bilmiyorum :(

Anksiyete (kaygı): Hayatın akışına ve gidişatına güven duymama
Olumlaması: "Kendimi seviyorum ve onaylıyorum. Hayatın akışına güveniyorum. Güvencedeyim."

Anoreksi: Hayatı reddetmek. Aşırı korku, kendinden nefret ve reddedilme.
Olumlaması: "Olduğum gibiyim. Olduğum gibi olmaktan mutluyum. Yaşamayı seçiyorum. Hazzı ve kendimi kabul etmeyi seçiyorum."

İştah azsa: Korku- Kendini koruma- Hayata güvenmemek.
Olumlaması: "Kendimi seviyorum ve onaylıyorum. Güvendeyim. Hayat zevkli ve güven dolu."

Benimde sosyal fobim var eskiye göre biraz daha iyileştirdim bu korkumu banada bır önerıde bulunurmsnz

Sosyal Fobi İçin olumlamalar

* Ben dışa dönüğüm.(sosyalim)
* Ben doğuştan dışa dönüğüm(sosyalim)
* Dışa dönük bir kişiliğim var.
* Ben girginim.
* Aklımdakini söylüyorum.
* Asla kendimi tutmuyorum.
* Düşünce ve duygularımda açığım.
* Duygularım hakkında konuşurum.
* Her zaman fikirlerimi söylerim.
* Görüşlerim değerlidir.
* İnsanların ilgisinden hoşlanıyorum.
* İnsanların yanında kendimi rahat hissediyorum.
* Diğer insanların ilgisini çekiyorum.
* İnsanlar benim hakkımda bir şeyler duymakla ilgileniyorlar.
* Diğer insanlarla olmaktan keyif alıyorum.
* Bir grup insan içindeyken rahat hissediyorum.
* Ben çok sosyalim.
* Yeni sosyal durumlara kolayca adapte oluyorum.

21 gün boyunca özellikle sabah uyandığınızda ve gece yatarken 5dk ayırmanız ve sessizce olumlamaları söylemeniz gerekir. Gün içinde de takrarlayabilirsiniz. Önemli olan olumlamaların inanarak ve gönülden söylenmesidir. Söyledikleriniz inandırıcı gelmese de bilinçaltınızda ki kodları değiştirebileceğinize inanmalı, kendinize güvenmelisiniz. Zamanla bilinçaltında ki olumsuz kodlar yerini olumlulara bırakacaktır.
Bunları yaparken günün diğer kısmındaki düşüncelerinize de dikkat etmeli ve kendiniz hakkında olumsuz şeyler söylemeyi bırakın, düşünmemelisiniz bile. Bir nevi olumsuz kelimelere karşı zihin orucu tuttuğunuzu düşünün.
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
Hastalanma korkusunu ne yaptıysam atamadım.Burcumun da özelliği bu.Bu konuda çok titiz ve korkuya sahibim.Uzun süre yalnız kalamıyorum kaldığımda hasta olacağımdan korkarım mesela. :) Dışarıda kalabalıkta da uzun süre duramam gerilirim ve sinirlenirim.
 

aşk1

Banlı Kullanıcı
Katılım
31 May 2010
Mesajlar
852
Tepkime puanı
20
Ah şu ağrılarımız :p Yaşamda strestti üzüntüydü derken vucüdumuzda ağrıdır hastalıktır oluyor.
 

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Hastalanma korkusunu ne yaptıysam atamadım.Burcumun da özelliği bu.Bu konuda çok titiz ve korkuya sahibim.Uzun süre yalnız kalamıyorum kaldığımda hasta olacağımdan korkarım mesela. :) Dışarıda kalabalıkta da uzun süre duramam gerilirim ve sinirlenirim.

Hastalık Korkusu için;

Ben her halimle sağlıklıyım

Benim hücrelerim, organlarım, hormonlarım ve bedenim çok sağlıklı.

Aldığım her nefeste hücrelerim gençleşiyor ve sağlığım her zamankinden daha iyiye gidiyor.

Ben sağlıklı gıdalarla besleniyorum ve sağlıklı yaşıyorum.

Ben sağlıklı yaşamayı seçiyorum ve bedenime değer veriyorum.

Ayrıca korkularımız da ancak sevgiye dönüştüğünde bitebilir.
 

vivalavida

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
444
Tepkime puanı
122
Sürekli ya ağzımın içinde aft çıkar ya da dudağımda uçuk çıkar. Biri geçer diğeri başlar. Konuyu gördüğümde "kendimi onaylıyorum" kalıbını kullanmaya başladım, aklıma geldikçe söylüyorum bunu. Kendimi daha iyi hissediyorum umarım bu bedenime de yansır.

Teşekkürler sevgili embriyo.:)
 

vivalavida

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
444
Tepkime puanı
122
Bütün hastalıklar önce zihinde başlar deniyor. Peki hasta olarak doğanların, mesela doğuştan böbrek yetmezliği olanların sorunu, annelerinin ya da babalarının olumsuz düşünceye sahip olması mı? Ebeveynler bilinçsiz olduğu için bu zehirli düşünceler bebeğe mi aktarılıyor?
 

Askanarch

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Kas 2018
Mesajlar
180
Tepkime puanı
153
İş
Arkeolog
Bende cirkin olmamama ragmen kendime bir eş bulamadım.Sevgilim hic olmadı kimseyle anlaşamıyorum iyi biriyim aslında neden böyle oluyor anlamıtorum içime kapanık olmamdan mı kaynaklı acaba,evlenmek istiyorum birtürlü olmuyor.
 
  • Beğendim
Tepkiler: yay

gamzedeyim

Kayıtlı Üye
Katılım
16 Ağu 2018
Mesajlar
73
Tepkime puanı
38
Bütün hastalıklar önce zihinde başlar deniyor. Peki hasta olarak doğanların, mesela doğuştan böbrek yetmezliği olanların sorunu, annelerinin ya da babalarının olumsuz düşünceye sahip olması mı? Ebeveynler bilinçsiz olduğu için bu zehirli düşünceler bebeğe mi aktarılıyor?

Bunu ben de merak ediyorum. Ama şöyle bir şey söyleyebiliriz, ileride düşünceleriyle o hastalıktan kurtulabilir. Belki.
 
Ü

Üye silindi 57044

bedenimiz bize sadece tek bir şey söyler.. seversiniz veyahut sevmezsiniz, beğenirsiniz veyahut beğenmezsiniz..

bedenimizin bize tek çağrısı oradan çıkmamıza yöneliktir.. orayı terk etmemize yöneliktir..

beden babil'dir.. beden mısır'dır.. kişinin kendisi için istemesidir.. egoizm'dir kısacası..

doğadaki bütün güçler, bütün sistemler hep tek bir amaca yönelik çalışmaktadır.. insanı bedenden, egoizmden, babilden ve mısırdan çıkarmaya yönelik çalışmaktadır.. mesela bir adamın kafasına elma düştü.. adam düşünür..; bu elma neden benim başıma düştü der.. neden ben der.. sistem, üst güç, yani yaradan ise ona şunu söylemektedir.. artık mısırdan çık.. seth'den çık.. bedensel eşekten çık ve bana gel demektedir..

dışarıda gerçekleşen herşey.. büyük küçük fark etmez hep yaradanın çağrısıdır.. yaradanın davetiyesidir.. yaradan ve yaradılan dışında hiçbirşey yoktur birde.. oda önemli bir detay.. hatta en önemli detay..

şeytan denilen varlık kişinin egoizmidir.. yani kişinin kendisi için istemesine, kendisi için dünyayıyı ve çevreyi sömürmek istemesine şeytan denilir maneviyatta.. yaradan ve yaradılan dışında hiç bir şey yoktur.. cinler yoktur, periler yoktur, şeytan yoktur.. bir yaradan vardır birde yaradılan hepsi bu...

dışarıda sanki şeytan ve cin varmış gibi algılanır.. ama manevi yola sadakat ile bağlanınca bir zaman sonra kalkıyor onlar.. yaradan, manevi yola gelenleri ilk zamanlarda sanki ondan başka bir güç varmış gibi bir hissiyata getirir.. şeytan ve cinler var gibi algılar maneviyata ilk giren kişiler.. o zamanda derler ki; kabalistler yalan söylüyor.. yaradan dışında başka güçlerde var derler ve maneviyattan koparlar, tevhitten koparlar.. aslında bunlar hep yaradanın ilerleyen zamanlarda kişiye sol çizgi ile davranmasından kaynaklanıyor.. yani onu itmesinden kaynaklanıyor.. maneviyata ilk girişte hisler ve algılar mükemmeldir.. işte şimdi oldu dersiniz.. ama daha sonra yaradan sizin düşmanınız olur.. sizi iter.. öyle yapmasa egoistce maneviyatta devam ederdiniz.. fakat yaradan egoistce maneviyatta devam etmenizi istemiyor.. özgecil bir şekilde, ona ihsan ederek devam etmenizi istiyor.. o yüzden bir zaman sonra aklınıza hayalinize gelmeyecek şeyler olur.. bir yakınınız rüya görür ve o çocuğun, o kişinin gittiği yol yol değil derler ona.. sonra o arkadaşın gelir size sen kabala yolunda gidiyormuşssun terk etmeni söylediler der.. şaşırır kalırsınız.. demekki bu kabala yolu gerçektende şeytani dersiniz.. ve bende allah'ın sevgili kuluymuşumki beni burdan çekti aldı dersiniz.. oysaki onu yapmasının tek nedeni sol çizginin tokatından başka birşey değil.. sizi düşürme isteğinden başka birşey değil.. bunu yaptı çünkü onun üzerine yükselecekseniz.. artık daha üst bir kulvara yükseleceksiniz.. düşüşler ve yükselişler sürecek.. taki son ıslaha kadar.. cehennemin dibine kadar ineceksiniz.. egoizminiz günden güne büyüyecek.. ama yaradanla olan kutsal savaşınızı kaybetmezseniz başarırsınız.. yaradan her ne kadar sizi itsede.. sizi kapısından kovsada ona doğru ısrarlı birşekilde yürür ve yükselirseniz başarırsınız.. en nihayetinde yaradanda oğullarım ve kızlarım beni geçti demek istiyor zaten.. yaradılışın amacı bu..

Doğada olan ve biten herşey yaradan ve yaradılan, ışık ve kap arasındaki ilişkiden ibarettir.. açık konuşmak gerekirse bir yaradanın ışığı vardır birde o ışığı alan bir alma arzusu, alma kabı vardır.. onun dışında hiçbirşey yoktur.. bir insanın ben olarak ortaya çıkması.. yani kişinin kendisini hissederek ben demesi hep doku duyusu sayesindedir.. açık konuşalım.. doku duyusunu al.. ben ben olmaktan çıkar.. o zaman kişi kendini beden ve egodan ziyade bilinç ve zihin olarak tanımlama eğiliminde olur.. bütün insanların doğuştan doku duyusu alınsa o insanlar benlik ve ego duygusundanda bir ölçüde uzak yaşarlar.. yani egonun, babil kulesinin, mısır'ın, seth'in baskıları olmaz onda.. oda derki; ben sadece bir bilincim.. saf bir bilinç.. işte o bilinç tek değil ortaktır.. bütün insanlar tek bir bilinçtir.. bütün insanlar tek bir insandır.. biz zannediyoruz ki ben başkayım o başka.. ama öyle değil aslında.. doku duyusu bize öyle hissettiriyor.. yaradan katındada öyle değil.. yaradan katındada, realitedede sadece tek bir insan, tek bir ruh ve tek bir bilinç vardır..

sizin en büyük hatanız kendinizi ayrı, müstakil ve özel olarak görmenizden, egoizm batağına sapmanızdan kaynaklanıyor.. oysaki yaradan katında bütün insanlar tek bir insandır.. her bir insanda o tek bir insanın bir hücresidir.. tıpkı bedenimizdeki gibi.. o yüzden kendinizi sakın ama sakın önemli filan görmeyin kanser olursunuz.. çok fazla bireyselleşir ve sistemden, tek bir insandaki hücrelerden koparsanız ve bağımsızlık ilan ederseniz, başka insanlarla bağ kurmayı reddederseniz tıpkı tek bir insanın bedenindeki hücre gibi kanserleşirsiniz..

o yüzden bağ kurun, sosyal olun.. yaradanı edinmenin tek bir yolu var oda diğer insanlarla bağ kurmak, sevgi geliştirmek.. eğer öyle olmasa yaradan neden o şekilde yaratsın? akıl var mantık var.. yaradan özellikle öyle yarattıki diğer insanlarla bağdaşacağız.. onları seveceğiz.. onlarla empati kuracağız.. kendi egoizmimizden, kendi mısırımızdan çıkıp onlarla bağ kuracağız.. yaradan özellikle o şekilde yarattı..

en nihayetinde insan sevgisinden yaradan sevgisine geleceğiz.. önce insana ihsan edeceğiz.. daha sonra ise yaradana ihsan edeceğiz.. bina seviyesinden, merhamet seviyesinden erdemlilik seviyesine, hohma seviyesine geleceğiz.. yaradılışın amacı inanın ki bu.. bütün evren, doğa dünya, hayvanlar ve insanlar başka bir amaç için bu dünyada değiller...
 

vivalavida

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
444
Tepkime puanı
122
Dün başka bir şey ararken buradaki mesajım için bildirim geldi. Demek ki doğru yoldayım mesajı aldığıma inanarak bir soru soracağım.
Henüz hiçbir hastalığım yok, şükür. Ancak bu olmayacağı anlamına da gelmiyor, zira kendimi çok kasıyorum. Olumlu düşünmeyi bir türlü alışkanlık haline getiremiyorum. Girişimlerimde istikrarı sağlayamıyorum. Başlayıp başlayıp bırakıyorum, sonuçta enerjisi düşük, üzgün bir ruh haliyle günlerim geçip gidiyor.
 
Y

yay

Kendimizi üzdüğümüz için hasta olacağız diye bir kural yok zira hastalıkta birçok etmen var; spor yapmamak, sağlıksız besinler tüketmek ve vücut ihtiyaç hissetmediği halde yemeye devam etmek (yeme bozukluğu), kirli hava, pasif içicilik vs. Stres tek başına kimseyi hasta etmez, stresle baş edecek dayanıklılıkta değilseniz sadece hastalık zamanlarında daha çabuk ve kolay düşersiniz. Şifa ne kadar olağansa hastalık da öyle, önemli olan onu nasıl karşılayıp uğurladığınız. Kimse hastalıktan ölmez çünkü zaten öleceğiz, hastalık sadece vesile olur belki.
 

Absoluta Virtute

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Eyl 2020
Mesajlar
3,157
Tepkime puanı
7,445
kendimi çok kasıyorum. Olumlu düşünmeyi bir türlü alışkanlık haline getiremiyorum. Girişimlerimde istikrarı sağlayamıyorum. Başlayıp başlayıp bırakıyorum, sonuçta enerjisi düşük, üzgün bir ruh haliyle günlerim geçip gidiyor.
Yapamadığımız şeyler için üzülmeyin. Yaptınız ve yapacağınız şeylere odaklanın. Kendinizi kötü şeyler düşünürken yakaladığınız her defasında sakın üzülmeyin. Kötü dusuncelerinizi iptal edecek komik bir ritüel uydurun. Sizi kimse görmedi anda gerçekten yapın onu. Başka zamanda imgeleyerek yapın. Buna absürt majisi diyorlar. Eylenerek yapılır. Çok etkili.
 
Üst