bendekiben
Elit Üye
Tarih yeniden mi yazılacak?
Kadim Türkler tüm insanların ataları mı?
Onlar bin yaşına kadar yaşayarak, uzun yaşamın sırlarını öğrenmişler miydi?
Tüm dinler onların Tengri dininden mi türedi?
Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammet ve Buda Türk müydü?
“Işık doğudan gelir” ne anlama geliyor?
Türkler gelecekte insanoğlunun kurtuluşunda nasıl bir rol üstlenebilirler?
Amerika’da doğan ve daha sonra Meksika’ya yerleşen bir yazar, eşinin ani ölümünden sonra ruhunun hep yanında olduğuna ve destek verdiğine inanarak insanlığın ve dünyanın daha iyiye gitmesi için ne yapılması gerektiği konusunda araştırmalar yapmaya başlıyor. Özellikle, Hıristiyanlığın kökenlerini araştırarak işe başlıyor ve çok ilginç bir şekilde araştırmaları onu Türklerin ayak izlerine götürüyor. İlk insanların Türklerle başlayıp daha sonra dünyaya dağıldığını ve ilk konuşulan dilin Türkçe olduğunu, bilimin, felsefe ve dinin yine Türklerden başladığını söylüyor. İnsanların güneşsel enerjiyle nasıl senkronize yaşaması gerektiğini anlatıyor. Şu an insanlığın içinde bulunduğu huzursuzluğun çözümünü ancak Orta Asya ve Türklerin getirebileceğini, daha iyi bir dünya için gerekli açılımları ancak onların yapabileceğini iddia ediyor ve şayet bu olmazsa dünyanın asla huzur bulamayacağını söylüyor. Ayrıca yazar Türklere bir gönderme yapıyor. Nasıl oluyor da doğuştan filozof ve şair olan, Türk kültürünü dünyaya yayan Erke Han’ı bilmiyorlar. Türk dünyası görkemli zaferlerini ona borçludur.
Eski uygarlıklarda kullanılan teknolojiye de değinen yazar, insanların onları kullanarak nasıl yüzlerce yıl uzun yaşabileceklerini yazıyor. Bu arada Türklerin Orta Asya ve Çin’de yaptıkları piramitleri anlatıyor. Gerçeğin Türklerden saklandığını yazıyor. Bir Amerikalının nasıl olur da bilmediğimiz geçmişimiz hakkında bu kadar şey bilmesi hayret edilecek bir nokta.
Gene D.Matclok adlı yazarın bu anlatımlarından sonra Erke Han hakkında Atatürk Kültür Merkezinin yaptığı araştırmayı sunmak isterim.
ŞANLI ERKE HAN
Bütün dünya, Kuşan Hanlığı’nın azametini I. Yüzyılda öğrenmişti.
Türklerin adını bütün dünyaya ünlü Kanişha Han duyurdu. Çok şükür, onun gerçek adı Erke olarak muhafaza edilmiştir. İsmi paralarda Kanerka olarak basılıyordu.
Erke Han 78 yılında, Kuşan Hanlığı’nın tahtına oturdu. Hanlığı 23 yıl idare etti.
Aklı selim sahibi Han’ın esas silâhı kılıç, zırh veya mızrak değil söz idi. Erke Han dünyadaki en güçlü sözün “Tanrı” olduğuna inanıyordu. Han’ın konuşmaları ve akıllıca yaptığı siyaset sayesinde doğulu insanlar, Türklerin güzel işlere, doğru davranışlara ve asalete büyük değer verdiklerini gördüler. Hükümdar milletin yüzü idi.
Erke Han, her insanın kendi davranışlarıyla, daha dünyada iken kendisi ve yakınları için cennet ve cehennem kurduğunu aklı selimle belirtiyordu. Kendi felâketlerinde ve yanlışlıklarında kimseyi kınamamak gerektiğini öğretti. Sadece kendini suçlayabilirsin diyordu Erke Han; çünkü Tanrı sana ancak hak ettiğini veriyor. Yeni dinin iddiaları çok basitti: iyilik yaparsan, dünya da sana daha hayırlı olur.
Türkler ruhun ebedî oluşuna ve ölümden sonra tekrar şekil değiştirerek, hayata dönebileceğine inanıyorlardı. Erke Han “kurtuluş davranışlarda” diyor ve yorulmadan, usanmadan bunu anlatıyordu. Türklerin Tanrı için yaptıkları ayinler de yabancıları şaşırtıyordu. O güne kadar, böyle muntazam ve mükemmel bir töreni putperest dünyası görmemişti, tanımamıştı.
Putperestler için, Türkler sanki başka gezegenden gelmiş gibi görünüyorlardı. Türklerin her şeyi daha güzel ve daha iyi idi. Dolayısıyla Doğu’ da Altay “Aden”, yani “dünya cenneti”; millet ise “Ari” olarak adlandırılmıştır. Hindistan’da Şambhkala adı gibi bu ad da Türklerin vatanları için en az bin yıl ifade ve telâffuz edilmiştir; süvariler için yeni efsaneler yazılıyordu.
Erke Han hakimiyeti zamanında, Kuşan şehirleri çanların güzel sesleriyle uyanıyordu: din adamları milleti sabah duasına çağırıyordu. Çanlar nasıldı? Şimdi kimse bunlara cevap veremiyor. Ama çan vardı. Arkeolojik kazıların neticesinde bu ispatlanmıştır. “Kolokol” kelimesi de o eski devirlerde ortaya çıkmış olabilir. Bu kelime, kadim Türk dilinde “Gökyüzüne hitap” anlamına gelmektedir. Tam anlamıyla “gökyüzüne yalvar” demektir. Ve insanlar dua ediyorlardı.
İnsanlar, Altay’ın kutsal dağlarında geçmişte dua ettikleri gibi, bu defa ayin törenlerini tapınaklarda ve Tanrı’nın Sonsuz Gökyüzü altında yapıyorlardı. Kalıntıların incelenmesinden tapınakların büyük inşa edilmedikleri anlaşılmaktadır.
Sıradan müminlerin tapınağın içine girmeleri yasaktı. Sadece din adamları bir iki dakika için içeriye girebilirdi. Ama onların da tapınak içinde nefes almaya bile hakları yoktu. Çünkü tapınak çok kutsal bir yerdi!
Duadan önce gökyüzü için buhur yakıyorlardı. Kadim Altay inancına göre kötü ruhlar bu kokuyu kaldıramıyorlardı. Bu törene “kadıt” adı veriliyordu. Kadim Türk dilinde bu kelime “uzaklaştırmak”, “kovmak” anlamına gelmektedir.
İnsanlar, koronun söylediği ilâhiler eşliğinde Tanrı’ ya dua ediyorlardı. İlâhi şeklinde okunan bu duaların adı “Yırmaz” idi. Tam tercümesi “bizim şarkılar” anlamına gelir.
Ekli dosyayı görüntüle 2399
Türklerin manevî kültürünün her yerinde Tanrı inancına özgü eşit kenarlı haç mevcuttur. Doğuda bu haça “vadjra” denilmektedir. Türk şehirleri ve tapınaklarının kalıntıları arasında bulunan “Kuşan” dönemindeki Tanrı haçları, arkeologların dikkatini çekti. Kuşan Hanlığı Doğu’nun manevî merkezi olmuştur. Kuşan Hanlığında yabancılar için Gandhar’da sanat okulu ve dinî eğitim merkezleri açılmıştır. Belki benzer merkezler Altay’da da vardı. Hz. Musa’nın peşinden buralara gelen Yahudi Yeşua bir zamanlar Altay’ da okumuştu. Bu hadise Kuran’da da dolaylı olarak anlatılmıştır.
…Hindistan ve Tibet’li din adamları her zaman Kuşan Hanlığında beklenilen ve istenilen misafirlerdi. Erke Han Keşmir’i kutsal bir şehre dönüştürmüştü. Altay’dan gelen ziyaretçilerin Keşmir’de de kendi tapınakları vardı. Galiba bu, bugünkü meşhur Altın Tapınak’ın yeridir. Buda dini taraftarları 4. Konsili Keşmir’de toplamışlardır. Yeni dine ait düsturları bir bakır levha üzerine orada işlediler. Bu levha içeriği Çin’ de, Tibet’te ve Moğolistan’da hemen Budizm’in kutsal amentüsü haline gelmiştir. 4.Konsilden sonra, Budizmde yeni bir akım meydana çıkmıştı. Bu dinî akım daha sonra Lamaizm diye adlandırılacaktır. Erke Han, bundan sonra Budistler tarafından azizler sınıfına dahil edilmiştir.
Budistler artık dualarında Erke Han’ın adını da zikrediyorlar. Sadece Türkler, kendi şanlı hanları Erke Han’ı hatırlamıyorlar. Allah’tan, bu ulu insanı diğer halklar tanıyorlar ve hatırlıyorlar.
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Ankara, 2002
Çeviren Dr. Zeynep Bağlan ÖZER
Kadim Türkler tüm insanların ataları mı?
Onlar bin yaşına kadar yaşayarak, uzun yaşamın sırlarını öğrenmişler miydi?
Tüm dinler onların Tengri dininden mi türedi?
Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammet ve Buda Türk müydü?
“Işık doğudan gelir” ne anlama geliyor?
Türkler gelecekte insanoğlunun kurtuluşunda nasıl bir rol üstlenebilirler?
Amerika’da doğan ve daha sonra Meksika’ya yerleşen bir yazar, eşinin ani ölümünden sonra ruhunun hep yanında olduğuna ve destek verdiğine inanarak insanlığın ve dünyanın daha iyiye gitmesi için ne yapılması gerektiği konusunda araştırmalar yapmaya başlıyor. Özellikle, Hıristiyanlığın kökenlerini araştırarak işe başlıyor ve çok ilginç bir şekilde araştırmaları onu Türklerin ayak izlerine götürüyor. İlk insanların Türklerle başlayıp daha sonra dünyaya dağıldığını ve ilk konuşulan dilin Türkçe olduğunu, bilimin, felsefe ve dinin yine Türklerden başladığını söylüyor. İnsanların güneşsel enerjiyle nasıl senkronize yaşaması gerektiğini anlatıyor. Şu an insanlığın içinde bulunduğu huzursuzluğun çözümünü ancak Orta Asya ve Türklerin getirebileceğini, daha iyi bir dünya için gerekli açılımları ancak onların yapabileceğini iddia ediyor ve şayet bu olmazsa dünyanın asla huzur bulamayacağını söylüyor. Ayrıca yazar Türklere bir gönderme yapıyor. Nasıl oluyor da doğuştan filozof ve şair olan, Türk kültürünü dünyaya yayan Erke Han’ı bilmiyorlar. Türk dünyası görkemli zaferlerini ona borçludur.
Eski uygarlıklarda kullanılan teknolojiye de değinen yazar, insanların onları kullanarak nasıl yüzlerce yıl uzun yaşabileceklerini yazıyor. Bu arada Türklerin Orta Asya ve Çin’de yaptıkları piramitleri anlatıyor. Gerçeğin Türklerden saklandığını yazıyor. Bir Amerikalının nasıl olur da bilmediğimiz geçmişimiz hakkında bu kadar şey bilmesi hayret edilecek bir nokta.
Gene D.Matclok adlı yazarın bu anlatımlarından sonra Erke Han hakkında Atatürk Kültür Merkezinin yaptığı araştırmayı sunmak isterim.
ŞANLI ERKE HAN
Bütün dünya, Kuşan Hanlığı’nın azametini I. Yüzyılda öğrenmişti.
Türklerin adını bütün dünyaya ünlü Kanişha Han duyurdu. Çok şükür, onun gerçek adı Erke olarak muhafaza edilmiştir. İsmi paralarda Kanerka olarak basılıyordu.
Erke Han 78 yılında, Kuşan Hanlığı’nın tahtına oturdu. Hanlığı 23 yıl idare etti.
Aklı selim sahibi Han’ın esas silâhı kılıç, zırh veya mızrak değil söz idi. Erke Han dünyadaki en güçlü sözün “Tanrı” olduğuna inanıyordu. Han’ın konuşmaları ve akıllıca yaptığı siyaset sayesinde doğulu insanlar, Türklerin güzel işlere, doğru davranışlara ve asalete büyük değer verdiklerini gördüler. Hükümdar milletin yüzü idi.
Erke Han, her insanın kendi davranışlarıyla, daha dünyada iken kendisi ve yakınları için cennet ve cehennem kurduğunu aklı selimle belirtiyordu. Kendi felâketlerinde ve yanlışlıklarında kimseyi kınamamak gerektiğini öğretti. Sadece kendini suçlayabilirsin diyordu Erke Han; çünkü Tanrı sana ancak hak ettiğini veriyor. Yeni dinin iddiaları çok basitti: iyilik yaparsan, dünya da sana daha hayırlı olur.
Türkler ruhun ebedî oluşuna ve ölümden sonra tekrar şekil değiştirerek, hayata dönebileceğine inanıyorlardı. Erke Han “kurtuluş davranışlarda” diyor ve yorulmadan, usanmadan bunu anlatıyordu. Türklerin Tanrı için yaptıkları ayinler de yabancıları şaşırtıyordu. O güne kadar, böyle muntazam ve mükemmel bir töreni putperest dünyası görmemişti, tanımamıştı.
Putperestler için, Türkler sanki başka gezegenden gelmiş gibi görünüyorlardı. Türklerin her şeyi daha güzel ve daha iyi idi. Dolayısıyla Doğu’ da Altay “Aden”, yani “dünya cenneti”; millet ise “Ari” olarak adlandırılmıştır. Hindistan’da Şambhkala adı gibi bu ad da Türklerin vatanları için en az bin yıl ifade ve telâffuz edilmiştir; süvariler için yeni efsaneler yazılıyordu.
Erke Han hakimiyeti zamanında, Kuşan şehirleri çanların güzel sesleriyle uyanıyordu: din adamları milleti sabah duasına çağırıyordu. Çanlar nasıldı? Şimdi kimse bunlara cevap veremiyor. Ama çan vardı. Arkeolojik kazıların neticesinde bu ispatlanmıştır. “Kolokol” kelimesi de o eski devirlerde ortaya çıkmış olabilir. Bu kelime, kadim Türk dilinde “Gökyüzüne hitap” anlamına gelmektedir. Tam anlamıyla “gökyüzüne yalvar” demektir. Ve insanlar dua ediyorlardı.
İnsanlar, Altay’ın kutsal dağlarında geçmişte dua ettikleri gibi, bu defa ayin törenlerini tapınaklarda ve Tanrı’nın Sonsuz Gökyüzü altında yapıyorlardı. Kalıntıların incelenmesinden tapınakların büyük inşa edilmedikleri anlaşılmaktadır.
Sıradan müminlerin tapınağın içine girmeleri yasaktı. Sadece din adamları bir iki dakika için içeriye girebilirdi. Ama onların da tapınak içinde nefes almaya bile hakları yoktu. Çünkü tapınak çok kutsal bir yerdi!
Duadan önce gökyüzü için buhur yakıyorlardı. Kadim Altay inancına göre kötü ruhlar bu kokuyu kaldıramıyorlardı. Bu törene “kadıt” adı veriliyordu. Kadim Türk dilinde bu kelime “uzaklaştırmak”, “kovmak” anlamına gelmektedir.
İnsanlar, koronun söylediği ilâhiler eşliğinde Tanrı’ ya dua ediyorlardı. İlâhi şeklinde okunan bu duaların adı “Yırmaz” idi. Tam tercümesi “bizim şarkılar” anlamına gelir.
Ekli dosyayı görüntüle 2399
Türklerin manevî kültürünün her yerinde Tanrı inancına özgü eşit kenarlı haç mevcuttur. Doğuda bu haça “vadjra” denilmektedir. Türk şehirleri ve tapınaklarının kalıntıları arasında bulunan “Kuşan” dönemindeki Tanrı haçları, arkeologların dikkatini çekti. Kuşan Hanlığı Doğu’nun manevî merkezi olmuştur. Kuşan Hanlığında yabancılar için Gandhar’da sanat okulu ve dinî eğitim merkezleri açılmıştır. Belki benzer merkezler Altay’da da vardı. Hz. Musa’nın peşinden buralara gelen Yahudi Yeşua bir zamanlar Altay’ da okumuştu. Bu hadise Kuran’da da dolaylı olarak anlatılmıştır.
…Hindistan ve Tibet’li din adamları her zaman Kuşan Hanlığında beklenilen ve istenilen misafirlerdi. Erke Han Keşmir’i kutsal bir şehre dönüştürmüştü. Altay’dan gelen ziyaretçilerin Keşmir’de de kendi tapınakları vardı. Galiba bu, bugünkü meşhur Altın Tapınak’ın yeridir. Buda dini taraftarları 4. Konsili Keşmir’de toplamışlardır. Yeni dine ait düsturları bir bakır levha üzerine orada işlediler. Bu levha içeriği Çin’ de, Tibet’te ve Moğolistan’da hemen Budizm’in kutsal amentüsü haline gelmiştir. 4.Konsilden sonra, Budizmde yeni bir akım meydana çıkmıştı. Bu dinî akım daha sonra Lamaizm diye adlandırılacaktır. Erke Han, bundan sonra Budistler tarafından azizler sınıfına dahil edilmiştir.
Budistler artık dualarında Erke Han’ın adını da zikrediyorlar. Sadece Türkler, kendi şanlı hanları Erke Han’ı hatırlamıyorlar. Allah’tan, bu ulu insanı diğer halklar tanıyorlar ve hatırlıyorlar.
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Ankara, 2002
Çeviren Dr. Zeynep Bağlan ÖZER