Bilinç Ben Ve Uzay...

göçmenoğlu

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Şub 2010
Mesajlar
719
Tepkime puanı
128
Yaş
48
Konum
Manisa merkez
İş
Elektironik müh.
Uzay kavramını tanımlama girişimi Sokrates öncesi felsefecilere kadar uzanır. Bu konuda ilk fikirler Zenon’la ortaya çıkar: “Uzay diye bir şey varsa nerede olabilir? Çünkü var olan bir şey bir yerdedir. Bu durumda belli bir uzayda bulunacak ve bu sonsuza kadar bu şekilde devam edecektir: öyleyse uzay diye bir şey yoktur” der. Platon felsefesinde uzay ayrıntılı olarak yer almaz. Platon’a göre uzay, ideaların imgeleri olan tüm duyulur nesnelerin içinde yer aldığını gördüğümüz bir ‘yatak’tan başka bir şey değildir.

Descartes’e göre, “Uzay ya da iç mekân ile bu uzayın içinde yer alan cismi ancak düşüncemizde birbirinden ayırt edebiliyoruz. Çünkü uzayı oluşturan uzunluk, genişlik ve derinlik olarak mekan, aynı zamanda cismi de oluşturur”. Buna karşılık, farklı olarak Newton uzay ile töz’ü birbirinden ayırır. Uzayı içinde yer alan olayların gerçekleştiği mutlak bir çerçeve olarak kabul eder. Leibniz ise uzayı mutlak bir gerçeklik olarak kabul etmez: “uzayı, tıpkı zaman gibi göreli bir şey sayıyorum, zaman nasıl art arda gelişin düzeniyse, uzay da yan yana bulunuşun düzenidir. Çünkü uzay, bir arada var olmaları bakımından, eşzamanlı olarak var olan şeylerin olabilir düzenidir ve onların var olma tarzına katılmaz”. Leibniz’e göre Tanrı tarafından yaratılmış duyulur uzam (extensio), yaratılmış olan gerçek anlamda uzaydan (spatium) ayırt etmek gerekir. Yani, uzayı tıpkı zaman gibi bir töz olarak kabul etmez.

Kant, Salt Aklın Eleştrisi’nde uzayı mutlak bir gerçeklik olarak görmez. Uzay algılama gücümüzün, dünyayı tasarımlayışımızın öznel koşullarının a priori (öncül) bir çerçevesidir. Uzay, fenomenlerin (görüngülerin) var olabilmesini sağlayan bir koşuldur: “Uzay, tüm dış sezgilere temel oluşturan zorunlu a priori bir tasarımdır. Uzayda, nesneler olmadığını düşünebildiğimiz halde, uzayın yokluğunu hiçbir zaman düşünemeyiz. Uzay görüngülere bağlı bir belirlenim olarak değil, görüngülerin var olabilirlik koşulu olarak düşünülür; yani uzay, dış görüngülere zorunlu biçimde temel oluşturan a priori bir tasarımdır.”

Kendi bilinci ya da benlik bilinci, birinin kendi zihinsel ve bedensel durumları (algılar, fikirler, niyetlenilen hareketler…) farkında olabilmesidir. Bedensel ve zihinsel durumların bir araya getirilmesi, temsil ve ilişkilendirme gerektirir. Bu birinci kişi bakış açısı (1-KBA) olarak adlandırılır. 1-KBA; kendi bedeninizin dışındaki uzay içinde kendini merkezleştirmedir. 1-KBA “minimal benlik” olarak göz önüne alınabilir. 1-KBA, kendi bedenimiz dışındaki uzayda öznel deneyimler yaşamamızı sağlar. Günlük kullandığımız dilde bunu “ben, benim” olarak ifade ederiz. Buna ilave olarak, 1-KBA çevre ile ilişkimizi (ör; uzaysal bilişsellik, hareket, sosyal etkileşim ve geleceği planlama) meydana getirir.

Diğer bir anahtar özellik ise, insan benlik bilinci sahiplenilen (algılar, kararlar…) ya da aracılık edilen (hareket sırası, düşünceler), inanılanları bir bütün, eşdurum halinde deneyimlerden oluşur. Bir bütün olarak bilincin tam bir parçasıdır.

Uzay ve 1-KBA
Uzaysal bir bakış açısı ile 1-KBA, öznel olarak kendi bedeni dışında bulunan çok boyutlu ve çoklu girdili deneyimsel bir uzayın merkezinde bulunur. Uzaysal konum olarak, 1-KBA üçüncü kişi bakış açısı (3-KBA)’nin karşısındadır. 3-KBA zihinsel durumunu başka birinin yerine koyma (Ahmet şunu düşünür, şunu işitir, Pınar şu an şunu hissediyor gibi) yani farz etmedir. Madde olarak ise, 3-KBA beyin ya da su banyosu içinde yüzen sinir hücreleri ağı ve destek hücrelerinden oluşur.Ekli dosyayı görüntüle 2319




Uzaysal konumlandırma üzerinde yapılmış birçok çalışma vardır. İşlevsel beyin görüntüleme çalışmaları ile sağ aşağı duyusal beyin kabuğunun (inferior parietal) benmerkezci işlemler yapıldığında devreye girdiği görülmüştür. “Ben–hareketi” durumlarında iki yanlı, duyusal beyin kabuğunun iç kısmında (medial parietal) çalışma oluşur. Uzayı algılama ve değerlendirmede özellikle sağ beyin yarıküresi devreye girer. Sağ beyin yarıküresinde duyusal beyin kabuğu hasarlarında kendine (anazognozi) ve çevresindeki uzaya umursamazlık sıklıkla ortaya çıkar. Yine aynı bölge hasarlarında nesnelerin göreli uzaysal yerleşimi veya kişinin kendi bedenine göre diğer kişilerin konumlandırılmasında bozukluklar yaşanmaktadır.

Bu noktada, uzayda konumlamanın algısının bilişsel temsiliyeti ve uzayda hareketin görsel rehberliğiyle yapılan duyusal–hareketsel temsiliyeti arasında bir ayırım vardır: Bir kişi bir hareket yaparken gerekli bilgiyi görsel yolla alması zorunlu değildir. Bilişsel konumlandırma ile duyusal–hareketsel ilişkiler beyinde farklı ağlar oluştururlar...

Alıntıdır...
 
Üst