Zülkarneyn kissasi TEFSİR BİLGİNLERİNİN GÖRÜŞLERİ

semyanocibel

Banlı Kullanıcı
Katılım
14 Şub 2011
Mesajlar
212
Tepkime puanı
8
Yaptıkları ve belirli sıfatları bilinen tarihsel bir kişilik olarak Zülkarneyn budur. Fakat bu şahıs kimdir ve nerede yaşa¬mıştır? Bu bağlamda tefsir bilginlerini en çok meşgul eden nokta, bu şahsiyetin isim veya lakabıdır. Çünkü bir insanın bir veya birden fazla boynuzunun olması mümkün değildir. Ayrıca bilinen tarihte de bu lakabla anılan bir kral mevcut değildir. İşte bu nedenledir ki klasik tefsir bilginleri Zülkar¬neyn hakkında büyük şaşkınlıklar yaşamış ve olmayacak derecede farklı görüşler belirtmişlerdir. Tefsir bilginlerinden bir grup, “Karn=Boynuz” kelimesinin, bilinen anlamda kullanıl¬mayıp “Zaman,çağ” anlamında kullanıldığını söylemiştir. Buna göre Kur'an'da anılan kral, hükümranlık döneminin uzunluğu, fetih faaliyetlerinin iki asra yayılması nedeniyle “İki asır sahibi” lakabıyla anılmıştır. Bu grupta yeralan bil¬ginler, bu görüşü belirttikten sonra “Karn=Asır, dönem” ke¬limesiyle kasdedilen zaman diliminin tesbiti noktasında fark¬lı görüşlere sahip olmuşlardır. Bu zaman dilimiyle ilgili ola¬rak 30, 25,10 yıl gibi bir çok rakam telaffuz edilmiştir. Bu tar¬tışmayı aktarmanın somut bir yararı da sözkonusu değildir.
İbn-i Cerîr et-Taberî bu konuda ilk dönemde dile getirilen görüşleri içeren rivayetleri toplamıştır. Ancak bu rivayetler de belli bir şahsiyete ışık tutmamaktadır. Bu rivayetlerde asıl sorgulanan, Zülkarneyn'in peygamber olup olmadığı, insan mı yoksa melek mi olduğu hususlarıdır. Fakat bütün rivayet¬lerin birleştiği nokta, sözkonusu kişiliğin tarihin çok derinle¬rinde yaşamış biri olduğudur. Bazı rivayetlerde onun İbra¬him peygamberle aynı dönemde yaşadığı ve peygamber ol¬duğu bildirilmiştir. Buhârî onu ilk peygamberler arasında zikretmiştir. Zülkarneyn, peygamberler silsilesinde İbrahim peygamberden önce zikredilmiştir. Buhârî, bu sıralaması ile onun İbrahim peygamberden kısa bir süre önce veya hemen hemen aynı donemde yaşadığını ima etmiştir.
Araştırma ve analiz alanında meydana gelen yeni geliş¬meler, bazı tarihçilerin Yemen'e yönelmelerine yol açmıştır. Bunlar, Himyer krallarına verilen “Zü'1-menâr, Zü'1-âzâr” gi¬bi bir takım sıfatlardan hareket ederek Zülkarneyn'in de bun¬lardan biri olduğu düşüncesine yönelmişlerdir. Zülkarneyn sıfatını taşıyan bir Himyer kralının bulunması da muhtemel¬dir. Nitekim Ebu'r-Reyhân el-Bîrûnî bunu beyan etmiş, İbni Haldun da kendisiyle aynı düşünceyi paylaşmıştır. Ancak bu düşünce, tarihsel kanıtlara dayanmayan bir varsayımdan öte gitmemektedir. Bir takım deliller de bu düşünceye ters düş¬mektedir.
Konunun bu boyutuyla ilgili olarak iki noktanın altını çiz¬mek isteriz:
1. Rivayetler, Allah Resûlü'ne Zülkarneyn hakkında soru soranların yahûdîler veya onların telkiniyle Kureyşliler oldu¬ğu üzerinde birleşmektedir. Bu durumda yahûdîlerin Ye¬menli bir kral hakkında bilgi istemelerinin mantığı anlaşılma¬maktadır. Yahudiler neden böyle bir kralla ilgilensin ve Kureyşliler'e onun hakkında sorular sormayı telkin etsinler?
2. Kureyşliler bu soruyu kendiliklerinden sormuş olsalar¬dı, bu durumda Yemen kralları hakkında bir takım bilgilere sahip oldukları varsayılacaktı. Böyle bir varsayım da asılsız¬dır. Çünkü böyle olsaydı, Arap mitolojisinde ve yazıtlarında bu şahsiyetle ilgili bir takım verilerin bulunması gerekirdi. Hatta hadislerde ve ilk devir müslümanlarından gelen riva¬yetlerde bir takım işaretlerin bulunması icap ederdi. Baktığı¬mızda bu anlamda hiç bir bilginin bulunmadığını görmekte¬yiz. Öte yandan bu tür bir soruyu soranlar, muhatapları olan Peygamber'i aciz bırakmak istemişlerdi. Onlar, Mekke'de ya¬şamış bir insanın Zülkarneyn hakkında hiç bir bilgiye sahip olamayacağını, dolayısıyla cevap veremeyeceğini çok iyi bili¬yorlardı. Zülkarneyn eğer Arap asıllı olsaydı, Hicaz sakinle¬rinin ondan habersiz olmaları, dolayısıyla Peygamber'in onu bilme ihtimalinin bulunmaması düşünülemezdi. Bilinmesi muhtemel bir şeyin sorulması, da abes olurdu.
Esas görmek istediğimiz, Kur'an'da zikredilen askerî fa¬aliyetler ve şahsî özelliklerin Himyer krallarından her hangi birine uyup uymadığıdır. Doğu'da ve Batı'da fetih faaliyetle¬rinde bulunmuş, Yecüc ve Mecüc'ü engelleyen bir sed inşa et¬miş bir Himyer kralı mevcut mudur?
Günümüze dek yapılan tarih ve arkeoloji araştırmaları, Doğu'da ve Batı'da askeri faaliyetleri olan ve Kur'an'da anlatılan türden bir sed inşa etmiş bir Himyer kralının bulundu¬ğu fikrini desteklememektedir. Yemen krallarından bazıları¬nın “Zü=Sahibi” ile başlayan bir takım lakaplara sahip olma¬ları, pek de önemli değildir. Öte yandan Ma'rib Şeddi de çok akılcı bir açıklama değildir. Çünkü bu sed, düşman hücum¬larını savmak için yapılmış bir sed değildir. Ayrıca yapımın¬da demir ve bakır da kullanılmamıştır. Kur'an Yemen'deki bu şeddi de zikretmiştir. Ancak iki sed arasında hiç bir ortak nokta mevcut değildir.
Bunların ardından akıl ve düşüncenin üstünlüğüne ina¬nan bir bilgin topluluğu, Zülkarneyn'in Roma İmparatoru Büyük İskender olduğunu iddia ettiler. Onlara göre Make¬donyalı İskender, büyük bir coğrafyaya yayılan egemenliği, Doğu ve Batı'da icra ettiği askeri faaliyetlerle Zülkarneyn ol¬maya en yakın isimdi. Bilindiği üzere bu görüşü ortaya atan ilk bilgin, Ebu Ali İbn-i Sina'dır. İbn-i Sina, bu görüşüne ilk kez eş-Şifâ adlı eserinde yer vermiştir. Aristotales'in hayatını anlattığı bölümde, İskender'in hocası olduğunu belirtirken bu şahsın Kur'an'da anlatılan Zülkarneyn olduğunu söyle¬miştir. Onun inançlı ve sağlam karakterli bir insan olduğunu da belirtmiştir.
Büyük düşünür Fahreddin Râzî, İbn-i Sina'nın bu görüşü¬nü paylaşmış, meşhur tefsirinde âdeti gereği bu görüşe kar¬şı olan bütün görüşleri de serdetmiştir. Ancak yine alışkan¬lık gereği karşı görüş sahiplerinden geleceğini varsaydığı so¬ruları cevaplayarak İbn-i Sina'nın görüşüyle ikna olduğunu bildirmiştir.
Bize göre Makedonyalı İskender'in Kur'an'da bildirilen Zülkarneyn olması mümkün değildir. Onun fetih faaliyetleri¬ne Doğu ve Batı'daki fetihler olarak bakılamaz. Yine o, bilinen tarihte her hangi bir sed inşa etmemiştir. Ayrıca şunu da kat'î olarak söyleyebiliriz ki İskender Allah'a iman eden biri değil¬di. Yenilmiş milletlere karşı da şefkat ve adaletle davranma¬mıştı. Bütün hayatı yazıya dökülen bu Makedonyalının halleri ile Zülkarneyn'in halleri arasında en ufak benzerlik yoktur. Ayrıca “Zülkarneyn” olarak nitelenmesini gerektirecek bir özelliği de olmamıştır. Râzî bile, o kadar zorlamasına rağmen bu sıfatı isbat noktasında başarılı olamamıştır.
Özetle tefsir bilginleri Zülkarneyn'in kimliğinin tesbiti hu¬susunda ikna edici bir sonuca ulaşamamışlardır. İlk dönem tefsircileri araştırma yoluna gitmezken, sonrakiler de belli ve tatminkâr bir sonuca ulaşamamışlardır. Buna da şaşmamak gerekir. Çünkü her iki dönem tefsir bilginlerinin de kullan¬dıkları metodlar hatalı idi. Rivayetler bu sorunun kaynağı olarak yahûdîleri gösteriyorsa, bu durumda araştırmacılar için en doğrusu yahûdî kaynaklarına yönelmek olmalıydı. Yapmaları gereken, yahûdî yazıtlarında Zülkarneyn hakkın¬da ne gibi veriler bulunduğuna bakmaktı. Böylelikle hakika¬te ulaşmaları daha kolay olurdu.

Bilge Kagan olmadıgı gayet açık isterseniz kitabin tamamini yazabilirim...
 

Similar Threads

Üst