Mısır Kültürü - Köken - Anormallikler

Mefetseger

Moderator
Katılım
17 Ağu 2010
Mesajlar
856
Tepkime puanı
291
Konum
Ankara
İş
Uzman Biyolog
Arkeoloji, Hanedanlar Dönemi ve Hanedanlar Öncesi Mısır'ın kökenine ilişkin bir hayli miktarda bilgiyi kazıp çıkarmış gibi görünmektedir ama Mısır' ın eski tarihi, hala belirsizliğin sisleri ile örtülüdür. Cevaplanmamış olan bir çok soru doğal olarak, büyük miktarda spekülasyona neden olmaktadır. çoğu bilim adamının evrimin doğal süreci olduğuna inandığı şeye inat, böylesine gelişen bir uygarlık, bu bölgede nasıl ortaya çıkıvermişti? Ayrıca, tutucu Mısır tarihi uzmanlarının görüşleriyle hiç de uyum içinde olmayan mitler, efsane ve klasik el yazmaları mevcut. Eski Mısırlıların, ikili yıldız Sirius' a gösterdikleri özel alaka da bunlardan biri.

Yakın sayılacak bir tarihte, Afrika'nın uzak köşelerinde yaşayan kabilelerin de bu yıldız sistemi hakkında ancak gelişmiş bir uygarlık tarafından aktarılmış olabilecek eski ve doğru astronomik bilgilere sahip oldukları anlaşıldı; o zaman sormak gerek: Peki, bu bilgileri kimlerden ya da nereden edindiler? 1976 yılında Amerikalı bilim adamı Robert K.G. Temple, ilkellikten uygarlığa doğru yapılan bu kuantum sıçramanın, M.Ö. 3000'ler öncesi ikili yıldız sistemi Sirius' a ait bir gezegende yaşayan bir toplumla doğrudan temas sonucu ortaya çıktığı şeklindeki sarsıcı kuramını yayımladı, Temple, Mısır ve Sümer kültürlerinde bulunan ve Afrika'nın çeşitli bölgelerine sızmış olan bilgiden kanıtlar sunarak, Hanedanlık Dönemi Mısır'nın yükselişinden önce dünya dışı varlıkların ortaya çıktığına dair ikna edici bir tez öne sürmektedir.

Ancak, olgun bir Mısır kültürünün aniden ortaya çıkışı ve erken dönem Mısırlılarının, Sirius' a gösterdiği yoğun ilgi konusunda aynı ölçüde dikkate değer başka açıklamalar da bulunmaktadır. Bu erken dönemlerden elimize ulaşan bilgiler ışığında, bir Sirius etkisi olduğu tartışılmayacak derecede açıktır, ancak bu bölgelerdeki yerli halklar uzaylılarla bizzat temasa mı geçtiler, yoksa bu bilgileri, gene yeryüzündeki teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş başka uygarlıklardan mı aktardılar; işte bu nokta tartışılabilir. Aynı şekilde bu "hami" kültür, bu bilgileri kendi teknolojileri yoluyla mı, yoksa uzaylıların ziyaretleri sonucu mu elde ettiler, bu konuda ancak spekülasyon yapabiliriz. Konumuzun ne kadar uzak geçmişe gittiği ve burada ne kadar büyük zaman aralıklarının söz konusu olduğu, bizim ''Eski Mısırlılar" dediğimiz kişilerin de, kendi dönem****lerinde merakla kendi tarihleriyle ilgili olmalarından ve kendi kökenleri hakkında en az bizler kadar kafa karışıklı****ğı yaşamalarından anlaşılabilir. Örnek olarak Kral Nefer****hotep (~M.Ö.1750), Tanrı Osiris'e gerçekten benzeyen bir heykel yaptırmaya karar verince, katiplerini araştırma için Heliopolis kütüphanesinin kadim arşivlerine yollamıştı; orijinalliğinden emin olacakları bir Osiris resmi arıyorlardı. Nefer-hotap'ten 600 yıl kadar sonra yaşayan LV. Ramses de benzer antik araştırmalar yaptırıyordu .. Düşününki biz bu kişileri eski tarih olarak düşünüyoruz! Basamaklı piramidin çevresindeki çok sayıda yapı, bu eserin Kral Neter-khet'ten bin yıl önce meraklılar tarafından ziyarete açılmış olduğunu kanıtlıyor; Neter-khet ise 3. Hanedanın ilk günlerinde, M.Ö. 2660 civarında yaşamıştı.

M.Ö. 4. yüzyıl sonu ve 3. yüzyıl ortalarında yaşamış olan Mısırlı Manetho (Tot'un Sevdiği Kişi) ünlü Mısır Tari adlı eserini, II. Ptoleme Filadelfius döneminde kaleme almıştı. Manetho, Heliopolis'te yüksek rahipti ve güvenilir, saygın bir tarihçiydi. Tarihsel eserler kadar, mistik felsefe ve din konularında da kitaplar yazdı. Bu eserlerin Mısır konusunda temel kaynaklan oluşturduğu, Plutark ve diğer yazarların bu kitaplardan beslendikleri sanılıyor. 20. yüzyıl başlarında yaşayan büyük teozofi düşünürü G.R.S. Me. ad'in Üç Kere En Büyük Hermes adlı çalışmasındaki enfes alıntıyı ve diğer parçaları hep Manetho'ya borçluyuz. Yazık ki Manetho'ruın kendi kitaplan; bugün ancak kısa parçalar ve karışık özetler, Musevi tarihçi Josephus'un ve diğer klasik yazarların alıntıları şeklindeler ve tarihi birer kaynak olmaktan çok, bu yazarların görüşlerini desteklemek için kullandıkları kısa ifadelerden ibaretler. Hiç kuşku yok ki kadim eserler, yazının keşfinden beri bu yolla aktarılıyorlar; ben'de kendi çalışmamda bunlardan benzer şekilde yararlanacağım.

Manetho'ya göre, Mısır Edebiyat Tanrısı Tot, kadim bilgelik hakkında 36.525 kitap yazmış. Bu sayı, Büyük Piramit' in çevresinin ilkel inç cinsinden ifadesine tıpatıp uyuyor.Manetho'nun bilgilerini, tapınaklardaki ve diğer rahiplere ait kaynaklardaki hiyeroglif yazmalardan topladığı sanılıyor. Bize ulaşan orijinal parçalar arasında, Mead en çok Bizanslı tarihçi Georgius Syncellus'un alıntılarını öne çıkanyor (M.5; 800). Bu alıntılar, Manefho'nun Sothis adlı kayıp bir eserinden yapılmış. Keşiş Syncellus'un giriş cümlesiyle başlayan parça şu şekilde:

Şimdi Manetho' nun kitaplarından Mısır hanedanlarıyla ilgili birkaç alıntı yapıyorum. (Bu zat, Manetho Mısır Heathen tapınakları yüksek rahibiydi, verdiği bilgileri Seriada ülkesindeki Kral Ptoleme anıtlarına dayandırıyar. (Bu anıtlar) anlattığına göre, ilk Hermes olan Tot' un kutsal yazısı karakterleriyle ve kutsal dilde kaleme alınmış; tufan sonrasında kutsal dilden sıradan dile tercüme edilmişler ancak hala hiyeroglif karakterlerle yazılıyorlar ve hala iyi Demon' un oğlunun kitapları arasında, Mısır tapınaklarının saklı odalarında korunuyorlar. İyi Demon, 2. Hermes, Tat'ın babasıdır?

Belli ki Kral, Manetho'nun geçmişle ilgili engin bilgisinden haberdardı ve rahipten kayıtlara bir göz atmasını istemişti; ve acaba Manetho'nun algılama güçleri geleceği öğrenme konusuna da uygulanabilir miydi? Mead, devam ediyor:

Sothis Kitabı'nda, Manetho, II. Ptoleme olan Kral Filadelfius' a şahsen hitap eder. Kelimesi kelimesine vermek gerekirse, şu şekilde: Sebenit Manetho' nun, Ptoleme Filadelfius' a mektubudur.

"Kral Ptoleme Filadelfius'a, Ey Saygın Kral: Ben, Manetho, Mısır' ın kutsal kayıtlar katibi ve rahibiyim. Sebenit asıllı olup Heliopolis eşrafındanım. Ptoleme hazretlerine selam ederim.

Dünyaya ne olacağı konusundaki sorularınıza cevap verebilmek için üzerinde durduğunuz bütün konularla ilgili hesaplar yapmak gerekiyor. Emrettiğiniz gibi, atamız Üç Kere En Büyük Hermes' in yazdığı kitapları inceliyorum ve size göstereceğim. Kralım Efendime saygılar."


İfadelerden. "Tot" ya da "Hermes" gibi isimlerin birer unvan olduğunu, tarih ve kayıtlarla ilgilenen rahip sınıfı için kullanıldığını anlıyoruz. Şu sonuç da çıkıyor: İlk Hermes ya da en erken rahiplik okulu, kutsal bir dil kullanıyormuş. Bu, muhtemelen kadim Mısır dilidir ancak eski Atlantis dili olması çok daha olasıdır. İki rahip ve kahin nesli birbirinden Tufan'la ayrılır; hiç şüphesiz, bu tufan, Sais rahiplerinin yıllarca önce Solon' a (Atinalı kanun koyucu) haber verdikleri felaketle aynı olması gerekir. Manetho'nun ifadeleri, Atlantis sulara gömülünce ciddi bir sarsıntı yaşayan kadim Mısır uygarlığının, en mükemmel uygarlık olarak görüldüğünü gösterir: Bu; tanrılar, tanrısal krallar ya da yarı tanrılar dönemidir. Tahmin edileceği gibi, Sothis Kitabı'nın da bir Yeni Eflatuncu fantezi olduğunu öne süren yazarlar çıkmıştır, ancak Mead ve diğer otoritelerin söyledikleri, bu kişilerin ne kadar önyargı1ı davrandıklarına kanıttır.

Kadim Ülke Atlantis konusunu bilmeyenler için bir iki kelime etmek gerekebilir .. Kadim zamanlarda, Kuzey Atlantik Okyanusu bölgesinde var olduğuna inanılan bir Ada Kıta' dır; tam konumu bugün bile düşünürler tarafından hala tartışılmaktadır, pek çok mitos ve efsaneye konu olan bu masalsı ülke hakkında alternatif teoriler de geliştirilmiştir. Ancak Atlantis'le ilgili en meşhur çalışma, Eflatun'un Timaeus ve eritias'ında yer almaktadır; filozof, Atlantis'in, gelişmiş teknolojisini, mimarisini, alışılmamış sosyal yapısını ve Kitabı Mukaddes'te anlatılan ve dünya çapında benzeri efsanelere" konu olan Tufan ile eşzamanlı olan çöküşünü, buna neden olan faktörlerle birlikte anlatır. Hikaye aslen Grek Ülkesi'nin Yedi Bilgesi'nden en bilgilisi olarak düşünülen Solon (M.Ö. 639-559) tarafından anlatılır. Solon bu öyküyü Critias ailesi yaşlılarına aktarmış; torun Critias da Eflatun'a (M.Ö. 427-347) nakletmiştir. Ancak eski yazmalardaki yegane Atlantis kaydı bu değildir; eski ve modern pek çok kaynakta, bu konuda destekleyici kanıtlara rastlanır. Ignatus Donnelly (1831-1901),Atlantis: The Antediluvian World (Atlantis: Tufan Öncesi Dünya) adlı kitabını yayımlayınca. konu yıllar sonra çok popüler olmuş ve İngiliz basınında yapılan bir ankete göre, haber değeri açısından Mesih'in gelişinin ardından ikinci sırada yer almıştı! Atlantis' in batma nedeni ile ilgili birçok teori vardır; Atlantis: Ef****sane mi Yoksa Gerçek mi? adlı kitabımda bunları incelemiştim.

Manetho farklı kralların hüküm sürdükleri dönemleri 31 hanedana ayırmıştır; Mısır tarihi uzmanları ise Eski, Ora, Yeni Krallık ve Geç Dönem olmak üzere dört dönem belirlerler, her birinde homojen bir uygarlık göze çarpar ve birbirinden politik kargaşa dönemleriyle ayrılırlar. Farklı iktidar dönemlerinin tam olarak ne kadar sürdüğü ise her zaman kesin değildir ve bu da, dönemden döneme geçişler açısından birçok karışıklığa sebep olmaktadır. Araştırmacılar Mısır'ın kronolojisini, astronomik kayıtlardaki bazı kesin noktalar yardımıyla,ileriye ve geriye doğru belirlemeye çalışırlar. Örnek olarak, III. Sesostris'in devrinin yedinci yılında kaydedilen Sirius yıldızının helyak doğuşunun M.Ö. 1872 yılında gerçekleştiği hesaplanabilmektedir. Tarih öncesi dönemler ancak Yukarı ve Aşağı Mısır' daki çeşitli kazı alanlarında yapılan arkeolojik kazılar yardımıyla tespit edilebilmekte ve yeni kullanılmaya başlanan radyo karbon yöntemi, bu en eski dönemler konusunda çok daha net verilerin elde edilmesini sağlayabilmektedir ..

Hanedan öncesi dönemlerle ilgili genel kabul gören arkeolojik inançlara karşılık, Cyril Aldred, The Egyptians (Mısırlılar) adlı kitabında; geç Paleolitik dönemde, buzul kütlesinin çekilmesinin Kuzey Afrika iklimini etkilediğini ve çok daha kurulaşmasına yol açtığını yazar. Daha öncele****ri büyük bir iç göl olan Nil' in böylece bugünkü şeklini aldığını ve bölgede yaşayanların da, suya olan ihtiyaç sebebiyle büyük nehrin kıyılarına toplandığını anlatır. Erken hanedanlar öncesi dönem yaklaşık M.O. 5000’lerden başlatılır ve Faiyum çöküntüsü arkeolojik buluntularıyla teyit edilebilmektedir. Kuzeyde Mosta Gedda ve güneyde Deir Tasa, Neolitik ve Kalkolitik dönemleri de içerirler. Bu erken hanedanlar öncesi dönemler M.Ö. 4000-3600 arasına yerleştirilirler ve bu dönemlerin en önemli sit alanları el-Badari, Merimba, el-Amra, Nagada, el-Ballas, Hu, Abidos ve Ma****hasna' dır. Orta ve Geç hanedan öncesi dönem M.Ö. 3600 - 3200 yılları arasına yerleştirilir ve daha sonra da kayıtlı ta****rih dönemlerine girmiş oluruz. Güney Mısır' da Abidos yakınlarındaki el-Amra yerleşim yerinden adını alan M.O. 4000-3600 arasındaki Amraik dönemde "geniş kafalı" (brakisefalik) bir ırkın bölgeye geldiği, bölgenin yerli halkı olan Hamilerin ise "uzun kafalı" (dolikosefalik) gruptan oldukları bildiklerimiz arasındadır. Tüm kanıtlar M.Ö. 4. binde bir yabancı etkinin yayılımını göstermektedir. M.Ö. 2. binlerde de benzer bir etkiyle karşılaşılır, bu etki kuzeyden gelir.

Şimdi bu bilgileri diğer kaynakların verileriyle karşılaştıralım. Bilgilerini Mısırlı rahiplerden almış olan Herodot'a göre, yazılı tarih onun döneminden 11.340 yıl öncesine dayanır; yani bize göre 14.000 yıl öncesine. Ignatus Don- nelly'nin, Prof. Winchell'in Preadamites (Adamitler Öncesi) adlı çalışmasından yaptığı alıntıda bu konuda bazı işaretler vardır: . .

Winchell, "Menes döneminde Mısırlıların halihazırda uy****gar ve kalabalık bir ulus olduğunu" yazıyor. Manetho ilk kral, Menes'in oğlu olan Athotis'in Memfis'te bir saray yaptırdığını, bir hekim olduğunu ve anatomi kitapları bıraktığını aktarır. Tüm bu ifadeler bu erken dönemde Mısırlıların yüksek bir uygarlık düzeyine ulaştıklarını gösterir. Menes döneminde Mısırlılar mimarlar, heykel traşlar, ressamlar, mitoloji ve teoloji uzmanlarına sahiptiler. Prof. Richard Owen şöyle diyor: "Mısır'ın Menes devri öncesinde de uygar ve yönetim altında bir toplum oldukları kayıtlıdır. Tenrat'ın ilk beşlisinde (Pentatök) anlatılan göçebe aileler grubu, uygarlık açısından erken bir dönem olarak düşünülür. Krallı bir hükumet tarafından yönetilen, toplumsal sınıf/ara sahip, bir ruhban sınıfı da bulunan, kralların isim ve hanedanlarını, tahtta kalma sürelerini ve önemli olayları tarihi belgeler biçiminde kaydeden bir toplumun bu noktadan çok ileride olması gerekir!" Ernest Renan şöyle der: "Mısır, ta başından beri olgun, yaşlı gözüküyor. Sanki mitolojik kahramanlık dönemlerini hiç yaşamamış. Sanki hiç genç olmamış .Uygarlığının emekleme donemi, sanatının kadim bir süreci yok gibi. Eski krallık dönemi uygarlığı, yeni yeşeren bir uygarlık değil, olgun bir görünüm sergiler.''

Diodorus Siculus,1. yüzyılda şunları aktarır:

Mısırlılar, çok eski dönemlerde Nil kıyılarına yerleşmiş yabancılardır. Anavatanlarının uygarlığını, yazı sanatını ve incelikli bir dili beraberlerinde getirdiler. Güneşin battığı yönden geldiler ve insanların en eskilerindendiler.

Prof, W.B. Emery de bu yazarlarla aynı fikirdedir. Çok daha yakın tarihli Archaic Egypt (Arkaik Mısır) adlı kitabında şöyle diyor: M.Ö. dördüncü binin sonlarına doğru, geleneksel olarak "Horus' un Takipçileri" olarak bilinen kişilerin, bütün Mısır'a hakim olacak uygar bir aristokrasi ya da hakimler sınıfı meydana getirmeye başladıklarını görüyoruz. Bu hakim "ırkın" varlığı geç hanedanlar öncesi dönem mezarlarında bulunan iri kemikli ve yerlilere göre çok daha iri yarı anatomik kalıntılardan anlaşılıyor. Bu kalintılar Yukarı Mısır'da bulunmuştur. Farklılık o' kadar açıktır ki bu kişilerin önceki nesillerden gelmiş olması imkansızdır. Elbette iki ırkın karışımı söz konusu olabilir, ancak bu denli çabuk gerçekleşemez; yani Mısır birliği itibarıyla bu karışma olmuş bitmiş olamaz, çünki bütün kadim dönem boyunca uygar aristokrasiyle yerli kitle arasındaki ayırım son derece açıktır; özellikle gömme gelenekleri çok farklıdır. Ancak İkinci Hanedan'ın sonlarına doğru alt sınıflar aristokratların mezar mimarisini ve gömme biçimlerini benimsemeye başlarlar. Bu istilacıların ırksal kökeni gibi,"Mısır' a gelirken izledikleri yol da tam olarak bilinmemektedir"

Burada Profesör Emery'nin kalıntılardan söz ederken sadece hominid (insanımsı) veya sadece dünyanın yerli türlerine aittir diye bir imada bulunmadığına dikkat etmek gerekiyor.

Horus ailesi dışında, başka ilahların da Mısır'ın tarih öncesine dahil oldukları anlaşılıyor. Eski Fenikeli yazar Sanchoniathon'un (M.Ö. 14.-13. yy.) aktardığı Fenike destanları, Taut ya da Tot'u alfabe ve yazı sanatının mucidi olarak gösteriyor. Manetho'daki bir parça da bunu teyit ediyor; Tufandan önce Tot (ya da Hermes Trismegistus) bütün eski bilgilerin ilkelerini tablet ya da levhalara hiyeroglif ya da kutsal karakterlerle kaydeder. Tufan sonrasında takipçiler bu levhaları sıradan dile tercüme ederler. Josephus şöyle aktarıyor:

İlk ata Set, bilgelik ve astronomik bilgi kaybolmasın diye, Adem' in haber verdiği ateş ve suyun meydana getireceği çifte felakete hazırlık olsun diye, biri tuğladan diğeri taştan iki sütun dikti. Bunlar üzerine bilgi kaydedilmişti ve bu sütunlar Siriadik ülkedeydi (Mısır).

L. Filipof, Cezayir Üniversitesinde astronom olarak görev yapmakta olup; beşinci ve altıncı hanedan piramit metinlerinde' yeni gerçekler keşfettiğini iddia etmektedir. Bu metinler, tanrı Tot ya da Tehuti'yi, Yengeç takım yıldızıyla bağlantılandınrlar. Filipof, Tot'un M.O. 7256'larda ba****har ekinoksu Yengeç'teyken batıda olduğu sanılan bir ülkeden gelen bir kültür aktarıcı olduğunu düşünüyor. Tot (daha geç metinlerde Hermes olarak anılacaktır) Mısır toprağına ayak bastığında, halkın eğitim ve yasa konularındaki bilgi eksikliğinden rahatsız olmuş ve arkadaşlarıyla on****lara bilim, din, sanat ve müzik öğretmeye koyulmuştu. Tüm bunlar, dünya Yengeç çağı'nın 1256. yılına girerken ya da Tot'un ziyareti sırasında, "batıda bir ülkeden" gelen ve şüphesiz sonradan tanrılaştırılan Tot ve arkadaşları aslında dünya dışı varlıklardan çok, Atlantisli misyoner ve kolonicilerdir.

Denderah'taki Hathor Mabedi'nin özelliklerinden biri olan Denderah Zodyakı da Tot öyküsüyle ilgili gözükmektedir. Bu; Zodyak burçlarını, eski dönemlerde Mısırlılar tarafından gözlenip anlaşıldığı şekliyle gösteren dairesel bir gök haritasıdır. Yengeç ve Aslan burçları özellikle vurgulanmıştır. Mısırlılar bu şemaya kendi özel saklı anlamlarını da eklemişlerdir (Başak işareti yanındaki Tot figürüne dikkat ediniz). Zodyakın gerçek anlamı araştırmacı ve Mısır tarihi uzmanları tarafından hala tartışılmaktadır .

Yorum konusunda bütün otoritelerin fikir birliğinde olduğu söylenemez. Bazı hiyerogliflerin Mısır tarihi uzmanlarının gözünden kaçtığı bile iddia edilmiştir. Örnek olarak John Anthony West, Schwaller de Lubicz'in gözlemlerini yorumlarken Denderah Zodyakı hakkındaki bazı anormallikleri şöyle aktarır:

Zodyak takımyıldızları merkez etrafında düzensiz olarak yerleştirilmiştir. Söz gelimi Yengeç burcu diğer burçların oluşturduğu çemberin içine konulmuş ya da sanki bir spiralin iç noktası gibi tasarlanmıştır ... Schuxüler de Lubicz Zodyak burçlarının, merkezlerinden biri ekliptik kutbunda yer almak üzere dış merkezli bir çember üzerine yerleştirildiğini düşünmüş (dişi hipopotamın memesine denk geliyor). Diğer merkez de kutup yıldızı üzerinde (çakal ya da köpek). Bu, bana pek inandırıcı gelmedi. Mesela bir de Terazi burcuna bakın. Sonuçta düzenleme nasıl bir şemaya göre yapılmış olursa olsun, Yengeç' in özel bir yere sahip olduğu kesin.

Dendarah Tapınağı; M.Ö. 1 yüzyılda Ptolemeler tarafından daha eski bir tapınağın yerine inşa edilmiş. Hiyerogliflerinde, tapınağın "Horus'un dostları zamanında çizilmiş plana göre" yapıldığı belirtiliyor; bu, hanedanlar dönemi Mısır'ın başlangıcından çok önceleri anlamına geliyor.

Sık sık Hermes ya da Merkür'le eş tutulan bilge Toth ve su grubu burcu Yengeç birbirleriyle muhtemelen pek uyuşmuyor, ancak Gaius Manilius'un (M.Ö. 48-M.S.20), Grek ya da Roma tanrılarını zodyak burçlarıyla eşleyen ünlü şiirinin ikinci dizesi şu şekilde: Apollo yakışıklı İkizler'le beraber, Merkür ise Yengeç'le". Burada iki kültürün de tanıdığı bir gelenek ima ediliyor. Yeryüzünü terk edip asıl yurdu olan yıldızlara dönmeden önce kanatlı Hermes'in (Toth/Merkür?), insanlığa Hermes Trismegistus'un "Zümrüt Tabletleri" olarak bilinen emaneti teslim ettiğine inanılır.

Ekli dosyayı görüntüle 2114 (Hathor Tapınağı-Zodiac Tasviri)

Genelde, Orta Çağlarda yazılmış bir şey olarak düşü nülmekle birlikte, 18. yüzyıl alimi Dr. Sigismund Bacstrom bu tabletlerin tarihini yaklaşık M.Ö. 2500'lere götürmüştür. Filozof Proklus (M.S. 412-485), Krantor adlı bir Yunanlının yolculuklarından söz eder; bu kişi Sais'teki Neith Tapınağı'nda bir sütun görür. Hiyeroglifierle kaplıdır ve sadece hanedanlar öncesi Mısır değil, ayrıca bu uzak geçmiş****te kültürlerini Mısır kıyılarına aktaran kişilerin geldiği ülkenin -Atlantis- tarihi de burada yazılıdır. Mısır' daki rahipler Krantor için bir çeviri yaparlar ve söyledikleri, Eflatun'un Timaeus'unda aktardıklarına tıpatıp uymaktadır ve bu eseri onlar da tanımaktadırlar. Her ne kadar Mısır tarihi uzmanları böyle bir sütundan haberleri olmadığını söylüyor ve Atlantis dönemiyle de ilgili bir metin bilmediklerini öne sürüyorlarsa da, bu hemen sonuçlandırılıp bir kenara atılacak bir şey değildir. Atlantis elimize ulaşamayan kayıp belgelerde defalarca anlatılmış olabilir.

Bu belgeler, yeni inançların fanatik temsilcileri Avrupa ve Orta Doğu'yu istila ederken kütüphaneler dolusu olmak üzere yakılmış, yok edilmişlerdi. Çamur ya da kumlar altında yatan eski bir tapınak ya da mezarda, bize gerekli ayrıntıları sunabilecek paha biçilmez bir yazma bulmayı umut etmeye cesaret edebilir miyiz? Eğer modern metafizikçi.ve öncü bilim adamlarının çok sevdiği zaman kapsülü kuramında küçücük bir gerçek payı varsa, bu sorunun cevabı da "evet" olacaktır.

Bu kuram hakkında Romalı tarihçi Ammianus Marcellinus (M.S. 330-400) şöyle yazıyor:

Aynı zamanda yeraltı geçitleri ve dolambaçlı sığınaklar da bulunuyor. Deniliyor ki kadim sırlar konusunda bilgili kişiler, Tufan'ın olacağını da önceden bildiler ve bütün kutsal törenleri kaybolmasın diye çeşitli yerlere bu bilgileri sakladılar?

Çok daha yakın bir dönemde Alsas'lı düşünür R.A. Schwaller de Lubicz, on yıl boyunca büyük miktarda belge topladı; bunları Luksor' da 15 yıl kaldıktan sonra elde etmişti (1936-1951). Üvey kızı Lucie Lamy, Luksor'daki büyük tapınaktaki taşlar ve heykellerle ilgili ayrıntılı ölçüm ve resimler hazırladı; bunlar eski Mısırlıların bugüne dek tahmin edilmeyen üstün bir matematik ve kozmik biçim bilgisine sahip olduğunu gösteriyordu; sonradan Lamy bunları Egyptian Mysteries (Mısır Gizemleri) adlı kitabında topladı. Schwaller de Lubicz de yayımlanmış çok sayıda kitabın yazandır; bunlardan Le Temple de L'homme (İnsanın Mabedi), erken Mısır kültürünün çok daha"ezoterik yanlarıyla ilgilidir.

Schwaller de Lubicz; Badaria, Amra ve Gerze yerleşim yerlerini sadece gömme gelenekleri itibarıyla "hanedan öncesi" olarak sınıflandıran tutucu tarih görüşüne karşıdır. Çünki Emery'nin belirttiği gibi, bu gelenekler standart hale gelinceye dek, yüzyıllarca, çok daha gelişmiş bir ırkın töreleriyle yan yana devam ettiler. Schwaller de Lubicz, aynı' zamanda hanedan öncesi nüfusu oluşturan dört ırksal tipin de etnolojik çalışmalar sonucu anlaşıldığını yazıyor: Cro****Magnon tipi, Negroid tipi (Mentor'daki ünlü örnekler gibi), çağdaş beyaz ırklara karşılık gelen Akdenizlitipi ve melez bir tip. Kendisi, nadir istisnalar hariç, hiçzenci olmadığı fikrinde." Şemsu-Hor hakkında, Schwaller de Lubicz şunları anlatıyor:

Şemsu-Hor kelimesi yanlış olarak "Horus'un arkadaşları" olarak çevrilmiş. Aslında Horus'un takipçileri demek gerek. Yani "Horus'un yolunu izleyenler", "Horus yolunu", diğer adıyla Ra yollarını izleyenler. Bu isim, firavunlar sınıfını oluşturan üstün varlıklara da verilebiliyor. Çünki çoğunluk, bilinen yolu, Osiris'in yolunu izliyor. Horus’un takipçileri "tanrısal kökenli" bir bilgiye sahipler ve bu bilgiyle ülkeyi birleştiriyorlar.

Schwaller de Lubicz sıradan insanların Osiris'e tapındıkları fikrinde. Emery ise Şemsu-Hor'Iar geldiğinde yaygın dinin Set tapınımı olduğunu söylüyor. Horus-Set çatışması, ülkenin yeni gelenlerin eline geçmesinden daha ezoterik bir şey değil. Bu gibi şeyler doğal karşılanmalıdır. Çünki yeryüzünde olanlar, kozmik dramalardan başka bir şey değildir. Jung, bu nedenle mitosları birden çok düzeyde ele almamız gerektiğini söylüyor. Isis, Osiris ve Horus' u da ve Atlantisli koloniciIeri de bu şekilde değerlendirmek gerek ancak bu konulara ileride gireceğiz.

Eski Mısır' da Güneş, Ay ve Sothis takvimleri kullanılıyordu. Gerçekte bizim Sirius olarak tanıdığımız ikili yıldız (Mısırlılar için, Sothis) Mısır'ın erken tarihinde de vardır. Bu yüzden, Sirius'un, Mısır'a uygarlığı taşımış Atlantisliler için de önemli olduğunu düşünebiliriz. Schwaller de Lubicz şöyle diyor:

Sothis devri, 365 günlük ortalama yılla 3651/4 günlük Sothis/Sirius yılının her 1460 yılda bir çakışması esasına davanır. Bütün devlet işleri ortalama takvime göre düzenlenirdi. Ortalama yıl 360 gün artı Neierler' e (İsis, Osiris, Set, Neftis ve Horus) aif beş artık günden meydana geliyordu.

Sirius yılı ya da sabit yıl, Sirius' un helyak doğuşuna göre düzenlenmişti. Ancak iki Sirius helyak doğuşu arasındaki aralık; ne çok daha kısa olan tropik yıla, ne de çok daha uzun olan yıldız yılına denk düşüyordu. Bir yandan gece-gündüz eşitliğinin gerilemesi, diğer taraftan da Sirius'un hareketi sonucu, güneşin Sirius' a göre konumu hep aynı yönde ve aynı ölçüde değişiyordu.

Astronomların yaptığı. hesaplar, M.Ö. 4231 ile M.Ö. 2231 yılları arasında, yani Boğa, Hap döneminde; Sirius yılının, 365 1/4 günlük Jülyen takvim yılımızIa ilerederse denk olduğunu göstermektedir. Bu dönem, bütün Eski İmparatorluk devrini kapsıyordu. Bu çeşit bir izdüşümü yakalayabilen bir bilim düzeyine hayran olmamak elde değildir; Çünki Sirius, "sabit yıldızlar" içinde bu devri mümkün kılan tek yıldızdır. Bu nedenle, Sirius'un bütün güneş sistemimizin işleyişi için bir merkez rolü üstlendiğide düşünülebilir,"

Sirius, eski Mısır' da Büyük Verici olarak bilinirdi. Piramit metinlerinde sık sık şu çeşit ifadelere rastlanır:

-İsis, aşkinla neşe içinde sana (Osiris) yaklaşır.

-Tohumun onda büyür, Sirius[spd.t, Sirius] gibi nüfuz ederek [spd.t]. '

-Nüfuz edici [spd.t] Horus senden, "Sirius'un içindeki Horus" sanıyla çıkıp gelir.


Ekli dosyayı görüntüle 2115 (İsis, Osiris, Horus)

Firavunlar takviminin, M.Ö. 4240' dan itibaren kullanılmaya başlandığı düşünülmektedir. Beş artık gün, beş Neter'in doğumlarıylai1gilidir. Ayrıca bütün düzenleme periyodik olarak her 365 1/4 günde bir dönen tek yıldız olan Sirius' a dayalı olduğu İçin, yeryüzünün ekseninin eğikliğinden -Tufan'dan, Atlantis'in yok olmasından, takvimin artık günlerinden hep bu eğiklik sorumludur- hangi enerjilerin sorumlu olduğu hakkında bir soruyu da akla getirir; yoksa tüm bu olaylar Sirius'tan mı yönetildi? Eğer durum böyleyse, DonnelIy ve diğer yazarlar gibi, bizim de, beş Neterin, Atlantis'in politik arenasındaki Atlantisli liderler, rahip ya da rahibeler, önemli politik kişiler miydiler yoksa tamamen başka bir yerden mi gelmişlerdi, diye sormamız gerekebilir.

İsis'le Osiris'in Öyküsü adlı epik şiirimi yazarken (Cesara Publications, Eire, 1974) Mısır Ra'sını bizim güneşimizden çok Sirius sistemiyle ilgili olarak ele almıştım. Güneş sadece Ra'nın efsanevi gözü ile simgeleniyordu. (Gözü yeryüzüne getirenin, Tanrıça Sekhmet olduğunu hatırlayalım. Yoksa güneşimizin bazılarının düşündüğü gibi eril ya da yang değilde dişi1 ya da yin olduğu mu ima ediliyor?)

Schwaller de Lubicz' den aşağıdaki parçayı okuyuncaya ve bu yazarın kitabındaki bazı kısımları görünceye dek, kendi "hatıralarım" dan bazıları yerli yerine oturmamıştı.

Sirius'un bir başka özelliğini anlamak için atomizma ve astronomi konusunda yeni bazı keşiflerin yapılması gerekti. Bu özellik, atom çekirdeğinin yapısıyla ilgili. Çekirdekte bir pozitron bulunuyor (çok düşük yoğunlukta dev bir yıldız gibi), ona eşlik eden nötron ise, atomla karşılaştırıldığı zaman hacim olarak çok küçük ancak ağırlığı son derece yoğun (tıpkı inanılmayacak kadar yoğun bir cüce yıldız gibi)... Sirius çift yıldızı -Firavunlar dönemi Mısır'ında bizim güneş sistemimizin tamamı için merkezi bir güneş olarak düşünülüyordu. atomik yapıda kozmik bir sistem görüntüsü vermektedir; öyle ki çekirdekte "Büyük Verici", Sothis bulunur. Yakın gelecekte kozmoloji anlayışımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekebilecektir:"

Sirius'la ilgili diğer çalışmalarımın ayrıntılarını The Lion People (Aslan İnsanlar) adlı kitabımda bulabilirsiniz. Firavunlar dönemi Mısır'ının bütün tarihi boyunca Sirius'un helyak doğuşunun hep güneş Aslan'dayken gerçekleşmiş olması gerçeği, bu 'hiuamma; koloniciler, yani muhtemelen Atlantisliler ve Aslan motifi ve Siriussabit yıldızı (Yengeç' e göre 13° 34' boylamındadır) arasında bir ilişki olduğu yönündeki kuşkularımı teyit ediyor. Burada bir Tot-Yengeç bağlantısı olduğu ileri sürülemez mi? İnancım o ki, Mısırlı rahipler bu bilgiyi Atlantisli rahiplerden aldılar; bu da, eski ülkenin standart teknik ve bilimsel bilgi derecesi hakkında ipuçları veriyor. Sfenks ve piramitlerden ileride söz edeceğim. Şimdilik sadece Sfenks' in aslan biçimli oluşunun rastlantı olmadığını belirteyim.

Schwaller de Lubicz, Sirius'un yeryüzü, iklimiyle de bir ilgisi olduğunu söylüyor ve birkaç derecelik iklimsel farklılaşmanın bile gezegenimizdeki yaşamı etkileyebileceğini hatırlatıyor. Sıcaklığın düşmesi insanları daha iyi bölgelere doğru çeker; sıcaklık artışı ise yeni bitki ve hayvan cinslerinin ortaya çıkmasına yol açar...

Alıntıdır.
 
Üst