"Kalp-Nefs ve Ruh"

Marian

Kayıtlı Üye
Katılım
30 Ara 2011
Mesajlar
46
Tepkime puanı
11
KUTSALIN PEŞİNDE...

"Bil ey sevgili, insanoğlu eğlence olsun diye ya da tesadüfen yaratılmamıştır,
mükemmel bir şekilde ve büyük bir amaç için yaratılmıştır."

Gazâli

Kalp;
Maneviyat kaşifleri "gönülde bir yol" bulmanın öneminden söz ederler.
Kalp bizim derin zeka ve irfanımızı içerir.
Gayemiz, marifetin mekanı olan kalbimizin kavrayışını artırmaktır.
Kalbin kulağı açıldığında sözlerin ardında gizlenen hakikati duymanın derinliğindeki kavrayış...
Sevginin mekanı da kalptir. Başkalarını sevmeyi öğrendikçe, Allah’ı cc daha çok sevebiliriz.

Nefs;
Benlik ya da nefis, bizi hakikatten ayırmaya çalışan içimizdeki olumsuz güçlerin hepsinin koleksiyonudur.
Bu güçler muazzam acı ve ıstıraba neden olur ve bizim sevdiklerimize zarar vermemize yol açar.
Bu olumsuz temayüllerin yaşamımıza egemen olmaması için nefsin anlaşılması ve dönüşümü gerekir.
Nefs muhasebesi, öz-disiplin ve başkalarında kendini görme gibi...

Ruh;
Ruh yedi boyutta bulunur ve bunların her birisi yedi bilinç düzeyine sahiptir.
Hedef; hepsinin denge ve uyum içinde çalışmasıdır.
Duygusal refah ve sağlıklı, besleyici ilişkiler manevi ve fiziki sağlık için zaruridir.
Doğru olan, dünyaya bağımlı hale gelmeden, manevi yapı ve manevi amaçlarımızı unutmadan tam olarak yaşamaktır.


İnsanoğlunun Yaradılış Gayesi

İnsanoğlunun yaradılış gayesi Allah (cc)'ı aramaktır ve en yüce insanlar O'nu bulanlardır.

Evren'e Allah (cc)'ı arama yeri olma mahiyeti verilmiştir. Evren ilahi olanın aynasıdır.

Allah (cc)'ı bulmak için görünenin ardına bakmak, eşyanın dışına olduğu kadar içine de nazar etmek zorundayız.

Nereden geldiğimizi ve nereye gitmekte olduğumuzu bilmek önemlidir.

Ruhumuz biz dünyaya gelmeden önce de vardı ve biz öldükten sonra da var olmaya devam edecek.

İnsanoğlu akıl ve bedenden daha fazlasıdır. İçindeki ilahiliğin rehberliğinde yaşamayı öğrenmesi oldukça ileri bir aşamadır.

İnsan hayat boyu inişli-çıkışlı yaşam potansiyeline sahiptir. Bu nedenle olumsuz huylar ve eğilimlerle yüzleşmek suretiyle mücadele etmek zorundadır. Ayrıca olumlu, manevi eğilimleri de fiiliyata dökmek için akıl ve irade gücünü geliştirmesi gerekir. Bu gelişim ilerledikçe mücadele daha güç ve daha hassas bir hale gelecektir.

İnsanlar doğaları gereği gafildirler ve kendileri ya da etraflarındaki dünyanın pek idrakinde değildirler.

Bu idrak ve bilinç düzeyine, benliğin dönüşümüne ve gönlün açılmasına götüren manevi disiplinler yoluyla ulaşılabilir.

Ego duygusu insanla Allah (cc) arasında, hakikatı saptıran ve gerçek ilahi doğasını öğrenmekten alıkoyan bir perdedir.

Bu perdeyi kaldırmak için, egomuzu dönüştürmek ve ayrı kimlik hissimizi yok etmek gerekir.

Ne zaman hiçbir şey olduğumuzu fark edersek, o zaman ebedi olan ile birliğimizi mükemmelleştirebiliriz.

Dönüştürülmüş ego bize hizmet eder ve hedeflerimize ulaşmamıza yardım eder.

Sağlıklı, pozitif ego ile ben merkezli, negatif ego arasında ayrım yapılmalıdır.

Radikal değişimler ve manevi yolun kurallarına uyum sağlayabilmek için güçlü bir ego gereklidir.

Öz saygı ve kendi pozitif özellik ve kapasitelerimize dair gerçekci bir bakış açısına sahip olma gereği.

Negatif ego ise; şişirilmiş bir öz-değer, ben merkezlilik, yaşama egoistçe bir yaklaşım hissi sergiler. Sürekli olarak bizi kendisine hizmet ettirmeye çaba gösterir. Tıpkı bizi taşıması gerekirken , bizim sırtımızda taşıdığımız eşek gibidir.

İnsanoğlu farklı evrelerindeki gelişim aşamalarıyla bağlantılı, birbirinden farklı özellikler ve eğilimler bütünüdür. Kişinin görevlerinden biri de bu çeşitli özellikleri dengelemek ve manevi gelişimini güçlendirmektir.

Manevi hakikatleri ve hayatın anlamını anlamamızı sağlayan idrak, kalbin ışık ve hikmetine muhtaçtır. Bu ışık ve hikmetten yoksun idrak, egonun bir aracı olur; büyüme ve gelişimin düşmanı haline gelir.

İman; maddi mevcudatın değişen görüntüleri ardındaki hakikate inanmaktır. İman, insanı evrenle ve kutsalla uyum içine koyar. Son Peygamber, Hz.Muhammed (sav) in en önemli hadislerinden birisi: "Kendini bilen Rabbini bilir" hadisidir.

Hayat yolu derin bir kendini araştırma sürecidir.
Bu araştırmanın ana unsurlarından birisi kutsallığın, biz halen hissedemesek bile, daima herşeyiyle içimizde olduğu temel inancıdır.
İman olmaksızın, kendimize ya da evrene dair her türlü kavrayış sapkın olacaktır,
çünkü kendimizi bizi gerçek idrake ulaştıracak tek görüş açısından koparmış oluruz.

Yaradılış yalnızca bedeni değil, ayrıca duyguları, düşünceleri ve enerjileri de kapsar.
Ruh mükemmeldir; kutsaldır ve Rabbine yakındır. Ancak şimdi örtülü ve gizlenmiştir.
Allah (cc) ruhla birlikte, her bir bireyin yeryüzü ile gökler arasında bir bağlantı olmasını sağlayan Esma-i İlahi yi de göndermiştir.
Maalesef maddiyata büründüğümüz zaman, o içimizdeki sırdan bihaber hale geldik. Bu fani dünyaya ait eşyaya derinden bağlandığımız zaman, Esma-i İlahi yi yansıtamaz olduk.

Allah (cc) bize ayrıca, kil çömleği kırıp, bu orjinal idrak düzeyine ulaşmamız için aletler verdi.
Bu aletler akıl ve cüz-i irade dir. Akıl bize doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği kazandırır. İrade ise fiili seçme kapasitesi kazandırır.
Hepimiz bu iradeye sahibiz; ancak çok azımız onu yeterince kullanırız. Temel prensip basittir.
Hz.Muhammed (sav) in buyurduğu gibi "Helal ve sağlıklı olanı yap; Haram ve sağlıksız olandan kaçın ve eğer emin değilsen... emin olana kadar yapma." Özünde çok basit olan bu prensip, irademiz yeterince güçlü olmadığı için çok karmaşık bir hale gelmektedir. Genellikle ne yapacağımızı biliriz, ancak onu yapmayız; o zaman ego egemen olur ve kendimize bahaneler buluruz.

Yol; Bu Dünyada yaşamak, ancak onun bir parçası olmamak. Bu yol, görevleri ve tecrübeleri manevi seyahatin bir parçası ve mekanı olarak görmektir. Dünyevi sorumluluklardan kaçmak yerine, sorumlulukları daha iyi yapabilme gayesi, Allah (cc)'ın verdiği kapasiteleri en iyi şekilde kullanmaktır. Günlük yaşamı derin bir manevi pratik haline getirmek için; daha iyi bir eş, daha iyi bir ebeveyn, daha iyi bir evlat ve başkalarına nazaran daha sıkı ve daha dürüst bir kişilikle, yeteneklerimizi en iyi biçimde kullanarak Allah (cc)'ı sevmeye ve O'na hizmet etmeyi düşünmeye başlayabiliriz.

İnsanı hayvanlardan hatta meleklerden üstün kılan sevgidir.

Sevgi dünyasını duyalı,
Verdim ben hayatımı,
Kalbimi ve gözlerimi bu yola,

Başında inandım ki sevgi ile
Sevgili ayrıdır.
Şimdi biliyorum ki ikisi aynı,
İkisini BİRde gördüm.
(Rumî)

Gerçek hikmet bir şeyi iyi öğrenmek ve sonra uygulamaktır.
Manevi tekamülün sırrı ne kadar çok öğrendiğimiz değil, öğrendiğimizde nasıl derinleştiğimiz dir.

Başkalarının ıstırabını hissetmeyen kalp, ilahi aşkı duyamaz.
"Kendiniz için istediğinizi mümin kardeşiniz için de istemedikçe imanınız kemale ermiş sayılmaz." Hadis-i Şerif
Müminler arasındaki dostluk, ilahi aşka dayanmaktadır; bu dostluğa bağlanmış herhangi bir fani tutku ya da gizli menfaat yoktur.
Dünyevi dostlukların büyük bir kısmı, dostluğun dayandığı bağ sona erdiğinde biter.
Gerçek manevi sevgi kendi ödülünü içinde taşır. Bu sevgi, Allah (cc)'ın sonsuz aşkının bir yansımasıdır.

Eğer birbirimiz için samimi olarak kaygı duyuyorsak, birbirimize hizmet etmek isteriz. Böylelikle aslında onların içindeki imana hizmet etmiş oluruz; bizim hizmetimiz bir ayrıcalık ve bir armağandır. Önemli olan hizmetin miktarı değil niyetimizdir.

Tasavvuf içimizdeki hazineyi hatırlama disiplinidir. Hepimizin içinde ilâhî bir kıvılcım vardır. Bu kıvılcım kalbimizin ta derinliğindedir; ancak bizim Allah (cc) dışındaki herşeye yönelik sevgimiz, bu dünaynın önemsiz işlerine bağlılığımız, gaflet ve unutkanlığımızla perdelenmiştir. Bu perdelerin kendileri de gerçek değildir. Hz.Peygamber aracılığıyla Allah (cc) buyuruyor ki; "Sizinle Benim aramda yetmiş bin perde bulunmaktadır; ancak Benimle sizin aranızda hiçbir perde yoktur."

Allah'ın (cc) içimizde her şeyiyle hazır ve nazır olduğuna inanmakta büyük bir güç vardır ve zikr yalnızca bildiğimizin idrakinde olmamızı sağlar. Bir velî bu fikri şöyle ifade eder: Ey Hakk ı arayan kişi, bil ki Hakk'a giden yol senin içindedir.. Varmak ya da ayrılmak yoktur.. Orada Allah'tan (cc) başka ne vardır ki?

Bir çok kişi kendi kendini gözlemlemek ve idrakini açmak için günlük tutar.
Günlüğünüze her akşam yazmaya ve gün boyunca söyledikleriniz ya da yaptıklarınızın etkileri üzerinde düşünmeye başlayın. Her gün tecrübelerimiz ve eylemlerimiz konusunda daha derin düşünmeye başladıkça, kendimizi daha iyi tanıyacağız. Kendini tanıma, kendimizi dönüştürme mücadelesinin en az yarısıdır.

"Ey dostum! Kalbin cilalı bir aynadır. Üzerinde birikmiş toz perdesini silip temizlemelisin, çünkü o İlahi sırların nurunu yansıtmak üzere yaratılmıştır." GAZALİ

Batılı eğitimciler aklı öne çıkarma ve kalbi görmezden gelme eğilimindedir. Temel eğitimin tamamı aklın öğrenmesini içermektedir. Sanat ve sosyal beceriler gibi kalbi geliştiren dersler ikinci sınıf, önemsiz dersler olarak görülür. Buna karşın Tasavvuf kalbin beslenmesi ve geliştirilmesi gereksinimini vurgular. Kalbi açık olan, kalbi kapalı olana nazaran, daha arif ve daha şefkatli daha anlayışlıdır.
Manevi kalp tıpkı fiziki kalp gibi işlev görür.
Fiziki kalp, insan bedeninin en merkezi yerine yerleşiktir; manevi kalp ise alt benlik ile ruh ruh arasına yerleşmiştir. Fiziki kalp bedeni düzenler; manevi kalp ise kişiliği-insaniyeti düzenler.
Fiziki kalp taze, oksijenli kanı bedendeki her bir organ ve her bir hücreye göndermek suretiyle bedeni besler. Ayrıca damarlar aracılığıyla kirli kanı toplar. Aynı şekilde, manevi kalp hikmet ve nur yayarak ruhu beslerken kişiliği de tahammül edilmez özelliklerden arındırır.
Kalbin bir yüzü maneviyat alemine, öbür yüzü ise alt benlik alemine ve negatif özelliklerimize dönüktür.
Fiziki kalp yaralandığında, hastalanırız ve eğer aşırı derecede hasar görürse ölürüz. Eğer manevi kalbimiz nefsin (ya da alt benliğin) negatif karakteristiklerine boyanırsa, manen hastalanırız. Eğer kalbimiz tamamen nefsin egemenliğine girerse, manevi yaşamımız sona erer.
Kalp, duygusallıkla karıştırlmamalıdır. Öfke, korku ve açgözlülük gibi duygular nefsten gelir. İnsanlar "kalplerinin arzusu" hakkında konuştukları zaman, genellikle nefsin arzularından söz etmektedirler. Nefsler zevke düşkündür ve Allah'la (cc) ilgilenmezler; Kalp ise Allah'a (cc) düşkündür ve yalnızca Allah'ı (cc) anmaktan zevk alır.

Hz.Peygamber (sav) şu sözleriyle kalbin merkezi önemine atıfta bulunmaktadır: "Gerçekten de insan bedeninde bir et parçası vardır, o iyi olduğunda, bedenin geri kalan kısmına huzur getirir ve o bozuk olduğunda bedenin geri kalan kısmını bozar ve bu parça kalptir." (Buhari, Müslim, Ibn Mace)

Karmaşık maddi dünyamızın altında gizlenmiş batıni realiteleri daha derinden kavramak için kalp gözlerini ve kulaklarını açabiliriz.
Razi'nin ifadesiyle: Kalp, görünmeyeni gören bir göze, görünmeyen alemin sakinlerinin konuşmalarını ve Allah'ın (cc) Hitabını işiten bir kulağa sahiptir. Görünmeyenin kokularını duyan burna ve sevgi tadını, iman lezzetini ve marifetullahın zevkini tadan bir damağa sahiptir.

Kalp, Allah'ın (cc) herkesin içine yerleştirdiği bir mabeddir: İçimizdeki kutsal kıvılcımın mekanı olarak yaratılan bir mabed.

Bir Kudsi hadiste Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Bütün göklere ve yerlere sığmayan Ben, ihlaslı müminin kalbine sığarım."
Hepimizin içindeki bu mabed, yeryüzündeki en kutsal mabedlerden daha kıymetlidir.
Bir insanın kalbini kırmak, yeryüznün kutsal mabedlerinden birine zarar vermekten daha büyük bir günahtır.

Bir çok kalp yaralıdır ve onun yarattıklarını bu yaralı kalpleri iyileştirmeye çalışarak hizmet edebiliriz. Bu tür bir hizmet kendi kalplerimizi de iyileştirir ve açar.
Ensari der ki; "Ne kadar çok seversek, kalplerimizi o kadar çok açarız. Sevgisiz ve kalbin samimi niyeti olmaksızın eylem, çok az anlam kazanır ya da hiç kazanmaz."

Birçoğumuz ün, para, güç vs. gibi bu dünyanın fani şeylerine tapınmayı kalbimize soktuk ve kendimizi onları elde etmeye adadık.
Tasavvuf disiplini, kalbimizi temizleyerek onu ilahi huzuruna uygun mabedler haline getirmeyi içerir.
Kalb terimi "dönmek ya da "çevirmek" kökünden gelir.
Bir bakıma manevi anlamda sağlıklı bir kalp, tıpkı sürekli dönen ve tarayan radar gibi asla dünyada hiçbir şeye sabitlenmez ya da bağlanmaz; daima kutsalı arar.

Bir bayram günü. Halife Harun Reşid en iyi kıyafetlerini giyer ve halkın arasına girer.
Herkes onun harika kıyafetlerine imrenir ve tezahürat yapar.
O sırada Behlül, Halifenin önüne çıkar ve der ki:
"Bayram yeri ve güzel kıyafetler giyme zamanı değildir.
Bayram Allah'a cc hizmet etmekle ve Rabbinin idrakine varmakla kutlanır.
Bayramı kutlamak için bu alemin sultanı değil, kalplerin sultanı olmak gerek.
Bu alemin sultanları unutulur gider, ama kalplerin sultanı asla unutulmaz."
Bunu işiten Harun Reşid gözyaşlarına boğuldu.

Alim Tirmizi'ye göre; kalbin dört istasyonu vardır:
Göğüs,
Kalp,
İç Kalp,
En iç Kalp.
Bu dört istasyon ortak merkezli iç içe küreler gibi birbiri içinde yer alır.
Göğüs en dış küreyi meydana getirirken, kalp ve iç kalp iki orta küreyi oluşturur ve kalbin özü merkezdedir.

Her istasyon bir nura sahiptir.
Göğüs dinin zahiri formlarının uygulanmasının (amel) nurunun mekanıdır.
Kalp evi İman Nurunun mekanıdır.
İç kalp Marifetullahın Nurunu barındırır.
En iç kalp kutsallığın iki yönü olan Tevhid Nuru ve Ehadiyet Nurunu taşır.

Dört istasyon tıpkı bir çiftliğin farklı mekanları gibidir.
Göğüs, bir çiftliğin dışarıyla sınırlarını belirleyen, vahşi hayvanlara ya da yabancılara en fazla açık olan en dış bölgeyi oluşturur.

Kalp, evin kendisine karşılık gelir. Duvarlarla çevrili ve kilitli kapılarla güvenlik altına alınmıştır.
Yalnızca aile üyeleri ve davetli misafirler girebilir.

İç kalp ailenin en değerli mal varlıklarını içinde saklayan kilitli hazine odasıdır. Anahtarı çok az kişide bulunur.

Tasavvufta her bir istasyon farklı manevi aşamalarla, farklı bilgi ve anlayış düzeyleriyle, farklı nefs düzeyleriyle ilişkilidir:

Göğüs bir fiil olarak dışarıya çıkmak, öncülük etmek ve ayrıca direnmek ya da muhalefet etmek anlamı taşır.
Göğüs, içimizdeki pozitif ve negatif güçler arasındaki ana muharebe meydanıdır.
Burada olumsuz eğilimlerimiz yoluyla test ediliriz.
Eğer pozitif güçler kuvvetli ise, göğüs nur ile dolar ve kalbin merkezindeki İlahi Ruhun etkisi altına girer.
Diğer yandan, eğer haset, arzu, tutku ve kibir gibi negatif özellikler göğse girerse ya da eğer göğüs üzüntü, ıstırap ya da facia nedeniyle daralır ve bu uzun süre devam ederse, göğse zulmet hakim olacaktır. Kalp daralır, katılaşır ve kalbin diğer istasyonlarının iç nurunu engeller.

Göğüs bizim sözlerimiz ve eylemlerimizden doğrudan etkilenir ve dindarlık, hayır işleri, hizmet ve dinin temel prensiplerinin uygulanmasıyla beslenir.
Pozitif eylemlerle, göğüs genişler ve amel nuru büyür. Bu yoldaki çabalarda samimiyet önemlidir.
Tasavvuf işi, göğsün temizlenmesi ve kalbin açılması çalışmasını içerir.
Katı kalpliliğin çarelerinden birisi Zikrullah'tır.
Zikrullah'ın iki en yüce biçimi Farz olan ibadetler ve Allah'ın cc isim ve sıfatlarının yad edilmesidir.




Kaynak: Prof.Dr.Robert FRAGER (Kalp Nefs ve Ruh)
 
Üst