İlk defa duyuyorum ama onlar da paganizmden etkilenmiştir muhtemelen
Tabii ki... Jean Paul Roux ' ya ait, Orta Asya'da kutsal bitkiler ve hayvanlar adlı bir kitap var raflarda belki olmayabilir ama kitabevlerine ısmarlamak mümkün, öneririm konuyla ilgileniyorsanız.
Ağaçperestlik ya da paganizm kültür olarak sandığımızdan fazla yerleşmiş halde hayatlarımıza ama bunun farkında değiliz diye düşünüyorum, kentleşme de bu görmezliği besliyor. Benim ailemde doğan çocuğa ağaç dikme geleneği var (dı) mesela. Bir tür yazgı birliği kurmak belki altında yatan. Şimdilerde herkes bahçesiz yaşamlara dağıldığı için gelenekler kadar ne nedendir ? kısmını da unutmaya başladık.
Bir süre evvel derlediğim eski ağaç inanışlarından örnekler vermek istiyorum.
19. yüzyılda yaşanmış bir hikaye, yörede ağaç sevgisinin köklerinin ne kadar eskiye gittiğini göstermesi açısından ilginçtir: Akçaabat ilçesi, Mersin köyünden bir avcı, 70 yıl önce (1940’lardan itibaren) köylülerin kragen denilen bir ağaca tapındıklarını görüp sonra ağacı keser.Bunun üzerine köylüler avcıyı “Avcı, evliya’yı kesti” diyerek karakola şikayet ederler.Muhtemelen kökleri Kafkasya’ya uzanan bu paganist eğilim avcının, Evliya adlı birini öldürdüğünü zanneden polislerin köylülerin evliya olarak nitelendirdiği ağaca tapındığını öğrenip, avcıyı salıvermesi ile son bulur.
Kafkasyalılar, ağaçlara yakın olduklarında kendilerini Tanrılara da yakın hissederler, dev ağaçların (Meşe)gölgesinde mahkemeler düzenleyip, oydukları ağaç gövdelerinde ölülerini saklarlardı. Rahip Lamberti’nin 17. yüzyılda Kolhida’nın tanımı ve Kafkas Kavimleri hakkında araştırmalar adlı eserinde “Ağacın ortasını oyup, ölü insanı sanki bir tabuta koyarcasına yerleştiriyorlardı. Vücudunu ise üzüm bağlarıyla sımsıkı sarıyorlardı” ifadesi dönemin Abhazlarını anlatmaktadır.
Erkeklerinin ölülerinin toprağa gömülmesini erdemsizlik sayan Kolhisler ise, ölüleri sığır postuna sarıp, şehir veya köy dışındaki ağaşlara asıp, açık havaya öylece bırakırlar, doğa payına düşeni aldıktan sonra kalanları gömerlermiş.
Bir başka ağaç-perestlik örneği ise eskilerin yaşlı ağaçları kesmek için ormanlara giderken baltanın ağzını bir kumaş parçası ile sıkıca örtmeleri ile ilgilidir. Nedeni ise , ağaçların bizim bilmediğimiz yaşama gücünün, oduncunun elinde o kesici aleti görünce korkudan bir salgı yapıp, bu salgıyı genç fidanların özsuyunu zehire dönüştürmede kullanmasıymış.
Ağaçeri olarak da bilinen Tahtacıların ise ağaçtan doğdukları söylencesi günümüze dek gelmiştir ve yaşlı kadınlarının meşe kömürü için kestikleri ağaçlara bugün bile her kesim öncesi güçlü,dürüst ve yiğit biri ardından yaparmış gibi ağıt yaktıkları söylenir.
Çocukluğumuzdan bildiğimiz destan, hikaye ve masalları hatırlar mısınız? Soyun devamı,doğurganlıkta olduğu kadar,düşmandan korunma, güç toplama gibi nedenlerle de ağaca sığınma vardır;Özellikle Şamanistik inançta yer ve göğü birbirine bağladığı ve ölülerin ruhlarının göğe tırmanmasına aracı olduğu düşünülen Kayın ağacı kökünde Ana-Tanrı olduğuna inanıldığı için eski Türklerce çok kutsal kabul edilirdi. İlgilenenler için Pervin Ergun'un Türk Kültüründe Ağaç Kültü adlı eserini önerebilirim.
Ölenler için ağaç dikme geleneği ise yine çok eskilerden beri var.Ölülerin ağaç gölgesinde hayat bulacağı yada yine çok eskilerden kalma ruhlarının ağaca sığınacağı gibi inanışların yanısıra kabrin başına dikilecek iğde ağacının tutması halinde ölünün ruhunun cennete gidececeği de söylenceler arasında. Özellikle meyvesiz ağaçların makbul olduğu eski inançlarda Çam ağacınında dönem dönem eski Türklerce kutsal sayıldığını da eklemek lazım.Aynı şekilde Mersin ağacı da her salınımında Allah'ı zikrettiği için dört mevsim yeşil kaldığı söylenen ve bu nedenle mezarlıklara dikilen ağaçlar arasında.