Dünya Enerjisi - Ley Hatları

janet

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Mar 2011
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
320
Yaş
53
Konum
Bursa
090227-leylines.jpg



Sadece Ezoterizm’de dile getirilen bu enerji merkezleri ile artık
bilimsel çevreler de yakından ilgilenmeye başladı. Batı dünyasında
Ley Hatları’na ilişkin gündeme gelen en son konu, kutsal coğrafik
merkezlerle (kozmik tesirlerin biriktiği ve yansıtıldığı yerler)
ilgili bilinmeyenlere ışık tuttu.

Batı dünyasının Ley Hatları adını verdiği akışkan özellikli enerji kanallarıyla yeryüzünün örülmüş
olduğu artık kesin olarak biliniyor. “Dünya enerjisi”, “Telürik
Enerji” veya “Küresel Biyoenerji” gibi isimler de alan bu hatlar,
yerkürenin manyetik gücünden farklı olarak, dünyayı yerküre
üzerindeki belirli doğrusal çizgilerle dolaştığı varsayılan bir
enerji türüdür. Bu terim ilk kez 1925 yılında bu hatları “yeniden”
keşfeden İngiliz araştırmacı Alfred Watkins tarafından kullanıldı.


Bu enerjinin canlı ve cansız maddeler üzerinde fiziksel etkiler
meydana getirdiği istatistiksel verilerden elde edilebilmiştir.
İnsan zihni üzerindeki etkileri çok yoğun olan bu enerjinin
özellikle psişik enerjiyle etkileşim içinde olduğu, hatta psişik
çalışmalarda başarıyı artırıcı bir fonksiyonu meydana getirdiği
ileri sürülüyor. Mitolojilerde geçen kutsal ırmaklar, aslında bu ley
hatlarını yani yerküre “çakraları”nın haritasını ifade ediyor. Bu
haritayı çok iyi bilen ve bu enerjiden psişik ve fiziksel
faaliyetlerde yararlanabilen Mu ve Atlantis halkları da,
kıtalarından göç etmek zorunda kaldıklarında rastgele yerlere değil,
bu enerjinin yoğun olduğu bölgelere göç ettiler. Bu bölgeler
şunlardı;

1.Orta Asya. Özellikle Tibet, Gobi ve Doğu Türkistan arasında kalan
bölge
2.Mısır
3.Yucatan
4.Arjantin’in kuzey bölgesi
5.Anadolu

Mısır ve Tibet gibi eski uygarlıklar bu ley hatlarını biliyor ve bu
yerlerde, özellikle de kesişme noktalarında mabetlerini inşa
ediyorlardı.

Eski Hint Ezoterizm’ine göre dünyamızda da insan bedenindeki gibi 7
enerji giriş ve dağılış noktaları mevcut. Bunlar ley hatlarının
kesişme noktaları. Bunların tamamı henüz tam kapasite ile çalışmıyor
bu bilgilere göre. İşte tam kapasite ile çalışma gerçekleştiğinde
beklenen uyanış meydana gelecek ve “Altın Çağ” başlayacak. Bu
mitolojilerde ve toplum geleneklerinde de sembolik olarak dile
getirilmiştir.

Bir zamanlar Spiritüel Coğrafya’nın en uygun olduğu bölge Mısır’da
idi. Bu enerji sırasıyla Delfe, İsa Peygamber’in doğacağı yer olan
Kudüs ve Kabe’nin bulunduğu Mekke’ye kaymıştır. Son üç dinin
gelişinden sonra bu merkez, tekrar yer değiştirdi ve bunun haricinde
irili ufaklı merkezler ortaya çıktı. Hint’te Meru Dağı, Tibet’te
Himalayalar’ın güney eteklerindeki noktalar, Delf’te Onfolos Dağı,
Musa Peygamber’in Sina Dağı, Muhammed Peygamber’in Hira Dağı, İsa
Peygamber’in Zeytinlik Dağı, Çanakkale’deki Troya kentinin bulunduğu
tepe, Bursa’da Uludağ, yedi tepeli İstanbul'un belirli bölgesi bu
kutsal coğrafyanın noktalarına denk gelen merkezlerdi. Hangisinin
hala işler olduğu hakkında kesin bir bilgi mevcut değil.



LEY HATLARI NE ZAMAN VE NASIL KEŞFEDİLDİ ?

Bedeni saran sinir sisteminde akmakta olan biyo-elektrik enerji gibi yeryüzünün altından da gezegeni enlemesi ve boylamasına geçen, nedeni şu an için tam olarak bilinmese bile dünyanın iç dinamiğiyle ilgili olduğu düşünülen, etkisi tamamen kanıtlanmış olan seyyal enerji damarları (elektrik akımları) bulunmaktadır. Bu enerji çizgileri de akupunktur noktalarında olduğu gibi belli bölgelerde kesişerek daha güçlü enerji noktaları oluşturmakta, dolayısıyla bu enerji de düzenli ya da düzensiz davranış biçimlerine göre pozitif ve negatif (kara) radyasyon akımları olarak adlandırılmaktadır. Buna, Çinliler “ejderha”, Keltliler “peri” İngilizler “Ley hatları” adını verirken çeşitli kültürler, varlığını tespit ettikleri bu şeyi farklı isimlerle anmaktadırlar.

Bu konuyla ilgili bir başka deneyde de radyetesi uzmanı Bill Louis, Londra Emperial Kolejden Dr. Eduardo Balonovski ve ünlü bilim adamı Fizik ve Matematik Profesörü John Taylor’la birlikte güney Galler’de bir nehir kenarında bulunan 4 metrelik tarih öncesi bir taşı incelediklerinde Bill, bu taştan zamanla değişen bir manyetik alanın varlığını hissetmeye başlar. Bill’ in akabinde Taylor ve Balanovski, bu taşı Gauss-metre (manyetik ölçerle) ölçtüklerinde bu alanın İngiltere’ ye ait olan 0,47 gaussluk değerinin üzerinde olduğunu, ayrıca bu enerjinin spiral biçimde uzaya doğru yayıldığını tespit etmişlerdir. Ley hatları üzerine konulan taşların tesadüfi olarak belli hizalarda ve mesafelerde konumlandırıldığını düşünen bazı matematikçiler de iddialarını bilgisayar yardımıyla kanıtlamak için yaptıkları araştırmaların sonuçları karşısında büsbütün şok geçirmişlerdi. Çünkü, matematiksel olarak da bu taşların tesadüfi yerleştirilemeyeceği net olarak görülmüştü. Aynı şekilde 1900’ lü yılların başında Greenwich Rasathanesi müdürü Sir Norman Lockyer ile 30’lu yıllarda Oxford Üniversitesi Mühendislik Bölümünden Prof. Alexandre Thom da çok geniş çaplı araştırmalarda bu taşların ley hatları boyunca tesadüfi olarak yerleştirilmediğini kanıtlamışlardır. 80’ li yılların başında Arkeoloji Enstitüsünde araştırmacı olan inorganik kimyacı Dr. Don Robbins de taşlardan kurulu dairesel yapıların çeşitli (E-M) enerji yayımladıklarını bilimsel olarak tespit etmiştir. Dr. Robinson’ un keşfettiği, sadece bununla sınırlı değildi. Bunun yanında bu taşlardan gece ve gündüzün eşit olduğu Mart ve Eylül gün dönümlerinde çok daha yüksek frekanslı dalga yayınımı olduğunu, topraktaki radyoaktivite oranının daire dışında olana oranla çok çok düşük bulunduğunu ve bu taş yapıdaki enerjinin uzaydan gelerek dünyaya kadar inen kozmik ışınları (1) durdurup koruyucu bir kalkan gibi hep bu dairenin dışında tuttuğunu da belirlemiştir.

LEY HATLARININ OLUŞUMU

Yerkürenin yüzeye yakın katmanlarında, örneğin dıştan ilk 400 km'sinde etkin olduğu düşünülen ama yeryüzüne yaklaştıkça şiddetinin arttığı bilinen, en az 11 adet dönel elektrik alanların ve dolayısı ile bu alanların indüklediği elektrik akımlarının varlığını ölçerek biliyoruz. Bu dönel alanların büyüklükleri yaklaşık olarak onar milyon km² dir. Bu akımlar; atmosferdeki iyonosferden elektromagnetik olarak, -artı eksi 80 derece paralelleri civarında oluşan Aurora Borealis ve Aurora Australis boşalmalarından statik elektrik olarak, -Yerkabuğunda 100 km ila 300 km derinlikler arasındaki yarı ergimiş gibi hareketli olan Astenosfer katmanının, konsentrasyon farklarının indüklediği yer altı foucoult akımlarından, -Borneo + Kongo + Amazon yağmur ormanlarındaki yıldırım deşarjlarından oluşan elektrostatik yük kazanımlarından ve -hidroelektrik, termik, rüzgar ve nükleer santraların geri dönen enerji topraklamalarından …. Beslenir. -Bunlara, tam deprem anında kopma gerilmesine ulaşan kuvars kristalli kayaçların piezoelektrik deşarjları da ilave olur.

İşte bu doğal doğru akımlar "Tellürik Akımları"nı, bu doğal akımların rezonans periyodlarda salınım yapması ise doğal "Deplasman Akımları"nı, bu salınan akımların rotasyonelinde oluşan ikincil alanlara ise Magnetotellürik alanlar adı verilir. Bunlardan yararlanılarak Jeofiziksel ölçüm teknikleri geliştirilmiştir. Salınım olayının nedeni ise iyonosferdeki hidromagnetik parçacık tuzaklanmasıdır.

Bu doğal tek yönlü ve çift yönlü olabilen akımlar, sonuçta elektrik akımları olup, içinden geçtiği ortamın doğal elektriksel direncine karşı ilerler. Bu yüzden Yerkabuğu içerisinde salınan ya da akan bu akımlar, su gibi en kolay akabilecekleri yolu seçerler. Yani alınan yolun uzunluğu önemli olmayıp kolaylığı daha önemlidir. Bu yüzden Tellürik akımlar ve Deplasman akımları, iletkenliği çevresine göre daha yüksek, ya da direnci çevresine göre daha düşük olan yolları seçerler. Yani kanalize olurlar. Bu kanallar genellikle içerisinde bol metal oksitler bulunan kayaçları, bol tuzlu su içeren kayaçları ve tabiidir ki maden yataklarını takip ederler


alıntıdır
 

dreamy

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Eyl 2010
Mesajlar
272
Tepkime puanı
27
Güzel bir yazı ama yukarıdaki harita ile ilgili pek bilgi göremedim.
Mesela ;
Türkiye'den kesik çizgili bir hat geçiyor, onu merak ettim?
ayrıca bazı rakamlar ve daireler belirlenmiş?
 

janet

Kayıtlı Üye
Katılım
4 Mar 2011
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
320
Yaş
53
Konum
Bursa
Türkiye üzerinden de geçiyor, detaylı harita bulamadım youtube de ley lines diye aratıp seyredin. Her türlü bilgi mevcut.
 

dmkol

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
4,907
Tepkime puanı
529
İş
Web Master
Güzel ve sade bir anlatım. Negatif hatların kesişme noktalarında da Geopatik Stres alanları oluşur. Bu alanlarda uyunduğunda stresten kansere kadar bir çok sorun oluşturabiliyor. Yapıları yerleştirirken buna dikkat edilmiyor ne yazık ki ve bu alana maruz kalan binalar bir süre sonra Hasta Bina Sendromu denilen duruma ulaşıyor.
Mekansal Enerjiler - "Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"
 

Mefetseger

Moderator
Katılım
17 Ağu 2010
Mesajlar
856
Tepkime puanı
291
Konum
Ankara
İş
Uzman Biyolog
Ekli dosyayı görüntüle 2260

"Dünya ölü bir beden değildir..." Ortaçağ'da yaşamış bir simyacı olan Basilius Valentinus’un Yerküre’nin kendi başına canlı bir varlık olduğunu dile getiren bu sözü Anima Mundi’nin (Dünya canı) var olduğunu savunan birçok okültist düşünceyi özetleyen bir sözdür.

Dünya'nın canlı bir varlık oluşu kavramı 19. yy.’dan itibaren teozoflarca da benimsenmiş ve bu kavramdan yol çıkan yazarlarla “kutsal coğrafya” konusunun yeniden gündeme gelmesi sağlanmıştır.

Okültizm Dünya gezegenini bir insan bedeni gibi ele alır. Nasıl insan bedeninde çeşitli dolaşım ve sinir sistemleri varsa, yerkürede ve hatta kozmozda da böyle dolaşımlar ve içinde bir tür tesir akımlarının aktığı kanal sistemleri vardır.

İşte mistik, okült ve psişik terimlerle ifade etmek gerekirse, yerkürenin organlarını, çakralarını, akupunktur meridyenlerini, bunlarda dolanan seyyal (akışkan) akımları ve psişik-inisiyatik merkezlerin konumlarını konu alan coğrafyaya "kutsal coğrafya" denir.

Batılı okültistlere göre yerküre aynen insan vücudundaki kan damarları ve sinirlere benzeyen enerji kanallarıyla örülü durumdadır. Okültizme göre, peygamberlerin ve kimi mistiklerin spiritüel temaslarının hep dağlarda olması rastlantı değildi ve ley hatlarını konusunda uzmanlaşmış bazı eski uygarlıklar tapınaklarını ve kutsal merkezlerini rastgele yerlerde değil, bu hatlar üzerinde, özellikle bu hatların kesiştiği kavşak noktalarında kurmuşlardı.

John Mitchell Atlantis’in görünümü adlı kitabında şöyle der:

“Dünya tarih-öncesi mühendislik çalışmalarının yapıtlarıyla dolu (...) Dağlarda, yaylalarda, ormanlarda, çöllerde hatta deniz altında bulunan büyük taş harabelerin birbirleriyle bağlantılı oldukları anlaşılmaktadır. Eski zamanların bilgelerine göre Dünya canlı bir yaratıktır. Onun da gövdesi canlı yaratıklar gibi bir sinir sistemiyle kaplıdır ve sinirler bir enerji alanına bağlıdır. Dünyanın sinir merkezleri akupunktur iğnelerinin batırldığı noktaları andırmaktadır. Bunlar üzerinde tapınaklar, kutsal yapılar yapılır, yapılar kozmik bir düzen içindeki mikkrokozmoslar gibi düzenle yerleştirilirdi.”

Ley araştırmacılarına göre bu hatlarda ya da kanallardaki enerji dolaşımı akupunkturda bilinen biyoenerji dolaşımını andırmaktadır. Bu kanallarda akan enerjiye "telürik enerji" denir.

Çin geleneğinde ley hatlarına ejderha çizgileri ve bu hatlarda dolanan güce Ch’i gücü denir. Kutupsallık gösteren bu güç, insan bedenindeki kanallarda nasıl akıyorsa, yerküredeki kanallarda da öyle akar. Çin’de yerkürenin bu kanallarındaki gücü konu alan ve halen uygulama alanı olan bu uzmanlık alanına feng-shui adı verilir.

Çin’de ve Uzakdoğu’da uygulanan feng shui’ye göre bina sağlık verici olumlu enerjiyi yeryüzündeki dragon çizgilerinden alır. Bina öyle bir yere kurulmalıdır ki üzerinde kurulduğu topraktan akan “enerji nehri”, olumlu bir akışa ve yaşamsal berekete sahip olmalıdır.

Feng shui’ye göre bu sağlandıktan sonra sağlık ve huzur getirecek ayrıntılar evin yapıldığı malzeme, kapısının açıldığı yön, içindeki eşyalar, suyun ateşin ve odaların şeklidir. Feng shui, cansız nesnelerin, mobilyaların ve dünya toprağının canlılara etkisini en uygun hale getirmeye çalışır. Feng shui uzmanlarına danışılmadan saray veya ev yapılmazdı.

Günümüzde bile Çin evlerinde (pagoda) ley hatlarının yayılma biçimi olan ‘güneş ışınları tarzındaki yayılma halen görülebilir. (Bu tarz yayılma Moğol obalarında da görülür.) Feng Shui o denli ciddiye alınır ki, dünyanın en yüksek gökdelenlerinden Taipai 101‘e doğrudan gelen caddenin yaratacağı olumsuz enerji akışını dengelemek için mimarlar binanın önüne su çeşmesi ve havuz yaptırmıştır.

Okültistlerce vaktiyle dile getirilmiş ve skemb hatları,geomantik koridorlar, jeodetik çizgiler gibi çeşitli adlar verilmiş bu hatları Batı’da yeniden gündeme getiren kişi Alfred Watkins olmuştur. Bunlardan The Old Straight Track adlı kitabında söz eden Watkins keşfettiği bu hatlar için 1920’li yıllarda “ley hatları” terimini kullanmıştır.

Britanya’daki eski yollar üzerinde çalışmalarda bulunan amatör arkeolog Watkins, bir gün dikili taşların, kutsal binaların ve eski çağlardan kalma birçok yapının hep aynı doğru üzerinde yer aldığını farketti.

Çalışmalarını sürdürdüğünde şunu keşfetti:

Eski patikalar, kurganlar, höyükler, kutsal yapılar, tarih-öncesinden kalma dikilitaşlar rastlantıyla açıklanamayacak bir şekilde kilometrelerce uzanan çizgiler oluşturacak tarzda, aynı doğrular üzerinde bulunmaktaydı. Bunun bir rastlantıdan ibaret olduğunu ileri süren matematikçiler, bunu kanıtlamak için formüller hazırlayıp bilgisayarda sınamışlar, fakat sonuçlar rastlantı olasılığının çok düşük olduğunu ortaya koyunca şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Örneğin 50 km.’den fazla olmayan aralarla sıralı 7 noktadan geçen bir ley hattında rastlantı olasılığı binde birdi.

Watkins’e göre eski uygarlıklar yapılarının yanısıra ana yollarını da ley akışları üzerine kurmuşlardı. Ley hatları bilgisiyle hareket etmeye başlayan Watkins modern haritalarda görünmeyen toprak altında kalmış eski yapıları da keşfetmeyi başardı. İlk kitabını 1925’te yayımlamışsa da konu ancak 1960’lı yıllarda güncel hale gelmiş, bu yıllarda “Ley avcısı” adlı bir dergi yayımlanmaya başlamış ve nihayet Cambridge’te Jeomantik Araştırmalar Enstitüsü (Institute of Geomantic Research) kurulmuştur.

Watkins hatların bazı yerlerde bir merkezden çıkan güneş ışınları gibi yayılmalar gösterdiklerini, bazı yerlerde ise tren rayları gibi paralel uzandıklarını saptamıştır. Ona göre, bu hatlar bataklıklarda ve uçurumlarda bile kesintiye uğramadan devam etmektedir.Ley hatları ilk kez dikili taşlar (Stonehenge) yoluyla Britanya’da gündeme gelmişse de, sonradan dünyanın pek çok yerinde ley hatlarını belirten işaretleme sisitemlerinin bulunduğu anlaşılmıştır.

Ley hatlarında dolanan güç, insanların bozucu yapılaşmasıyla bozulabilmektedir; bu gücün yapay müdahalelerle bozulduğu takdirde ortaya çıkan olumsuz etkilere batılı radyestezistler kara akım adını verirler. Sözkonusu güç, elektriksel ve manyetik alanlarda olduğu gibi, pozitif ve negatif olarak belirtilebilecek ikili bir kutupsallık göstermektedir. Bu güç dengeli bir şekilde dolandığında canlılar üzerinde şifa verici bir etki yapmakla birlikte, akışının dengesi yapay müdahalelerle (gelişigüzel yerlere bina yapma, madencilik, yol yapımı çalışmaları vs.) bozulduğu takdirde olumsuz etkiler de ortaya çıkabilir.

Nasıl insan vücudundaki biyoenerji akımı yanlış odaklandığında, tıkanıklığa uğradığında, yani dengesi bozulduğunda birtakım olumsuz etkiler yaratıyor ve bazı hastalıklara neden oluyorsa, ley hatlarındaki güç de, aynı şekilde, yer yüzeyinde yanlış odaklandığı veya bir yerde sıkışıp kaldığı takdirde, o bölgede olumsuz etkiler yaratmaktadır. Radyestezistler böyle yerlerde yüzeyde genellikle asitli bir toprak tabakasının oluştuğunu bildirmektedirler.

Alıntıdır.
 

bendekiben

Elit Üye
Katılım
10 Eki 2011
Mesajlar
1,218
Tepkime puanı
199
Konum
Ankara
Kayıp kıta Atlantis ve Mu dan göç edenler de yerleşimlerini ley hatları üzerinden devam ettirmişler.Bu bilgiler gelişmiş uygarlığa sahip antik şehirlerin neden bu hatlar üzerinde olduğunu açıklıyan bilgilerdir.Dünyadaki ley hattı üzerinde bulunan bir çok tapınağın veya kutsal mekanların Ruhsal İrade Merkezi denilen yeraltı merkezi ile bağlantısı bulunmakta.Bunu bilen Mu ve Atlantis'in soyundan gelen Agarta ve Şambala uygarlıklarıda yeraltı merkezi olarak Himalaya Dağları'nı seçmeleri bir tesadüf değildir.Ülkemizdede Konya-Karaman-Akşehir üçgeninde bu enerji hattına rastlamaktayız.Bu üç şehir gelecekte bir çok değişikliğin merkezi olacak.Güzel paylaşım için teşekkürler.
 

göçmenoğlu

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Şub 2010
Mesajlar
719
Tepkime puanı
128
Yaş
48
Konum
Manisa merkez
İş
Elektironik müh.
Gerçekten de sırrını çözemediğimiz ama bizden fersah fersah ileri medeniyetlere sahip kavimler yaşamış. Ne yazık ki gerek savaşlar, gerekse doğal felaketler sonucu bu kavimlerin izleri silindiği gibi, geride bıraktıkları yazıtlar ve eserlerde kaybolmuş. Elde kalan birkaç kitabe ve belge bile bizden önceki medeniyetlerin yaşam şekilleri, teknolojileri ile bizi hayretlere düşürmeye yeterlidir sanırım...
 

AJA

Elit Üye
Katılım
15 Haz 2010
Mesajlar
3,097
Tepkime puanı
548
[video=youtube;5-b-ycyq8oY]http://www.youtube.com/watch?v=5-b-ycyq8oY[/video]
 

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Ekli dosyayı görüntüle 3358

Modern haritacılıkta enlem, boylam, meridyenler bulunmadan önce ki haritalarda gizemli çizgiler, akışlar ve bu çizgilerin kesiştiği yerler vardı.
Piri Reis haritasına baktığınızda çizgiler ilginç şekilde dünya enerji çizgileri ve kesişim noktalarına uyuyor. AJA'nın paylaştığı videoda da anlatılıyor.
 
Üst