Ashtar Sheran - Dünyalılara Bildiriler

BeLiaL

Banlı Kullanıcı
Katılım
17 Kas 2010
Mesajlar
443
Tepkime puanı
78
Konum
Eskişehir
İş
öğrenci
ASHTAR SHERAN
DÜNYALILARA BİLDİRİLER
RUH VE MADDE YAYINLARI

Ashtar Sheran, evrendeki çeşitli yıldız sistemlerinden gelen uzaylı grupların meydana getirdiği Galaktik Federasyona bağlı Uzay Donanmasının komutanıdır.

ANTİ ALEM

Soru- Niçin tüm dünyayı varlığınıza inandıracak şekilde kesin bir iniş yapmıyorsunuz?

Ashtar- Bu kendimizi küçümsenemeyecek tehlikelere atmak demektir. Düşmanca tutumunuz ve savaşçı ruhunuz, yöneticilerinizle yakın temasta bulunmamızı engelliyor. Binlerce yıl önce durum farklıydı, o zamanlar dünyalı insanlardan çekineceğimiz bir husus yoktu. Atalarımız (ki biz onların enkarnasyonuyuz) tanrıymış gibi saygı gördüler. Vaktiyle Sina Dağına büyük bir ana gemi inmişti. Ama günümüzde durum farklı, çünkü belirttiğiniz türden bir iniş dünya çapında bir paniğe yol açabileceği gibi, bize de hiçbir yarar sağlamayacaktır.


Soru- Uzay araçlarınızın duyularımızla alay edercesine hareket etmeleri bizi şaşırtıyor, ufolarınız mucizevi şekilde aniden belirip yine aynı hızla gözden kayboluyorlar. Bu olaylar o kadar esrarlı ki, psikologlarımız bu gözlemlere bazı psikopatların hayalleri ya da halüsinasyonları sıfatını yakıştırıyorlar. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

Ashtar- Biliminiz aşırı derecede maddi fenomenlere yönelmiştir. Biliminize göre tek bir evren vardır, o da gözle görülebilen ve ölçülebilen evrendir. Oysa bu büyük bir yanılgıdır, çünkü gözle görülen evrene zıt, görünmez bir evren daha vardır, yani zıt bir kutup. Bu anti evren, hayat formları hemen hemen aynı olduğu için yapısı ve bileşimi itibariyle maddi evrene benzer.
İçinde beşeriyetler barındıran anti alemlerin canlı varlıkları sizi fark edemezler, en azından son derece kompleks cihazlar olmadıkça. Tanrının sonsuz ve sınırsız Ruhsal Hiyerarşisi anti alemlerle karıştırılmamalıdır. Ruhsal alem (spadyum) enkarnasyonlar arasında uğranılan bir ara istasyondur, ayrıca yetkili bir adli kuruluştur, hesaplaşmanın, telafinin, tövbe ve ödüllendirilmenin gerçekleştiği yerdir. Orada kötü ya da geri denebilecek varlıklar da bulunur.
Anti alem ise madde alemiyle bir bütündür. Yaratılışın bu iki ortamı arasında nöbetleşe ilişkiler vardır. Bu iki alem, hatırı sayılır enerjiye sahip iki manyetik kutup oluşturur. Siz bu güçleri pozitif ve negatif olarak nitelendirirsiniz, kutuplaşmış enerjiler çekim dediğiniz şeyi yaratırlar. Yıldızlar arası uzaklıklar, yıldızların kendi çekimleriyle değil, maddi alemlerle anti alemlerin çekim gücüyle belirlenir.
Evrenin elektromanyetik alanlarını ustaca kullanarak hareket ettiğimizi sanıyorsunuz, öyle değil. Biz iki farklı çekimin alanını kullanırız. Zıt kutupları, karşılıklı birbirini iten iki evren olarak tasavvur etmeniz gerekir. Ufoların size fantastik gelen hareketlerinde ne atom gücünü, ne de elektronik sistemleri kullanırız, sadece evrenlerin kutuplanışını işler hale getiririz, o kadar. Kısaca, uzay gemisinin kutuplarını tersine çevirmemizi sağlayan, maddi alem ve anti alem dengesinde değişiklik meydana getiren cihazlar kullanırız.
Kutup değişimi esnasında, uzay aracı içindeki her şeyiyle maddi hayattan çekilir, yani ortadan kaybolur, bu durumdaylen hiçbir radar aygıtı bizi tespit edemez. Araç madde tarafından şiddetle geri itilmiştir, böylece ufo hayal bile edilemeyecek bir hıza ulaşır. Yerin çekim gücü misliyle artırılmış bir karşıt güç haline getirildiğinden, elde edilen hız ışık hızıyla kıyaslanamayacak kadar yüksek bir hızdır. Demek ki, önemli olan ayarlama ve yönelmedir, bunu gerçekleştirmek için ışık cisimciklerini (corpuscule) kullanırız. Siz henüz bu işlemleri gerçekleştirmekten çok uzaksınız, bu konudaki cehaletinizi yıllarla ifade edecek olursak, binlerce yıl geri olduğunuzu söyleyebiliriz. Üstelik bu gelişiminizi engelleyen savaşlar göz ardı edilerek ifade edilmiş bir süredir.


Soru- Ufo dediğiniz araçlar neden fincan tabağı şeklindeler?

Ashtar- Dış görünüş küresel bir şekle sahiptir. Bu küre, üst ve alt yüzeyleri kutuplanmış bir diske tutturulmuştur. Diskin iç kısmında anti aleme yönelik kutup değişimi yapılarak bir karşı çekim (anti gravitasyon) yaratılır, bu değişimin gücü ayarlanabilir. Uzay gemisinin maddi alanı terk etmesi esnasında araç ışıklı bir görünüm kazanır ve tümüyle gözden kaybolur. Aksi yöndeki işlem de aynı şekilde gerçekleştirilir. Enerji kutuplarının değiştirilmesi, maddenin anti maddeyle ilişkiye geçirilmesi demektir. Bu iki madde yan yana olamaz, birbirlerini iterler. Bir ufonun kutup değiştirerek anti maddeye bağlanması, hatırı sayılır manyetik bir gücün harekete geçirilmesine yol açar. Eğer ufo dünyaya yakınsa müthiş bir hızla uzaya fırlar.
Yıldızlar arası yolculukta anti madde yönünde bir değişim gerçekleştirmekteyiz. Ayrıca yer değiştirme esnasında kullandığımız ayrı bir sevk gücümüz daha var. Terminolojinizde ona takion vasıtasıyla elde edilen hyperdrive diyorsunuz. Bu farklı sevk vasıtaları birlikte kullanılabilir. Ani ve keskin dönüşlerde yaptığımız şey, ufoyu o yana eğmekten ibarettir. Her geminin özel güç alanları vardır, bunlar bizi atmosfer sürtünmelerine ve su basıncına karşı koruyan kalkanlardır. Demateryalizasyon (maddelikten çıkma), ufonun içindeki bir teknikle mümkün olur. Her insanın sahip olduğu astral beden rahatça dolaşırken, yarı demateryalize haldeki beden ufonun içinde kalır.


Soru- Tamamen hareketsiz ufolar gözlemlendi, bu nasıl mümkün oluyor?

Ashtar- Ufo böyle bir izlenim yaratsa da asla durmaz. Bu durumdaki bir gemi, kendini gezegenin rotasyon hızına ayarlamış haldedir, yani seyir halindedir. Gemi uzayda inşa edilir, kalkışı da bir gezegen üzerinde değil yine uzayda gerçekleşir. Hayal gücü en geniş şairleriniz bile böyle bir imalatı tasavvur edemez. Devasa bir ana geminin gezegen üzerinden kalkış yapması, o gezegenin yörüngesinden sapmasına yol açabilir, çünkü dev enerji dalgaları gezegeni etkileyebilir.


Soru- Bir ana gemi kendi özel enerjisiyle yolculuk yapabilir mi?

Ashtar- Hareket halindeki bir geminin tamamiyle anti maddeye bağlanmış olması gerekir. Bu andan itibaren gemi uzayda muazzam bir güçle yol alır, ama istenilen hıza ulaşılamazsa kendi özel enerjimizi de devreye sokarız. Bunun için fotondan daha küçük partikülleri kullanırız, böylece gemi ışık hızından çok daha süratli olan hyperdrive hızına ulaşır. Eğer anti maddeye yönelik kutup değişimi çok ani yapılırsa mürettebat büyük zarar görebilir, bu yüzden manevra tedrici yapılmalıdır. Geminin ışığında gözlemlediğiniz değişimlerin sebeplerinden biri de budur.
Gemi anti maddeye doğru kutup değişimi yaptığı zaman ilginç bir şey olur. Uzay aracındaki yolcu, yıldızların görüntüsünün yavaş yavaş değiştiğini ve yeni bir alemin gizlerini açmaya başladığını görür. Bilinen evrenin gezegen ve güneşleri kaybolur ve anti maddeden oluşan göksel cisimler ortaya çıkmaya başlar. O zaman uzay gemisini bir ateş sütunu halinde görürsünüz, bu onun saydam haldeki dış görünüşüdür. Vaktiyle Kızıldenizin ikiye bölünmesi ve bazı deprem olayları kutup değişimiyle yaratılan devasa enerji akımları tarafından meydana getirilmiştir. Dolayısıyla, bir uzay gemisi New York gibi büyük bir kenti yerle bir edebilir. Bunu bir tehdit olarak algılamayın, bu güçler hakkında bir fikriniz olsun diye söylüyorum.


Soru- Bazı bölgelerde mevzilenmiş kötülük, anti alemde de hüküm sürüyor mu?

Ashtar- Kötülük her yerde vardır, yani elverişli her yere yerleşebilir. Biz kötülüğü büyük çapta yendik. Kuşkusuz bizim toplumumuzda da hala bazı küçük yalanlar ve karakter zayıflıkları yok değil, ama cinayet asla. Kötülük dünya insanlığını üstesinden gelemeyeceği durumlara zorlamaktadır, işte bu yüzden size yardım etmeye geldik.


Soru- Belirli bir planı gerçekleştirmek üzere dünyaya geldiniz, bunun belli bir süresi var mı?

Ashtar- Evet, bazı safhalar önceden belirlenmişti ve bilinmekteydi. Örneğin, Sina Dağında Tanrı emirlerini teslim ettiğimiz zamanki safha. O sıralarda dünya bizim için herhangi bir gezegenden daha fazla önem taşımıyordu, ama bugün evrensel bir sorun haline gelmiştir.


Soru- Anti evren bulunduğumuz evrenden çok mu farklı?

Ashtar- Hayır, aralarında büyük bir benzerlik var, doğal olarak o evren de iskan edilmiştir. Anti alem başka bir boyuttur, fakat bunu dördüncü boyutu olan bir alem gibi düşünmeyiniz, yani bu boyutun görünüşü de yine üç boyutludur. Anti madde, maddenin iki kutbunun olması gibi tamamen doğal bir şeydir. Orada da rölativite yasası geçerlidir. İki evrenden her biri, dıştan bakıldığında diğeri için mevcut değildir, oysa her ikisi de vardır. Bu bir illüzyon değildir, iki evren uçsuz bucaksız manyetik kutuplar oluştururlar. (Sayfa: 19-36)

DÜNYA İNSANLARI

Yaşamın ebedi olduğuna birkaç kez dikkatinizi çekmiştim. İnsanın et ve kandan oluşan kısmından değil, ruhsal prensibinden söz ediyorum. İnsan evrenin bir parçası ve Tanrının bir cüzüdür. İnsan beyninin rolü tembellik yüzünden çok kısıtlanmış durumda, büyük bölümü hiç kullanılmıyor, düşünceniz belli bir noktaya çıkar çıkmaz duruyor, daha öteye gidemiyor. Dünya insanının ölümden ötesini anlayamamasının sebebi budur. Tabuttan ötesini düşünmek istemiyorsunuz, örneğin düşünce faaliyetinin ölümden sonra da devam ettiği gerçeği size saçma geliyor. Oysa düşünce kimi zaman somut yaşamdan daha önemlidir. Şuurunuz ölümsüzdür. Evet geçmiş yaşamlarınızın anısı bir sis perdesiyle örtülü gibidir, ama tamamen silinmiş de değildir. İnsan ruhu dünyevi bedenini bırakıp özgürleştikten sonra binlerce yıllık olayları hatırlar. Sormak istediğiniz sorular var mı?


Soru- Diyalektik materyalizm, insan şuurunun maddenin ürünü olduğunu ileri sürüyor.

Ashtar- Eğer tüm hatalarınızı bir bir saymak gerekseydi, binlerce cilt kitap olurdu. Şuur hiçbir şekilde maddenin ürünü değildir, uzayda hür bir şekilde evrimleşir. İnsanın, şuurun kafasının içinde yer aldığı zannına kapılması bir yanılgıdır. Şuurun kapsam alanı milyonlarca kilometrelik bir saha olabilir, bununla birlikte nihai etkisi bedende yer alır. Etkinin son bulduğu nokta ruhsal beden (perispiri) ya da semavi beden (astral beden) de olabilir. Şuurun kendine vasıtalık edecek bir araca, bir alete ihtiyacı vardır, fakat bu aletin ille de et ve kandan oluşmuş bir beden olması gerekmez. İnsan ölüp beyin tüm fonksiyonlarını yitirse de şuur ölmez. Beynin görevi, şuurun kendine özgü titreşimine aracılık etmekten ibarettir. Bu titreşimden en ufak bir sapma deliliğe sebebiyet verir. Beyin düşünmek için değil, titreşimi kontrol için yaratılmıştır.


Soru- İnsan ruhunun ölümsüzlüğüne ilişkin sürüyle kanıtı bilim adamlarının kuşkuyla karşılamaları, inkar etmeleri anlaşılmaz bir tutum değil mi?

Ashtar- Dünyanızda sadece kuşku ve inkar değil, büyük cinayetler de hüküm sürüyor. Bilim adamlarınız yakında gerçekleşecek İlahi Adalete boyun eğecekler. Tanrısızlığı kalkan edinmiş beceriksiz psikologlarınız kesin doğruları reddedip onları fanteziye ya da halüsinasyona bağlamaktalar! Gerçeğin kendilerinden saklandığı halklar yalanlarla yönetilmekte, büyük cinayetler kahramanlık gibi gösterilmekte ve aşağılık işlerin diplomasi adına yapıldığı ileri sürülmektedir. Şiddet ve kaba güç sıradan bir iş sayılmakta, ırklar arasındaki kin ve düşmanlığa normal şeylermiş gibi bakılmaktadır. Semavi dinler saptırılarak amacından uzaklaştırılmakta, fanatizm üreten kurumlar haline getirilmektedir. Tanrıya hakaret edilip sövülmekte, yaratılışın kör bir tesadüften ibaret olduğu ileri sürülmektedir. Kitleler koyun gibi pasifleştirilmekte, bazı açıkgözler küçümseme ve küstahlıkla yükselip toplumun emekçilerinin sırtında asalaklar gibi yaşamaktadırlar. Bu kişiliksiz kaba insanlar birbirlerine pastanın dilimlerini sunmakta, tavus kuşları gibi kabarıp içki alemleri düzenleyerek nefis yemekler yemektedirler. Onlara göre Tanrı gözle görülür ve elle tutulur olmadığı için yoktur, bu yüzden masalarına da oturamaz! (Sayfa: 37-40)

İNSAN OLMAK

Yöneticiler konuşuyor, halklar susuyor. Dünyada anlayamadığımız bir kayıtsızlık ve umursamazlık hüküm sürmekte, kitlelerin dikkati olumsuz şeylere çekilmekte, bu amaçla çeşitli sektörler geliştirilmektedir. Bu arada kulis arkasında çevrilen işler, döndürülen dolaplar halklardan gizli tutulmaktadır. Oynanan namussuzca bir oyundur. Tüm dünyada kokuşmanın getirdiği pis bir esinti hüküm sürmektedir. Her siyasi akım mutluluk formülünün kendinde olduğuna beşeriyeti inandırmak istiyor, bunlar yönetici sınıfların yerlerini korumalarını sağlayan yöntemlerdir. “Kendini bilmek” kimseyi ilgilendirmiyor, olumluya, iyiliğe ve insanlaşmaya doğru en ufak bir çaba harcanmıyor. Siz insan tabirinden ne anlarsınız ki? İnsan evrenin en zeki varlığıdır, siz sadece beşersiniz!
Binlerce ışık yılı uzaklıktaki uygarlıklar size yardım için Tanrısal mesajlar getiriyor, astronot ve misyonerler yolluyor, ama filozoflarınız getirdiğimiz yasaların zamane öğretmenleri tarafından icat edildiğini ileri sürüyorlar. İşte sizin teşekkür tarzınız bu! Oysa On Emir yüksek bir uygarlığa erişmiş gezegenlerdeki dinlerden gelmiştir, bu emirleri bir uzay gemisiyle getiren bizlerdik. Dünya tehlikededir ve tehlike giderek büyümektedir. İster kabul edin, ister etmeyin bizler İlahi Hiyerarşilerin elçileriyiz! Şimdi sorularınızı cevaplayabilirim.


Soru- Şu sıralar çok sayıda mümin kiliseden elini eteğini çekiyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ashtar- Bünyesinde objektif gerçeği tam anlamıyla barındırmayan dinlerinizden hiçbiri kurtuluşu gerçekleştiremez. Hıristiyanlık bu gerçeğin son derece ufak bir bölümünü içerir, Musevilik de öyle. Bu yüzden, müminlerin kiliseden elini eteğini çekmesini onaylıyorum. Dinin tam anlamıyla neyi temsil ettiği hakkında insanların çoğunun maalesef en ufak bir fikri bile yok, bu rahiplerinizin çoğunluğu için de geçerlidir. Din bir zaman geçirme vasıtası, bir hobi değildir. Her insanın din karşısında, yani gerçek ve yasa karşısında ödevleri vardır. Temel yasayı bilenin bunu diğerlerine de açıklaması kutsal bir görevdir. Gerek İncil yazarlarının, gerekse rahiplerin binlerce yıl boyunca insanlığa doğru bir öğreti aktarmadıkları saptanmıştır. Din bir gariplikler ve fanatikler fuarı değildir, din bir savaş alanı da değildir, o her varlığın hayati temelidir.
İdrak edemediğiniz bir şeyi reddetmekle büyük bir hata yapıyorsunuz. Yaradan Allah bizim için de anlaşılmaz ve kavranılmazdır, fakat bu onu kabul etmemek için bir gerekçe olamaz. Evrenler o kadar büyük, karmaşık ve çeşitli ki, öyle ustalıkla, öyle zekice düzenlenmiş ki, önceden yapılmış dahiyane bir planın varlığını insan kabul etmek zorunda kalıyor. Planlayan eşsiz bir kudret dilediğine hayat veriyor.
Kitabı Mukaddes’te “Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı” diye yazar. Kitabı Mukaddes’in bu pasajı, diğer birçokları gibi bizim tarafımızdan Musa’ya nakledilmemişti. Şimdi bu pasajın oraya nasıl sokulduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok, fakat bilinmeli ki kafa karıştıran yanlış bir anlam içermekte. Bu sözler büyüklük hırsına kapılmış bir rahibin elinden çıkmıştır. Tanrı hiçbir insan varlığıyla yakından ya da uzaktan hiçbir şekilde kıyaslanamaz. Tanrı sadece dünyadaki insanı yaratmadı ki, bir başka gezegende yaşayan bizleri de yarattı, aynı şekilde et ve kemikten varlıkların bulunduğu nice küreleri de yarattı. Şimdi onların Tanrısı da yalnız onlara göre mi olacak? Olmaz öyle şey!
İnsanın Tanrıyla benzerliği, ancak yaratıcı faaliyet gösterme yeteneğindedir. İnsanın Tanrıya benzeyen bir tarafı varsa, bu fiziki görünüm değil şuurdur. Musa uzay gemisinde kırk günlük ikameti boyunca muhtemelen bu yönde eğitilmişti. Fakat şurası muhakkak ki, bu öğreti zihin yapıları yetersiz halefleri tarafından dejenere edildi.


Soru- Teleportasyon (bedenin bir yerden bir yere nakli) olayında insanın hiç zarar görmemesini nasıl açıklıyorsunuz?

Ashtar- Mademki ruh ve beden diye bir şey var, o halde iki ayrı bölüm var demektir. Vücut demateryalize olmuş olsa da, inşa yasası ortadan kalkmaz. Canınıza gelince, o zaten dokunulmaz bir özelliğe sahiptir. Şu halde teleportasyon en ufak bir zarara uğranmadan gerçekleştirilebilir, çünkü bu yöntem saniyenin milyonda biri kadar kısa bir sürede gerçekleştiğinden, vücudun bir tehlikeye maruz kalması söz konusu değildir. Bir maddi zararın oluşabilmesi için nispeten uzun bir zamana ihtiyaç var. (Sayfa: 41-57)

İNANÇLAR

Soru- Bir celsede, kurtuluşun spiritüel bir reformla mümkün olabileceğini söylemiştiniz.

Ashtar- Evet, misyonumuzun amaçlarından biri de budur, sizi huzura kavuşturacak olan da budur. Bir atom savaşı felaketine uğramanıza izin verilmeyecektir. Üstün bir ırk tarafından gözetim altında tutulmaktasınız, bunu böyle bilin ve hiç endişelenmeyin.


Soru- Sovyetler Birliği ufo fenomenine karşı hep ilgisiz kalmıştı. Şimdi bu fenomeni çözmek için araştırmalara mı girişti, ne dersiniz?

Ashtar- Dünyasal bakış açısıyla Sovyetler Birliği komünizmi temsil eder, yani sadece dünyasal yaşama ve maddi bilimce kanıtlanmış olana inanır, bilimin reddettiği derhal parti tarafından da mahkum edilir. Şu halde, Sovyetler için ne bir gizem, ne de bir din vardır, onun tek dini sosyolojidir. Bu ideoloji ne Kitabı Mukaddes’in bilgilerini, ne de Sina Dağında verdiğimiz türden ilahi yasaları tanır. Parti kendini dünya beşeriyetinin en büyük düşünürlerinin zirvesi olarak görür, Kitabı Mukaddesle zıtlaşan mutlak bir mantıkları vardır. Cehaletten doğan ne ilkel bir mantıktır bu!
Sovyet yöneticileri için gizem yoktur, Tanrı yoktur, ölümsüz olan ruh yoktur, öte alem yoktur, ölümden sonra vicdani hesaplaşma yoktur, sorumluluk yoktur, reenkarnasyon yoktur, Hıristiyanlık yoktur, kısaca dünya dinlerinden hiç birinin hiçbir bakış açısı yoktur, yalnızca bilim üzerine kurulu beşeri bilgi vardır. Bu yüzden, Sovyet biliminin duyular dışı idrake pencere açma hakkı da yoktur, çünkü bu komünizmin çöküşüne yol açar, onlar bunu çok iyi biliyorlar (bu mesaj 1956 yılında alınmıştır). Onlara göre biz tüm dünyadaki askeri güçlerden daha büyük bir tehlike arzediyoruz. İşte bu yüzden Sovyetler her türlü gizemi inkar etmek zorundadır, çünkü gizem Marksist fikirlerin geleneksel düşmanıdır. Karl Marks her tür ilahi bilgiyi reddediyordu, izleyicileri de onu taklit ettiler, çünkü ideolojiye karşı gelmek istemiyorlardı. Bir gizem çözülüp aydınlatıldığı zaman sır olmaktan çıkar. Öyle ki Ruslar ufo meselesini çözmeye, bu işin sırrını aydınlatmaya çalışmıyorlar. Onlar ufoların ilahi iradenin tebliğleri ya da fiiliyle herhangi bir ilgisi olmadığını zannediyorlar, işte yanıldıkları nokta budur.


Soru- Ufoların esrarıyla ilgilenen herkesin, verdiğiniz bilgilerden yararlandığını sanıyoruz.

Ashtar- Biliminiz belli belirsiz de olsa bir başka evrenin varlığını sezmeye başlamıştır. Anti madde kanıtlanmıştır, ama anti evrenin sizinkinden ya da bizimkinden farklı olmadığını anlamanız gerekir. Hayat formları ve maddenin varlığı bu noktada aynıdır, farklı değildir. Herşey kavranılması mümkün olmayan o yüce planlayıcının iradesine göre yaratılmıştır. Tanrı en kapsamlı şuurdur, ezeli ve ebedi olan sonsuz uzayın en yüce kudretidir.
İnsanı bizzat Tanrının gözetlediğine, ona bizzat Tanrının rehberlik yaptığına, ölümden sonra onun huzuruna çıkacağına inanmakla teoloji büyük bir hata işlemektedir. Tanrı, Ruhsal Hiyerarşi aleminde mutlak bir yetkiye sahip nice kurumlar, nice varlıklar yaratmıştır. Bu büyük varlıklardan biri de, bir zamanlar kendine güç verip destek olduğumuz İsa’dır, bunu hala yapmaktayız. (Sayfa: 64-73)

GELECEĞİN ELÇİLERİ

Dünyanın şu andaki durumu, son yıllardaki yanlış atılımlardan ileri gelmiştir denemez, bu durum en azından 10 bin yıldan beri sürmektedir. Ama bu süre içinde yaşam biçiminizde yine de belirli bir değişim meydana gelebilmiştir. Teknik alandaki atılımlarınız gerçi dünyanın çehresini kökten değiştirmiştir, ama bu atılımın anlamı hiç de dürüst bir şekilde saptanıp ortaya konmuş değildir. Bir arınma yeri olan bu gezegen, üzerine düşen görevi yerine getirmemiştir. Dünya insanlığı adeta yeminliymişçesine arınmaya ayak diremiştir. Beşeriyetin böylesine alıklaşmış ve insanlığını böylesine yitirmiş olması bizi dehşete düşürüyor!
Aydınlarınızın fikirleri korkunçtur, din adamlarınızınkiler ise çocukçadır. Bu bönlük konusunda sizi uyarırım, çünkü bu durum spiritüel gelişiminizi tümüyle frenlemektedir. İnsan ruhunu bekleyen tehlikeleri bilemezsiniz, çünkü ahiret diye adlandırdığınız mekanları boş inanca dayalı fanteziler sanıyorsunuz!
Uzay gemisi üretimini büyük oranda artırmış bulunuyoruz, şu anda bile gezegeninizi kontrol altına alacak durumdayız. Sahip olduğumuz güçler bizi bir düşman gibi görmenize yol açıyor, toplumlarınızın liderleri de öyle düşünüyorlar. Başka gezegenlere gittiğimiz de oldu, ama hiçbir yerde düşmanca karşılanmadık, bu tutum dünyanıza özgü bir şey. Uzay gemilerimiz o kadar çok ki, istesek elektrik şebekelerinizi bir anda çökertebiliriz. Bu kadarı bile hayatınıza ve savunmanıza büyük bir darbe indirmeye yeter. Barıştan söz edip duruyorsunuz, ama iş onu gerçekleştirmeye gelince oralı bile olmuyorsunuz. Mevcut durumunuzla barışı kurmanız olanaksızdır, çünkü maneviyata ve dine dayalı olmayan bir barış doğaya ters düşen bir barıştır.
İmkansız sözcüğü dünyalılara has bir şeydir, oysa Tanrı için imkansız hiçbir şey yoktur. Her dünyalı kendine şu soruyu sormaktadır: Tanrı var mı? Bu soruya profesörleriniz bile doyurucu bir cevap veremez, bir kanaat ileri sürmekten öte bir şey yapamaz. Bu soruya cevap verebilmesi için, insanın dünya bedenini terk etmesi gerekir. Ama bu sefer de aynı bedenle tekrar dünyaya gelemeyeceği için Tanrının varlığı çözümsüz kalmaya devam eder. Bizde durum biraz farklıdır, çünkü kendimizi değişmezliğin kollarına terk etmeyiz, sadece fizik gelişimle değil, spiritüel gelişimle de ilgileniriz. Sırlara vakıf oluşumuzun hikmeti işte burada yatmaktadır. Dünyanızda din ve evrensel ruh konusunda yalan yanlış kavramlar geliştiriyorsunuz. Kiliseleriniz ve dini kurumlarınız nazarımızda bir tradisyondan, bir tiyatrodan ve yalan yanlış bir yorum koleksiyonundan başka bir şey değildir! Dinlerinizin yer yer pozitif hakikat parçacıkları içerdiğini inkar edemem, ama buna rağmen hem insanların anlayışını bulandırmış, hem de tutumlarını etkilemişlerdir. (Sayfa: 77-83)

EŞİTLİK ÖĞRETİSİ HAKKINDA

Komünizm akıl almaz gelişmeler kaydetmiş, uluslar arasında yüksek bir gerilimin filizlenmesine yol açarak yeni bir çağı başlatmıştır. Bu dünya görüşünü tahlil etmemiz gerek.
Özünden saptırılmış Hıristiyan kiliseleri, dünya insanlığının alt tabakalarının evrimini frenlemiştir. Vasat insanlar ve yoksul halk tabakaları üzerine zenginler kadar aydınlar da çullanmış, insanları baskı altına almışlardır, bu tutum özellikle Rusya’da sergilenmiştir. Büyük düşünürler Kutsal Kitabın her türlü mantığa ters düştüğünü söylerken, rahipler aksini iddia etmişlerdir. Bu rahipler, insanların muhtemel yanlışlar üzerinde kafa yormasını yasaklayan zihniyetin temsilcileriydiler. Kutsal Kitaba göre bir tabu mevcuttu, hala da öyledir. Tabuya ilişen doğru yoldan çıkmış sayılır, ebedi cehennem azabına layık görülürdü, hala da görülmektedir. Marks ve Engels gibi büyük sosyologlar, ebedi cehennem kavramına inanmama cesaretini göstermişlerdi. O amansız baskı karşısında böyle davranabilmek, büyük cesaret isteyen bir işti doğrusu!
Spinoza’nın felsefesini incelemiş olan Marks, düşünceleri ve sarsılmaz muhakemesiyle büyük bir dahi idi. Böyle insanlara büyük saygı duyarız, ama diğerleri gibi o da trajik bir şekilde yanılmış ve tüm insanlığın zararına yol açacak sonuçlar yaratmıştır. Dünya insanlığına eşsiz bir sevgi beslemiş bu sosyologlara karşı nankörlük etmemek gerekir. Gerçi niyetleri pek halisti, ama çabaları yanılgıdan ibaretti. Bu büyük düşünürlerin bizimle hiçbir teması olmamıştı.
Marks’a göre Tanrı intikama susamış bir varlık olamazdı, sevgi tanrısı olmadığına göre tahtı boştu. Ona göre insanların ibadet ve itaatleri, yalan yanlış tanımlanmış bir objeye yönelikti. Yerine başka bir şey koymadan sahip olduğu bir şeyi insanın elinden çekip almak zor bir iştir, hele o şey Tanrı olursa! Akıl dışı bir Tanrının şüphesiz ispatlanmaya ihtiyacı olamaz, akıl dışılığı bile bunun için yeterli kanıttır. Ama kilise bu akıl dışılığa dört elle sarılmış durumdadır. Bizi kızdıran şey, politik dalaşlarınızda Tanrıyı bahane olarak kullanmanızdır. Tevratta şöyle deniyor: “Tanrı insanlara Sina Dağından hitap ediyordu” Tanrı, yani Evrensel Ruh çehresini hiçbir zaman göstermemiştir, Tevratta ifade edildiği kadar gülünç bir tarzda tecelli etmemiştir. Sina Dağında Tanrıyı gördüğünü sanan kişi feci bir yanılgıya düşmüştür. Geçmişte atalarımız Tanrı elçisi olarak görev yapmışlardır, Tanrı olarak değil, bu görevi bugün bizler yapmaktayız.
Tanrının mesajları ve geleceğin elçileri konusunda inkarcı materyalist ideoloji sahipleri ne biliyorlardı acaba? Onlar kendilerini tesadüfün yarattığını sanmaktaydılar! Politik gücün çok büyük bir önem taşıdığının farkındaydılar, bu yüzden insanlığın Tanrı tarafından değil, büyük düşünürlerden oluşmuş bir meclis tarafından yönetilebileceği kanısındaydılar. Oysa gerçek Tanrı (ki böyle bir Tanrı Kutsal Kitaplarınızda tasvir edilmiş değildir) insanlık alemini değil, doğayı ve yıldızları yönlendirmektedir. O, insanlar ve hayvanların yaşamını hedefleyen yasalar değil, semavi yasalar vazetmiştir. Evrim yolunda herkes özgürdür, ama dünyaları yöneten ve büyük düşünürlerden oluşan bir seçkinler topluluğu vardır. Bu topluluk, sözümona bilim adamlarınızın kabul etmeye yanaşmadıkları ve hor görüyle andıkları spiritüel mekanlarda bulunmaktadır. Bu seçkinlerin direktiflerini dinlemek istemeyenler boşuna çırpınıp dururlar, çünkü sorunları herkesi tatmin edecek şekilde çözemezler. Dünyada barışın insanlar tarafından kurulamamasının sebebi budur.
Sözlerimize kulak veriniz, biz küçük azizler geleceğinizin teminatıyız, sevgiyi ve geleceğinizi teminat altına almakla görevlendirilmiş melekleriz. Dünyanın politik manzarası tam anlamıyla kokuşmuş durumda, çünkü temel kaya üzerine oturtulmuş değil, hakikat kayası spiritüel hayattır. Eğer Marks varlığımızın ve faaliyetlerimizin farkında olsaydı, eşsiz ve dahiyane bir esere hayat verecek malzemeye de sahip olacaktı. Tanrı kavramıyla doğa kavramı arasında bir ilişki vardır, doğal olan aynı zamanda ilahidir de, iki ifade arasında hiçbir fark yoktur. Komünistlerin tanrıtanımazlığı, dine ait her tür düşünceyi reddetmekle büyük bir hata yapmıştır, çünkü bu doğal olan herşeyi reddetmek anlamına gelir.
“Tanrı indinde tüm insanlar eşittir.” Bu Kutsal Kitabın ifadesidir, ama tam anlamıyla doğru bir ifade değildir, çünkü insanlar arasında büyük farklar vardır. İyi ve zeki insanlar olabildiği gibi, kötü ve ahmak olanlar da vardır. İkisi aynı kefeye konulamaz, insanlar arasında tam bir eşitlik asla söz konusu olamaz. İnsanlar eşittir diyen bir felsefe ya da bilim yalan söylüyor demektir. Komünizm bir sürü partizana işte bu yalan sayesinde sahip olmuştur. Toplumun alt tabakalarına eşitlik vaat ederek, onlara zenginlerin sahip olduğu mülklerin bir kısmını vereceğini söylemiştir. Ne yazık ki eşitliğin ancak evrimle sağlanabileceğini söylememiştir. Toplumdaki farklılıkları, dünyadaki hiçbir politik görüş silip atamaz. Evrim yasası tüm ırkları eşit bir şekilde sarıp sarmalamaktadır. Az gelişmiş bir toplumun, gelişmiş toplumların sahip olduğu tüm nimetlerden yararlanması gerçekçi değildir. Yoksulların kıskançlığı, tüm dünya için bir tehlike teşkil etmektedir.
Tehlikeli olduğu gerekçesiyle komünizmin tümüyle mahkum edildiğini de gözlemledim. Bu hiç doğru bir şey değil, çünkü komünizmin pozitif yanları da var. Biz küçük azizleri pekala komünist diye nitelendirebilirsiniz, ama sizin komünizminizle bizimki arasında büyük bir fark var, çünkü bizim dünya kardeşliği kavramımız tanrıtanımazlık temeline oturtulmamıştır. Biz şunu çok iyi biliriz ki, bir gezegen üzerindeki yaşam biçimi, bireyin evrim derecesine uygun bir yaşam türüdür. İnsanın bireysel evrimi için bir sınır söz konusu olamaz, olmayacaktır da.

Alıntıdır...(Yükseliş-Altın Çağ Bilgileri)
 

dreamy

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Eyl 2010
Mesajlar
272
Tepkime puanı
27
ASHTAR SHERAN ile ilgili yazıları ilk olarak Yükseliş isimli 4 serilik bir kitapta okumuştum.(Akaşa yayınları)

en çok şu kısım ilgimi çekti ;

''Anti alem ise madde alemiyle bir bütündür. Yaratılışın bu iki ortamı arasında nöbetleşe ilişkiler vardır. Bu iki alem, hatırı sayılır enerjiye sahip iki manyetik kutup oluşturur. Siz bu güçleri pozitif ve negatif olarak nitelendirirsiniz, kutuplaşmış enerjiler çekim dediğiniz şeyi yaratırlar. Yıldızlar arası uzaklıklar, yıldızların kendi çekimleriyle değil, maddi alemlerle anti alemlerin çekim gücüyle belirlenir.''

çok alakasız olacak ama ,acaba ruh ikizi dediğimiz kavram anti alemde(evrende) mevcut olabilir mi ?
 

BeLiaL

Banlı Kullanıcı
Katılım
17 Kas 2010
Mesajlar
443
Tepkime puanı
78
Konum
Eskişehir
İş
öğrenci
Olabilir ve bedenlenmeyi bekleyen bir sürü bilinç şuur ruh arasından sizin ikizinizde olabilir.Ben bir de şuna inanmışımdır en çok yakın olduğunuz kişilerle imtihan edildiğimiz hissine yani benim her bir bedenlenişim ve deneyimimde benim sevdiklerimin şuuru benle birlikte aynı zamana denk geldiğine yada getittirildiğine inanmışımdır doğruluğu yok ama insanlar arasında düşünce ve duygusal olarak aynı şeyleri hisseden birbirleri ile bağını inkar edemeyiz.Bazıları diyicek tüm insanlık zaten birbirleriyle bağlı evet öyle ama bazıları arasında bu bağ gerçekten çok güçlü...
 
Üst