Cadı Kültü
Cadı, vahşi (wild) ve wit (bilgi, akıl) sözcüğünden gelir, Antik çağdaki wic ise, söğüt dalı yani kırılmadan bükülebilen dal sözcüğünden türeyerek wiccan adını aldı. Bu bükme, gerçekliğin algısını bükebilen anlamında olup, cadının süpürge ya da asası, bu nedenle söğüt dalından yapılırdı. Sonradan Kilisenin uygulamaları ile bu kelimelerin kökleri witch olarak değiştirilip, kötülük, yaşlılık ve çirkinlikle eş tutularak, aşağılayıcı bir anlam kazanmıştır.
İngiltere’de düşmanlarının balmumu heykelcikleriyle ya da diken veya iğneyle delinmiş kulaklarıyla birlikte yakalananlar, düşmanlara zarar vermek için kullanıldığı sanılan lanetli tabletler, büyü amaçlı kullanıldıkları sanılan cesetler (necromany), kasaba mezarcılarına ölü bebeklerin saç ve tırnaklarının çalınmaması için verilen uyarılar, kara büyü yapan cadıların var olduğuna dair kanıtlar olarak sunulabilse de toplumların yaşadığı her felaketten (katillik, hırsızlık, verimsizlik, ürünlerin azalması, fırtınalar, depremler, ırza geçme gibi suçlar) yine onların sorumlu tutulması gibi bir yaklaşımı haklı kılmaz. Kaldı ki, sağaltıma yönelik büyüyle uğraşanların da azımsanmayacak kadar çok olduğu düşünüldüğünde bu yaklaşımın altında ortaçağın (bugüne kadar uzanabilmiş) bağnazlığının kıpırdadığı hissedilir.
Günümüzdeki araştırmalar bu büyülerin çoğunlukla etkili olduğunu ileri sürmektedir. Eğer birisi düşmanının kendisine büyü yaptığını bilirse ve büyünün etkisine inanırsa psikolojik baskı, histerilere ve psikomatik etkilere neden olabilir. Yani büyü, gücünü, büyü korkusundan alır. Öte yandan ritüel, ayin ve kutlamalar için toplanan cadı gruplarının varlığı da bilinmekte. Ortaçağın başlarında ünlü bir kilise yasası, geceleri Diana’ya tapınan kadınları suçlar. Bu kadınlar, kanuna göre, yalnızca Tanrının yapabileceklerini şeytanın ya da kendilerinin yapabileceğini düşündürülerek aldatılmışlardır. Kimi ‘May Day’ ve ‘New Year’ kutlamaları en azından pagan törenselliğinin formlarını canlandırır. Sabah törenlerinde biraraya gelen cadıların da varlığı bilinmekte. Gerçek şeytana tapınma ise Alman Luciferianları ve Bohemian Adamiteleri arasında ortaya çıkmıştır.
14.yy’da olduğu bilinen örgütlü büyücüler yaşamaya devam eden eski muhalif mezhepleri, cadıların self-conscious gruplarını ya da engizisyon tarafından şüpheyle bakılan ve işkence çeken kurbanlarını temsil eder. (Catharists’ler, Albiyensiyans’lar, vb.). Ayrıca Ortaçağa ait bazı putperestlik tanımlamaları, cadı kültünün olduğuna dair kanıtlar sunar. Örneğin İngiliz kaynakları, deriler giymiş, boynuz takmış bir lider eşliğinde yapılan May Day kutlamalarından söz ediyor. Bu cadı kültü, kilisenin 15. yüzyılda gücünü toparlamasıyla yok edilmeye başlansa da pagan ritüelleri bütün o dönem boyunca yaşamaya devam etmiştir.
Cadılığının tabanını oluşturan kadınlara farklı yapılardan da katılım olabileceği söylenmektedir ve bu olası katılım da uyumsuz ve muhalif bir katılımdır. Yeni düzene (feodalite) ayak uydurmayıp yitirecek hiçbir şeyi kalmamış köylü erkekler, antik gizemciliğe ilgi duyan aydınlar, libertenler, farklı nedenlerle toplum dışına itilmiş çeşit çeşit nonkonformistler, inançsızlar, inanç arayanlar, eşcinseller, cadılığın potansiyel bir muhalif güç olduğunu düşünen maceracılar… Kilisenin farklı, toplumdışı bulduğu herkesi cadılıkla suçlaması da böyle bir koalisyonu zorunlu kılmış olduğu söylenebilir (eğer böyle bir koalisyonun varlığı öngörülürse). Aslında cadılığın ortaçağ boyunca süren evrimi de şöyle bir kozmopolitliği doğrular gibidir. Pagan kökenli bir kült, giderek Hıristiyanlığın kara yüzü, bir kötülük kamburu olma suçlamasını kendisi de benimser görünüyor. Öte yandan Margaret Murray içinse cadılığın başlıca toplumsal tabanını yalnızca eskicil pagan inançlarına bağlılıklarını sürdürenler oluşturuyordu.
Cadılar, doğa güçlerine egemen olmayı amaçlayan binlerce yıllık pratiğin, Neolitik çağlarda olağanüstü bir gelişme göstermiş bir büyü geleneğinin belki de son mirasçılarıydılar. Ortaçağ Hıristiyanlığının ödünsüz dogmacılığına karşı, doğal olgulara alternatif bir açıklama arayarak, bilimsel düşüncenin ortamını hazırlayanlar arasında, ?cadı? denen bir takım adsız öncüleri de saymak gerekir. Antik dünyaya duyulan ilgi, sanatlarda bir yeniden doğuşu etkileyen nedenlerden sayılıyor: yasaklanan pagan bilgi birikiminin yeniden kurcalanması da ?en azından dinsel bağnazlığa göre doğaya daha yakın bir bilgilenme sisteminden kaynaklandığı için- fizik bilimlerinin doğuşunu etkileyen bileşenlerden biri olduğu düşünülebilir. Bacon ve Galile gibi bilim öncülerinin büyücülükle suçlandıklarını hatırlayalım. Güngörenin yerinde bir tepitile ile, bu engizisyon sorgucusu için cadı büyücü, sapkın, vb.nin dışında bir bilim adamı kategorisi bulunmuyordu.
───☼☼☼☼☼☼───
Kadın Cinselliğinin Baskı Altına Alınması
Ortadoğu çıkışlı üç büyük din her türlü büyücülüğü yasaklayınca, neolitik büyücül doğa dinlerinin açık ve gizli izleyicileri ‘cadı’ konumuna düştüler. Avrupa’yı oluşturan kavimlerin eski pagan inanç ve uygulamalarını Hıristiyanlaştırmalarından sonra da bir ölçüde korudukları söylenebilir. Bunun için kendi mitlerini, Hıristiyan mitolojisinden aldıkları öğelerle kaynaştırarak sürdürme yoluna gitmişlerdir. Oysa bu çaba bile resmi kaynaklarca yapılan ‘cadı’ tanımına göre yargılanmak için yeterli sayılabilir. Yine de cadılık kamburu anahancı törelerini unutmamış bazı kadınların sırtlarında kalmış görünüyor. Cadı görünen bu kadınlar, Havva’nın günahını zoraki üstlenmişlerdi bir anlamda. Bir başka açıdan da, tuhaf bir iyimserliğe kapılmış olabilirler, bu kadınlar. Kanımızca, üç büyük dinin içinde, üç büyük dine karşın, neolitik kökenli büyücül teknik ve uygulamalarını sürdürmenin anlayışla karşılanacağını düşünmüş olma olasılığı bile yeteri kadar tuhaf bir iyimserliktir. Kesin olan şu ki, herkesi potansiyel cadı olarak gören kilisenin bu iyimserliği paylaşmadığıdır.
Cadıların hepsinin kadın olmasa da, cadılığa yönelenlerin arasında kadınların çoğunlukta olduğu görüşü önemli bir saptamadır. Şamanîliğe ve elbette bu bağlamda anahanlığa dayanan asıl nedenlerin dışında, bu tarz bir nüfus yapılanmasının bir ucu da cadılığın özünde beliren, geleneksel kalıpların dışında sayılabilecek bir muhalefet biçimidir. Bu muhalefet Hıristiyanlığın ‘doğururken de acı çekeceksin‘ buyruğuna saldıran bir anlayışı da içerir. Kilisenin acısız doğum teknikleri, sezaryen gibi kadının yaşamını kolaylaştıran neolitik kazanımlarını ve sağaltma amaçlı doğal büyüyü günah sayıp yasaklandığını, bununla da kalmayıp cadı olarak mimlediği insanların üzerine ateş ve işkenceyle gittiği düşünülürse, sanırız cadılığın içerdiği muhalefet anlaşılır olabilir.
Cadı olarak katledilenlerin % 85 kadındı. Bunların büyük kesimi şifacı bir kısmı da ebeydiler. Özellikle ebeler, ki bir tanesi doğum esnasında bir kadına ağrı kesici verdiği için, cadılık suçlaması ile öldürüldü. Doğumda acı çeken kadın, cinselliğini bir süre, belki de uzun yıllar yaşayamayacak olan, yani kontrol altında tutulabilecek kadındır.
Ekonomik özerklikle, cinsel özerklik, birbiriyle yakından bağlantılıdır. Özgür olamayan kadın, kocasına bağlı ve ona tabidir. Yani onun istediği işlerde çalışır ya da hiç çalışamaz. Aynı zamanda kocasının iyi ya da kötülüğünü kıyaslayabileceği diğer erkeklerin bulunduğu ortamlara sokulmayarak, erkeğin kendi üzerindeki sahipliğini pekiştirir. Bunun temeli korkudur. Erkek zihniyet, kadının gücünden korktuğu için bastırmaya çalışmıştır.
OSHO, erkeğin en temel korkusunun kadını cinsel olarak da doyuramamak olduğunu söyler. Beri yandan, neredeyse Tanrının bir parçası olan yaratma gücü, rahim vasıtasıyla sadece kadına verilmiştir, erkek bundan yoksundur. O nedenle erkek, bu açığı kapamak için sürekli üretir. Bilim adamlarının ve sanatçıların daha çok erkek olması tesadüf değildir. Kadınsa doğuştan üretkendir ve onun kendi üretkenliğini ispatlamak için başka araçlara ihtiyacı yoktur.
───☼☼☼☼☼☼───
Ortaçağ Karanlığından Çıkmak
Can Dündar’ın sözleri ile konumuzu kapatalım:
“Feodalizmin sona erip güçlü ulusal krallıkların ortaya çıktığı, kilisenin mutlak otoritesinin tehdit altına girdiği bir kargaşa döneminde… Yoksulluk ve isyan büyüyordu. Protestolar baş göstermişti. İnsanlar mesih yolu gözlemeye başlamışlardı. Tam bu aşamada cadı efsanesi ortaya atıldı.
Cadı, bütün kötülüklerin simgesi haline getirildi. Dönemin egemenleri, büyük yoksulluk içindeki halk kitlelerine aradıkları düşmanı sunmuştu. Yoksulluk, prenslerin ya da Papa’nın değil, cadıların ve şeytanların yüzündendi. Akan çatı, bozulan şarap, ölen çocuk hep onların suçuydu. Kilise ve devlet, kolkola hayali bir düşman yaratmışlar ve kendi suçlarını gizleyebilmek için kanlı bir kampanya hazırlamışlardı.
“Cadı çılgınlığı†OrtaçaÄŸ toplumunun yaÅŸadığı bunalımın sorumluluÄŸunu kilise ve devletin üzerinden alıp, bunu insan biçimindeki imgesel ÅŸeytanlara yüklüyordu. Aklını bu iblislerin faaliyetine takan yoksul kitleler, kokuÅŸmuÅŸ rahipler ya da açgözlü yöneticiler yerine, ÅŸeytanı ve cadıları suçluyorlardı. Böylece kilise ve devlet sadece temize çıkmış olmuyor, aynı zamanda vazgeçilmez hale geliyordu. Çünkü cadılığa karşı insanlığın koruyucusu onlardı.â€
“Cadı avıâ€nın sonucu ÅŸu oldu: Bu çılgınlık toplumun bütün muhalefet potansiyelini yoketti. Herkes birbirinden kuÅŸku duymaya, birbirini ihbar etmeye baÅŸladı, itiraflarla, korku havası hepten yaygınlaÅŸtı. Herkes birbirini cadı sanıp suçlar oldu. Zamanla düşkırıklığı öfkeye dönüştü. Linç törenleri yayıldı ve insanlar yönetici sınıfa hepten bağımlı hale geldi.
Ortaçağ karanlığından çıkmak Avrupa’da yüz yıl aldı gerçekten de…
Sabahı görmek, cadı diye birÅŸeyin olmadığını anlamak için yüzyıl boyunca, canavarca kan döktü Avrupa…â€
───☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼☼───
Kaynaklar:
1. Murray, Garbaret, The Withc-Cult in Western Europe, Oxford University, 1921.
2. Akın, H., Ortaçağ Avrupa’sında Cadılar ve Cadı Avı, Dost Yayınevi, 2001
3. Ali Peşken, Cadı ve Cadılık Üzerine, İzinsiz Gösteri Dergisi Sayı 137,
izinsiz gosteri
4. Gökhan Tok, Ortaçağda Cadı Avı, Bilim Teknik Dergisi
5. M.C. Eric Midelfort, Institution and Revolution (edited by Robert M. Kingdom), 1924, p.190
6. Baroja, Julio Caro(1982) “Withcraft amongst the German and Slavonic Peoples†in Withcraft and Sourcery (edited by Max Marwich), 1982, p.195
7. Güngören, Ahmet, Cadıların Günbatımı, Yol Yayınları, İstanbul, 1988, syf.142
8. Douglas, Mary, Withcraft, Confessions and Accusation, Tavistock Publications, London, 1970
9. Harris M., İnekler, Domuzlar, Savaşlar ve Cadılar, imge Kitabevi, Çeviren: Fatih Gümüş, 1995
10. Ehrenreich, B., Deidre, E., Cadılar, Büyücüler ve Hemşireler, Kavram Yayınları, Çeviren: Ergun Uğur, 1992
11. Crow, W.B, Büyünün, Cadılığın ve Okültizmin Tarihi, Dharma Yayınları, Çeviren: Fulya Yavuz, 2002
12. Cadılar, Haz: Emine Bora, Müge Sökmen, Metis Yayınları, 2007.
13. OSHO, Kadın, Sangeet Yayınları, 2006.
14. Sprenger, J. u. Institoris, H.: Der Hexenhammer, dtv, 1985 (Nachdr., 3. Aufl.)
15. Haluk Akcam, Batı İnançlarında Cinler ve Cincilik,
BATI ÝNANÇLARINDA CÝNLER VE CÝNCÝLÝK - HALUK AKÇAM
Sunan:Onur Gece
Alıntıdır