İrademiz Ne Kadar Özgür?

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225
Ne Kadar Hürüz?

ozgurluk1.jpg

Hayatın kendisi, biyolojik bir sfer (küre) olarak, psişik küreden ayrı bir mekanizmaya ve yasaya bağlıdır. Biyolojik hayat ve bunun daha alt seviyelerinde olan maddesel hayat kendi kanunlarına bağlıdır. Bunlar, Mekanik İdare Sistemi'ne bağlı olarak, tamamen kontrol altında ve düzenli bir otomatizma nizamına bağlı olarak çalışır. İnsanı ele alırsak, o, her iki küreye, plana bağlı olarak mevcudiyetini sürdüren bir varlıktır.

Biyolojik Sferde Hürriyet Yoktur

b-294086-%C3%B6zg%C3%BCrl%C3%BCk.jpg

Bu bakımdan insanın, şimdi içinde bulunduğu tekâmül düzeyinde biyolojik sfere ait hiçbir hürriyete sahip olmadığı kanaatindeyiz. Yani Mekanik İdare Sistemi bütün katılığı, bütün otantikliğiyle ve deterministik yasaya katı bir şekilde bağlı olarak sürüp gitmektedir. Biz biyolojik yapımızda bu sistemin içinde ona uyan, onun suyunda gitmek zorunda olan bir iradeye sahibiz. Onun dışında hareket etmek eğiliminde, iradesinde değiliz. Bunu en basit olarak, kendi günlük hayatımızdaki biyolojik yapımızın değişimleri sonucunda geçirdiğimiz ruh halleri bize ispat eder. Maddesel bedenin ve maddesel bedenin bağlı olmuş olduğu hayat planının dışında birtakım şeyler yapmaya kalktığımız vakit, bunun bize hızla tepkisi gelir. Bu, ıstırap şeklinde olabileceği gibi, birtakım eksiklikler, tatminsizlikler tarzında da ortaya çıkar.

Fakat bizim hürriyetimizi kullanabileceğimiz sferimiz, psişik planımızdır. Psişik planımızın bizdeki görünen (tezahür eden) fonksiyonu öncelikle vicdani hareketlerle ortaya çıkar. Yine dikkat ederseniz, günlük hayatımızdaki tecrübelerimizde genellikle (bu seviyedeki dünya-insanı için) fizik planın baskısı vicdani baskıdan daha yüksektir, yani psişik planımızda fonksiyon olarak kendini gösteren vicdan planı (vicdan mekanizması) biyolojik mekanizmanın esareti altındadır. Mekanik İdare Sistemi, kendi katı kuralları içerisinde insan varlığını ve insan varlığından daha aşağıda olan sistemleri kendine bağlar. İnsan sisteminde ise, genel olarak vicdani tesirlerin tezahürü ketmolur (kapanır, örtülür, engellenir).


Hürriyet Dediğimiz, Önceden Çizilen Yolda Yürümektir

Bu durumda hürriyetten bahsetmemiz çok zordur. İnsan ne vakit hürdür? Yoksa biz kendimizin hür mü olduğunu zannediyoruz? Kısaca, seçme irademiz mevcut mu? Bir şeyi, bir şeyin yerine kaim edebilmek (yerine geçirebilmek), bir yolu bırakıp başka bir yola girebilmek, çıkan iki, üç yoldan herhangi birini seçecek serbest bir iradeye sahip olabilmek mümkün mü? Yoksa kendimi serbest bir iradeye sahipmiş gibi görsem de beni güdüleyen (yöneten) başka bir güç mü var? Bu, insan varlığının şuur düzeyinin yüksekliğine bağlı bir fonksiyondur. Yani insan, şuur uyanıklığına, şuur aydınlanmasına, gelişmişliğine ne kadar kavuşmuş ne kadar üstün bir seviyeye çıkmışsa, seçme hürriyeti de o derece onun elindedir. Yoksa şimdi, hepimiz seçme hürriyetinden söz etmekle çok saçma bir iş yaptığımızı anlamalıyız.

Biz Aslında Hiçbir Şeyi Seçmiyoruz

Vaktiyle seçilmiş olan şeylerin üzerinde yürümeye çalışıyoruz. Buna karşılık, denebilir ki "Bize empozisyon yapan kimdir, bizi A, B, C, D şıklarından birini seçmemize kim zorluyor? Kim görünmeden bizim elimizi kontrol altına almış, zihnimizi kontrol altına almış?" Cevap olarak diyebiliriz ki bunlar hayat planımız gereği, doğmadan evvel hazırlayıp beraberimizde getirdiğimiz desenin, kurulması gereken bir yapının zorunlu sonuçları olarak ortaya çıkıyor. Bir şeyi kurmak, bir şeyi yapmak, bir şeyi çizmek, bir şeyi oluşturmak, oldurmak için mevcut olduğumuza göre, bizim seçimimiz burada değildir. Bizim seçimimiz daha evvel hazırlanmış bir seçimdir. Bizim yaptığımız iş, daha evvel hazırlanmış bir seçimin mümkün olduğu kadar beden içerisinde, bağlı şuur altında, yani kapanmış, kararmış bir şuur içerisinde, ağır şartlar altında bu seçimin bizden istediği şartları meydana getirebilmek, bu şartlara göre de elimizdeki planda yapılması gereken fonksiyonları teker teker yapmak veya planı uygulamaktan ibarettir. Bu, bizim MÜTEAL kaderimizdir.

Biz Ancak Seçtiğimizi Zannederiz

Genel olarak, bu görüş açısından hürriyet yoktur. Herkes bir şeyi seçtiğini zanneder. Seçtiği şey, ancak seçebileceği şeydir. Ona değişik bir bilgi verilebilse, gözlerine başka renkte gözlükler takılabilse ve bu halde, bir evvelki haliyle seçmiş olduğu tercihleri gösterseniz, kendisine gülmeye başlayacaktır. Çünkü o anda tercih edebileceği çok daha üstün seviyeli işlerin olduğunu görecektir... Görüyoruz ki hürriyet meselesi bir bilgi; bir şuur uyanıklığı meselesidir. Şimdiki halimizle bir şeyi tercih ederiz, bir şeyi seçeriz. Fakat bizde meydana gelen (pek sık olmamakla birlikte) ani bir aydınlanma, bir evvelki tercihimizi bizim için çok anlamsız hale getirir. Duygularımızda da böyle değil midir? Zaman olur ki size söylenmiş bir söz, yapılmış bir hareket karşısında bir sevinç, öfke veya bir kırıklık hissedebilirsiniz. O hissetme halinizin gücü, kudreti, dozajı, sizin o an içerisinde bulunduğunuz şuur seviyesinin enerjisi ile alakalıdır. Ama birkaç zaman sonra şuur seviyesinin enerjisi değiştiği vakit, üç gün evvel, iki gün evvel sizi rahatsız eden, üzen o olayın sizin nezdinizde bir kıymeti kalmadığını görürsünüz. Ona pekâlâ, yumuşatıcı, değiştirici bir veçhe verebilirsiniz. Siz kendiniz bir an için değiştiniz. Karşılıklı iki fonksiyon, yani bir şey diğer bir şeye göre değer kazanıyor. Üzüntü verici bir olay, şuur seviyeniz değişince artık üzüntü vermez olur. Çünkü o, değerce aşağıda kalmıştır. Aynı şekilde, birtakım arzuların yerine getirilmesi hususunda düşünelim. Bugün için veya bir süre için içinizde yaşattığınız, tuttuğunuz, hatta geliştirdiğiniz istekleriniz, arzularınız, tutkularınız bulunabilir. O arzularınızın beslenmesi gerekir. Beslenmeyen arzu ve istek, belli bir süre sonra söner veya enerjetik değerini çok kaybeder, çöker. Onu besleyen yine kendi özünüz, içinizdir. Bizzat kendiniz, öz varlığınız besliyor ki bu da şuur enerjisi ile alakalı bir olaydır. O anda, şuur enerjiniz, arzunuzu körükleyen seviyenin altında kaldığı ya da üstüne çıktığı vakit yine o arzu sizin için pek bir değere sahip olmayacaktır. Yani arada bir seçme yapmışsanız, iki-üç gün sonra o seçmenin sizin için pek değeri, kıymeti olmadığını göreceksiniz.

Duygusal İnsan Hür Olamaz

ozgurluk.jpg

Görülüyor ki hürriyet dediğimiz kavram, bizim tamamen bilgimize ve şuurumuza, şuur enerjimize ait bir kavramdır. Nerede, ne kadar uyanık bir şuura sahipsek, o konu için orada, seçme şansımız daha fazladır. Daha fazla seçenekler bulabiliriz. Tercih edeceğimiz materyal artabilir. Dolayısıyla da hürriyetimiz daima rölatif kalacaktır. Bugün için düşme gösteren şuur enerjiniz, yarın o düşüşün üzerine, daha da üzerine çıkarak, daha başka bir seçme imkânı size getirecektir. O halde, hürriyet devamlı olarak terazi gibi bir dengelenme halindedir. İnişler çıkışlar içerisindedir. Çünkü insan varlığı duygusal bir varlıktır. Bütün bu inişler çıkışlarla (bir osilasyon hali, pozitif negatifler vs.) devamlı olmak üzere alternatif bir akım çizeriz. Normal, düz bir akımımız yoktur. Belli bir seviyeye çıkan, düz giden bir ruh halimiz yoktur.

Duygusal varlıklar olduğumuz için devamlı alternatifler içindeyizdir. O halde, şimdi yine hürriyeti ele alırsak, bu kadar alternatif, duygusal bir çırpınış içerisinde bulunan varlığın seçme hürriyetinden bahsetmek mümkün müdür? Siz alternatifin hangi noktasında neyi seçeceksiniz? Pozitif noktasında seçtiğinizi, negatif noktasında reddeceksiniz. Sonra bir çıkışınız olacak kabul edeceksiniz, sonra tekrar reddedeceksiniz. Bir seveceksiniz, bir nefret edeceksiniz. Ne nefretimizde sürekliyizdir ne sevdiğimizde sürekliyizdir. Duygusal insan hiçbir zaman hürriyetten bahsetmemeli, çünkü onu yöneten güçler onun kendi aklına, zekâsına bağlı değildir; içgüdülerine ve arzularına bağlıdır. O, arzu insanıdır. Ona hâkim olan arzu bedenidir. İçgüdüleri (insiyakları) vardır. Reaktiftir, düşünerek cevap vermez. Reaksiyonlar tarzında cevap verir. Sev seni seveni, sevme seni sevmeyeni! İşte, bu reaksiyondur. Tipiktir.

Duygusal insanın dengesi böyledir.



Ergün ARIKDAL


ALINTIDIR
 

Öktem

Kayıtlı Üye
Katılım
25 Tem 2010
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
yer çekimi olan bi alanda fiziksel özgür olmak bence mümkün değil, sonsuz uzay boşluğunda dünya bizi kendine çekiyor çekmekle kalmayıp bırakmıyorda, kendi beden gücüyle en yüksek sıçrayan sanırım 1 m yi geçmez. yada 10 m atla ne farkederki,

zihinsel konulara girmeyeceğim onlar beni aşıyor, o kadar zeki değilim.
 

DreamDuality

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
1,067
Tepkime puanı
150
Kendimi tek sınırlandırılmış hissetmediğim zamanlar
transa geçtiğim zamanlar ve uyuduğum zamandır.

Onun haricinde maddi dünyada hep bir kısır döngü vardır.
Görebileceğim güzellikler maddiyatla-imkanlarla sınırlıdır.
Konuşabileceklerim tanıdıklarımla sınırlıdır.
Alacağım bilgi ulaşabildiklerimle sınırlıdır.

İnsanın ruhunu bir şekilde özgürleştirmesi gerekiyor.
Kişi kendine ve hayat felsefesine uygun yolu seçsin.
Bunun için astral-trans- dua- yoga- meditasyon gibi yollar
uykudan bile daha zihni dinlendiricidir.
 
Üst