İsrailogulları

Corina

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Nis 2011
Mesajlar
309
Tepkime puanı
43
Konum
Melekler Şehri
İş
ögrenci,
İsrailoğulları, İbrani din büyüğü ve atası Yakup'un oniki oğlunun soyundan gelenlere verilen isimdir. İbrahimi dinlerde Yakub'a Tanrı tarafından İsrail ismi verildiğine inanılır (Yaradılış 32:28). Yakup İslam'a göre peygamberdir ve Kur'an'da da İsrail ismi Yakub yerine kullanılmıştır (Al-i İmran, 93). Yakub'un on iki oğlunun soyundan gelenler On iki İsrail Kabilesi'ni oluşturmuşlardır.

İsrail kelimesi "Tanrının yolunda, doğru yolda" [1] anlamına veya "Tanrıyla güreşen" anlamına gelir. İsra (İbranice:güreşmek) ve el (Semitik dillerde tanrı) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Zira Tanah'ta Yakup'un Tanrı ile güreşi anlatılır.

srailoğulları İbrani soyundan gelirler. İbrani kelimesi Eber kökeninden gelmektedir. Eber Nuh'un soyundan gelen ve Yakup'un büyükbabası İbrahim'in atasıdır. Ortodoks Yahudiler ve dindar Yahudilerin çoğu "ilk İbrani" olarak İbrahim'i kabul ederler.

İslam peygamberi , İsmail peygamberin soyundan gelmektedir. İsmail ile İshak kardeştirler. İkisi de İbrahim'in oğulları olduğundan Muhammed'de bir İbrahim oğludur. Bu nedenle İsrailoğulları ve İslam peygamberi Muhammed'in de mensubu olduğu Haşimoğulları akrabadır. Bununla birlikte Kur'an'da Yakup'un Yahudi veya Hıristiyan olmadığı belirtilir (Bakara 140).

İbranilerin veya İsrailoğullarının kökenlerine ait tartışmalar halen devam etmektedir.

ibraniler:
İbraniler, geçmişte, günümüz (Suriye) ve Mısır'ından Kuveyt'e kadar olan topraklarda yaşamış olan kadim bir halk. İbranî asıllı halk olarak genellikle İsrailoğulları, Edomitler, Midianitler, Aramiler ve Yoktanitler anılır. Günümüz İsrail halkı İbranice konuşur.

Yahudi kutsal kitabı Tanah veya Hristiyanlıktaki adıyla Eski Ahit'te sıkça bahsi geçen İbranilerin soyunun Yakup'tan geldiğine inanılır. Tanah'a göre Yakup'a tanrı tarafından İsrail ismi verilmiştir[1]. Kur'an'da da İsrail ismi Yakup yerine kullanılmıştır [2]. Yusuf zamanında Mısır'a yerleşmişlerdir. M.Ö. 1300 yıllarında Mısır'dan çıktıktan sonra Yehuda ve İsrail krallıklarını kurmuşlardır.
İbranilerin kökeni ile ilgili tartışmalar halen devam etmektedir. İbranîler genellikle Hurriler tarafından günümüze ulaşmış olan Habiru adıyla tanımlanmaktadırlar. Bu isim ile genellikle Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki Mezopotamya bölgesinde bulunan Habur ovasından gelen halk kastedilmektedir. Yahudîliğin anlatımlarına göre ilk İbranîler İbrahim'in doğduğu şehir olan tarihî Ur şehrinden gelmişlerdir.

Ur şehrinde İbrahim döneminde de Arabistan yarım adasından buraya göçmüş olan Sami halklar çoğunluktaydı. Araplar gibi, İbranîler ve Kenanlılar da Sami halklardandır. Her iki tanımlamanın, yani Arap ve İbrani adlarının her iki dilde göç etmek ya da geçmek anlamına gelen 'abara kelimesinden geldiği sanılır. Arapçadaki 'عبرى' ('ibrî) kelimesi İbranî anlamındadır. Arap anlamına gelen 'عربى' ('arabî) kelimesinin bu sözcüğün bir göçüşmesi olduğu sanılıyor.İbranilerde tek tanrı inancı vardı.

EDOMİTLER:Edom (İbranice: Ĕḏôm) Yahudi İncil'inde Esau'ya ve onun soyundan gelen kavme verilen isimdir. Kavmin adı Asur dilinde Udumi; Suriye dilinde, ܐܕܘܡ; Yunanca, Ἰδουμαία (Idoumaía); Latince, Idumæa veya Idumeadır.

Edom kavmi günümüzde Ürdün'e komşu olan ve Ölü Deniz'in güneyindeki Necef Çölü ve Araba Vadisinin yer aldığı bölgede yaşayan Sami dilinde konuşan bir yerli halktı. Bölgede, halka verilen Edom adına neden olan kırmızı kumtaşı yaygın olarak bulunuyordu.

ARAMİLER:Aramiler Sami bir halktır, MÖ. 1. bin yılında Kuzey Mezopotamya ve Suriye civarında yaşamışlardır. M.Ö 10-8. yy larda Bugünkü Suriye ve etrafında çeşitli prenslikler kurmuşlardır.

Bugün Türkiye'de Aramice'nin bir lehçesini konuşan Süryani olarak bilinen halkın Aramiler'den (Aram Nahrin (Mesopotamia)nın en eski yerli halktır) geldiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Tur Abdin'de (Mardin bölgesi'nde) hala Hristiyan dinine mensub Süryaniler yaşamaktadırlar. Bunlar Aramice'nin Doğu Aramice kolundan Süryanice'nin (Suryoyo) Modern lehçesi olan Turoyo lehçesini konuşurlar.

Yine Aramice'nin Süryanince kolunun doğu kolundan olan Keldanice ve Asurice'nin modern biçimi olan Surit ve Aturaya konuşan Asuri (Nesturi) ve Keldani (Katolik) Hristiyanlar Türkiye, Irak ve İran'da yaşamaktadırlar.

İSRAİLOGULLARIN KURTULUŞU
çizgi film koyuyorum hz musanın hayatı ve israil ogullarının kurtuluşu

http://www.youtube.com/watch?v=GxpJdI5H2N4

İSRAİL OGULLARI HZ MUSADAN SONRA
Yahuda kabilesinden isa (Yasa)'nin sekizinci ogludur.

insanoglu yoldan çikip da batakliga düstükçe, yüce Allah, onlara peygamberler göndermistir. Onlar bu peygamberler vasitasiyla uyarilmistir. israilogullarina da peygamberler gönderilmistir. Onlar, umumiyetle bu peygamberlere isyan hatta ihanet etmislerdir.



Hz. Musa'nin vefatindan sonra, yine israilogullari isyanin karanligina daldilar. Azginlik yaparak Hz. Musa'nin Allah'tan getirdigi akîdeyi terk etmeye basladilar. Cenâb-i Allah, onlarin üzerlerine baska bir kabîleyi musallat etti.

Hz. Musa'nin vefatindan sonra israilogullarinin idaresi Yusa'ya kaldi. israilogullarini çölden çikararak onlari dedelerinin ülkesine yerlestirdi. Bu ülke, Hz. Yakub'un yasadigi Ken'an bölgesi olup, israilogullari için mukaddes ülke sayilir.

israilogullari Hz. Musa'nin vefatindan sonra Filistin çevresine yerlesmis bulunan Amâlika Kabilesi ile karsi karsiya geldiler. israilogullari Amâlika ile yaptiklari bir savastan maglup çiktilar. Kendilerini toparlayarak yeniden bu düsman ile çarpismak istediler. Yüce Rabbimiz onlarin bu durumunu söylece anlatmaktadir: "israilogullarindan bir cemaat Musa'dan sonra peygamberlerine: "Bize bir hükümdar gönder ki, Allah yolunda savasalim" dediler. Peygamber. "Size muharebe farz olunursa korkarim ki, savasmazsiniz" dedi. Onlar: "-Niçin Allah yolunda savasmayalim? Yurdumuzdan ve evlatlarimizin yanindan çikarildik" dediler. Onlara farz kilindiginda, birazi müstesna olmak üzere, savastan yüz çevirdiler. " (el-Bakara, 2/246)

"Peygamberleri onlara: Allah, Teâlâ size hükümdar olarak gönderdi dediginde, onlar: O, bize nasil hükümdar olur? Biz hükümdarliga ondan daha layikiz. Onun mali da çok degildir. dediler. Peygamber. "Allah onu, sizin üzerinize namaz kildi. Ona ilimde ve cisimde fazlalik (üstünlük) verdi. Allah, mülkü diledigine verir. " (el-Bakara, 2/247).

israilogullari tarafindan kutsal kabul edilen bir sandik vardi. Kur'ân-i Kerim'de bu sandiga "Tâbût"* adi verilmektedir. Amâlikalilarla yapilan savas sonucunda bu sandik Câlût (Golyat)'in eline geçmisti. israilogullari bunun acisini duyuyorlar, fakat Tâlût'un da hükümdarligina itiraz etmekten geri kalmiyorlardi.

"Peygamberleri onlara söyle dedi: Onun hükümdarligina alamet; size, içinde Rabbiniz tarafindan sekînet ve Musa ailesi ile Harun ailesinin mirasi bulunan Tâbût'u meleklerin yüklenip getirmesidir. Eger siz iman edenlerdenseniz, bunda sizin için ibret ve mûcize vardir. " (el-Bakara, 2/248). Tâbût'un israilogullarinin eline geçmesi onlari yüreklendirdi. Yeniden toparlanarak Amâlika kabilesi üzerine yürüdüler. Tâlût, israilogullarina ögütte bulundu. Onlara söylece seslendi: "Allahu Teâlâ sizi bir nehir ile imtihan ediyor. O nehirden içen benden degildir. Ondan eli ile ancak bir avuç içen bendendir" dedi. Onlarin pek azi müstesna, digerleri içti. Tâlût ile iman edenler nehri geçtiklerinde: Bugün Câlût ve askerlerine karsi duracak takat bizde yoktur dediler. Allah'a kavusacaklarini bilenler. Nice az bir topluluk vardir ki, Allah'in izni ile daha çok olana galip gelmistir. Allah, sabredenlerle beraberdir. ' dediler. " (el-Bakara, 2/249)

Amâlika ordularinin basinda Câlût (Golyat) bulunuyordu. Câlüt'un ordusuyla karsi karsiya gelen mümin kitle söyle dua etti: "Ya Râb, üzerinize sabir ve sebat ihsan eyle, ayaklarimizi sabit kil ve kâfir kavme karsi bize yardim et. " (el-Bakara, 2/250)

Tâlût'un ordusunda Dâvûd (a.s.) bulunuyordu. Dâvûd (a.s.), Hz. Yakub'un neslinden idi. israilogullarindan olan Dâvûd, daha küçük yasta bir delikanli iken, hak davanin amansiz düsmani, zorba ve güçlü ordulara sahip olan Câlût ile yaptigi mücadeleyi kazanmis ve bu savasta Câlût'u sapan tasiyla öldürmüstü. Bu olayda Allah'a tevekkül eden müminlerin zalimleri nasil yendigi gösterilmektedir.

Câlût, zalim zengin ve korkunç bir hükümdardi. Onun açikça belli olan büyük üstünlügü vardi. Fakat Allahu Teâlâ, o zaman islerin yalniz zahiriyle meydana gelmeyip, gerçek anlamiyla vukû buldugunu göstermek istedi. islerin hakikatini sadece O bilir. Her seyin ölçüsü yalniz O'nun elindedir. Aslinda insanlara güçlü görünenin zayif, zayif görünenin de Allah'in yardimiyla güçlü oldugu ölçüsü Allahu Teâlâ'ya aittir. insanlar ise vazifelerini yerine getirmek, Allah'u Teâlâ' ya verdikleri ahitlerini ifa etmekle yükümlüdürler. Bundan sonra Allah'in istedigi seyler istedigi sekilde olur. insanlara, kendilerini korkutan zâlimlerin zayif, çok zayif olduklarini, Allah onlarin ölmesini istedigi zaman küçücük delikanlilarin bile maglup edebilecegini göstermek için bu zalim diktatörün ölümünü, daha genç bir bir delikanli iken Hz. Dâvûd'un eline verdi. Burada Allah'u Teâlâ'nin tahakkukunu istedigi gizli baska hikmetler de vardi. Allah, Tâlût'dan sonra mülkü Hz. Dâvûd'un almasini ve onun yerine oglu Süleyman (a.s.)'i varis kilmayi istedi. Bu sebeple Hz. Dâvûd (a.s.)'in gücü, Câlût'u öldürmesiyle gösterilmis oluyordu.

"Allah'in izniyle, onlari hemen hezimete ugrattilar. Dâvûd da Câlût'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte oldugu seylerden de ona ögretti." (el-Bakara, 2/251).

Câlût'un öldürülmesiyle Amâlikalilar bozguna ugradilar, darmadagin oldular. Bu olaydan sonra halk, Hz. Dâvûd (a.s.)'a daha çok sevgi ve saygi göstermeye basladi.

Tâlût'un ölümünden sonra yerine Dâvûd (a.s.) geçti. Ona hem yönetim, hem peygamberlik verildi; "...Dâvûd'a daglari ve kuslari boyun egdirdik. Onunla beraber tesbih ediyorlardi. Biz (bunlari) yapariz." "Ona, sizi savasin siddetinden korumak için zirh yapmayi ögretmistik. Ama siz, sükrediyor musunuz ki?" (el-Enbiya, 21/78, 80)

"Andolsun Dâvûd'a tarafimizdan bir üstünlük verdik. Ey daglar, onunla beraber tesbih edin ve ey kuslar (siz de). Ve ona demiri yumusattik.", "Genis zirhlar yap, dokumasini ölçülü yap ve (hepiniz) iyi isler yapin. Çünkü ben, yaptiklarinizi görmekteyim. diye vahyettik." (Sebe, 34/10-11). Hz. Dâvûd (a.s.) hakkinda Kur'ân-i Kerim'den gelen rivâyetler; Dâvûd'un çok güzel bir sesi oldugunu, kendisine verilen Zebur'u okumaya baslayinca, daglarin ve kuslarin onu dinlemek üzere etrafinda toplandiklarini bildirmektedir. Zebur dört büyük semâvî kitaptan birisi olup, yüzelli sûreden ibarettir. Bu kitap, ser'î hükümleri tasimadigi için Hz. Dâvûd, Hz. Musa'nin serîati ile hükmetmistir.

Yahudi kaynaklarinda Hz. Dâvûd'un, Mizmar denen bir musiki âleti çaldigi kayitlidir. Kur'ân'da da: "(Her taraftan) gelen kuslar da ona icabet ederler, hepsi onun nagmesine katilirlardi ", "Onun mülkünü kuvvetlendirmistik. Kendisine hikmet ve açik konusma, güzel konusma vermistik. " (Sad, 38/19-20) buyuran Allah, ayni sûrenin 21. âyetinde, Hz. Dâvûd (a.s.) zamaninda olan bir hâdiseyi de, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e söyle haber vermistir: "Dâvûd'un yanina gelmislerdi de, onlardan korkmustu. Korkma dediler, Biz, iki davaciyiz. Birimiz ötekinin hakkina saldirdi. simdi sen aramizda hak ile hükmet. Zulmetme. Bizi yolun ortasina (adalete) götür. " (Sad, 38/22)

Kur'ân'da anlatildigina göre bunlar iki kardestiler. Birisinin doksandokuz koyunu, ötekinin bir tek koyunu vardi. Böyle iken doksandokuz koyunu olan öteki kardesinin tek koyununu ister, aralarinda tartisma çikar. Tek koyunu olani bu tartismayi kaybeder. Hz. Dâvûd (a.s.)'a müracaat ederler. O, davaci olanlardan birini dinler, ötekini dinlemeden hükmünü verir. Bunu da Allah'u Teâlâ'nin kendisini imtihani sanir. Ancak bu yaptigi hareket sebebiyle Allah'dan magfiret dileyip secdeye kapanir, tövbe eder. Allah, onu affettigini bildirir ve ona su vahyi indirir: "Ey Dâvud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptik. insanlar arasinda adaletle hükmet, keyfine uyma. Sonra seni Allah yolundan saptirir. Allah'in yolundan sapanlara, Allah'in hesap gününü unuttuklarindan dolayi, çetin bir azap vardir. " (Sad, 38/26)

israilogullari, Hz. Dâvûd zamaninda en parlak dönemlerini yasamislardir. Dâvûd (a.s.) Kudüs'ü fethetmis, kendisine baskent yapmisti.

Hz. Dâvûd, hem hükümdar, hem peygamberdi. Bir nimet olarak bu iki özellik ona verilmisti. O, israilogullarini kirk yil yönetti ve Rabbine kavustu. Hz. Dâvud (a.s.)'in yerine oglu Hz. Süleyman (a.s.) geçti ve ona da peygamberlik geldi. Hz. Dâvûd, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi.

Abdullah b. Amr'dan rivâyetle, Abdullah, her gün gündüzleri oruç tutar, geceleri de (nâfile) namaz kilardi. Onun bu durumu Rasûlullah'a bildirildiginde Hz. Peygamber onu çagirdi ve söyle buyurdu: "Bir gün oruç tut, bir gün iftar et. iste bu Dâvûd (a.s.)'in orucudur."

Bir baska rivayette ise, Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Allah'u Teâlâ ya en sevimli oruç, Dâvûd (a.s.)'in orucudur. O, bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi. Allah'a en sevimli namaz da Dâvûd namazi idi. O, her gecenin yarisinda uyur. Üçte birinde (nafile) namaz kilardi. Altida birinde de yine uyurdu." (Müslim, Siyam, 183; Nesâî, Siyam, 69).

HZ SÜLEYMAN DÖNEMİ:İsrailoğulları peygamberi (İÖ 970-931) Hz. Süleyman Hz. Davud'un oğludur. Hz. Süleyman'ın yaşamına ilişkin bilgiler Kutsal Kitap'ın Eski Ahit bölümünde yer alır.
İsrailoğulları'nın eh büyük hükümdarı sayıları Hz. Süleyman babasından, sınırları Mısır'dan Fırat Irmağı'na kadar uzanan güçlü bir krallık devralmıştı. Karşıtlarını sindirerek, bölgedeki pek çok kralın kızı ya da kız kardeşiyle evlenip dostluklar kurarak konumunu güçlendiren Hz. Süleyman ticarete de büyük önem verdi. Onun döneminde Filistin ile Mezopotamya arasındaki yollarda düzenli ticari seferler başladı. Çeşitli yerlerde koloni kentler kuruldu. Filistin limanlarından Akdeniz'e yayılarıgeniş bir ticaret ağı oluşturuldu. Başkent Kudüs baştan başa yeni yapılarla donandı. Etrafı surlarla çevrildi. Museviler'in ilk büyük tapınağı da, bugün Mescid-i Aksa' mn bulunduğu yerde Hz. Süleyman döneminde yapıldı.
Hz. Süleyman 12 kabileden oluşan İsrailoğulları'nı güçlü bir merkezi yönetim altında birleştirdi. Ülkesini, her ay bir bölgenin çeşitli yükümlülükleri üstlendiği 12 yönetim bölgesine ayırdı. Ama ağır vergiler koyması ve halkı yapı işlerinde zorla çalıştırması büyük hoşnutsuzluklara yol açtığı gibi, kendi kabilesi Ya-huda'yı kayırması ondan sonra başa geçen oğlu Rehoboam döneminde ülkenin İsrail ve Yahuda olarak ikiye bölünmesine yol açacak süreci başlattı.
Hz. Süleyman'ın yaşamı üstüne, efsane niteliğinde birçok öykü anlatılır. Bunlardan en ünlüsü Sebâ Melikesi Belkıs'la ilgili olanıdır. Öyküye göre, Hz. Süleyman'ın ününü duyan Belkıs onu görmek için Kudüs'e gider. Güç sorularla Hz. Süleyman'ın peygamberliğini sınar, verdiği bilgece yanıtları çok beğenir, sarayının görkemine hayran olur. Bu öykü Museviler ve Hıristiyanlar arasında, çeşitli öğeler eklenerek değişik biçimlere bürünmüştür. Museviler, Habeşistan (bugün Etiyopya) kraliçesi olarak kabul ettikleri Bel-kıs'ın Hz. Süleyman'la evlendiğini ve bu evlilikten Makeda adlı bir erkek çocukları olduğunu ileri sürerler. Habeşle'r de bu öykünün doğruluğuna inanır ve hükümdar soylarının Menelik adım verdikleri Makeda'dan geldiğini kabul ederler.
Hz. Süleyman'ın Belkıs'la olan ilişkisi Kuran'da da yer alır. Kuran'a göre Hüdhüd adlı kuş Hz. Süleyman'a Sebâ ülkesinde bir kadın hükümdar bulunduğunu, onun ve halkının güneşe taptığını bildirir. Bunun üzerine Belkıs'a Hüdhüd'le bir mektup gönderen Hz. Süleyman onu Tann'ya inanmaya çağırır. Çağrısının yanıtsız kalması üzerine Sebâ ülkesine karşı sefere çıkmaya karar verir. Belkıs bunu öğrenince Hz. Süleyman'la görüşmek amacıyla Kudüs'e gider. Bu arada her şeyi önceden görüp önlemini almasıyla ünlü olan Hz. Süleyman'ın veziri Asaf, Belkıs'ın tahtını Kudüs'e getirtir. Belkıs sarayın tabanı cam döşeli salonuna girince yeri suyla kaplı sanarak eteklerini toplar. Aslında Hz. Süleyman Belkıs'ı burada kabul etmekle ona gerçekle gerçek olmayan arasındaki farkı kavrayamadığını göstermek istemiştir. Durumu anlayan, ayrıca tahtının da sarayda olduğunu gören Belkıs Hz. Süleyman'ın gücüne inanır ve ona iman eder.
Hz. Süleyman'ın doğaüstü yetenekleri olduğu da anlatılır. Kuşlarla, karıncalarla konuşur, cinlere söz geçirir, rüzgâra, akarsulara, denizlere istediği gibi yön verir, hükmeder-miş. Eski Ahit'te bilgeliği ve yöneticiliği üstünde de durulur; onun olduğuna inanılan bilgece sözlerin yer aldığı bölüm "Süleyman' m Meselleri" başlığını taşır. Sert olmakla birlikte ölçülü, dengeli, haksever bir yönetici olarak tanıtilanHz. Süleyman'ın bu yönü İslam ülkelerinin edebiyatına da yansımış, doğruluğun simgesi olarak yüceltilmiştir. Hz. Süleyman şairliğiyle, besteciliğiyle de tanınmıştır. Bestelediği şarkıların sayısının 1.000'in üstünde olduğu söylenir (bak. Davud, Hz.).

İSRAİL NASIL KURULDU?
Bir terör örgütü olarak Hamas'ı suçlamadan önce, böyle bir direniş hareketinin niçin doğduğunun sebeplerini araştırmak gerekmez mi?
İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, 2 Kasım 1917'de, siyonist lider Lord Rothschild'e, daha sonra, Balfour deklarasyonu diye adlandıracak bir mektup gönderdi. Bu mektupta, Filistin'de, Yahudiler için bir ulusal vatanın kurulmasına İngilizlerin destek olacağı açıklanıyordu. O tarihte, 700 bin olan Filistin nüfusunun 574 bini Müslüman, 74 bini Hıristiyan ve 56 bini Yahudi'ydi.
1917'de fiilen başlayan İngiliz yönetimi, 25 Nisan 1920'de San Remo Konferansı ile perçinlendi ve İngiliz mandası, resmi hüviyet kazandı. Bu noktada, Birinci Dünya Savaşı döneminde, Arap nüfusun, İngiltere'nin verdiği bağımsızlık vaadine kanıp, müttefikler safına geçtiğini de hatırlatmak isterim.
İngiliz mandası altındaki Filistin'de, Yahudi nüfus, göçlerle her geçen gün hızlı bir şekilde arttı.
İkinci Dünya Savaşı, İsrail devletinin kurulmasının önünü açtı. Almanya'da, Hitler'in yürüttüğü soykırım, dünya kamuoyunun Yahudilere karşı sempati duymasını sağlayarak, İsrail devletinin meşruiyet elde etmesini kolaylaştırdı.
İngiliz manda rejiminin sona ermesinin hemen ardından, 14 Mayıs 1948'de, İsrail devleti kuruldu. Araplar, çeşitli dönemlerde bu devlete karşı savaştı ama, Batılı güçlerin ve ABD'nin desteklediği İsrail, her seferinde daha fazla toprak elde etti. Buna mukabil, yüz binlerce Müslüman Filistinli, evlerinden, yurtlarından oldular; komşu ülkelere sığındılar.

not:bende daha önceden bir cogunu okumuştum ama hz davutun şu uyunu bilmiyordum 1gün oruç tutması ve 1gün tutmaması

kaynak:internet
 

kaansarp

Banlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2010
Mesajlar
289
Tepkime puanı
32
Konum
Şemsilvanya
İş
Master
Sevgili Corina, bilmediğim ve aklıma takılan bazı soruların cevaplarını yazını okuyarak edindim çok teşekkürler harika paylaşım :))
 
Üst