Sufilik Üzerine

Elfangel

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ara 2009
Mesajlar
938
Tepkime puanı
354
Bugün Sufizm içinde bir çok farklılıklar ve çeşitlilikler görmekteyiz. Bunun zaman, mekan ve şartlardan oluştuğu ve sufizmin hiç bir dine veya millete mal edilmemesi gereken evrensel bilgelik olduğu kanısındayım. Bu bilgeliğin ilahi boyutu olduğundan kişisel olarak şüphem bulunmamaktadır. Yalnız bugün üstünde durulması gereken en önemli noktanın Sufizmin kendisiyle Sufi tarikatlarının aynı olmadığının bilinmesi gerekliliğidir. Sufizm bir yaşam tarzıdır, hayata farklı bir bakış ve iç yaşamı keşfetme yoludur diyebiliriz. Tarikatlar ise Sufizmden kaynaklanan, kurumsallaşmış olgulardır. Bu durum su ile buz ilişkisi gibidir. Buz sudan oluşmuştur, ama suyun katılaşmış, donmuş halidir. Veya okyanustan su alıp testiye doldursanız testideki su ne kadar okyanus özelliğini korur ki? Sufiliğin aslı ve yaşam felsefesinin sadece tarikatlar tarafından temsil edilemeyeceği bugün İslam Dünyasında çoğunluklar tarafından da bilinmektedir. Halbuki bu noktada insanlarımızın bilinçlenmesinin toplumumuza çok fayda sağlayacağını düşünüyorum. Çünkü tarikatlarla Sufizmi ayıramadığımızdan Sufizm olgusu büyük bir kesimde toptan reddedilmektedir. Yüzyıllarca bu toplumu güzel sanatlar, müzik ve bilim alanlarında zenginleştirmiş olan bu felsefenin işlerliği azaltılmıştır.

Aynı durum Sufi Meditasyonu için de geçerlidir. Problem ilk etapta Sufizm ile ilgili kitaplarda eski kavramların kullanılması ve yeni neslin bu kavramları anlayamamasıdır. Mesela meditasyon dendiğinde akla çoğunlukla Hinduzm ve Budizm gelmekte ve tefekkür, riyazet kavramları ise toplumun genelinde tanınmamaktadır. Diğer bir problem ise din ile sufizm arasındaki fark ve bağın bilinmemesidir. Din genelde Tanrının insanlara peygamberler yoluyla vahiy ettiği sosyal ve ahlaki yaşam şeklidir. Burada Tanrının iradesi ön plandadır. Dine göre insanların uymakla zorunlu olduğu kurallar vardır. Burada bir zorunluluk, olmazsa olmaz vardır. Sufizm ise bireyden Tanrıya giden yoldur; birey Tanrıyı arar ve bu arayış bir farz, yani zorunluluk değildir. İnsan sevdiği için, zevk aldığından dolayı bunu yapar. Dinde ibadetlerin çoğu farz iken, Sufizmdeki uygulamaları bireyler neşeyle, zevkle yaparlar. Burada vazife, zikir, fikir gibi meditasyon uygulamalarının sayısal çokluğu önemli değildir; kalite, kalpten ve zevk alarak yapabilme önemlidir. Dini ibadetlerle Sufizmin kesiştiği noktalar tabii ki mevcuttur. Aslında birçok konuda farkı neyin yapıldığı değil, nasıl yapıldığı oluşturur. Mesela, dindar bir kişi namaz kılarken, o derece konsantre olur ve ibadeti esnasında kendinden geçer, yani kişisel kısıtlılıklarını, egosunu, dış çevresini unutursa, geriye konsantre olduğu ideali kalır ve yapılan iş mistik bir mahiyet kazanır. İşte bu Sufizmdir. Bu konu günlük işlerimiz, sanatsal uğraşlar içinde bilhassa geçerlidir. İşlerimizi ve uğraşılarımızı zevk alarak ve mükemmel şekilde yapmaya çalışmak bizi kısıtlı tarafımızı, yani egomuzu unuttuğumuz bir meditasyon haline sokabilir. Yani meditasyon yapmak için sadece dini tekniklere gerek yoktur. Klasik Sufizmde ise dini teknik ve metodlarla ve belirli psikolojik ve ahlaki basamakları geçip egoyu alt etme yoluyla yüzyıllarca etkili bir şekilde ruhaniyete erişmeye çalışıldı.

Bu çerçevede 1910 senesinde kardeşleriyle beraber Batıya gelen Müzisyen ve Sufi olan Hazret İnayet Han batılı tarzda yetişen insanların ihtiyacının dengeli yaşabilmeleri ve mutlu olabilmeleri için maneviyata da yönelmeleri gerektiğini ve bunun maddiyatı ve modern hayatı reddetmeden de yapılacağını öğretmiştir. Bugün Hazret İnayet Hanın öğretisi Batıda ruhaniyeti arayan kesimlerde artarak büyük ilgi görmektedir. Batıda geçirdiği 16 yıl boyunca sufiliği insanları dini sınıflarına göre ayırt etmeden modern anlamda herkesin anlayabileceği şekilde anlattı. İnayet Hanın anlatım dili çok sade olup, en zor tasavvuf konularını bile alışılagelmedik bir kolaylıkla açıklar. Evrenselliği aslında insan ruhuna hitap etmesinden kaynaklanmaktadır ve çeşitli din ve milletlerden gelen insanlar onun yorumlarını okuduklarında birçok şeyi aslında daha önce bildiklerinden bahsederler.

Ona göre ruhaniyet bir insanın sahip olduğu bir şey değildir, bu o kişinin en içsel özü, en derin varlığıdır. Bu herkes için geçerlidir. İnsanın kendisi mutluluktur, barıştır, her şey insanın kendisinde, en derin varlığında bulunur. Peki bu en derin varlık nedir? Nasıl bilinebilir? Ruh kendisi dışında herşeyi görür ve algılar. Kendisini bu dışta gördüğü objeler zanneder, onlara eş tutar. Kendi varlığının farkında değildir. Maalesef bu yanılgı çoğunlukla ömür boyu sürer. Kendini bilememek ve dıştaki başka şeylerle eş tutma, başka bir şey sanma yanılgısı bizi Tanrıyı tanımaktan da alıkoyar. Bu yanılgı bizde sahte bir benlik oluşturur. Kendimiz hakkında edindiğimiz yanlış duygu ve düşünceler yumağı. Ego, İnayet Hana göre budur. Tanrıyı tanımak aslında çok kolaydır, çünkü “o bize şah damarımızdan daha yakındır” (Kuran-ı Kerim). “Ama kişinin egosundan kurtulması bu sınırlı tarafını unutması en büyük zorluğu teşkil eder” (İnayet Han). Bu yüzden pek çok felsefenin, tüm dinlerin asıl amacı insanı bu yanılgıdan kurtarmak ve insanlara bunun yollarını göstermek olmuştur.

Kendini bilmek, Tanrıyı bilmek nedir? Kendini bilmek insanın ruhunu tanıması, keşfetmesi ve ruhun uyanışıdır. İnsan ruhunun en derinlerinde ise Tanrısal ışık yatar. İslam dininde bu ışık nur olarak adlandırılır. Ekard Usta Tanrısal kıvılcımdan bahseder. İnayet Han Tanrı ile insanı Güneş ile onun ışınlarına benzetir. Ya da deniz ve dalgalarına. Dalga denizden ayrı değildir de, yükseldiğinde kendini dalga zanneder, ama aşağıya indiğinde geldiği yere döndüğünde denizden ayrı olmadığını fark eder. Ancak bu tür benzetmelerle anlatılabilen bu olayı kişi kendisi yaşamalı ve tecrübe etmelidir. Yoksa anlatımlar yeterli olmaz. Meditasyon yolu kişinin bu tecrübeyi yapmasını sağlamayı amaçlar. Hazret İnayet Hanın şu söylemi Sufiliğin en önemli noktalarındanbiridir: “Tanrıyı hayatınızın hakikati haline getirin ki, O da sizi hakikat yapsın”

Aftab Talat Kamran
 

avelmi321

Banlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2010
Mesajlar
72
Tepkime puanı
11
Sufi nedemk önce onu bilmek gerekir En eski sufiler ne yapmışlar.Amaçları nedir ? İşte bunlara bakarak sufiliğin ne olduğu kanısına varılabilir.Sufilik İslamın çok gizli sırlardır bir yerde Bir kere Müsliman olmayan bir kişi ben sufiyim desede olamaz.Neden dersen aslında Sufi temel amacı dinde ileriye gidebilmektir.
 

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Sufizm son yillarin paylasilmasi, Herkez hakkina düseni almak istiyor, ama bunu hakka dayali yapmak istemiyor :)

Hakikat zaten Ezeli ve Eedidir, Tektir, O zaman teklemek sarttir, buda Tevhit'tir
Tehvit'i olmayan sufi olamaz, yani nefsini taniyamadigi gibi Rabbini taniyamaz.
Tevhit'ten sonra gelir diger kavramlar, meditasyon denilsin baska bir sey denilsin önemi yok, ama madem meditasyon yapiyorsun bir sufi gibi,o zaman Esmalari taniyacaksin.
Cünki bir Sufi Semi ile duyar Basir ile görür,Hay ile nefes alir,Kayyum ile ayaktadir,Rezzak ile yer ve calisir.Alim ile bilir vsa vsa..
Hersey tekten gelir, hersey tek ise ya sen varsin ya o, iste bu noktada manevi ölüm vuku bulur, Ölmeden evvel ölmek, ben yokum O var! Bildinmi Rabbini evet bildim.
Isteyen istedigi kadar Islamin disina koysun Sufizmi...
 

Similar Threads

Üst