Esma-i Hüsnâ'dan Esintiler

can-dan

Kayıtlı Üye
Katılım
12 May 2010
Mesajlar
310
Tepkime puanı
66
Konum
İZMİR
Esma-ül Hüsna ile dualar...


ALLAH


Yârabbi kulluk sanadır, inandım ki ilâh sensin,
Esirgeyensin kulunu, her belâdan felâh sensin,
Yârab senin gazabından yine sığınırız sana;
Sığınacak liman sende, yâ İlâhî penâh sensin!..
Yârabbi!..
Yoktur sana müphemiyet, herşey sana ayandır.
Gönülden gelen bir ses bu,
Samimi bir beyândır...
Hayat binbir âvâz ile
Seyreden bir garip şarkı;
Tıkandık vuslat sesinde,
Yârab, bu ne tiz meyândır...
Nefsimiz bir yanda, İblis bir yanda,
Bir çizgi var aramızda can gibi;
O yanda mıyız, bu yanda mıyız?..
Yan yanayız yangınlarla gün boyu,
Yâ İlâhî yakma bizi nârınla,
Nurunla yandır!..
Gözümüzde küfrün kadife tülü;
Yârab, koyma bizi bize,
Gaflet uykusundan kalbi uyandır!..
Sana gelen yollar tozdur-dumandır;
Kalmadı Yârabbi dayanacak güç,
Ekmeğimiz taştır, suyumuz kandır...
Yok ise bir hükmü al aklımızı,
Bizi vuslat günümüze inandır.
Hangi elimizde amel defteri?
Durduğumuz ârâf hangi mekândır?
Uzaklarda değil ölüm meleği;
Eledik unları, astık eleği,
Yalnız sensin gönlümüzün dileği,
Kasırgalar kavuruyor feleği,
Belli ki âhir zemandır...
"Dön" emrinle herşey dönecek sana,
Titriyor her zerrem Allah dedikçe;
Bu an, o andır...
Rahmeyle fakire, al elim Yârab!
Bir ömür sonunda elimde kalan;
Allah diyen bir dil, bir kuru candır

ER-RAHMAN

Esirgeyensin İlâhî, şefkatindir derde derman,
Bizler kumuz, sen bizleri sevgi ile saran umman,
Lütfün ile rahmetindir kucaklayan âlemleri;
Rahmeyle biz kullarına, ey sevgisi ulu Rahman...
Yârabbi!..
Esigeyensin kullarını her belâdan,
Bağışlayan sensin cümle günâhları...
Duyan sensin gönüllerden çağlayan gizli ahları,
Sensin veren gönüllere sevgiyi...
Yâ İlâhî, gönüllerin çorağına
Sevgi yağmurlarını yağdıran sensin.
Âlemler sevgin ile devreder demden deme,
Anaya şefkati veren, aşkı seren sensin âleme...
Lutfunun sonsuzluğu sarılır sonsuzluğa,
Can gibi sevdaları emdirirsin çocuğa.
Küçücük bir yüreğe dağlar gibi sevgiyi
Sığdıran sensin...
Rahmetinle serinler çöllerde sıcaklar,
Şefkatin âlemleri bir tül gibi kucaklar...
Kahretmezsin senin rızân için sevenlere,
Zulmünü rahmetinden süzdürüp zerre zerre,
O sonsuz sabrın ile son çizgiye saklarsın...
Kahrında bile kula şefkat var damla damla,
Lutfunda, rahmetinde sonsuz bir ummansın..
Rahmedersin her mahlûka rızık ve ikramla,
Dertliye devasın Yârab, hastaya dermansın...
O ne zavallı akıl ki, Yaratan dururken,
Yolunu yokta bitirip ve İblis'e kansın...
İlâhî merhametinden bir katrecik nasib
Alabilen gönüller erilmez sevdaya sahib...
Merhamet bilmeyen yürek ateşlere yansın,
Lutfeyle ki İlâhî, yarattığın şu yürek
Her vuruşta o güzel adını zikreylesin,
Rahmeyle ki şu akıl hep seni fikreylesin,
Kerem kıl ki diller seni söylesin,
Hep seni ansın...
Esirgeyensin İlâhî, bağışlayansın;
Âlemleri merhametiyle saran Rahmân'sın...

ER-RAHÎM


Rahmeti yağdıran sensin kuru ağaç dallarına,
Halkedensin vahaları gariplerin yollarına,
Rahîm sensin, merhametin menba't sensin İlâhî,
Bağışlayansın günâhı, acıyansın kullarına...
Yârabbi!..
Sen ki Rahîm'sin, bağışlayıp acıyansın,
Merhamet bilmeyen yürek utanç ateşiyle yansın...
Kullarının arasında gerginliği ören eller,
Ham meyveyi acımadan dallarından deren eller,
Senin yarattığın canı, cansız yere seren eller.
Merhamet bilmeyen yüreğe bağlı...
Elbette yücedir senin katında,
Sana niyaz için açık, rızân için veren eller,
Mazlumların yarasına merhameti süren eller...
Merhametin en yücesi şüphesiz sende İlâhî,
Merhametsiz rûh gerekmez şu garip tende İlâhî...
Bir koyun kuzusuna, bir ana yavrusuna,
Şefkat ve merhametle, sevgi ile yaklaşır.
Sevgi bilmeyen insan özünden uzaklaşır...
Veren sensin sevgiyi en katı yüreklere,
Merhamettir sarılan gönülde dileklere...
Yâ İlâhî, rahmeyle biz garip kullarına,
Senin gazabın çetin,
Senin azabın elîm;
Sen merhamet etmezsen ulaşır mı yarına
Benim dünkü emelim?..
Kan donduran ayazlarda çocuklar,
Çıplak ayaklarıyla ısıtırken buzları;
Senin merhametindir
Isıtan sonsuzları...
Ve sen merhametlilerin en merhametlisi,
Sonsuz merhametinden
Zâlimlere de dağıt.
Dağılsın metropollerin kör ve sağır sisi,
Dinsin iniltisi mazlumların,
Gülücükler gibi açsın dudaklarda ağıt,
Elem gözyaşları dönsün sevinç gözyaşlarına,
Ve ağıtlar tebessüme dönsün...
Rahmeyle Yârabbi,
Merhametle yarattığın şu dünya üzerinde
Mazlumların yüreğini yakan ateş sönsün...

EL-MELİK


Yârabbi sensin yaratan, yön verensin gökle yere,
Veylona ki mülk benimdir, der göğsünü gere gere,
Görünen ve görünmeyen cümle mülkü yönetensin;
Melik-i hakîkî sensin, hükmedensin âlemlere...
Yârabbi!..
Tasarruf eyleriz verdiğin mülkü,
Yarattığın mülk üstünde yaşayanların
Ne sonuncusuyuz, ne de ilki.
Sahibi sensin mülkün, üzerinde yaşarız biz
Otuz sene, altmış sene, seksen sene belki...
Sonra dön emrinle döneriz sana,
Yatağı mülk değildir ırmağa, çağlayana.
Çoğumuz anlamadan bakar gideriz,
Bizi bekleyen sona akar gideriz...
Hükmetti nice hükümdar verdiğin mülk üstünde,
Şimdi kimin başında tâc ve samur kürk üstünde?..
Küçücük aklımızın ermediği âlemler,
Senin mülkündür elbet,
Senin yed-i kudretinde gök ve yer,
Her gün göçüp gideriz mülkünden birer birer,
Yine almayız ibret...
Mülk senindir Yâ İlâhî,
Göçerken dârül bekaya nakledemeyiz.
Uyarız da nefsimize, akledemeyiz...
İblisin içimize yaktığı şu külhanda,
Kör olur gönül gözlerimiz.
Oysa bir yolcu gibiyiz
Bir ömürlük konağımız dünya denen şu handa.
Kibreder senin verdiğin güce,
Kendini dev sanan bunca, cüce,
Gezer mülkünün üstünde başı dik.
Bilmez ki sensin sahibi âlemlerin,
Sensin Melik...
Sen gazab eylersen bize nereye kaçarız?
Mülkünü terkedip gidecek mülk yok,
Şüphesiz ki senin merhametin çok,
Şu kısacık dünya seferimize
Son vermeden ömre biçtiğin süre;
Saadet lutfeyle mülkünde bize...

EL-KUDDÛS


Uludur cümle sıfatın, şefkat sende, celâl sende,
Münezzehsin hatâlardan, hüsn-ü alâ cemâl sende,
Berisin her nakîsadan, benzerin yoktur âlemde;
Sensin el-kuddûs İlâhî, ki ekmel-i kemâl sende...
Yârabbi!..
Senindir cümle kemâl sıfatları,
Her türlü eksiklikten, noksanlıktan münezzehsin.
Tenzih ederiz seni her hatâdan ey tekaddes,
Sensin gönlümüzün sevdası, gerisi hevâ ve heves,
Yarattığın herşey güzel,
Herşey temiz ve mukaddes...
Kirleten biziz yarattığın güzellikleri,
Temiz düşüncelere kara sürer ellerimiz.
İblis mızrap vurur şer telimize,
Fena söyler dillerimiz...
Sen ki bir katrecik kar tanesine
Binbir güzelliği nakşedensin,
Çiğ damlamış gonca güller üstünde
Gönüllere güzelliği sunan sensin...
Seni ömründe bir kez anmayan kulları da,
Anan sensin.
En ücra köşesinde gafil yüreklerin
Sevda sevda yanan sensin.
Günah bizden sâdır olur, hatâ bizden gelir,
Kusur bizdedir İlâhî, münezzehsin her kusurdan.
Aydınlatan sensin gönülleri,
Bize de lutfeyle o İlâhî nurdan...
Kusursuzluk sana mahsus, bağışla kusurumuzu,
İçimiz ayrıdır, dışımız ayrı,
Bilen sensin bilinmezleri,
Sana iltica eyleriz, merhamet senindir gayrı...
Batmışız boyumuzca bataklara,
Günahlar boynumuzda dizi dizi.
Kaybetmişiz kendimizi,
Dağıtmışız bendimizi,
Berî kıl günahlarımızdan
El-Kuddûs vasfınla bizi

ES-SELÂM

Senden gelen her emir, sanki gülşenden gelir,
Safâsi ruhu sarar, kokusu tenden gelir,
Erdirirsin lutfunla her zoru selâmete,
Selâm sensin yârabbi, esenlik senden gelir...
Yârabbi,
Muradındır senin huzurla barış,
Kabul görür indinde gönülden her yakarış...
Hayır ve şer sendendir,
Ne gelirse senden gelir, ne edersen sen edersin,
Diler isen her zorluğu kullara esen edersin...
Nefse uyup isyan eden elbet düşer melâmete,
Düğümlenen cümle zorluk sende erer selâmete…
Senden uzaklaşan yürek, katılaşır zâlim olur,
Darda kalır ise kulun
Ve çağırırsa gönülden seni,
Erer elbet kurtuluşa, sâlim olur...
Büklüm büklüm akar dere,
Yollar dolam dolam gider...
Yıldızlardan yıldızlara, dağdan dağa, çağdan çağa
Meleklerin kanadında,
Seher yelinin sesinde senden selâm gider...
Senden alır ilhamını aydınlığa açan güller,
Seni söyler dertli bülbül,
Seni teşbih eder diller...
Yolunu şaşıran garip,
Menziline ilhamınla bulur yol,
Ganîdir merhametin, lûtfun bol, ikramın bol...
Lutfeyle, zorluklara nâçar kılıp verme bizi,
Asan eyle işimizi, zor yola gönderme bizi...
Biz ki âciz kullarız,
Sen ki sonsuz kudret sahibi,
Şüphesiz zora sokmazsın
Sana sığınan garibi...
Sen darda kalan kulları selâmete erdirensin,
Selâmet sende İlâhî, kalbe esenlik verensin...
Sensin gönülde ilham, sensin dillerde kelâm,
Es-Selâm'sın Yâ İlâhî, es-Selâm!..
Yâ İlâhî gazab edip yakma bizi melâmete;
Selâm sensin, her darlıktan çıkaransın bizi selâmete.

EL-MÜ‘MİN


Sensin kılan bizi emîn her endişe ve korkudan,
Kullar endişesiz uyur, korkusuz kalkar uykudan,
Va'dine güvenilensin, güven veren sensin yârab;
el-mü'min vasfınla bizi uzak tutma bu duygudan...
Yârabbi!..
Eminiz encâmımızdan,
Çünkü sensin yaratan, yargılayan...
Adline sonsuzdur itimâdımız,
Yine de endişeliyiz yalnız...
Adlinle hükmedersen, bu âmelle yandık,
Merhametinle hükmeyle, seni Rahîm diye andık.
Sen ki ulûhiyyetinden emîn olan Hak'sın,
Eminiz Hak diyenleri yakmayacaksın...
Yaratansın, imân ettik, emânetiz sana,
Eminiz lütfedeceğin o sonsuz ihsana...
Canımızla, malımızla, ırzımızla her dem,
Esirgeyen kudretinden emindir her âdem...
Sen ki sözünde sabit, va’dinde durursun,
Âhirette vereceksin mükâfatı, mücâzatı.
Görecek cümle kulların orda Mü'min olan zâtı...
El-Mü'mîn yaraşır senin İlâhî zâtına,
İnandık, imân eyledik senin cümle sıfatına...
Gün gelir ki, orda zaman olmaz, zemin olmaz,
O mizanı düşünenler senden nice emin olmaz?..
Eyle bizi salâha erenlerden Yârabbi,
Sana gelip felaha erenlerden Yârabbi...
Teslim olup İslama gelenlerden eyle bizi,
Huzuruna imân ile gelenlerden eyle bizi...
Mü'min kullarının arasına kat,
Çünkü el-Mü'min sendeki bir ulvî sıfat...
Emin eyle bizi dünyamızdan, ukbamızdan,
Razı ol imânımızdan...
Zira senin emrine lâyık değil amelimiz,
Titrer sana açıldıkça hicap ile elimiz...
El-Mü'min sıfatınla emin eyle gönlümüzü,
Sana karşı bozulmamış yemin eyle gönlümüzü.

EL-MÜHEYMİN


Yönlendirensin âlemi, cümle işi yönetensin.
Yörüngesinde dünyayı gece gündüz denetensin,
Düzenleyen cümle seyri, ayarlayan hayr ve şerri,
İnsanları her işinde murakabe eden sensin...
Yârabbi!..
Yaptığımız her işten haberdâr olansın,
Bilirsin yaptığımız türlü işi...
Yârabbi, bizleri hayr işlere yönelt,
Yaptırmasın İblis bize şerli işi, kirli işi... ,
Yönlendirensin âlemde her ki ne var ise,
Yaptığımız amellerin sonu nâr ise,
Yönlendirme ol cihete Yârab!..
Bizi esir etme nefse, uydurma İblis'e,
Ki senin rızâna uygun hizmette kalalım;
Sana lâyık kullarından olalım...
Ne var ki şu âlemde senin kudretinden ırak,
Yakamaz odunu od, kıramaz taşı balyoz,
Kesemez otu orak, Rüzgâr kaldıramaz toz...
Sen ki görmediğimiz nice kuytularda hep
Yarattığın herşeyi görür ve denetlersin,
Rızân olmazsa eğer zehirleyemez akrep,
Onu kendi ktskacıyla kenetlersin...
Düzenleyen sensin elbette cümle işleri,
Seyyarelerin seyri, gidiş gelişleri,
Senin kudretinle olur Yârabbi...
Ayarlayansın zamanı, lahzaları bir bir,
Senin emrinle olur denizde med ve cezir...
Başak olan tohum, ağaç olan fidan,
Müheymin sıfatının hükmüdür ey Yaradan...
Herşey sana aşikâr,
Bilirsin gönlümüzden geçenleri her saat,
Biz de biliriz seni ve ederiz itaat...
El-Mühyemin’sin İlâhî,
Sen yönlendirmesen eğer nereye gider bu yollar?
Sana doğru yönlendir,
Allah deyip de sana gelebilsin garip kullar...

EL-AZÎZ


Yoktur eşin ve benzerin, ulu şöhret sende yârab,
Hüküm senindir İlâhî, yüce kudret sende yârab,
Erilmez payeler sende, üstünlükte üstüne yok;
Yârabbi sensin el-Aziz ulu izzet sende yârab...
Yârabbi!..
Eşi, dengi, benzeri olmayan sensin,
Sensin hiçbir zaman mağlub olmayan.
İzzet ve kuvvet senindir,
Senindir tek ihtişam...
Şerefli sensin İlâhî,
Bize verdiğin şerefle müşerrefiz,
Eşref-i mahlûkat payesi verdiğin biz
Rahman vasfını bilip, asla ümitsiz değiliz.
İstemeyiz bu şeref, esfel ile gölgelensin,
Güçlü olan sensin Yârab, daima üstün gelensin...
Dilersen edersin zelîl,
Dilersen eylersin azîz.
Zayıf ve âciz kullarız, neyimize kibrederiz?..
Var idin yokken âlemler,
Yok olunca cümle âlem, kalan sensin.
Sana mahsustur o izzet, zira Azîz olan sensin...
İblis bile andeyledi senin yüce izzetine,
Yaratan sensin İlâhî, kim erişir kudretine?..
Azîz sensin, sana lâyık her ihtiram,
Cümle varlık sendeki o sonsuz kudrete râm...
Sensin fevkinde herşeyin, sensin Ulu,
Elbette darda koymazsın, sana gelen garip kulu.
Verensin sen izzetinle her taama ayrı lezzet,
Bizler ki garip kullarız,
Senindir o mutlak izzet...
Yenilsek de nefsimize yenilmeyen İlâh sensin,
İmân ettik kudretine, Azîz olan Allah sensin...
Ta'zim eder seni gökler,
Ta'zim eder seni yer.
Ey benzeri bulunmayan tek İlâh,
Bize sıhhat, bize rızık, gönlümüze huzur ver...


EL-CEBBÂR


Kişi kibriyle küçülür, azamet sende İlâhî,
Soldu nice bin güzellik şu fâni tende İlâhî,
Engel tanımayan kudret zâtına münhasır yalnız;
Doludizgin deli çaylar takılır bende İlâhî...
Yârabbi!..
Senin ilhamınla çağlar,
Köpük köpük akar dere.
Göğü tırmalayan dağlar,
Bir gün secde eder yere...
Doğudan batıya kadar,
Güneş batmayan ülkeye
Hükmeden nice hükümdar,
Bir ömürlük zamanı mahmuzlarken
Koptu dizgini hayatın...
Üç-beş günlük saltanatın
Yeller eserken yerinde,
Esen senin sevdândır efil efil
Seher yelinde...
Sen ey hiçbir kudretin
Yetmediği sonsuz kudret!..
Kendinde nice kudret vehmeden şaşırmışlar,
Gün olmuş senin sonsuz sabrını taşırmışlar;
En azgını yok olmuş en azgın emelinde...
Muktedire verdiğin kudret senin elinde,
Yunus'a verdiğin ders, Davud'a verdiğin ses,
Mecnûn'a verdiğin aşk inler gönül telinde...
Sen ki, ey sonsuzluğu bir zerrecik gören göz,
Sen ki, ey gönüllerde sevda tutuşturan köz,
Sen ki yoktan var eden, hep var olan Ulu Zât,
Ne olur, kulluğundan bizi eyleme azat...
Sen ki, zâlime düşman,
Mazluma, Hakk diyene, doğru yolda arkadaş,
Sen ki dertliye sabır,
Öksüze, sevgi ile kotarılmış özge aş...
Sen ey kudretine güç yetmeyen Pâdişâh,
Akıl nice anlasın, diller nice söylesin?
Şüphesiz ki biz seni nasıl düşünüyorsak;
Lûtfunla, himmetinle, kudretinle öylesin...
Kerem kıl Yâ İlâhî,
Râm olur kudretine gönlü sana yâr olan,
Sen ey kudret sahibi, Ganî ve Cebbar olan...

EL-MÜTEKEBBİR


Kibriya sensin ilâhî, sual olmaz hikmetinden,
Azamet sendedir yârab, ötesi yok kudretinden,
Ol hamakat ehlidir ki, tekebbür eder gücüne;
Yalnız sana sığınırız celâlinden, hiddetinden...
Yârabbi!..
Azamet senin, kudret senin, hikmet senin,
Elbette merhamet sende, kullarına himmet senin...
Veren sensin, alan sensin,
Her dem bakî kalan sensin,
Rızık senden, nimet senin,
Zâlimlere hiddet senin,
Mazlumlara munis eser meltemler,
Zulmedene elbette en yüce şiddet senin...
Fir'avna verdiğin akıl almaz ibret senin,
Nemrud'u mahfeyleyen bir küçücük sinekse,
Elbette bir sineğe verdiğin kudret senin...
Yâ İlâhî, kudretine mağrur olan hükümdar,
Üç-beş günlük ömrü kadar olabilmiş payidar...
Tekebbür neyine kulun, ne kadardır kudreti?
Sadece kırk sene sürdü Süleyman'ın devleti...
Ebedî devlet senindir Yârabbi,
İlâhî hikmet senindir Yârabbi,
Fâni ömrünce sürer her sultanın saltanatı,
İnandık ki, yönlendiren sensin cümle kâinatı...
Bu dünyada kibredenler lütfettiğin kudretine,
Kibirlenip mestolanlar üç-beş günlük şöhretine,
Gün gelince sığınacak senin ulu kudretine,
Yaratılan muhtâc olur Yaratan'ın himmetine,
Bizi saptırma İlâhî, isyan yolu cihetine,
Sığınmışız aczimizle senin ulu devletine,
Erdir bizi hidâyete, erdir bizi rahmetine...
Karanlık dehlizlerde kayboldu aklımız,
Senin himmetin olmazsa Yârab perişanız...
Mütekebbir senin vasfın,
Her işte azametin var, yüceliğin hep aşikâr,
İnandık biz sana ey yâr,
Nurunla aydınlat bizi, sönmeyecek ziyasın sen,
Vurursun kibirlinin kibrine kibrinle kelepçe;
Azîm ve Kibriya'sın sen...

EL-HÂLIK


Yoktan var edensin yârab, âlemleri yaratansın,
Derdi dermanıyla verip, çâresini aratansın,
Verip idrâkin ipini nefsin, iblisin eline;
Yarattığın şu âlemde yaşayan münkir utansın!..
Yârabbi!..
Devrettikçe devrân icre kürreler,
Aklımız acze düşer...
Sonsuzlukta bunca âlem, gökle yer,
Kürreleri oluşturan zerreler,
Zikreder de senin yüce adını,
Neden idrak etmez şu garip beşer
Bedenini halkcdenin yâdını?..
Yerde akar, göğe çıkar, bulut olur bir damla su,
Gün kavurur, çöl tutuşur, umut olur bir damla su,
Dere olur, yanlan yarpuz tutar,
Zemheride kalıp kalıp buz tutar.
Bahar gelir çağıldar uğultusu...
Bir damlacık sudan oluşan beden,
Su kadar aklın yok, bu kibir neden?..
Bilmez misin yaratılmış her nesne O'nun eseri?
Ey hercai nefse uyan,
İblis peşinde koşan serseri!..
Uyan bu gafletten, uyan!
Yoktan var eden o kudret,
Varları yok eder elbet...
Gök gürlese yer ürperir sesinden,
Dünya denen şu kürre
Bir an için şaşırıp, çıksa yörüngesinden
Toprak bir deniz olur, denizler toprak olur;
Halkedilmiş ne varsa, bir anda helak olur...
Yâ İlâhî medet senden,
Bir hiçiz biz, Hâlık sensin...
Bir katrecik kan ve sudan
Ne sultanlar halkedensin...
Yaratan sen, yöneten sen,
Nice ben derim bana ben?..
Yürür beden cana gider,
Damla çaya, çay ırmağa, ırmaklar ummana gider.
İmân ettik Yâ İlâhî,
Alemler devreder durur,
Esen rüzgâr, doğan insan, yağan yağmur,
Herşey senden gelir, sana gider...


EL-BARÎ


Yaratansın güzelliği; ey en güzel, sen ey güzel,
Hâline hamdeden hamal, sana kul olan bey güzel,
Çiçekteki renk ve yaldız, gökyüzünde kayan yıldız,
el-Bâri'sin yâ ilâhî yarattığın her şey güzel...
Yârabbi!..
Senin eşsiz sanatın var güzelde,
Yedilin filizde, sarın gazelde...
Sen varsın İlâhî nakısında çiçeklerin,
Sonsuz kudretin çağıldar akışında gerçeklerin.,
Bu nice güzellik Yârab denizin yakamozunda,
Erir nice renk ve ışık, ürperir
Kelebek kanatlarının altın tozunda...
Ezeli ebede taşıyan sensin;
Semâya serilen Samanyolu'nda,
Bin derya resmeden balık pulunda,
Binbir sevda ile ışıyan sensin...
Bahar dalındaki o nazenin renk,
Tomurcuklardaki o sıcak ıtır
Damla damla içimizi ısıtır...
Tavus nakışındaki o akıl almaz ahenk,
Tutuşan gönüllerde İlâhî sevdaya denk...
Aşıkların sevdanı içer gönül gözünden,
Bin gündüzü yudumlar gecenin gökyüzünden.
Öperken kardelenler mor dağların karım,
Kim çözer başı karlı dağların esrarını?..
Çöl kavuran güneşte görmeyen gözler üşür,
Yarasalar karanlık kuytularda büzüşür...
Berisin her hatadan, münezzeh her kusurdan,
Bizler çamurdanız Yârab,
Bulaştırma bize bizi.
Sevgi yoksa yolumuzun ucunda,
Ulaştırma bize bizi...
Bizler çamurdanız Yârab, çamurdan...
Bir fanus giydir gönlümüze
İmân işlemeli İlâhî nurdan...
Yarattığın herşey güzel Yârabbi,
Yarattığın gönlümüzün yârisin.
Senin eşsiz sanatın var güzelde; Bâri'sin...


EL-MUSAVVİR


Göğe nakış, yere akış, suya içim veren sensin,
İşlevince her canlıya bir tür geçim veren sensin,
Yaratan sensin ilâhî her varlığı bir şekilde;
Dengeleyip, her surete özge biçim veren sensin.;.
Yârabbi!..
Yarattığın her canlıya özge suret,
Halkettiğin herşeye özge biçim verensin.
Onca benzerlik icre, tefrik için kulları,
Küçük ayrıntılarla büyük fark gösterensin...
Her çehrede iki göz, ağız burun ve kulak,
Bunca beşer nedense benzemez birbirine.
Sensin kâdir-i mutlak,
Bunca sığ ve derine
Sensin şekli resmeden...
Dağlarda ayrı rakım, derede ayrı biçim,
Rengi yeşil olsa da, ayrıdır çayırla çim...
Ömrü üç saat süren kelebek kanadına,
İşlersin akıl almaz binbir desenli bir tül,
Birkaç günlük ömr için, yarattığın gonca gül
Açılır katmer katmer dikenli dallarında...
Yarattığın kuşların kanadındaki nakşı,
Ne ressamlar resmeder, ne şair eder tasvir...
Musavvir sensin Yârab,
Senden alır ilhamı, senin yarattığını
Tasvir edenler ancak...
Bir deniz kabuğunda sıralanan şekiller,
Küçücük karıncalar, o dev yapılı filler,
Mor menekşe, pembe gül, kırmızı karanfiller,
Küçücük bir gagada sayısız bunca çiller
Hep senin sanatındır,..
Avazdaki rikkati bülbülün çilesinde,
Meltemdeki şefkati atların yelesinde,
Doyumsuz serinliği suların lülesinde
Sen sunarsın kullara...
Musavvir sensin İlâhî, kimse tasvir edemez
Senin yarattıkların nesnede şekli bile,
Toplarız verdiğin güzellikleri,
Bizlere görmek için verdiğin gözler ile...

EL-GAFFÂR


Gecelerin zulmetine seren sensin sabahları,
Duyan sensin nadim olan gönüllerdeki ahları,
Bulut nasıl örtüyorsa bir tül gibi yıldızları;
Sensin örten, yine sensin bağışlayan günâhları.
Yârabbi!..
Bin ridâya sarsak da bir günâhı,
Gören sensin...
Giren sensin gönüllerin gizli dehlizlerine.
Ağarmaz sandığımız dipsiz karanlıklara,
Açılmaz bildiğimiz toprakta en derine
Zavallı aklımızca gömdüğümüz her günah,
Bir yıldızda ağarır,
Bir filizde yeşerir;
Çarpılır çehremize bir avuç katran gibi,
Ruh bu utançla erir...
Oysa sen o mübarek Gaffar sıfatın ile
Örtersin günahları;
Kumların üzerine kapanan umman gibi...
Kulların belleğine gerersin perdeleri,
Her günâhın üstüne örtülen nisyân gibi...
İstersen gölgelersin güneşi bir bulutta,
İstemezsen bilinmez işlenen gizli günâh.
Ağarmaz karanlığın böğründeki kara ben,
Gecelerin alnında ağaran bir tan gibi...
Ve sen hep bağışlarsın günâhını kulların,
Köleye rahmeyleyen âdil bir sultan gibi...
Sultanlar sultanı sen,
Her neyi murad etsen
Yaratırsın o anda...
Zaman emrinle çağlar, ilmindedir her mekân,
Sararsın mekânları bir özge mekân gibi...
Yârabbi, sen herşeyi her mekânda görensin,
Bizler ki günahkârız...
Hatasız olan sensin, biz hatamızla varız.
Ört günâhlarımızı ve affeyle Yârabbi,
Bize bir arkadaş ver bu çetin yolumuzda;
Gönlümüzde üzeri örtülmüş imân gibi...

. EL-KAHHAR


Sensin âlemin sahibi, sensin her dem gâlip olan,
Yenilmeyen kudret senin, cemâlindir calip olan,
Kahredersin kudretinle, kudretine kibredeni;
Hamakat ehlidir elbet kahrolmaya talip olan...
Yârabbi!..
Cümle zerrâtı hem içinden, hem dışından,
Senin sonsuz kudretindir kuşatan...
İbret gerek biz kullara kelebeğin nakısından,
Pençesinden arslanların, ceylanların bakışından,.
Şüphesiz sensin yaşatan
Ölü bildiklerimizi...
Senin kahir kudretini elbette ki anlar
Yanılıp da kahrına uğrayanlar...
Yaratan gensin İlâhî, her yerde sen varsın,
Her dem gâlib olan sensin,
Lütfedersin dilediğin kullarına,
Zâlime karşı Kahhârsın!..
Dilersen lutfun ile kulları âbâd edersin,
Dilersen helak eder, ömrünü berbâd edersin...
Hiç kimse kuşatmandan kurtaramaz kendini,
Takarsın bileğine çözülmez kemendini...
Dayanamaz kahrına ne semâvât, ne de yer,
Sonsuz kudret senindir, âlem sana baş eğer...
İmân, irfan, adalet vesiledir lûtfuna,
Elbette kahredersin her kim ki uymaz buna...
Küfür, isyan ve zulüm sana baş kaldırmaktır,
Emrine uymayanlar perişan olacaktır...
Kahreyledin nice Nemrud'u sen ki Ey Kahhâr,
Bilebilsek ki kahrından daha çok lutfun var...
Hilmin de güzel İlâhî, cemâlin de güzel,
Şüphesiz ki her lafz-ı celâlin de güzel...
Kahhâr olan da sen, Latîf olan da sen,
Bizi kahretme Yârabbi,
Bağışla isyanımızı, bizlere lutfeyle... [

EL-VEHHÂB


Kuşa yuva, derde deva, yorguna hız veren sensin,
Hibedir her verdiğin şey; karşılıksız veren sensin,
Hidâyet ver kullarına, lutfeyle bizlere yârab;
Vehhâb olan, adın ile, elbet yalnız veren sensin...
Yârabbi!..
Eğer vermezsen,
Kimin olur malı mülkü?..
Dağlara kar, gönüle yâr, kışa bahar veren sensin...
Kirpiye dikeni, samura kürkü,
Dallara bâr, güllere har, hastaya nar veren sensin.
Vîrânı âbâda, kısırı evlâda
Nisyânları yâda erdiren sensin.
Meyveyle donatan sensin dalları,
Kış gelince mor dağlara ak kan,
Kıştan sonra yaylalara baharı
Nakış nakış serdiren sensin...
Sensin elbet Yâ İlâhî, tadı veren dilimize,
Çeşit çeşit hünerleri veren sensin elimize...
Yaratmasaydın yerleri
Nerde barınırdık Yârab?..
Yağmur verirsin bulut bulut,
Gayret verirsin umut umut,
Serhaddi yok arzularımızın,
İsteklerimize yoktur hudut...
Biliriz ki, yok yoktur senin için,
Biliriz ki, sonsuzdur nîmet hazinelerin...
Bol bol bağışlarsın her nimetini
Karşılık beklemeden...
Sen ki, sana isyan edeni bile,
Rızkınla rızıklandırır, yaşatırsın mülkünde.
Kısmadın hiçbir canlının rızkını
Ne sonunda, ne ilkinde...
Vehhâb'sın,
Hibedir tüm verdiklerin.
Câhile bilgiyi,
Garibe ilgiyi gönderen sensin...
Sen yaratan, yaşatan, yönlendiren Rab'sın,
Her nimeti hibe eden Vehhâb'sın...


ER-REZZAK


Yâ ilâhî, her şeyi sen tefrik edip ayıransın,
Mazlumları, öksüzleri, güçsüzleri kayıransın,
Rezzâk olan yalnız sensin, yarattığın her canlıyı
Sana isyan etse bile rızkın ile doyuransın...
Yârabbi!..
Ey her canlının rızkını tekeffül eden Allah,
Rızkımızdan şüphe mi? Tevbe, estağfirullah!..
Birinin rızkı için biri olsa da vesile,
Şüphesiz ki o ulaşır hep senin keremin ile...
Yaşadıkça vereceksin eksilmeyen hazinenden,
Deniz altında balığa, yer altında solucana,
Hiç kesilir mi umut, senden, senin kereminden?
Veren sensin her bedene, her ruha, her cana...
Nasıl beden alıyorsa her nebattan gıdasını,
Ruhlara da sunan sensin huzurunu, sevdasını...
Ayağıyla getirirsin kötürüm kurda kuzu,
Kör kuşun gagasının önünde biter dan.
Düşler ihsan edersin doyurup uykumuzu,
Edersin bir arslanı kırk tilkinin medarı....
Rezzâk sensin Yâ İlâhî,
Çok verirsin, az verirsin.
Yaşatırsın verdiğin ömür içinde canlıyı.
Kimini inleterek, her seher niyaz verirsin,
Bilen sensin geleceği, imkânsızı, imkânlıyı,
Göçere mekân verirsin, garibe imkân verirsin...
Nasıl doyuruyor isen yiyecekle, içecekle,
Gözleri de doyurursun çeşit çeşit çiçekler.
Ruha huzur, kalbe sevda,
Yuvalara mut ve umut...
Senin sonsuz hazinenden keremine yoktur hudut.
Yâ İlâhî sensin Rezzâk,
Yeşil, sarı, kırmızı mor,
Nebat verir kara toprak...
Bir dâneden yüzlük başak,
Bir tohumdan koca ağaç,
Rezzâk olan o ki sensin, kim kalır aç?..


EL-FETTAH


Açan sensin kapıları kurtuluşa birer birer,
Cihâna sığmayan sevdan gönül kapısından girer,
Fettâh sensin, her kapının anahtarı sende yârab;
Kullar ulu divânına açık dergâhından erer...
Yârabbi!..
Bir kapıyı açmadan, kapatmazsın bir kapıyı,
Açacak anahtar sende her kapıyı...
Senin yüce dergâhın açıkken her kuluna,
Gafil odur ki, gelenin yüzüne örter kapıyı...
Karşımıza duvar gibi dikilen her zorluğa,
Bizi cendere gibi sıkıp saran her darlığa
Kurtuluş ve ferahlık kapısı açan sensin...
Biz küçücük bir emelin koşarken peşinden,
Görüp gafletimizi, kapatıp o kapıyı sen,
Sonsuz mutluluklara kapıları açan sensin,
Mutluluğu çiçek çiçek gönüllere saçan sensin,..
Yâ İlâhî Fettâh sensin,
Kullarının arasında adâletle hükmedensin...
Bırakmazsın mazlumun âhını zâlimlere,
Bir kulun huzurunda alın vurursa yere,
Eser kışına bahar,
Açılır önünde cümle kapılar...
Sen lütfedersin de açılmaz mı?
Açılmaz sanılan çelik kapılar,
Aşılmaz sanılan dağlar,
Bitmez sanılan acılar...
Bitiverir bir lâhzada, huzur bulur gönül,
Tomurcuğa durur kurudu sanılan gül,
Yeniden çiler sevdasını sustu sanılan bülbül...
Gariplerin suratına kapanan büyük kapılar,
Sen kerem edince, açılır ardına kadar...
Çünkü sen Fettâh'sın,
Sen ki, âlemleri yaratan Allah'sın...
Nice baş kaldırır sana -hâşâ-, yarattığın şey,
Sen istersen hizmet eder hizmetindekine bey...
İnandık Ey İlâhî,
Şerîki olmayan Allah sensin,
Açan sensin her kapıyı, Fettâh sensin...


EL-ALÎM


Gayb açılır ilmin ile, sana gizli mekân yoktur,
Akan şu zaman içinde sana müphem bir an yoktur,
Alîm sıfatındır senin, sır aşikârdır ilmine;
Düşünceyi bile senden gizlemeye imkân yoktur...
Yârabbi!..
Herşeyi bilensin;
Uçan kuşun konacağı dalları,
Ayaklara serilecek yolları,
Gecenin ardından doğacak sabahları,
Kahkahanın peşindeki ahları,
En kuytu köşelerde işlenen günâhları,
Sahralarda sevdaya susamışı,
Filiz iken ney olacak kamışı
Bilen sensin...
Bilinmezde buğulanan esrarı,
İlmiyle silen sensin...
Yâ İlâhî,
İçimizden rüzgâr gibi geçenleri,
Yeraltında kımıldayan, gökyüzünde uçanları,
Gönüldeki her niyeti,
Keyfiyeti, kemiyeti,
İçine kapalı ferdi, uğuldayan cemiyeti
Elbette bilensin Yârab...
Yarattığın bunca âlem,
Bir zerreciktir indinde.
Yüce dağların başında, okyanusların dibinde
Ne var ise sana âyân...
Bizler ancak senin bize bildirdiğini biliriz,
Bilemeyiz bilmemizi istemediğin esrarı.
Bir topak dünya üstünde emrinle gidip geliriz
Bir aşağı, bir yukarı...
Akıp gider yarattığın zaman,
Binbir meçhul ile dolu bizlere görünen mekân.
Puslandırır aczimizin ifâdesi
Sır fanusunun camını,
Yalnız sen bilirsin Yârab her nesnenin encamını.
Bilgimizin bir sonu var,
Sonsuz olan ilim sensin,
Geçmişten sonsuza kadar
İlminde hıfzeden Alîm sensin... [


EL-KÂBIZ/EL-BÂSIT


Murad etsen, kullarına acıları bal edersin,
Bastedersen bir kuluna; sâhib-i emval edersin,
Diler isen kabzedersin serveti, devleti, ruhu;
Verirsin binbir ızdırap, vurup pâyimâl edersin...
Yârabbi!..
Cümle varlık senin yüce kudretinin kabzasında,
İstediğin kulundan alırsın verdiğini...
Zengin iken olur fakir,
Düşer itibardan, olur zelîl ve hakîr...
Sen ki hazreti Eyyûb'u eyledin imtihan;
Ne evlâd kaldı elinde, ne servet, ne sâmân...
Alıp elinden bir de sıhhat hazinesini,
Yaktın melâmet nârına o mübarek sinesini.
Her nimeti kabzetmek kudreti yalnız senin,
O Eyyûb ki, sabrile etmedi âh ü enîn...
Diler isen bağışlarsın, merhamet ve sabır ile;
İşleri isyan olan, nimete küfrân olan
Bir serâzâd güruhu.
İstersen kabzedersin bedenlere emânet
Verdiğin ruhu...
Kâbız olansın İlâhî, kabzedensin,
Sonsuz kudret ve merhamet sahibi İlâh sensin...
Murad edersen kolaylaşır kullarına nice zorluk,
Açılır birer birer yolunda engeller...
Damla damla verdiklerin akar oluk oluk,
Boş döner mi ihlâs ile sana açık eller?..
Basitleştirirsin cümle girift olan şeyi,
Ayaklara getirirsin her nimeti, her imkânı.
Genişler kalbe verdiğin ilhamla,
Canı bir cendere gibi sıkan dar mekânı...
Bâsıt vasfındır İlâhî, kolaylık verensin,
En onulmaz zamanlarda yardım gönderensin...
Diler isen kabzedersin
Alırsın verdiklerini,
Gafil olur az görenler lûtfunla erdiklerini.
Diler isen bastedersin, ister isen kabzedersin,
Dilersen bir zindan gibi
Kulu kendinde hapsedersin.
Senden gelen herşey güzel, herşey hoştur;
Lûtfeyle bizlere Yârab, işimizi kolaylaştır...


EL-HÂFID(Z)/ER-RÂFİ’


Hâfıd vasfınla ilâhî, neş'eyi elem edersin,
Düşürüp kulu zillete, rüsvây-l âlem edersin,
Er- râfi'sin, yüceltirsin dilediğin kullarını;
Zelilolan zamanları, en şerefli dem edersin.
Yârabbi!..
Sensin zarifi zail eyleyen cümle ziynetten,
Düşüren sensin İlâhî, kulunu kadr ü kıymetten...
Nefse uyup isyan eden senin sonsuz kudretine,
Düşecektir İblis ile nefsinin bed zilletine...
Azîz eden de sensin,
Zelîl eden de.
Kur'ân'ı mürşid eden de, Resulü delil eden de.
Gafil odur ki verdiğin rûh ile fânî bedende
Bir kudret vehmeder;
Sonunda Hâfıd vasfınla zelîl olur gider...
Er-Rafı' olan da sensin,
Cümle derdi defedersin,
Yüceltirsin zelîl kulu, zirvelere ref edersin...
Dilediğin kullarına şeref sunar, şan verirsin,
Nice garip kullarına erilmez imkân verirsin...
Sonsuzluğa yükseltirsin göklerini direksiz,
Yarattığın hiçbir nesne değil hâşâ gereksiz...
Derece verirsin kullarına,
Dağların mertebe mertebe yükselir,
Dönen herşey sana döner, gelenler senden gelir.
Kimine ihsan edersin serveti, iktidarı,
Kimine çilesi olur âhiretin medarı...
Yârabbi Hâfıd vasfınla hükmetme bizlere,
Yüceliğine yaraşır keremdir biz âcizlere...
Zelil etme yaşadıkça yaratığın şu dünyada,
Râfi' vasfınla ref eyle mertebimizi ukbada...
Var eden sensin İlâhî,
Ebediyyen vâr olan sensin.
Düşmanımız nefsimizdir, gerçekten yâr olan sensin.


EL-MU'İZ/EL-MÜZİL


Sensin mu'iz olan yârab, erdiren sensin izzete,
Müzil olan yine sensin, garkedersin bin zillete,
Şeref verdin kullarına eşref-i mahlûkat kılıp;
Düşürme bizleri yârab, ne zillete, ne illete...
Yârabbi!..
Yed-i kudretindedir herşey,
Râm olur cümle kudret senin sonsuz kudretine,
Akıl ermez hikmetine,
Sınır yoktur elbet senin lutfun ile rahmetine,
Lutfeyle bizlere Yârab,
Nail eyle nimetine,
Bizler ki âciz kullarız, hep muhtacız himmetine...
Reva görme bizi Yârab, hiddetine, şiddetine;
Mu'iz olan vasfın ile erdir bizi izzetine...
Müzil olan da sensin,
Rahmeyle ey Rahîm Allah, düşürme bizi zillete...
Reddedersek senin bize gönderdiğin delilini,
Unutursak senin Müzil olan ism-i celîlini;
Elbette katılırız zâlimlerin safına,
Yüreği kaptırırız İblisin insafına...
Şefaate göndermezsen bize delîl ettiğini,
Kim tutup kaldırır yerden senin zelîl ettiğini?.
Erdir bizi izzetine, zelîl etme bizi Yârab;
Mü'minlere lütfettiğin imân aşkına,
Mürşid diye gönderdiğin yüce Kur'ân aşkına,
Hâtemü'l Enbiyâ olan ulu Sultan aşkına,
Senin yüce şanın olan Rahman aşkına;
Müzil vasfınla eyleme bizi rüsvâ ve zelîl,
Eyle bize Habîbini sana gelen yolda delil...
Sensin Mu'iz olan Yârab,
Yakışır kudretine, yakışır devletine,
Bizler ki her dem muhtacız senin inayetine,
Vardır bizi sana olan imânın lezzetine,
Erdir bizi Yâ İlâhî, o ulu izzetine...


ES-SEMÎ


Irak değil duyumundan karıncanın ayak sesi,
Duyan sensin her sadâyı, aldığımız her nefesi,
İşitensin ya ilâhî, her şeyi tam anlamıyla;
Semi’ vasfına açıktır hatta gönül vesvesesi
Yârabbi!..
Semî' sensin, herşeyi işitensin,
İçe dönük fısıltı, dışa vurulan sadâ,
Gönülden doğan niyet bir kelâm olmasa da,
Sesimizi duyansın...
Farketmez senin için seslerin niteliği,
İster dudakta yansın,
İster bir feryâd olup, varsın arşa dayansın...
İşitirsin her sesi titreşip çıkmasa da,
Semî'sin, sana döner yarattığın her sadâ...
Duyan sensin herşeyi, anlayıp işitenrin; .
Uzayda sessizlikte seyreden seyyareyi,
Bulutları sesiyle titreten tayyareyi,
Ovada büklüm büklüm sessiz akan dereyi,
Salarken âvâzeyi yırtılan hançereyi,
Gül dalında dinlenen meltemin nefesini,
Yeraltında inleyen bir yılanın sesini,
Baştan omuza düşen bir saç kılını,
Yaprakta kımıldayan bir bahar tırtılını,
Döne döne iniyorken fısıldayan kar tanesi,
Çatlayan kabuğundan yere düşen nar tanesi,
Sana ulaşır yuvadan yem bekleyen kuşun sesi,
Sana gelir müjde için-şehid eden kurşun sesi...
Sana gelir efil efil uyuyan bebeğin sesi,
Sana uçar vurulup da kanadından,
Bir turnanın yelpe yelpe
Yere düşürdüğü incecik teleğin sesi...
Ulaşır sana Yârabbi, sana açık ellerden,
Yüce katına salınan incecik dileğin sesi.
Sana dalga dalga gelir,
Göklerdeki yıldızların,
Canlıların, cansızların,
Devreden feleğin sesi...


EL-BASÎR


Görmemiz için âlemi, bizlere göz verensin sen,
Görülmeyen ücralarda, her zerreye erensin sen,
Uzak değil nazarından, yarattığın hiçbir nesne;
Basîr olan vasfın ile, ne mükemmel görensin sen...
Yârabbi!..
Seni görmeye muktedir değil iken verdiğin göz,
Yarattığın her nesneyi elbette görensin sen...
Görürsün göklerin sonsuzluğuna
Yaydığın cümle zerrâtı,
Görürsün toprakta haşır-neşir
Lûtfunla kımıldayan haşerâtı...
Büyüteçlerle görülmeyen nice canlı,
Senin himmetinle yaşar etli ve kanlı...
Yaratan sensin kürreyi,
Yaratan sensin zerreyi,
Bu sınırsız kudretini âciz akıl nasıl çeksin?
Yarattığın her varlığı elbet göreceksin...
Gören sensin kanat kanat görünmeden uçanları,
Gören sensin rahmetinden yudum yudum içenleri,
Gören sensin gönlümüzden geçenleri...
Güneş doğar, aydınlanır yeryüzü,
Güneş batar, karanlıklar karalar ak gündüzü,
Sen ki karanlıklarda herşeyi aşikâre
İlâhî kudretinle görensin...
Sen ki görelim diye bize aydınlık verensin,
Sen ki ağarsın diye geceyi güne serensin,
Sen ki bizim görmemizi murad ettiklerini,
Göz verip de bizlere gösterensin...
Sensin Basîr olan Yârab,
Bizleri her lâhza görensin.
Görürsün gariplerin aczini,
Lutfunla muktedir olanların iktidarını...
Lutfeyle Yâ İlâhî,
Bizi imân ile hasret.
Alma kulların elinden verdiğin medarını,
Bizler ki istemeyiz dünya iktidarını,
Sen ki hep gördün bizleri, göstermedin cemâlini;
Kabul edip dergâhına, göster bize dîdârını...


EL-HAKEM


El-hakem'sin yâ ilâhî, hükmü hep sürecek sensin,
Hükümdarlara hakemsin, hesabı dürecek sensin
Yok hükmüne mâni olan, hükmedensin hükmedene;
Âlem yed-i kudretinde, son hükmü verecek sensin
Yârabbi!..
Hükmünü bozmak kimin haddine?
Kul erişse bile verdiğin kudretin serhaddine,
Cirmince yer yakar, hükmünce hükmeder;
Bırakır fânî bedeni, toprak olup gider...
Zâlimin yaptığı zulüm,
Hükümdarın hükmettiği beldeler,
Gider İlâhî hükmünle ellerinden birer birer...
Nerde varsa karanlık
Elbet gün üstündedir,
Senin İlâhî hükmün, her hükmün üstündedir...
Anında icra edilir senin verdiğin hüküm,
Seni düşündükçe Yârab, ağırlaşır yüküm.
Çekemez olur ruhum bedenimin sıkletini,
Çimdikler binbir çekirge aklımın tatsız etini...
Döner kafamın içinde beynimi içen sarhoşluk,
Erir damla damla akar elimle sıktığım boşluk...
Gözüme batan dikeni çıkarmayı akledemem,
Ruhum gider bir vahaya, bedenimi nakledemem...
Gözümden kum olup akar kulağımla duyduğum ses,
Isıtırım binbir kışı avucumda nefes nefes...
Kaldırıp atarım aklı, hayran olduğum sırçaya,
Dağılır sırça gönlümde yıldızlar kadar parçaya.
Bir parmak daldırırım nefsimin bal peteğine,
Ve silerim parmağımı hayâlimin eteğine...
Bir incecik yol ki Yârab,
Durur döner, döner durur.
Düşüncemin aynasına
Aklımın son aksi vurur... , -
Hakem olan sensin, hükmeyleyen sensin,
Nice hükmettiğine hükmeylemez aklım.
Kim neye hükmederse aklınca hükmeder,
Son hükmü verecek sensin...
Hakem olan sensin, herşeye hâkimsin,
Hakk'ın hükmüne isyan mı? Ey rezil nefs, kimsin?..


EL-ADL


Adlin ile kemter kula yine gufran olan sensin,
Tüyü kanada adledip, ruhu pervan eden sensin,
Andolsun adlini tartmaz aczimizin terazisi;
Hamdolsun ki, yâ ilâhî yine rahman olan sensin
Yârabbi!..
Adlinle dengelersin âlemleri,
Elbette mutlak adalet sahibi sensin...
Ne İlâhî dengedir bize lütfettiğin ölüm.
Adaletle hükmedensin, sâdır olmaz senden zulüm.
Verip de dişine zehir,
Akıtırsın nehir nehir
Elsiz ayaksız yılanı...
Ne verirsen sen verirsin,
Kuşlara kanat verirsin, kirpiye diken verirsin...
Her nesneye özge bir boy ve özge bir en verirsin.
Sen âdilsin Yâ İlâhî,
Sevmezsin zâlimi, zulmü...
Zayıf yarattıklarına mutlaka bir yol verirsin,
Bir zaman kıt verdiğine
Yeri gelir bol verirsin,
Kötürüme lütfedersin,
Daha güçlü kol verirsin...
Kime neler verdiğine, karışamaz hiçbir kulun,
Adline yoktur şüphemiz, elbet bilen-gören sensin.
Malı dilediklerine,
İlmi dileyene veren sensin...
Şaşmaz senin adaletinin terazisi,
İmân ettik kudretine, birliğine inandık.
Lâkin bazen nefse uyup, İblis'e de kandık...
Şaşmaz terazin ile tartarsan günahları,
Bir günahımızın isi karartır sabahları...
Takılıp nefsin peşine ötelere saptık,
Yapma dediklerini inadına yaptık...
Yâ İlâhî, günahkârız, bağışlayan sensin,
Gören sensin âlemleri, bizi duyan sensin...
Dara düştüğümüz zaman ancak seni andık,
İlâhî sâdayı duyduk, ibretle uyandık...
Merhamet eyle bizlere yargılarken Yârab;
Adlinle hükmedersen, el-aman ki yandık!..


EL-LATÎF


İstiridyede inciyi, arıda balı verensin,
Kuru ağaç gövdesine çiçekli dalı verensin,
Küçük tırtıl salya salya örüp kozasın! ölür;
Dilediğin kullarına ipekten şalı verensin...
Yârabbi!..
Latifsin Yâ İlâhî, lütfedersin kullarına
Aklımızın ermediği en ince yollardan...
En ince işlerin inceliğinde
Çiçekler devşirip kuru dallardan
Kuru gönüllere aşk gönderirsin...
Sen verirsin Yârab, sen verirsin,
Yaratılmışların bilip de ihtiyacını,
Sezilmez inceliklerle gönderirsin...
Lutfunda öylesine latîfsin ki ey İlâh,
Bilmeyiz nerden gelir gönlümüze bu ferah?..
En zor işler en ince çizgisiyle belirir
Latîf vasfından esen bir meltemle gönülde,
Çile sabrın zirvesi olur iken bülbülde,
Lutfundur latîf-latîf açan tomurcuk gülde...
Veren sensin akıla, akıl almaz hülyayı,
Kimler çözebilmiş ki bir damlacık rüyayı?..
Yumruk kadar bir beyin nasıl olur çatlamaz,
Nasıl girer bunca şey bu yumağın içine?
Sıralanan şeyleri bir kerecik atlamaz,
Alır götürür bizi hayâlin kanadıyla
Kafdağı'nın ardına, ya da Çin-i Mâçine...
An olur, geçmişteki yaşananı sıralar,
Çözülür yumak yumak bellekte hatıralar...
Akıl almaz incelikle serersin idrâkimize,
Düşünce devreder durur içimizden içimize...
Lütfeden sensin İlâhî
Bilip ihtiyacımızı.
Paylaştıkça büyütürsün sevincimizi git gide,
Bölüştükçe küçültürsün acımızı...
Bilirsin en ince işleri,
En ince noktasına kadar.
Sezersin ihtiyacımız olan en ince sezişleri,
Latifsin, büyüktür lutfun sonsuz kudretin kadar.


EL-HABÎR


Yarattığın cümle zerrât öz sırrını eder ihbar,
Elbet sana aşikârdır bilinmeyen cümle esrar,
Senden gizli değil yârab, içimizdeki emeller;
Mâhiyetinden efâlin yalnız sensin tek haberdâr
Yârabbi!..
Var idin ezelden, varsın, hep var olacaksın,
Eşin benzerin yoktur, teksin Yâ İlâhî, birsin,
Yarattığın âlemlerden,
Seni yazan kalemlerden.
Çektiğimiz elemlerden haberdârsın...
Mazlumlara hep medarsın,
Bilirsin nerde, kimlere zulmedilir,
Haberin vardır karınca yuvasından
Ta bilmediğimiz âlemlere uzanan çizgide
İsmin nice zikredilir...
Sayısı bilinmez yarattıklarının,
Akıl ermez hükmettiğin âlemlere.
Bunca varlığı yaratan sensin,
Birsin Yâ İlâhî, birsin...
İçimizden geçenleri bilirsin,
Haberdâr olursun herşeyin seyrinden,
Habîr'sin...
Senden gizleyecek sanır sırrını zavallı kullar,
Oysa sen, zerre zerre her nesneyi bilensin.
Zerreler kürre gibi aşikârdır hep sana,
Sinmiştir cümle varlık o Yüce varlığına,
Nasıl ki damlacıklar gizlenirse ummana...
Ummanın yüceliği damlanın içindedir,
Saklandım sanan damla, ummanın içindedir...
Gören sensin herşeyi, ırak olup gözlerden,
Sana sığınıyoruz galat olan sözlerden...
Seni vasfeylemek Yârab, verdiğin akla sığar mı?
Kudretini anlatmaya kulunun kudreti var mı?..
Bir vasfını düşünmek bile âciz akla bârdır,
Senin kudretin İlâhî, senin kudretin kadardır...
Haberdârsın ne ki varsa gökten yere,
Çünkü sensin hükmeyleyen yarattığın âlemlere.
Habîr'sin, ilk haber sana gelir,
Herşeyin başında ve sonunda sen varsın,
Herşeyden haberdârsın... [


EL-HALÎM


Gizleyensin kullarının yüz kızartan hicabını,
Hilminle erteleyensin hışmın ile gazabını,
Halîm sensin yâ ilâhî, yoktur azâbda acelen;
Lâkin er-geç verecektir sana her kul hesabını.
Yârabbi!..
Müsamaha edersin kullarına,
Halim sahibisin İlâhî, acelen yoktur azâbda...
Günahları bir yazarken,
Sevaba sevâb eklersin.
Belki nadim olur diye ertelersin azabını,
Bağışlamak için Yârab, ufak bir tevbe beklersin.
Yine de biz âsî kullar
Binip de nefsin atma;
Sürüp gideriz hışmınla vereceğin afatına...
Alîmsin, bilirsin işlediğimiz cümle günâhı,
Halimsin, beklersin nedametle gelen ânı...
Ânında verebilmeye muktedirken cezayı,
Sonsuz merhametinle hoş görmezsin ezayı.
İblisin terkisinde yol alırız hüsrana,
Uzaklaşırız gittikçe lütfettiğin gufrana.
Kopardık dizginleri, arttırdık hızımızı,
Sen bilirsin Yâ İlâhî garip encamımızı...
İhlâsı çoktan bıraktık, zayıfladı imân,
İsyanımız sana karşı, senden dileriz aman...
Biliriz rahmetin bol, hilmin çok,
Merhametin olmazsa
İşlediğimiz amelden bize fâide yok...
Terketti gönlümüzü sevgi ile merhamet,
Şaşırdık kıblemizi, kayboldu istikamet...
Küfrân-ı nîmet ettik,
Ne yarattıklarına, ne sana hizmet ettik.
İblisle yoldaş olup, düştük nefsin peşine,
Üşüştük şu dünyanın kokuşmuş pis leşine..,
Zamanın rüzgârında koşuyoruz ecele,
Biliriz ki Halîm'sin, eylemezsin acele.
Bizi küfre çağıran şu ışıkları söndür,
Aydınlat nurunla idrâkimizi;
Bizi imân ile sana getiren yola döndür...


EL-AZÎM


Yaratılmış hiçbir şeyde yoktur senin azametin,
İlmin ulu, şanın büyük, pek yücedir adaletin,
Azîm olan sensin yârab, ta'zîm eder seni yer-gök;
Sarar sonsuz azametle her varlığı merhametin...
Yârabbi!..
Yarattığın o sonsuz âlemleri
Fikretmeye, keşfetmeye yetmez akim gücü.
Yarattığın bir yanardağ görünce,
Tutuşur aklımızın etekleri...
Bizi aydınlatan güneş kaç kez dünyamızdan büyük?
Sonsuzluğu düşünmek mi?
Aklımıza ağır gelir bu yük.
Herşey birbirinin zıddı,
Herşey birbirinin aksi,
Güneş sisteminden bin kat büyük binlerce galaksi...
Sanki bizim küçücük aklımıza inat,
Bir sır gibi döner durur şu koca kâinat...
Ne azîmsin ki İlâhî,
Yarattığın kâinatın azameti;
Olmaya yeterli değil kudretinin alâmeti...
Azamet sana münhasır,
Sensin yüce, sensin ulu.
Kendinde azamet vehmedip de,
Şaşırtma Yârabbi hiçbir kulu...
Sendeki sonsuz hikmeti,
İlme gelmez azameti,
Yetmez algılamaya verdiğin aklın kudreti...
Yetmez senin kudretine yarattığın hiçbir kudret,
Yetmez seni düşünmeye senin verdiğin şu akıl.
Senin azametinden habersiz,
Kendinde azametle kudreti vehmedenler;
Elbette taşıyordur beyin yerine çakıl...
Azîm sensin Yâ İlâhî,
Sana mahsustur o sonsuz azamet.
Senin yüce dergâhına yüz sürmek isteyenlere
Lutfun ile, hilmin ile kıl inayet,
Ver yolumuza sana doğru istikamet...
Azametin karşısında ta'zîm ile ettik kıyam,
Merhamet et kullarına ey Azîmü'l- Âzam...


EL-GAFÛR


Yâ ilâhî, gölgelersin her günâhı gufran ile,
Oysa bizler zulmederiz her nimete küfrân ile,
Biliyoruz ey pâdişâh, salih değil amelimiz;
Tek teselli son nefeste sana gelmek imân ile..
Yârabbi!..
Nic'olur hâlimiz bizim?..
Küfrân-ı nîmetiz, başlarımız dik.
Bilmeyiz ne idik, nereden geldik..
Nice bin çirkefe bulaşır durur
Duaya açılan elimiz bizim...
Dualar riyaya karışır gider,
Kibir gerdan gerdan kırışır gider,
Tevazu tül gibi buruşur gider,
Haddin serhaddini aşar gideriz;
Karınca kartalla yansır gider,
Nefis İblis ile barışır gider...
Sonra bin nedamet yaş olur gözde,
Gönülden gelmeyen ses olur sözde;
Ve binbir yalanı yalar dilimiz,
Düzen tutmaz gönül telimiz.
Gafursun...
Merhametle setredersin suçları,
Bağışlarsın kalbden gelen
Bir âha bin günâhı...
Yâ İlâhî açıktır dört yanımız,
Yalnız gözümüzde gaflet perdesi...
Sen ki, bir ananın evlâdı için
Beslediği merhametten de öte
Rahimsin kullarına...
Sultan ile kölesi bir arada,
O büyük hesap günü, Mahkeme-i Kübrâ'da,
Gufran denizinde bir kum olaydık...
Yârabbi, aydınlat karanlıkları,
Bizlere lutfeyle nurlu sabahı...
Biz şaşkın kullara sen acımazsan,
Çeker mi bu omuz bunca günâhı?..
Yârabbi, nic'olur hâlimiz bizim?
Sensin darda kalanların penâhı...


EŞ-ŞEKUR


Ya ilâhî muhtacız hep, senin her dem himmetine,
Şüphesiz ki bir şükürle ereriz bin nimetine,
Nerden gelir ise gelsin, her nimeti gönderensin;
Şekûr sensin, yakma bizi nâdân kulun minnetine...
Yârabbi!..
Naîm-i hakîkî sensin, senden gelir onca nîmet,
Şekûr sensin, şükür sana, yalnız sana minnet...
Gönderirken rızkımızı yaratırsın bin vesile,
Lütfederken rüsvây etme
Yârab bizi nâdân ile...
Vesile olurken rızka, gafil nâdân ta'n eder,
Hâşâ özün rezzâk bilip, dünyamızı zindan eder...
Biliriz ki her nîmetin, dergâhındır geldiği yer,
Elbette ki cümle kullar gönderdiğin o rızkı yer.
Gafil odur ki her sabah eder rızkından endîşe,
Unutur nimete şükrü; işte odur sefil olan.
Yârabbi, elbette sensin rızkımıza kefîl olan...
Her dem gaflet içindeyiz, nîmete şükrü unuttuk,
Tefekkürden nasipsiziz, aydınlık fikri unuttuk,
Bizi yaratan Mevlâ'yı tesbîhi, zikri unuttuk...
Şekûr sensin,
Sana minnet, sana niyaz, sana şükran,
Uyandır gafletimizden, ihsan eyle bize iz'ân...
Bırakıp nîmete şükrü, olup da küfrân-ı nimet;
Eyledik hep nefse hizmet.
Affet bizi Yâ İlâhî, affet bizi, affet...
Veren sensin kullarının bir şükrüne bin mükâfat,
Şükürsüz yer içer olduk, Yârabbi bu nice âfât?..
Verdiğin gıdalar ile
Besleriz fânî bedeni,
Görmeyiz bu topraktan beslenip,
Yine toprağa gideni...
Ne kullarına teşekkür, ne sana şükrümüz kaldı,
Gönderdiğin nîmetlerden herkes nasîbini aldı.
Dönüp bakan yok ardına,
Veren kimdi bu nimeti?
Herkes gücüne güvenip, paylaşırca gibi ganimeti,
Rızkımız olmayan şeyleri de almak isteriz...
Düşünmeyiz rızkı veren o İlâhî kudret tektir,
Bilmeyiz ki, rızk olmayan boğazdan geçmeyecektir.
Şekûr sensin, mukayyed eyleme bizi nefsimize,
Yârab, lutfeyle bizlere, şükrü unutturma bize... [


EL-ALÎ


Gönlünde mü'minlerin aşksın hece-hece sen,
Ulusun ve sahipsin eşilmeyen güce sen,
Aşikârdır yücelik "alî" vasfında senin;
Yarabbi, kemâlinle yücelerden yüce sen...
Yârabbi!..
Şânına yaraşmayan herşeyden münezzehsin,
Sensin herşeyin üstünde,
Yoktur hâşâ bir benzerin
Ne içinde, ne dışında yarattığın âlemlerin...
Deva olan her derde sen,
Akıl almaz her yerde sen,
Medar sensin korkularda,
Kâbus yüklü uykularda,
Yücesindesin yücenin,
Zulmetinde her gecenin
Her dem aşikârsın, her dem mücellâsın;
"Zât-ı Eceli ü A'lâ" sın...
Her irâde yedindedir, her kudret senin dûnunda,
Sen ki kemâl sıfatınla herşeyin fevkindesin.
Âlemlere sığmayan sen, mü'min kalbin derûnunda,
Sana yönelen niyazın, duaların şevkindesin...
Herşeyden yücedir zâtın,
S ahibis in kâinatın,
Mâhiyetin ve sıfatın
Sığamaz idrâkine beşerin.
Münezzehsin mekânlardan,
Yarattığın zamanlardan,
Müphemdir yarattığın beşere elbette yerin...
Erilmez kemâl sahibi
Ulu ve ezelî varlık elbet senin varlığındır.
Seni düşünürken her dem acze düşeriz Yârabbi,
Şaşırtma senin yolundan, seni zikreyleyen kalbi...
Sensin yüce olan Yârab,
Sana münhasırdır yalnız o erilmez ulviyyet.
Sığındık yüceliğine, bizi imân ile hasret...
Alî'sin, yücelikte yoktur elbet sana eş,
Üstündür âlemlerden sıfatının tek hecesi;
Merhametine sığındık yücelerin en yücesi...

EL-KEBÎR


Sığmaz yarattığın akla seni anlatan sıfatlar,
Büyüklüğünü anlatır yarattığın kâinatlar,
Ululuğun karşısında küçülür cümle büyüklük;
Acze düşen düşünceler akıl çizgisini atlar..
Yârabbi!..
Öyle büyüksün ki, anlaşılmaz mâhiyetin,
Sahibisin kimselerde olmayan sonsuz kudretin...
Yarattığın herşeyin mutlaka benzeri çoktur,
Münezzehsin her kusurdan, eşin ve benzerin yoktur.
En büyük sensin İlâhî, göklerde ve yerde,
Büyüklüğündür gözlere çektiğin şu perde.
Senin İlâhî sırrına elbet eremeyiz,
Yarattığın âlemlere mutlak mânâ veremeyiz.
Senin izninle vurur kalb, dil izninle eder ezber,
Büyüklüğünü haykırır her nesne;
Allâhü Ekber!..
Küçülür her büyüklük, büyüklüğünün önünde,
Lutfeyle bizlere Yârab, o yüce mîzân gününde...
Ey en büyük, ey rahmeti büyük İlâhî,
Gücün her gücün üstünde, kudretin namütenahi..
İblis bile meyletmedi büyüklüğünü inkâra,
Ey kudret, şaşırma bizi, düşürme bizleri dara...
Eşin yok, benzerin yok, birsin;
En büyük sensin İlâhî, kemâlinle Kebîr'sin...
Sararsın kudretinle akıl almaz âlemleri,
Yaratan sensin zamanda hep devreden o demleri.
Devreder geceyle gündüz,
Bir dem zulmet, bir dem aydın.
Akar gider miydi ömür, zamanı yaratmasaydın?..
Kebîr sensin Yâ İlâhî, senin her sıfatın ulu,
Ezme sonsuz kudretinle yarattığın garip kulu...
Ezmezsin, çünkü senin sonsuzdur merhametin,
Biliriz, gazab edersen azabın da çetin...
Şaşkınız huzurunda, yalın ayak, açık bağır;
Yârabbi, lutfeyle, bizi dergâhına çağır...
Sensin benzeri olmayan, eşi bulunmayan,
Şu âciz kullarının hâli sana ayan.
Kebîr olan sensin, benzersiz ve tek-bir;
Yarattığın cümle zerrât seni eder Tekbîr!..


EL-HAFÎZ


Hıfzındadır mükâfatlar, hıfzındadır rûz-i ceza,
Muhafazan altındadır son vakte dek arz ve feza,
Yapılan cümle işleri tutansın dengede yârab;
Kullarını her belâdan eden sensin muhafaza...
Yârabbi!..
Kaybolmaz indinde zerre kadar hayır ve şer,
Senden gizli hiçbir amel işleyemez beni beşer...
Zayi olmaz hiçbir şey,
Senin ulu dergâhında muhafaza altındadır.
Bilirsin kim nerde mes'ûd, nerde ezâ altındadır...
Zerre kadar iyiliği unutmazsın haşre kadar,
Yaptığı cümle hasenat olur kullarına medar...
Ulu mîzânda kuluna hesabını sormak için,
Hıfzedersin bil-cümle işlediği ameli.
Hafız olan sensin Yârab, bilmem ki neylemeli?..
İmân ettik ki kalamaz senden gizli hiçbir günah,
Lâkin Rahîm olan sensin, Gafur olan da sen;
Elbette sensin sığınılacak tek penâh...
Sensin muhafaza eden âfât ve belâdan,
Sensin indinde hıfzeden zerre kadar hayrı,
Acıyan sen, affeden sen, hüküm senin gayrı...
Madem ki günâh ve sevâb senin muhafazanda,
Amel inkâr edilir mi rûz-i mîzânda?..
Rahmeyleyen sensin Yârab,
Rahman olan sensin.
Senin verdiğin dertlere, yine derman olan sensin.
Bir bir yazılır deftere,
Zayi olmaz hiçbir hesâb.
Rahmeylemezsen bizlere nic'olur hâlimiz Yârab?.
Yâ İlâhî, bu dünyada mü'nıinleri zelil etme,
O İlâhî mîzân günü huzurunda hacil etme...
Biliyoruz, sana lâyık değil hiçbir amelimiz,
Lâkin açıktır sana hep, mağfiret için elimiz.
Yâ Hafız, hıfzeyle imânımızı;
İmân ile sana teslim edelim canımızı...

EL-MUKÎT


Sen eymukît, gülistanı yüce ilminle derensin,
Herşeyin ihtiyacını yaratıp da gönderensin,
Yarattığın her canlıyı elbet eylersin îkâte;
Bedenlere ve ruhlara elzem gıdayı verensin...
Yârabbi!..
Sen bilirsin yarattığın herşeyin
İlmini, encamım, tavrını, edasını,
Yaratır gönderirsin onların gıdasını...
Bedenler ayrı gıda, gönüller ayn gıda, Sensin gıdalandıran beden gibi ruhları da.
Bilirsin ihtiyacını yarattığın her kulun;
Gıdası hazır durur cümle yaradilmışın,
Durur gibi her lahza balık sırtında pulun..
Mukît'sin, halkedersin gıdasını herşeyin,
Belki de gıdalanır düşünce ile beyin...
Yarattığın çiçekler üzerindeki polen,
Nice böcekler için dayanılmaz bir şölen.
Dilin gıdası lezzet, gözün gıdası ışık,
Yârabbi âlemlerin bize karma karışık...
Aşkındır Yâ İlâhî gönüllerin gıdası,
İlâhî aşka döner kulun fânî sevdası...
Kulların ekser rızkı bastığı yerden gelir,
Ruhumuzun gıdası acaba nerden gelir?..
Gıdâlandıran sensin, sen edersin îkâte,
Kul neyiyle kibreder Allah'a itaate?..
Kulağımıza sesi, gözlerimize rengi,
Seni zikretmese de, sesimize ahengi
Elbette veren sensin...
Bedenlerin, ruhların gıdasını her zaman,
Sonsuz keremin ile bize gönderen sensin...
Yârabbi, lutfeyle ki, gönlümüz gıdâlansın,
Her vuruşta dilimiz yüce adını ansın...
İnandık, bize gerek olacak gıda sende,
Biliriz; yine belâ ve yine kada sende...
Mukît sensin, verirsin her bedene gıdayı,
İhsan et gönüllere o İlâhî sevdayı...


EL-HASÎB


Zamani gelince yârab, durur devreden felekler,
Dürer âmel defterini, hesabı yazan melekler,
Hasîb sensin, cümle hesâb geçer şenin onayından;
Huzurunda ins ü melek, ulu fermanını bekler...
Yârabbi!..
Fânî hayatımızda yapıp ettiklerimizi,
O İlâhî hesabınla sıralarsın dizi dizi...
Hesaba çekeceğin o ulu mîzân gününde,
Mahcûb eyleme bizleri Resûlullah'ın önünde...
Kerem kıl ey ulu kudret,
Biz kullara merhamet et...
Biz ki, şaşkın ve perişan
Dolaşırken mahşerinde,
Kurtuluşa ver bir nişan
Olalım Sıratı aşan...
Senin hesabını tutmaz bizim nefsî hesabımız,
Biz ki amel eylemeyiz Kur'ân iken kitabımız...
Uyup da nefsin emrine,
Düştük İblis'in peşine.
Feda edip lütfettiğin o ebedî saadeti,
Üşüştük aç kurtlar gibi fânî dünyanın leşine...
Yârab bizi İblis'in peşine düşürtme,
Alıp da idrâkimizi, bizi Hak yoldan şaşırtma...
Hasîb sensin Yâ İlâhî,
Sendedir hesabımızdaki en ince teferruat,
Biliriz kıldan da incedir Sırat,
Lutfeyle geçmek için sıratından bize berât...
Yâ İlâhî, kaçış yoktur,
Çekileceğiz ettiklerimizden mutlak hesaba.
Günâhlar yetmiyor gibi, bir de isyanımız caba...
Ne zaman dinledikse şu berbat nefsin sesini,
Şaşırdık gönlümüzde vicdan muhasebesini...
Lâkin şaşmaz senin ulu adaletinin terazisi,
Dirhem dirhem tartılır fânî hayatın mazisi...
Affeden sensin cümle günahları,
Duyan sensin bağrımızdan kopan şu sıcak ânları.
Hesâb eden sensin Yârab, elbetteki sensin Hasîb,
Mağfiretine sığındık, cennetini eyle nasîb...


EL-CELÎL


Celîl sensin yâ ilâhî, sende azamet ve celâl,
Hükmedensin alemlere, olmaz cemâlinde melal,
Elbet sana sığınırız, yine senin celâlinden;
Yârab nasîb eyle bize, her ameli helâlinden...
Yârabbi!..
Sensin Celîl,
Celâlinden sana sığınırız Yârab.
Gazabına uğrayanın elbetteki hâli harâb...
Hükmedersin zâlimlere
O sonsuz kudretinle, azamet ve celâlinle.
Mü'minlere, âlimlere
Lütfedersin nurunu, İlâhî cemâlinle...
Celâline karşı duran bulunmaz,
Kudretine gem vuran bulunmaz,
Çünkü sonsuz kudret senindir Yârab,
Herkes yalnız sana verecek hesâb...
Yârabbi gazab etme bize Celîl sıfatınla.
Kabul eyle dergâhına lütfettiğin berâtınla...
Merhamet eyle bize rahmetinle ey Celîl,
Eyleme Yârab bizi iki cihanda zelîl...
Dayanamaz celâline yarattığın kürre-i arz,
Nasıl eyleriz sana biz
Korkusuz ve endişesiz
Perîşan hâlimizi arz?..
Yârabbi Celîl sensin, sende o ulu azamet,
Elbet kopacak İlâhî bildirdiğin kıyamet.
Haşr olunca mahşerinde sayısı bilinmez ervah,
Sen merhamet eylemezsen, eyvah bize, bize eyvah!.
Nic'olur hâlimiz Yârab
Hükmedersen celâlinle?..
Sana sâdık kulların
Sermest olup cemâlinle,
Ererken İlâhî lutfa; gazabını çekenlerden,
Mahzun, boyun bükenlerden
Eyleme bizi Yârab...
Eyleme bizi zelîl,
Sensin hesab gününün sahibi, sensin Celîl,
İmânı yoldaş kıl bize, Kur'ân'ı mürşid;
Sana gelen yolda bize Habîb'ini eyle delîl...


EL-KERÎM


Yöneltme iblis'e yârab; öfke ile, kinle bizi,
Müşerref kıl tâ haşre dek, bu şerefli dinle bizi,
Hem dünyada, hem ukbada etme bizleri perîşan;
Sensin kerîm, ihya eyle sonsuz kereminle bizi...
Yârabbi!..
İhsanın müstesnadır, karşılıksız verensin,
Bulutlardan çöllere yağmurlar gönderensin...
Lutfuna mazhâr olanlar
Elbet erer ikramına,
Gönlü aşkınla dolanlar
Düşer mi dünya gamına?
Yâ İlâhî, senden gelen herşeye şükrederim,
Kerem sendendir Yârab, elbette sensin Kerîm.
Senin gazabın çetin, senin azabın elîm,
Elbette gazabını geçer sonsuz keremin...
Herşey senden gelir bize,
Ne derseler derim Allah.
Sen güç versen eğer, kulun gelmez dize,
Bugüne de, yarına da elbet Kerîm Allah...
Sen dilersen zehri çevirirsin şerbete,
Sen dilersen çölleri'ulaştırırsın rahmete.
Yârab nefis götürmesin
Bizleri ne hiddete, ne şiddete;
Biz ki âciz kullarız, muhtacız merhamete.
Merhamet senden İlâhi,
Çıkar bizi selâmete...
Yârabbi rızkımızı helâlinden ihsan et,
Gayret lutfeyle bizlere, işimizi âsân et...
Koru bizi belâlardan, kazalardan, musibetten,
Ayırma bizleri Yârab hidâyetten.
Bereket ver ülkemize, bu toprağa karış karış,
Sevgi ihsan eyle bize, sürüp gitsin huzur-banş...
Sensin karşılıksız veren, sensin elbet keremi bol,
Önümüzden eksilmesin sana gelen aydınlık yol...
Sensin Kerîm, sensin ulu,
Perişan eyleme Yârab
Keremine muhtaç kulu...


ER-RAKÎB


Yarattığın âlemleri ilmin ile güden sensin,
Bunca sonsuz kâinatı yönlendirip yeden sensin,
Sen ki sonsuz kudretinle gözetensin gönülleri;
Rakîb sensin, kullarını murakabe eden sensin...
Yârabbi!..
Fevkindesin herşeyin,
Herşey senin ilminde.
Ha katında göklerin,
Ha yerlerin dibinde...
Görürsün, gözetirsin işlenen fiilleri,
Anlarsın binbir lisan söyleyen tüm dilleri...
Görürsün zâlimlerin köpüren hiddetini,
Sezersin kopacak fırtınanın şiddetini,
Anlarsın gülümseyen katilin niyetini...
Cümle işler elbette murakaben altında,
Ne zaman terleyecek uyuyan kılıç kında,
Ne zaman gülecektir yavrusuna anası,
Ne zaman açılacak bulutların vanası,
Ne zaman bal yapacak arıya konan çiçek,
Ne zaman arı olup balı içecek böcek?..
Yârabbi hata olmaz asla senin hesabında,
Dere çağlar mecrasında,
Su şekil alır kabında...
Bilirsin neler girecek
Ne zaman bir başka şekle,
Biz bilmeyiz geleceği,
Geçer ömür beklemekle...
Bilen sensin her fiili,
Gören sensin her faili,
İşleri yönlendirensin,
Murakabe eden sensin...
Yârabbi yaptığımız cümle işler sana ayan,
Herşey senin gözetimin altında eder cereyan.
Nereye gitsek kudretin bizi eder ta'kîb,
Elbette göz altındayız, çünkü sensin Rakîb...


Alıntıdır..
 

can-dan

Kayıtlı Üye
Katılım
12 May 2010
Mesajlar
310
Tepkime puanı
66
Konum
İZMİR
Siz istersiniz de gelmez mi sevgili handetolga .Hemen ...

EL-MÜCÎB


Tevbe bizden, şükür bizden, duâ ile, niyaz bizden,
İcabet el- mücîb olan, şânı yüce rabbimizden.
Esirgeyen, kayıransın; nimetinle doyuransın;
Ayırma ilâhî bizi, sana gelen nurlu izden...
Yârabbi!..
Sen ki bize, bizden daha yakınsın,
Görürsün ahvâlimizi, bilirsin ef âlimizi,
Acırsın perîşan hâllerimize,
Bağışlamak, yönlendirmek,
Mes'ûd edip gönendirmek için vesile beklersin...
Bir tevbeye bin günahı bağışlayan sensin,
Bir şüküre bin nimeti inayet edensin...
Bir duâ beklersin Yârab.
Kullarından bir niyaz...
El-Mücîb'sin, icabet edersin dileklere,
Merhamet ihsan edersin taşlaşmış yüreklere...
İlham verirsin kurumuş gönüllere ılık ılık,
Her niyaz sende bulur İlâhî bir karşılık...
Yârab yoldaş etme bizi kovduğun İblis ile,
Sen ki bağışlamak için ufacık bir vesîle,
Küçücük bir niyaz beklersin kullarından;
Elbette sensin rahmeden, sensin Rahman...
Yarattığın bunca güzellikleri görüp,
Bunu Rabbimiz yarattı demeyiz.
Onca ihtiyaç içinde kıvranır,
El açar, boyun bükeriz senin nice kullarına;
Akıl edip de senden istemeyiz...
Oysa sen vermek için beklersin bizden niyaz,
Buna rağmen elimiz sana doğru açılmaz...
Yeriz de senin bize verdiğin nimetini,
Kullara el açarız, çekeriz minnetini...
Dilek ve dualara karşılık veren sensin,
Belâyı kullarının üstünden def edensin...
Kabul edersin nimete şükrü ve tevbeyi,
Verirsin bizlere Yârab, bunca güzel şeyi...
Yalnız sana niyaz ederiz, sanadır istikâmet,
Sensin dua ve dileğe eyleyecek icabet...

EL-VASİ’


Ezelden ebede kadar, hüküm sürecek sultansın,
Yarattığın her canlıyı bir ömürlük yaşatansın,
El-vâsîsin, sığmaz akla azametinin vüs'ati;
Rahmetinle, kudretinle her zerreyi kuşatansın...
Yârabbi!..
Öyle sonsuz ki rahmetin,
Öyle yüce ki kudretin;
İlmi yetmez anlatmaya beşeriyetin...
İlmin ile kudretinin öyle geniş ki kapsamı,
Bu vüs'ati vasfetmeye yetmez şairin ilhamı...
Sarıp cümle zerrâtı, nüfuz edip erensin,
Her sesi işitensin, her varlığı görensin...
Kibredip kudretine olur kulların âsi,
Kuşatan kudretindir cümle yaratılanı,
Sensin el-Vâsi'...
Emrindedir zaman,
Elindedir cümle mekân,
Sensin kudreti sonsuz olan Sultan;
Senindir her imkân...
Mağfiretinle sararsın, eritirsin günâhları,
Nurunla gecelere verirsin sabahları.
Göklerde sen, yaşattığın kürrede sen varsın,
İlâhî hükmün ile zerrede sen varsın...
Vesayet edensin yarattığın kullara,
Hükmedensin acze düşen akıllara...
Unuturuz kudretini nisyân ile Yârab,
Geçer günümüz kibrile, isyan ile Yârab!..
Yine de giderirsin cümle ihtiyacımızı,
Dindirirsin lûtfun ile ağrımızı, acımızı...
Günde kaç kez yalan yere ederiz yemin,
Yine eksilmez bizlerden fazl ü keremin...
Sonsuzdur mağfiretin, sonsuzdur kudretin,
Sahibi sensin hikmetin, izzet ve nîmetin.
Sarmışken bizi gufranın etme bizi âsî,
Yârabbi sana sığındık, Sensin Rahim, sensin Vâsi'...


EL-HAKİM


Ya ilâhî hakim sensin, suâl olmaz hikmetinden,
Hükmedersin adlin ile, ders almayız ibretinden,
Buyruğunda, yasağında ilâhî hikmetin vardır;
Güzel şeyler sâdır olur senin yüce kudretinden.
Yârabbi!..
Göğe ser çeken ağaçlarını kökleri,
Emer gıdasını topraktan,
Damarı derindedir...
Nakış nakış işlemişsin o sonsuz gökleri,
Nasiplenir bir böcek bir yapraktan,
Yaptığın her iş mutlaka yerli yerindedir...
Yıldızlı semâlarda senin
O sonsuz kudretin gizli,
Aklımızın almadığı herşeyde
Mutlak senin bir hikmetin gizli...
Hükmeden sensin İlâhî,
Yarattığın herşeye hâkimsin.
Çekil yolumuzdan ey nefs,
Söyle bana kimsin?..
Zavallı nefs, gönlünde senin sesini duyanlar,
Bir dem yanılıp da bu sese uyanlar;
Er-geç o kudret önünde aczini farkedip,
Ne kadar zavallı olduğunu anlar...
Yârabbi, uydurma bizi nefsimizin sesine,
İzin verme İblis'in bize hükmetmesine...
Hakîm olan vasfın ile hükmet gönlümüze,
Senindir ezel İlâhî ve senindir ebed;
Etme bizi nefsimize, benliğe mukayyed...
Yarattığın şu dünyada yaşar, gezeriz de;
Kimi zaman her nesnede hikmet sezeriz de,
Uyarız hevâsına şu nefs denen düşmanın,
Yürürüz bilmediğimiz aldatan bir izde...
Hikmet senindir İlâhi, Sensin elbet Hakîm.
Hükmeyle adaletinle, merhametinle bize,
Hükmetmeyi nasîb eyle gâfıl nefsimize...

EL-VEDÛD


El-vedûd'sun yâ ilâhî, sevginin kaynağı sensin,
Rızânı kazanan kulu, elbette ki çok sevensin,
Sensin sevdiğin kulunu, cümle cihana sevdiren;
Sevgi senindir ilâhî; hem seven, hem sevilensin
Yârabbi!.. ,
Sevgi ile yarattın âlemleri,
Menba'ı sensin sevginin,
Seversin sana sâdık, sâlih kullarını...
Sevilensin,
Sevgiye lâyık olan sensin.
Yuvasında yavru kuşu sevgi ile besleyensin,
Yarattığın tabiatı çiçek çiçek süsleyensin,
Çiçek gibi sevgilerle büyütürsün çocukları,
El-Vedûd sensin İlâhî,
Sevilen sen, seven sensin...
Yârabbi ne mazhariyet sevgine lâyık olmak,
Seni severken sermest, sevilirken ayık olmak...
Sevgini yüreğinde taşıyarak gelenler,
Senin rızân için sevip, saadetle gülenler,
Erişilmez sevgine liyâkati bilenler,
Sevgili kullarındır...
Yârabbi, diler isen kulunu zelîl edersin,
Lütfedersen tüm cihana sevgiyi sebîl edersin...
Biz seni severiz Yârab,
Senin yarattığın herşey
Sen yarattın diye güzel.
Severiz yarattığını senin rızân için Yârab,
Uyup İblis'in emrine öfke ve kin niçin Yârab?
Yediveren güller gibi açar seni seven gönül,
Meltemlerde tüller gibi uçar seni seven gönül.
Bilir İlâhî sevdayla yanan gönül nâra yanmaz;
Cümle fâni sevdalardan başın alıp kaçar gönül.
Allah rızâsı için severiz sevdiğini,
Sevmeyiz sana âsi olan hiçbir kulu biz.
Yine de sevgi ile yaklaşırız her varlığa,
Seçeriz gösterdiğin sevgi desenli yolu biz...

EL-MECÎD


Azamet ve kudretinden yaklaşılamaz yanına,
Ta'zîm eder seni yer-gök, övgü yaraşır şanına,
El-mecîd'sin, sahib olan sensin erilmez şevkete;
Lutfedensin kullarının ahvâl-i perişanına...
Yârabbi!..
Erişilmez sana Yârab,
Cisim yanar celâlinden.
Erir, buhar olup uçar, hangi göz bir nebze görse
O mübarek cemâlinden...
Kimseler yaklaşamaz sana azametinden,
Titrer cümle kâinat o İlâhî haşmetinden...
Azimü'ş-şân'sın Yâ Rabbi,
Azâmet-şân sana mahsus.
Sonsuz kerem, sonsuz ilim,
Sonsuz gufran sana mahsus...
Hikmetin gafillere çözülmez bilmecedir,.
Gaflet ile örtülü göze her dem gecedir...
Elbette gafil olan sezemez hikmetini,
Yine esirgemezsin onlardan nimetini...
"Her vasfın yücedir Yârab,
Senin her adın ulu.
Bize şefaatçi kıl
Âlemleri uğruna yarattığın Resûl'u...
Yönelt yanık gönlümüzü sevgiye,
Gerçek lâyık olan sensin Yâ İlâhî övgüye...
Sezadır övgülere kudretin ve ihtişamın,
Zerre ihtişamın gizli gurubunda bir akşamın...
Binbir ümit kanatlanır her sabahın seherinde,
Yıldızlar seni zikreder her gece yerli yerinde.
Hem yaklaşamayız sana,
Azamet ve kudretinden,
Hem seni severiz Yârab,
Hem korkarız haşmetinden...
Şüphesiz sensin yaratan, rızkımızı veren sensin,
Bizi en gizli ücrada gören sensin,
Bizim için nimetini yeryüzüne seren sensin,
Vâde dolunca bizleri dalımızdan deren sensin...
El-Mecîd sensin İlâhi, senindir kudret ve şân,
Tüm övgüler sanadır, kurtulur sana koşan...

EL-BÂİS


Nimet senin, lûtfun ile yüzümüzü güldürensin,
Hikmet senin, bir zamanı bin mekâna böldürensin,
El-bâis sensin ilâhî, diriltirsin ölenleri;
Haşre diriltmek üzere dirileri öldürensin...
Yârabbi!..
Sende gizli "Ba's ü ba'del-Mevt"in sırrı,
Ölüm bir son değildir, biliriz Yârab...
Elbette mîzân kurulup, verilecek hesab;
Sanırlar ki öldük de kurtulduk,
Zannederler ki kabirde huzuru bulduk...
Unutup da Yaratan'ı zulmederler, kibrederler,
Alır yetimin hakkını, haram-helâl demez yerler.
Düşünmeden encamını bunca irtikâb, ihtikâr,
Sanırlar ki, her yapanın kalacaktır yanına kâr.
Umursamadan bir lâhza ulu Rabbin gazabını,
Çekecekler kıyamete kadar kabir azabını...
Ve emrinle dirilecek cümle ölüler bir anda,
Ağdem'den son insana, hepsi aynı zamanda,
Ağaçsız, engebesiz o meydân-ı arasat
Üzerinde ameller bir bir edilir hasat...
İlâhî emir ile İsrafil üfler Sûr'a,
Baş açık, yalınayak herkes varır huzura...
Yârabbi, ba'sedersin bil cümle ölüleri,
Kimse kımıldayamaz ne geri, ne ileri.
Ne ihtilas günüdür, ne irtikâb günüdür,
Vurulur ulu mizan, o gün hesâb günüdür...
Herkesin elindedir gayrı amel defteri,
Herşey ayandır sana, ne şâhid ne müfteri
Her uzvumuz apaçık eder suçunu beyân,
Senden gizli ne var ki? Her fiil sana ayan.
Sizlere o mahşerde görünme celâlinle,
Muhammed aşkına Yârab, lutfeyle cemâlinle.
Mağfiret et bizlere Gafur vasfınla Yârab,
Merhametin olmazsa, orda hâlimiz harâb...
Girilip kıyamette, kıyam eder ölüler;
Nedir bu başıboşluk, uslanın ey deliler!..


EŞ-ŞEHÎD


Şâhid sensin her olaya, her yerde hâzır olansın,
Gören sensin her fiili, herşeye nazir olansın,
Senden gizlenemez yârab, hiçbir kusur, hiçbir fiil;
eş-Şehîd'sin, her gizliye aşikâr huzur olansın...
Yârabbi!..
Bilirsin herşeyin mâhiyetini,
Bilirsin eşyayı hem içinden, hem dışından,
Şahidisin her fiilin, ta başından,
Hâdiseyi seyredersin akışından...
Nerde işlenir ise işlensin cümle günâh,
Tek bir gören olmasa da, şahidi sensin ey İlâh.
Yapayalnızken bile ben yalnızım denemez,
Ey Şehîd, elbet senden hiçbir şey gizlenemez..
Bilirsin Yâ İlâhî, kimin ne dediğini,
Görürsün sık dallarda kuşun kurt yediğini,
Bir kuzuya eziyet ederse dağda çoban,
İzinizi yitirmez gezsede-yaban
Bir evlad asi olsa ana ve atasına,
Şahid sensin kuluna, hatasına.
Her yerde sensin hazır,
Her şeyde sensin nazır,
Her kim ki ne yaparsa, sen onun yanındasın,
Şahitsin fiilin ilk ve son anındasın…
Bir kulun bu dünyada suçunu gizlesede,
O suç ona kar gibi kalmıycak kesede…
Gözeten sen, gören sen,
Cümle sırra eren sen,
Kulun kurtuluşuna sebepler gönderen sen…
Şahit sensin, yargılayan yine sensin,
Mazlumları her zorlukta elbette ki gözetensin.
Nereye kaçarız senden,
Her taraf seninle dolu.
Ya İlahi, kudretinden var mı kurtuluşun yolu?
Sensin her olayı bilen, sensin her fiile şahid,
Şahid ol imanımıza, yüce vasfınla eş-Şehid…



EL-HAK


Gerçektir uluhiyetin, sensin elbet zat-ı mutlak,
Kabul eyler varlığını senin lutfettiğin idrak,
Senden özge ilah yoktur, alemlerin rabbi sensin;
Yaratan sen, kulluk sana; ya ilahi sensin el-Hak…
Yarabbi…
Fanidir cümle varlık,
Varlığı hak olan sensin.
Her varlığın bir sonu var,
Her dem zat-ı mutlak sensin…
Doğar ve zevale erer yarattığın güneş,
Dağılır zerre zerre vakti gelince yıldız.
Değişmez varlığın senin,
Hep var olan sensin yalnız…
Her nesnenin, her canlılın ömrü vardır,
Hükümleri ömürleri kadadırdır…
Ebedi olan sensin,
Ve sensin ezelî...
Senin Hak olan varlığın
Celâl ile ilim ile, izzetle bezeli.
Ta'zîm eder yarattığın zerreler,
Tesbîh eder devrederken kürreler,
Kendisini yaratan o zât-ı lem-yezeli...
Ebediyyen zail olmaz kudretin,
Her varlığa nüfuz eder hikmetin,
Yarattığın küçük-büyük âlemler,
Zamanları geldikçe yok olur birer birer...
Var olan sensin İlâhî, ezelden ebede dek,
Kurur pınar, solar yaylada çiçek,
Bir sebep halkedersin varlığa zeval olur,
Göçüp gider insanlar, varlığı hayâl olur.
Fânidir cümle varlık,
Hayâldir cümle gerçek,
Gerçek olan sensin Yârab, sensin tek...
Tek sensin İlâhî,
Ebediyyen hiç bir vasfı zail olmayacak
Sensin gerçek olan varlık,
Senin adındır el-Hak...





EL-VEKİL


Sensin tevekkül hedefi, kalb meyleder senden yana,
Sana tevekkül edeni garkeden sensin ihsana,
Gücümüzü aşan işte, elbette sensin el-vekîl;
Ne güzel vekilsin yârab, tevekkül eyledik sana...
Yârabbi...
Sonsuz merhametinle
Aşılmaz dağlan yol edersin kullarına,
Bunaltan darlıklarda
Himmetini tutunacak dal edersin kullarına,
Yoklukların içinde kıvranırken çaresizler,
Lütfeder de, azlıkları bol edersin kullarına...
Erer mutlak selâmete
Sana bırakılan işler,
Sen vekîl olursan Yârab, aşılmayan engel mi var?
Eğilir dağlar, yollar genişler...
Sen vekîl olursan kullarına;
Yakmaz ateş, boğmaz su, kapmaz uçurumlar,
Çöller vaha olur birden, su olur tutuşan kumlar.
Sen vekîl olursan Yâ İlâhî;
Dev kayalar karlar gibi ezilir,
Çelik gibi engeller su olur yere süzülür...
Sen vekîl olursan Yârab;
Gönülleri duman almaz,
Çözülür birer birer yollardaki engeller,
Yüreği sıkan ipte kördüğüm kalmaz...
Kotarırsın gariplerin
Sana tevekkül ettikleri işlerini,
Suya çevirirsin zehirini akrebin,
Hamur gibi yumuşatırsın canavarın dişlerini...
Sana tevekkül edenin yok ise gayrı kimsesi,
İnanmışsa, kalbinde yok ise vesvesesi;
Çalınmaz, bağlanmamış olsa bile devesi...
Biz sana sığındık Yârab,
Tek sana eyledik tevekkül...
İnandık yaratan sensin, tek seni biliriz İlâh,
Biliriz ki, yalnız sende felah...
Ey İblîs, şaşırtma bizi, yolumuzdan geri çekil!
Biz ki, cümle işimizde Allah'ı seçmişiz vekîl...


EL-KAVÎ


Hiç bir kudret asla senin gücünle olmaz müsavi,
Her güç senin kudretinin ufak bir cüz'ünü hâvi,
Hiç düşmeyen acze sensin, senindir kemâl-i kudret;
Her şeyin üstünde gücün, sensin elbette el-Kavî...
Yârabbi...
Diğer sıfatların gibi gücün de namütenahi,
Sonsuz kuvvet sana mahsus, el-Kavî sensin İlâhî.
Sana yorgunluk erişmez,
Tükenmez gücün kuvvetin.
Celâlin çok fevkindedir her hiddetin...
Gafil olup da güvenen sınırlı kudretine,
Elbette rüsvây olur, râm olup kuvvetine...
Hükümdar sensin İlâhî, ferman senindir,
Tükenip eksilmeyen derman senindir...
Senin ulu irâdende, tükenmeden çağlayan güç,
Kendini güçlü sananın kollarını bağlayan güç....
Her kim ki kudretine yanılıp kibreder de;
Bakar ki acz içinde uzanmış kara yerde...
Senin merhametin gibi kuvvetimi de sınırsızdır,
Seni tâ'zîm etmeyen baş, elbetteki akılsızdır...
Senindir kuvvet ve kudret,
Senindir celâl ve izzet,
Bizler ki âciz kullarız,
Yâ İlâhî bize lütfet..
Secde eder sana gökler, secde eder sana yer,
Irmaklar sana koşar,
Dağlar sana baş eğer...
Yoktur senin ilminde bilinmez yol, müphem iz,
İlminden, kuvvetinden yoktur asla şüphemiz...
Kuvvet-i tâmme senindir,
Sanadır minnet, sanadır ihtiram.
Cümle kudret senin sonsuz kuvvetine olur ram..
Kuvvetin de tıpkı diğer sıfatların gibi,
Ermiştir erilmeyen kemâle.
Zeval bizedir İlâhî, kul biziz.
Senin sonsuz gücün asla ermez zevale...
Hiç bir kuvvet, kuvvetine değil müsâvî,
Zeval olmayan güç senin, sensin el-Kavî...


EL-METÎN


Sonsuzdur lutfun senin, ganîdir merhametin,
Yoktur sana meşakkat, sensin gücünde metîn,
Gelmez yorgunluk sana, eksilmez gücün yârab;
Seni inkâr edene olur azabın çetin...
Yârabbi...
Yoktur senin gücüne zeval,
Pervan yoktur meşakketten ve mihnetten...
Gücün her şeye yeter,
Kudretin sonsuz, metanetin sınırsız,
Bize verdiğin güç, yorulunca biter,
Kesilir dermanımız...
Her zorluk karşısında tükeniriz çaresiz,
Çâre sensin Yâ İlâhî,
Bizleri bırakma âciz...
Hiç bir zorluk seni hâşâ
Düşüremez acze,
Hem yönetir âlemleri, hem edersin temaşa,
Acıyan sensin İlâhî, şu garip hâlimize,
Götüren sensin yollara,
Çarpan sensin münkirleri taşa...
Yârab, her zaman bizim çürüktür işlerimiz,
Sağlamlık sendedir, senindir salâbet,
Şu fâni dünyaya şöyle
Geliş gidişlerimiz,
Elbette ki senin ulu emrine icabet.
Bizler zora gelemeyiz,
Encamını bilemeyiz,
Sensin El-Metîn İlâhî, sende metanet....
Eksilme olmaz hiç bir zaman kuvvetinde,
Umudumuz her zaman tükenmez rahmetinde.
Yârabbi, Metîn vasfınla ver bize metanet,
Yolumuzu gören sensin,
Sen ver doğru istikamet...
Sapkınlardan olur isek, biliriz azabın çetin,
Tevbe edersek İlâhî, yetişir mi hidâyetin?
Düşürme bizi âcze, metanet ver yaşamaya,
Hayat zor, ölüm elîm, kıyamet çok çetin;
Sen merhamet edersen kurtuluruz ey el-Metîn.

EL-VELİ


Gerçek dost sensin ilâhî, senden gelir yardım eli,
Ne senden sonra kalan var, ne vardı senden evveli,
Kotarırsın akılların almadığı cümle işi; sendedir velayetimiz, elbette sensin el-velî....
Yârabbi...
Her dem bakî kalan sensin,
Veren sensin, alan sensin,
Derdi verip, dermanını aramaya salan sensin...
Yetişirsin sıkışınca sana muhtaç kullarına,
Hakîkî dost sensin Yârab...
Yetîme, garîbe imdâd eden sensin,
Nice viranelikleri âbâd eden sensin...
Seversin yarattıklarını sana âsî olmadıkça,
Yardımcısısın mazlumların...
Asla dönmezsin va'dettiğinden,
Seni böyle bilmeyenler hâşâ çıkar dinden...
Sen ki şahdamarından yakınsın her kuluna,
El-Velî'sin koyarsın cümle işi yoluna...
Sevdiğin kuluna dostsun.
Münkirlere düşman.
Senin yolundan çıkanlar er-geç olur pişman..
Koruyan sensin İlâhî şeytanın şerrinden,
Muhafaza eyle bizi yarattıklarına kinden.
Senden dilediğimizi verensin Yârabbi,
Hâl-i perişanımızı görensin Yârabbi...
Biz ki sızlanırken ufak bir külfete,
Sen ki bizi garkedersin bunca nîmete...
Farkında olmadan bir bakarız işimiz tam,
Yaşamak gibi en zorlu iş, birden bulur hitâm.
Uyurken bile nefes alır, nefes veririz,
Haykırırız damar damar,
Avaz âvâz ses veririz...
Yatağımızda yatarken gezeriz düş âleminde,
Sabahleyin uyanırız ter ü taze ve zinde...
Seven sensin, dost sensin, yâr sensin,
Sonu hiç gelmeyecek gerçek iktidar sensin...
Yoktur senden sonrası, yoktu senden evveli,
Yârabbi sensin el-Velî...


EL-HAMÎD


Yer-gök eder seni ta'zîm, riyasız övgüler sana,
Sensin ulaştıran bizi, lutfunla sonsuz ihsana,
Övgülerin yücesine lâyıktır cümle sıfatın;
el-Hamîd sensin ilâhî, hamd ü sena, hamd ü sena...
Yârabbi...
Yarattığın cümle varlık
Seni ta'zîm eder her an,
Sensin cümle övgülere olan lâyık,
Sana minnet Yârab, sana sonsuz şükran...
Karşılıksızdır senin lütuf ve ihsanların,
Verirsin cömertçe o sonsuz hazinenden.
Senindir Yâ İlâhı rûh ve beden,
Verirsin rızkını hayvanların, insanların,
Verirsin ihtiyacını herkesin, istemeden...
Sevgiyi veren sensin gönüllere,
Yarattığım acıyıp sevensin.
Lâyık olan en yüce sevgiye elbet sensin,
Sezadır her sıfatın en yüce övgüye,
Sensin seven, sensin hedef olan en yüce sevgiye.
Balçıktan yarattığın kullarına,
Nimetini, cennetini, nurunu va'dedensin,
Hamd sanadır Yâ İlâhî,
Elbette el-Hamîd sensin...
Binlerce şükür, binlerce minnet sana,
Lâyık eyle bizleri verdiğin bu ihsana...
Esirgemezsin bizlerden onca nimetini,
Yine de bilmeyiz biz nimetinin kıymetini...
Topraktan yarattığına,
Topraktan rızk yaratırsın.
Kuru dalı yapraklarla, çiçeklerle donatırsın.
Çiçekten olan meyveyi edersin bizlere azık,
Eyvah bunu görmeyene,
Bunu bilmeyene yazık!..
Her övgünün üstünde sen,
Her sevgi sana az,
Çiçek açar dergâhında sana gönderilen niyaz.
Minnet sana, şükran sana,
El-Hamîd sensin Yârab, her dem sana
Hamdü sena...

EL-MUHSÎ


Sonsuzluk münhasır sana, cümle sırrı silen sensin,
Akıl almaz her hesabin üstesinden gelen sensin,
el-Muhsî sensin ilâhî, her şeyi edensin ihsâ;
Gölde suyun, çölde kumun sayısını bilen sensin...
Yârabbi...
Almaz âciz aklımız, sonsuz diyip geçeriz,
Senden özge sonsuz yoktur,
Bilensin her şeyin sonunu...
Denizde kaç damla su, suda kaç molekül var?
Kaç zerreden oluşur döne döne düşen kar?
Var oluşundan beri dünyaya konup göçen
İnsanların sayısı elbette bize müphem,
Sen bilirsin yarattığın her şeyin sayısını,
Bütün ayrıntılarıyla...
Sayılıdır Yâ İlâhî aldığımız nefes,
Bilirsin yayılırken kaç zerreyi titretir
Hançeremizden kopan bir ses...
Kaç hücreyle bir yarayı ondurur,
Kaç zerreyle bir vîrânı âbad edersin?..
Ayırırsın yarattığın her şeyi,
İlâhî ilmin ile ta'dâd edersin...
Yoktur senin ihtiyacın hesâb ve kitaba,
Sâdece emredersin, yalnız murâd edersin...
Bir küçücük bütünü oluşturan zerreler,
Arzeder sayısını ilmine birer birer...
Muhsî vasfınla sayarsın ey İlâh,
Zâyî olmaz zerre kadar bir hayır,
Yazılır defterimize birem birem her günah...
Sayıları bellidir gökteki yıldızların,
Ölçüsü malumundur akıl almaz hızların.
Sana an bile değil binlerce ışık yılı,
Biliriz koyunların yünü bile sayılı...
Bize saymak muhaldir başımızdaki saçı.
Sen bilirsin kaç zerre saçımızın bir kılı...
Yarabbi tevbe ve şükür dilimizde nice azdır,
Bu ne gaflet, bu nice niyazdır?..
Sana her gün tevbe ve şükretsek de yeri var,
Verdiğin şu bedendeki hücre sayısı kadar...


EL-MÜBDİ


Yarattığın her varlığı nakış-nakış donatansın,
Verip idrâki insana, hikmetini aratansın,
el-Mübdi sensin ilâhî, ilki senindir her şeyin;
Modelsiz, maddesiz cümle âlemleri yaratansın.
Yârabbi...
Hiç bir şey yok iken sen vardın,
Seninle başlar zaman ve mekân...
Yarattıklarının yokken hiç bir modeli,
Şekil verdi eşyaya kudretinin eli...
Her şeyin bir maddesi var biz kulların için,
Biliriz ki demirin cevheri var toprakta,
Araştırıp buluruz, rengi yeşildir niçin;
Hangi maddeler geçmiş içice bir yaprakta?..
Biliriz çamur olur karışırsa suyla toprak,
Toprağa dikilen dal, yeşerir yaprak yaprak...
Tahlîl edip görürüz kandaki plâzmayı,
Başka şeyler de vardır gidilirse derine.
Ağaç ve grafitten kalem ile yazmayı
Beceririz selüloz kâğıdın üzerine...
Nedir kanda antikor, kâğıttaki selüloz?
Kapatır ufkumuzu aklımıza sinen toz...
Düşüncemiz, düşlerin yandığı yerde tüter,
Aklımızın takati, erdiği yerde biter...
Yok iken hiç bir madde,
Yok iken hiç bir model,
Senindir her nesneye şekil veren ulu el...
Hikmetindeki sırrı bizlere aratan sen,
Yârabbi, her nesneyi iptida yaratan sen...
Senin halkettiğinden yapıyorsak bir şeyler,
Senin sonsuz gücüne kulların gücü n'eyler?.
Yarattığın maddeye vermek isterken şekil,
Yine sendendir kerem, yine sensin el-Vekîl.
Bilmeyiz beynimizin içinde ne sır saklı,
Salarız enginlere beynimizdeki aklı...
Senden olamaz asla gizlimiz ve saklımız,
Neye benzer, dirheme vurulur mu aklımız?..
Bunları düşünmeye aklı veren de sensin,
Mübdi'sin, âlemleri iptida halkedensin...


EL-MU'ÎD


Yeri yükselten göklere, göğü yere indirensin,
Dolunca verdiğin ömür, can çerâğın söndürensin,
Öldükten sonra iade edersin yeniden ruhu;
el-Mu'îd vasfınla yârab, hak hayata döndürensin...
Yârabbi...
Şüphesiz ki ölüm bir son değildir,
Alırsın Ölüm ile fânî hayattan bizi.
Uyarız dön emrine,
Bitirince dünyada şu kısa süremizi.
Biliriz ki bu dünyada kimseler payidar kalmaz,
Kalır aklımız dünyada, dön diyince durmak olmaz..
Son buldu saltanatı cümle hükümdarın,
Dün yaşadık, bugün varız, var mı bizim için yarın?
Biner İblis'in atına mahmuz vurur,
Bir türlü gafil nefsimiz yola gelmez, gemi almaz...
Görmektesin Yâ İlâhî,
Binip de nefsin atma,
Serâzad seyiplenen şu azgın ruhlu güruhu;
Bilmezler mi alan sensin bedenden,
Hesap için yine verensin ruhu...
Yârabbi, kıyamette hesabı göreceksin,
Boynu bükük, elimizde amel defterlerimiz,
Elbette bu defteri yine sen düreceksin...
Nereden geliyoruz, nereye gidişimiz?
Öldükten sonra ruhu yeniden vereceksin,
Günâh ve sevâbları bir bir sereceksin,
Verdiğin ruhu bir tel gibi gereceksin...
Biliriz, bir ölümle bitmez bizim işimiz,
Bir başka olacaktır ikinci gelişimiz...
Hükümdar sensin Yârabbi, kral kimdir?
Emrine uymayanlara azabın elimdir...
Biz seni Rahman biliriz, Rahîm biliriz,
Senin emrinle ölür, emrinle diriliriz...
Yârab, bağışlayan sensin o çetin azabından,
Rahmetine sığınırız yine senin gazabından...
Fânî biziz, hep bakî olan yalnız sensin,
El-Mu'îd'sin, ruhları iade edensin..


EL-MUHYÎ


Nebat köküne özsuyu, damara kan veren sensin,
Engin denize damlayı, zamana an veren sensin,
İhya edensin her şeyi, el-muhyî sensin ilâhî;
Alan sensin canı tenden, cansıza can veren sensin.
Yârabbi...
Tarlada yeşil başağa nasıl veriyorsan dane,
Sensin bağışlayan canı, ruhu veren her bedene.
Bir bakarız ki toprakta, tohum durmuş tomurcuğa,
Can bahşeden sensin ana rahminde çocuğa...
Bağışlayan sensin bir ömürlük zamanı bize,
Yaratan sensin bedeni, veren sensin canı bize.
Bizi halkedeceğini bilirdin ezelden beri,
Hulka vesile edensin fânî bedenleri...
Yoktu fânî bedenimiz, yoktu hayatımız,
Elbet senin kudretinde yine memâtımız...
Veren sensin bedenlere sağlık ve selâmet,
Varlığını ihtar eder en küçük alâmet.
İnandık ki yaratansın,
İhya edensin gönülleri.
Çileten sensin bülbülü verdiğin hasretle,
Sensin güzelleştiren dalında gülleri...
Nebatta tohumu, canlılarda dölü,
Bir zaman bekletirsin âtıl ve ölü.
Sonra vesile edersin her birini bir bedene,
Vâris edersin her geleni bir gidene...
Devreder durur hayat,
Tükenirken bir nesne tamamlayıp ömrünü,
Yerine kâim edersin öbürünü.
Buhar olup uçar su,
Bulut olur, yağmur yağmur toprağa yağar,
Sel olur akar denize,
Deniz gibi dalgalanır canlılar;
Biri ölür, biri doğar...
İnayet senden İlâhî,
Ya etmezsin, ya edersin.
Vîran edersin âbâd ettiklerini,
Can bahşedip, yeniden ihya edersin.
Yâ İlâhî, yarattığın her şey güzel,
Yaptığın her-şey iyi;
İhya edensin âlemi, sensin el-Muhyî...


EL-MUMİT


Ebediyyen var olansın, seksiz var idin ezelî,
Yakasındadır her nefsin, tadacağı mevtin eli,
Hayat gibi ölümü de halkeden sensin ilâhî;
el-Mümît’sin, vadesinde gönderen sensin eceli.
Yârabbi...
Eceli gönderen sen,
Ölümü yaratan sen,
Can verdiğin bedene mevti uygun gören sen,
Ölümün şuuruyla doğarken ağlatan sen...
Sana dönecek ervah, toprak olacak beden,
Dönmedi bunca zaman dünyayı koyup giden...
Can verdiğin her beden dünyaya gelecektir,
Gülecekse dünyada ömrünce gülecektir.
İmân eyledik Yârab,
Her nefis mevti tadıp, mutlaka ölecektir...
Fânî bedeni yiyecek, üstünde gezdiği yerdir,
Ölüm her canlıya bir gün mutlak mukadderdir...
Dün doğumuna sevinç,
Yarın ölümü için tutulan yasıdır.
Bir ömürlük ödünç aldık zamandan,
Bu dünya elbette imtihan dünyasıdır...
Doğan her nefis bir gün ölecektir mutlaka,
Biz ki fânî kullarız, Allah'a mahsus beka...
Ölüm bir son değildir,
Bir eşiktir fena ile beka arasında.
Yerli yerindedir her şey,
Herkes kendi sırasında...
Sırası gelen doğar, sırası gelen ölür,
Her gün ağlayan ölür, her zaman gülen ölür...
el-Mümît vasfın ile yaratan sensin ölümü,
Nedir bu atâlet Yârab, cemiyet sağ mı, ölü mü?.
Bahşettiğin canı taşır,
Verdiğin rızkı yeriz de;
Yine de yürümeyiz bize gösterdiğin izde...
İltica sana Yârab, yaşarken de, sonra da,
Yetişen sensin her an kullarına imdada...
Biraz iz'anı olan keser mi senden ümid?
Sensin bahşeden ruhu, elbette sensin Mümît...


EL-HAYY


Doğan günde, esen yelde, açan gülde murad sensin,
Diyen dilde, yapan elde, çalan telde sanat sensin,
Söner güneş, kayar yıldız, her hayatın bir sonu var;
Hayy sana münhasır yârab, sonu gelmez hayat sensin.
Yârabbi!..
Tomurcuğa durur dallar,
Tomurcuk döner çiçeğe.
Meltem meyveleri sallar
Sonu bilinen gerçeğe...
Akşam olur, döner rengi dağların.
Döner güneş, döner dünya, döner su
Buza, kara, buhara...
Döneriz günü gelince, dön emrinle sana biz;
Beden olur, toprak olur, hayâl olur döneriz...
Sultan olsak sonu belli, köle olsak ne çıkar?
Ateş olsak, cirmimizce bir yer yakar söneriz.
Sönmeyen sensin İlâhî, dönmeyen sensin.
Dönen biziz verdiğimiz sözden Bezm-i Elest'te.
Yaprak solar, ağaç kurur, devrilir;
Ağaç, ağaç iken sonunu bilir...
Yapraklan eller gibi açılır da semâya,
Kökleriyle seni arar derinde.
Gölgesiyle, meyvesiyle sana şükrü edaya
Gayret eder ona hayat bahşettiğin yerinde...
Ruhsuz sandığımız dünya, güneş., ay;
İlâhî cezbenle devreder durur,
Verdiğin hizmette eylemez kusur...
Biz garip bedenler, bunca ham ervah,
Sana dikleniriz, eyvah ki eyvah!..
Biliriz ki, ölecektir doğanlar,
Göçüp giden birer candır zaman içinde anlar...
Ebedî hayat senindir Yârab,
Senindir cümle zamanlar.
Hayy sensin İlâhî, sensin sonsuz hayat,
Senden hayat bulur cümle canlar...
Bedene can veren özge can sensin,
Ezelden ebede yaşayan sensin,
İmân ettik Yâ İlâhî,
Hayatı kendiyle başlatan sensin


EL-KAYYÛM


Her şey senin ile başlar, herkes şenden seni umsun,
Seni görmek isteyen göz, özünü özünde yumsun...
Sana -hâşa- yok diyenler, benliğini inkâr eder;
Zira zamanı başlatan, mekânı kuran kayyum'sun..:
Yârabbi!..
Senin verdiğin akıl elbet algılayamaz
Ne senden sonrasını, ne senden evvelini...
Kendini bilen akıl bendini çalkalamaz;
Ne yıldızlar kadar çok,
Ne de kumlar kadar az
Bir çizgide kalamaz...
Ne sorar sonrasını, ne arar evvelini.
Çocuğun kesse aklı, uzatır mı ateşe
O minicik elini?..
Var idin en evvelden,
Her şey yok olsa bile, hep var olacaksın sen...
Zaman nerde başladı, acaba nerde biter?
Kaç ışık yılı ırak bizlere galaksiler?..
Zerredeki dengeler, dengelenmeyen genler,
Kimin emriyle gezer uzayda gezegenler?..
Göl olan damlacıklar, buharlaşan dereler,
Bu sesleri nereden buluyor hançereler?..
Söyle biliyor isen, ey âciz akıl söyle!
Başlarını almış da nereye gider böyle
Serseri ve serâzad, çağlayan gibi güruh?..
Nerelerde dinlenir bin yıllardır bunca rûh?..
Karşılarken bunca yıl gelenleri gidenler,
Toprağı taşırmıyor toprak olan bedenler...
Yârabbi!..
Yaratanı inkâr etmek ne gaflet.
Bey etme özgelere, bizi kendine kul et!..
İmân olsun bu yolda gönlümüzün yolluğu,
Biz cihana sultanlığa değişmek istemeyiz
Âlemleri yaratan bir Allah'a kulluğu...
Yârabbi, Kâyyum sensin; yoktur senden evveli,
Seni ve sevdiğini severiz rızân için
Seni sevdik seveli...
İlâhî, yaşat bizi sana lâyık kul gibi.
Yârab, bizi uzak tut boş hayâller kurmaktan;
Serip de aklımızı dikenlere çul gibi,
Üstüne oturmaktan...


EL-VACÎD


Münezzehsin kusurlardan, hep müstağni olan sensin,
Dileyince verdiğini, isteyince alan sensin,
Mürâd eylediğin her şey hazır olur huzurunda;
Kaçış yok senden ey vâcid, gel diyince bulan sensin.
Yârabbi...
Hükmünü infaz etmeye,
Ya da kabzetmeye ruhu,
Gerek duyduğun anda bulursun kullarını.
Sonsuz kudret sahibisin, ermediğin yer yok,
Basîr vasfınla İlâhî, görmediğin yer yok...
Sırtını senin verdiğin kudrete yaslayanlar,
Kibre ram olup da, ilâhlık taslayanlar
Nerdeler? Hiç birinden eser yok...
Sonsuz gücünden özge güce yoktur ihtiyacın,
Sonu geldi emrin ile nice tahtın, nice tâcın...
Ol der isen oluverir her şey,
Dize gelir cüce önünde devler.
Dilersen âbâd edersin vîrân olan haneleri,
Emredersen vîrân olur evler...
Bulmak için aramana gerek yoktur senin Yârab,
Yarattığın her şeyi bulansın.
Gizlenmek ne mümkün senden,
Senden ne mümkün kaçış?
Sen isteyince bulan, el-Vâcid olansın...
Aklı olan elbette gizlenmeyi denemez,
Hiç bir yer asla senin ilminden gizlenemez...
Senden kaçan gafiller,
Senden gayrı sığınacak bulamaz.
Her yer senindir Yârab, her yerde sen varsın,
Kimse senin hükmünden, kaçmakla kurtulamaz..
El-Vâcid sensin İlâhî, bizi her an bulursun,
Sen karanlığı saran sönmeyecek bir nursun.
Sensin âciz kullarına merhametinle yaklaşan,
Sensin o sonsuz kudreti sonsuzluğu aşan...
Veren sensin, alan sensin,
Aramadan bulan sensin,
Duyan, bilen, gören sensin;
Cemâlini görenlerden eyle bizi Yârabbi!
Şefkatine erenlerden eyle bizi Yârabbi!..


EL-MÂCİD


Nice vasfeylesin kalem, keremini yâ rabbena?
Kullardaki meziyyeti eden sensin medh ü sena.
el-Mâcid'sin; şânın Yüce, sonsuzdur kadr ü keremin;
Hata örtmek yüceliği sana mahsus, yalnız sana...
Yârabbi...
Methine mazhar olur, iyi işler yapan kulun,
Tevbe etse bağışlanır yanlış yola sapan kulun.
Översin iyiliği, hayır ve hasenatı,
Seversin hayra olan her işi ve sanatı.
Rızânı kazanan kul, elbet sana yâr olur,
İnsanlığa hizmet eden lutfuna mazhâr olur...
Rızân için sevenler hedef olur sevgine,
Erer senin o yüce, o erilmez övgüne...
Kulun iyiliğini eyliyorken aşikâr,
Örtersin hataları...
Kapatır, fahşetmezsin suçlarını kulun,
Nadim olunca bağışlar,
Sararsın şefkatin ile...
Beyhude koşup dururuz nefsin emriyle nafile,
Geçer gider günlerimiz, binbir hata,
Bin gaf ile...
İhsanın bol, lutfun sonsuz,
Ölçüye gelmez keremin;
Sensin bizi âkibetimizden eyleyen emîn...
Sarar sonsuz merhametin nice âsi kulu,
Şanın yüce, ilmin yüce, izzet ve celâlin ulu...
Bağışlarsın cümle kusurumuzu,
Faşedip de âleme bizi utandırmazsın.
Yüceltir hayatımızda senin verdiğin şeref,
Dilersen tenzil edersin,
Dilersen edersin ref...
Senindir şereflerin yücesi,
Şanın en ulusu senindir;
Yârabbi, kibrimizin yücelttiği gönlü,
Lutfunla tevazu gölüne sen indir...
El-Mâcid sensin İlâhî, düşenleri kaldıransın,
Bizi muhabbet gölüne şefkatinle daldıransın,
Azamet ve muhabbetin o yüce zâtında gizli;
Et yüreği gönül edip, muhabbetle dolduransın.,


EL-VÂHÎD


Sonsuz kürre ve zerreden yaratmışsın gökle yeri,
Yönetirsin kudretinle akıl almaz âlemleri, ef-Vâhid'sin,
Çoklukları yaratan tek ilâh sensin; yoktur zât ve sıfatının asla eşi ve benzeri...
Yârabbi...
Yoktur eşin ve benzerin, birsin...
Senin kudretin sonsuz, her şeye kadirsin.
Başlangıcın yoktur senin, bitmeyeceksin,
Ortağın yoktur senin, teksin...
Senin yarattıklarından
Olur mu hiç sana denk?
Senindir sonsuz hayat, senindir tam iktidar,
Sensin bitmeyen ahenk...
Hamakat ehlidir elbet sana şerik koşanlar,
Senin verdiklerinle çağıldayıp coşanlar...
Bilirsin gönüllerde nasıl belirir niyet,
Yârabbi sensin ehad, senindir vahdaniyet...
İnsan insana benzer, dağ dağa benzer Yârab,
Deniz denize benzer, bağ bağa benzer Yârab,
Deve hörgücü benzer devenin hörgücüne,
Bir kartalın gücü denk, bir kartalın gücüne.
Senin sonsuz kudretin hiç bir güce benzemez,
Senin gücün önünde başkasının gücü ne?..
Hiç kimsenin kemâli erişmez kemâline,
Benzemez hiç kimsenin cemâli cemâline...
Yarattığın insanlar çoğalır kumlar gibi,
Gökyüzünde yıldızlar yakarsın mumlar gibi,
Ormanlarda sayısı bilinmeyen ağaçlar,
Her dem bir başa konan yakut kakmalı taçlar,
Dallarda açan çiçek,
Uçuşan kelebekler.
Sayısız küçük böcek,
Senin emrini bekler...
Ağaç ağaca benzer, çiçek çiçeğe benzer,
Kimi zaman hayâller bile gerçeğe benzer.
Senin ulu varlığına hiç bir şey benzeyemez,
Birsin, teksin Yârabbi, Birazcık aklı olan ortağın var diyemez...
İmân ettik İlâhî, yok senden gayrı ilâh; Lâ ilahe illallah!..


ES SAMED


Yâ ilâhî yaratansın, yarattığın sana muhtaç
Sensin veren derde deva, her yaraya uygun ilaç,
Ne doğdun, ne doğuruldun; som bir kudretsin ilâhî;
Muhtaç biziz, es-Samed'sin; senin için yok ihtiyaç.
Yârabbi...
Hiç bir şey tevarüs etmedi sana,
Vârisin yok...
Yarattığın cümle varlık muhtaçtır sana,
Senin hiç bir şeye ihtiyacın yok...
Sensin merhamet eden mazlumların âhına,
İhtiyaç sahipleri yönelir dergâhına...
Dergâhına dayananlar asla eli boş dönmez,
Herkesin mumu söner, senin nurun sönmez...
Dergâhındır herkes için değişmez istikamet,
Yârabbi sensin Samed...
Senin gücünden yüce bir kudret yoktur hâşâ,
Yarattığın âlemler,
O sonsuz kudretini ta'zîmle eyler temâşâ...
Zâlimlerin azabına ferman gönderensin,
Dertlilere her dem derman gönderensin...
Yarattıklarının elbet bilirsin ihtiyacını,
Verdiğin dertlerin bilirsin ilâcını.
Gafil kullar istemese bile gönderirsin nîmet,
Kuşlar su içerken bile eyler sana minnet...
Kudretine kibredenler minnetsiz yaşar gider,
Biner de nefsin atına, hep haddini aşar gider,
Kimi sürünür toprakta sürüngenler gibi,
Kimi ceylanlar misali koşar gider...
Ne zaman alacağını, ne zaman vereceğini,
Meyveleri ne zaman dereceğini
Yalnız sen bilirsin Yârab...
Kinline gazab ederek.
Celâlinle kahredersin.
Kimine şefkat gösterip,
Nice erümez nimeti ihsan edersin...
Her zaman muhtacız sana,
Yâ îlâhî kahrın da hoş, lutfun da hoş;
Es-Samed'sin çevirmezsin
Dergâhına gelenleri eli boş...


EL-KADİR


Pâdişâhlar pâdişâhı, ebed devlet sana mahsus,
Akılların almadığı ulu hikmet sana mahsus,
Fâni nefse hükmetmeye muktedir değiliz yârab;
İktidar sensin ilâhî, sonsuz kudret sana mahsus.
Yârabbi!..
Sensin pâdişâh,
Kibredip kudretine nice müsellah,
Varıp helak oldular neûzubillâh!..
Gücüne güvenen nice pehlivan,
Hüsnüne kibreden nice nevcivân,
Kibrin zirvesine tırmandıkları bir günde,
Kahroldular o sonsuz kudretinin önünde...
Nefs dizginini çözüp, gemler vurdular ata,
Kanıp bir ömürlük boş saltanata,
Nice hünkâr, nice sultan kapatarak devrini,
Yok olup gitti...
Senindir İlâhî erilmez kudret,
Helak ettiklerin olmadı ibret,
İbret alamadık fırtınalardan,
Boşa akıp gitti gözyaşı ve kan,
Yalnız sende ümid, hep sende güman,
Rahmeyle, kahretme Yârabbi bizi,
Gaflet mi bürüdü gözlerimizi?..
Bir kuşcağız gücümüze kibredip,
Cehennem yakarız meş'alemizde...
Muktedir sensin İlâhî, iktidar sendedir Yârab,
Nerde hani hükmedenler?
Şimdi hepsi birer serâb...
Nice azgın kavim,
Kibrederek güçlerine;
Mermerden bina oydular kayaların uçlarına...
Kendilerinde vehmedip kudreti,
Çektiler üstlerine o heybeti, o hiddeti;
İçi boş birer kamış oldu bedenleri,
Yakalayamadı mermer sütunlar uçup gidenleri.
Güvenip de güçlerine, etmediler sana bîad,
Nerde Semûd kavmi, hani nerde Ad?..
Sensin Yâ İlâhî, Kadir-i mutlak;
Biliriz, sana baş eğmeyen kudret,
Sonsuz kudretinle olacak helak!..


EL-MUKTEDİR


Yarattığın her varlıkta kudretinden bir zerre var,
Âlemlerin üzerinde, senindir sonsuz iktidar,
Ömürlerince hükmedip, göçüp gitti nice sultan;
Muktedir sensin ilâhî, ezelden ebede kadar...
Yârabbi...
Sendedir ekmel-i kudret,
Kudretliye verdiğin kudrette sen varsın.
Yaratan sensin İlâhî cümle âlemleri,
Bilen ve öğreten sensin cümle ilimleri,
Hikmet erbabına verdiğin hikmette sen varsın,
Hükmeden sensin elbet yarattığın âlemlere,
Ebedî iktidarsın...
Merhametin engin, ilmin çok derin,
İblis'e uymamışsa akıl verdiklerin;
Düşünmekte ve elbette bilmektedir,
Sensin her şeye muktedir...
Hiç bir kudret gelemez kudretinin üstesinden,
Yine sana sığınılır gazabından,
Sana iltica edilir senden...
İktidar bahşettiğin onca kral, onca sultan,
Şimdi nerdeler?..
Kalkınca görülür gözden perdeler;
Sırtı yere gelmeyen nice pehlivan,
Şimdi sırtüstü kara yerdeler...
Ezelî sendin iktidar,
Ebede kadar sensin iktidar.
Bir zaman muktedir olur kulların,
Onlara zaman ve imkân verdiğin kadar...
Bileğimizdeki kuvvet,
Bize hükmettiren kudret,
Biliriz ki Yâ İlâhî senden gelmektedir.
Nefse hükmeylemek bile,
Kolay gelir dile...
Kudret elden gidince çekilen çile
Senden gelmektedir...
Sensin erilmeyen kudret,
Sensin el-Muktedir!..


EL-MUKADDÎM


Yarattığın kürre-i arz, tükenecek dönedöne,
Sen dilersen dönderirsin kullarını tek bir yöne,
İstesen zeül edersin, bırakırsın en geride;
Murad etsen, izzetinle alırsın kulunu öne...
Yârabbi...
Sen bilirsin içimizden geçenleri,
Bağışladığın zamanı bir su gibi içenleri...
Bilirsin kullarının kalbinde nedir niyet,
Bilirsin nasıl büyür kibirle enâniyet...
Tartarsın terazinde cümle terazileri,
Tutup sâlih kulunu geçirirsin ileri...
Sevmezsin tembelliği,
Bilirsin çalışanı.
Makbuldür sence emeğin ter ile karışanı...
Emredersen çekilir,
yerinde durur nehir,
Dilersen her şeyi bir an eylersin tehir...
Birinin düşünmekten beyni eline düşer,
Birinin tıkınmaktan karnı dağ gibi şişer,
Biri çam, gölgesinde severken bir hayâli,
Birinin çalışırken ensesinde boza pişer,
Elbette zayi olmaz indinde mıskal kadar
Hayr ile şer...
Gerek görürsen bitirirsin sultanın saltanatını,
Dilersen takdîr edersin sanatkârın sanatını,
Verirsin bu dünyada ve ebedî âlemde
Hakkettiği mükâfatını...
Dilersen mükâfatlan âhirete tehir edersin,
Dilersen bu dünyada hayatı zehir edersin...
İstersen takdir edersin kuluna sonsuz mücâzât,
Dilersen bağışlayıp, edersin âzât...
Kişiyi niyetince döndürürsün bir yöne,
Dilediğini bırakırsın geride,
Dilediğin kullarını hemen alırsın öne...
Hikmetinden suâl etmek değil hâşâ haddim,
Kerem senden Yâ İlâhî, sensin el-Mukaddim


EL-MUAHHÎR


Sen sabırsız kullarına zamanı zehir edersin,
Saadetle geçen demi, coşkun bir nehir edersin,
Elbette ki tehirinde vardır bir ilâhî hikmet;
Kimi zaman semereyi dondurup te'hîr edersin...
Yârabbi...
Bilen sensin her olayı zuhurundan önce,
Şüphesiz ki geleceği bilen sensin.
Yarattığın canlıların bilirsin her birini,
Görürsün encamını, bilirsin âhirini...
Gecenin karanlığını güneş ile silen sensin,
Her işinde bir hikmet var,
Her kışın sonunda bahar,
Hayrı da, şerri de erteleyensin...
Biz gafil kulların sâde bakarken zahire,
Çoğu kez isyan ederiz işimiz kalsa âhire...
Verdiğin bir felâketin
Belki selâmettir sonu.
Öfke tatlı, sabır acı,
Varsa da tehirde hayır, bizler bilemeyiz onu.
Sen bilirsin Yâ İlâhî,
Bizi ne bekliyor yarın,
Telaş fırtınası eser üzerinde umutların...
Boşa çıksa bir tek umut,
Yaş dökeriz bulut bulut...
Bilmeden hakkımızda hayır getirmeyen şeyi,
İhmal etmeyiz zâtından yalvararak dilemeyi.
Dileğimizi verirsen mağdur olacağız belki,
Yârabbi senden dilemek o kadar güzel ki...
İsteriz durmadan sonsuz hazînenden,
Hiç ümit kesmeyiz asla senden...
Dilersen vermezsin, dilersen verirsin,
Kimi zaman ertelersin, sen el-Muahhir'sin...
Her şey senden gelir,
Her şey sana döner,
Kulun senin rızân ile yükselir,
Yine senin gazabınla gayyalara iner...
El-Muahhir'sin İlâhî, erteleyensin,
Bilirsin felâketimizi yaptığımız hızdan,
Bizi bağışla ve koru sabırsızlığımızdan...



EL-EVVEL


Öncesi yok, sensin yârab başlangıcı yaratan el,
Yaratan sensin zamanı, seninle başladı ezel,
Yoktur senden önceleri, önü sensin cümle ilkin;
Her şey senin ile başlar; yârabbi sensin el-evvel
Yârabbi...
Sendin var olan ezelî,
Senden öncesini düşünmek muhal,
Ne zaman vardı, ne mekân,
Sensin başlatan zamanı ey Zü'l-Celâl,
Yoktur senden evveli...
Sendin ezelden beri şeriksiz ve yalnız,
Yoktu zaman, yoktu mekândaki hareket ve hız,
Sensin her şeyin evveli Yârabbi,
Bunu almasa da zavallı hafsalamız...
Sığar mı sonsuz hikmetin verdiğin âciz akla?
Düşündükçe idrâkimiz sallanır salıncakla...
Senin yüce hikmetin elbette aşar bizi,
Teslim oluruz sana, imân ederiz,
Biliriz haddimizi.!.
Ne kudret ki Yâ İlâhî,
Zaman yok, mekân yok, can yok...
Var olan sensin akıl almaz sonsuzlukta,
Bir ve tek...
Ne eşin var, ne benzerin, yapayalnız,
Ne yer var çiçek çiçek,
Ne gök var yıldız yıldız...
Bunu düşünmek bile aklımıza zor gelir,
Durgun idrâkimize birden anafor gelir...
Her şey senin hükmündedir,
Her şey senin elinde.
İmân ettik, teslim olduk, Ötesini bilmeyiz;
Sensin her şeyin evvelinde...
Yârabbi bağışla bizi hatalı sözlerimizden,
Sensin el-Evvel,
Düşünsek eriyip akar aklımız,
Bize lütfettiğin gözlerimizden...


EL-ÂHİR


Yârabbi senden dileriz, yüce lutfunu hidâyet,
İsmindir her işin önü, evveline yok bidayet,
Son merci şensin ilâhi, yoktur varlığının sonu:
el-Ahir'sin, âhiriyyetine yoktur nihayet...
Yârabbi...
Yoktu senden önce olan,
Yoktur senden öte konu,
Evvelin gibi sonsuzdur âhirin de Yârab,
Yoktur ebediyyen ulu varlığının sonu...
Ezel senindi İlâhî, senindir ebed,
Senin için söz konusu değil asla darlık,
Sensin hiç sonu olmayan, sonsuza hükmeden varlık.
Biz garip kulların sonu verdiğin can telindedir,
Yârab, evvelimiz gibi âhirimiz de elindedir...
Yarattığın cümle varlık
Verdiğin ömürle kâim,
Sensin sonu olmayan güç, sensin olan dâim...
Bilirsin encamımızı, rahmettensin bizlere sen,
Lutfeyle Yâ İlâhî,
Kolaylaştır şu hayatı, işimizi eyle esen...
Yarattığın görünen ve görünmeyen âlemlerin.
Bizim için sırrı öylesine derin,
Öylesine müphem ki İlâhî,
İznin olmazsa aşikâr âlemini dahi
Göremeyiz...
Erdirmek istediğin uzaklara ereriz de,
İstemediğin yakına asla eremeyiz...
Yarattığın her nesnenin
Bir ömrü ve bir sonu var.
Yapraktaki yeşil tırtıl,
Kelebek olur da ölüme uçar...
Yârabbi bizleri bırakma nâçar,
Bizlere merhamet eyle, kerem kıl;
İlâhî sırrı çözmeye yeter mi akıl?..
Ey âhiri olmayan sonsuz ve ebedî kudret,
Bağışla günâhımızı, hatamızı affet!..
Merhametine sığındık, sen bağışla bizi;
El-Âhir'sin, mâmur eyle âhiretimizi...


EZ-ZÂHÎR



Ey şavkı tüm âlemleri şefkat ile kuşatan nûr,
Her yerde sen, her şeyde sen; arayanlar şeni bulur,
Yarattığın her nesnede sonsuz kudretin aşikâr;
ez-Zâhir'sin yâ ilâhi, her şeyde edersin zuhur...
Yârabbi...
Aşikârsın yarattığın her nesnede,
Her şey senin ulu varlığına delil.
Şefkatin var tomur tomur açan bahar dalında,
Azametin doğan günde ey Rabb-ı Celîl...
Haşmetin aşikârdır yıldızlı gökyüzünde,
Na'îm vasfın belirir çiçekteki balözünde...
Kudretinle gecenin zulmetini nûr edersin,
Yağan karda, açan gülde,
Belirir, zuhur edersin...
Yarattığın her güzelde,
Senin nisbî cemâlin var. .
Seni tesbîh eder ırmak, seni tevhîd eder dağ,
Seni açar çiçek çiçek bahçe-bağ,
Seni söyler ıtır kokulu rüzgâr,
Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar...
Sensin her işinde mahir,
Sensin her nesnede zahir,
Sensin cümle müphemiyet içinde aşikâr...
Görünürsün her zerrede o İlâhî hikmetinle,
Bilemeyiz nicedir keyfiyetin,
Aşikârsın celâlinle, cemâlinle, izzetinle,
Fevkindesin Yâ İlâhî, kulda âciz basîretin...
Her varlıkta kudretinden nişane var,
Sensin müphemiyetlerde olan aşikâr...
Bizi bağışla İlâhî,
Affet basiretsizliğimizi.
Nasıl farketmezse balık,
Yaşadığı o engin denizi,
Farkedemiyorsak eğer affeyle bizi ey Hâlık...
Aşikâre görmek için erilmez cemâlini,
Lutfeyle bizlere Yârab, imânın kemâlini...
Seni göremez bu gözler ey muhteşem nûr,
Ez-Zahir vasfınla Y. rab, gönlümüzde eyle zuhur.


EL-BATIN


Algılayamaz beş duyu, tasavvur edemez idrâk,
Ey görünen-görünmeyen âlemlere hükmeden hak!
Gönül gözüyle görene, aşikârsın her nesnede;
ey el-Bâtın, ulu zâtın her tür keyfiyetten ırak...
Yârabbi...
Münezzehtir her kusurdan ulu zâtın,
Mübarek ve müşerreftir elbette cümle sıfatın.
Bilinen duyularla bilinmez mâhiyetin,
Aşikâr olsan da, ridâsındasın hikmetin;
Sana delil olur ancak yarattığın kâinatın…
Senin yüce sıfatların vasfedilmez sözler ile,
Kimseler görebilemez zâtını şu gözler ile...
Elbet kördür kâinatta kudretini görmeyen göz,
Elbet birer kuru laftır mâsivânda söylenen söz.
Nîmeti beklenen sensin, Rahmeti gözlenen sensin,
Sensin her şeyde var olan İlâhî,
Yarattığın her nesnede gizlenen sensin...
Yakınsın bizlere şahdamarımızdan,
Sensin her şeyi kuşatan, her şeyde var olan...
Algılayamaz aklımız keyfiyetini,
Farkeder mi bir zerre, içinde olduğu bütünü?
Her şey senin eserin, sen ey ulu sanatkâr,
Elbette sanatında, eserinde özün var...
Tabiattaki ahenk,
Tavus tüyündeki renk,
Elbet senin erilmez ve anlaşılmaz sanatın,
Sensin dize veren takat,
Sensin veren göze nuru,
Sensin tükenmeyen kudret, sensin bitmez şefkat,
Sensin gönlümüze veren huzuru...
Ey sevgili, bize bizden yakınken,
Sonsuz muhabbetinle hep özlenensin.
Sen ki yarattığın kalbin her zerresine,
Sevda sevda, nakış nakış gizlenensin...
Sensin özünde gizlenen sonsuz kâinatın,
Sensin İlâh, sensin el-Bâtın...


EL-VÂLÎ


Sen ey ebedî hükümdar, ey ilâh-ı müteâli,
Sensin devreden mekânı, zamanı eden tevâli,
Hâkimisin kâinatın, senin hükmündedir in'âm;
Yönetirsin âlemleri, ulu vasfındır el-Vâlî...
Yârabbi...
Her şey senin yed-i kudretindedir,
Sensin yönlendiren, sensin yeden,..
Yarattığın muazzam kâinatı,
Sensin tedvîr ve idare eden...
Senindir, sana dönecek her rûh ve her beden,
Sürecek sensin sonsuz saltanatı...
Sana malûmdur her şeyin her anki ahvâli,
Hükmeden sensin İlâhî,
Sensin el-Vâlî...
Sensin idare eden sonsuz âlemleri,
Sensin getiren huzuru, silen elemleri,
Sensin keşfettiren kullarına kâğıdı,
Sensin yönlendiren kalemleri...
Her kim ki gönül dilinden anlar,
Gönlünde devredip durur cümle zamanlar...
Kim ki batırır kalemi gönül okkasına,
Bil ki gönlünü nakşeder kâğıdın ortasına...
Seni nakşetmeyen kâğıt kış gibi ayazdır,
Cümle siyahlığı emmiş bir soğuk beyazdır...
Yâ İlâhî, kalemlere aşkı et mürekkep,
Senin rızâna uygun sevgileri yazdır...
Yârabbi, yönetensin gözleri, gönülleri,
Açtıran sensin bahara tomurcuk gülleri.
Sensin saniye sekmeden dünyayı döndüren,
Sabaha yakıp güneşi, akşama söndüren...
Sensin dünyayı döndüren güneşin çevresinde,
Turunu tamamlatan bir senenin sesinde...
Yönlendiren sensin bizi hayra ve şerre;
Kaybolmaz indinde senin hayır ve serden zerre.
Hayrı gönderen sensin, şerri isteyen biziz,
İpimiz nefsin elinde, biz artık biz değiliz...
Malumdur kullarının sana cümle ahvâli,
Yönelt bizi selâmete, sensin el-Vâlî...


EL-MÜTEÂLÎ


Akıl ermez hikmetine, kimseler bilmez nicesin,
Zahir vasfınla gün gibi, bâtın vasfınla gecesin,
İzzet, şeref, hükümranlık yalnız sana mahsus yârab;
Vasfındır el-Müteâlî, yücelerden de yücesin...
Yârabbi...
Ulaşamaz hiç bir güç, sendeki sonsuz güce,
Yârabbi sensin ulu, İlâhî sensin yüce...
O kadar ulusun ki, akıl almaz azametini,
Yönetirsin o ebedî ve ulu devletini...
Yücelttiğin kulların bırakıp rütbe-ricâli,
Son nefeste anladılar ki sensin el-Müteâlî...
Öylesine yücesin ki,
Zerre kalır yarattığın âlemler.
Senin azametine ram olur cümle azamet,
Seni ta'zîm eder gökler, seni ta'zîm eder yer.
Yücesin ey yüce Rabbim,
İlmin-hikmetin yüce,
Minnetsiz kullarına bile himmetin yüce,
Sensin yarattığının rızkına olan kefil,
Bizlere lütfettiğin nîmet yüce...
Bizler ki kibrederiz verdiğin kudret ile.
Oysa cümle kudretten, sendeki kudret yüce...
Nice kavim helak oldu kahrınla,
Nice devlet doğup battı,
Sencileyin hükümdara ebedî devlet güzel,
Şükrederiz kahrına da Yârabbi,
Ama Rahîm sıfatınla verdiğin rahmet güzel...
Ulu sensin, yüce sensin,
Yoktur yüceliğinin elbette hududu,
Sensin ibâdet dergâhı, sensin âlemin ma'bûdu.
Yüceliğini fikretmek bile yüceltir kulunu,
Aydınlatırsın nurunla
Zulmete düşen yolunu...
Bilirsin encamını yarattığın her nesnenin,
Ezel senin, bugün senin, ebed senin...
Bilirsin kullarının işlediği cümle ef ali;
Yücelik sana münhasır, ey İlâh-ı Müteâlî...


EL-BER


Çözülmeyen düğümleri çözmeye verensin izan,
Lutfedensin yarattığın her varlığa sonsuz ihsan,
Sen ki zorluk çıkarmazsın hiç bir işte kullarına;
Vasfın el-ber, eden sensin cümle zorlukları asan.
Yârabbi...
Diler isen dağları bir yan edersin,
Kavrulan ıssız çölleri yaşanır mekân edersin.
Izdırap yüklü zamanı pervan edersin kuş gibi,
Lütfettiğin kullarına bir devri bir ân edersin...
Sensin merhamet menşei,
Sensin gariplere medar,
Bizim ne hükmümüz olur Yârabbi,
Gücümüz bir zerre kadar...
Sensin cümle zorlukları kolaylaştıran,
Sensin lütfedince dağlar aştıran...
Sensin onca engebede
Yol gösteren bir küçücük karıncaya,
Ta küçücük yuvasına varıncaya...
Sensin göçmen kuşlara gökyüzünde çizen iz,
Senin verdiğin iz'anla sahili bulur deniz...
Sen merhamet edersen, azları bol edersin,
Sen dilersen dağları, denizi yol edersin.
Sensin merhamet eden kulundaki feryada,
Sensin her darlıkta yetişen imdada...
Kalmışsa bir kulun ıssız sahralarda,
Yetişen sensin ona, bırakmazsın darda...
Zorda kalan kullarını ayırmadan âkil-deli,
Yetişirsin Yâ İlâhî, uzatırsın yardım eli...
Sen ki garip yolculara Mağraları han edersin,
Kolaylaştırırsın cümle zorlukları,
Gani hazinenden ihsan edersin...
Eyleyen sensin İlâhî, kullarına muavenet,
Sana gelen zorlu yolda Yârab sen bize yardım et...
Sensin zoru kolay eden, sensin el-Ber; Allah ü ekber!..


ET-TEVVAB


Ya ilâhî sensin cümle sorulara tek bir cevâp,
Silensin onca günâhı, yazansın misliyle sevâp,
Bağışlarsın nadim olup, sana rücû edenleri;
Teşvik edersin tevbeye, kabul edersin ey tevvâb.
Yârabbi...
Bağışlamak için beklersin bir vesile,
Affedersin kullarını sonsuz merhametin ile...
Anne bile yavrusuna senin kadar değil müşfik,
Affetmek için kulunu tevbeye edersin teşvik...
İstemezsin âsî olup, muhatap olsun cezaya,
Reva görmezsin bizleri cevr ü ezaya...
Şüphesiz ki bağışlanır
Nadim olup da gelen ulu dergâhına.
Bedel sayarsın İlâhî,
Bir nasûh tevbesinî, kulun bin günâhına...
Yârabbi gazabın zorlu,
Azabın öylesine çetin
Ki, cümle cihanı yakar bir anlık hiddetin...
Biliriz ki Rahîm'sin,
Kahrından daha çoktur merhametin...
Hulûs-i kalp ile sana yönelse bir kul,
Elbette tevbesini eylersin kabul...
Sen ki arzu etmezsin kuluna zulmetmeyi,
Hilminle ertelersin vereceğin cezayı.
Sensin tevbelerin yöneldiği yer,
Biz âciz kullarız Yârab,
Sensin Ekber!..
Duyarsın gönüllerden yükselen cümle âhları,
Bir ufak tevbeye Yârab,
Bağışlarsın günâhları...
Sana yöneliriz hatalarımızdan,
Sana el açarız mağfiret için,
Bağışlayan kudretine el açmamak niçin?..
Yârabbi sensin et-Tevvâb,
Sensin bağışlayan cümle günahları.
Tevbe ediyoruz, Yâ İlâhî binlerce kerre,
Binlerce kerredeki kerreler kadar tevbe,
Yarattığın kâinattaki zerreler kadar tevbe!..


EL-MÜNTAKİM


Ya ilâhî istemezsin kulların eylesin niza,
Tevbe edene rahimsin, eylemezsin asla ezâ,
Kalmaz elbet ettikleri kullarının yanında kâr;
el-Müntakim'sin ilâhî, hükmündedir rûz-i ceza...
Yârabbi...
El-Müntakim'sin, lâkin uymaz intikam şânına,
Âdilsin, hükmedersin adlin ile...
Elbette zâlimleri zulmünde boğarsın,
Sen ki zulmet üzerine nurunla doğarsın...
Bilirsin kim ne eylemiş,
Ayırırsın hak ve nahak,
Verirsin müstahak olduğu cezayı mutlak...
Müntakim vasfın ile hükmedersin cezaya,
Sana sığınmayanların elîmdir azabı,
Çekerler üstlerine İlâhî gazabı...
Rahmetin gibi sabrın da sonsuzdur,
Lâkin isyan edenlere, küfrân edenlere,
Binip nefsin kanadına pervan edenlere
Azabın çetindir...
Kudretine kibrederek mazluma zulmedene,
Elbette engel olan senin kudretindir...
Herkes yüce huzurunda verecektir hesabını,
Kahrolacaktır İlâhî,
İnkâr eden Resulünü, inkâr eden Kitabını...
Bunca vasfın ile Yârab,
Sarmışsın cümle kâinatı.
Neyleriz biz şu dünyada
Üç-beş günlük saltanatı?
Af f eylemez sen İlâhî,
Kime sığınırız senden?
Ayıran sensin hayrı serden,
Ruhu bedenden...
Sensin sâlih kullarına her dem Rahîm,
Sensin yine el-Müntakim...
Titrer bu korku ile yer,
Titrer cümle feza.
El-Müntakim'sin, senindir yevm-i kıyamet,
Senindir rûz-i ceza...


EL-AFÜV


Sen dilersen sevdiğine sırrını izhâr edersin,
Gazabınla kullarına kâinatı dar edersin, el-afüv'sün,
Bağışlarsın bir tevbeye bin günâhı; nail edip rahmetine,
Affına mazhar edersin...
Yârabbi...
Sen bilirsin nefse uyup
Yanlış yola gidenleri,
Sonra nadim olup da yaptıklarından,
Mahzun olarak çekilip bir bir saptıklarından,
Yüce dergâhında boyun bükenleri,
Hicâb ile, hicran ile çile çekenleri;
Affedersin el-Afüv sıfatın ile...
Sen bilirsin elbette yarattığın kullarını,
Affedensin, tevbe edip, tevbesini bozsa bile;
Kereminle aydınlığa çevirirsin yollarını...
Sen Üâh'sın, Yaratan'sın,
Elbette affetmek yaraşır yüce şanına.
Yüz süren kul bağışlanır,
Senin ulu dergâhına, senin yüce divânına...
Biliriz sonsuz celâl, sonsuz azametini,
Biliriz hiddetini, biliriz şiddetini,
Biliriz Yâ İlâhî tükenmez devletini,
Biliriz şefkatini, biliriz himmetini,
Biliriz kullarına sonsuz merhametini...
Sıkçadır İblis'e kaptırıp yakamızı,
Doyum bilmez şu nefse uyduğumuz...
Çokçadır ensemizde nefs ıslığı duyduğumuz,
Asıp da yıldızlara kibir ve cakamızı...
Sensin bilen, sensin gören, sensin duyan;
Yaptığımız cümle işler elbette sana ayan...
Çoktur hatalarımız, çoktur günâhımız,
Sensin merhamet menşei, sensin penâhımız.
Sana sığınırız Yârab, senden bekleriz himmet,
Yetiş bize Yâ İlâhî, ey sonsuz merhamet!..
Düşürme bizi dünyada âh ü zara,
el-Afüv'sün Yârab, yakma bizi nâra...


ER-RAUF


En yüce merhamet senin, en ulu devlet senindir,
Şükür sana, minnet sana; çünkü her nîmet senindir,
Cümle ananın şefkati, şefkatinden zerre değil;
er-Raûpsun yâ ilâhî; kemâl-i re'fet senindir...
Yârabbi...
Anlayana her gecen Kadir gecesi,
Senindir Yâ İlâhî, merhametin en yücesi...
Nice ana çoğu zaman ulaşmazken evlâdına,
Sensin ulaştıran Yârab, kullarını maksadına...
Nice seven, sevdiğini getirmezken bile yâda,
Sen ki, sevdiğin kuluna olursun şefkat deryası,
Esirgemezsin sevgini her iki dünyada...
Bin çerâğ aydınlanır kulun "Allah" sesinde,
Sararsın Allah diyeni şefkatin zirvesinde...
Annelere şefkati ihsan eyleyen sensin,
Sevgisiz kalanları sevginle besleyensin...
Sevda olup, buhur buhur gönüllere dolan sensin,
Sevdiğin kula serapa sevda olan sensin...
Düşerse toprağına sevdanın bir zerresi,
Bin sene sermest döner İlâhî yer kürresi...
Sevdaya lezzet verensin ballar gibi petek petek,
Yârabbi ne bahtiyarlık senin sevdiğini sevmek...
Şefkatin ve sevgilerin
Ana kaynağı sensin tek,
Sevgindir rengârenk açan çiçek çiçek...
Ne bahtiyar kullarındır
Erenler rif atine,
Ne mübarek kullarındır Yârabbi,
Nail olanlar senin erilmez şefkatine...
Sen ki lutfeyledin bize bu en güzel dini,
Sen ki aşikâr eyledin hükmünle kendini,
Yârab, bu gafleti, bu öfkeyi, bu kini
Üzerimizden lutfunla zail eyle,
Senindir merhamet, senindir kemâl-i re'fet,
Bizi her dem İlâhî dergâhına mail eyle;
er-Raûf vasfınla Yârab, şefkatine nail eyle...


MALİK ÜL-MÜLK


Üstünde olduğumuz mülk, lütfettiğin inayettir,
Verdiğin mülke tapanlar, hep erbâb-ı denâettir
Mâükü'l mülk'sün ilâhî; sensin tek sahibi mülkün;
Verdiğin mülk de can gîbi, geçici bir emânettir...
Yârabbi...
Senindir tek hükümranlık,
Son senindir, ilk senindir...
Ne varsa yerde ve gökte senindir tasarruf hakkı,
Dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın,
Mâlik sensin, mülk senindir...
Senin vermediğine veremez kimseler Yârab,
Alamaz kimse elinden senin verdiklerini,
Dilediğine verirsin geçici bir hükümranlık,
Dilediğine açarsın o sonsuz göklerini...
Ebedî hükümrân sensin, kullarınki bir anlık.
Açılınca gönül gözü,
Kalkınca gözlerden perde;
Genişleyince ufku verdiğin idrâkin,
Biliriz her şey senindir gökte ve yerde,
Yine de kapılırız cilvesine nefsin,
Bir gözümüz gökte, bir gözümüz yerde,..
Deriz ki gaflet ile, mal yongasıdır canın,
Kapılırız işvesine seyreden nazlı zamanın;
Deriz ki bizim olsa
Şu saray, şu yalı,
Bilmeyiz ki bu dünyada bizleriz mülkün hamalı,
Kim götürmüş son seferde
Kendinin sandığı malı?..
Yâ İlâhî sen koru doymayan gözden bizi,
Eyleme gönlümüzü nefsin arzusuna râm,
Helâlinden nâsib eyle, az olsun;
Verdiğin çokluk içinde gizlenmesin tek haram...
Yâ İlâhî, niceleri hükümrân eyledin,
Verdin tasarrufuna güneş batmayan ülke...
Tahtı havada seyreden hazreti Süleyman'ın,
Kırk yıl sürdü saltanatı.
Mâlikü'l Mülk'sün Yârab; bize lütfet kanâati,
İstemeyiz kırk senecik Süleyman olmayı mülke ...


ZÜL-CELÂLİ VE'L-İKRAM


Azamet ve celâline eyleyensin âlemi râm,
Seni tâ'zım eder gökler, sanadır cümle ihtiram,
Keremin de azametin ve celâlin kadar yüce;
Celâl senin, kerem senin; ey zü'l-celâli ve'l-ikrâm.
Yârabbi...
Rivayet edilir ki; "Zü'l-Celâli vel-İkrâm"
Bunca ism-i şerifin içinde ism-i a'zam...
Her şey senin ilminde, bize düşer mi yorum,
Yârab, bildirdiğinden öteyi bilmiyorum...
Yalnız sanadır tâ'zîm, Tek sanadır ihtiram,
Azamet sahibi sensin, sensin ey Rabb-ı azim...
Elbette pek yücedir azamet ve celâlin,
Her mübarek sıfatın, fevkindedir kemâlin...
Sensin her şeyin döneceği istikâmet,
Yârabbi bunca şefkat, bunca azamet,
Muktedirken kahretme kâinatı kudretinle,
Beslersin âciz kullara bunca muhabbet...
Bir yandan cümle âlemi kudretine râm edersin,
Öte yandan nimetini bol bol ikram edersin...
Akıl ermez hikmetine,
Güç yetişmez kudretine,
İkramı bol olan Rabbim,
Hamd ü sena himmetine, binbir şükür nimetine...
Yarattığın âlemlere
Hükmedersin sonsuz kudretin ile,
Bağışlarsın kullarını sonsuz rahmetin ile,
Dilersen darlıkları kuluna meydan edersin,
Gazabınla bir anda dünyayı zindan edersin...
Hükümdarsın Yâ İlâhî,
Her zaman ferman senindir.
Derdi veren sensin,
Dertlere derman senindir...
Şüphemiz yoktur asla, her zaman inancımız tam,
Sanadır cümle tâ'zîm, cümle ihtiram,
Muhtacız merhametine
Yâ Ze'l-Celâlive'l-İkrâm


EL-MUKSİT


Eritip güneşi gökte, ayırırsın yedi renge,
Hangi san'atkar ulaşır yarattığın şu âhenge?
Her şeyi halkeden sensin, her şeyi yerli yerinde;
el-Muksit sensin ilâhî, senindir ilâhî denge...
Yârabbi...
Fezada bir gezegenin bozulursa dengesi,
Değişir o lâhzada gittiği yörüngesi.
Kaç derece meyilli,
Neden dik değil dünya?
Ey göz, sen ki bunca tükenişi gördün ya...
Var iken ispatına Allah'ın bunca delîl,
Hâlâ uslanmadın mı sen ey nefs-i zelil?..
Bu ırmak aka aka, bu yollar gide gide,
Bu dönüp duran âlem, nerede bulur denge?..
Adaletle yönetirsin âlemi,
Dengelersin neş'e ile elemi...
Adalet tam eşitlik değildir elbet,
Vardır biraz fazlalıkta İlâhî hikmet...
Akıtmak için dereyi dağı delersin,
Alemleri en ince hesapla dengelersin...
Bilirsin kim haksızdır, kimindir hak,
Bilirsin kim neye müstahak...
Yaratırsın kocaman ağaçta küçük kozalak,
İpincecik bir dala yerde verirsin kabak...
Senin İlâhî rahmetin yağmur olup yere iner,
Akar gider damla damla, toprağın bağrına siner,
Isıtırsın güneşinle engin deryaları,
Yere inen onca sular,
Buhar olup göğe döner...
Bırakmazsın hiç kimseyi perişan ve nâçâr,
Kırlarda bunca çiçek,
Kışın kurur, yazın açar...
Vurursun her zerreyi o ince mihenge,
Kur'ân sensin âlemlerde hatasız bir denge.
Yarattığın bunca toprak,
Kimi çorak, kimi münbit;
Dengeleyen sensin elbet ey el-Muksit...


EL-CÂMİ’


Sanadır cümle övgüler, senindir en yüce erdem,
Toplayıp ahenk içinde, yaşatırsın kulu her dem,
Cümle erilmezükleri toplarsın ulu zâtında;
el-Câmi(sin, kıyamette kullarını edensin cem’...
Yârabbi...
Toplayansın yüce erdemleri ulu zâtında,
Sen her kusurdan münezzeh,
Nezâhat senin cümle sıfatında...
Toplayıp düzen içinde
Görülmeyen zerreleri,
Zerrelerden halkedensin akıl almaz kürreleri...
Hem sevabı, hem günahı,
Ayrı ayrı cem'edersin,
Toplar cümle zamanları, bir küçücük dem edersin...
Çekmek için kullarını hesaba,
Gelmiş geçmiş ve varlığı silinmiş ervahı,
Toplar da huzurunda çekersin suâle.
Tartarsın sevabı, tartarsın günâhı,
Çarparsın en zorlu azaba.
Yârab düşürme bizleri orada bu hâle...
Ulu zâtında bunca yüce vasfı
Ulu hikmetinle topladığın gibi,
Toplarsın kullarını mahşerde huzuruna,
Kurumuş, boynu bükülmüş bir demet başak gibi.
Şerha şerha yarılır
Bağrımız, tabanımız,
Anlayan anlar nihayet, hükmeden sensin yalnız...
Bir zerre zayi olmaz
Günâhından, sevabından,
Gizlenemez hiç bir şey senin ince hesabından.
İsyanını kement edersin kullarının,
Cümle büyük laflarını ağzına gem edersin.
Yaşadığı, kendince onca uzun ömrü,
Gözlerinin önünde bir anlık dem edersin.
Sensin el-Câmi' İlâhî,
Bu dünyada dağılsak da, kıyamette cem'edersin..


EL-GANÎ


Yâ ilâhî, iktidarın öyle sonsuz, öyle engin
Ki, her an muhtaçtır sana, yarattığın onca zengin,
Serveti lütfeden şensin, yok bir şeye ihtiyacın;
el-Ganî'sin, zenginlikte yoktur âlemlerde dengin.
Yârabbi...
Diler isen yaşatırsın fakr ü zaruret içinde,
Dilersen boğarsın kulu verdiğin servet içinde.
Veren sensin, müstağnisin,
Yok ki senin ihtiyacın.
Senin o ganî dergâhın kapısıdır her muhtacın.
el-Ganî'sin, yok yoktur sana,
Şükür verdiğin evlâda, şükür verdiğin ihsana,
Hamd ü sera, hamd ü sena...
Sana asla hiç bir işte yoktur manî,
Sonsuzdur hazinen Yârab, sensin el-Ganî...
Sana sığınırız yine, senin ism-i celâlinden,
Nâmerde eyleme muhtaç, ver bizlere helâlinden.
Eylemezsin Yâ İlâhî, inanan kulunu muhtaç,
Bırakmazsın üç-beş günlük şu dünyada sefil ve aç.
Gönderirsin derde derman,
Verirsin yaraya merhem,
Sensin şifâ, sensin ilaç....
Yârabbi, o sonsuz hazînenden,
Dertlilere deva gönder,
Hastalara şifâ gönder...
Sevgi gönder gönüllere ey İlâh,
Vefasız kullarına vefa gönder...
Biliriz, sen ilmi dileyene verirsin,
Serveti dilediğin kuluna gönderirsin...
Yârabbi bizler için erilmez servet,
Senden gelecek İlâhî mağfiret...
Nimetin sonsuz, merhametin sonsuz,
Sonsuzdur kullarına açtığın hazinen.
Görmez gözü karşısında kabaran serveti,
Seni görür Yâ İlâhî, gönül enginine inen...
Allah denilen çizgide fâni her şey biter;
Malı dileyenlere ver, merhametin bize yeter


EL-MUĞNÎ


Sensin servet ve kudreti sonsuz olan tek padişah,
Kimine gani serveti gönderen sensin ey ilâh,
Her şeyi yaratan kudret, bir şeye duymaz ihtiyaç;
el-Muğni'sin, kullarına lutfeyleyen sensin refah...
Yârabbi...
Yuvadaki kör yavru kuş,
Senden bekler rızkını.
Nasıl ki sarıyorsa çelik kılıcı kını,
Öylesine sararsın şefkatinle âlemi...
Kuyuda kurbağanın rızkını gönderensin,
Dilediğinden alan, dilediğine verensin...
Kiminin gönlüne verirsin yüce sevdanı,
Onu ummanlardan bile engin edersin.
Kimine verirsin malı ve serveti,
Yaşadığı sürece zengin edersin...
Kimini zenginken edersin fakir,
Kimi şöhretteyken eylersin hakîr...
Kimi birden bire boğulur servete,
Kimi köle iken, hükümdar olur devlete...
Kimi yücelerdeyken, zillete düşer,
Kimi sağlıklıyken illete düşer...
Kiminin maksûdu sensin, kiminde ayrı gaye,
Verirsin dilediğine erilmeyen paye...
Kimi bir lokma için ömrünce hep koşar,
Kimi huzur içinde rahat rahat yaşar...
Kimi servetini senden bilerek,
Dalar tevâzuun enginliğine.
Kimi yüreğinden hakkı silerek;
Nemrut gibi kibreder zenginliğine...
Oysa alan sensin, veren sensin,
Herkesin rızkını mutlak gönderensin.
Şükranla karşılarız, ne vermişsen çok ve az,
Rızka kefil olan sensin, sanadır niyaz;
Aklı olan rızkından endişe edip korkmaz...
Asıl zenginlik ki, gönül zenginliği,
Gönül zenginliği, umman enginliği....
Biliriz zenginliğin nerden geldiğini,
Dilediğine verirsin Yârab, sensin el-Muğnî...


EL-MÂNİ'


Sen istemezsen bulunmaz, ölümün çâresi hani?
Sensin musa'ya yol veren ve firavn'a olan mâni,
Senin rızân olmadıkça yaprak bile kımıldamaz;
Bulamaz dermanı tabib vuramaz hançeri cani...
Yârabbi...
Senin rızân olmadıkça yel esmez,
Vuramaz deli dalgalar sahile.
Taşı kesen bıçak, parmağı kesmez,
Sen izin vermezsen, her şey nafile...
Senin rızân olmazsa kuşlar çırpamaz kanat,
Ve yaprak kımıldamaz esen rüzgâra inat.
Çarpar mı yüreğimiz eğer vermezsen izin,
Yöneteni değiliz Yârabbi kendimizin...
Sen izin vermeyince eser mi fırtınalar,
Mâni olursan eğer, uğramaz giden bahar.
Uysa da gafil kişi nefsin kıvrak ziline,
Eğer yok ise rızân, eremez menziline...
İnandık, her şey senin rızân ile olacak,
Sen izin vermez isen
Tutuşup yanmaz ocak,
Kıvılcım almaz ateş, odunu kesmez nacak.
Mutlaka her şey senin iznine yaslanacak...
Yârab, sensin el-Mâni’,
Eğer niyetimizde varsa şer işe karar,
Verecek isek zarar,
Engel sensin İlâhî, işimize ol mâni...
Yâ İlâhî, fena işe kımıldatma kolumuzu,
Engel olup, hayra çevir, şerre giden yolumuzu.
Elbette ki gönlümüzden geçenleri bilen sensin,
Hayrı bırakıp da şerri seçenleri bilen sensin,
Kapılıp kibrin yeline, ayağı yerden kesilip,
Havalardan uçanları bilen sensin...
Mâni ol Yâ İlâhî, uyup nefse ve İblis'e,
Giyeceksek som kibirden elbise...
Vesile sensin Yârab, mutlaka her hayra,
el-Mâni' vasfın ile mâni olansın şerre.
Ne yücesin ey İlâhî, engelsin şer işimize, ,
Her nefeste şükretsek az, sana yüzbin kerre...


ED-DÂR


Yârabbi sensin kuluna şefkat menşei ve medar,
Sonsuz kudret sana mahsus, gücümüz verdiğin kadar,
İnkâr edip şeni hâşâ, öz gücüne kibredeni;
Kahredersin gazabınla, yâ ilâhî sensin ed-Dâr...
Yârabbi...
Yaratan sensin cümle haşerâtı,
Veren sensin kullarına kurtuluş berâtı...
Senin emrine uymayan elbette görür zarar,
Yolundan ayrılanın sonsuz ızdırâbi var...
O gafil bu acıyı duysa da, duymasa da,
Tükenir bir mum gibi, kendini yer masada...
Zararlı şeyleri de yaratansın ibret için,
Elbet azâb da gerekli ebedî bir devlet için...
Sana kalbiyle bağlanan duymaz yarasından sizi,
Sararsın şefkat eliyle en onulmaz yaramızı...
Kimi zaman kullarını acıyla imtihan edersin,
Sonu gelmez kereminle dertleri nihân edersin.
Biliriz ki senden gelir Yâ İlâhî hayır ve şer,
Hayrı hep gönderen sensin,
Şerri kendi ister beşer.
Alınırsa gaflet ile rızâna aykırı karar,
Elbette kuluna verir aldığı kararı zarar.
Seni inkâr eden münkir,
Kuluna zulmeden zâlim, sonunda olur perîşan,
Seni inkâr etmek hâşâ,
Var iken bunca delil, var iken bunca nişan...
Sen ki merhamet ile beklersin tevbesini,
Duymak istersin kulun Allah diyen sesini.
Bilirsin sürekli sana isyan edenleri,
Doğru yolu bırakıp fenaya gidenleri.
Sevgilerden nasipsiz, taş gibi yürekleri,
Rızâna hiç uymayan havaî dilekleri,
Bilirsin Yârabbi, bilirsin.
Senki cümle zorluğun üstesinden gelirsin...
Sevmezsin kibredeni, sevmezsin zulmedeni,
Dilersen bin yarayla sızlatırsın bedeni,
ed-Dâr'sın Yâ İlâhî,
Edersin zâlimlere bir anda dünyayı dar,
Affeyleyen de sensin, elbet senindir karar...


EN-NAFİ’


Yârab, bana gelen zarar, nefsim ile benden gelir,
Elbette nîmete küfran, kadir bilmeyenden gelir,
Sen ki ed-dâr iken yârab, mülayimsin zararında;
en-Nâfi'sin ya ilâhî, her fâide senden gelir...
Yârabbi...
İlâhî ilhamın gizli her güzelde, her iyide,
Senden gelir cümle nîmet,
Senden gelir her fâide...
Yâ İlâhî, meşgul olup fâidesiz işlerle biz,
Yaradılış gayemizi bilmeden göçüp gideriz...
Yamalı düşüncelerle örteriz verdiğin aklı,
Fikrimiz fakr içinde, iz'an ezelden pasaklı,
Bugün deriz, yarın deriz,
Yârab öyle perişanız, öylesine derbederiz;
Bırakıp da nefsimizi, aklımızla harbederiz...
Bunca gafletimize, bunca isyanımıza,
Yine de yardımını katarsın yanımıza.
Yürürüz mülkün üstünde serazat ve sefil,
Yine de nîmet verirsin,
Çünkü sensin rızka kefil.
Sensin bizleri koruyan, sensin esirgeyen,
Bilirsin bizlere neler verir zarar,
Serâzad dolaşan kişi,
Elbet encamını arar...
Oysa yalnız sen bilirsin kulların encamını,
Ömrüne yayılacak garip serencâmını...
Esirgersin mazlumu, zâlimin zararından,
Döndürürsün şaşkını zararlı kararından.
Her kim ki uyarsa nefsinin emrine,
Elbette zarar verir yine kendi kendine.
Oysa sensin her işinde kullarına fayda veren,
Elbette sensin İlâhî doğru yolu gösteren.
Çağırsa da bizi her an nefsimizin sesi,
Celse de gönlümüzü İblis'in cazibesi,
Zarar görmez şeytandan, Allah'a sığınanlar,
Bilir ki nerde zarar, fayda nerdedir anlar...
Gideriz dârul- bekaya, buradan gide gide,
Biliriz yalnız senden gelir bize fâide.
Dünya düşman olsa n'ola, sensin en-Nâfi';
Sen dost olursan İlâhî, işte bu bize kâfi...


EN-NUR


Senindir yâ ilâhî, zulmette yön veren nûr,
Senindir gönüllere aydınlık gönderen nûr,
Nurundur âlemlerin sırrını tenvir eden;
Senindir cümle envâr, senin vasfındır en-nûr.
Yârabbi...
Nisyân ile zihnimiz karmakarışık,
Bu düşünce zulmetine İlâhî gönder bir ışık...
Gönder ki, idrâkimiz bu susuzluğa kansın,
Sen cümle karanlıkları aydınlatansın...
Kirlendi fikrimiz, azaldı zikrimiz,
Şaşırdık, biz kimiz?
Susadık aydınlığa, Yârabbi bir ışık,
Bir düşünce damarından ayrılan bin bir şık...
Bir aydınlık gönder bize, aklımız yıkansın,
Susadık aydınlığa, bir ışık ver ki kansın...
Yârabbi var mı senden gizlimiz ve saklımız?
Şişiyor çiğnendikçe sakız gibi aklımız.
Kimi zaman farkı yok mücevherin çakılla,
Önümüz aydınlanmaz bu küçücük akılla...
Kendi benliğimizde dağılırız kırk kola,
Yolumuzu ısıtan, meğer ki nurun ola...
Sevgimiz bir nefestir,
Sevdalarımız bir anlık,
Gözlerimiz mi kapalı, yoksa dünya mı karanlık?
Geçip gidiyorken ömür yel yeleli atlar gibi,
Haykırırız gaflet ile,
Daha erken, daha erken!..
Oysa geçip giden zaman, mesafeyi katlar gibi,
Sonumuzu bile bile
Dön emrini bekliyorken;
Görmüyoruz önümüzü, gönlümüze bir nûr gönder,
Kitabım eyle mürşid, Resulünü eyle önder...
Senin nurundur İlâhî, gönülde yakan çerâğı,
Sen ki gönül zulmetinde aydınlatansın şafağı.
Sen ey cümle zulmete aydınlık gönderen nûr,
Sarar aydınlığın denizi, dağı.
Senin o mukaddes vasfındır en-Nûr;
Sensin nûrlandıran nurun kaynağı...


EL-HÂDÎ


Hidâyet ve dalâleti önümüze seren sensin,
İdrâk verip, lutfun ile hak yolu gösteren sensin,
Ulaştırırsın kulları arzu ettikleri şeye;
Ey el-Hâdî, nâr ü nuru, her muradı veren sensin...
Yârabbi...
Senden yardım dileyene
Sensin eyleyen inayet,
Yanlış yola gidenlere sensin veren hidâyet...
Sen ki cümle kullarının
Verirsin gönlündeki her muradını,
Yol gösterirsin.
Sürdürüp de nefse uyan kulların inadını,
Düşerse arzusuyla bir dalâlete;
Yine merhamet edersin...
Emrine uyan kulları düşürmezsin melâmete,
Çıkarırsın Yâ İlâhî lütfedip de selâmete...
Yârabbi kullarına sonsuzdur merhametin,
Senin azabın elîm, senin gazabın çetin...
Şaşkınız, önümüzde yollar çatallaştı,
Lif lif çözüldü fikrimiz, düşüncemiz dolaştı,
Bu kesif sis perdesinde
Şehlâ görür gönül gözü,
Zulmet içinde gecemiz, örtünmüşüz karanlığı,
Dumanlar arasında yitirmişiz gündüzü...
Ne vakte kadar sürecek bu nefis hükümranlığı?
İblis kopardı dizgini,
Yâ İlâhî şaha kalkmış nefsimiz,
Kaybetmek üzereyiz o aydınlık çizgini,
Aklımız önümüzde fırtınalı bir deniz,
Girdâb-girdâb uğunur, dalga-dalga inleriz;
Yârabbi, biz ki günü uyutan miskinleriz...
Yarattığın şu dünya, etrafında güneşin
Tamamlamak üzere bekli de son turunu,
Biz ödünç sevdalara yüreği verdik peşin,
Sermişiz dikenlere son gönül huzurunu,
Aç köpekler gibiyiz üzerinde bir leşin;
Yol göster ey el-Hâdî,
Gönder bize Yârabbi, o hidâyet nurunu...



EL-BEDÎ’


Tâ'zim sana, tekbîr sana; ey ilmi yüce sanatkâr,
Yarattığın cümle zerrât, her an seni eder ikrar,
Maddesiz, örneksiz, yoktan yaratansın ey el-bedî';
Tüm varı yok eder gücün, sensin yokları eden var.
Yârabbi...
Sen var iken, ne gök vardı, ne yer,
Sen yarattın varlıkları hikmetinle birer birer...
Eriyip gittî İlâhî, çoğul içindeki tekil,
Veren sensin çiçeğe renk
Ve eşyaya uygun şekil...
Ne ulu sanatkârsın ki, kimse ermez san'atma,
Ne güzel biçim vermişsin bu sonsuz kâinatına...
Dağlara uyan heybet, dereye uyan akış,
Bir kelebek kanadını işlemişsin nakış nakış...
Gülün teni bunca narin iken,
Yaratmışsın hikmetinle gülün dallarında diken.
Yedi renge çözülür yağmur damlasında ışık,
Karanlığın aydınlığa, bülbülün gülüne âşık...
Yarattığın her nesnede
Görünür İlâhî ahenk,
Bir küçücük çiçeğinde
Aydınlanır bir ayrı renk...
Yarattığın canlı cansız her şeyi,
Yoktan var eylediğin maddelere verip biçim,
O erilmez sanatınla yarattın...
Kaç milyar zerredir toprağı süsleyen çim?
Bir bedenin varlığına kim bilir neyi kattın?
Çözemez aklımız, çözülür idrâkin ipi,
Yarattığın insanlara bunca huyu, bunca tipi
Veren sensin...
Yarattıklarının ne maddesi
Ne de bir örneği vardı,
Yoktu gülün rengi, bülbülün o yanık sesi,
Ne denizin dibi, ne dağların ardı...
Ne gönül vardı seven, ne nabız vardı atan,
Ey ulu sanatkâr, ey el-Bedî1;
Her şeyi ahenk içinde sensin yaratan...


EL-BAKÎ


Hükmünde devreder her şey; sensin veren, sensin alan,
Biter mekân, erir zaman, boyuttan silinir alan,
Yoktur varlığının sonu, beka senin ey el-bâkî;
Ne yer kalır, ne gök kalır, sensin yalnız bakî kalan.
Yârabbi...
Hiç kimseye kalmaz dünya,
Kalmaz mâlikine mülk.
Gelip de gidenlerden ne sonuyuz, ne de ilk...
Ay doğar, dağı döner,
Gün doğar, ufku aşar.
Can kandili bir nefesle ebediyen söner,
Herkes ömrünce yaşar...
Toprağa karışır beden, sana döner son ruh,
Tükenir dünya üstünde çağlayıp duran güruh...
Ne mekân kalır İlâhî, ne zaman,
Döner her şey aslına...
Aslımız yokluktur bizim, biliriz;
Var ettiğin gibi, bir gün yok olup gideriz...
Kalan sensin, her şeyin gelince sonu,
Ne kalır güneş, ne gök, ne yer,
Yok olur yarattığın dünya;
Ve biter o an içinde gerçek olan rüya...
Bilemeyiz Yâ İlâhî,
Niçin, nasıl, neden?..
Nereye gider Yârabbi, bunca can, bunca beden?.
Nice erir bunca isyan, bunca inat?
Nerede kaybolur yarattığın kâinat?..
Yâ İlâhî, nedir sonsuz, nedir boşluk?
Düşündükçe yelpelenir aklı kör eden sarhoşluk.
Yokluktan yaratılan yok olacaktır elbet,
Biz nice anlayalım, senindir ulu hikmet...
Aslolan sensin İlâhî,
Kâinatta her şey eğreti.
Biz nice algılayalım bu ibreti, bu hikmeti?
Boşalır zemberek gibi, zorlasak idrâki;
İnandık ki, sonu yoktur varlığının ey el-Bâkî

EL-VARİS


Cümle emval, cümle emlâk, babadan oğula geçer,
Eder ömrünce tasarruf; yıkar-yap ar, eker-biçer,
Sana tevarüs edecek, en sonunda ey el-vâris;
Sensin öz sahibi mülkün, gelen gider, konan göçer.
Yârabbi...
Hep devredip durur yarattığın günden beri,
Bunca servet, bunca devlet...
Daha dünkü harman yeri,
Bugün ya hamamdır, ya da bir başka kümbet...
Neden açılmaz gözümüz, niçin almayız ibret?
Senindir devlet-i ebed-müddet...
Kendi ömrünce hükmeder hükümdar devletine,
Herkes bir şeyler katar nakleden servetine.
Tasarruf eder bir müddet...
Elbet her kulun encamı, İlâhî fermana kalır,
Sanılmasın ki daneler, şu dönen harmana kalır.
Coşup çağlayan ırmaklar
Akar gider bir denize,
Kim neyi kendine saklar?
Hangi renk baki benize?
Kim demiş ki bu enginlik, şu engin ummana kalır?
Hangi can bedene bağlı, hangi beden cana kalır?..
Bizler ki âsi kullarız,
Ne had biliriz, ne nisâp.
Herkes yaptığı fiilden verecektir bir gün hesâp.
Han hangi yolcuya mülktür?
Hangi yolcu hana kalır?
Yârabbi verdiğin ömrün hesabı,
Elbette rûz-i mîzâna, ulu imtihana kalır...
Ömrü tamamlayıp giden, ne mülk götürür, ne mal;
Dünyada emânet yüke, beyhude olur hamal...
Ne bu karanlık geceye, ne bu ışık tana kalır,
Ne meyve kalır dalında, ne karpuz bostana kalır.
Gelip geçti nice insan, cümlesi rızkını yedi,
Gidiyorken hiç bir kimse hırkasını götürmedi...
Ne bu el işler İlâhî, ne bu kalem bana kalır,
Sensin el-Vâris Yârabbi, senindir yarattığın şey;
Senden geldi her nesne, yine elbet sana kalır..


ER-REŞÎD


Ulaştırırsın menzile, vîrâni âbâd edersin,
Diler isen mahzunları lutfun ile şâd edersin,
Gösterirsin doğru yolu kullarına ey er-reşîd;
İlâhî nizâm içinde, yön verip irşâd edersin...
Yârabbi...
Yönlendirensin,
Mürşid gönderirsin doğru yolu göstermeye,
Çıkarırsın darlıktan ferahlığa...
Eğer ki uzatmıyorsam yakan ateşe elimi,
Veren sensin Yâ İlâhî, akl-ı selimi...
Bırakmazsın sıkıntıda hiç bir kulunu,
Aydınlatırsın nurunla hidâyet yolunu...
Sevk-i tabiî verensin bunca kurda kuşa,
Götüren sensin Yârabbi, bizi kurtuluşa...
Yönelecektir mutlaka her şey döne döne,
Senin gösterdiğin yöne...
Dönüp dururken içinde bin bir vesvesenin,
Elbette irşâd eden güç, Yâ İlâhî senin...
Yönelt İlâhî dergâha, lutfunla sen bizi,
Şaşkın ve perişanız yönlendirmezsen bizi...
O engin denizlerde yol gösteren balıklara,
Tutunduran midyeleri o kaygan kayalıklara
Serisin Yâ İlâhî...
Sensin vantuzla süsleyen ahtapotun kollarını,
Sensin turnaya gösteren havada göç yollarını...
Sensin küçük karıncaya
Yuvasını bulduran güç,
Yerden göğe varıncaya
Olmazları olduran güç...
Sen ki şaşkın kullarını doğru yola sevk edensin ,
Aklı veren, yol gösteren yine sensin...
İsabetlidir her işitip
Dönüşünü bilirsin cümle gidişin.
Şaşıyor verdiğin akıl, bu serazat hıza Yârab,
Yetişen sensin şaşkınlığımıza Yârab...
Hüküm senindir İlâhî,
Şu aklın hükmü ne ola?
İrşâd eyle bizi Yârab, yönelt sana gelen yola...
Erdir İlâhî lutfuna, eyle şu mahzun gönlü şâd,
Sensin er-Reşîd Yârabbi, sensin eyleyen irşâd...


ES-SABÛR


ulu devlet senin yârab, kullara devlet verensin,
münkir olanlara bile, lütfedip nîmet verensin,
azgınlara azâb için, asla etmezsin isti'câl;
es-sabûr'sun yâ ilâhî, tevbeye mühlet verensin...
Yârabbi,
Bir anda yok etmeye, kahretmeye varken gücün,
Yoktur yarattığından alınacak öcün...
Acırsın kendisinde bir kudret vehmedene,
Bakmaz mı gelen gafil, hezimetle gidene?..
Bizler böyle deli dolu koşuyorken ecele,
Vereceğin cezada eylemezsin acele...
Niyaz ile açacak gülleri beklersin,
Tövbeye açılacak elleri beklersin.
Affetmek için ararsın bir vesîle,
Beklersin ey Ulu Rabbim, beklersin sâbrile...
Sabredersin bunca çirkin ef âlimize,
Acırsın Yâ İlâhî, perişan hâlimize...
Bitmez arzularımız, bitmez telâşımız,
Telaş ile taşar kazandan aşımız.
Gönlümüz köpüre köpüre bir meçhule akar,
Kazanamayız rızânı, biri yer, biri bakar...
Bin bir biçime girer, kayalarla oynayan su,
Beşeriyet bir kazanda fıkır fıkır kaynayan su.
Her gün biraz daha artar,
Altımızda yanan ateş,
Üstümüze yağan korlar,
Gönüldeki ateşe eş...
Doğru değil Yâ İlâhî, ne dilimiz, ne elimiz,
Bizler hicâp etmeyiz de, hicâp eder emelimiz.
Çalışmadan kazanmaktır işimiz,
Çiğnemeye isyan eder dişimiz.
Küçükte büyüğe kalmadı saygı,
Biz ki rızkımızdan duyarız kaygı...
Öylesine bölündük ki, bizim değil bir yanımız,
Yârabbi sana ayandır kibrimiz, isyanımız...
Yine de verirsin gönlümüze nûr,
Bir tevbe beklersin bizden ey Sabûr...
Hayata son değil ölüm, dünyaya son değil kabr;
"ve tevâsav bi'1-hakkı ve tevâsav bi's-sabr."

DUA


Yâ İlâhî, söz verip de, cayanlardan etme bizi,
Haram yoldan gelen nakdi, sayanlardan etme bizi.
Aklını sirkate asıp, gülebilmiş hangi gâsıp?
Dilinin üstüne basıp, kayanlardan etme bizi...
Beğenmeyen babasını, kaftan sanır abasını,
Fakirin son libâsını soyanlardan etme bizi...
Göremeden bakma ile, uslanmadan akma ile,
Her dem haram lokma ile doyanlardan etme bizi...
Her gün gerine gerine, binip kibrin üzerine,
Alemi ahmak yerine koyanlardan etme bizi...
Bakır edenler altını, hikmet sanır her haltını,
Bastığı yerin altını, oyanlardan etme bizi...
İçen dünya cilvesini, yele verir nefesini,
Her an İblis'in sesini duyanlardan etme bizi...
Çıktım sanıp ine-ine; tâ esfel-i sâfilîne...
Her işte nefsin emrine uyanlardan etme bizi...
Duymayıp beş duyu ile, dilencilik huyu ile,
Gününü yüz suyu ile yuğanlardan etme bizi...
Nasıl olsa gitti gider, bir ömrü eyleyip heder,
Cümle hatasına kader diyenlerden etme bizi...
Kılıca kestirip kını, sırtına vurup çıkını,
Garip kulların hakkını yiyenlerden etme bizi..
Bırakıp Hakk'ın izini, seçip küfrân denizini, Nadim olup da dizini dövenlerden etme bizi...
Uyup nefsin kararına, kelbi ürdürüp arına;
Gidip mescid duvarına siyenlerden etme bizi.
Hakka dönüp arkasını, seçip İblis fırkasını;
Yârab, kibir hırkasını giyenlerden etme bizi
DUÂ


Sensin melce-i şefkat, kuldaki nâz sanadır,
Minnet sanadır Yârab, elbet niyaz sanadır...
Na'îm-i hakîkîsin; sensin eyleyen infâk,
Sensin kula rızkını gönderen ulu Rezzâk...
Yârabbi malûm sana, gönlümdeki emelim;
Yöneldim dergâhına, açıktır sana elim.,.
Sen ki, şu kâinatı nakış-nakış örensin,
Bilensin cümle sırrı; işitensin, görensin...
Sensin cümle âlemi, "ol" emrinle yaratan,
Sensin derdi verip de, dermanını aratan...
Nedir yarattığının, indindeki değeri?
Dilersen yok edersin bir anda gök ve yeri...
Sığındık dergâhına, isyanımızı affet,
Kim karşı durabilir sana ey yüce kudret?..
Dilersen yok edersin, dilersen var edersin,
Kahrınla kullarına dünyayı dar edersin...
Biliriz Yâ İlâhî, cezada yok acelen;
Affına mazhâr olur, sana tevbeyle gelen...
Kesersek rahmetinden bir lahzacık gümânı;
Biz nice başarırız bu çetin imtihanı?..
Yârabbi, rahmetinle, aşkınla kuşat bizi,
Rızâna nail olan kul gibi yaşat bizi...
Her ânı bir günâha mahsûb eyle ey Hasîb;
Huzuruna imânla gelmeyi eyle nasîb...
Daim et ülkemizde huzur ile dirliği,
Lutfeyle cümlemize kardeşliği, birliği...
Yârabbi nefsimize eyleme bizleri râm;
Sensin Celîl ve Kerîm; Zü'1-Celâli ve'l-İkrâm.
Koşarız rahmetine, tâ Merve'den Safâ'ya;
Bağışla bizi Yârab, Muhammed Mustafâ'ya...
Mâliki sensin mülkün, sahibisin her demin,
Merhamet eyle bize, sen ey Rabb-ül Alemîn,
Âmîn!..
Âmîn!..
Âmîn!..

Alıntı...
 

handetolga

Kayıtlı Üye
Katılım
9 May 2011
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Allah razı olsun bu paylaşımın için. Her cümlesini gözyaşlarıyla okudum.
 

can-dan

Kayıtlı Üye
Katılım
12 May 2010
Mesajlar
310
Tepkime puanı
66
Konum
İZMİR
Amin sevgili handetolga.Bende de aynı etkiyi yaptı.Allah'ım senden ve O'nun yolunda yürümeye çabalayan herkesten de razı olsun ..
 

mehveş

Kayıtlı Üye
Katılım
8 Eki 2011
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Allah razı olsun bu paylaşımın için. Her cümlesini gözyaşlarıyla okudum.
 
Üst