Evrenle Uyumlu Olabilmek İçin Kendini Bilmek

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225
Evrenle Uyumlu Olmak İçin Kendini Bilmek

fatossenoglu_truth.jpg

İnsanlar kendi dışlarındaki dünyayı anlamak için çok düşünmüşler ve çaba harcamışlardır. Ancak bugüne kadar gerek kutsal kitaplarda ve gerekse de bilgi ehli insanlar tarafından yapılan tavsiyeler insanın hep kendisini bilmesi gerektiği yönünde olmuştur. Bu sözü duyunca insan doğal olarak durup düşünüyor. "Nasıl oluyor da dünyayı, evreni, kısaca benim dışımdaki her şeyi anlamak için kendimi tanımam gerekiyor? Ben ve benim dışımda bir maddi dünya var. Nasıl oluyor da her şey birbiri ile bağlantılı olabiliyor?"

Bu sorular aslında cevabını çok sık aradığımız ve kendimize sorduğumuz sorulardır.

O nedenle "Kendini Bilme" çalışması, varlığımız yeryüzünde bulunduğu müddetçe, son nefesimize kadar sürecek bir çalışmadır. Kendini bilme çalışmasında her attığınız adım bir öncekini aşacağı için başarınızın da sonu yoktur. Yani her seferinde daha başarılı olabilirsiniz. "Bu işte başarılı oldum, bu işi başardım, üstesinden geldim," diyerek diplomanızı alabileceğiniz bir çalışma değildir bu.

Kendini bilme çalışmasının nefse hâkim olma, yani ağırlıklardan kurtulma çalışması olduğunu aklımızdan hiç çıkartmamak lazımdır. Çok değişik kişiliklere sahip olduğumuzu ve bu kişilikler arasından kendimize ait olan gerçek kişiliğimizi yaratmamız gerektiğini; ne toplumdan ne insanlardan, ne de herhangi başka bir şeyden korkarak, çekinerek kendi öz kişiliğimizi yaratmamız ve bu öz kişiliği yaşamamız gerektiğini unutmamak gerekir. Bunun için insanın kendisinin ne olduğunu anlaması gerekir. Anlaması için de kendisinin aslını hatırlaması gerekir. Çünkü gerçekte ne olduğunu bilmeyen kişi çözüme de ulaşamaz. Bu aynen araba bozulduğunda bir motor ustasının sorunu hemen bulması gibi bir şeydir. Eğer motordan anlamıyorsanız sorunu da çözemezsiniz. Sorunu çözmek için sistemi tanımak gerekir.


O nedenle kendimizi tanımamız gerekiyor.

İnsanın sık sık kendini hatırlama süreci içerisinde bulunması çok faydalıdır. Bu, eşkoşmanın olmaması demektir. Yaşam içersinde bizler kendimizi kapıp koyuveririz, olayların içerisinde kaybolur, onlarmış gibi oluruz, eş koşarız. Kendimizi yaşadıklarımızla, sahip olduklarımızla bir tutarız. Paramız, güzelliğimiz, ailemizin büyüklüğü, ait olduğumuz sosyal katman vs. her şey bizim için eş koşma vesilesi olabilir. O zaman kendimiz yerine eşkoştuğumuz o şey oluruz. Dolayısıyla bu, kendimizi hatırlamamıza engel olur. Ve kendimizi bilmemize de engel olur. Birtakım yalanlar arasında kalırız, savunma mekanizmaları kullanırız, teviller yaparız. Oysa bu tevilleri kullanmamak gerekir. Gerçekleri konuşmayı da, konuşturmayı da öğrenmemiz lazımdır.

Kendine Yalan Söyleme

Bizler kendimize, ister istemez yalan söyleriz; kendimizi aldatan birtakım yalanlar içerisinde kalırız. Sonra yanlış imajinasyonlar kullanırız, yanlış tahayyüller içerisinde kalırız. Bütün bunları da kontrol altına almak gerekmektedir. Tabi, bunlar hemen kontrol altına alınacak şeyler değillerdir, uzun uzun çalışılması gerekir. İnsanın kendi varlığı üzerinde samimi ve ciddi şekilde bir atölye kurması lazımdır. Orada teknisyenlik, berberlik öğrenir gibi atölye çalışması yapmak, pratik yapmak zorundadır. Atölye çalışması demek, pratik yapmak demektir. Atölye çalışması yapmadan menfi (negatif) duygularınızı ortadan kaldırmanız mümkün müdür? Gerçek samimiyet ancak tatbikatla olur, atölye çalışmasıyla olur. Gerçek sevgi de, sevmek de bir atölye çalışması gerektirir. Tıpkı tahta üzerinde oyma işleri yapan birisinin büyük incelikle o oymaları teker teker meydana getirişi gibi, küçük bir fikir üzerinde bile hassasiyetle durmak gerekir. Atölye çalışması budur.

Menfi duygulardan başka türlü kurtulmak mümkün değildir. İmajinasyonumuza, tahayyülümüze, hareketlerimize sahip olmamız, yalan şeyler düşünmememiz, gündüz düşleri görmememiz gerekir. Yaratıcı imajinasyon başka şeydir, yalan yanlış tahayyül başka şeydir. Yaratıcı imajinasyon çok güzel bir şeydir fakat yanlış tahayyüller, şaşırtıcı tahayyüller, insanın yalan söylemesini fiiliyata kadar getirebilecek hususlardır.


İçimizden Gelen Uyarılar

Kararlarımızı verirken dışarıdan gelen uyarılara değil de, içeriden gelen uyaranlara uygun davranmak çok ideal ve üstün bir durumdur. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki, biz insanlar henüz hissi planın üstesinden gelebilmiş, hislerini kontrol altına alabilmiş, his mekanizmasının çalışmasının temelini öğrenmiş değiliz. Bugün bizim bildiklerimiz, bilginin %5'ini bile teşkil etmez. His mekanizmasının astral plandaki çalışmasıyla bu plandaki çalışması arasındaki büyük bağlantıların temelini öğrenmek istiyorsak, astral plandaki astral hislerin neler olduğunun farkında olmamız gerekir ki, onların tezahürleri hakkında bir yargıya varabilelim. Demek ki, şu andaki beşerin yani dünyadaki tekamül sürecini tamamlayabilmek için seçmiş olduğu bir bedene enkarne olmuş, ona konsantre olmuş olan varlığın enformasyon alabilmesi, ancak hisleri kanalıyla mümkün olmaktadır.

Bilgi edinmek, büyük ölçüde hislerimiz vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Biz hisleri araç olarak kullanmak suretiyle bilgiye ulaşabilmekteyiz. Onu alıp kullanabilme, değerlendirebilme yolunu seçmeye mecburuz. Bu durumda, kararlarımızı verirken, muhakkak ki birçok şey kendiliğinden oluşmakta, birçok şey de dışarıdan gelen hissi uyarmalar tarzında olmaktadır. Yani dışarıdan gelen uyarımlar olmadan bizim doğru kararlar vermemiz pek mümkün değildir. Daha doğrusu, vermiş olduğumuz kararlar tamamen kendimize ait değildir; tüm kararlarımız kendi şahsi irademizin meydana getirdiği yahut seçtiği hedeflere bağlı olarak oluşmaz. Hissi realitenin içinde bulunmamızdan dolayı, sürekli olarak uyarılar altında yaşamak zorundayız. Her yerden uyarılar, ikazlar gelmektedir.
Vicdanımızın harekete geçmesi meselesi ise selektif (seçmeli) bir haldir. Birçok uyaran bizi tahrik eder, harekete geçirici birtakım etkiler vardır fakat bu etkilerin belli bir oranda, belli bir yükselti içerisinde oluşmasını sağlayabilmek için de vicdan mekanizmasının çalışmasına, yardımına ihtiyacımız vardır. Demek ki, bazı kararlarımızı verirken, bir ruh varlığı olarak, vicdan mekanizmasını kullanabiliyoruz ama genellikle birçok kararı, hedefimizi, doğrudan doğruya hislerimizin bize vermiş olduğu imkânlar vasıtasıyla belirliyoruz. Verdiğimiz kararlarda edindiğimiz hedeflerde mantığın, aklın yani rasyonel olan yanımızın ağır bastığını görüyoruz. Daha sonra, belki rasyonel tarafımız hissi tarafımızın haklı olup olmadığını muhakeme ediyor ama bu muhakemede de çoğu kez hissi kanaldan gelen bilgiye veya isteğe uygun tarzda karar veriyor. Yani onu irdelemek yerine onun haklı olduğuna dair birtakım kanıtlar buluyor. Rasyonel olan da, akli olan da hissi olanın "doğrultmacı" rolünü oynuyor.

Bu, dünyasal konsantrasyonumuzun bir sonucu olan enkarnasyonumuza ait bir işleyiş mekanizmasıdır. Böyle olmak zorundadır. Belki bunun dışında başka türlü de hareket etmek mümkündür ama dünya insanlığı olarak bizler, henüz his realitesinin dışında kalabilecek bir evrenselliğe ulaşamadık.

Kozmik bağlantılarımız çok zayıf olduğu için his realitesini aşıp bilgi realitesine ulaşamadık. O nedenle "kendini bil" bilgisini uygulayıp hayata geçirdiğimizde bilgi realitesine geçiyoruz demektir.

İsmet Yalçın

Ergün Arıkdal'ın konferansından derlenmiştir.



-- ALINTIDIR --
 
Üst