Üç Tür Barış

Elfangel

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ara 2009
Mesajlar
938
Tepkime puanı
354
Üç barış vardır,

Birinci barış, en önemli barıştır.

İnsanın ruhundadır. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini farkettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh'un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu farkettiğinde birinci barış sağlanmıştır.

Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir.

İkinci barış, iki fert arasında olan barıştır.

Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılandır.

Fakat hepsinden önce anlamalısınız ki 'gerçek barış' dediğimiz birinci barış olan insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.

Yaşam dediğimiz olguda herbirimizin istekleri, sıkıntıları, hayalleri, kabusları, hüsranları vardır. Sanki hep dışarda bir dünya var ve birde biz varızdır. Dünya bize karşıdır çoğu zaman. Arkamızda değildir. Yanımızda değildir. Onunla bir bütün değilizdir. Bizden ayrıdır.

Hatta birçoğumuza göre yaşam bizden güzelliklerini esirger. Şanssızlıklarla, olumsuz senaryolarla bizi yüzyüze getirir herseferinde.

Örneğin; Kimimiz evlenemezken, kimimiz boşanmanın getirdiği maddi, manevi yükün altında eziliriz.

Karşı cinsle olan ilişki sorunlarından, evli çiftlerin çocuk sahibi olamamasından, hırsızlıklardan, para sıkıntısından, kan davalarına, aile içi geçimsizliklere, evrende yaşanılan susuzluktan, açlığa, iç savaşlara kadar bin bir türlü olumsuz olayla karşı karşıya kalmış durumda buluruz kendimizi.

Üstelik çaresizlik içinde hep biryerlerden, birşeylerden medet umarak, isyan ederek yaşarız hayatı.

Gittikçe umutlar söndüğü gibi, olumluya dönüştürülemeyen, değişmeyen, dolayısıyla tekrar tekrar yaşanan olaylar artık normal gelmeye başlar, kanıksanır, göz yumulur. Zaman doldurur ve kanaat eder hale geliriz…

Hiç dikkat ettinizmi insanlar arasında ne kadar çok “Beni iyi bulmaz ,Ben şanssızım”, “Kaderim kötü yazılmış” , “Nazar değdi”, “Düz tabanım” gibi sözler tekrarlanır.

Gittikçe artan olumsuz düşüncelerimiz, duygularımız örümcek ağı gibi zihnimizi daha da fazla sarar… Adeta içine düştüğümüz karanlık, kör bir kuyuda daha da derinliklere dalarız farketmeden

Işığı arayan ruhlar misali, karanlık yanların aydınlanması yerine daha da karanlığa gömülürüz…

İnsan yapısının biriktirme ve zihninden atamama özelliğinden dolayı, yaşanan her olumsuz durum, yeni bir bilgi ve gerçeklik olarak dosyalar arasına eklenir. Aslında bilgi yine kendini tekrarlamıştır.
Bİrbirine bu kadar benzer durumları defalarca yaratıp yaşadık, sonrasında başkalarını ve kendimizi suçladık?

Ne zamandır hayatla ve insanlarla geçmiş yaşanılmışlıklarımızı herseferinde başka olay ve insanlarla mukayese edip, ısıtıp ısıtıp tekrar sofraya koyarcasına yaşatıyoruz? Bir düşünün…

Elinizde bir bardak var. İçinde bir miktar zehir var .Zehiri hafifletmek yada yok etmek için bardağa sürekli su ekliyorsunuz. Ne kadar su eklerseniz ekleyin, tamamen saf su olmadıkça zehir içinde baki kalacaktır.

Ancak zehiri tamamen boşaltınca bardak temizlenir. Tıpkı iç dünyamızda, bilinçaltımızda ki bilgiler gibi. Biz ne denli olumlu ve dengede olursak, karşılaştığımız olaylar ve kişiler de aynı şekilde dengede ve uyumlu olurlar. İç dünyamızda zenginlik varsa dış dünyamızda da zenginlik olur.

Bilgelik içerdedir, dışarda görünen değildir İçerde bilgeyse kişi ancak o zaman evrenin muhteşemliğini, bolluğunu farkedebilir.
İç dünyamız dış dünyayı yaratan dünyadır. Dış dünyada karşılaştığınız her şey iç dünyanızın yansımasıdır. Zihninizdeki kalıplar ve duygularınızın durumuna göre yaşamınızın kalitesi gelişir yada geriler. İstekler gerçekleşir yada sürekli aynı şeyler yaşanıp, oradan oraya koşuşturur, yorgun düşülür…
Boşaltın zehirinizi. İyi duygular zehirden sonra çıkacaktır.

Alıntı
 

_evr_

Banlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2011
Mesajlar
338
Tepkime puanı
60
Kalp kalbe karşı mı diyeyim ne diyeyim bir kaç gün önce başlığı 3 Tür Bakış olan bir yazıyı bilgisayarıma kaydetmiştim okumamıştım aynı başlıkta siz açmışsınız konuyu:) Aynı yazı mı bilemiyorum ama garip oldum teşekkürler sayın Elfangel
 
Üst