Varlık Goethe Tebliğleri - Celse 6: Peygamber ve Mucizeler

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225
PEYGAMBER VE MUCİZELER​

Bazı bilgiler vereceğimi daha önce belirtmiştim. Onun için, arzu ederseniz, önce ben size bazı noktaları açıklayayım. Dünyanın kabule sayan bir geçmişi olduğunu ileri süremezsiniz. Geçmiş, bir karanlık perde ile örtülüdür. Siz her ne kadar yeni bulgularla, bazı işaretlerle sonuçlara varmaya çalışmakta iseniz de, bu, kesin bir hüküm vermek için kâfi delil sayılamaz. Zira kesin delil ancak, Tanrı'dadır. Bu, zamanın yıpratıcı, öldürücü ve yok edici tesirleri, bilgileri de kendisiyle beraber ortadan kaldırılmıştır. Delilleri de mazinin karanlıkları arasında saklanmıştır. Bu yüzden, kesin bilgi ancak, Tanrı'nın mutlak varlığında mündemiçtir ve gizli bulunmaktadır. Biz de size ancak, alabildiğimizi nakledebiliriz. Bu bakımdan geçmişin derinlikleri hakkında hüküm yürütürken ihtiyatlı olunmasını tavsiyeye şayandır. Geçmiş, sizin her türlü zannınızın hilafına, birçok meçhullerle doludur.

Geçmiş devirlerde, beden halinde birçok peygamberin yeryüzüne indiğini söylemiştik. Yalnız sizin dünyanızda değil, Güneş Sisteminin diğer gezegenlerine de, başka yerlerden beden halinde peygamberler inmiş ve insanları ikna etmek, doğru yola, Hak yoluna sevk etmek için bilgiler arz etmişlerdir. Bu bilgiler genellikle insanlığın tekâmülüne faydalı, yararlı, tekâmülü hızlandırıcı bir kıymet ve karakter arz eder. Bu sebepten dolayı, hiç bir zaman, gelen bir peygamber kendinden öncekini tekzip etmemiş veya fikirlerinin yanlışlığını ileri sürmüş değildir. Daima her peygamber, kendinden öncekini tenkit etmiş ve kendisinden önce gelen bilgilerin ikmali yolunda ve şeriatın tamamlanması yolunda yeni hamleler yapmak için geldiğini beyan etmiştir. Aynı şeyin izahını Hz. İsa'nın beyanında görebilirsiniz. Aynı şeyi, Muhammed'in naklettiği bilgilerde görebilirsiniz. Aynı şeyi, Musa'nın, Yakub'un, Davud'un, Süleyman'ın bilgilerinde görebilirsiniz. Hiç bir zaman geriye dönüş söz konusu olmayıp, daima birbirini teyit, tekâmül ve ileriye doğru atılma, fırlama bahis konusudur.

Eski devirlerde başka yerlerden beden halinde gelmiş olan Peygamberler de, daima birbirini takip eden bir vetire izlemişlerdir. Peygamber gelmiş, vazifesini yapmış ve sonra kendi vasıtasıyla geldiği yere dönmüştür, gitmiştir. Onun gelişi, ilahi bir iradenin planının tatbikinden başka bir şey değildir. Gerçek bir Peygamber, bir görevlidir. İlahi iradeden aldığı emri yerine getirmiştir. Ve tekrar kendi vatanına dönmüş, oradaki vazifesine devam etmiştir. Geldiği yerde esasen çok yüksek bir seviyede bulunmaktaydı, fakat dünyanızda onun durumu, ancak bir peygamberlikle nitelendirilebilir. Çünkü o bilgiler, dünya insanlarının ve dünya şartlarının çok üstesinde, çok yükseğinde olan bilgilerden ibarettir.

Oysaki bazıları, dünyanın birçok defalar zirveye çıkıp tekrar sıfıra indiği ve sıfırdan yeniden medeniyet hamlesine başladığını zannederler. Ve bunu da tarih kitaplarına ve ilim kitaplarına geçirmişlerdir. Hiç bir zaman gerileme, hiç bir zaman zirveden sıfıra iniş bahis konusu değildir. Geçen tebliğimde de açıkça beyan ettiğim gibi, bazı bölgelerdeki gerileyiş geçicidir. Bilginin bir yerden bir yere akması bahis konusudur. Bir suyun akışı gibi, bir havanın akışı gibi bilgiler de bir bölgeden, dünyanın bir bölgesinden başka bir bölgesine akmıştır. Ve halada akmaktadır. Bunu zaman içerisinde siz de görüyorsunuz ve göreceksiniz. Bu yüzden, dünyada hiç bir zaman bir gerileme söz konusu olamaz. Kâinat’ın bütün ulu düzeni de böyledir. Devamlı bir tekâmül, devamlı bir inkişaf vardır. Ruhlar tekâmül ediyor. Yeni bilgilerle insanlar tekâmül ediyor, canlılar tekâmül ediyor, hayvanlar, bitkiler ve bütün cansız diye tasvir ettiğiniz maddeler de tekâmül ediyor... Devamlı bir tekâmül içindedir. Çünkü cansız diye gördüğünüz varlıklar dahi, birçok enerji kaynaklarına muhataptır ve bu enerji kaynaklarından devamlı enerji almaktadır. Maddenin de şekli devamlı bir gelişme ve değişme halindedir. Madde, anti-madde problemi, işte burada dikkatle gözden geçirilmesi gereken bir mevzuu arz etmektedir. Medyomun bilhassa, madde, anti-madde problemini iyice incelemesi gerekir. Bu konu hakkında esas ana prensipleri, bilmediği için, konunun ayrıntılarına inmeyeceğim. Öncelikle, dünya insanlarının madde, anti-madde problemi hakkındaki bilgileri iyice öğrenmesi ve bundan sonra bu konuda benim daha gelişmiş fikirler arz etmem gerekir. Çünkü medyomda herhangi bir mefhum kesin olarak gelişmemiş ise, bunu benim nakletmem, arz etmem, anlatmam birçok yanlış nakillere sebep olacağı ve medyomun kafasında şüpheler uyandıracağı için, bu konuda ihtiyatlı olmayı tercih ediyorum. Bu yüzden, siz de herhangi bir medyomla çalışırken, onun bildiği mefhumları önceden iyice tespit edip, ona göre o mefhumlar üzerinde sorular yöneltmeniz ve ruhlar âleminden bunu istemeniz gerekir. Ve bu, şuna benzer; bir piyangoda herhangi bir eser çalmak istiyorsunuz. Fakat notanızda öyle notalar var ki, piyanonun tuşlarından o sesi çıkartmak imkânsızdır. Sözgelimi, sizin alaturka müziğinizde küçük mücennep, büyük mücennep diye tavsif ettiğiniz sesler, bilfarz piyanoda bulunmayabilir. Bu yüzden, bu nasıl icra edilecektir, piyanoda nasıl çalınacaktır, nasıl teganni edilecektir yahut da dışarıya nasıl aksettirilecektir? Bir ruhun, bir medyom karşısındaki durumu da budur.

Medyomun mutlak surette o mevzuyu öncelikle iyi bilmesi ve ondan sonra o mevzu hakkında medyoma sorular yöneltilmesi gerekir. Medyomunuz otomat bir medyom değildir. Medyomunuz, entüvitif, sezgi medyomudur. Aynen nakletmektedir. Ve hiç bir hata olmadığını ben yukarı'dan müşahede ediyorum. Belki kelimeler bazen sürtüşebilir, fakat şüphesiz ki, sizin duyduğunuzu ben de duyuyorum. Yani ben, daha önceleri zannedildiği gibi, ruhların dış çevreyi tanımadığı gibi bir durumda değilim. Zira ben, yalnız medyomla değil, bu celsede bulunan asistanlarla, operatörle bizzat temas halindeyim. Bana akseden bu sesleri de ben aynen fark etmekteyim. Ve onların zihinleriyle de direkt olarak ilgili bir durumdayım. Bu yüzden, medyomun tam olarak, bilgileri, benim verdiğim bilgileri naklettiğine emin olmanızı özellikle istirham ederim. Bu sebepten, madde, antimadde problemini izah edebilmem için, öncelikle medyomun bu konuları bilen ve iyi etüt etmiş olan şahıslardan özellikle iyice öğrenmesi, onun geliştirilmesini istediği zaman ise, o zaman celseleri yapması ve bilgileri istemesi gerekir. Çünkü medyomun daha önce bu hususta bazı tereddütler içine girdiğini ben esasen bugün hissetmiştim. Tıpkı bunun gibi, bir medyomun herhangi bir konuda tam bir nakil yapabilmesi için, öncelikle zihninde o mefhumların doğması gerekir. Otomat medyomların durumu başkadır. Otomat medyomlar bilmedikleri lisanla konuşabilirler, bilmedikleri bilgileri nakledebiliriz. Fakat otomat medyomlukta tam bir güven bulunamaz. Otomat medyomun şuuraltı, geçmiş hayatı ve dış dünyadan aldığı etkiler, tesirler, fikirler, bilgiler; gerek telepati ve gerekse fikir intikali yoluyla şuur altına intikal etmiş ve oradan bu bilgilere, ruh âleminden verilmiş bilgilere karışabilir. Bu yüzden, otomat medyomun bilgisinin mutlak doğru olduğu yolundaki peşinen yapılan bir kabul hatalıdır. Öncelikle, bir bilginin doğruluk derecesi ve ruh âleminden verilip verilmediği hususunda bir inisiyatife, bir bilgiye, bir kabiliyete sahip olmak gerekir. Bu sebepten dolayı, öteden beri acemi insanların bu mevzuların üzerinde tatbiki hareketlere girişmelerinin hatalı olduğunu zikrederim. Bu yüzden, sizin de celselerinizde sorular sorarken öncelikle iyi tartmanız gerekli olur. Zira benim anlatabileceğim, konuları medyom, bir otomat gibi nakletmeyeceği için, medyom kendi kafasındaki mefhumu tanıma manasıyla buraya nakletmemiş olabilir. Çünkü demin de arz ettiğim gibi, piyanodaki sesin nakledilemeyişi gibi, medyomun da zihnindeki mefhumlar da tam doğmayacağı için, nakilde bir karışıklık söz konusu olabilir.

S: Bir medyomun, Yukarısı ile irtibatının uzun süre kesik kalması, medyomluğun kaybı mıdır?

C: Belirli medyomluk, doğuştan kazanılan bir kabiliyettir. Bu ancak, sizin yanlış hareketlerinizle körlenebilir. Tıpkı şuna benzer: Bir insan çok yüksek müzik kabiliyetine sahip olabilir. Bir insan, çok güzel bir sese sahip olabilir. Birçok ruhları sesiyle teskin edebilir, ilahi hamle yaptırabilir. Fakat bu insan sigara, içki veya afyon benzeri yanlış hatalı şeyler kullanarak kendini tahrip ederse, nasıl ki sesinden ve müzik kabiliyetinden bir netice hâsıl olmazsa ve nasıl ki şarkı söylediği zaman dinlenmeyecek bir durumda olursa, insan da medyomluk kabiliyetini yanlış yollarda kullanmak suretiyle körlendirebilir.

Aslında her insan medyomdur. Ve devamlı olarak manevi âlemden bilgiler almaktadır. Bunda hiç bir şüpheniz olmasın. Belirli medyomlukla, belirsiz medyomluk arasında çok az ince ayrım vardır. Bütün mesele, izole olabilmekte ve şuurunu, şuuraltını bir yana itebilmekte ve radyo ihsasları alabilmektedir.
Size tavsiye edeceğim yegâne yol; tevazu, sevgi, merhamet, bütün insanlara karşı hiç bir kayıt ve şart tanımadan saygılı bir sevgi ve merhametli olmaya çalışınız. Ve insanlarla her türlü nefreti, kini bırakarak, yakın ilişkiler kurmanız gerekir. Bu bilgiler, İlahi bir atmosferde cereyan edecek bilgi teatileri olmalıdır.

Bu yüzden, duyguları, düşünceleri tefsir ederken, duyguları düşünceleri değerlendirirken, hüküm verirken hiç bir surette kendinizi yeis'e kaptırmamanız gerekir. Allah ile rabıtalı olunuz. Allah ile her zaman kalbinizi ve ruhunuzu birleştiriniz. Allah ile hiç bir zaman irtibatınızı kaybetmeyiniz. Biz değiliz bu, bilgileri veren. Biz, yukarı'dan aldığımızı size naklediyoruz. Biz bir vasıtayız. Bunu bilmeniz gerekir. Saygınız bize değil, Allah'a olmalıdır. Medyoma değil, Allah'a olmalıdır. Medyom da bir vasıtadır. Bir insandır. Hiç bir İnsanı putlaştırmayınız. Herkese, aynı eşit nazarla bakınız. Hiç bir kimseyi gereğinden fazla methetmeyiniz. Hiç kimseyi lüzumundan fazla yükseltmeyiniz. Yüksekliğe müstahak olan, ancak her şeyin aslı, esası ve yaratıcısı Ulu Allah'tır.

Bu nedenle, yukarı âlem’den, daha doğrusu diğer kütlelerden (sistemlerden) maddi bedenleriyle gelen Peygamberlik problemindeki arz etmek istediğim bazı ince ayrımları bugün intişar ettirmek zorundayım. Evvelce yeryüzüne bedenleriyle gelmiş olan Peygamberler, sizin Güneş Sisteminizden gelmiş değildir. Sizin Güneş Sisteminizdeki tekâmül vetireleri, birkaç bin senelik farkla, birbirine yakındır. Sizin için bir kaç bin senelik fark, çok büyük bir farktır. Fakat tüm Kâinat için bir hiç kadar ehemmiyetsiz ve önemsizdir. Bu farz Merih'in sizden birkaç bin sene ileri veya geri olması hiç önemli bir problem değildir. Bu kadar. Bir bilgi ile gelen bir insanın Peygamberlik durumunda olması, söz konusu olamaz. Peygamberler, sizin sandığınız gibi, insanların üstünde, çok yüksek seviyede varlıklardır. Onlar da geldikleri gezegenlere sadece ve sadece bedenlenmek için gelmemiş, fakat oraya da bir nevi Peygamberlik yapmak üzere gelmiştir. Orada bir tatil yaparak dünyanıza gelir. Buradaki zaman ister yetmiş, ister yedi yüz sene olsun. Bu, Peygamberler için önemli değildir. Ömür, daha doğrusu bedenin ömrü, sizin dünyanızda çok kısadır. Çok uzun ömürlü bedenlere sahip, dünyaların mevcudiyetini biliyorsunuz. Bu, bin sene de, on bin sene de olabilir. Bilhassa tasrih etmek istiyorum. On bin senelik bir bedenlenme ömrü de, bir tek beden ömrü olabilir. Bunu iyice hatırda tutmanız gerekir. Sizin dünya senenizi göz önüne alarak bu zamanı söylüyorum.

Bu yüzden, Peygamberlerin gelirken getirdiği bilgilerin önemi bahis konusudur. Yoksa geldiği yer o kadar üzerinde durulacak bir mevzu değildir. Fakat mademki arzu ediyorsunuz, size açıklayayım. Sizin Galaksiniz içinden Peygamberler gelmiştir. Sizin Galaksinizin dışından da daha sonra Peygamberler gelmiştir. Başka galaksilerden de Peygamberler gelmiştir. Bedenli olarak gelen ilk Peygamberler, sizin galaksinizin içinden gelmiştir. Daha yüksek bilgi ise, sizin galaksinizin seviyesinin daha üzerinde olan, daha üst galaksi seviyelerinden gelmiştir. Yani arada bir tekâmül vetiresi vardır. Böylece, bunu düşünecek olursanız, her Peygamber, kendisinden önceki Peygamberden tekâmül vetiresi bakımından bir kademe daha ileri gelir. Bu yüzden, bunu iyice nazarı itibara almak ve Peygamberler tarihini ve onların getirdikleri bilgileri değerlendirrnek bakımından mühimdir. Şüphesiz ki, her Peygamberin söylediği doğrudur. Fakat biliyorsunuz ki realite, bir devre göre doğrudur, bir devre göre realitede bazı değişiklikler olabilir. İnsanların zihinleri, inanların bilgi seviyeleri, cemiyet şartları, toplum seviyesi, dünyanın gerek iklim şartları, gerekse dünyanın gelişme durumu bu bilgilerin seviyesine tesir edebilir. Bir çocuğa ancak, o çocuğun anlayabileceği kadar bilgi verebilirsiniz. Bir küçük çocuğa seksüel bilgiler verir misiniz? Zamanından önce bir çiçeği açılmaya zorlar mısınız? Bu yüzden, her şey, belli bir zaman süresince verilmiştir. Bu zaman, süresince verilen bilgiler yanlış değildir. O zamanın şartlarını göz önüne almak gerekir.

Bazı kimseler, "Allah mademki daima Peygamberler göndermiştir. Bir tek Peygamber gönderir, bütün bilgileri verir. Mesele böylece halledilir." diye düşünmektedirler. Bu, yanlış bir düşüncedir, yanlış bir muhakemedir, yanlış bir karardır. İlahi Âlem, her şeyi en ince detaylarına kadar düşünmüş, hesap etmiş ve buna göre planlamıştır. Bu yüzden, belli bir seviyedeki dünya cemiyetine, dünya toplumuna, dünya insanına, ancak, onların hazmedebileceği bilgiler verilmiştir. Ondan sonra, tekâmül eden cemiyete biraz daha gelişmiş bilgiler verilmiştir. Bu nedenle, bunları düşünürken, bu tekâmül seviyesi sorununu da göz önüne almanız gerekir. Cemiyetler tekâmül etmiş, dünyanız tekâmül etmiş, galaksiniz dahi devamlı bir tekamül seyri içinde bulunmuştur. Dünyanızın, daha doğrusu güneş sisteminizin, galaksinizin merkezinden epeyce uzağa doğru bir yerde olduğunu düşünürseniz: merkezden aldığı bilgilerin, merkezden gelen direkt bilgilerin de o oranda azaldığını düşünmek gerekir. Bu seviye farklıdır. Galaksi, bildiğiniz gibi, dairesel, eliptik ya da başka şekiller arz edebilir bir şekildedir. Merkez, Bilginin Ana Kaynağı’dır. En üst, en yüksek 'realite' veya 'verite' Merkez'de bulunur. Merkez'den etrafa doğru yayılmaya başlar. Bunu böylece bilmeniz gerekir.

Siz şimdi Güneş Sistemi olarak (-daha önceki tebliğde de bildirdiğim gibi-) yeni bir devreye doğru giriyorsunuz. Yeni tesirler altındasınız. Bizzat Galaksiniz de yeni bir Galaktik Devre'ye, yeni bir burca doğru giriyor. Bunları iyice düşünmek ve iyice değerlendirmek gerekir. Yeni tesirler alacaksınız. Bu tesirlere gerek bünyeniz, gerekse bitkiler, gerekse hayvanlar, gerekse cansız diye nitelendirdiğiniz maddeler tahammül edebilecek midir? Edemeyecek midir? Bunu da düşünmek gerekir. Dünya insanını bu yola çekiniz. Alay edeceklerinden korkmayınız. İtekleyiniz. Kovalayarak itekleyiniz. Zorlayınız. Büyük bir mazhariyete sahip bulunuyorsunuz. Gözünüz açık, gönül gözleriniz açık. Gönüllerinize gelen ilhamı insanlara söylemekte zerre kadar tereddüt etmeyiniz. Çünkü siz öncü durumundasınız. Büyük bir memlekette düşünen kafaların pek az olduğunu görüyorsunuz. Bu az olan kafalar, maalesef büyük bir felakete doğru sürüklenip gitmektedir.

Dünyanızın büyük bir felaketin eşiğinde olduğunu evvelce de bildirmiştim. Bu bizim tarafımızdan görülüyor. Çünkü bu, yalnızca dışarıdan bir atom bombardımanı veya dış dünyalardan gelecek bir felaket şeklinde değil, dış dünyalardan gelecek tesirlere uyum yapamamak ve onlarla sempatize olamamak şeklinde bir felaket olacaktır. Bunu böyle bilmeniz gerekir. Ve şayet bir bitkiye su yerine asit verirseniz, onun mahvolup gittiğini, kuruduğunu görürsünüz. Bitkiyi kesmiyorsunuz, bitkiyi törpülemiyorsunuz, bitki üzerinde herhangi bir patlayıcı madde patlatmıyorsunuz. Fakat bir tesir veriyorsunuz. Bitkiye, keza, hele yüksek voltaj bir elektrik verdiğinizi düşünün! Bitkinin öldüğünü bitkinin kuruduğunu görürsünüz. Dünyanız da böyle bir vetireye doğru süratle gitmektedir. Bunu bilmeniz gerekir. Bu yüksek tesirleri, bu yüksek vibrasyonları mutlaka alacaksınız. Kaçamazsınız, bundan kaçınamazsınız. Bitkinize, yiyeceğinize, gıdalara, hayvanlara bu tesirler tamamıyla sinecektir. Ona irtibak edebilen, bununla hemayar olabilen canlılar, varlık olarak mevcudiyetlerini devam ettirebileceklerdir. Bunlara sempatize olamayan, bununla uyum yapamayan varlıklar, yeryüzünden silineceklerdir. Bunu böylece bilmeniz gerekir.

Size gelen uçan daireler, uçan dairelerle gelen insanlar, bunu size bildirmek istemektedirler. Fakat siz bu vetireye varmadan, galiba bunun şuur altındaki sezgisini hissettiniz. Zaman ötesine atılışlar yapabildiniz. Bu sebepten dolayı, orada mahvolmaktansa, kendi kendimizi mahvedelim, der gibi, bir intihar gibi, daha önceden atom harbi gibi bir çılgınlığa doğru gitmektesiniz. Hâlbuki zihnen [yukarıdan gelen o tesirlere] zihnen adapte olabilirsiniz. İnsan beyni, insan zihni, insan vücudu ve bütün bitkiler, canlılar kolaylıkla bunlara adapte olabilecek durumdadırlar. Siz de bu adaptasyonu rahatlıkla yapabilecek durumdasınız. Yalnız, bu adaptasyona insanları hazırlamak gerekir. Öncelikle, hazırlamak için, bütün insanlara, maneviyata bağlanmalarını telkin ediniz.

Bu gelen tesirler, doğrudan doğruya fiziksel ve kimyasal tesirlerdir. Ruhlardan gelen tesirleri esasen devamlı olarak almaktasınız. Hatta size söyleyeyim, başka gezegenlerden gelen tesirleri de almaktasınız. Fakat tüm galaksiniz yeni bir galaktik devreye girmiştir. Yeni galaksilerin tesirleri, bütün galaksinizin üzerine yağmaktadır. Birçok diğer gezegenler ve güneş sistemleri, aynı galaksi içinde oldukları halde buna hazırdırlar ve hazırlanmaktadırlar. Fakat siz ve sizin gibi bazı gezegenler, yani sizin güneş sistemi dışındaki başka güneş sistemlerindeki bazı gezegenler henüz buna hazır değildir. İlahi İrade'ye intibak etmiş olan sizin güneş sisteminizdeki diğer gezegenler sizin halinize acıyor ve sizi bir evlat gibi himaye etmek ve korumak istiyor. Yaklaşan tehlikeyi, sizin için yaklaşan tehlikeyi (-fakat onlar için mutlu olan günü-) istiyorlar. Bunun için sizi ikaz ediyorlar.

Bu bir ruhsal tesir değildir. Ruhsal tesir her zaman mevcuttur. Ruhlar âleminden gelmektedir. Başka gezegenlerden başka galaksilerden ruhsal tesirler almaktasınız. Düşüncenin herhangi bir hızı bahis konusu olamaz. Düşüncenin bir mekânı olamaz. Gelen tesirler, doğrudan doğruya bünyenize tesir edecektir. Maddi bedeninize tesir edecek ve maddi bedeninizi tahrip edecektir, eğer alışık değilseniz...

Kozmik Devre'ye giriyorsunuz. Kozmik Devre ile uyum yapmanız gerekir. Kâinat bu kozmik devre içerisinde bir gelişme, bir hamle içerisindedir. Devamlı tekâmül olduğunu söylemiştim. Hiç bir zaman gerileme, durma bahis konusu olmayacağını, galaksinizin de yeni bir galaktik devreye girmek ile tekâmülün bir başka vetiresine girmek üzere olduğunu belirtmiştim. Bu yüzden, bünyeniz, yaşayan varlıklar bu vetireye intibak etmek zorundadır. Ona intibakın tek yolu, saygı dolu bir sevgi ile Tanrı'ya bağlanmaktır. Tanrı'nın bütün kullarına, bütün varlıklara saygı hissetmektir. Cansızlık diye bir şeyin bahis konusu olmayacağını, cansız olan her varlığın, her atomun bir ruh ile ilgili olduğunu önceden defalarca ve ayrıntılı olarak sizlere bildirmiştim. Bu yüzden, cansızları da buna hazırlayınız. Nasıl hazırlayacaksınız? Dağları seyrederken, oraya sevgi dolu vibrasyonlar gönderiniz. Ağaçları seyrederken, onlara sevgi dolu vibrasyonlar gönderiniz. Taşa da, toprağa da sevgi dolu vibrasyonlar gönderiniz. Gözünüzün gördüğü, kulağınızın işittiği bütün dünyaya. Önünüze dünya haritasını alınız. Dünya haritasının her köşesine sevgi vibrasyonları gönderiniz. Bunları herkes yapacak seviyede değildir. Sizler bu seviyedesiniz. Kendinizi sorumlu hissetmeniz gerekir. Siz, yalnız Türkiye'nin, yalnız Avrupa'nın değil, bütün Dünya'nın yükünü üzerinizde taşıdığınızı bilmeniz gerekir.

Donmuş kafalar, spiritüalist de olsalar, belli bir seviyenin dışına çıkamamaktadır. Başka memleketlerde de muhakkak ki, donmamış, henüz karakterleşmemiş, henüz köşeleşmemiş Spiritüalistler vardır. Fakat çok azdır. Diğer birçok spiritüalistler manevi âlemle temas etmekte iseler de, onlar, belli inançların takviyesi maksadını güttükleri için, bu¬nun dışında yeni ve yüksek bilgiler alamamaktadırlar. Sizler ise, tam bir laik anlayışla bütün prejülerden kurtulmuş vaziyette olduğunuz için (-bunu ben hissettiğim için size bunu açıkça söylüyorum-), yüksek bilgiler alıyorsunuz.

Siz grup olarak ve etrafınızdaki halkayı da arttırmak suretiyle önünüze dünya küresini alarak, dünya haritasını alarak, bütün dünyanın sorumluluğunu üzerinizde hissederek sevgi dolu vibrasyonlarınızı, bütün dünyanın maddi ve manevi farz ettiğiniz varlıkları üzerine gönderiniz. Dağları, nehirleri, denizleri, ırmakları, gölleri hepsini sevgi dolu nazarlarla hissediniz. Ve gözlerinizi, ruhunuzu onların üzerinde gezdiriniz. O vibrasyonlarımız, haritadan yahut küreden dünyaya yayılacaktır. O bir nevi mercek vazifesini, bir nevi projektör vazifesini görecektir, o harita yahutta küre... Bunu böylece bilmeniz gerekir.

S: Bu devrenin, mutlu devre oluşundan bahsettiniz. Mutlu oluş yönünü açıklar mısınız?

C: Mutlu oluş, yeni bir bilgi sahnesine girdiğinizi yeni bir bilgi seviyesine ulaştığınızı gösterir. Siz, müteessif, genel olarak maddeye çok bağlısınız. Maddeye hâkim olmanız gerekirken, maddenin sizin üzerinizdeki hâkimiyeti daha fazladır. Şimdi siz, maddeye hâkim olma devrine doğru gidiyorsunuz. Ki işte evvelce size bahsettiğim durum budur. Size daha önceki tebliğde de demiştim ki: "Başka gezegenlerdeki varlıklar, dünya hayatlarında ruhsal bir devre yaşamaktadırlar." İşte bunu kastediyorum. Siz de şimdi, bu dünya hayatında ruhsal bir hayat yaşamaya doğru hamle yapıyorsunuz. Hiç mi olmamıştı? Ferdi olarak, azınlık olarak, geçmiş devirlerde dünya yaşamında ruhsal hayatı yaşayan insanlar vardı. Fakat şimdi, şimdiki devrenin gereği şudur ki, içine girmekte olduğunuz, daha doğrusu kısmen girmiş olduğunuz devrede, buna, bütün insanlar mecbur olacaklardır. Çünkü alacağınız tesirler bunu icap ettirmektedir. Ve siz de tüm olarak ruhsal bir hayat yaşama yolunu tutmaya mecbur olacaksınız. Buna karşı durmak isteyenler olacak ve bunları siz de, başka gezegenlerde olduğu gibi, tedavi etmek zorunluluğu ve sorumluluğunu hissedeceksiniz.

Nefsaniyetten uzak durmak, daima sevgi dolu, hoşgörülü ve merhametli olmak gerekir. Merhametli olunuz. Sizler büyük görevlerle yüklüsünüz. Bunları bilmeniz gerekir. Büyük bir sorumluluk taşımaktasınız. Bir sorumluluk yüklendiğinizi bilmeniz gerekir. Daima sevgi dolu, daima merhametli olmaya mecbursunuz. Aksi takdirde sorumlu olursunuz. Size verilen bu bilgiler, dünyada hiç kimseye verilmemiştir. Bunu da böylece bilmeniz gerekir. Zira daha öncede arz ettiğim gibi, dış ülkelerdeki celselerde, genel olarak, belli fikirlerin teyidi istenmektedir. Bu ise, belli bir avraya kadar yükselmeyi, o avranın yukarısına uzanamayışı teyit eder. Yani, o celseye iştirak eden asistan, operatör, diğer hazırun belirli bir çerçevenin içerisinde kalmayı peşinen kabullenmiştir. Bu yüzden, oraya, o avranın üstündeki bilgiler girmemektedir. Bunu böylece bilmek gerekir.

Sizler, bütün dinlerin bilgilerini hazmetmiş olarak, bütün dinlere aynı sevgi ve saygıyla bakmak durumundasınız. Bütün tarikatlar, bütün mezhepler, bütün ırklar, bütün insanlar sizin nazarınızda kesin surette bir ve eşit olmalıdır. Allah'ın kulları arasında yapmış olduğunuz taksimler, maalesef Kur'an’ın söylediği bilgi yolunda, hayır yolunda yarış olarak değil de, kavga yolunda, düşmanlık yolunda yarış şekline dönüşmüştür. Irklar, dinler, milliyetler bunun için kurulmamıştır. Hepiniz, aynı ulu Yaratıcı'nın kullarısınız. Hepiniz O'radan bilgiler almaktasınız. Benim dinim doğru, öbürününki yanlış olamaz. Hepsi doğrudur, hepsi birbirini tamamlamaktadır. En son gelen bilgi, diğerlerinin en son düğümüdür. Hiç bir din, ondan sonraki veya önceki dinden çok daha iyi diye bir şey düşünülemez. Bu yanlış bir düşünce sistemidir. Dış ülkelerde veya bazı topluluklarda yapılan celselerde, insanlar, belirli fikirlere sandıklarından, belli doktrinlerin çevresini yırtamadıkları için, ancak o doktrin çevresindeki bilgiler onlara verilmektedir. Onlar ancak o çevre içerisinde tekâmül edeceklerdir. Bir an gelip çemberi yırtmaya hamle yaptıkları zaman, yeni bilgilerin aktığını ve o zamana kadar kendilerinin ancak yetiştirildiklerini, bir okulda bir sınıftan bir üst sınıfa atlar gibi hamleler yaptıklarını göreceklerdir.

Silver Birch ismiyle tebliğler veren [ruhsal rehber] ve grubu, bunu size bilhassa belirtmek isterim ki, bu çemberin dışına çıkmıştır. Onu iyi okumanız, tercüme etmeniz gerekir. O büyük bir ruhtur. Onunla devamlı temas halindeyiz. Onu korumaktayız, O ruhu bilgilerle donatmaktayız, O medyomu da himaye etmekteyiz. Onun tebliğlerini öteden beri verilmiş ve verilecek tebliğlerini de dikkatle okumanız, kendi dilinize çevirmeniz, duyurmanız isabetli olur. Çünkü dikkatli okursanız, oradaki bilgilerle benim verdiğim ve vereceğim bilgilerde bir aksaklık olmayacaktır. Fakat arada büyük nüans farkı hissedeceksiniz. Çünkü o da bir ikinci çemberdir. Siz ise bütün çemberlerin dışına taşma yolunda bir hamle içerisindesiniz. Onun için size bilhassa bu gelişmiş bilgi verilmektedir. Bunu böylece bilmeniz ve bunu böylece hissetmeniz ve bunu hissederek dünyayı gözünüzün önünde düşünmeniz, harita kürede düşünmeniz gerekir.

Geçerken sevgi ile seyredin binaları, yolları, denizleri, dağları, nehirleri, insanları, kitleleri, milletleri, ırkları sevgi ile seyredin. Onların da tekâmül etmeleri için Allah'a dua edin. Onların da çemberi yırtmaları hususunda, tekâmül etmeleri için Allah'a dua edin, yardım etmek lütfunda bulunmasını dileyiniz. Cenab-ı Hak, her zaman size yardım edecektir. Gerek benim kanalımla, gerekse başka kanallarla yardımını gönderecektir. Bunda şüpheniz olmasın. Mutlak suret¬te köşeli bir dikdörtgen gibi bir statü içinde bulunmayınız. Hiç bir din, hiç bir ırk, hiç bir milliyet farkı tanımadan insanları, kadın erkek diye tefrik etmeden, ruh olarak Allah'ın yarattığı varlığı olarak mütalaa etmenizde çok isabet vardır. Bunu böyle biliniz, mütalaa ediniz. Onun için Muhammed yücedir. Hz. Muhammed bu fikirleri etraflıca teyit etmiştir. Fakat bazı kimseler bunları maalesef anlayamamışlar, yanlış tefsir etmişlerdir. Onları siz şimdi tefsir edebilecek bilgilerle mücehhez durumdasınız. Onları siz tefsir ediniz. Spiritüalist görüşle anlatınız. Din adamlarına kızmayınız. Din adamlarına gücenmeyiniz. Din adamlarını nefretle, tiksintiyle, onları bilgisizlikle itham etmeyiniz. Onları sevgi ile mütalaa ediniz. Onları doğru yola çekiniz. Onların içinde birçokları dalalettedir. Dini, intikam, kin, nefret vasıtası yapmışlardır. Onun için, evvel ki tebliğlerimde onlar çok ağır bir şekilde tenkit edilmiştir. Fakat siz onları sevgi hattına, sevgi yoluna sokmalısınız. Raydan çıkmış olan lokomotifi rayın üzerine getirirseniz lokomotif hedefe doğru gayet rahatlıkla gidebilir. Sizin göreviniz: Lokomotifi rayın üzerine oturtmaktır. Lokomotifi oturtursanız, onun arkasındaki vagonları da oturtmanız ve oraya doğru sürüklemeniz mümkün olur. Bunu da böyle bilesiniz. Lokomotif raydan çıkmıştır. Yanlış yerde yürümektedir. Batmaktadır, devrilmektedir. Birçok lokomotifler devrilmekte ve arkasındaki vagonları, içerisindeki varlıkları da batağa doğru sürüklemektedirler. Hâlbuki o, yürümekte olduğunu zannetmektedir. Yürümekte, fakat çamurlar içerisinde yürümekte, çamurlara bulanmaktadır. Oysaki onun hedefi, o çamurlara bulaşmak değil, nurlu bir istikbale doğru gitmek idi. Yeni bir bilgi hamlesine atılış yapmak idi. O bilgi hamlesine ulaştıktan sonra, ikinci bir bilgi hamlesine gitmek ve böylece sonsuzluğa doğru lokomotifin itmesi, yani din adamının, hangi dinden olursa olsun, din adamının bu hamleyi yapması gerekirdi.

Kin, nefret, harp, düşmanlık, intikam hisleri, din adamına göre değildir. Din adamı, bu bakımdan büyük bir sorumluluk taşımaktadır. Bunları iyice düşünmeniz ve onlara bunu açıkça telkin etmeniz gerekir. Çekinmeden, hangi dinden olursa olsun, din adamlarıyla yakın ilişkiler kurunuz. Ruhları terbiye etmekle mükellef olan din adamları ile yakın dostluklar kurunuz. Onları ikaz ediniz. Onları belirli statik kalıplar içerisinden kurtarmaya, spritüel varlıklar olma yolunda onları itmeye çalışınız. Siz bunu yapabilecek durumdasınız. Belli bir dinden olabilirsiniz. Her dine karşı saygılı da olmalısınız. Bunu da bilmeniz gerekir. Her dini saygı ile okumanız gerekir. Dikkatlice üzerinde durunuz. Hiç bir dini tahkir etmeyiniz. Bütün dinleri yüceltiniz. Dinleri tebdil ediniz. Din sahiplerini kutlulayınız, şüphesiz ki, en son din müslümanlıktır. Fakat hiç bir dini de tahkir etmemenizi Kur'an size ihtar etmiştir, defalarca söylemiştir. Hiç bir peygamber hakkında aleyhte bir konuşma yapmayınız. Peygamberler, yüksek varlıklardır. Sizin tahayyül edemeyeceğiniz bir yüksek vetirede bulunan yüksek realitede, veritede bulunan varlıklardır. Peygamberleri daima saygı ile anınız. Ve dua ederken, hatırlayabildiğiniz bütün Peygamberlere dualarınızı gönderiniz. Onlardan cevabını almakta gecikmeyeceksiniz.

İnsanları putlaştırmayınız. Fakat insanları seviniz. Ve insanları saygı ile seviniz. İnsanları yalnız seksüel bir zihniyetle, menfaat güdüsüyle sevmeyiniz. İnsanları Allah'ın birer eseri Allah'ın birer varlığı olmaları hasebiyle saygı ile seviniz. Bu saygı, o insana karşı olmayıp, onu yaratana karşıdır. Bu yüzden göstereceğiniz saygı Yüce Tanrı'ya bir saygıdır. Allah sizleri her zaman korusun.

Allah, yarattığı bütün varlıklardan müstakil, kutsal bir Varlık'tır. Ve Allah, buna rağmen her türlü varlığın her zer¬resinde de mevcuttur. Bunun izahını istiyorsunuz. Bunun izahı, dünya insanının beyin kapasitesi dışındadır. Herhangi bir ruh da bunu idrak edecek seviyede olamaz. Çok yüksek vasatlara ulaştıktan sonra, bunun ne demek olduğunu insan sezinleyebiliyor. Ruh sezinleyebiliyor. Çünkü bunun tam idrakine varmak, hiç bir zaman, hiç bir ruh için esasen mümkün değildir. Fakat idrak arttıkça artmaktadır. İdrakin artması Tanrı'ya, sizin tabirinizle, 'daha çok yaklaşmak' demektir. Tanrı'ya yaklaşmak belli bir varlığa yaklaşmak şeklinde anlaşılamaz. Tanrı'ya yaklaşmak, Tanrı'nın bütün mevcudatını daha çok sevebilmek, bir derece, bir yüksek derece dâhilinde sevebilmek ve ilahi düzene, ilahi düzenin çok daha ince vetirelerine uyum yapabilmek demektir. Bu yüzden, Tanrı'ya yaklaşmak, hiç bir zaman hiç bir kul için mümkün olan bir durum değildir. Bunları böylece mütalaa etmek gerekir.

Tanrı'yı gördüm. Tanrı ile konuştum demek, tek kelime ile terbiyeye aykırı, saygısızca bir durumdur. Bu kelimeyi istemeyerek kullandığımı da arz etmek isterim. Çünkü biz, hiç bir zaman menfi durumları düşünmeyiz. Bu yüzden, menfi duygu, his taşımayız. Menfi kelime de kullanmayız. Kullanmak istemeyiz. Ancak sizin gibi görevli varlıkları uyandırmak sadedinde fedakârlık ederek, bu çeşit kelimeleri kullanmak zorunluluğunu hissederiz. Allah, bu yoldaki kusurumuzu affeyleye... Cenab-ı Hakk'dan böyle bir menfi kelime kullandığım için beni affetmesini niyaz ederim. Hiç bir zaman menfilik O'na izafe edilemez. Gaddarlık, zulüm, ceza, Cenab-ı Hakk'la ilgili olmayan durumlardır. Cenab-ı Hakk, belli kanunlar, belli prensipler vazetmiştir. Bu prensiplere uyum yapabilen huzur içinde olur. Tekâmül yolunda ilerler. Bu kanunlara, prensiplere aykırı giden, menfi gitmiş olur. Siz bunu çeşitli derecelenmeye tabi tutuyorsunuz. Bizde hiç bir zaman, menfi gidiş düşünülemez. Biz devamlı olarak müspet olmak zorundayız. Eğer bir defa dahi menfi tutum içinde bulunmuş olsak, idare ile mükellef olduğumuz şeyler bütün düzenini bozar ve altüst olur. Şimdi benim ne durumda olduğumu sizin takdirinize bırakırız. Bilahare, yukarı gezegenlerde olan ve Allah'a daha çok bağlılıkla uymuş ve Cenab-ı Hakk’ın kanunlarını sizden daha fazla sezinleyebilmiş olan bedenli insanlarla temas kurduğunuz zaman, benim ne demek istediğimi ve benim durumumu anlayacaksınız. Şunu bilmeniz gerekir ki, zaman gelince diğer gezegenlerdeki, diğer güneş sistemlerindeki, diğer galaksilerdeki bedenli insanlarla tanışacaksınız, görüşeceksiniz. Onlarla yakın ilişkiler kuracaksınız. Ve onların ülkelerini ziyaret edeceksiniz. Bundan şüpheniz olmasın. Onları gözünüzde büyütmeyiniz. Benim durumumla, benim statümle temas etmiş olmanız onlardan çok daha önemlidir. Bunu, o şahıslarla, o gezegenlerdeki şahıslarla tanıştığınız zaman daha iyi değerlendirirsiniz.

Şimdi, kozmik, spritüel bir devreye giriyorsunuz. Dünya, spritüel bir hayatın icaplarına itiliyor. Bunu böylece bil¬menizde birçok faydalar vardır. Bunu, düşünebilen insanlara duyurunuz. Bir kıvılcım, bir kibrit kıvılcımına ihtiyacı olan pek çok insan vardır. Onlar, kısa bir zamanda tutuşmaya, yanmaya, inanmaya ve bu vetireleri, bu realiteleri kabule hazır durumdadırlar. Fakat ne hikmettir ki, ne bilinmez bir İlahi bir plandır ki ışıktan yoksundurlar. Karanlıktadırlar. Bir çember içindedirler. Güneş ışığının, bulutun, kalın bulutların arkasından süzüldüğü gibi, hakikat ışıkları da bunların dimağlarına böylece zayıf olarak süzülmektedir. Onlar, arıyorlar, onlar hakikati bulmak istiyorlar. Fakat hakikati bulmak için gerekli olan ortamı meydana getirmekte direniyorlar.

Gelecekler, sizi ziyaret edecekler. Onları diğer gezegenlileri dostça karşılayınız. Onların talimatından dışarı çıkmayınız. Onları putlaştırmayınız. Onları sayınız. Seviniz. Fakat onları yükseltmeyiniz. Saygı ve sevgi başka şey, putlaştırmak başka şeydir. Ululuk, Allah'a mahsustur. Ulu olmak, O'nun vasfıdır. Bir gün karşılaşacaksınız. Bunu gösteriş, reklam, övünme vesilesi yapmayınız. Yapmamanız gerekir. Bilhassa onun üzerinde duruyorum. Bunlar basit olaylardır. Sizler her biriniz, o âlemleri her gece dolaşıyorsunuz. Fakat hafızanın perdesi örtüldüğü zaman, uyanıyorsunuz. Ve farkında değilsiniz. Sizin için Merih'e gitmek, yahutta başka bir güneş sistemine gitmek, başka bir galaksiye gitmek fevkalade bir olay olmayacaktır. Gördüğünüz zaman, tanıdığınız yerleri ziyaret etmiş gibi olacaksınız. Çünkü esasen tanıyorsunuz. Siz buna alt şuur da deseniz olur. Yani ruhsal şuurunuz bunu biliyor. Bizzat dimağ [beyin] şuurunuz da bunu idrak edecek ve bünyenizi bu bilgilerle yürüteceksiniz. O zaman, yüksek tesirleri almaya daha çok hazır bir duruma geleceksiniz. Bu tesirler yukarı âlemden galaksilere verilmekte ve onlardan da size yansımaktadır. Yansıyan bu tesirleri sizi yücelticidir. Bunu iyice düşününüz.

S: 'Biz değiliz bu bilgileri veren. Biz, Yukarı'dan aldığımızı size naklediyoruz, Biz bir vasıtayız.’ dediniz. Bu sözlerinizi açıklar mısınız?

C: Ben, çok önceleri de söylediğim gibi, Alman şairi Goethe değilim. Ben, medyom bu ismi beğendiği için bu isimle anılmayı tercih ettim ve seçtim. Ruhlar âleminde isim yoktur. Ruhlar âleminde, bilgi seviyesi bahis konusudur. En son eprövümü yapıp, ruhlar âlemine intikal ettiğim zaman henüz sizin dünyanız mevcut değildi. Böylelikle, benim madde eprövlerimin çok başka galaksilerde geçtiğini tahmin edebileceksiniz. Ben bu durumda olduğum gibi, benden çok önceleri ruhlar âlemine intikal etmiş çok yüksek seviyedeki ruhlar da pek tabii ki mevcuttur. Bunlardan çok daha yüksekleri de mevcuttur. Mazi sonsuzdur. Maziye bir hudut çizilemez. Benim çok üst planımda, Peygamberlerin varlığını hissediyorum.

Benim üst seviyemde gördüğüm varlıklar, hudutsuz bir varlık âlemi, sizin tanıyamayacağınız bir kaç peygamberi, üst kademedeki bir kaç Peygamberin ismini sayayım. Hepsini de saymıyorum. Bunu da bilhassa belirtmek isterim. Çünkü belki içinizde, her şeye rağmen hissiyata kapılabilecek olan bir insan olabilir. Olmaması gerekir. Fakat şeytanın iğvasına kapılanlar bulunabilir. Üst kademeyi size tafsilatıyla anlatmamda fayda yok. Fakat şüpheye düştünüz: Hz. Âdem’i en üst tabakada hissettiğimi, görmediğimi fakat hissettiğimi söylemeliyim. Benim zannım şudur ki, Hz. Âdem, yalnız dünyanın değil, bütün madde kâinatının ilk bedenlenmiş varlığıdır. Bütün hepimizin atasıdır. İlk dünya, ilk maddi beden onda teşekkül etmiştir. Ve onun bedeni, bütün kâinatları dolaşmıştır. Bunda şüphe etmeyiniz.

Peygamberler de öyledir. Yalnız dünyanıza inen Peygamberler olduğu gibi, birçok dünyalara aynı anda yani birlikte inen veya başka zamanlarda inen Peygamberler de mevcuttur. Bunları da bilmek gerekir. Birçok dünyalara inmiş olanların başında Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Yakup, Hz. Muhammed gelir...

Hz. İsa, kendisinin, Allah'ın oğlu veya Allah'ın bir parçası olarak nitelendirilmesinden dolayı müteessirdir. Bu yanlış anlayışın ortadan kalkması için dua etmektedir. Bizi de bu yolda ikaz etmektedir. Biz de şimdi size, bu hakikati bildiriyoruz. Siz de bunu duyurasınız. Kur'an’da açıkça söylendiği halde, bunlar göz önüne alınmamıştır. Hıristiyan âleminde bunu idrak edenler vardır. Bu durumu bilenler vardır. Hiç bir varlık, Tanrı'laşamaz. Hiç bir varlık, Tanrı'ya kıyaslanamaz. Ne kadar üstün olursa olsun, hiç bir varlık, Tanrı'ya nispet edilemez. Tanrı'nın bir parçası olarak mütalaa edilemez. İşte demin, dar çember içinde hapsolmak dediğim mefhum budur. Bu çemberi yırtamayanlar, ne kadar yüksek medyomluk vasıflarıyla mücehhez olurlarsa olsunlar, o çemberin müsaade edebileceği kadar bir sahayı görebilirler. O sahadan bilgi alabilirler. Daha üst kademeden bilgi alamazlar. Hamle yapamazlar. Hamle yapmak için, öncelikle, Tanrı'nın müstakil olduğunu bilmek, Tanrı'nın buna rağmen her zerrede, her noktada mevcut olduğunu da bilmek gerekir. Biz, Tanrı'nın bir parçası değiliz. Hiç bir Peygamber Tanrı'nın bir parçası değildir. Bunu böyle düşünmek, terbiyeye yakışmaz, terbiyeye sığmaz. Basitlik olur. Bunu bilmek gerekir.

Bunu duyurunuz. Bunu papazlara rahiplere, Papa'ya duyurunuz. Bu dalaletten uzaklaşsınlar. Hz. İsa'nın ruhunu azap içinde bırakmasınlar. Onu, O yüce varlığı, Tanrı yolunda ızdırap üzere bırakmasınlar. Onun ızdırabını biz de hissediyoruz. Bütün ruhlar âlemi de kademe kademe hissediyorlar. Ruhları azaplar içine sokmasınlar. Sizin hafsalanızın alamayacağı yücelikler vardır. Bunları açıklamam belki doğru olmayabilir. Zamanla şuurunuz, idrakiniz gelişecek. Realiteniz yükselecek. Size, yeni realitenize uygun, yeni bilgiler verilecektir.

Açıkça demelidir ki, İsa, Allah değildir. Haşaaa, haşaa...

Allah değildir, Allah’ın oğlu değildir. Meryem, Allah'ın bir parçası, Allah'ın karısı, Allah'ın bir cüzü değildir. Haşaaa, haşaaa... Hz. Meryem'i tenzih ederim. Onu kutlularım. O yüce varlığı rahatsız etmesinler. Onu, yanlış fikirlerle azap için¬de bırakmasınlar. Ona dua ederken, saygıyla dua etsinler. Hz. İsa'ya dua ederken, saygıyla dua etsinler. Onun ışığını takip etsinler. Onun yolunu tutsunlar. O hiç bir zaman, kendisinin Tanrı olduğunu söylememiştir. Kendisinin, Tanrı'nın bir parçası olduğunu beyan etmemiştir. Kendisinin, Tanrı oğlu olduğunu ihsas dahi etmemiştir. Onun sözleri yanlış anlaşılmıştır.

O, babasız doğmuştur. Bunda ilâhi icaplar vardır. Bu, ilâhi tekâmüldür. Bu, belli bir nedene dayanmaktadır. Gayrı meşru doğan çocukların korunması için, ilahi âlem, böyle münasip görmüştür. Ve böyle planlanmıştır. Bazı delalette kalan insanların zannettikleri gibi Meryem, gayrı meşru bir ilişkide bulunmamıştır. Onun ruhuna, Hz. İsa'nın ruhu akmış ve bir sempatizasyon sizin dünya karmalarınıza göre bir sempatizasyon vuku bulmuştur. Vücutta bu kozmik tesirler, bir tohumlanma, bir gebe kalış şeklinde tezahür etmiştir. Onun için Hz. İsa doğmuştur. Bunu böylece bilmekte fayda vardır. Bunlar, bu çeşit olaylar, yüksek seviyeye ulaşmış gezegenlerde, güneş sistemlerinde ve galaksilerde alışılmış sayılabilecek kadar çok vuku bulmaktadır. Onu Tanrı'laştırmakta, bu şekilde doğan yüce varlığı Tanrı’laştırmakta mahal yoktur. Saçmadır, yanlıştır. Ben de bunun ızdırabını taşıyorum. Hz. İsa, takdis edilecek yüce bir varlıktır, onu saygı ile anınız. Dimağlarınızda onu da unutmayınız. Dualarınızda beni de unutmamanızı istirham edebilir miyim aziz dostlarım? Hz. İsa'nın yardımını da Ulu Tanrı'nın izniyle dileyiniz. Hz. Muhammed'e karşı saygılı olunuz. Onlar, fedakâr ruhlardır. Onlar, bütün rahatını, huzurunu bırakmış, sizin yücelmeniz, sizin arınma¬nız için bin türlü meşakkate katlanmış, sizin sıkıntınızı fazlasıyla yüklenmiş olan yüce ruhlardır. Onları kutlulayınız. Onları takdis ediniz. Siz bir spiritüalist olarak, dinleri tefrik etmeyiniz. Spiritüalizm, kendi inancı gereğini yapsın. Bunda hiç bir zarar yoktur, fakat zihninizi buna göre ayarlayınız. Putperest olmayınız. Putların önünde tapınmayınız. Eğer kiliseye girdiyseniz, gözünüzü kapayınız. Öyle dua ediniz. Eğer kiliseye gitmek zorunda iseniz, gittiğiniz kilisede bir resim var ise, onu görmeden, daha doğrusu dua edeceğiniz zaman onu görmeden dua ediniz. O şekilde tecessüm etmeyiniz. Resimdeki heykeldeki gibi tecessüm etmeyiniz. Hz. İsa bir kalıba girmiştir. Bu, dünyaya inebilmek içindi. O, gelip geçici bir vetiredir. O, çok geri bir kalıptır. O iptidai kalıpta, Hz. İsa'yı zihninizde şekillendirmeyiniz. Alacağınız sonsuz tesirler, bu kalıbın dışında kalsın.



-- ALINTIDIR --
 
Üst