Varlık Goethe Tebliğleri - Celse 4: Yapılan Her İşin Önü ve Sonu Vardır

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225
Yapılan Her İşin Önü ve Sonu Vardır​

Yapılan her işin önü ve sonu vardır. Bu ön ve son, kesin hudutlarla sınırlandırılmıştır. Sözgelimi, dünyanızın yaradılışını düşünecek olursak, bunun bir başlangıç devresinin mevcut olduğunu görürüz. Bu başlangıç, esasında, dünyanın ölümünün de başlangıcıdır. Ölümün, bir şekil değiştirme olduğunu söylemiştik. Bu şekil değiştirme, küçük hacimdeki maddelerin şekil değiştirme prensiplerinin aynısıdır. Hacmin büyüklüğü veya küçüklüğü, prensibin uygulanmasını değiştirmez.

Madde bir enerji deposudur. Madde, dağılarak şekil değiştirerek enerjiye dönüşür. Enerji de şekil değiştirerek, devamlı olarak madde imal eder. Dünyanızdaki duruma gelince, en göze çarpan enerji kaynağı Güneş'tir. Güneş'ten akıp gelen ışınlar, enerjiler, dünyanızda sürekli olarak yeni maddelerin oluşumuna yol açarlar. Bu, herkesçe farkedilebilecek bir mekanizmadır. Fakat farkedilmeyen ve düşünülmeyen en önemli hususlar şunlardır: Yıldızlar da birer enerji kaynağıdır. Gerek sizin Güneş sisteminizdeki gezegenler, gerekse diğer yıldızlar, galaksiler, hepsi, evet hepsi enerji depolarıdır. Durup dinlenmeksizin, her bir yana enerji dağıtır dururlar. Bu, onların tabiatı icabıdır. Onlar, vermek zorundadırlar. Siz onları durduramazsınız. Bütün gezegenler ve yıldızlar, devamlı olarak birbirlerinden karşılıklı enerji alış verişi durumundadırlar. Bu nedenle, enerji nevi’leri, her ulaştığı hedefte, kendi frekansı uyarınca bir maddenin doğumunu hazırlar. Bu madde, bazen su olur, hava olur, taş olur, toprak olur, maden olur, gıda olur. Gıdalar da esasen enerji depolarıdır. Enerjiyi veren ve sizin yaşamanızı, ilahi prensiplere uygun olarak sağlayan yıldızları ve oralarda yaşayan canlı varlıkları sevgiyle anınız dememin bir nedeni de budur. Yıldızlar, sizin için, Güneş gibi birer hayat kaynağıdır. Süs olsun diye bu kadar yıldızın yaratılmamış olduğunu fark etmişsinizdir, şimdi ise nedenini öğreniyorsunuz.

Yıldızlar enerji depolarıdır derken, bunu esas kaynak olarak ele alıyorum. Esas kaynak, Yüce Tanrı'dır. Her şeyin kaynağı O'dur. Bütün enerjilerin kaynağı O'dur. O'nun enerjisi, durmadan şekil değiştirir, imal eder, yaratır, öldürür, diriltir, tekrar öldürür ve diriltir. Tanrı'nın, her yerde her an mevcut olması budur. Çünkü her yerde madde ve enerji vardır. Her yerde ruh vardır. Bütün bu mevcudatın, doğuş ve var oluş, var olmakta devam ediş mekanizması, Ulu Tanrı'nın enerjisi ile mümkündür. Ulu Tanrı'nın varlığı bu nedenle, her canlı ve cansız varlıkta tebellür etmektedir. Maddeleri, canlıları, enerjileri seyrederken, müşahede ederken, esasen Tanrı'nın varlığını seyrediyor ve müşahede ediyorsunuz.

Eğer ruh gözü ile görebilmiş olsaydınız, insan gözünün göremeyeceği o kadar çok canlı ve cansız varlıkla etrafınızı çevrili olduğunu görecektiniz ki, bu sizi şaşırtacak ve belki de ürkütecekti. Sizin, kendinizi sakin odanızda, dağ başlarında, çimenliklerde, kumlu sahillerde, çöllerde yapayalnız zannetmenizin o kadar çok faydaları vardır ki, bunları birer birer saymak çok zaman ister ve esasen bu kadar ayrıntı şimdilik size gerekli ve yararlı değildir. Fakat hiç bir zaman yapayalnız olmadığınızı da bilmeniz çok faydalıdır. Yalnızlık, insanı trans haline getirebilir ve antenlerini maddi ve manevi âlemlerin sonsuz boşluklarına doğru açabilme imkânını verir. Kendini yalnız hisseden insan, düşüncesini teksif edebilir; düşüncelerin, mantığının süzgecinden geçirerek, bunların faydalı ve zararlı olanlarını ayrı ayrı tasnif edebilir.

Ah, insanlar, kendilerinin ne kadar büyük değerlerle yüklü olduklarını bir bilebilselerdi! O zaman dünyanız, gerçekten bir dünya cenneti olurdu. Bu gerçeği idrak etmiş olan, kâinatta pek çok yıldızlar, gezegenler, âlemler vardır. Bu arada, sizin gibi geri kalmış dünyalar da mevcuttur. Hatta sizden geri seviyede olanlar da vardır. Dünyanızın geçmiş devirlerinden kalan ve bugün şaşırtıcı işaretler olarak görünen bulgular, maddeler, makine resimleri, aletler ve yazıtlar; çok eski zamanlarda dünyanıza vaki çok yüksek medeniyet sahibi insanların, başka yıldızlardaki insanların seyahatlerinin hatıralarıdır. Bu, bir gerçektir. Bundan hiç şüphe etmeyiniz. Dünyanızdaki uyanık zihinli bazı bilginlerin bu gerçekleri idrak etmeleri ve açığa vurmuş olmaları, büyük bir aşamadır sizin için. İnsan zihninin ufukları bir çırpıda genişlemiş ve genişlemekte devam etmiştir. Esasında bu ufuk sonsuzdur. Düşünen kafalar, her hakikati keşfettikçe, sonsuzda yüzdüğünü ve sahilin söz konusu olamayacağını idrak etmektedirler. Sonsuz olan, Tanrı'nın varlık âlemidir. Tanrı'nın yaratıklarının âlemidir. Bunlar, Tanrı'nın, ezel ve ebed kavramlarının da dışında olarak var olduğunu gösterir işaretlerdir. Anlayan anlar, anlamayan da, karanlıkta boğulur gider ve bir gün aydınlığı farkedince, geçmiş karanlık günleri için ağlar durur. Yeni doğan bir çocuğun, geçmiş günlerini hatırlayarak durmadan ağlayışı gibi... Onun feryadı, sadece yeni duruma intibaksızlığın dışa yansıması olmakla kalmayıp, özellikle geçmiş karanlık günlerini hatırlayarak duyulan teessüfün acıklı ifadesidir [anne karnında]. Bunu böylece bilmekte fayda vardır.

Düşüncelerdeki birlik, fikrin olgunlaşmasını sağlar. Düşünceler, esasında, enerjinin yayılışıdır. Düzenli düşünce, dü¬zenli ve yapıcı enerji demektir. Hem enerji kaynağını ve hem de muhatabı ve ekranı santralize eder, onları da düzenli enerji vermeye zorlar ve mecbur eder. Bu mecburiyete ria¬yet etmeyen akran veya muhatap, dağılır, parçalanır, başka düzenlere doğru kapılır, sürüklenir gider ve o düzenler içinde tabi olarak, düzenin sahibinin düzenli iradesine boyun eğer. Demek ki, müstakil varlık olma, müstakilen enerjisini kullanma yeteneğine henüz tam olarak liyakat kesbetmemiştir. O varlık da yeni baştan başka düzenlerin içinde egzersiz görmek zorundadır. Ne zaman ki düzenli enerji alış verişine uyabilecek seviyeye gelir, o müstakil varlığına tekrar kavuşur. Çünkü kâinatın her zerresi bir düzen peşindedir ve bir düzene uymak zorundadır. Her insan, her varlık da böyledir.

İnsanlar dünyaya doğarlar. Niçin? Bu ulu düzene uyum sağlayabilmek için yaşarlar. Onun için sevgi peşinde koşarlar. Sevgi demek, düzen demektir. Sevgi demek, enerji alış verişi demektir. Sevgi demek, vermek ve sonra da almak demektir. Netice olarak, vermek ve almak suretiyle, enerji düzenine kendimizi uydurabiliyoruz. Bu uyumu yaptığımız zaman, hastalıklardan uzaklaşıyoruz, ızdıraptan uzaklaşıyoruz. Hayat daha güzel, yaşamak daha tatlı ve renkli geliyor.'Aşk gelince, cümle eksikler biter' sözünün anlamı budur. Âşık gelince; başkalarına, başka varlıklara sevgi vibrasyonları, enerjiler, enerji depoları olan maddeler, hizmetler vermeye başlayınca, onlardan da bizim ihtiyacımız olan, fakat bizde mevcut olmayan değişik frekanstaki enerjiler, sevgi vibrasyonları bize akmaya başlıyor. Seviliyoruz ve sonuçta sevinçle doluyoruz. Mutluluk duyuyoruz. Çünkü ilahi düzene kendimizi adapte etmiş oluyoruz. Bundan böyle, düşünceleri teksif ederken, her şeyden önce, dış dünyanın etkisinden mümkün mertebe uzakta kalarak, izole bir halde, mutlak bir zihin hâkimiyeti ile enerjileri bir düzene sokmaya çalışmak ve bunu sağlam bir alışkanlık haline getirmek gerekir. Zihin, her yayına açık bir radyo ve televizyon anteni gibidir. Radyoyu dinlerken veya televizyonu seyrederken nasıl ki belirli bir hedefe göre hareket ederseniz ve aynı anda her radyo istasyonuna birden dinlemek ve her televizyon yayınını aynı sırada karmakarışık görmek istemezseniz, antenlerinize çarpan enerjileri, düşünceleri de lüzumuna ve faydasına göre bir tasnife tabi tutarak bir düzene sokmak zorundasınız. Karışıklık enerjileri birbirleriyle çarpıştırmak demektir. Düzensizlik, sizin ruhunuzu da düzensiz hale getirir; düzensizlik vücudunuzu da yıpratır, hasta eder, bedeninizi ihtiyarlatır, çirkinleştirir. Temiz ve sakin düşünceli, telaşsız insanların sakin tavırlarına ve hareketlerine dikkat ediniz. Onların yüzlerinde ki sakin ifade herkesi cezp eder. Onları kıskanacak kadar olgun olmayanlar dahi, gizli gizli onlara imrenirler. Düzen, her iyiliğin hasıdır. Karışıklık, her kötülüğe yol açabilir. Hem düşüncelerde düzen sağlayacaksınız, hem hareketlerinizde düzen, hem de çevrenizde düzen sağlayacaksınız.

Eşyalarınızın düzeni, o eşyalardan daha kolay enerji alış verişinizi sağlar. Çünkü kâinat bir düzene göre yaratılmış olup, bir düzen içinde varlığını devam ettirmektedir. Size göre, güneşin doğudan değil de batıdan doğması bir düzensizliktir. Bu düzensizlik, sizin gibi canlı varlıkların hayatını da alt üst edecektir. İşte eşyalardaki düzensizlik de böyledir. Zayıf tesirler birike birike tehlikeli sonuçlar verebilir. Eşyaları en iyi tarzda tanzim ediniz. Düzensiz eşya bırakmayınız. Düzensiz manzara, düzensiz enerji yayımı demektir. Bu düzensiz enerji yayımına da muhatap sizsiniz. Siz yıpranırsınız. Bunları iyi düşünmeniz gerekiyor. Hiç bir şeyi tesadüfe, sonraya bırakmayınız. Çiçekler, bitkiler hiç bir hareketi zamanından öteye atıyor mu? Her tohum zamanında filiz verecek, yaprak açacak, çiçek tomurcukları, süresi içinde rengârenk açılacaktır. Bu, şaşmaz bir düzendir. Bu düzenin temposu biraz yavaşlatılabilir veya biraz hızlandırılabilir. Fakat düzeni değiştiremezsiniz. İnsanlar bu tabiat olaylarından niçin ibret almazlar! Bunlar, ruh sahibi insana hitap eden tabiatın sürekli seslenişleridir. Bu olayları iyi düşününüz.

Ben hastayım derken, hastalığın nedenlerini başka yerlerde, başka şahıslarda veya olaylarda aramayınız. Hastalığı, bir şanssızlık, talihsizlik olarak nitelendirerek kendinizi avutma yoluna da gitmeyiniz. Hastalığa sebep olan bizzat kendinizsiniz. Hırslarınız, egoizmanız, merhametsizliğiniz, başkalarına karşı ilgisizliğiniz, düşünceyi teksif edip bir düzene sokmayışınız hastalığın esas sebepleridir. Mikropların tesirleri bunlardan sonra gelir.

Hayata, tabiata, canlı ve cansız varlıklara adapte olunuz.

Kötülüğü araştırmayınız. Başkalarını tenkit etmeyiniz. Başkalarını kötülemeyiniz. Tabiat olaylarını sevinçle karşılayınız. Sıcak ve soğuğa, tokluğa ve açlığa önce zihnen adapte olunuz. Varlığa ve yokluğa adapte olunuz. Bunlar esasında hiç önemli olmayan durumlardır. Fakat yaşama hırsı, İnsanları durmadan varlık edinme yolunda 'körüklemektedir. Esas varlık, sağ olmaktır: 'Kendini bilmek, Tanrı'yı bilmek, Ulu Tanrı'nın her an bizi çeşitli yollardan varlık ile doldurduğunu bilmektir. Yaşamak en büyük bir nimettir! Görmek, duymak, dokunmak, tatmak, koklamak, yürümek, uyumak, teneffüs etmek, hepsinden üstünü düşünebilmek ve büyük bir nimettir! Bunların hepsini unutarak aslında bize pek az faydası olan önemsiz şeylere bel bağlamak ne kadar saflık ve cahilliktir, bir bilseniz. Ne mutlu o insan ki, hiç bir mülkü, hiç bir derdi yoktur! Maddi varlık, dertleri de peşinden sürükler. Pek az insan bunu idrak eder ve varlığını başkalarına da dağıtır, böylece üzüntüsünü, maddenin bizatihi, tevlit ettiği maddi ve manevi ızdıraplarını da dağıtmış olur.

Dünyada en akıllı insan, veren insandır. Çünkü o, verirken, mutlaka, verdiğinden daha çoğunu geri almaktadır. Bu aldığı şey ise, “sevgi” dir, minnettarlık, dostluk hisleridir. Sevgi, hastayı iyi eder; sevgi hastalığı yok eder, sevgi en kuvvetli ilaçtan milyarlarca 'kere daha 'kuvvetli bir ilaçtır. Sevgi alan, mutluluk almıştır. Mal, mülk edinmenin, para sahibi olma isteğinin nihai hedefi nedir? Mutlu olmak, huzur içinde, zevk içinde yaşamak değil mi? Fakat bunlar para ile satın alınamaz ki! Parayı, karşılık beklemeden verebilecek bir ruhsal cehit ve gayret gösterirseniz, muhatap şahsın sevgi kaynaklarını açar ve kendinize doğru kanalize, etmiş olursunuz. Zira karşılık beklemeden başkalarına hizmet edebilmek, mal, mülk ve para verebilmek için, evvela emirde bu şahıslara sevgi duymak gerekir. Sizin gönderdiğiniz sevgi vibrasyonları, karşı tarafın sevgi kasasını açar ve size çevirir. Başkalarına verdiğiniz eşya, mal, mülk ve parayı sevgiyle verirken, bu eşyalar, mallar, mülkler ve paralar, sizin sevgi vibrasyonlarınıza bulaşır, sevgi partikülleri o maddeyi kuşatır. Maddeyi verirken, sevgiyi de birlikte vermiş oluyorsunuz. O maddeyi alan şahsın bünyesinde bu sevgi vibrasyonları bir hareket doğurur. Rezonans vuku bulur. Muhatabın vücudundan da size aynı şekilde sevgi vibrasyonları çarpmaya başlar ve siz sevinç duyarsınız, mutluluk duyarsınız, hayatınızdan memnun olursunuz. Bu ruhsal durumları, para harcayarak katiyen sağlayamazsınız, Mekanizma budur. Bunun hiç bir istisnası yoktur.

Daima alıcı olmaya namzet insanların gün geçtikçe sür'atle çoğalmakta bulunduğu dünyanızda, vermek, fedakârlık etmek problemi çok önemlidir; bu kuralı dünya insanlarına öğretmek zorundasınız. Aksi takdirde, dünyanız bugünkü düzenini asla sürdüremez. Çünkü siz dünya insanları, başka gezegenlerden devamlı olarak almak zorundasınız. Zorundasınız ki, varlığınız devam edebilsin. Sizler ise yalnızca almayı düşünüyorsunuz. Yalnızca almak için cehit sarf ediyorsunuz. Vermediğiniz gibi, vermek de istemiyorsunuz. Size her şeyi veren Ulu Tanrı'nın tutumundan da ibret almıyorsunuz. İbret almazsanız, vermeyebilirsiniz. Fakat en çok muhtaç olduğunuz sevgi kazanma yolunu da böylece daima kapatmış olursunuz. Bunu böylece biliniz.

Yalnız değilsiniz. Bütün kâinatla beraber varsınız. Ve kâinatta cari olan vermek suretiyle almak düzenine uymaya mecbursunuz. Bu düzene uymazsanız, sizler de, dünyanız da dağılır ve başka düzenlere katılır, müstakil varlığınızı kaybedersiniz.



-- ALINTIDIR --
 
Üst