Atlantis Bugünkü Dünyayı Nasıl Etkiliyor?

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225
Atlantis bugünkü dünyayı nasıl etkiliyor?

Atlantis için çağlardan beri hep "var mı yok mu?" tartışması yaşandı. Biz ise onun varlığını kabul edip insanlarının yaptıkları hatalara ve bu hataların bugünün Dünya’sını etkilemesine bir göz attık. Varlığına inanıp inanmamak size kalmış…

atlantis_21791.jpg

Tarihin kadim zamanlarında büyük bir uygarlık vardı. İnsanlığın ulaşmış olduğu en yüksek uygarlık seviyesine ulaşmış olan "Mu" Uygarlığı. Mu'nun çevresi de yavru uygarlıklarla çevriliydi. Bu yavru uygarlıklardan biri de Atlantis Uygarlığıydı. Bugün her iki uygarlık hakkında "efsanevi" tanımlaması yapılıyor olsa da onların varlıkları bilimsel araştırmalar ve arkeolojik bulgularla her geçen gün biraz daha gerçeklik kazanıyor. Onların varlığına kanıt arayanlar için bir kaç örnek verebiliriz: Eflatun Atlantis'le ilgili ilk yazdığı eseri Timea (Timaios) ve daha sonra MÖ.345 yılında "Kritias"ı yazdığı zaman kaynak olarak M.Ö.7. yy'da yasamış atası politikacı Solon'u gösteriyordu. Solon M.Ö 590'da Mısır’a gitmiş ve Mısırlı rahiplerden kadim bilgiler edinmişti. Bu bilgiler Atlantis'te yasam seklinin yani sıra Mısır Uygarlığı’nın köklerinin Mu ve Atlantis'e dayalı olduğuna ilişkindi. Bu büyük ada ülke Solon'un anlatımlarına göre Solon'un doğumundan 9 bin sene önce çok güçlü bir krallıktı ve buradan gelen işgalci kabileler Akdeniz kıyısındaki tüm ülkelere yayılmışlardı. Ve Solon rahiplerden bir şey daha öğrenmişti; uzun yıllar boyu Mısır’ın bati ülkeleriyle bağlantısının kesilmiş olduğunu. Bunun nedeni Atlantis'in deprem ve su taşkınları sonucu batmasının ardından Atlantik Okyanusu'nun Atlantis'in varolduğu kabul edilen bölgesinde denizin bir çamur ve yosun tabakasıyla geçit vermez olusuydu. Bu durum başka tarihçiler tarafından da anlatılır. Rusya'da St. Petesburg Müzesi'nde bulunan ve bilinen en eski papirüslerden olan bir papirüste ise İkinci Hanedan Firavunlarından Sent'in onlara bilgeliği getiren atalarının anavatanlarını araştırmak üzere bir araştırma grubunu Atlantik Okyanusu'na gönderdiği yazılıdır. Arkeolojik açıdan bu konuya ilişkin önemli bulgular ise Eski Truva'da Dr. Schliemann tarafından bulunan ve ithaf yazısında "Atlantis Kralı Kronos"dan yazılı "Baykuşlu Vazo" ve yine üzerinde ayni yazı bulunan "Kuş Sfenksi"dir. Kanıt olarak; çözülmüş Naacal Tabletleri'ndeki anlatımlar Mısır Uygarlığı’nın hiyerogliflerinden elde edilen bilgiler Maya yazıtları efsaneleri ilahileri de gösterilebilir. Jeolojik kanıtlar ise Kuzey Atlantik Okyanusu'nun dibi ya da yatağının biçimidir. Buradaki veriler "bölgesel çökmeye" işaret etmektedir. Bugünkü teknolojiyle Kuzey Atlantik bölgesinde Atlantis'in haritası da çıkarılmıştır. Jeolojik olarak da kabul edilen diğer kanıtlar ise söyle sıralanabilir: Amazon Denizi'nin yok olusu Missisippi Vadisi'nin kuruması, St. Lawrence Vadisi'nin kuruması, Florida'nin ortaya çıkışı Kuzey Amerika Atlantik kıyı hattının genel olarak genişlemesi… Bunların hepsi de büyük bir kütlenin denize batması ve batma nedeniyle deniz dibinde oluşan büyük çukura çevre suların dolmasını kanıtlar niteliktedir. Ayrıca jeologlar Brest ile A.B.D.'nin kuzeyi arasındaki alanda 15 bin yıl öncesine ait açık havada katılaşmış olan lav parçaları keşfetmişlerdir.


Atlantis'in efsane mi gerçek mi olduğu Rönesans döneminde de kafaları en çok meşgul eden sorulardan biri durumundaydı. Özellikle 17. ve 18 yy'da bu tartışmalar oldukça yoğunluk kazanmıştı.

Atlantis Dünya Edebiyatı’nın devleri tarafından da tartışılmıştı. Bu tartışmaların sonucunda onun varlığına tüm kalpleriyle inanan yazarlar; Montaigne, Bafflon ve Voltaire olmuşlardı…

Atlantis vardı ve battı. Peki neden? Neden çok basit sadece küçücük bir kelime; "ego"... Bugünkü biz Dünya çocuklarına ne kadar da yakin gelen bir sözcük değil mi? Hemen hemen tümümüzün içini kemiren bizi olmadık yollara aşklara, yaşamlara ve hırslara sürükleyen o çoklukla kontrol edemediğimiz yönümüz içimizdeki yaramaz çocuk ego... Peki, Atlantislileri bu ego'nun en uçlarına sürükleyen ve onları yok oluşa götüren nedenler nelerdi? Aslında bu nedenler bugün yaşadıklarımızdan hiç de farklı değildi. İnsanları geçmişte toplu yok oluşlara götüren hatalar günümüzde hala tüm hızıyla devam ediyor. Peki devam etmek zorunda mı? Bu sorunun yanıtı tabii ki "Hayır"... Simdi bu "Hayır”ı gerçekleştirmek için Atlantis'in tarihine bir göz atalım...

-- Aşağıdaki bilgiler Eflatun'un "Kritias" Akaşa Yayınları’nın "Galaktik Insan" Ruh ve Madde Yayinlari'nin "Kahin" isimli kitabında Edgar Cayce'nin 1000'e yakin kişiye yaptığı -önceki yaşamlara döndürme seansları- sırasındaki Atlantis dönemine ilişkin okumalarından elde edilmiştir. --

*Dünya’nın unutulmuş tarihinin önemli bir bölümünde Dünya üzerindeki hâkimiyet dinozorumsu ve sürüngenimsi ırkın kurmuş olduğu uygarlıklardaydı. Bu ırklar bugünkü Dünya insanlarıyla kıyaslanacak olurlarsa üstün bir zekâya sahiptiler. Ama kötü bir yanları vardı, kendileri dışındaki fiziksel varlıklara yasam hakki tanımıyorlardı. Bu nedenle 900 bin yıl kadar önce o dönemlerde karada yasayan memeli deniz öncelleri dediğimiz varlıkların (yunuslar ve balinalar) ve Dünya Spritüel Hiyerarşisi’nin de desteği ile Dünya'dan yok edildiler. Ve bu yok edilişten bir süre sonra Dünya'da insan ırkı var olmaya başladı. Dünya insanları ilk kolonilerini Pasifik Okyanusu üzerinde bulunan Lemurya Kıtası (MU) denilen yerde kurdular. İnsanin beş ırkının bu kıtada yaratıldığı ve sonraları Dünya'ya yayıldıkları söylenir. İlk koloninin kurucuları olan bu insanlar hayatin tüm düzeylerinde demokratik ilkelerin geçerli olduğu bir Lyra/Srius uygarlığı oluşturdular. Sonraki 850.000 yıl boyunca Lemuryalilar bir dizi yavru imparatorluklar kurarak Dünya'ya yayılmaya başladılar. Bu yavru imparatorlukların en önemlisi Atlantik Okyanusu'nun ortasında bulunan kocaman bir ada olan Atlantis idi. Atlantis'in batısında Kuzey ve Orta Amerika, doğusunda ise Avrupa ve Kuzeybatı Afrika yer alıyordu. Yüzölçümü bugünkü Avrupa ve Rusya’nın birleşik yüz ölçümlerine eşitti. Poseidon Atlantis'in kurucusuydu. Atlantisliler babaları olduğunu kabul ettikleri Poseidon için bir tapınak yapmışlardı. Her beş ve her altı yılda bir insanlar burada toplanır ve boğalar kurban ederek tapınağın sütunlarına islenmiş kutsal yazılara riayet için yemin ederlerdi. Atlantisliler topraktan gelmiş insanlardan Euenor'un kızı Kleito'yu anneleri olarak kabul ederlerdi. İnsanları; kültüre bilime sanata oldukça düşkündüler. Kibar insanlardı. Atlantis’te çoğunluk kızıl ırktaydı. Yönetim sekli ise sosyalist eğilimli bir monarşiydi. Toplumda din adamlarının sayısı hayli fazlaydı. Din adamları o devrin en bilgili kadın ve erkekleriydiler. Hekimlik, vicdani ve ahlaki değerlerin danışmanı olarak görev yapıyorlardı. Atlantis var olduğu dönem boyunca üç imparatorluk dönemine ayrılmıştı. "Galaktik İnsan" Kitabı’nda Atlantis'in yükselişini ve düşüşünü incelerken söyle bir anlatıma yer veriliyor; "Atlantis'in tarihinin üç imparatorluğa ayrıldığını görürüz. İlk tarihi dilime "Eski İmparatorluk "denir (M.Ö 400.000 yıldan 25.000 yıla kadar uzanır) Eski İmparatorluk Lemurya ile ayni zamanlarda var oldu ve nihayet Lemurya'nın yıkımını planladı. İkinci tarihi dilime "Orta İmparatorluk" denir (M.Ö. 25.000 yıldan 15.000 yıla kadar uzanır) ve o Dünya Gezegeni'nin ilk gerçek hiyerarşik yönetimine sahne olmuştur. Son tarihi devreye ise "Yeni İmparatorluk" denir. O Atlantis tarihinin son 5000 yılını kapsayan nihai çatışma ve yıkımın öyküsünü içerir (M.Ö. 15.000 yıldan 5000 yıla dek uzanır). Santesson kitabında ise Atlantis'deki yasam Eflatun'un yazdıklarından yola çıkarak Atlantis şöyle tasvir edilir; "Atlas soyundan gelenler Atlantis'e hâkim olmayı sürdürdüler. On bölge yöneticisi birbirlerinden sadece askeri işlerle ilgili ayrıntılar bakımından ayrılıyorlardı. Atlantis krallarının her biri kendi ülkesinde hükümdardı ama hepsi merkezi adadaki Poseidon Mabedi'nde dikili Orisalk'tan yapılmış bir sütuna ilk on kral tarafından kazılmış bir işarete itaat ederlerdi. Atlant krallarının ilk yasası birbirlerine karşı silah kullanmamak, hücuma uğramaları halinde birbirlerine yardım etmekti. Atlantis'in doğal kaynakları sanki sinirsizdi. Kıymetli madenler çıkarılıyor kokulu bitkilerden kokulu özler damıtılıyordu. Köprü ve kanal ağı ülkenin çeşitli bölgelerini birleştiriyordu. Kıtanın altında bulunan tas ocaklarından çıkarılan beyaz siyah ve kırmızı taslar evlerin ve sair yapıların yapımında kullanılıyordu. Her bir araziyi çevreleyen duvarlar yapıyorlar bu dış duvarları bakırla kaplarken şehri tahkim eden iç duvarları orsalk, orta duvarları ise kalayla kaplıyorlardı. Merkezi adada kurulu şehirde saraylar mabetler ve halka ait diğer binalar kurulmuştu. Merkezde altın bir duvarla kuşatılmış bir mabet bulunuyordu. Bu mabet Kleyto ile Poseidon'a adanmıştı. Bahçe ve koruluklarda sıcak su kaynakları akıyordu. Çeşitli tanrılara adanmış birçok mabet, insan ve hayvanlar için arenalar, hamamlar ve bir hipodrom vardı. Pek büyük limanlardan kalkan gemiler Dünya’nın her yerine gidiyordu. Bölge halkının nüfusu o kadar yoğundu ki her yerde sesleri işitiliyordu. Merkezi şehrin etrafında sarp yükseklik ve güzelliklerinden dolayı ünlü dağların koruduğu çok geniş bir ova uzanıyordu...


--ALINTIDIR--
 

tabur

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Tem 2010
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
Paylaşiminiz için teşekkürler... Bu konuda sizin fikirlerinizi de almamiz mümkün mü acaba???
 

spawnz

Banlı Kullanıcı
Katılım
24 Mar 2011
Mesajlar
180
Tepkime puanı
24
Konum
Bulgaria
İş
Chemistry Engineering
her 26.000 bin yılda bir 2000 yıllık foton kuşağına girilir.2012 tarihine kadar da yeni bir foton kuşağına girileceği tahmin ediliyor.bunu galaktic federation ile ilişkilendirebiliriz.bahsettiğin kitaptada bundan bahsedilmiş.yani her insan yükselişin farkına varamayacak.yeniliğe,farklı görüşlere,sevgiye,aşka,vecde ve koşulsuz sevgiye algısı kapalı olan insanlar ve bunlara saçmalık gözüyle bakanlar bu yükselişin tadına varamayacaklar.atlantis dünyayı nasıl etkiliyor demişsin.şöyle;dünyayı yaşanmaz bir hale getirdik.atlintis ve galactic federasyon doğanın ve dünyanın yardımına geliyor.insanoğlu yakın zamanda farklı bir boyutta ve fazda yaşamına devam edecek.lakin süresi var.kanıt isterseniz bknz:bp petrol olayı.
ayrıca yakın zamanda japonyadaki deprem sonucu ile dünyaya yayılan radyasyonun dünyadan bir gecede yok olduğunu duyarsanız şaşırmayın.
 

mucahit_X

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Ara 2010
Mesajlar
51
Tepkime puanı
1
Evet ilginç bir çağda olduğumuz bir gerçek büyük değişimler bizi bekliyor özellikle haziran ayında bir olay bekliyoruz inşşallah haziran ayında acaib bir olay gelecekde olacak güzel günlerin habercisi olabilir ...İNşaallah ama iyi ama kötü haziranı seyredelim ve görelim bakalım mevla neyler neylerse güzel eyler
 

TheDarkPower

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Kas 2010
Mesajlar
231
Tepkime puanı
13
Evet ilginç bir çağda olduğumuz bir gerçek büyük değişimler bizi bekliyor özellikle haziran ayında bir olay bekliyoruz inşşallah haziran ayında acaib bir olay gelecekde olacak güzel günlerin habercisi olabilir ...İNşaallah ama iyi ama kötü haziranı seyredelim ve görelim bakalım mevla neyler neylerse güzel eyler

Merhaba.
Haziran ayi ile ilgili soylediginiz seyi tam olarak anlayamadim.Konuyu biraz acabilir misiniz acaba? Tesekkurler,iyi forumlar...
 

laperlanegra

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Mar 2011
Mesajlar
36
Tepkime puanı
17
misirdaki piramitlerin benzerleri dunyanin farkli bolgelerinde de mevcut ve bunlarin ana kaynaginin atlantis oldugu dusunuluyor. Yukaridaki yazida da misirin atlantise uzandigindan bahsedilmis. Japonya aciklarinlarinda denizin altinda piramitler bulundu. Ayni sekilde cinde, meksikada ve guney amerikada da benzer piramitler mevcut. Insanin aklina ister istemez birbirine benzer yapilar bu kadar uzak mesafelerde nasil ortaya cikiyor sorusu geliyor. Bu yapilardaki bazi bulgular, cizimler birbiriyle de benzerlik gostermekte!
 
Üst