Tayy-i zaman ve tayy-i mekân

La-edri

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
2,195
Tepkime puanı
509
Tayy-ı zaman demek zamanı ortadan kaldırmak, tayy-i mekân da mekânı ortadan kaldırmak demektir. Yani mekânsızlıktır. Bir şahsın bir anda muhtelif yerlerde görünmesi demektir. Tasavvufta bir şahsın üç yönü ile tecellîsi vardır:
1-Bedensel vücûd (Dünyadaki kesif vücûdumuz)
2- Rûhsal vücûd (Misâlî, lâtif vücûdumuz)
3-Rûhsal ve bedensel vücûd (Âhiret vücûdumuz)
Bedensel vücûd dediğimiz bu görünen unsûriyet vücûdumuz nerede bulunuyorsa yalnız orada görünen başka hiçbir yerde mevcûdiyetini ispat edemeyen zâhirde et ve kemikten meydana gelmiş fiziksel vücûdumuzdur. Rûhanîyet yönünü bilmeyen, rûhsal zevklerden mahrum olan şahıslar yaptığı her türlü ibâdetlerini bilinçsiz ve taklîd olarak yaptıkları için şekilden öteye geçemezler. Yapılan ibâdetler yalnızca nefislerini tatmin edebilir. Avâm olarak tâbir ettiklerimiz bu sınıfta mütalaa edilirler. İzdirari bir ölümle öldüklerinde onların her şeyi bitmiştir. Çünkü vücûd ülkesinde onların padişahları yaşam müddetince nefisleriydi.
Rûhsal vücûd ise, kendi varlıklarından geçerek “Mutu kable ente mutu” yani ölmeden evvel ölme sırrına ererek Hakk’ın varlığı ile varlıklananlardır. Onların vücûd ülkesinde padişahları Rûhullah olmuştur. Rûhsal vücûda sahip olanlar mekân ve zaman mevhumunu yok ederek, rüyalardaki gibi misâlî vücûdlarıyla, rüyalarda tanıdık veya evliyaların rûhaniyeti ile uzak menzillere gidip rûhen konuştuğumuz gibi konuşur. Bu, Mekke’deki Kâbe uzak bir mesafede olduğu halde belki bir saniyede oraya gidip Kâbe’yi tavâf ettiğimiz gibi zaman ve mekân mevhumu olmadan istenilen yerde anında bulunma hâlidir. Unsûriyetimiz zaman içinde görevlidir. Rûh ise zamanla ilgili değildir. An’ la ilgilidir. Zira rûhta beden gibi zaman ve mekân diye bir şey yoktur. O serbest olarak zamansız ve mekânsız istek ve zevkinin ülkesinde tecellî edendir. Bütün velîyyullahın otuzüç defa rûhânî Mi’rac yapmaları da bu cümledendir. Bu şahıslar namaz, oruç, hac, zekât gibi zâhir unsur ibâdetleri yanında sîret dediğimiz rûhânî zevklere de sahiptirler. Zâhirde bayramlarda, Cumalarda, mübârek gecelerde serbest rûhlar evlâtlarının, torunlarının evlerine gelip onların ziyâretlerini yaparak durumlarını görürler, memnun veya mahzun olarak ayrılır giderler denilmekteyse aynen onun gibi dâimî serbest rûhlar istediği yerde istediği anda bulunan bir hâldedir. Hasan Fehmi Hazretlerinin :
“Bu kafesten uçarım hiç beni gören olmaz”
sözleriyle, bir kişinin rûhen ten kafesinden ayrıldığı halde vücûdunun yerinde görüldüğü, fakat rûhen başka yerlerde olduğu anlaşılmış olur.
Rûhsal ve bedensel vücûd tecellîsinde ise vücûdda padişah rûhtur. Cismin hiçbir hükmü yoktur. Rûh sahibi olan Hakk dostları tayy-ı zaman ve tayy-ı mekan olarak vücûdlarıyla da birden fazla yerlerde görünebilirler. Yaşadığı beldede sıradan bir kişi halinde yaşantılarına devam ederlerken hacda veya başka başka yerlerde de vücûdlarını birden fazla kullanarak görünmeleri mümkündür. Hz. Ali’nin Emevî Câmiinden yedi kapıdan aynı anda Hz. Ali olarak çıktığı, Veysel Karanî Hazretlerinin şehit olduklarında yedi tabutun yedisinde ayrı ayrı göründüğü, Hz. Ali’nin vefatında, tabuta giren Hz. Ali, deveyi çeken Hz. Ali, arkasından giden Hasan ve Hüseyin Efendilerimizle cenazeyi takip edenin Hz. Ali olduğu gibi. . . Ayrıca Cebrail ve Azrail gibi meleklerin zaman zaman Resûlullah (SAV) Efendimizin sahabelerle yaptığı sohbetlere bir insan kisvesiyle katılarak görünüp, konuştuğu hepimizin ma’lûmudur.
İbâdetlerimizde de ‘ibâdet eden’ ‘ibâdet’ ve ‘ibâdet edilen’ üçlemesini birlediğimizde bu zevke nâil olmuş oluruz. Yalnız bilmek yeterli değildir. Çünkü bilmek bir zevktir. Ama yaşama zevkine nâil olmadan cismâniyetinizi rûhunuzla istediğiniz gibi oyuncak olarak kullanamazsınız. Resûlullah (SAV) Efendimiz ve bu zevkin ileri seviyesindeki bütün evliyalar otuzüç defa rûhânî Mi’rac yapmışlardır. Yalnız Resûlullah (SAV) Efendimiz, otuzüç rûhânî, bir cismânî olmak üzere otuzdört defa Mi’rac yapmıştır. Bu mi’racı evliya yapmadı mı? Yaptı. Fakat Makâm-ı Mahmûd zevki yalnız Resûlullah (SAV)’a ait olduğu için her evliya kendi esmâlarını oraya girerken soyundu. Cismânî Mi’racını Muhammed olarak yaptı. Bu nedenle ‘yalnızResûlullah (SAV) cismânî Mi’racını yaptı’ ifadesi kullanılır. Evliyâlar esmâları ile yapmış olsalar o zaman ikilik olur. Hasan Fehmi Hazretleri bu yer için şöyle söylüyor:
“Teheccüd namazı farz değildir sana,
Yetim malıdır yakar baştan başa,
Teberrüken kılar Fehmi yok hâşâ”
Yani bütün evliyaların oraya teberrüken yani tebrik için girdiği anlatılmaktadır. Allah cümlemize ihsân etsin. Âmin.

Altinti
 
Üst