Kuantum Sıçraması

Elfangel

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ara 2009
Mesajlar
938
Tepkime puanı
354
Kuantum sıçraması deyimi, olağan dışı bir süreçle gelen, aniden, ve ön görülemeyen bir biçimde gelişen, bir değişimi tanımlamak için kullanılır.

Madde evrenine dair, Heisenberg’in ortaya koyduğu Belirsizlik Prensibi’yle anlaşılan şey, Kuantum düzeyinde, maddenin zamanını ve mekanını aynı anda tayin etmenin mümkün olmadığıdır.

Çünkü, Kuantum düzeyde, bir partikülün belli bir mekanda var olduğunu tespit ettiğimizde, onun zaman içindeki hareketini ölçemiyoruz...

Bunun nedeni ise,
Kuantum düzeyinde maddenin, hem dalgacık hem de parçacık özelliğini aynı anda göstermesidir.
Parçanın mekan içindeki hareketini ölçmek istediğinizde, o herhangi bir yerde olma potansiyelinde olmaktadır.
Bu potansiyelden yola çıkarak onun hareketini ölçtüğünüzde, bu durumda partikül olarak nerede olduğunu bilmenize imkan olmamakta...

Kuantum fiziği bize, var oluşta hiçbir şeyin kesin olmadığını göstermektedir.
Her şey belirsizliğin içinde potansiyel olarak var olmaktadır. Ve kesinlik, tanımlanabilirlik bir yanılsamadır.

İMKANSIZ YOK!
Kuantum düzeyinde maddenin herhangi bir biçimde var oluşu sadece bir olasılıktır. Kuantum fiziği açısından, imkansız olan hiçbir şey yoktur.

Kuantum düzeyinde madde katı değildir, o enerjidir. Zaman görelidir. Hem geçmişe hem geleceğe gidilebilir. Her şey her yerdedir. Galaksiler kadar uzak mesafeler ile vücudumuzdaki bir hücre kuantum düzeyinde üst üstedir. Mekan evreni içindeki iki ayrı nokta arasında dolaysız bir bağ vardır. Kuantum fiziğinde buna dolanıklık denir.

Her ayrı varlık ya da parçacık diğerine dolaysızca bağlıdır, bağlantılıdır.

Kuantum fiziğine göre bizler ayrı ayrı var oluş biçimleri olarak görünsek de maddenin dalgacık tabiatı nedeniyle, aslında sınırları sonsuza kayan tek bir varlığız. Aslında sınırları sonsuza kayan sonsuz potansiyel var oluştan biriyiz dersek daha da doğru olacaktır.

Ve kuantum alanda, bir deneyin gözlemcisinin deneyin tüm sürecinin değişkenlerinden birine dönüşmesi, yani gözlemcinin gözlem etkisinin sonucu belirliyor olması bir diğer kesinliktir. Laboratuar ortamında kanıtlanmıştır.


TÜM BUNLAR:

Varlığın tekilliği
Dolanıklık ilkesi
Parçacık ve dalgacık özelliği
Gözlemcinin gözlem etkisinin sonucu etkileyen bir değişken oluşu...

Tüm bunlar yaşama sanatını öğrenmemiz açısından bize yepyeni bir dünyanın kapılarını açıyor..

Ve bu bağlamda Kuantum sıçraması deyiminin bilincin gelişimi açısından ne ifade ettiği konusu önem kazanıyor. “Merkezi her yerde dış yüzeyi hiçbir yerde” olan bir var oluşu hayal edebilir miyiz? Ve bu olasılık bize nasıl bir dünyanın kapılarını açar?

Afrika’daki bir kelebek kanat çırpar ve bu etki Kanada’da yoğun bir kar yağışına sebep olabilir. Kuantum evren açısından bu çok doğaldır ve normaldir. Fakat aklımız bunu bir yere oturtamaz.


Kuantum algı seviyesinde her şey her yerdedir. Mekanı yaratan derinlik, mesafe, hız gibi kavramlar kuantum alanda işe yaramazlar. Onlar Newton’un bakış açısıyla belirlenmiş bir evrende gerçektirler. Kuantum Fiziği’nin bulguları açısından Newton’un evreni gerçek değildir. Sadece bir algı yanılsamasıdır. Bir kabuller dizisidir.


Buna karşın bu algı yanılsaması uzun yıllar bilimin temel taşı oldu ve hala uygarlığımızı ayakta tutan bir çok yasa Newton’un temel bakış açısından üretilmiştir.


GERÇEK SONUÇLAR!
Burada tuhaf olan şey, gerçek olmayanın gerçek sonuçları nasıl doğurduğudur. Kuantum fiziği buna şöyle bir cevap veriyor. Gözlemcinin gözlem etkisi sonucu belirleyen bir değişken faktördür. Aslında demek istediği tam da şu. Bilinçli insan dikkatini bir olaya ya da nesneye döndürdüğünde bunu öylesine nötr bir ruhla yapamaz. Bunu yapmak istese de yapamaz. İnsan davranışı her daim bir amaç gözetir. Bu durumda gözlemci neye dikkatini çevirirse çevirsin, bu eylemin örtük ya da açık bir amacı vardır. Ve bu amaç sınırları çizilmiş bir bakış açısıdır. Ve bu sınırlar gözleneni değiştirir.


Üstadların hep söylediği gibi, soru kendi cevabını içerir. Ve insanoğlunun bilinmeyene duyduğu merak her zaman bilinene ilişkin olarak ortaya çıkmıştır. Özetle, tüm bilinmeyen kültürümüz, bilinenin yarattığı bir sınıra ve derinliğe sahiptir. Yani bilinmeyen bilinen tarafından var edilir. Bunu bilimciler bir balona hava üflemek metaforuyla açıklarlar. Balona üflenen hava, bilinen hakkındaki bakış açılarımızın toplamıdır. Ona bilişsellik de diyebiliriz. Ve balonun boşlukta kapladığı hacim büyüdükçe boşluğa ya da bilinmeyene dokunan balonun dış yüzeyi büyüyecektir. Yani, bilinenin çoğalması her zaman bilinmeyeni çoğaltacaktır. Bu durum bizi bilgilenme evreninde sonu gelmeyen bir döngüye sokuyor. Kuantum fiziğinin bakışıyla bu döngüden çıkıyoruz.


Kuantum evren bilinçli varlığın bakış açısını yaratıyor gibi gözüküyor. Görünüşte her birimiz kaderimize etki eden sayısız dış faktörün varlığını inkar edilemez bir biçimde ortaya koyabiliriz. Fakat gerçekten her birimiz bakış açımızın içindeki bir evrenle, yani bilişselliğimizin toplamına cevap veren bir evrenle karşı karşıya olabiliriz.


Toplumsal bilincin sonsuz değişkenli görüntüsü, bize hayatımıza etki eden faktörlerin sayısız olduğu izlenimini verebilir. Buna karşın tüm bu değişkenlerin, toplumsal bilincin bilişselliğini kabul etmiş ve onun sınırları içinde var olmayı seçmiş ve bu yüzden de onun varlığını sürdürmesine angaje olmuş bireylerin algı yanılsaması olduğunu göremeyebiliriz.
Gurdjieff, insanlığın durumunu hapishaneyi güzelleştirmeye çalışan kişilerin toplamı olarak tanımlardı. Hapishanede olduğunun farkında bile olmayan birey, koşullarını dayanılır ve zevkli kılmak için kimi reformlar yaparak, hapishane koşullarını güzelleştirmeye çalışabilir. Ama bu bir bilişsellik türüdür. Ve toplu bilinç tarafından desteklenen bir yapıdır. Ve mutlak da değildir.


OYUNUN KURALLARI?!.
Bu bilişsellik türünün özellikleri nelerdir. Önce her bilişsellik türünün temel özelliğinden bahsederek başlayayım. Kendine çeker, obsede eder. Bir başka gerçekliğin de olabileceği fikri tamamen yok olur. alternatif bakış açıları, alternatif bilişsellikler fikri çocukçadır. Hayat budur. Değişkenler bellidir. Oyunun kuralları açıktır.


İnsanoğlunun şu anda yaşadığı, obsede olduğu bilişselliğin kuralları nelerdir?

Mücadele
Rekabet
Ayakta kalma savaşı
Ayrılık bilinci (gemisini kurtaran kaptan)
Korkunun ve umudun doğal oluşu
Kendi değerlerini yüceltme ve onlar için savaşma ruhu
Elindekini muhafaza etme
Aidiyet duygusu
Kutsallarını yüceltme
Güç ve kontrolün değerini bilme
Hayatta kalma güdüsü
Popüler, saygın, güçlü, zengin ve estetik olma kaygısı
Kendine acıma, suçluluk ve yargının doğal oluşu
Yaşlanarak ya da yaşlanmadan bir gün gelip öleceğinin kabulü
Faturalarını ödenmesi gerektiği...


Toplumsal bilincin herhangi bir üyesi, yukarıdaki satırlarda herhangi bir sağlıksız durum görmeyecektir. Bunlar oyunun kurallarıdır. Ayakta kalmak ve istediklerini elde edebilmek için mücadele vermek gerekir. Güçlü olmak gerekir. Güçlü isen onu korumak gerekir. Ve geliştirmek gerekir. Oyun, ölünceye kadar böyle sürecektir...


SORU ŞUDUR!
Bu bilişselliğin dışına çıkmak mümkün müdür? Kuantum fiziği açısından bu sorunun cevabı evettir. Bireylerin algı yanılsamalarının toplamı toplumsal bilişselliği yaratır. Bu o kadar güçlü bir yanılsamadır ki, birey kendisinin de doğrudan katılarak büyüttüğü bu yorumlama biçiminin dışına taşamaz.


Fakat yine de her bilişselliğin kendi sınırları vardır. Ve bazı bireyler zamanın bir yerinde bu sınırlara toslarlar. Ve defoları fark etmeye başlarlar. İçinde yaşadıkları bilişsellik her şeyi açıklamamaktadır. Nasıl ki Newton’un açıklayamadığı evreni Einstein açıklamışsa ve belirsizlik prensibiyle de açıkladığımız tüm evrenin bir algılama biçiminden öte bir şey olmayacağı olasılığı ortaya çıkmışsa...


Evrenin Kuantum prensipleriyle algılanmaya başlamasıyla, binlerce yıllık ezoterik geleneklerdeki bilgi yapıları yeniden ciddiye alınmaya başladı. Çünkü, evrenin bir hologram gibi çalıştığı ve her şeyin her yerde oluşunun ancak hologramik bir evrenin var oluşuyla mümkün olduğu fark edildi. Evren bir hologramdı.


Hologram tekniği, üç boyutlu bir sinema tekniği olarak keşfedildiğinde olan şuydu. Bir cismi, tüm yüzeylerini tarayacak şekilde laser ışınına tutarak bir film tabakasına yansıttığınızda ve aynı anda bir başka laser ışınını başka bir açıdan aynı tabakaya düşürdüğünüzde, film tabakasında ilginç eğriler oluşuyordu. Bunlar topoğrafik eğrilere benziyordu. İlginç olan bu işlem tersine çalıştırıldığında, cismin yer aldığı bölgede boşlukta cismin üç boyutlu bir görüntüsü oluşuyordu. Buraya kadar her şey normaldi. Fakat daha da ilginç olan, film tabakası ikiye bölündüğünde ve aynı işlem tekrar edildiğinde cismin tam bir görüntüsü yine elde ediliyordu. Filmi ne kadar küçük parçalara ayırırsanız ayırın, cismin tam bir görüntüsü elde edilmeye devam ediyordu. Sadece cismin netliğinde bir azalma söz konusu oluyordu.
Bu keşfin daha sonra birçok modern fizikçi ve nörobiyoloji uzmanı üzerinde ayıltıcı bir etkisi olacaktı. Fark ettiler ki, evren de hologramik çalışıyordu ve yine fark ettiler ki, beyin de hologramik bir algılama tarzına sahipti. David Bohm ve Karl Pribram’ı bu bağlamda dikkatinize sunabilirim.


PARÇA BÜTÜNÜN BİLGİSİNİ TAŞIR!
Binlerce yıllık geleneklerde; parça bütünün bilgini taşır. Yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır. Kendini bil. Kendini bilen rabbini bilir. İnsan mikro kozmostur, dendi. Bize anlatılmaya çalışılan şey, kendimize dikkat etmemiz, iç evrenimize bakmamız, kendi bireysel var oluşumuzu anlamak için odağımızı içe döndürmemizdi. Aslında tüm mistisizmin özü budur. İçe bak! Ancak o zaman bu gerçekliğin içinde ne aradığımızı, neden var olduğumuzu anlayabilirdik. Tüm mistik ekollerin içrek bölgelerinde bu bilgi çağdan çağa saklandı. Sadece anlayabilenler ve sorumluluğu yüklenebilenlere anlatıldı.


Bugün bambaşka bir dünyadayız. Bilim ve mistisizmin yeni çağda giderek birbirine yaklaştığını ve bir paranın iki yüzü gibi hareket etmeye başladığını görüyoruz. Bilimin son bulguları ve mistisizmin saklı özü tümüyle ortada ve herkes için ulaşılabilir halde. Temel evrensel özler, herhangi sıradan görünümlü bir kişisel gelişim kitabı içinde ulaşılmayı bekliyor.


YENİÇAĞ...
Yeniçağ bir bilinç çağı olmaya aday. Her bireyin kendi var oluşunun sorumluluğunu almasıyla dönüşecek olan bir evrenden söz ediyoruz. Her birimizin kişisel evrenini dönüştürebileceğinden söz ediyoruz. Aslında bu çok boyutlu evrenin, algı evrenimizin içinde olduğundan ve onu değiştirmek için kendimizi değiştirmenin yeterli olduğundan söz ediyoruz.


Bu inanılmaz bir çağ. Bilincin dönüşümünün her şeyi dönüştüreceğini anlayacağımız bir çağ.
Bilincin dönüşümü bir Kuantum sıçramadır. Bilincin dönüştüğünü nasıl anlayacağız?
Bir tebliğde şöyle diyor.


“Zamana ışığınızla hükmedin, onun tasarımcıları sizlersiniz.
Birliğe ilerleyin, onun yaratıcıları sizlersiniz.
Işığı ve Karanlığı birleyin, çünkü onun ruhu sizlersiniz.”

İşte bilincin Kuantum sıçrama sonrasında anlayacağını sandığımız dizeler bunlar.

Zamanı tasarımlayan
Birliği ve bütünselliği yaratan
Işık ve karanlığın aynı şey olduğunu fark edip kucaklayan
… varlıklara dönüşmek...
Bir başka tebliğde de şöyle diyor:
“El çekin seraptan, o dağılsın.
Gelen bir an’ın hatırına bağlanmayın yaşama.
Taht değil size vaat edilen, zamanın fukaralığı,
Gözlerinizle silin bu tutsaklığı.”


BİR AN GELECEK VE...
Bir an gelecek, duyguyla sarıldığımız düşüncelerimizin gerçeğimiz olarak hayatımıza girdiğini fark edeceğiz.

Bir gün gelecek, hayatımızdaki her sonucun titreşimini henüz o olmadan içimizde büyüttüğümüzü göreceğiz.

Bir gün gelecek, deneyimlemek istediğimiz ne ise onun duygusunu, titreşimini içimizde büyütmenin yeterli olduğunu anlayacağız.

Bir gün gelecek hayatın sonsuzluğu deneyimlemek olduğunu ve istediğimiz deneyimi seçmekte özgür olduğumuzu anlayacağız.

Bir gün gelecek istediğimiz deneyimin yaratıcıları olduğumuzu anlayacağız.
Bizler yaratıcılarız. Deneyim yaratırız. Bilincimiz şu ana ve seçtiği deneyime odaklandığında, tüm evren bu seçimle birleşir. Ve onu yaratmak için sevinç dolu bir faaliyet başlar.

Yukarıda bahsettiğim her şey zihnimize bir bütün resim veremeyebilir. Çünkü bütün resim Kuantum Sıçrama’dır. Ve ondan bahsetmek sıçramanın sonucunu görmemiz için yeterli olmayabilir. Metnin kompozisyonu bile Kuantum alandan söz ettiği için güçlü olmayabilir. Bu yüzden Metni okurken hisse odaklanmanızı öneririm. Aklın içinde bir yere oturtmayın, çünkü ben yazarken öyle yapmadım. İnsanlığın bilgilenme, anlayış, ve yaşayış serüvenlerinden özümsediklerimi kendi yaşam imbiğimden süzdüm. Ve oradan geçenleri, ruhumu duyduğum sevgi ve imanla, içimden geldiği gibi size aktardım...


KALBİNİZE ODAKLANIN!
Kalbinizle okursanız, kalplerimiz birbirine dokunacaktır. Ve akademik gibi görünen bu metin, bize, bir olduğumuzu, özgür olduğumuzu ve yaratıcı olduğumuzu hatırlatacaktır.
Derin bir rüyadan uyanır gibi.
Kadim mirasımıza sahip çıkmak gibi.
En sonunda Kendimiz olmak gibi.
Bizle kim miyiz?
Koşulsuz Sevgi’nin ta kendisi…
Hadi, şimdi lütfen bir kez daha okuyun….
Belki de sizin için Kuantum sıçraması bu satıra yeniden geldiğiniz an’dadır...

Hürriyet Kalalı
 

RaV3N

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Ağu 2010
Mesajlar
74
Tepkime puanı
15
“El çekin seraptan, o dağılsın.
Gelen bir an’ın hatırına bağlanmayın yaşama.
Taht değil size vaat edilen, zamanın fukaralığı,
Gözlerinizle silin bu tutsaklığı.”


Benim için fazla anlamlıydı .. paylaşım için teşekkürler...
 

Vmprincess

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ağu 2012
Mesajlar
68
Tepkime puanı
2
Bence de, sadece anlayabilecek ve sorumluluğu yüklenebilecek kişilere aktarılmalı. Hatta bundan daha da detaylı,derin ve maneviyatlı bir şekilde...Çok değerli bir paylaşım olmuş emeğinize sağlık.
 

kohen

Kayıtlı Üye
Katılım
5 Nis 2015
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Ne kadar guzel yazmissiniz. Bir an'da her seyi yapabilecekmis hissine kapildim:)) Tesekkur ederim...
 
Üst