Bushido

EmrysCalista

Kayıtlı Üye
Katılım
7 Şub 2011
Mesajlar
108
Tepkime puanı
34
Konum
İstanbul
Samuraylar savaşçı yetenek ve ustalıkları bakımından efsanevidirler. Kendini adama, sadakat ve gerçek onur yönetici sınıf tarafından çok tutulan bu savaşçıların karakterisitik özellikleriydi. Samurayların saygın sosyal statüsü, 1800'lerin sonuna kadar, çok uzun bir süre devam etti.
Samuraylar, aslında 1100'lerin sonundan 1300'lerin başına dek devam eden Kamakura devrinde, feodal savaşçı sınıftan meydana geldi. Samuraylar bu zamanda aristokrasinin kuvvetli bir üyesi haline geldiler. Profesyonel savaşçı sınıfının, üst sınıfın sahip olduğu aylık maaş alma, sınırlandırılmamış seyahat imkanları, ve ayrıca sosyal statülerini belirten, uzun ve kısa birer kılıç taşıma avantaj ve hakları mevcuttu.
Sıkı disiplinli ve iyi eğitimli savaşçılar olan Samuraylar, kişilik olarak Stoacıydılar. Bu özellikleri daha sonraları, 1330-1568 Muromachi döneminde, Zen Budizmiyle gelişti ve olgunlaştı. Sonuç olarak Samurayların hayatı sıkı bir disiplin ve askeri eğitimin yanısıra; yazı, resim, kaligrafi, felsefe ve bunun gibi güzel sanatların kullanıldığı bir ruh ve zihin eğitimi de içeriyordu. Sanki bu sosyal katman içerisinde bir Rönesans yaşanıyordu. Zen, savaşçı sınıfına, kişisel aydınlanma, parlaklık ve arınmışlık sağlamıştı. O devirde doğan çay seremonisi, kendo, iaido, kyudo gibi pek çok gerçek Japon sanatı bugün hala varlığını sürdürmektedir.
Bushido olarak bilinen, yazılı olmayan Samuray yaşam yasası, savaşçının, sadakat, cesaret, şefkat, hırs ve onuru herşeyin üstünde tutmasını gerektiriyordu. Aynı zamanda samurayın savaşçı karakterini dengelemek için hayata saygı gösterme ve onu takdir etmek de zorunluydu. Genellikle derin ve kuvvetli bir hırs içindelerdi. Bir samuray savaşta ölümcül olduğu kadar, çocuk ve zayıflara karşı da çok yumuşak ve yardımsever olabilirdi.
1600'lerin başında, Japonya'daki sosyal düzensizliği ortadan kaldırma çabaları sonucu, feodal kast sistemi ilk gediklerini vermeye başlıyordu. Bundan sonra, Takoyama'nın diktatörlük rejimi sırasında 350 yıla yakın, samuraylar, toplumu huzura kavuşturabilmek amacıyla, sosyal hizmetler, tüccarlık gibi mesleklere itilmeye başlandılar. Hayat tarzı ve samuraya olan talep gün geçtikçe değişiyordu. 1800'lerin sonunda bir zamanların prestijli samurayları ve aileleri kendilerini açlık ve fakirlik içinde buldular.
1800'lerin ortasında, samuray tipi hayat tarzı sona ermişti. Tokugawa döneminin ardından 1868 Meiji reformları, samurayların yararlandığı finansal ve sosyal feodal sistemi lağvetti.
Yeni bir ulusal ordu kuruldu, şehirler gelişiyordu; batı etkisi Japon kültürünü istila ediyordu ve samuraylara ihtiyaç da sona ermişti.
Samuraylar Kamakura devrinden Muramochi devrine kadar çok zengin ve bereketli bir dönem yaşadılar. Zen Budizmi, onlara iyi yargı için aydınlanma, kişisel gelişim ve kendi-farkındalık sağlayarak onları büyük oranda etkiledi. Felfese ve güzel sanatlarla içli dışlı olmaları onların perspektiflerini genişleterek, onları, kendi feodal kural ve kültürlerinden çok ileriye taşıdı. İşte burası samurayın yaşam yasasının meydana çıkıtığı yerdi.
Bushido, samurayların yazılı olmayan yaşam yasalarıydı. Edebi olarak Bushido "savaşçı-samuray-yollar" anlamına gelir. "Bushi" savaşçıyı niteleyen bir terimdir, ama direk olarak çok prestijli ya da yüksek sınıf bir savaşçıyı ifade eder. "Yollar" ya da "yol" terimi, Judo, Kendo, Aikido gibi pek çok -do savaş sanatlarında kullanılır ve "-e doğru yol" manasına gelir.
Bushido, Japonya'nın feodal dönemi esnasında, samurayın ruhunu oluşturan ahlaki ilkeleri kapsıyordu. Yüzyıllar içinde Zen Budizmi, Konfüçyianizm ve Shintoizmle harmanlandı ve bu dinler resim, şiir gibi alanlara göre, savaşçıların seçtikleri Bushido'da ortaya çıktılar. Bütün bu özellikler, Bushido'ya yön ve şekil vererek onu izlenmesi gereken ahlaki bir sistem haline getirdi. Bushido'yu etkileyen Zen Budizm'i, samurayları çok Stoacı bir oluşuma yöneltti. Bu Stoisizm, yaşama ve ölüme büyük bir saygıyla yaklaşıyordu. Yaşamlarımızın kaçınılmaz bitişi olan ölüm, aynı yaşam gibi doğanın bir parçasıdır. Düşüncemizin tekamülünü sağlarken, yaşamımıza anlam kazandırır. Ölümün başgöstermesi, yaşamın başlangıcıdır. Öfke, vicdan azabı, pişmanlık gibi ölüme bağlı ama onun anlaşılmasını zorlaştıran kuvvetli insani duygular vardır. Ancak aynı duygular bize, hayatı takdir etmemiz, sevdiğimiz şeylerin değerini anlamamız için ödül olarak verilmiştir. Bir şeyin ancak sonsuza dek kaydolduğunda gerçek değerini takdir ederiz. Samurayın doğaya karşı inancı ve kaderi, hayata ve ölüme karşı büyük takdirinden ve saygısından ileri geliyordu.
Bu bilinç düzeyinde, Shintoizm de samurayların Bushido'sunu etkiledi. Onuru önce ruhunun derinliklerinde aramak ve kendimizden gizlediğimiz, hergün hayatımızı zehirleyen, üstü örtülü korkularımızla yüzleşmek. Bu, kişinin ruhunu arılaştırmasıdır: "kişinin kendini bilmesidir." Buna ilaveten Shintoizm samurayın, ailesine ve büyüdüğü yere sadakat duymasını ve saygı göstermesini de sağladı. "Kendini bildiğin zaman, zayıflıklarını ve güçlerini de bilirsin, ama en önemlisi nereye ait olduğunu bilirsin." Bu aidiyet duygusu, bugün bile vatansever ve milliyetçi Japon kültürünün temelini oluşturur.
Bushido'nun omurgasını oluşturan diğer bir etken ise Konfiçyüsianizm idi. Toplum ve aile ilişkilerini birbirine bağladı. Bu ilişkiler, pek çok farklı ahlaki öncelik ve özelliklere sahipti. Feodal Japonya'da, samuraylar pek çok değişik "lord"a hizmet ederek sadakatlerini sunarlardı. Aralarındaki ilişki efendi-hizmetkar ilişkisiydi. Samurayın kendisi, ailesinin başıydı. Onların güvenliği ve iyi durumda olmaları samurayın göreviydi. Görevi evin reisi, kocası, babası, erkek kardeşi veya oğlu olmaktı.
Bushido'nun Zen Budizmi, Konfiçyüsianizm ve Shintoizm içinde cok derin kökleri vardı. Bu tarihsel olageliş ile onun neden sadece basit bir inanç değil de samurayların yapı taşlarını oluşturan bir kültür olduğunu daha rahat anlayabiliriz. Ve bu hayat biçimi zorla değil, samurayın serbest iradesi ile seçiliyordu. Emin olmak için zor bir seçimdi, tabi aynı zamanda izlemekten gurur duydukları bir yol.Japonya'da feodalizmi kaldıran yasanın yayınlanmasından itibaren 120 seneden fazla zaman geçti (1870). 1875 yılında, samurayların artık mesleklerini simgeleyen kılıçlarını taşımaları yasaklanmıştı. Bu samuray tarzı yaşamın sonu ve eski bir savaşçıya gereksinim duyulmayan yeni bir çağın başlangıcıydı.
İlginçtir ki Inazo Nitobe "Bushido, Savaşçının Kanunu" adlı kitabında Bushido'yu açıklarken samurayları İngiliz şövalyeleri ile karşılaştırır ve Japon kültürünün karmaşıklığına açıklayıcı bir bakışta bulunur. Nitobe'ye göre, feodalizm sona erdiğinde, şövalyelik kilise tarafından "kabul edilerek" yeni bir başlangıç kazandı ve daha da gelişti. Halbuki, hiçbir zaman Bushido için böyle bir koruma olmadı çünkü Nitobe'nin dediği gibi Bushido, Zen Budizmi, Konfiçyüsianizm, Shintoizm, edebi sanatlar, resim vb. gibi hayatın pek çok alanına nüfuz ettiğinden, açıktı ki hiç bir dini şemsiye Bushido'yu tam olarak koruyamazdı.
Bushido, Taisen Deshimaru'ya göre Budizmi, Budizm de onu etkilemiştir. Deshimaru, Nitobe gibi Bushido'da Budizm'de de bulunabilecek 5 temel noktayı belirtmişti. Bunlar:

* Duygusal barışçılık (Stoisizm)
* Kaos ya da ölüm anında kendini mükemmel kontrol
* Kaçınılmaz olana (ölüme) karşı vakur ve saygılı bir yaklaşım
* Ölümü anlama ve ona saygı duyma
* Yoksulluk
 
Üst