Vücudumuzdaki Mesajlar

berksu07

Kayıtlı Üye
Katılım
16 May 2010
Mesajlar
166
Tepkime puanı
71
Omurganız, sizin ( size has ) düz ve dik durmanızı ve de bu pozisyonda hareketli olabilmenizi sağlayan ( temel bir ) organınızdır.

Bel kemiği olarak da adlandırdığınız bu organ çift S biçimindedir ( Evrensel Helezonik Boyutsal İşleyiş ve Yükselişi sembolize edecek şekilde ) ve de tamamen amortisör prensibine göre çalışır.

( sonra bizler biyolojik taşıyıcılarınız için Robot deyince bizlere kızıyorsunuz.)

Sabit omurlar ile hareketli ( yumuşak ) omurlar arasındaki disklerdeki karşıtlık, omurganıza hareketlilik ve esneklik kazandırmaktadır.

Ve de omurganızın duruşu sizin içsel halinizin de ( içsel duruşunuzun da ) aynasıdır.

Bir insanın dış duruşu ile iç duruşu arasında uyum varsa, bu o kişinin bilinçli ve samimi olduğuna işaret eder.

Uyumsuzluk ise kişinin yadsıdığı bir karanlık alana işaret eder.

Örneğin sık rastlanan kamburluk, kişinin bilincinde olmadığı ve kör kaldığı bir BOYUN EĞMEYE işaret eder.

Omurga kamburlaşarak, kişiye kendinin aleyhine olan bir boyun eğmeyi göstermeye çalışmaktadır.

Aynı zamanda kamburluk, kişi de öz değersizlik ve öz güvensizlik ve bunlara bağlı güçsüzlük ile de ilgili olabilir.

Sizlerde en çok rastlanan bir diğer rahatsızlık ifadesi olan fıtık ve siyatik de ise, omurların arasında yer alan diskler zorlanım nedeniyle özellikle de bel bölgesinde yerlerinden oynayarak, yuvasından çıkar ve sinirler üzerinde basınca ve ağrıya yol açarlar.

Burada asıl dinamik AŞIRI YÜKLENMEDİR.

Sırtına kendince ve kendiyle uyumsuz çok yük alan kişi, bunun da farkında olmadığı oranda, bunun yarattığı baskıyı bedende, disklerde bir zorlanma ve ağrı olarak yaşar.

Ve bu zorlanma ve ağrı, kişiyi hareketsizliğe zorlar çünkü her hareket ağrıyı arttırmaktadır.

Bu durumda çoğu kişi olağan yaşantısını sürdürebilmek için ağrı kesicilere sığınır.

Oysa kişi bir fırsatla karşı karşıyadır.

Kendisine aşırı yüklendiğinin farkındalığı fırsatı ile.

Hangi alanda, hangi şekilde ve neden kendisine aşırı yüklendiğinin farkındalığı kişiyi kendiliğine daha da yakınlaştıracakken, yapay yollarla bedenin çağrısı bastırılmaya çalışılır.

Kendine aşırı yüklenmek çoğunlukla kendine güvensizlik ve değersizlikle ilgilidir.

Kişi aşırı çalışarak ya da aşırı yük yüklenerek hem kendisine hem de dışına ne denli güçlü ve değerli olduğunu göstermeye ve kanıtlamaya çalışmaktadır.

Oysa bunun farkına varan kişi ve sadece OL uşunu yaşayan insan, bir şey başarmak ve ispatlamak gereği duymaz. Sadece OL ur…

Bu durumda bir zorlanma ve ağrı da söz konusu değildir.

Ve de bu mekanizmada en önemli olgu kişinin sevgi ihtiyacı ve arayışıdır.

Aşırı çalışmanın ya da yük yüklenmenin en önemli dinamiklerinden birisi hatta birincisi SEVİLME İSTEĞİ VE SEVGİ ARAYIŞIDIR.

Ancak, sevilmek için aşırı çalışmak ya da aşırı yük yüklenmek hep karşılıksız kalacaktır.

Çünkü SEVGİ, bir şeyle, bir eylemle, bir hizmetle, bir işle ……ilgili değildir.

SEVGİ KENDİLİĞİNDENDİR. SEVGİ ŞARTSIZ VE NEDENSİZDİR.

Hele hele PAZARLIK ya da ALIM SATIMLA hiç ilgisi yoktur.

Bu durumda olan kişi, BİR AN DURUP SAKİNLEŞEREK KALBİNİ İŞİTEBİLSE, ilk adımı atmış olacaktır.

Kendine değer vermeyen ve güvensiz bir kişi, kendisinin olduğu haliyle SEVİLMEYE VE KABULLENİLMEYE değer biri olmadığına inandığından, DAHA akıllı, başarılı, zengin, çekici, çapkın, ……

Olmaya çalışır ki, sevilsin ve kabul edilsin.

Ancak bu bir kısır döngüdür.

Daha akıllı, başarılı, zengin, çekici, çapkın …..

Olamazsa iyice çöker kişi.

Olduğu kadarıyla ise çıtayı hem içte hem dışta hep yükseltmek zorundadır.

Bunun sonu SİNİRSEL İFLASA kadar gidebilir.

Ki ne yazık ki bugün inanılmayacak sayılarda kişiler, bu durumdadırlar.

Bu nedenle tek çare, kişinin kendisiyle yüzleşmesi ve değersizlik ve güvensizlik duygularını kabul etmesidir.

Sırf bu kabul bile, kişinin kendisini inanılmaz değerli bulmasını ve kendisine güvenmesini sağlayarak büyük bir dönüşüm için gerekli rahatlamayı sağlayacaktır.

Bu rahatsızlık ifadesi, yani disklerin omurlar arasında ezilmesi kişinin boyunun kısalmasına neden olur.

Ağrılar ise kambur duruşa.

Bedeniniz daima size SİZİ gösterir.

Disklerin görevi hareketliliği ve esnekliği sağlamaktır.

Diskler içi içe geçen omurlar arasında sıkıştırıldıkları zaman duruş sertleşir ve hareketlilik zorlaşır.

Ruhsal düzlemde de işleyiş aynıdır.

Sıkışan insan esnekliğini ve hareketliliğini yitirir.

Sertleşir, donuklaşır.

Nasıl ki bedensel durumda, masaj ya da fizik tedavi ile omurlar güçlü ve ani hareketle çekilerek ya da itilerek disklerin konumu doğal haline getirilmeye çalışılırsa, ruhsal düzlemde de güçlü ve ani bir hareketle, tutum değişikliği ile ruhsal alan esnek ve akışkan kılınır.

Aslına bakarsanız kendinizle yüzleşmemek için gösterdiğiniz çaba, harcadığınız güç ve de cesaretin çok azı ile kendiliğinizle uyum içinde HARİKALAR yaşayabilirsiniz.

Eklemleriniz ise, hareketle ilgilidirler.

Eklem sorunları, hareket sorunlarına yol açar ki, bu daima ruhsal alandaki tıkanma ve hareketsizliğe işaret eder.

Eklemin kasılması örneğin, kişinin belli bir konuda sertlik ve katılık içinde olduğuna, inatçı ve dirençli olduğuna işaret eder.

Sertleşen eklemin işlevsizleşmesi gibi, inatçılık ve direnç de kişiyi o alanda işlevsiz kılar.

Ensedeki sertlik, inatçılığa işarettir.

Ayaklardaki sertlik dirençlere…

Boyundaki sertlik ise katılığa…

Ve de bir organınızın yerinden çıkması, oynaması eklem yerindeki pozisyon değişikliği anlamına gelir.

Ve de organın tekrar yerine oturtulması ile eklem de yeni ve farklı bir pozisyona oturmuştur.

Ki buz ruhsal düzlemde yaşananla aynıdır.

Çoğu kişi, değişmekten, yaşamının değişmesinden korkar.

Bu nedenle alıştığına, bildiğine (!) yapışır, kalır.

İnsanların hemen tamamı, orta yolcu ve tutucudur bu nedenle.

Ve de değişime dirençlidirler.

Oysa farklılıkları deneyimleyerek ve bilerek, savrularak gelinen denge düzlemi kişiyi kendi kılacak ve tüm potansiyellerini ifade ve eylemesine olanak sağlayacaktır.

İşte eklemlerde ortaya çıkan sorunlar, nerelerde hareketsiz olunduğunun, nerelerde dirençle sıkışıp kalındığının ama bazen de nerelerde aşırıya gidildiğinin ve dengeye kavuşulamadığının işaretçisidirler.

Bu düzlemde belirtelim ki, tıbbın olanakları ile hastalık ifadelerinin tedavisi için kullanılan yapay araç ve gereçler konusunda dikkatli olunmalıdır.

Çünkü beden ile ruh dengesinin ve uyumunun bozulması, telafisi güç ya da olanaksız sonuçlara yol açabilir.

Özellikle zorunlu olanlar dışında hele de sırf estetik nedenlerle plastik cerrahi müdahalelerle dışsal yapay araç ve gereç kullanımı, sonunda insanının yüzleşmek zorunda kaldığında kaldıramayacağı ve yıkıcı olacak beden – ruh uyumsuzluklarına yol açabilir ya da olanları besleyebilir.

Bu nedenle en uygunu, bilinç ( ruhla ) beden arasındaki uyum ve dengeyi bozmamaktır.

İşte romatizmal rahatsızlık ifadeleriniz de, özellikle eklemlerde ve kaslarda ortaya çıkmaktadırlar.

Ve de romatizma, hep iltihaplanma ile ilgilidir.

Yani ÇATIŞMA…

Romatizma, dokularda geçici ya da kalıcı şişlere, eklemlerde ise şekil bozukluğu ile sertleşmeye yol açar.

Hareket yeteneği sakatlığa varacak denli azabilir.

Ağrılardan dolayı.

Bu hastalık ifadesinin temelinde, hasta kişinin geçmişindeki aşırı etkinlikler ve hareketlilik yatmaktadır.

Zamanında kendilerini zorlayacak ve kendilerini geride bırakacak (!) denli aşırı hareketlilik ve etkinlik içinde olan ve böylelikle ruhlarından kopanlar, şimdi bedensel zorunlulukla durmaya ve kendilerini dinlemeye ( ruhları ile buluşmaya ) zorlanmaktadırlar.

Bu tür rahatsızlık ifadesinde, en etkili çözüm hızı ve etkinliği azaltmak, esnemek, dinginleşmek ve bilince kulak vermektir.

Çünkü aslında bu çok hareketli ve aktif insanlar, katı ve hareketsiz kişilerdir.

Bilinç düzeyinde katı, sert ve hareketsiz olan bu kişiler, kendilerini ve diğerlerini kandırabilmek adına bedensel olarak aşırı hareket etmişlerdir.

Ancak artık telafisi olmayacak denli ruh ( bilinç ) ile beden arasında kopma oluştuğunda, bedensel olarak da hareketsizlik ve sertlik kaçınılmaz olmaktadır…

Önemli olan aşırı hareket ya da hareketsizlik değildir.

Önemli olan kişinin ruhsal değerleri ve gerçeği ile uyumlu ve dengeli bir bedensel ifade içinde olmasıdır.

Romatizma buna bir çağrıdır, eğer geç kalınmadıysa.

Ve de aslında romatizmal rahatsızlık ifadelerinin de kökeninde SALDIRGANLIK ve CİNSELLİK vardır.

Bu kişilerin bir bölümü, saldırganlıklarını kabullenerek bunu yapıcı biçimlerde ifade edeceklerine hareketsel düzlemde bunu engelleyen, enerjilerini kaslarda biriktiren kişilerdir.

Ve de cinsel istek ve beklentilerini uygun biçimlerde yaşayarak ifade edeceklerine, kundaliniyi bastırarak bu enerjiyi de kaslarda biriktirerek ve kilitleyerek kendileri için yıkıcı kılmış kişilerdir.

Uygun şekillerde ifade edilemeyen bu enerjiler, eklem ve kas bölgelerinde birikerek, iltihaba yol açarlar.

Bu da ağrıya.

Ve de unutulmaya ağrı, uygun şekillerde ifade edilmeyen ya da reddedilen saldırganlığın kişinin kendine dönmüş halidir, bumerang misali.

Her ağrıda, gerçekte kime, neye, nasıl bir saldırganlığın engellendiği ve reddedildiği düşünülmeli ve bu bulunarak, uygun yollarla ifadesi sağlanmalıdır.

Bazı romatizmal rahatsızlık ifadelerinde, kişinin eli yumruk şeklini alır ve o halde kalır.

Bu açıktır ki, engellenmiş saldırganlığa ve hiç değilse masaya bir kez olsun vurmak isteyen ama vuramamış ele işaret etmektedir.

Açık el barışa, sıkılı el ise savaşa işarettir, her zaman.

Bu tür kişilerin duydukları ama reddettikleri saldırganlık dürtüleri, onlarda bilinç dışı olarak suçluluk duyguları yarattıklarından, bu kişilerde bir yardımseverlik (!) ve fedakârlık açığa çıkar.

Ve de özellikle de işte bu olanaklardan mahrum kalındığında yani bir nedenle başkalarına yardım etme ve fedakârlık ifadesi engellendiğinde romatizmal hastalık ifadesi ortaya çıkar.

Uygun şekilde ödünlenemeyen saldırganlık, kendisini uygunsuz şekilde ifade edeceği korkusuyla hastalık ifadesine dönüşür.

Nitekim romatizmal hastalık ifadelerine çoğunlukla eşlik eden, mide ve bağırsak şikayetleri, kalp rahatsızlıkları, cinsel soğukluk ve iktidarsızlık, korku ve depresyon da, engellenmiş saldırganlık ve cinsellikle ilgili ve ilişkili ifadelerdir.

Her ne kadar tıp biliminiz, romatizmal rahatsızlık ifadelerini toksin birikimine bağlarsa da, toksinler zaten çözülmeyen, reddedilen sorunların, sindirilmemiş, yüzleşilmemiş ve bilinç dışına atılmış ve biriktirilmiş olguların tezahürüdür.

Orucun bir işlevi ve muradı da budur.

Bir süre olabildiğince az besin alınarak, biriken toksinlerin boşaltılması, azaltılması.

Romatizmal hastalık ifadesi yaşayan kişi, kendisi ile yüzleşmekten, saldırganlığı, cinsel istekleri ve eğilimleri, hükmetme isteği, uyumsuzluğu, kibri ile tanışmaktan öylesine korkar ki, bunları gölgelemek üzere bedensel sertlik ve hareketsizlik ile uğraşır.

Hem de böylece bunları ifade olanağı ya da tehlikesini de bertaraf ederek, mağdurun postunu giyinir.

Hem de bu yolla, sağlığında (!) yapmak zorunda kaldığı yardımlar ve fedakârlıklardan da kurtulur.

Ne denli hainiz değil mi?

Zavallı (!) hastalara ve içinde çırpındıklara hastalıklara karşı ne denli zalim, anlayışsız ve acımasızız?

Onlara ve sizlere diyeceğiz ki, dost acı söyler.

Ve de hastalıkların nelik ve dinamikleri hakkında verdiğimiz aktarımları hep göz önünde bulundurarak işitin bu seslenişlerimizi ve de CESUR VE ZEKİ olarak…..

Hepinizi ŞİFA olan DOĞANIZA sarılarak sevgiyle kucaklarız…

Şifayla kalın.

Bütünün doğası ve esası olan dengeyle ve güçle.

Bilgelikle Kalın.

Evrensel Zekânın Her Oluşta ve Oluşumda Kendisini İfade Eden Bilgeliğinin Farkındalığı ve Hayranlığıyla.

Aşkla Kalın.

Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.

ALINTIDIR.
 

schutze07

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
347
Tepkime puanı
19
Mesela sürekli ses kısıklığının kendini ifade edememekten dolayı olduğunu öğrenmiştim bu yazıyı okuduğumdada gerçekten kendimden birşeyler buldum emeğinize sağlık.
 

vivalavida

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
444
Tepkime puanı
122
Düşünceler kadar duyguların da beden üzerinde etkili olduğunu çok güzel açıklayan bir yazı olmuş. Düşünceler yine bir şekilde kontrol edilebiliyor da duygular için ciddi çaba gerekiyor anladığım kadarıyla. Yine de her ikisi için ortak nokta "kendimizi tanımak"tan geçiyor. Şu cümle çok güzel özetlemiş:
"Aslına bakarsanız kendinizle yüzleşmemek için gösterdiğiniz çaba, harcadığınız güç ve de cesaretin çok azı ile kendiliğinizle uyum içinde HARİKALAR yaşayabilirsiniz."

Teşekkürler paylaşım için.
 
Üst