Hiçbir Yanıt İşe Yaramaz

vivalavida

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
444
Tepkime puanı
122
Osho'nun Mükemmel Ermiş kitabından;

Sana bir soru sormak üzere yazmaya her oturuşumda yanıt daha ben yazımı bitirmeden ortaya çıkıyor. Ama yine de sana yazma ve yanıt alma isteği devam ediyor. Bu istek nedir? Not: Yanıtın ne olduğunu biliyorum.

Anahata, hiçbir yanıt işe yaramaz; bu yüzden sorma isteği devam eder. Bir soru ortaya çıkar ve eğer sen sessizce bekleyecek olursan yanıt ortaya çıkmak durumundadır. İşin gerçeği yanıt zaten oradadır, soru da o yüzden ortaya çıkmıştır. Soru senin içinde ortaya çıkmadan önce yanıt oradadır.

Yanıt sorunun içinde saklı. Eğer sorunun derinliklerine gidecek olursan yanıtı da bulursun. Soru yanıtın etrafındaki kalın kabuktan başka bir şey değildir. Sen yeterince uzun süre ve sessizce beklersen yanıtı her zaman bulursun. Ama yine de hiçbir yanıt senin işine yaramaz; işte o yüzden sorma arzusu devam eder.

Kişinin soruların Ve yanıtların ötesine geçmesi gerekiyor çünkü her yanıt kendi sırası geldiğinde yeni sorular yaratacaktır. Bu yüzden eğer bir soru yanıtlanırsa yanıtın kendisi on soru daha yaratır...ve bu şekilde devam eder. Ve sen sürekli olarak bunu sürdürebilirsin. Bu şekilde kovalamayı sürdürür ama hedefe asla ulaşamazsın.

Tüm sorular ortadan kaybolduğunda (sadece sorular değil, yanıtlar da yok olduğunda) sorma arzusu da ortadan kalkar. Asla bundan önce değil.

Sorunun sonuna eklediğin not bana çok ünlü bir Sufi hikayesini anımsattı:

Sufi bir mistik hac için Mekke’ye gidiyormuş. Yol üzerinde küçük bir kasabaya ulaşmış ama daha o varmadan önce kasabalılar büyük bir mistiğin oradan geçeceği haberini aldığı için tüm ahali bir araya toplanmış. Mistik son derece sessiz bir adammış ve kasaba halkı ona bir konuşma yapması için yalvarmış. “Biz aylardır bekliyoruz, şimdi gelmiş olduğuna göre senin söylediğin bir şeyi duymadan seni bırakamayız,” demişler.

Usta isteksizmiş. “Ama söyleyecek hiçbir şeyim yok,” diye yanıtlamış. Ama kasabalılar dinlememiş. İsrar etmeyi sürdürmüşler. Usta, “Ve bildiklerim de söylenebilir şeyler değil!” demiş. Ama halk yine dinlememiş. Usta ne kadar isteksiz davranırsa onlar da doğal olarak o kadar ilgili bir hale gelmişler.

Usta’ya, “Sen bize bir mesaj verene kadar burada oturup oruç tutacağız çünkü bu kasabadan aydınlanmış bir insan çok nadir olarak geçiyor. Senin gitmene izin veremeyiz,” demişler.
Bu yüzden usta konuşma yapmayı kabul etmiş. Camiye gitmişler. Tüm kasaba ustanın söyleyecekleri konusunda büyük bir beklenti içinde biraraya toplanmış. Ve ustanın daha önce hiçbir yerde konuşmadığını biliyorlarmış. Binlerce kilometre uzaktan geldiği ve herkes ondan konuşma yapmasını istediği halde o hep sessizliğini korumuş. Kasaba halkı çok mutluymuş; ustanın konuşmayı kabul etmesi bu büyük bir ayrıcalıkmış!

Usta gelmiş. Dinleyicilerin karşısında durmuş ve tek bir soru sormuş: “Size ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?”

Dinleyicilerin hepsi, “Nasıl bilebiliriz ki? Bilmiyoruz,” diye yanıt vermiş. “Senin ne söyleyeceğini hiçbirimiz bilmiyoruz.”

Usta, “O zaman ben ne hakkında konuşacağımı bile bilmeyen bu kadar cahil bir kalabalığa konuşamam!” demiş.

İnsanlar şaşkınlık içindeymiş ve usta oradan uzaklaşmış. İnsanların arzusu daha şiddetli bir hal almış. Verdikleri yanıtın doğru olmadığını düşünmüşler. “Evet, usta haklı; bu kadar cahil bir topluluğa nasıl konuşabilir?” Koşup ustayı geri getirmişler ve “Bize tekrar sor. Verdiğimiz yanıt yanlıştı ama geri gel ve bize bir şans daha ver,” demişler.

Usta gelmiş ve “Ne hakkında konuşacağımı biliyor musunuz?” diye sormuş.

Kalabalık, “Evet! Hepimiz ne konuda konuşacağını biliyoruz,” demiş.

Usta, “O zaman buraya kadar! Eğer zaten biliyorsanız o zaman benim size anlatmama ne gerek var? Ne kadar da aydınlanmış bir kasaba!” demiş.

İnsanlar daha da şaşırmış. Ve usta yine camiyi terk etmiş. Kendi aralarında konuşmaya başlamışlar; tüm kasaba halkı bu konuda müthiş bir heyecan içindeymiş: “Ne yapacağız? Usta yarın sabah tekrar yola çıkacak! Bir yolunu bulmamız gerek.”

Konuşmuşlar, tartışmışlar ve bir çözüm bularak gecenin yarısında gidip ustayı kaldırmışlar ve “Biz geri geldik; yanıtımız yanlıştı. Tekrar sor!” demişler.Usta camiye geri dönmüş ve tekrar sormuş, ““Ne hakkında konuşacağımı biliyor musunuz?” Ve insanların yarısı “Evet”, yarısı ise “Hayır” diye yanıt vermiş. Bu yöntemin işe yarayacağına eminlermiş. Usta’nın bu durumda konuşmaktan kaçınma olasılığı yokmuş.

Usta ise şöyle demiş, “Ha, ha, ha! Öyleyse bilenler bilmeyenlere anlatsın. Benim konuşma yapmama ne gerek var? Sadece insanlara söyleyin birbirleri ile konuşsunlar. Bana kesinlikle ihtiyaç yok.”
İşin gerçeği şu ki eğer sen kendi sorularının derinliklerine girecek olursan kimseye sormana gerek yok. Sorman tamamen gereksiz çünkü sana vereceğim yanıt ne olursa olsun o aslında senin içinde yer alıyor. Ben sadece onu gözle görülür bir hale getiriyorum. Onun yüzeye çıkmasına yardımcı oluyorum. Benim sana verebileceğim hazır yanıtlarım yok. Bende dinin kurallarını anlatan bir kitap yok. Yanıtım sonsuza kadar sabit kalacak diye bir şey de yok.

Soruyu sen soruyorsun. Ben senin sorunun içine bakıyorum.

Kendi kendine yapman gereken şeyi yapmaya çalışıyorum ve sonra yanıtı orada bularak senin görebileceğin bir hale getiriyorum. Bir ustanın işi kendi yanıtlarını senin görebileceğin şekilde açığa çıkarmaktır. O bir az bulunurluk durumu oluşturur, sana herhangi bir yanıt vermez. Bir usta bilim adamı değildir, bir profesör değildir. O sana yanıtlar vermez. O sadece görmeni sağlayan netliği, vizyonu, kapasiteyi ortaya çıkarır.

O yüzden eğer sen buradaysan...tıpkı Anahata’nın burada olduğu gibi, o beni dinledikçe açıklık da artıyor, berraklık artıyor. Bu nedenle onun içinde ne zaman bir soru ortaya çıksa aniden yanıt da orada oluyor. Bu çok güzel. Bu herkes için olması gereken şey. O zaman ben de sıkıntıdan kurtulmuş olurum.

Ama unutma: mesele sorulara yanıt verilmesi değil. Daha fazlasına ihtiyaç var. Sadece işte bu ‘daha fazlası’ seni tatmin edecek, arzularını gerçekleştirecek, susuzluğunu giderecek kudret helvası olacaktır. Bu aktarım; enerjinin bir ustadan müride aktarımı, tıpkı alevin yanan bir mumdan yanmayan bir muma geçmesi gibidir. Sözel bir şey değil, entelektüel bir şey değil. Varoluşa ait bir şeydir.
Bir kıvılcımın benden sana geçmesi, böylece senin alev alman, yanman gerek, böylece içsel varlığın artık karanlıkta kalmaz. Karanlıkta her tür soru ortaya çıkar. Eğer sen bir parça daha zeki, net, uyanık, farkında olabilirsen yanıtları da bulursun.

Ama her yanıt daha fazla soruyu ortaya çıkarır. Bu sonsuz bir süreçtir, biteviyedir. Sen buna sürekli olarak devam edebilirsin...Seni dönüştürmeyecektir. İşte bu yüzden, Anahata, sorma isteği kalmaya devam eder.
 

anamaya

Kayıtlı Üye
Katılım
21 Ocak 2011
Mesajlar
6
Tepkime puanı
1
bu kitabı okumamıştım. ama okusam iyi olacak galiba. sözleri bana biraz tanrı ile sohbet kitabını hatırlattı. ama gerçekten güzel bi kitaba benziyor. teşekürler bu paylaşım için
 
Üst