İSLAMDA BİLİM ve TEKNOLOJİ

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Otomatik kapılar, kuyulardan motorsuz su çeken aygıtlar, demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunlukları, zamanın göreceliği, pnömatik aletler, otomatik kontrol sistemleri… Bunların hiçbiri, içinde bulunduğumuz yüzyılın keşifleri değildir; bunlar, 6-7 yüzyıl öncesine ait buluşlardır.

Bilim ve teknoloji, yaşadığımız yüzyılda dünya tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile oldu. Tüm ülkelerde, yaşam koşullarını köklü ve süratli bir şekilde etkileyen teknoloji, artan dünya nüfusunun pek çok sorununa çözüm getirdi.

Dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı oldu.

Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği uygarlık ve kültür alanındaki bu değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde başlamıştır?

Yukarıda saydığımız keşiflerin tamamı, dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan “İslam Uygarlığı”nın ürünüdür. Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslümanlar, kendilerine atfedildiği gibi bilimi reddetmeyip sahip çıkmışlardır. Akıla ve bilgiye dayanan uygarlıkları, dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.

Kuran'da, evrenin yaratılışı ve kainatın düzeni ile ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, doğada Allah'ın varlığının delillerinin görülmesi, evrendeki her nesne ve varlığın birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine yol göstermiştir.

Teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden Müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır. Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan Müslümanlar, ilerlemenin yolunu açmışlardır. İslam tarihinde, bilim dallarını tek tek incelediğimizde, hepsinin kaynağının Kuran-ı Kerim olduğunu, maddi-manevi her şeyin Allah'ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini görmekteyiz.

Müslüman bilim adamları öncelikle, Batı’da Roma ve Doğu’da başta Çin olmak üzere, diğer devletlerde geliştirilen bilim ve teknolojiyi rehber almışlar ve önemli kaynakları tercüme etmişlerdir. Bu bilgi birikiminin içinden imanî ve teknik anlamda yanlış ve tutarsız olan noktaları çıkartarak, kendilerine fayda sağlayacak duruma getirmişlerdir. İlk adım niteliğindeki çalışmalarının ardından, elde ettikleri bilgileri değerlendirip yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulunmaya başlamışlardır.

İSLAM, BİLİM ve TEKNOLOJİYE NASIL YÖN VERDİ?
Otomatik kapılar, kuyulardan motorsuz su çeken aygıtlar, demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunlukları, zamanın göreceliği, otomatik kontrol sistemleri… Bunların hiçbiri, içinde bulunduğumuz yüzyılın keşifleri değildir; bunlar, 6-7 yüzyıl öncesine ait buluşlardır.

Bilim ve teknoloji, yaşadığımız yüzyılda dünya tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile oldu. Tüm ülkelerde, yaşam koşullarını köklü ve süratli bir şekilde etkileyen teknoloji, artan dünya nüfusunun pek çok sorununa çözüm getirdi.

Dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı oldu.

Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği uygarlık ve kültür alanındaki bu değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde başlamıştır?

Yukarıda saydığımız keşiflerin tamamı, dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan “İslam Uygarlığı”nın ürünüdür. Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslümanlar o dönemde bile bilime sahip çıkmışlardır. Akıla ve bilgiye dayanan uygarlıkları, dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.
Kuran'da, evrenin yaratılışı ve kainatın düzeni ile ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, doğada Allah'ın varlığının delillerinin görülmesi, evrendeki her nesne ve varlığın birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine yol göstermiştir.

Teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden Müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır. Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan Müslümanlar, ilerlemenin yolunu açmışlardır. İslam tarihinde, bilim dallarını tek tek incelediğimizde, hepsinin kaynağının Kuran-ı Kerim olduğunu, bilimin maddi-manevi herşeyin Allah'ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini görmekteyiz.

Müslüman bilim adamları öncelikle, Batı’da Roma ve Doğu’da başta Çin olmak üzere, diğer devletlerde geliştirilen bilim ve teknolojiyi rehber almışlar ve önemli kaynakları tercüme etmişlerdir. Bu bilgi birikiminin içinden imanî ve teknik anlamda yanlış ve tutarsız olan noktaları çıkartarak, kendilerine fayda sağlayacak duruma getirmişlerdir. İlk adım niteliğindeki çalışmalarının ardından, elde ettikleri bilgileri değerlendirip yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulunmaya başlamışlardır.

Beşinci yüzyılın ikinci yarısında doğup gelişen İslamiyet, deneye ve gözleme dayalı bilimin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Emevi halifelerinden Muaviye, bir milyon civarında kitabı barındıran "Darü'l-Hikme"yi (İlim Kültür Yuvası) kurar. Halife el-Hakim de, 400 bin ciltlik bir kütüphane kurarak bilim adamlarını Kurtuba'da toplar. 8. Yüzyıl’ın sonlarına doğru Halife Harun-el-Raşid, Aristoteles'in tüm kitaplarını, Galen ve Hipokrat gibi büyük bilim adamlarının birçok eserini Arapçaya çevirtir. Halife el Memun, Bizans'a ve Hindistan'a elçiler göndererek çevirmeye değer kitap aratır ve Bizanslıları yendiği savaşta, savaş tazminatı olarak sadece Eski Yunan yazmalarını ister.

Böylece İslam dünyası, önceki dönemlerde yapılan tüm bilimsel çalışmaları toparlayarak kaybolmasını önler; daha sonra bu çalışmalar, Arapçadan Batı dillerine çevrilir. Endülüs Devleti'nin kurulması ile Musevi, Hıristiyan ve İslam kültür geleneklerinin buluşması, İspanya'yı bilim ve kültür merkezi haline getirir.

İslam dünyasında yetişen bilim adamlarından Cabir Bin Hayyan, 'Kimyasal maddeleri, uçucu maddeler, uçucu olmayan maddeler, yanmayan maddeler ve madenler' olarak dört grupta toplar. Cabir Bin Hayyan’ın bu çalışması, modern kimyanın kurucusu olarak bilinen Lavoisier'e öncülük eder.

İbn-i Sina
Al Razi

El-Kindi, Einstein'dan 1100 yıl önce 800 yılında, izafiyet teorisi ile uğraşır. El-Kindi, 'Zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hız ve yavaşlıkta hareketin sonucudur. Zaman, mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir, göğe doğru çıkan bir insan ağacı küçük görür, inen insan ise büyük görür' der.

Tıp ve eczacılıkta İbn-i Sina ve Razi gibi alimler, anatomi ve tedavi alanına pek çok yeni bilgi eklerken; tarih ve coğrafya bilimlerinde Idrisi, Hamevi ve Taberi ve adını bu satırlara sığdıramayacağımız pek çok İslam âlimi, bilimsel teorilerde önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Özellikle optik alanında, on birinci yüzyılda İbn-i Heysem, bu bilim dalını tek başına yeniden inşa etmiştir. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Sabit bin Kurra, astronomi alanındaki ilk büyük yeniliği gerçekleştirmiş; Batlamyusçu sisteme, dokuzuncu yıldızsız küreyi eklemiştir. On üçüncü yüzyılda, bu sistemin karşılaştığı güçlükleri fark eden yine Müslüman astronomlar olmuş ve Batlamyusçu olmayan gezegen modellerini geliştirmişlerdir. Bunlar, gerçekten zamanlarının çok ilerisinde çalışmalardır. Söz konusu çalışmaları ile bilim tarihine adlarını yazdıran Müslüman bilim adamları, devlet tarafından maddi-manevi destek görmüş, teşvik edilmiş, halk arasında itibar kazanmışlardır. Aynı dönemin Avrupa’sında ise durum tamamen farklıdır. Bilime hizmet eden Avrupalı bilim adamları, pek çok engelleme ile karşılaşıp kısıtlanmakta, hatta çalışmaları tamamen durdurulmak istenmekteydi.

Harezmi, Hint rakamlarına sıfır rakamını ekleyerek bugün kullandığımız rakamları oluşturuyor; fen bilimlerinde, deneyle sabit olmayan bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen Ahmet Fergani, enlemler arasındaki mesafeyi hesapladığı gibi, Dünya’nın eksenindeki eğimi en doğru şekilde hesaplıyordu.

Trigonometrik bağlantıları bugünkü kullanılan şekliyle formülleştiren El-Battani, 877 yılından 929 yılına kadar sürekli astronomik gözlemler yapar; Tanjant ve Kotanjant'ın tanımını yaparak Sinüs, Tanjant ve Kotanjant'ın sıfırdan doksan dereceye kadar tablosunu hazırlar.

Ebubekir er-Razi, cerrahide dikiş malzemesi olarak ilk kez hayvan bağırsağını kullanır; tıp biliminde deney ve gözlemin çok önemli olduğundan bahseder ve başhekimi olduğu hastanede görev alacak olan doktorların uzmanlaşmaları gerektiğini söyler.

Ebü'l-Vefa trigonometriye Sekant ve Kosekant kavramlarını kazandırır. Gözün görülebilir cisimler doğrultusunda ışınlar yaydığını söyleyen Öklid ve Batlamyus'a karşı; 'Görülecek cismin şekli, ışık vasıtasıyla gözden girer ve orada mercekler vasıtası ile nakledilir' diyerek, yaptığı sayısız denemelerle 'göze gelen uyarıların görme sinirleri ile beyne iletildiğini' söyleyen İbnü-l-Heysem ise optik biliminin öncüsüdür.

Çeşitli maddelerin birbirinden ayırt edilme yollarından birinin, maddelerin özgül ağırlıkları olduğunu söyleyerek, sıcak su ile soğuk su arasındaki özgül ağırlık farkını tespit eden el-Beyruni; 973 yılında 'Bilimsel çalışmaların, deneylerle ispat edilmesi gerektiğini ve belgelere dayanmasının zorunlu olduğunu' söyler. İbnu'n-Nefis, 1200'lü yıllarda, küçük kan dolaşımını keşfeder.

Bütün İslam ülkelerinde matematik, tıp, uzay bilimleri ve daha birçok ilimin okutulduğu eğitim kurumları, rasathaneler; dönemin en gelişmiş teçhizatları ile donatılmış hastaneler, herkese açık kütüphaneler bulunmaktaydı. Bağdat, Harran ve Endülüs başta olmak üzere Mısır, Kuzey Afrika ve Doğu Fırat çevresindeki birçok İslam şehrinde, eğitim sistemi ve ilim, söz konusu döneme örnek teşkil edecek düzeyde geliştirilmişti. Müslümanlar, yaşadıkları şehirleri uygarlık merkezleri haline getirmişlerdi. Bunlardan biri olan Kurtuba, hastaneleri, kütüphaneleri ve Orta Avrupa'dan öğrencilerin eğitim görmek üzere geldiği okulları ile Avrupa'nın en modern şehri olarak bilinmekteydi.

Kültürel ve sosyal alanda meydana gelen atılımlara paralel olarak ilerleyen bilim ve teknoloji, Osmanlı devleti döneminde doruğa ulaşmıştır. Hazerfen Ahmet Çelebi, Lagari Hasan Çelebi gibi alimler, alanlarında tarihin ilk örnek çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir.

14. Yüzyıl’da matbaanın icadı ile 1400-1500 yılları arasında, Arapçadan ve Eski Yunancadan birçok kitap Latinceye çevrilir. Aristoteles'in tüm kitapları, 1495 yılında basılır. Thales'in Mısır'a, İslam dünyasının da Bizans ve Hindistan'a yaptığı bilimsel amaçlı seyahatler gibi, Avrupa'dan birçok bilim adamı da İslam dünyasına gelerek bilimsel kitapları toplarlar. Bilimsel eserler, Doğu Uygarlığı’ndan Batı Uygarlığı’na doğru yönelir. Eski Yunancadan Arapçaya çevrilen bilimsel eserler yeniden Arapçadan Latinceye çevrilmeye başlanır.

Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonra, doğa bilimlerinin öğretilmesi medreselerden yavaş yavaş kalkar. Bu dönemden sonra İslam anlayışındaki yetersizlik, İslam dünyasının zaman içerisinde bilim dünyasından silinip yok olmasına neden olur.

BİLİMİN MÜSLÜMAN ÖNCÜLERİ

Ebul İz El Cezeri
Batı dünyasında adı kısaca “el Cezeri” olarak bilinen “Bedi'el-Zaman Abu el-izz İsmail el-Razzaz el-Cezeri”, 1136'da Diyarbakır'da doğdu. XIII. yüzyılın başında, Diyarbakır Artuklu Sarayı’nda 32 yıl başmühendislik görevi yaptı. Biz bugün el Cezeri'yi, su saatleri, otomatik kontrol düzenleri, fıskiyeler, kan toplama kapları, şifreli anahtarlar ve robotlar gibi, pratik ve estetik birçok düzeni tasarlayan ve bunların nasıl gerçekleştirileceğini anlatan “Kitab-el Hiyal” adlı kitabın yazarı olarak tanıyoruz.

Tarihte sibernetiğin kurucusu olma şerefi onundur. Sibernetik; haberleşme, denge kurma ve ayarlama bilimidir. İnsanlarda ve makinelerde bilgi alışverişi, kontrolü ve denge durumunu inceler. Bu bilim, zamanla gelişerek bugün kullandığımız bilgisayarların ortaya çıkmasına imkan tanımıştır.

Sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda; Fransızlar Descartes ve Pascal'ı; Almanlar Leibniz'i, İngilizler de R. Bacon'ı öne sürseler de, aslında Cezerî bunu ortaya koyan ve ilim dünyasına sunan ilk bilgindir.
Günümüz fizik ve mekanikçileri, "ısı etkisiyle haberleşerek denge kurma" sisteminin, ilk olarak J. Watt'ın 1780'de regülatörü keşfiyle başladığını söylerler. Fakat bunun da yine Cezerî'ye dayandığı, onun meşhur eseri Kitabü'l-Hiyel'in 171. sayfasındaki şekilde açıkça görülür. Bu sayfada regülatörün şekli, bir kuşun hareketiyle karşılıklı haberleşerek ayarlanmaktadır.

Kitapta, mühendislikle ilgili 50 farklı aletin plan ve işleyişi hakkında bilgiler de verilmiştir. Bugün, İstanbul’daki Topkapı Sarayı III. Ahmed Kütüphanesi'nde bulunan A3472 kayıtlı yazma, özgün eserin ikinci el bir kopyasıdır. Altı kısımdan oluşan eserde, 50 farklı düzen anlatılmaktadır.

Kitaptaki sistem ve şekiller incelendiğinde, Cezerî'nin büyük bir su mühendisi olduğu görülmektedir. Kitap, kısmen ve ilk defa E. Wiedeman ve F. Hauser tarafından Almancaya çevrilmiş ve 1908-1921 seneleri arasında yayımlanmıştır. 1974'te, Donald R. Hill, eserin tamamını İngilizceye tercüme edip bastırdı. Kitapta anlatılan su saatlerinden biri; Dünya İslam Festivali için Londra Bilim Müzesi'nde örneğe uygun olarak yapılıp çalıştırıldı.

Hazinî
Asıl adı Abdurrahman El Mansur olan bu İslam bilgini, XI. Yüzyıl sonları ile XII. Yüzyıl’ın başlarında, Horasan’da yaşamıştır. Aslen Yunanlı bir köle olmasına karşın, sonradan İslam dinini seçmiştir. Hazinî, ölçü ve tartı teorilerine yaptığı katkı ile tanınır. Bilime yaptığı diğer bir önemli katkı da yerçekimi hakkındaki görüşleridir. Hazinî, Newton’dan 500 yıl önce, “her cismi yer kürenin merkezine doğru çeken bir güç” olduğunu söylemiştir. Roger Bacon’dan yüzyıl önce de, dünyanın merkezine doğru yaklaştıkça, suyun yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır.
Hazinî, kimyasal maddelerin yoğunluk ve özgül ağırlıklarını ölçmek amacıyla icat ettiği hassas terazilerle, kimya bilimine de önemli katkılarda bulundu. Öyle ki, icat ettiği ve “Mizanü’l-Hikme” (Hikmet Terazisi) adını verdiği bu hassas terazi ile yaptığı yoğunluk ve ağırlık ölçümleri, günümüz teknolojisi kullanılarak yapılan ölçümlerden pek farklı değildir.
ELEMENTLER HAZİNÎ’ye Göre Modern Kimyaya göre
Altın 19.05 19.26
Civa 13.56 13.59
Bakır 8.66 8.85
Pirinç 8.57 8.40
Demir 7.74 7.79
Kalay 7.32 7.29
Kurşun 11.32 11.35

Hazinî, Zîc-i Sanacarî (Yıldız Katalogu) adlı eserinde, yıldızlar ve gezegenlerle ilgili bilgilere ve Selçuklu devletinin enlem ve boylamlarına da yer vermiştir. ‘Risale fi’l-Âlât’ (Aletler Bilgisi) adlı kitapçığında ise gözlem aletlerini konu almıştır.

Musaoğulları
Horasan'lı Musa Bin Şakir'in oğulları Muhammed Hasan ve Ahmed, bilim ve teknoloji tarihinde Benu Musa, "Musaoğulları" olarak bilinir. Benu Musa kardeşler, Abbasi Halifesi Memun (M.S. 813-833) ve onu izleyen halifeler zamanında, matematiksel bilimlerin gelişmesi yönünde etkin rol oynamış kişilerdi.

Kardeşlerden Ahmed'in teknolojiye ilgisi, ‘Kitab-el Hiyal’ adlı bir eserin yazılmasına neden olmuş olmalıdır. (M.S. 850) Ülkemizde Topkapı Sarayı III. Ahmed Kütüphanesi'nde bulunan bu eserde (A3474), sihirli kaplar, fıskiyeler, kandiller, bir dansimetre, bir körük ve bir kaldırma düzeninden söz edilmektedir. Cisim, su ve hava etkisiyle oluşturulan “harika düzenler” ya da “harika otomatlar” bilimine, İslam Dünyası’nda “ilm al alat al ruhaniyet” (Pnömatik Aletler İlmi) ya da kısaca “ilm al hiyal” (Harika Düzen****ler İlmi) adı verilmektedir.

Akfani'nin tanımına göre, pnömatik aletler ilmi, boşluğun bulunmaması prensibine dayanan bir takım aletlerin nasıl imal edileceğini konu edinen bir ilimdir. Amaç, ölçülü kaplar, sifonlar ve diğer elemanlardan oluşan bu düzenleri oluştururken zihni eğitmektir.

Benu Musa Kardeşler’in Kitab-el Hiyal adlı eserinde yer alan 100 düzen içinde, 18 tane otomatik kontrol düzeni bulunur. İncelendiğinde, bunların teknik yönden, bugün hala kullanılabilir türden otomatik kontrol sistemleri olduğu görülür.

Hârizmî
9. Yüzyıl’da Hârizm'de dünyaya geldiği için Hârizmî adıyla tanınan ve büyük bir olasılıkla Türk olan Muhammed ibn Musa, Memun'un Bağdat'ta kurduğu Bilgelik Evi'nde bulunmuş ve bu kurumun kütüphanesinde matematik ve astronomi alanlarında araştırmalar yapmıştır. Aritmetik ve cebirle ilgili iki yapıtı, matematik tarihinin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir.

Aritmetik kitabının Arapça aslı kayıptır; bu nedenle bu yapıt, De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkında) adıyla Batılı Adelard tarafından yapılan Latince tercümesi sayesinde günümüze kadar ulaşabilmiş ve tanınabilmiştir. Hârizmî, bu yapıtında, on rakamlı konumsal Hint rakam sistemi ile hesaplama sistemini anlatmış ve Batılı matematikçiler, Romalılardan bu yana yürürlükte bulunan harf, rakam ve hesap sistemi yerine, Hint rakam ve hesap sistemini kullanmayı bu yapıttan öğrenmişlerdir. Bu hesaplama sistemine, daha sonraları algorism denecektir; bu terim, ünlü matematikçinin isminden, yani el-Hârizmî'den türetilmiştir.

Hârizmî'nin cebir konusundaki yapıtı ise, ‘el-Kitâbü'l-Muhtasar fî Hisâbi'l-Cebr ve'l-Mukâbele’ (Cebir ve Mukâbele Hesabının Özeti) adını taşır ve bu konuda yazılmış ilk müstakil kitaptır. Hârizmî bu yapıtında, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri, binom açılımları, çeşitli cebir problemleri ve miras hesabı gibi konuları incelemiştir. Hârizmî, cebire ilişkin çalışmalarında, öncelikle birinci ve ikinci dereceden denklemler üzerinde durmuştur. Özellikle ikinci derece denklemlerde, bugün yaygın olarak kullanılan yöntemden farklı bir yöntem kullanmıştır. Bu yöntemle, dünyada ilk defa cebirsel çözümlemeleri geometrik çözümlemelerle yapmıştır.
Hârizmî'nin cebirle ilgili bu yapıtı, 12. Yüzyıl’da Chesterlı Robert ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye tercüme edilmiştir. Bu sırada kitabın adında bulunan "el-cebr" kelimesi, "algebra" biçimine dönüştürüldüğünden, Batı dillerinde, cebir terimini karşılaması için bu terim kullanılmaya başlanmıştır. Hârizmî'nin bu kitabı, Batılı matematikçileri büyük ölçüde etkilemiş ve Avrupa'da cebirin yaygınlık kazanmasında büyük rol oynamıştır.
Yapıtların en ilginç yönlerinden biri, açıların, trigonometrik fonksiyonlarla ifade edildiğini gösteren bir takım tablolar ihtiva etmesidir. Acaba Hârizmî, trigonometrik fonksiyonları biliyor muydu; yoksa bunlar, daha sonra Meslemetü'l-Mecrîtî tarafından mı bu yapıtlara ilave edilmişti? Bunu bilmiyoruz; ancak, bazı bilim tarihçileri, sinüs ve kosinüsü ilk defa Hârizmî'nin kullandığını, tanjant ve kotanjantı ise Meslemetü'l-Mecrîtî'nin eklediğini düşünmektedirler. Gerçek ne olursa olsun, İslâm Dünyası'nın mahsulü olan trigonometrinin Batı'ya girişinde bu bilgilerin önemli bir etkisi olduğu anlaşılmaktadır.

Bunların dışında, Hârizmî'nin yön bulmada kullanılan usturlabın biri yapımını ve diğeri de kullanımını anlatan iki eseri daha mevcuttur. Hârizmî, Batlamyus'un Coğrafya adlı yapıtını, ‘Kitâbu Sureti'l-Ard’ (Yer'in Biçimi Hakkında) adıyla Arapçaya tercüme etmiş ve böylece, Yunanlıların matematiksel coğrafyaya ilişkin bilgilerinin İslâm dünyasına girişinde önemli bir rol oynamıştır. Düzeltmeler ve eklemeler nedeniyle hüviyetini kısmen de olsa değiştiren bu yapıt, önemli yerlerin enlem ve boylamlarını bildiren çok sayıda tablo içermektedir. Bu tablolar incelendiğinde, Hârizmî'nin tıpkı Batlamyus gibi, Yer'i ekvatordan kuzeye doğru yedi iklime, yani yedi enlemsel bölgeye ayırdığı ve enlemleri bu esasa göre belirlediği görülmektedir. Batlamyus tercümelerinden önce de bilinen bu yedi iklim sistemi, bu yapıttan sonra bütün Müslüman coğrafyacıları tarafından benimsenecek ve klasik dönem yapıtları, bu sisteme göre tertip ve telif edilecektir.

‘Kitâbu Sureti'l-Ard'ın nüshalarından birinde mevcut olan dört haritadan en mühim olanı, Nil'in kaynağını ve mecrasını gösteren haritadır. Nil'in Batı Afrika'dan değil de bir gölden doğduğunu bildirmesi oldukça dikkat çekicidir; bu kuram daha sonra, Batlamyus-Hârizmî Kuramı ismiyle tanınacaktır.
Haritalar arasında bir Dünya haritası yoktur; fakat enlem ve boylam verileri bize böyle bir haritayı çizmek için gerekli olan malzemeyi vermektedir.

Ali Kuşçu
XV. Yüzyıl başlarında Semerkant şehrinde doğan Ali Kuşçu, Semerkant Rasathanesi’nin Müdürlüğü’nü yaptığı sırada, Akkoyunlular adına Osmanlılarla barış görüşmelerinde bulunmak için İstanbul’a geldi. Elçilik görevini tamamlayınca da buraya yerleşti. Fatih Sultan Mehmet’in büyük desteğini gördü ve Ayasofya Medresesi’nde (Ayasofya Üniversitesi) görevlendirildi. Burada, Mirim Çelebi, Sarı Lütfü, Sinan Paşa gibi değerli bilim adamlarını yetiştirdi.

Bilhassa, astronomi ve matematik konularında çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunan Ali Kuşçu; Ayasofya Medresesi’nin çalışma programlarını da yeniden düzenlemiştir.
Semerkant Rasathanesi’nde iken ‘Zic-i Uluğ Bey’ (Uluğ Bey’in Yıldız Kataloğu) adlı eserin hazırlanması için gerekli gözlem ve hesaplamaları yaptı. Söz konusu eserde, 1018 tane yıldızın konumu belirtilmiş, astronomi bilimi ile ilgili pratik bilgilere yer verilmiş ve gök cisimlerinin hareketleri anlatılmıştır. Bu eser, çağının en ileri kurumsal matematik bilgilerini içerir.

‘Risaletü’l-Fethiye’ adlı eseri ise 19. Yüzyıl’da, İstanbul Mühendishanesi’nde (İstanbul Teknik Üniversitesi) ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu eserde, gök cisimlerinin yere olan uzaklığına yer vermiş; ayrıca, dünya haritasını da kitabının sonuna eklemiştir. Burada yer kürenin eksenindeki eğikliği 23o30’17” olarak tespit etmiştir. Bu, günümüz modern astronomi verilerine oldukça yakın bir tespittir.

Şerafeddin Sabuncuoğlu
Fatih Sultan Mehmet döneminin ünlü doktoru ve tıp bilginidir. 85 yaşında iken yazdığı ‘Mücerrebname’ adlı eserinde, kendi deney ve gözlemlerine yer vermiştir. Asıl çalışma alanı cerrahlık ve deneysel fizyolojidir. ‘Cerrahiyatü’l-Haniye’ isimli eserinde, cerrahlıkla ilgili çalışmalarına yer vermiştir. Bu eserinde, yaptığı cerrahi müdahaleleri resimlerle tasvir etmiştir.

Diş sağlığı ile ilgili olarak verdiği bilgiler oldukça ilgi çekicidir. Örneğin, bugün ‘paradontoloji’ bilim dalının konusu içinde yer alan birçok tıbbi aletin nasıl kullanılacağını ve nasıl temizlenmeleri gerektiğini açıkça anlatmıştır. Boğazından hasta olan bir kişiye yaptığı estetik cerrahi girişimi ve boğaza kaçan cismin çıkarılması, ele aldığı başka bir konudur. Hayvanlar üzerinde yaptığı çeşitli deneylere yer verdiği ‘Mücerrebname’ adlı eseriyle, günümüzden 500 yıl önce, deneysel fizyolojinin temellerini atmıştır. Yılan ısırmaları için, tiryak adını verdiği bir panzehir yapmış ve bunu bir horoz üzerinde denemiştir. Daha sonra kendini yılana sokturmuş, panzehiri yılanın ısırdığı yere sürerek kendini tedavi etmiştir.

Bursalı Ali Münşi
1710 yılında hekimlik yapmaya başlamış Türk bilim adamıdır. Tıp bilimine yaptığı en önemli katkılardan biri ‘Kınakına’ hakkındaki çalışmasıdır. Burada bu ağacın kabuklarının humma, sıtma gibi hastalıklara iyi gelmesi ile ilgili gözlemlerine yer vermiştir.

Bir başka çalışması da bugün dizanterinin en etkili ilacı olarak kullanılan ‘İpeka’ ile ilgilidir. Bu çalışmasında, Batılı kaşiflerce 1711 yılında Amerika kıtasında keşfedilen ‘kınakına’nın 1686’da İstanbul’da tanındığından bahsetmektedir. Ayrıca, ‘ipeka’yı dünyaya tanıtan (1686) Dr. John Hadrian Helvetius’ın yanlış fikirlerinin de kritiğini yapar. İpekanın ishallerde, dizanteride cilt hastalığında, uyuzda, öksürükte ve melankolide, kusma ve zehirlenmelerde nasıl kullanılacağını tarif eder.

Alıntı
 

ahya

Kayıtlı Üye
Katılım
11 Eyl 2011
Mesajlar
145
Tepkime puanı
10
Konum
Münih
Güncelleme, tesekkürler sayin Embriyo.
 

maceracı

Kayıtlı Üye
Katılım
28 Eyl 2011
Mesajlar
58
Tepkime puanı
3
Konum
Dünya gezegeni
İş
Ders,bilgisayarda takılmak,...
bunları paylaştığınız için teşekkür ederim.
bu bilgiler islam aleminden türikeyeden sklanılıyor islam bilime engelmiş gibi davranılıyor (siyasete girmicem).
 

Zeyna

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ocak 2009
Mesajlar
330
Tepkime puanı
60
Konum
İstanbul
İş
yönetici
Bu değerli paylaşım için embriyo ya teşekkür ediyorum. Bu konuyla ilgili diğer isimleri de eklemek isterim.

Abdüsselam ( 1926 – …) Fizik bilgini, ilk nobel ödülü alan müslüman bilim adamı.
Ahmed Bin Musa ( 10. yüzyıl ) Sistem mühendisliğinin öncüsü. Astronom ve Mekanikçi.
Ahiz ( 776 – 869 ) Zooloji İlminin öncülerindendir. Hayvan gübresinden amonyak elde etmiştir.
Akşemseddin ( 1389 – 1459 ) Pasteur’dan önce mikrobu bulan ilk bilim adamı, İstanbul’un fethinin manevi babasıdır. Fatih sultan Mehmet’ in hocasıdır.
Ali Bin Abbas ( ? – 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamı. Kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan Hipokrates’in (Hipokrat) doğum olayı görüşünü kökünden yıktı.
Ali Bin İsa ( 11 yüzyıl ) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren müslüman bilim adamı.
Ali Bin Rıdvan ( ? – 1067 ) Batıya tedavi metodlarını öğreten islam alimi.
Ali Kuşçu ( ? – 1474 ) Ünlü bir türk astronomi ve matematik bilginidir.
Ammar ( 11 yüzyıl ) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan müslüman bilim adamı.
Battani ( 858 – 929 ) Dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biridir. Trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin.
Beyruni ( 973 – 1051 ) Dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamı ümit burnu, amerika ve japonyanın varlığından bahseden ilk bilim adamı. Beyruni Amerika kıtasının varlığını Cristof Colomb’un keşfinden 500 sene önce bildirmiştir. Matematik, Jeoloji, Coğrafya, Tıp, Felsefe, Fizik, Astronomi gibi dallarda eserler yazmıştır. Çağın en büyük alimidir.
Bitruci ( 13 yüzyıl ) Kopernik’e yol açan öncülük eden astronom bilim adamı.
Cabir Bin Eflah ( 12 yüzyıl ) Ortaçağın büyük matematik ve astronom bilginidir . Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamıdır.
Cabir Bin Hayyam ( 721 – 805 ) Atom bombası fikrinin ilk mucidi ve kimyanın babası sayılır. Maddenin en küçük parçası atomun parçalanabileciği fikrini bundan 1200 sene önce ortaya atmıştır.
Cezeri ( 1136 – 1206 ) İlk sistem mühendisi ve ilk sibernetikçi ve elektronikçidir. Bilgisayarın babası; oysa bilgisayarın babası yanlış olarak ingiliz matematikçisi Charles Babbage olarak bilinir..
Demiri ( 1349 – 1405 ) Avrupalılardan 400 yıl önce ilk zooloji ansiklopedisini yazan alimdir … “Hayatül Hayavan” isimli kitabı yazmıştır.
Dinaveri ( 815 – 895 ) Botanikçi ve astronom bir alim olarak bilinir.
Ebu Kamil Şuca ( ? – 951 ) Avrupaya matematiği öğreten islam bilgini.
Ebu’l Fida ( 1271 – 1331 ) Büyük bir bilgin tarihçi ve coğrafyacıdır.
Ebu’l Vefa ( 940 – 998 ) Matematik ve Astronomi bilginidir trigonometriye tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı kazandıran matematik bilginidir.
Ebu Maşer ( 785 – 886 ) Med-Cezir olayını (gel-git) ilk keşfeden bilgindir.
Evliya Çelebi ( 1611 – 1682 ) “Büyük Türk Seyyahı” ve meşhur “Seyahatname”nin yazarıdır.
Farabi ( 870 – 950 ) Ses olayını ilk defa fiziki yönden ele alıp açıklayıp izah getiren ilk bilgindir.
Fatih Sultan Mehmet ( 1432 – 1481 ) İstanbulu feth eden ve havan topunu icad eden yivli topları döktüren padişahtır. Fatih’in kendi icadı olan ve adı “Şahi” olan topların ağırlığı 17 ton ve bakırdan dökülmüş olup 1.5 ton ağırlığındaki mermileri 1 km ileriye atabiliyordu bu topları 100 öküz ve 700 asker ancak çekebiliyordu..
Fergani ( 9 yüzyıl ) Ekliptik meyli ilk defa tesbit eden astronomi alimi.
Gıyasüddin Cemşid ( ? – 1429 ) Matematik alimi. Ondalık kesir sistemini bulan Cemşid cebir ve astronomi alimidir.
Harizmi ( 780 – 850 ) İlk cebir kitabını yazan ve batıya cebiri öğreten bilgin. Adı algoritmaya isim oldu rakamları Avrupa’ ya öğreten bilgin. Cebiri sistemleştiren Bilgin.
Hasan Bin Musa ( ? – ? ) Dünyanın çevresini ölçen, üç kardeşler olarak bilinen üç kardeşten biri..
Hazini ( 6 – 7 yüzyıl ) Yerçekimi ve terazilerle ilgili izahlarda bulunan bilgin.
Hazerfen Ahmed Çelebi ( 17 yüzyıl ) Havada uçan ilk Türk. Planörcülüğün öncüsü.
Huneyn Bin İshak ( 809 – 873 ) Göz doktorlarına öncülük yapan bilgin.
İbni Avvam ( 8 yüzyıl ) Tarım alanında ortaçağ boyunca kendini kabul ettiren bilgin.
İbni Battuta ( 1304 – 1369 ) Ülke ülke , kıta kıta dolaşan büyük bir seyyah.
İbni Baytar ( 1190 – 1248 ) Ortaçağın en büyük botanikçisi ve eczacısıdır.
İbni Cessar ( ? – 1009 ) Cüzzam hastalığının sebeb ve tedavilerini 1000 sene önce açıklayan müslüman doktor.
İbni Ebi Useybia ( 1203 – 1270 ) Tıp Tarihi hakkında eşsiz bir eser veren doktor. İbni Fazıl ( 739 – 805 ) 12 asır önce ilk kağıt fabrikasını kuran vezir.
İbni Firnas ( ? – 888 ) Wright kardeşlerden 1000 sene önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren alim.
İbni Haldun ( 1332 – 1406 ) Tarihi ilim haline getiren sosyolojiyi kuran mütefekkir. Psikolojiyi tarihe uygulamış, ilk defa tarih felsefesi yapan büyük bir islam tarihçisidir. Sosyolog ve şehircilik uzmanı.
İbni Hatip ( 1313 – 1374 ) Vebanın bulaşıcı hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklayan doktor.
İbni Havkal ( 10 yüzyıl ) 10 asır önce ilmi değeri yüksek bir coğrafya kitabı yazan alim.
İbni Heysem ( 965 – 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim.
İbni Karaka ( ? – 1100 ) 900 yıl önce torna tezgahı yapan bilgin.
İbni Macit ( 15 yüzyıl ) Ünlü bir denizci ve coğrafyacı. Vasco Da Gama onun bilgilerinden ve rehberliğinden istifade ederek hindistana ulaştı.
İbni Rüşd ( 1126 – 1198 ) Büyük bir doktor, astronom ve matematikçidir.
İbni Sina ( 980 – 1037 ) Doktorların sultanı. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor. Hastalık yayan küçük organizmalar, civa ile tedavi, Pasteur’e ışık tutması, ilaç bilim ustası, dış belirtilere dayanarak teşhis koyma, botanik ve zooloji ile ilgilendi, fizikle ilgilendi, jeoloji ilminin babası.
İbni Turk ( 9 yüzyıl ) Cebirin temelini atan islam bilgini.
İbni Yunus ( ? – 1009 ) Galile’den önce sarkacı bulan astronom.
İbni Zuhr ( 1091 – 1162 ) Endülüsün en büyük müslüman doktorlarından asırlarca Avrupa’da eserleri ders kitabı olarak okutuldu.
İbnünnefis ( 1210 – 1288 ) Küçük kan dolaşımını bulan ünlü islam alimi.
İbrahim Efendi ( 18 yüzyıl ) Osmanlılarda ilk denizaltıyı gerçekleştiren mühendis.
İbrahim Hakkı ( 1703 – 1780 ) Büyük bir sosyolog, psikolog, astronom ve fen adamı. En ünlü eseri “Marifetnâme” ile burçlardan, insan fizyoloji ve anatomisinden bahsetmiştir.
İdrisi ( 1100 – 1166 ) Yedi asır önce bügünküne çok benzeyen dünya haritasını çizen coğrafyacı.
İhvanü-s Safa ( 10 yüzyıl ) Çeşitli ilim dallarını içine alan 52 kitaptan meydana gelen bir ansiklopedi yazan ilim adamı. Astronomi , Coğrafya, Musiki, Ahlâk, Felfese kitapları yazmıştır.
İsmail Gelenbevi ( 1730 – 1791 ) 18 yüzyılda Osmanlıların en güçlü matematikçilerindendi.
İstahri ( 10 yüzyıl ) Minyatürlü coğrafya kitabı yazan bilgin.

Kadızade Rumi ( 1337 – 1430 ) Çağını aşan büyük bir matematikçi ve astronomi bilgini. Osmanlının ve Türklerin ilk astronomudur.
Kambur Vesim ( ? – 1761 ) Verem mikrobunu Robert Koch’dan 150 sene önce keşfeden ünlü doktor.
Katip Çelebi ( 1609 – 1657 ) Osmalılarda rönesansın müjdecisi, coğrafyacı ve fikir adamı.
Kazvini ( 1203 – 1283 ) Ortaçağın Herodot’u müslümanların Plinius’u , astronom ve coğrafyacı bilgin.
Kemaleddin Farisi ( ? – 1320 ) İbni Heysem ayarında büyük islam matematikçisi, fizikçi ve astronom.
Kerhi ( ? – 1029 ) İslam dünyası Matematikçilerinden.
Kindi ( 803 – 872 ) İbni Heysem’e kadar optikle ilgili eserleri kaynak olan bilgin. Fizik, felsefe ve matematik alanında yaptığı hizmetleri ile tanınmıştır.
Kurşunoğlu Behram ( 1922 – … ) Genelleştirilmiş izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Halen Prof. Behram Kurşunoğlu Amerika da Florida Üniversitesinde teorik fizik merkezinde başkanlık yapmaktadır.
Lagarî Hasan Çelebi ( 17 yüzyıl ) Füzeciliğin atası, osmanlılarda ilk defa füze ile uçan bilgin.
Macriti ( ? – 1007 ) Matematikte başkan kabul edilen Endülüslü Matematikçi ve astronom.
Mağribi ( 16 yüzyıl ) Çağının en büyük matematikçilerinden . Mağribinin eseri olan Tuhfetü’l Ada isimli kitabında üçgen, dörtgen, daire ve diğer geometrik şekillerinin yüzölçümlerini bulmak için metodlar gösterilmiştir.
Maaşallah ( 72? – 815 ) Meşhur islam astronomlarındandır. Usturlabla ilgili ilk eseri veren bilgindir.
Mes’ûdi ( ? – 956 ) Kıymeti ancak 18. 19. Yüzyıllarda anlaşılan büyük tarihçi ve coğrafyacı. Mesudi günümüzden 1050 sene önce depremlerin oluş sebebini açıklamıştır. Mesûdinin eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu anlaşılmıştır.
Mimar Sinan ( 1489 – 1588 ) Seviyesine bugün dahi ulaşılamayan dahi mimar. Mimar Sinan tam manası ile bir sanat dahisidir.
Mürsiyeli İbrahim ( 15 yüzyıl ) Piri reisten 52 sene önce bugünkü uygun Akdeniz haritasını çizen haritacı. Günümüzden 500 sene önce kadar önce yaşamıştır.
Nasirüddin Tusi ( 1201 – 1274 ) Trigonometri alanında ilk defa eser veren, Merağa rasathanesini kuran, matematikçi ve astronom.
Necmeddinü-l Mısri ( 13 yüzyıl ) Çağının ünlü astronomlarından.
Ömer Hayyam ( ? – 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün keşfi Ömer Hayyama aittir.
Piri Reis ( 1465 – 1554 ) 400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını Cristof Colomb’dan önce bilen ünlü denizci.
Razi ( 864 – 925 ) Keşifleri ile ün salan asırlar boyunca Avrupa’ya ders veren kimyager doktor ünlü klinikçi.
Sabit Bin Kurra ( ? – 901 ) Newton’ dan çok önce diferansiyel hesabını keşfeden bilgin. Dünyanın çapını doğru olarak hesaplayan ilk islam bilgini. Matemetik ve astronomi alimi.
Sabuncu Oğlu Şerefeddin ( 1386 – 1470 ) Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarındandır. Deneysel fizyolojinin öncülerindendir.
Seydi Ali Reis ( ?-1562 ) Ünlü bir denizci, matematik ve astronomi alimidir.
Şemsettin Halili ( ?-1397 ) Büyük bir astronomi bilginidir.
Şihabettin Karafi ( ? – 1285 ) Orta çağın en büyük fizikçi ve hukukçularından.
Takiyyüddin Er Rasit ( 1521 – 1585 ) İstanbul rasathanesi ilk kuran çağından çok ileride asrın önde gelen astronomi alimidir.

Uluğ Bey ( 1394 -1449 ) Çağının en büyük astronomu ve trigonometride yeni çığır açan ünlü bir alim ve hükümdar.
Zehravi ( 936 -1013 ) 1000 sene önce ilk çağdaş ameliyatı yapan böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ve ilk böbrek ameliyatını gerçekleştiren bilim adamı..
Zerkali ( 1029 – 1087 ) Keşif ve hizmetleri ile ün salmış astronomi alimidir.


Alıntı


sevgi ve ışıkla kalın
 
Üst