Mucizeler

sewalim

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Ara 2010
Mesajlar
223
Tepkime puanı
68
Konum
istanbul
İş
şu an çalışmıyor.
Tüm kutsal kitaplarda "mucizeler" olarak zikredilen bazı olayların gerçekten de meydana gelmiş olduklarını biliyoruz. Fakat gerçekleşmiş olan her mucize içerisinde sembolik bir değer ve anlam taşır mı? Bunu açıklamaya çalışalım: Mucize, eğer reel olarak meydana gelmişse, sembolik olamaz. Örnek olarak Hz. Musa’yı verebiliriz. En çok mucize gösteren bu peygamberdir sanıyorum. Sistemli bir şekilde etrafındakileri eğitmek için bunları göstermiştir. Onların sembolik olup olmamaları o kadar önemli değildir. Acaba niçin mucize göstermek ihtiyacı doğmuştur? Bu daha önemlidir. İnsanların anlayışlarının, bilgilerinin, kudretlerinin dışında yapamayacakları bir olayın meydana gelmesinin maksadı nedir acaba? Bunun üzerinde düşünmek daha yararlıdır.
"Mucize" sözcüğü "acz" sözcüğünden türetilmiştir. "Acz" demek, insanın kuvvetsiz, kudretsiz hali demektir. Bir şeyi yapamamak halini ifade eder. Mucize de insanı acz içerisinde bırakan şeyler anlamına gelir.
O halde bizim tüm aczimizi ortaya koyan her şey bir bakıma mucizedir. Ama dinsel metinler bunu peygamberce işler olarak ele almışlardır. Sanırım, bu devirde mucize olabilecek hiçbir şey mevcut değildir. Çünkü bin yıl önceki insanın tasavvur bile edemeyeceği pek çok değişiklikler aramızda mevcuttur. Nitekim birtakım yenilikler (düşünce ve aletler) ilkel kavimlerde mucize olarak kabul edilir. Bu nedenle "Beyazlar ilahtır" ifadesi ortaya çıkmıştır.
Mucize olayı doğaüstü bir olay değildir. Bizim evrenimizde hiçbir şey olağanüstü değildir. Yalnız biz her şeyi bilmiyoruz. İşte bizim bilemediğimiz şeyleri bilen varlıkların yaptıklarına mucize diyoruz. Seyrettiğimiz bir illüzyonist bile bizi hayrette bırakabilir. Oysa yaptığı el çabukluğu ve ışık oyunundan başka bir şey değildir. Aynı olay Musa'nın başına Mısır'da gelmişti. Eskiler "Maji" dedikleri gerçek sihir ile meşgul olan insanlara inanır ve güvenirlerdi.
Örneğin, Mısır'da büyük bir rahipler zümresi vardı. Bunlar "maj" adını alan rahiplerdi. Derin bilgileri olan insanlardı. Aynı zamanda psişik kudretleri fazlaydı. Bu insanların Hz. Musa'nın, firavunun yanındaki otoritesini sarsmak için meydana getirdikleri çok büyük olaylar vardır. Demek ki onlar, bugün insanların unutmuş oldukları, daha değişik bir mantıkla anlaşılabilen bir bilime sahiptiler. Dini ve tarihi araştırmalar bunu açıkça göstermektedir.
Aynı bilime dayalı olarak yapılmış olan piramitleri biliyorsunuz. Özellikle Gize'deki piramidin yapılışı çok enteresandır. Bugün bile etkisi devam etmektedir. Kraliçe odasına çıkan koridorda bir oda vardır. Aşağı yukarı bu koridorun boyu 25 m. kadardır. Burada hiçbir organik yapı kokuşmaz. Burası kapalıdır. Ölen her canlı mumyalaşır kalır. Bu, bir bilime göre yapılmıştır. Fakat hala mucize gibidir. Neden orada hiçbir organik yapı çürümüyor? Hava akımı az, soğuk değil, fazla aydınlık değil. Peki bu nasıl oluyor? Bu bizim için mucize mi, değil mi? Artık mucize demiyoruz. Çünkü zihnimizde bizi acz içinde bırakacak birçok problemi halletmişiz. Uydular aracılığıyla konuşuyoruz, telsizleri biliyoruz. Lazer ışınlarıyla çalışıyoruz, uzaydan spektral analizler yapabiliyoruz, hücrenin içerisine, çekirdeğine kadar girebiliyor, atomları inceleyebiliyoruz. Bunlara benzer birçok konuları halletmişiz. Fakat bu, kafamızın içerisinde bir soru işareti olarak duruyor hala. Birtakım açıklamalar yapılmış ama tatmin edici olmaktan uzak, henüz. Bilemediğimiz için anlayamıyoruz. Anlamak için de tüm ayrıntıları bilmek lazım. Etrafı ile olan ilişkisini, yaptığı fonksiyonu, yapılışı hakkında bilgi edinirsek, konuyu anlamış oluruz.
Mucizeler şu anlamda sembolik bir ifade taşır: Olayın kendisi değil, olayın arkasında olanın hükmünü taşır. Peki bizi acz içerisinde bırakan olayın arkasındaki kimdir? Ne ve nasıl bir kudrettir? Diye sorularımızı sıraladığımız zaman, mucizeyi oluşturan olayın anlamı ortaya çıkar. Olaydan çok, olayın ardındaki kuvvet önemlidir. Bunu anlamak gerek. Anlamak da insanın şuurlanmasına bağlıdır.

Bilgi Liyakate Göredir

Her şey bir ihtiyaç meselesidir. Kuşkusuz ihtiyaçların en mükemmel olanı "ruhsal evrim ihtiyacıdır". Her varlık dünyaya gelişmek, ruhsal evrimine katkıda bulunmak için gelir. Bu, kozmik bir kanundur. Bundan geri dönüş yoktur. Herkes kendi gayretine, anlayışına göre bir gelişme yolu içindedir. Evren'in her yerinde evrim vardır. Her şey değişip, başkalaşmaktadır.
Bir ipek böceğinin halini düşünün. Bir anne karnındaki ceninin halini düşünün. Her şey aynı şekilde kalmış olsaydı, cenin, cenin olarak kalacaktı. İpek böceği de kozada kurtçuk olarak kalacaktı. Kelebek olup uçamayacaktı, çocuk doğup, büyüyemeyecekti. Demek ki sürekli olarak bir değişme, başkalaşma var. Bu tekamül için cehit ve gayretten ibarettir. İnsandaki bu melekeler özel bir çalışma ile geliştirilebilir. Yalnız, ruhsal melekeler ile ruhsal gelişim arasındaki ilişki bulunmaktadır. Sembolleri anlatırken, insanların eline açık bilgi verilmiyor demiştim, gereken olgunlukta olmadan, bazı bilgiler bazı insanlar için tehlikelidir.
Örneğin, bir yol yapan müteahhit düşünün. Adamın birtakım malzemeleri var. Bu arada dinamitleri de var. Bir de 8-10 yaşlarında çocuğu var. Dinamitlerinin bir kısmını evinde saklamak durumundadır. Kendisi dinamitlerin ne olduğunu bilir. Nasıl, nerede kullanılacağını bilir. Şimdi bu durumdaki bir baba içi dolu dinamit kutusunu çocuğunun eline verebilir mi? Vermemesi gerekir. İşte, bilgi de bunun gibidir. Bazı öyle bilgiler, öyle esaslı şeyler vardır ki, bunlar ehil olmayan insanların eline geçtiği zaman zararlı sonuçlar ortaya çıkar. Çünkü o bilgiyi kullanacak kapasitede ve sorumlulukta insan değildir. Daha çocukluk devresini yaşadığı için, ona yetişkin bir insanın anlayacağı bilgi verilmez.
Mitolojide de aynı şey uygulanmıştır. Kutsal Kitaplardaki mecazi, benzetimli tabirler onun için kullanılmıştır. Tüm kutsal kitaplarda insan varlığının gelişimi için anahtar bilgiler vardır. İnsan neler yaparsa, makbul bir varlık haline gelir? Bunun hakkında kapalı ve açık bilgiler vardır. Fakat ara ki, bulasın! O gözle bakıp anladığınız zaman, o bilgi size hitap eder.

Ruhsal Melekeler

Ruhsal melekeler ile varlığın arasında böyle bir bağıntı vardır. Varlık kendini geliştirdikçe, vicdanına uydukça, aklını vicdanının ışığında kullandıkça, çok büyük güzel sonuçlar elde eder. Öyleyse gelişmede bizim için en önemli şey "makul vicdan" dediğimiz şeydir. Aklın vicdanla beraber kullanılmasıdır. Vicdan namus demektir. İnsanın kendisine olan saygısıdır. Vicdanının sesine uymayan, kendine ve başkalarına karşı dürüst hareket etmeyen, kendisine ve başkalarına yalan söyleyen insandır. Çünkü kendini aldatan, başkalarını haydi haydi aldatır. Bu da bir ferdin dejenere olması demektir. Fertler dejenere olursa, toplum da dejenere olur. Bunları düzeltebilmesi için insanın kendi nefsiyle mücadele etmesi lazımdır. Bunu yapmazsa, sadece birtakım bilgiler elde edilir, fakat hiçbir şey anlayamaz.
İnsan var, insan var. Şeklen insandır ama içi gelişmemiş, geridir. Çünkü insiyaklarıyla, içgüdüleriyle yaşar. Güdülerinin isteğini yapar. Böylece dış tesirler onu nereye yönlendirirse, oraya gider. Kendiliğinden bir hareketi yoktur. Halbuki o kendini hür zanneder. Bu hal, dünya toplumu için de hiç iç açıcı değildir. Tüm gayri insani davranışların temelinde bunlar yatar. Bir robot gibi yönlendirilmeyle insan bir şey kazanamaz, öğrenemez. Ancak, insanın kendisinin bir şeyler anlaması lazımdır.

İnsanı Yeniden Tanımak

Atalar ne demiş, "Herkes evinin önünü süpürürse, sokak temiz olur." Siz istediğiniz kadar sokağı temiz tutmaya çalışın, herkes evinin önüne çöp atarsa, hiçbir zaman temiz olamaz. Yani her hanenin, sokağın temiz tutulması gerektiğini anlaması gerekir. O zaman herhangi bir süpürgeciye ihtiyaç yoktur. Orada başka türlü düzene gerek yoktur. Çünkü artık o düzen kurulmuştur. Aynı şekilde tüm fertler, tüm toplumda kendi ruhsal evrimini ve şuursal gelişmesini sağlayacak cehdi göstermezse, daima bunu dışardan beklerse, sonuç ıstırap ve geriliktir.
Yüzlerce insan çalışıyor insanı yeniden tanımak, kaybettiği değerleri yeniden bulmak için; büyük mücadele veriliyor. Biz de bu mücadeleye katılanlardanız. Bu mücadelede muhakkak çok büyük sonuçlar alacağız. İnsanın sırf makine ve organik varlık olmadığı, sadece içgüdüleriyle yönetilmediği ama yarım yamalak gelişmiş beyni ile de insanın pek kıymetli bir şey olmadığı üzerinde duruyoruz. Diyoruz ki insan her şeyden önce ruh varlığıdır. Bu beden ancak ruh ile vardır. Ruh olmayınca, bu beden canlı değildir, hiçtir. Ruh olmadan bu bedenin kendiliğinden yetenekleri yoktur. Bu beden bir şey öğrenemez. Çocuk birden yürüyemez. Emekler, tökezlenir.
Gerçek ruhsal melekelerin ortaya çıkması, bir ruh varlığının kendini bilmesi tekamül etmesine uygundur. Yalnız yanlış yapmayınız yanlış öğrenmeyiniz. Her şeyi tetkik ediniz, isteyene yardımcı oluruz. Takıldığınız yerde yardımlarımız da mümkündür. Çünkü bu bizim görevimizdir.Alıntı
 

logii

Kayıtlı Üye
Katılım
17 May 2009
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
267
Mucize diye birşey yoktur bence, bizim bakıpta göremediklerimizdir onlar.. (farkındalığını arttıranlar hariç)
 
Üst