Deccal - Her Yönü İle

ilim-sahibi

Banlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
3
Kötülüğün Prensi Deccal - Soyu ve Tüm Kötülükleri

Bu yazı dizisini başlatmamdaki amaç, bir çok insanın bu Deccal kişisi hakkında merak ettiği noktalardır. Ben de bilgim ve araştırmalarım doğrultusunda Deccal hakkında merak edilenlere ışık tutacağım.

Başlığıma kötülüğün prensi diye başladım. Bunu neden olduğunu yazı içerisinde göreceksiniz...

Öncelikle bilinmesi gereken bir kaç tanım ile başlamak istiyorum...

Deccal Kimdir?: Deccal yeryüzüne gelecek olan kötülüğün, fitne ve fesadın savunucusu ve haşa "Ben Allah'ım" iddası ile gelecek olan; son derece kötü ve şeytani kişiliktir... Ayrıca Deccal; "yalancı, hilekar; zihinlerde, gönüllerde iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran; bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen; her yeri dolaşan kötü ve uğursuz kişi"anlamlarına da gelmektedir.

Deccal'in Özellikleri: Deccal tanımda da belirtildiği üzere yalancı, hilesi bol, göz boyayan, kalpteki iyi ve kötü duygusunu karıştıran sinsi bir çok özelliği olacaktır...

Hadislerde Deccal hakkında bir çok tasvir vardır... Bu tasvirlere göre şunu söylemek mümkündür: Deccal insandır ve olağanüstü güçleri olacaktır...

Rüzgâr gibi hızlıdır. Yağmur yağdırıp, bitkileri yeşertebilecek Yanında su ve ateş bulunacak Fakat gerçekte onun suyu ateş, ateşi de sudur Bir gözü kördür ve patlamış üzüm gibidir Alnında kafir yazılıdır Genç bir kimsedir, esmer ve parlak tenlidir Kısa boylu olmasına rağmen heybetlidir.

Ahir zamanda doğudan gelecek ve müslümanların oturduğu şehirlerin birinde ortaya çıkacak Bir çok yeri dolaşacak ama Mekke, Medine ve Mescid-i Aksaya giremeyecek Önce peygamberlik sonra ilâhlık davasına kalkışacak, karşı gelenleri cehennem adını verdiği yere atacak Ama aslında onun cehennemi cennet gibi, cenneti ise cehennem gibidir.

Peygamberimizin Hadisleri:

“Hiç bir peygamber yoktur ki, ümmetini yalancı köre (deccâla) karşı uyarmamış olsun Dikkat edin o kördür… İki kaşının arasında kafir yazılıdır” (Müslim, Fiten/20, Hadis no: 2933, 4/2248 Tirmizí, Fiten/62, Hadis no: 2245, 4/516 Buharí, nak İbni Kesir, el-Mesihu’d Deccâl, s: 42 S Havva, H İslâm Akaidi, 9/366)

Hadislerden anlaşıldığına göre ‘deccâl’ bir insandır Çıkacak yeri ve zamanı tâm net değildir Hatta bir rivâyete göre otuz kadar ‘deccâl’ çıkacaktır. (Müslim, Fiten/18, Hadis no: 2923, 4/2240 Buhari, Fiten/25, 9/74 Bazı rivâyetlerde ise yetmiş kadar deccâl çıkacağı ifade ediliyor Bak İbni Kesir, el-Mesihu’d Deccâl, s 35)

Bir rivâyete göre Hz İsa tarafından Şam yakınlarında öldürülecek. (Müslim, Fiten/20, Hadis no: 2932-2937, 4/2247 Buharí, Fiten/26-27, 9/74-76)

Bütün peygamberlerin ümmetlerini ‘deccâl’ fitnesine karşı uyardıklarını, Peygamberimizin de dualarında sık sık ‘deccâl’ fitnesinden Allah’a sığındığını bildiren hadisler bulunmaktadır.

Deccâl hakkında rivâyet edilen hadislerdeki çelişkiler bu konuda İslâm alimlerinin farklı yorumlar yapmalarına sebep olmuştur Kimilerine göre bu çelişkiler giderilebilecek şeylerdir Onlara göre ‘deccâl’ ahir zamanda ortaya çıkacaktır.

Kimileri birden çok deccâlin çıkacağını, Hz Ali zamanında ortaya çıkan bir kimsenin ilk deccâllerden olduğunu, firavun ve nemrut gibi inkârcıların ve onlara benzeyelerin deccâl olabileceğini, onun muhtemelen Doğudan çıkacağını, onun yanındaki bir günün kırk gün olması; onunla geçecek günlerin zor olması anlamına geldiğini ileri sürdüler.

Kimileri deccâlin göstereceği olağanüstü olayların bir aldatmaca olduğunu, deccâlin şer ve bozgunculuğun, hurâfe, yalancılık ve kötülüklerin sembolü olduğunu söylemişlerdir Kimileri de deccâli, insanlığa zararlı inkârcı akımlarla yorumlamışlar Kimileri göre de deccâl, küfrü ve inkârı yayan herkestir.

Bazı araştırmacılara göre deccâlle ilgili rivâyetlerin çoğu zayıf ve birbiriyle çelişkili, hatta Peygamberimizin söylemesinin imkanı olmayan gerçek dışı rivâyetlerdir Bir çoğu ahad haber (tek kanalla gelen rivâyet) olduğu için akaidde delil olamazlar. Dolaysıyla deccâl bir akaid konusu değildir (Y K Çağdaş Tefsiri, 8/88-90)

Ancak bütün akaid kitaplarında ‘deccâl’in çıkmasının hak olduğu yer almakta, bu konudaki rivâyetler bir yekûn tutmaktadır (Hafız İbni Kesir, Deccâl’le ilgili olan 185 rivâyeti el-Bidaye ve’n Nihaye isimli eserinde bir araya topladı ve hepsini ayrı ayrı değerlendirdi Eşref b Abdulmaksûd b Abdurrahim de bu rivâyetleri el-Mesihu’d Deccâl adıyla Mısır’da ayrı bir kitap olarak yayınladı Deccâlle ilgili rivâyetler için ayrıca bak S Havva, H İslâm Akaidi, 9/345-415.

Deccal'in Soyu Nerden Gelir?:

Her peygamber zamanında bir fitne ve zulüm yapan ve peygambere ve peygamberin getirdiği düzene karşı koyan bir çok kötü şahsiyetler çıkmıştır... Bu şahsiyetler kimi devirde bir kavimin ta kendisi kimi devirlerde firavunlar ve kimi devirlerde ise nemrutlar olmuştur...

Bunların bir çok benzer özellikleri vardır... Hepsi puta tapmıştır ve halkı puta tapmaya zorlamış, uymayanlara büyük cezalar vermişler ve hatta idam ettirmişler, zindanlara atıp çeşitli bir çok işkenceler yaptırtmışlar ve en büyüğü ise kendilerini İlah ilan etmişlerdir...

Bu özellikler dikkate alındığında pek uzak zamana gitmek gerekmez... Diğer "İşte Gerçekler" yazı dizilerinde bahsettiğim ve bugünde ele alacağım siyonizmin tarihine gitmek istiyorum...

Hz Musa zamanında da II. Ramses firavundu... 400 yıl yaşadı ve yaşamı boyunca kendisini İlah ilan etti... Kendisine secde etmeyeni ve Hz Musa'ya in******ra karşı büyük zulüm yaptı...

Bu kibirlilik ve bir ve tek İlahımız Şanı Yüce Allah varken firavunun kendisine insanları zorbalıkla secde ettirme zihniyeti, şeytanın vesvesesi ve en büyük özelliğidir...

Çünkü şeytana inanan ve ona tapan kişiler onun huzurunda secde ederler... Bu ona inanmanın bir göstergesidir... İşte firavun zamanında yaşayan şeytani ilimlere vakıf büyücülük ve çeşitli ilizyon yetenekleri olan kabalalar; şeytan ile iletişime geçerek kendilerine görünen varlığı ilahları olarak tanımlamış ve ondan aldığı emirleri baş danışmanlık yaptığı firavunlara bildirmiş ve firavunlarda bu bildirilere göre zalimce, zülmederek hareket etmiştir... Bu tamda şeytanın istediği bir yoldur... Kan dökmek, öldürmek ve zulmetmek...

(Kabala Nedir? Siyonist Yahudilerin Gizli Dünya Devleti, Büyük İsrail hayali ve Masonik örgütlenmeleri: Şeytan ve cinlerle ilişkiye giren, büyü ve kehanet gibi gizli öğretilere göre hareket eden Hahamların asırlar boyu birbirine aktararak, korudukları şifreli sırlara ve şeytani esaslara, kabala denir.)

İşte Deccal'in soyu da burdan gelmektedir... Çünkü firavun soyu ölmedi... Hz Musa Musevilik Dini'ni getirdikten sonra Hz Musa'ya indirilen Tevrat'ı şeytani ilimlere vakıf kabalistler, zamanın hahmlarını kullanarak Tevrat'ı şeytani yasalara göre düzenlediler... Bu Tevrat'ta kabalistlerin yasalarına göre değişiklik yapan hahamlara da talmud denir...

Deccal İçin Hazırlanan Sistem ve Hangi Ülkelerde Kurulduğu ve Hazırlanan Sisemin Faaliyetleri...

Museviliğin bu değişikliği yüzünden yahudiler bir çok zulümle karşılaştılar... Bir çok kavim tarafından yurtlarından sürüldü... Bu sürgün hayatı sırasında kabalistler,talmudlar ve firavundan soyundan gelen ve bilinmeyen firavun ile avrupaya göç etmişlerdir...

Bu göç ile kabala yasaları ve firavun soyu korundu... Böylece avrupada yeni örgütlenme başladı... Bu örgütlenme hem şeytani yasa olan kabala yasaları hemde firavun soyu çok güçlenecekti...

Bu örgütlenmeye siyonizm denir İlk ... Avrupa'da (İngiltere'de) 1776 yılında bu örgütlenme, MÖ 587 yılında ünlü Babil’in Asma Bahçeleri’ni yaptıran Kral Nebuchadnezzar tarafından Kudüs’ü büyük bir baskın ile işgal olduktan sonra yahudilerin avrupa'ya göçü ile başladı... Birçok zengin yahudi,kabalistler,talmudlar ile firavun soyu avrupa'da büyük ölçüde örgütlendi... Örgüt tam kurulmadan önce zenginleşmek ve dünyaya köle anlayışını getirmek için Sanayi Devrimi çıkarıldı...

Bu devrim ile birlikte sömürgecilik,kölelik sistemi arttı ve siyonizmin o zamanki kalbi olan İngiltere'ye büyük para akışı oldu...

Bu sömürgecilik sistemi öldürmeyi para kazanmak için mübah kılıyordu ve bu amaçla o zamanlar tüm insanlar İngiltere'nin kölesi konumundaydı...

Hindistan'da 23 Haziran 1753 tarihinde, Fransız birliklerini savaş alanında yenen İngilizler (Plessey Savaşı), Babür imparatorlarının devasa hazinesine el koymuşlardı. Bu hazinenin İngiltere'ye taşınmasıyla bu ülke ekonomisinde ortaya çıkan para ve finans olanaklarının, dokuma ve buhar makineleriyle ilgili tüm teknik buluşların 1758-1791 tarihleri arasında gerçekleşmesini açıklamada birincil argüman olduğu söylenebilir. Bu sadece bir çok örnekten birtanesi...

Bu örgütlenme tam anlamıyla 1776 yılında kurulduktan sonra ilk meyvesi 13 yıl sonra fransız ihtilali (1789-1799) oldu... Böylece siyonizmin en büyük tehdidi Osmanlı Devleti'nin ilk planlı çökertme planı başladı... ????:

smiley.gif



Bu devrim ile birlikte Osmanlı'ya bir çok devlet bağımsızlık elde etmek için başkaldırdı... Bu devrim insanlara ırkçılığı,başkaldırıyı,savaşı ve zulmü aşıladı... Birçok devletlere siyonist ajanlar giderek burada faliyet gösterdi ve büyük çapta başkaldırı hareketi başlatıldı...

Bir yandan Sanayi Devrimi bir yandan da Fransız İhtilali Osmanlı Devleti'ni yıkmak ve kendilerinin zenginleşmesi ve dünya ekonomisindeki söz sahibi olması için bilinçli olarak siyomizmin talimatları ile çıkarıldı...

Daha sonra Osmanlı bu bağımsızlık hareketleri ve ekonomik gelişmeler ile çok zayıfladı... Bu zayıflığı kullanılarak çıkartılan 1. Dünya Savaşı'na zorlandı ve katılması sağlandı... Amaç; Osmanlı Devleti'ni tamamen yok etmekti...

Savaşa Giriş

Osmanlı İmparatorluğu, 1699 Karlofça Antlaşması'ndan beri süregelen gerileme döneminin,son ağır yenilgisini 1912-1913 Balkan Savaşları ile almıştı.Bu savaşlarda,imparatorluktan ayrılmış küçük devletlerle dahi başaçıkamaz durumda olduğu görülmüştür.Genel Durumu şöyledir: Ekonomik yönden; maliye iflas etmiş, yıllık enflasyon yüzde 300'lerde(Temmuz-Kasım 1914 aralığında %50), tamamen dışa bağımlı ve cari harcamaları dahi karşılayamayacak durumdadır.


Siyasi yönden; Balkanları ve Mısır'ı kaybetmiş, Ortadoğu bölgesinde kalan toprakları için de endişeli bir Osmanlı İmparatorluğu vardır. Etnik gruplarındaki milliyetçilik ve ayrışma hareketleri nedeniyle, Anadolu'da dahi güvenlik sorunları en üst düzeydeydi. İmparatorluk, İngiliz ve Fransızlar'ın Ortadoğu konusundaki niyetlerini ve -sanılanın aksine- petrolün yeni dönemdeki önemini son derece iyi bilmekteydi. Öte yandan yüzyıldan fazla süredir aralıklarla savaştığı Rusya'nın da Boğazlar ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi üzerindeki hedeflerinin farkındaydı.????:

smiley.gif




Askeri yönden; Balkan Savaşları sonucunda ordunun son derece zayıflamış yapısının ortaya çıkmasına rağmen, İttihat-Terakki Hükümeti iki yıldan kısa bir sürede bu yapıyı reforme ederek, yeni bir ordu yaratma başarısı göstermiştir. Hükümet, ordu yapısı içerisindeki alaylı/okullu sistemini değiştirerek, okullu subayları faal birliklere, alaylı subayları da ya emekliye ya da geri görevlere sevketmiştir. Öte yandan personel yapısında çok başarılı bir değişim gösteren ordu, aynı başarıyı -ekonomik nedenlerden dolayı- teknoloji ve silahlar yönünde yakalayamamıştır. Alman ekolünün hakim olduğu Osmanlı Ordusu, özellikle lojistik ve sevkiyat konusunda da gerekli düzeyde kabiliyete sahip değildi.


1913 Bab-ı Ali Baskını ile iktidara gelen İttihat-Terakki Hükümeti, savaşın kaçınılmaz olduğunu farkettiği andan itibaren, İngiltere ve Fransa ile uzlaşmak amacıyla çalışırken, Almanya ile de ilişkilerini aynı ölçüde sıkı tutmaya çalışmıştır. Hatta bu öylesine yoğun bir çift taraflı mücadele olmuştur ki, her iki tarafla da son dakikaya kadar görüşmeler devam etmiştir.İngiltere ile yapılan görüşmelerde Osmanlı Hükümeti'nin ittifak için temel beklentisi olan savaş sonrası toprak bütünlüğünün garanti altına alınması isteği, İngiliz tarafından ancak savaş sonrası görüşülebileceği şeklinde yanıtlanmıştır. İngiltere ve Fransa ile ittifakı sağlayamayacağı kesin görünen İttihat ve Terakki hükümeti, 2 Ağustos 1914 günü Almanya ile gizli bir ittifak antlaşması (Osmanlı-Alman Gizli Antlaşması) imzalayarak savaşa İttifak güçleri yanında girmeyi taahhüt etmiş ve silahlı kuvvetlerinin genel sevk ve idaresi için bir Alman askeri heyetini yetkili kılmayı uygun görmüştür.



Anlaşmadan haberdar olan İngiltere, Osmanlı Devleti'nin sipariş ettiği iki zırhlıyı Osmanlı Devleti'ne teslim etmekten vazgeçer. Rauf Orbay ve ekibi Londra'dan eli boş döner. Kalabalık bir İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı'na kadar kovaladığı Goben ve Breslav adlı iki Alman zırhlısının Çanakkale Boğazı'ndan geçmesine izin verilir. İki gemi 11 Ağustos'ta İstanbul'a gelir. İngiltere'nin bu durumu yansızlığın ihlali olarak değerlendiren bir nota vermesi üzerine, Alman zırhlıları Osmanlı donanmasınca 'satın alınmış' ve gemi mürettebatı fes giydirilerek Osmanlı hizmetine alınmıştır. Goeben (Yavuz Muharebe Kruvazörü), Breslau ise (Midilli Kruvazörü) ismini almıştır.


26 ekimde Osmanlı donanması bir keşif tatbikatı için hazırlanma emri aldı ve ertesi gün toplanma bölgelerine gitmek için Haydarpaşa'dan ayrıldı. 28 Ekimde Osmanlı filosu 4 ayrı görev gücüne ayrılarak Rusya kıyılarında farklı hedeflere yöneldi. Koramiral Souchon 29 ekim 1914 sabah 6:30'da 3 Osmanlı destoreyerinin refakatinde bulunan Goeben ile Sivastopol'daki kıyı bataryalarına ateş açtı. Hamidiye kruvazörü 6:30'da Kefe'ye geldi ve yerel yetkilileri 2 saat içinde çatışmaların başlayacağı konusunda uyardı. Hamidiye 9:00 da bir saat süren bir ateşe başladı ve daha sonra da Yalta'ya giderek burada 7 Rus ticaret gemisini batırdı. 2 Osmanlı destroyeri 6:30'da Odessa'ya hücum etti ve 2 Rus gambotunu batırarak birkaç tahıl silosunu tahrip etti. Breslau kruvazörü ve ona eşlik eden Osmanlı destroyeri Novorossisk'e geldi yerel yetkilileri uyararak 10:30'da kıyı bataryalarına ateş etti ve 60 mayın döşediler. Limandaki 7 gemi hasar gördü, biri battı.


30 Ekim günü Rusya Osmanlı Devleti'ne savaş açmış, bundan birkaç saat sonra Enver Paşa, Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya savaş ilan ederek, savaşa İttifak Bloku yanında girdiğini duyurmuştur. Bu duyurudan sonra İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmiştir.

Böylece Savaş'ta zaten güçsüzleşmiş ve askeri bakımdan donanımsal eksikliği hat safada olan Osmanlı Devleti Savaş'a artık girdi...

Savaşa girmesini isteyen siyonizm gücü emellerine ulaştı ve nitekim Osmanlı Tam anlamıyla Mondros Ateşkes Antlaşması'yla elleri kolları bağlandı... Osmanlı Devleti Tamemen güçsüzleştirildi... Böylece emellerine ulaştılar...

Emellerine ulaştı derken Kurtuluş Savaşı mücadelesi başladı... 4 yıl süren bu mücadelede galip olan yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti oldu...

Bu Mücadelenin Sonuçları:

Siyonistlerin güvendiği ve "Üzerinde Güneş Batmayan Ülke" lakabını taktığı siyonizmin gücü değişti... Tüm siyonizm kodrosu ABD'ye taşındı ve yeni güç ABD oldu...

Rusya Güçsüzleşti ve Çarlık rejimi çöktü..

.............................. ... vs .............................. ......

Burada en önemli olan siyonizmin gücünün ABD'ye kayması idi... Siyonizmin gücü ABD'ye kaydıktan sonra ABD hızlı bir şekilde hem teknolojide hemde ekonomide güçlendi...

Bu güçlenmeyi perçinlemek için Hitler seneryosu yazıldı... Hitler 2. Dünya Savaşı'nı başlattı...

Bu savaşın gerçek amaçları:

1.) Siyonizmin emellerine uymayan yahudilerden intikam almak. peki neydi bu emelleri? Kutsal topraklarda azınlık oluşturmak, tüm gücün ABD'ye taşınarak tüm gücün burda olmasını sağlamak ve burada bir para imparatorluğu kurmak. İşte bu amaca uymayan yahudilerden Hitler vasıtasıyla intikam alınmak istenmesi savaşın ilk gizli nedenlerinden idi...

2.) Yahudiler sözde katlediliyor diye yahudi azınlığı taşıyan bölgede bir koruma çemberi oluşturulmasını istemek ve daha sonra devlet kurmak...

3.) Kutsal bölgede (kudüs ve çevresi) bir devlet kurmak ve böylece Büyük İsrail Devleti'ni kurmak...

4.) ABD'nin silah satışı sayesinde zenginleşmesini sağlayarak böylece siyonizmin gücünün perçinlenmesi

5.) ABD'nin artık dünya patronu olduğunu ekonomik,siyasal ve teknolojide kanıtlamak.

Savaşın Sonuçları:

1.)İşte bu amaçlar ile 2. Dünya Savaşı çıkarıldı... Nitekim seneryoları gerçek oldu... Yahudiler katledildi, yahudilerden elde edilen büyük servetin bir kısmı Savaşta tahrip edilen yeni Almanya'nın kurulması için büyük bir kısmı ise siyonizmin gücü için ABD'ye gönderildi...

2.)ABD dünyada tek devlet olduğunu kanıtladı. 1945 Yılında BM kararı ile yahudiler için, yahudili tüccarların satın aldığı topraklarda ve azınlığın olduğu bölgede İsrail Devleti kuruldu... (Kutsal toprak sayılan kudüs o zamanlar yeni kurulan İsrail Devleti'nde değildi... Daha sonra lübnan mısır ve filistin üçlüsü İsrail'i atmak için birleştiler... Ama israil üç devleti yendi ve Filistinden Kudüs'ü işgal etti... Ve bu emelleri de gerçekleşti...)

3.)Silah satışlarından ABD ekonomide aşırı zenginleşti...

4.)Atom bombası ile teknolojide önde olduğunu herkese dehşet ile gösterdi...

Böylece siyonizmin Hitler seneryosu başarılı bir şekilde oldu ve bir çok etkiye sahip yeni bir çağın başlamasına neden oldu...

Artık bu günden sonra tüm herşey ABD bazlı işledi... IMF,Unesco,Birleşmiş Milletler,UNICEF ve NATO gibi kuruluşlar ile ABD tüm devletlerde hem siyasal hemde ekonomik söz sahibi oldu...

Siyonizmin karanlık tarihi en baştan bu güne kadarki durumunu açıkladım... İşte tüm bu karanlık siyonizmin beklediği koltuğa yeni gelecek olan Deccal gelecektir... İşte bu yüzden siyonizmin tek varisi Deccaldir ve bu yüzden o tüm karanlığın beklediği "Karanlıkların Prensi"dir...
 

wblackw

Kayıtlı Üye
Katılım
13 Kas 2010
Mesajlar
83
Tepkime puanı
2
Sizin yazdığınızı düşünmüyorum en azından sonuna alıntıdır yazmanız gerekmez mi?
 

BattleFury

Kayıtlı Üye
Katılım
27 Ara 2010
Mesajlar
487
Tepkime puanı
72
Deccal firavun soyundan gelir.
Mehdi peygamber soyundan gelir ve bişi daha var ::
Adem(a.s)
Şit(a.s)
onun cocugu Anuş
Torunu Mehlail
Aknuh =İdris (a.s)=
oğlu Matoşalah
Nuh (a.s)
tufandan sonra Yafes kuzey asya tarafalrına;
ogullarının ismi :Türk, Hazar, Saklab, İrus, Mink, Cin, Kimar ve Tarih

burda büyük oğlu Türk oradaki olayın başına gelir..

ilginç diyilmi :D kronolojik sıra ile Türk ismi , gercekten bir isimdir ve bazulmadan gelmiştir mesela Briton-Sakson-İngiliz gibi bişe olmamıstır .. :)
 

DreamDuality

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Ara 2009
Mesajlar
1,067
Tepkime puanı
150
Üstte yazılı bilgilere göre fikirlerimi paylaşayım.
Asıl hissiyatımı başka bir deccal konusunda zaten yazmıştım.

Konuya göre zulüm ve fitme işiyle uğraşan deccal olarak adlandırılabilir.
Yazıyı okuyunca aklıma isim olarak Hitler geldi.

Tek gözlü, alnında kafir yazacak sözleri bana mecazi bir anlatım geldi.
Dini metinlerde bazı sözler mecazidir.
(Belki burda gözden kasıt : gönül gözü.
Kafir yazısı ise: alnı secdeye gitmeyen kişi manasında olabilir.)
Bebek yüzlü ama zulmü seven, insanı yoldan çıkaran, dininden eden decalları unutmayalım.

Deccal diye anlatılan kişiler zaman içinde gelip gitmişlerdir.
Yani dünyayı karıştırmak, ülkeleri parçalamak işini fevkalede yapan insanlar vardır.

Suçu bir varlığa (şeytana) atmak veya efsanevi bir deccal beklemek
ancak hedef şaşırtmaya, vicdanı rahatmaya yarar.
 

ilim-sahibi

Banlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
3
Sizin yazdığınızı düşünmüyorum en azından sonuna alıntıdır yazmanız gerekmez mi?

Bu yazı tamamiyle benim araştırmalarıma ve kendi fikriyatıma dayanır... Hiçbir şekilde ayet ve hadisler dışında bir alıntı yokken neden alıntı yazayım...

Yine düşüncen için teşekkürler...
 
Üst