Ipse Dixit

Kar

Elit Üye
Katılım
24 Mar 2009
Mesajlar
637
Tepkime puanı
96
Ipse Dixit


Stanislaw Spilhaus, gençliğinden beri kendini bilime adamıştı. Bu konudaki merakı lisedeki bir fizik hocasından kaynaklanıyordu. Bir derste,
-"Ipse dixit", yani "o böyle dedi," dedi. Hakim güçler bu cümleyle asırlarca bilimin gelişmesini engellediler. Kimdi bu "o". Çoğunuz onu felsefeden tanırsınız: Aristo.

"Onun teorisine göre Güneş ve yıldızlar Dünyanın çevresinde dönüyordu. Aristo maddenin küçük parçacıklardan meydana geldiğini, yani atomu, inkar ediyordu. Aristo konuya dini açıdan yaklaşarak evrenin üstün bir güç tarafından yoktan var edildiğini savunuyordu.

"Teorileri İncil'e tamamen uyduğu için Hıristiyan dünyası bunlara sahip çıktı. Böylece Aristo'yu inkar, dini inkar manasına gelmeye başladı. Her yeni fikre ipse dixit diye karşı çıkılıyordu. Karşı çıkanlar ise yargılanıyordu. Örneğin Galileo.

"Bütün bunları size, ipse dixit sözünden, yani önyargılı fikirlerden uzak durmanız için anlattım. Galileo'nun dediği gibi doğruyu bulmanın tek yolu, "denemek tekrar denemektir.""

İşte Stan'ın kariyeri bu sözle şekillendi. Henüz 25 yaşındayken Einstein teorisini yıkan bir teoriyle şimşekleri üstüne çekti. Hocaları tarafından alaya alındı. Ama üç yıl sonra bir grup Japon bilim adamı aynı sonucu bulunca gözler Stanislaw'a çevrildi. Fakat bu sefer Stan teorinin yanlış olduğunu açıkladı ve ikinci kez meslektaşlarının tepkisini çekti. Altı ay sonra Japon ekibi de aynı sonuca ulaşınca Stan'ın dehası anlaşıldı ve Stan hızla yükselmeye başladı. 32 yaşında evlendi ve endüstri alanındaki buluşlarıyla zengin oldu. Yeni bir mikroskop üzerinde çalışıyordu. O güne kadar yapılmışların en iyisi. Bunun nedeni ise yıllarca kendinden önceki bilim adamlarının verilerine dayanarak atomun üzerine çalışmış olması ama atomu hiç görmemiş olmasıydı. Bir anlamda o da, ipse dixitin tuzağına düşmüştü. Çalışmasının en yoğun olduğu an karısı ona birinin onu görmek için geldiğini söyledi. Stan oturma odasına geçtiğinde oldukça şaşırdı, çünkü odada onu bekleyen adam onun lisedeki fizik hocasıydı.

-"...öldü sanıyordun. Bunu söylemekten çekinme, Stan. Bazen benim gibi bir ihtiyarın da köşesinden çıkmasını gerektiren durumlar oluyor."

Eski hocası Stan'a bazı önemli şeyleri görmesi gerektiğini söyledi ve üç saatini istedi. Dışarıda onları bir limuzin bekliyordu.
-"Güzel araba değil mi? Ne yazık ki benim değil. Nasıl derler, firmanın arabası."
-"Ne firması?"
-"Ipse Dixit. Sana sonra açıklarım."

Arabaya bindiler ve yola çıktılar. Camlar Stan'ın ilgisini çekti. Dışarıyı göremiyordu. Bir süre sonra bir yeraltı garajında durdular. Stan geldikleri araba ve çevresindeki arabaların plakalarının olmadığını fark etti.

-"Neredeyiz biz?"
-"Ipse Dixit'in merkezinde"
-"Hiç duymadım."
-"Oysa uzun zamandır var. Kurucularından biri de Galileo Galilei"

Stanislaw iyice şaşırmıştı. Alenen kaçırılmış, delilerin içine düşmüştü. Binada ilerledikten sonra bir toplantı salonuna girdiler. İçerde bir grup insan onları bekliyordu. Stan gözlerine inanamıyordu. Aralarında devrin en ünlü bilim adamları vardı. Kimi fizik, kimi biyoloji alanında Nobel kazanmış insanlardı.

-"Ailemize hoş geldiniz."
-"Pseudonükleer teoriniz için tebrikler."
-"Bundan daha iyisini uyduramazdım. Dahice!"
-"Satacak çok hayal gücünüz var."

Stan bu konuşmalara kızmıştı.
-"Hayal mi? Ne demek istiyorsunuz siz? Ben bir şey uydurmuyorum. Ben ..."
-"Ha! ha! ha! Hatırladınız mı çocuklar, ben de ilk geldiğimde böyle konuşmuştum."

Bu sırada Stan'ın hocası odaya girdi.
"Aristo hakkındaki derslerimi hatırlıyor musun, Stan?"
-"Evet,beni çok etkilenmişti."
-"Aristo iki büyük hata yapmıştı..."
-"Tabi yapmıştı. Hem de ikiden fazla."
-"Hayır, sadece iki tane. O Dünyanın küre şeklinde olduğundan emindi. Hatta çevresini bile hesaplamıştı. Ayrıca Güneş ve yıldızların bizden çok uzaklarda olduğunu söylüyordu. Yanlış! Dünya düzdür ve yıldızlar da bizden ancak bir kaç yüz kilometre uzaktadır."
-"Ne? Ne? Pekala, pek eğlenceli bir şaka, ama artık gitmeliyim. Mikroskobum beni bekliyor."
-"Dur! Dialar, lütfen."

Oda birden karardı ve ekranda bir fotoğraf belirdi. Boşlukta dalgalanan ve içinde tanıdık kıtalar bulunan bir tekerlekti bu. Etrafında da Aristo'nun Okyanus Nehri adını verdiği suları tutan dağlar vardı.

-"Dünyanın uzaydan çekilen nadir fotoğraflarından biri. 1957'de Sputnik çekmişti. Fakat sadece Ipse Dixit'in bazı merkezlerinde var. Ne yazık ki Dünyanın altında kalan alanı araştırmak için yapılan tüm çalışmalar bir güç alanı ile engellendi."

-"Bu da Güneş. 980 km uzakta 120 km genişliğinde Okyanus Nehri'ne paralel dairesel bir yörünge izliyor ve bu da gece-gündüzü meydana getiriyor."

Fizik hocası Stan'a bazı kağıtlar uzattı.
-"Şunlara bir göz at. Bu hesapların Güneş'i sistemimizin ortasında kabul eden alışılagelmiş inançtan daha sağlam olduğunu göreceksin."

Stan kağıtlara göz attı. Hesaplar şaşırtıcı bir biçimde doğruydu.
-"Yani, size göre Galileo, Newton, Einstein ve diğerleri yanılmış. Dünya etrafında tur atan pilotlar yalan söylüyorlar ve uzaydan Dünyanın resmini çeken uydular birer hayal ürünü."

-"Pilotlar yalan söylemiyor. Dünyamızın etrafındaki güç alanı göz aldanmasına neden oluyor. Uydulara gelince hepsi birer hile. Ama biz bundan memnunuz. Sen hiç bir uyduyu uzay boşluğunda uçarken gördün mü? Peki ya hiç bir atom bombasını patlarken gördün mü? Kısacası bir çok insan görmedikleri şeylere inanıyor.

-"Sen de ikinci el bilgiler aldığını inkar edemezsin. Galileo ve Einstein'a gelince, onlar bizdendi. Newton ise bizim fikirlerimizi reddetti, çünkü elinde yanıldığını kanıtlayacak delili yoktu.

-"Evet, Stan, haklı olduğumuzu gösteren delili bulduğun zaman bize zorluk çıkarabilirsin. Newton bunu yapacak düzeyde değildi."

-"Beni o düzeyde mi görüyorsunuz? Peki nasıl?"

-"Mikroskobun, Stan. Maddenin bir bütün olduğunu gördüğünde bunu bütün dünyaya duyurman her şeyin sonu olabilir."

Stan uzun uzun düşündü ve
-"Anladığım kadarıyla sizler gerçeğin bekçilerisiniz ve onu saklamakla kalmıyor herkesin tam tersi şeyler söylemesine çalışıyorsunuz. Peki neden?"

-"İyi düşün Stan. Aristo'dan Ortaçağa insanlığı düşün. Bilim, sanat gelişmedi. İnsanlar kilisenin baskısını kabul etti. Hepsi ipse dixit yüzünden. İnsanlar yaratılan hakkında yeterli bilgiye sahip olduklarını sanıyorlardı. Bir amaçları kalmamıştı.

-"Şey, ben .."

-"Galileo bunu fark etti ve tamamen uydurma bir teoriyle ortaya çıktı. O hatasını değil, şüpheyi yaymaya çalıştı. Bu şüphe de insanlara ilerleme gücü verdi. Ipse Dixit adını verdiği grup asırlarca görevine devam etti. Yanlış ama mantığa uygun teoriler uydurarak insanları araştırmaya yöneltti. Bu yüzden sana hayal gücünün geniş olduğunu söyledik. Eğer insanlık fizik kurallarının olmadığını, ama ilahi bir yargının olduğunu anlarsa her şey biter.

Stan ne söyleyeceğini bilmiyordu.

-"Şimdi iki seçeneğin var Stan. İlki, keşfini açıklayacaksın ve biz de senin deli olduğunu kanıtlamak için elimizden geleni yapacağız. İkincisi, bize katılıp yeni buluşlar yapacaksın. Vicdanın sana doğru yolu gösterecek."

Bunlar profesörün son sözleriydi. Stan'ı şaşkın ve ümitsiz bir halde evine bıraktılar. Stan sadece düşünüyordu. Doğruydu, hiç bir atomu görmemişti, ama Afrika'yı görmediği halde var olduğunu biliyordu. Yoksa yok muydu?

Stan son hızla çalışmaya koyuldu. Günde 20 saat çalışıyordu. Sadece kendinden geçmemek için kısa molalar veriyordu. Bir an önce çekirdeğin etrafında dönen elektronları görüp bu kabusu bitirmek istiyordu. Bir ay sonra makine bitmiş ve sıra denemeye gelmişti.

Stanislaw mikroskobu 1000 kez büyütecek şekilde ayarladı. Ve maddenin dokusunu gördü. Gücü 100 bin kez artırdı ve molekülleri gördü. 108 e getirdi ve bütün maddeyi gördü. Ter içinde kalmıştı. Büyütmeyi iki misline çıkardı. Madde yine bütündü. Tekrar tekrar gücü yükseltti, 1011 e getirdi. Artık atomik parçacıkları görmesi gerekiyordu ama madde yine bütün olarak duruyordu. Bir kere, bir kez daha, ama madde hala aynı ve devamlıydı.

Teorisi, evrenin varlığını açıklayan teorisi, bir bilim-kurgudan ibaretti. Stan çıldırmıştı. Eline geçirdiği ilk şeyle makineyi parçalamaya başladı. Karısı gürültüyü duymuş ve içeri girmişti.

-"Stan neler olu..."

Sözlerini tamamlayamadan kanlar içinde yere yığıldı. Stan karısını öldürmüştü. Ona iki seçeneği olduğu söylenmişti, ama bir üçüncüsü daha vardı: Yatak odasına doğru koştu ve tabancasını çekmeceden çıkardı. Bu üçüncü yol ebedi bir karanlığa doğru gidiyordu. Bu yolda, ne formüller, ne de teoriler vardı. Tetiği çekti...

1 saniye süren karanlıktan sonra kendisini St. Peter'in karşısında buldu. Bir sürü anahtar ve kocaman bir defter tutuyordu. Defteri karıştırmaya başladı.

-"S.. Sp.. Spillhouse, Stanislaw. Bir cinayet ve bir intihar. Üzgünüm Bay Spilhaus, buraya alınamazsınız."

-"Fakat ..."

St. Peter'in garip el hareketiyle kendini boşlukta buldu. Düşüyordu. Gittikçe aşağı ve daha aşağı. Küçük yıldızların arasından ve göktaşı boyutlarında bir güneşin yanından geçti. Düz dünyanın alt tarafına doğru yöneldi. Orada onu büyük ve derin bir çukur bekliyordu. Zavallı Stan! Onu orada mızraklı şeytanlar ve alevler bekliyordu.
internet Tolga Cücen
 
Üst