Sûfî Tıbbı ; Kwaja Muinuddin Chishti

embriyo

Elit Üye
Katılım
19 May 2010
Mesajlar
2,217
Tepkime puanı
884
Konum
Ankara
İş
Ressam
Ajmer'deki Çiştîye Sûfi dergâhında yılda 60 bin kişinin tedavi edildiği bir bitkisel ilaç üretim ve kullanım kliniği bulunması bir tesadüf değil. Her tür pratiklerinde (namaz, oruç, murakaba, zikr, tecvid, vb...) bedenin büyük bir önemi olan Sûfilerin, bilhassa namaz, oruç ve bitkisel ilaç gibi uygulamaları meseleyi doğrudan beden sağlığına götürüyor. Çiştî tarikatının Amerika'daki halifesi olan Muînüddîn Çiştî'nin, Türkiye'de Dr.Hayrettin Tekümit'in çevirisiyle İnsan Yayınları'ndan basılan "Sûfî Tıbbı" kitabı, Çiştî Sûfilerinin sağlık uygulamalarını içeriyor. Sûfizm ise kocaman bir derya... Tarikatlar arasında ciddi farklılıklar olabilen, kimisi zındıklık ve sapkınlıkla suçlanacak kadar uçlara gidebilen Sûfilerin tıp anlayışında bir genelleme yapılması bu enginlik sebebiyle mümkün olmasa da, kitap yer yer diğer Doğu tıp sistemleriyle de paralellik gösteren önemli bir temel sunuyor.

Muînüddîn Çiştî, Sûfî şeyhlerinin büyük bölümünün şifacı olduğunu, Sûfîlerin hadis-i şerifler, İbn Sînâ, Razi ve Suyutî gibi kaynaklara dayanan bir tıp sistemleri olduğunu anlatıyor. Bu sistemin temel bileşenleri olan oruç, diyet, bitkisel ilaç gibi beden uygulamaları, sadece bedenle kalmayıp çeşitli ilâhî potansiyelleri de canlandırıyor.

Kur'an'da "Sizin iyi bildiğiniz şeylerde kötülük ve kötü bildiğiniz şeylerde iyilik yaratmışızdır" ayeti buyurulmaktadır. İmam Gazzali bu ayetle ilgili, "Hastalıklar insanları Tanrı bilgisine ulaştıran deneyimlerden biridir. Allah 'Hastalıklar, seçkin kullarıma yanaştırdığım hizmetçilerdir' buyuruyor." der.

Bunun anlamı, bir şeyin iyi olarak duyumsanması, o şeyin nihai anlamda bize faydalı olduğu anlamına gelmez. Ve aksine, bu anlık duyumsamaların neden ve nasıl olduğunu anlamadıkça, bir şeyin ağrı olarak tanımlanması da, o şeyin kötü olmasını gerektirmez. Esasen hastalıklar, insanları fiziki, duygusal, zihnî ve rûhî boyutlarda temizleyen, saflaştıran ve dengeleyen birer beden mekanizmasıdır. Batı tıbbı, bedenin çeşitli fonkiyonlarını önleme veya ortadan kaldırmaya yönelik çabalar. İlaçlarla kusmayı durdurmak, ishali bloke etmek, ateşi düşürmek gibi... Halbuki bedenin her doğal eyleminin arkasında doğal bir bilgelik olan bir "kendi kendini sağaltma" mekanizması vardır. Hiçbir tür destek tek başına iyileştiremez, ancak bedenin kendini iyileştirmesine yardımcı olabilir.

Klinik olarak bir bozukluk görülmediği halde akıl ve duygu dünyamızın bazı yönleri dengesizleşerek hastalığa yol açabilir. Hastalıkların tümünün kökeni, zihnimizde yatmaktadır.

Sûfilerin sağlıkla ilgili uygulamaları üçe ayrılır:
1. beden için olanlar (varoluşun birinci yönü beden'dir)
2. akıl veya duygu için olanlar (varoluşun ikinci yönü: fikr, yani zihin ve duygu dünyasıdır; bu dünya bedenle doğrudan ilişkilidir, bazı fiziki hastalıklar zihin orijinliyken, bazı zihni hastalıklar da fiziki nedenlere dayanabilir)
3. ruh için olanlar (varoluşun üçüncü yönü, ölümden sonra devam eden rûhi boyuttur)

Kısacası her ibâdet veya çiçek özlerinin kullanımı gibi tedavi amaçlı eylem, öncelikle gerek fiziksel gerekse mental/duygusal rahatsızlıklara yönelik etki ederken, nihai olarak ruhun yükselişinde yani tekâmülünde etkilidir.

Kitapta çok geniş olarak ele alınan beden ve sağlık meselesiyle ilgili olarak ben bilhassa nefes, beslenme ve çiçek özlerinin kullanımı üzerinde durmak istiyorum.

Beslenme
Gıdanın Sûfiler için iki önemi vardır; birincisi açları doyurmak için iyi bir hizmettir; ikincisi gıdanın bedene ve ruh makamlarına tekâmül sürecine önemli etkisi vardır. Mevlevi tarikatında müridlerin öncelikle mutfağa alınmaları ve burada nefslerini köreltmeleri tesadüf değil. Çiştî, "Dünyadaki en önemli hastane kendi mutfağımızdır" diyor.

Dolayısıyla besinler çok iyi seçilmeli, bir sürü açılardan değerlendirilerek tüketilmeli. Mesela yetişme mevsiminin başında yenen meyve ve sebzelerin iyileştirici özellikleri olduğunu söylüyor. Soğan ve patatesi, yaşadığınız şehirden en çok bir gün uzaklıkta yetişiyorsa alın; Komşunun soğanı, bin mil öteden gelen soğana tercih edilmelidir; Yetişmeyen bir bölgede yaşıyorsak, o ürünü yememeye çalışmalıyız (Eskimolar, nadiren muz yer) gibi önerileri var.

Gıda seçiminde geleneksel öneri, temel gıdaları günlük almak. Bazıları hububat, meyve ve sebzelerin mevsimlik seçilmesini önerir. Sufiler içinse en önemli unsur, gıdaların özüdür.

Doğru pişirilmekte olan bir yemeğin ilk etkisi leziz kokulardır. Koku hem kişinin metabolik hareketliliğini artırıp yemeğe hazırlar, hem de kokunun kendisi bir şifa kaynağıdır.

Başkaları için yemek hazırlamak bir insanın yapabileceği en hoş ve harika işlerden biridir. Yemek pişirmek, kendi özünde bir tedavidir. İnsanlar için iyilik dileme düşüncesinin de, onlar için hazırladığımız yemeklere katılması gerekir.

Sûfi için yemek yemek bir hoş vakit geçirme anı, bir yaşam töreni ve insan varoluşunun en yüksek ideallerine yaşamı adamaktır. Yemek basit bir güdünün tatmini değil, ruhun yolculuğunda vasıta olan ve ona güç ve zerâfet katan bedenin idame ettirilmesidir.

Batı ve Doğu tıbbı, sindirimin karaciğerden sonraki kısmıyla ilgili değişik yaklaşımlara sahiptir. Batı tıbbı besinlerin her bir komponentini ayrı ayrı ortaya koymaya çalışır: vitamin, aminoasit, enzim, kalori, protein, yağ vb. Doğuya göre bu gereksizdir, çünkü her bir karaciğer hücresinde binden fazla enzim vardır ve Batı tıbbı da bunların aktif olanlarının sadece 2 düzinesinin nasıl çalıştığını bildiklerini kabul eder. Belki de milyonlarca enzim vardır ve henüz bilinmemektedir.

Doğuya göre bedenin ve gıdaların dört unsuru vardır:

kan unsuru: sıcak ve ıslak
balgam unsuru: soğuk ve ıslak
safra unsuru: sıcak ve kuru
karasafra unsuru: soğuk ve kuru

Bedendeki nemlilik ve ısı dengesinin değişmesiyle hastalıklar oluşur. Bu hastalıkların önlenmesinde ve tedavisinde, oruç ve namaz gibi ibadetler kadar, bitkisel ilaçlar, çiçek özleri ve Ta'viz denen uygulamalar da etkilidir. Çiştî bir çok besinin ısı dengeleri açısından hangi kategoriye girdiğini kitabında sıralamış. Bedendeki her bozukluğun belli bir ısı-nem bozukluğundan kaynaklandığını bildikleri için, Sûfi şeyhleri hasta olan müridlerini, bedenlerindeki dengeyi yeniden kurmak için ihtiyaçları olan besinlere yöneltiyorlarmış. Fakat bu yönlendirme, müridin ruhsal makamına, veya nefs mertebesine göre değişiklik gösteriyor. Yani her hastalığın herkes için genel geçer bir tedavisi yok; kişiye göre yapılıyor. Buna göre örneğin yüksek bir ruhsal makama ulaşmış müridin, sadece rûha yönelik tedavi yöntemleriyle iyileştiğini söyleyebiliriz.

Nefes
Beden, zihin ve ruh arasındaki karşılıklı eylemlilik, öz/spirit vasıtasıyla gerçekleşir. Buradaki öz, NEFEStir. Nefes (öz/spirit), fiziki planda ruhu görünür kılan ritm veya motiftir. Soluk alıp verirken dudakların kesişme noktası, hayat ile ölüm arasındaki, yaratanla kul arasındaki bağdır.

Bu yaşamsal nefes, Allah'ın izni (İZN) ve nefesidir. Nefes, ilahi iznin üzerinde doğduğu vasıtadır. İlahi sıfatları kalbten, aklın, bedenin ve ruhun çeşitli merkezlerine taşır. Bedenin unsurları (nem ve ısı dengesi unsurları) arasında eşitlik ve uyum yaratır. Bedenin içindeki fizyolojik fonksiyonlara, bedenin dışından hayati etkenler taşır. Nefes hava veya oksijen değildir, Allah'ın Zatı'nın hayat kuvveti ve ışık huzmesidir.

Rûhun merkezi, koşut yeri kalptir. İzn (veya Allahın izni) soluğumuz ile içeri alındığında doğrudan kalbe gider. Bazı hallerde, bu izin ilahî sıfatların tümünü aktive eder ve tüm bedene taşınır. Kalp (kalb) sadece kanı vücuda pompalamakla kalmaz, ilahî sıfatların bulunduğu ve nefesin -yani tüm fizyolojik işlevleri ve yaşamı aktive eden gücün- merkezidir. Allah'ın doksan dokuz sıfatı kalbte saklıdır; ve ağızdan çıkan çeşitli seslerle aktive olabilirler. Sûfilerin gayesi zaten, Allah'ın sıfatlarını kendi yaşam biçimleriyle yansıtabilmektir.

Üç temel ses, (evrensel uyum sabitleri), arapçadaki üç sesli harfdir:
â : elif (kalbi titreştirir),
î : ya (üçüncü göz/epifizi titreştirir),
û : vav (dudaklar arasından nefes alıp verilen ve ilahi izin İzn ile karşılaşılan yerde titreşir)

Çiştî her harfin, sadece bu üç sesli değil diğer Arap harflerinin de, kendine özgün fiziki, mental ve ruhi etkiler yarattığını söylüyor. Kur'an ayetlerinin ve duaların Arapça okunma gerekliliği, buradan geliyor.

Solunum pratiklerinin temel kaynağı Kur'andır. Ayetlerdeki nefes alma, verme ve durak yerleri(vakf) belirlidir. Özellikle sesli harfler sıklıkla normal tek bir vurgudan daha uzun tutulur. Bir nefeste 2 dakikaya kadar süren devamlı okumalar ve 4-5 oktavlık ses hareketleri duyulabilir. Elbette bunlar uzun süreli okuma pratikleri yapmış kişilerce yapılabilir.

Burun ve ağızdan çekilen nefes, her bir organın en uç noktasına kadar hareket eder. Eğer bu yolda tıkanıklık varsa, hastalık gelişir. Dolayısıyla Sûfilere (daha doğrusu Çiştî'ye) göre, Kuran okumak, bir ibadet olarak rûhsal bir gelişme sağladığı kadar; bir nefes egzersizi olduğu için bedensel sağlığı da korumakta etkilidir. Tabi doğru şekilde okunursa...

Çiçek özleri:
Sufizmde çiçeklerin özlerinin, kokularının, insan dengesizliklerini düzeltmede etkili ve şifalı olduğu düşünülür.

Özellikle 10 yağ şifalıdır: Amber, Buhur, Gül (Ruhu Peygamberin ruhunun terinden meydana geldiği için özellikle önemlidir, sevginin sembolüdür), Lavanta, Menekşe, Sandal, Misk, Yasemin, Kına, Ödağacı, Firdevs bahçesi.

Her bir yağın farklı bir nem ve ısı dengesi dolayısıyla farklı etkileri vardır. Bu etkiler kişinin bulunduğu ruh makamına göre de değişir. Örneğin Amber kalp ile ilgili problemlerde kullanılabilir. Her kokunun, her makama göre, hem rûhi hem de bedensel farklı etkileri bulunur. Kitabında Çiştî bunları sırasıyla anlatmakta.

Bu yağların vücuda uygulanması için ise, kokunun inhalasyonu dışında, örneğin sağ el ayasından aşağı, bilek, yanak ve kulak memesine sürülebilir. Fakat iki uygulama özellikle dikkat çekici. Biri özellikle amber için önerilen, 3.göz noktasına sürülmesi, böylece pineal(epifiz) bezini uyarması. Üçüncü göz bilindiği gibi Budizm'de de yüksek bilinç seviyelerine açılan aydınlanmayı temsil eden önemli bir enerji noktası(çakra)dır.

Diğer yöntem ise, bir miktar yağ damlatılan pamuk parçası kulakta belirli bir bölgeye konur. Bu bölge Çin akupunkturunda hayatı düzenleyen önemli noktalardan biri olan shen wen'e karşılık geliyor.

Oruç
Oruç bilinen en eski sağaltım yöntemlerinden biri. Tek bir gıdayı kısa bir süre terk etmekten, tüm gıdalardan uzun bir süre uzak kalmaya kadar değişen bir perspektifte hemen her kültürde çeşitli şekillerde uygulanıyor. Oruç sayesinde bedendeki toksinler atılır. Sûfiler orucu açtıklarında, açlıklarını giderecek en az miktarı, en fakir insanların öğününü yerler. Oruç sırasında sadece bedensel değil, zihinsel oruç da tutulmalıdır.

(Bir vejetaryen olduğumdan yani sürekli bir hayvansal gıda orucu tutmaya başladığımdan beri, kendimi hem vicdanen (yani fikr seviyesinde) hem de bedenen (beden seviyesinde) çok daha iyi hissettiğimi söyleyebilirim. Pek çok antik Doğu geleneğinde vejetaryenliğin İlâhî olanla aradaki bağlantıyı sağladığı düşüncesinin yer alması da, galiba üçüncü seviyede yani rûhsal düzlemde de doğru yolda olduğumun ifadesi :))

Kitaba dönersek, eklemek istediğim bir ilgi çekici nokta da namaz konusunda. Namazdaki üç duruş olan kıyam, rükû ve secde, Arapça "Adem"in yazılışına karşılık geliyor. Bunun dışında her duruşun fiziksel etkilerini, bu sırada zihinsel durumun nasıl olması gerektiğini vs. Çiştî ayrıntılarıyla ele almış.

Hz.Muhammed'in bazı hadisleri:

-Hastalığın özü midedir, tedavinin özü ise perhizdir.
-Yemekten önce yemeğinizi soğutun, çünkü çok sıcak yemekte rahmet yoktur.
-Üç şeyde rahmet vardır: sabah yemeği, ekmek ve çorba.
-Az yemek, az günahtır.
-Hasta bir insana: "Kötü düşüncelerden kurtulun. Kuvvet Allah'tandır. Tedavi edin ve tedavi olun."

Sûfi ve Uzakdoğu tıbbı

Sûfizmdeki nefes, Çin tıbbındaki yaşam enerjisi Ki(chi), ve Yoga'daki "prana"ya oldukça benzerlik gösteriyor. Kur'an okumada veya Zikr'de olduğu gibi, Uzakdoğu uygulamalarında da soluk alış verişin çok merkezi bir eylem teşkil etmesi, bu anlamda tesadüf değil.

Sadece yaşam enerjisi ve soluk değil,
Yoga asanaları veya Tai-chi duruşları gibi fiziksel duruşlardan oluşan namaz;
burada bahsedilmeyen Sûfi meditasyonu olan Murakaba ile Budizm'deki meditasyonun benzerliği;
yine Budizm'deki bilinç anlayışını destekleyen Zikr ve Semâ gibi Sûfi bilinç egzersizleri;
Sufilerin işaret ettiği bazı bedensel noktaların halihazırda Akupunktur noktaları olması;
az yemek odaklı, mutfağı bir tedavi ve ruhsal gelişim mekânı olarak algılayarak Zen manastırlarını andıran yemek anlayışı;
hastalığı düzeltilmesi gereken kötü bir şeyden öte, bir fırsat ve hediye olarak gören bakış açısı ve
hastalığı tedaviden önce sağlığı korumaya odaklı bütüncül tıp anlayışı, Sûfizm'i diğer mistik öğretilerle oldukça paralel noktalarda birleştiriyor.

Yaşamlarımızı uzatır ve hastalıkları tedavi ederken bedenimizle olan iletişimimizi koparan ve uzun vadede daha sağlıksız ve beden-farkındasız yaşam sürmemize neden Batı tıp anlayışına aşina olan hepimizin, bu öğretilerden öğrenecek çok şeyi var...

Alıntı
 
Üst