Başlangıçsal Varlığın Sayısı: 1

Amphitrite

Banlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2010
Mesajlar
350
Tepkime puanı
41
Bir her sayıya nüfuz etmiştir. Bütün sayıların ortak ölçüsüdür. Bütün sayıları kendisinde birleştirmiştir, ister çıkararak, ister çarparak. Bir, her zaman aynı ve değişmezdir, bu nedenle kendi kendisiyle çarpıldığında yine kendisini verir. Parçası olmasa da bölünebilir. Bununla birlikte bölme parçalardan çok yeni birimler doğurur. Ama bu birimlerin hiçbiri bütün birimden daha küçük veya daha büyük değildir ve en küçük parçası kendi bütünlüğü içinde kendisidir yine.

Gizemli Bir’in niteliklerinin, ortaçağ Alman gizemcisi Agrippa von Nettesheim tarafından 1500 civarında yapılan bu betimlemesi matematiksel olarak doğru kabul edilmese de, 1’in dinsel geleneklerdeki önemini göstermeye yarar.

Geometrik olarak noktayla gösterilen 1, Pisagorcular ve onların etkisi altındaki düşünürlerce gerçek bir sayı olarak ele alınmamıştı, çünkü Öklid’in kabulüne göre bir sayı birimlerin oluşturduğu bir toplamdır. Kobel 1537’de şöyle yazıyordu: “Bundan, 1’in sayı değil, bir yapıcı (ya da ‘anne’), diğer bütün sayıların başlangıcı ve temeli olduğu anlaşılır.” 1, sayıların ilk başlatıcısı olduğundan, tek sayı bile olsa, eril ilkeye biraz daha yakın dursa da, hem eril hem dişil olarak görülür. Eril bir sayıya eklendiğinde sonuç dişil bir sayı olur ve vice versa: 3+1 = 4, 4+1= 5.

Bir başlangıçsal Bir’in, bir ikincisi olmayan ilahinin, kutuplaşmamış varoluşun simgesi oldu. İlişkiyi bütünlüğü ve birliği kapsar ve kendi içine dönüktür, ama yaratılmış bütün varoluşların ötesinde durur. Gerçek birlik kavranamaz, ama bununla birlikte mümkün olabildiğince kendisi hakkında düşünen bir ben’dir, ortada bir dualite mevcuttur: gözleyen ve gözlenen. Kutupsallık tanımanın özüdür. Sıfatlarla nitelenen yalnızca kutupsallıktan dolayı tanınabilir. Büyük ve küçük, yüksek ve derin, acı ve tatlı –bütün bu nitelikler bir sıralama sistemiyle bağlantılıdır. Bununla birlikte ilahilik kutupsallığın ötesindedir; mutlak vroluştur, herhangi bir sıralama sistemiyle bağlantısızdır. Bu nedenle gizemciler, uzlaşmayı kullanarak görünüşlerin ötesindeki nihai birliğe, deus revelatus’un ötesindeki deus absconditus’a ulaşmaya çalışmışlar ve Upanişadlar’da de neti neti, “değil değil” ve Kabala’da Ein Sof (sözcük çevirisi “sonu olmayan”) diyerek görünüşlerin küçülen katmanlarında kendisini gözler önüne serenden söz etmişlerdir. İslamda ciddi müminler için mesele kendisini şu soruda ortaya koyar: Bir insan temel şirk günahını işlemeksizin, bir şeyi Bir’e eş koşmaksızın, inanç açıklaması ‘Allah’tan başka tanrı yoktur’ sözlerini gerçekten teleffuz edebilir mi? En köktenci Sufiler görüşlerini, arayanın, ilahi olanda tamamen yok olmasından sonra Tanrı’nın kendisinin, kendi ağzından, kendi birlik inancını konuştuğu şeklinde formüle etmişlerdir.

Böyle gizemci düşünceler kadim Hint geleneğinde de çok iyi bilinirdi, başlangıçsal ve her şeyi kapsayan ilkenin ikincisiz Bir olduğu söylenirdi; benzer sözcükler, görüşleri Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman geleneklerinde gizemciliğin gelişmesi için bir temel oluşturan geç dönem antikitenin Yeni-Platoncu düşünürü Plotinus tarafından da kullanılmıştır. Plotinus’a göre Tek Tanrı bütün formların ötesindedir, çünkü formlar her zaman çokluğu ifade eder. Her çokluk birliklerin çokluğudur, kendi içinde birliği önvarsayar. Ve tanrı her şeyin kökü, önvarsayımı olduğuna göre O, mutlak birliktir.

Kadim Çin’de de, bütünü, mükemmeli, bütün kutupsallığın ötesindeki Mutlak’ı temsil eden 1’e dair benzer görüşler sunulmuştur.

Bir, ilahiliğin ideal sembolüdür, çünkü ilahilik ruhtur ve çoklukla birlikte olmaya zorunlu olan maddi niteliklerle hiçbir ilgisi yoktur. Böylece 1’in zıttı yoktur ve görünüşte tanrıya karşıt olan olumsuz ilke bile en sonunda iptal olur ya da Birlik’le bütünleşir. 1’ e gelince, Tanrı, Bir’in kendi varlığı içinde benzersiz olması gibi mutlak Bir’dir.

Upanişadlar’ın Hint düşünürleri yalnızca görünüş, hareket tarzı, gerçekten Bir’den önceki aldatıcı fantazmlar ya da özsel Birliğin üzerini peçeyle örten renkli bir oyun olarak algılanan değişik görünüşlerin ardındaki birliği araştırmışlardır. “Şairlerin Bir’e bir demesi çeşit çeşittir. Bir, çok çeşitli biçimlerde alev alan ateştir. Bir, dünyaya ısı yayan güneştir.” diye betimler bir Hint bilgesi. Alman şair-oryantalist Rückert, buna benzer görüşleri, son satırında, Kuran’ın Allah’ın birliğinin en kısa açıklaması olan 112. suresinden bir formülasyonu işleyen Die Weisheit des Brahmanen (Brahmanın Bilgeliği) adlı didaktik şiirinde de ifade etmiştir:

Sayılar zincirinin 1’den çıkması kadar doğru
Bir ağacın yapraklarının tek bir tohumdan gelmesi kadar gerçek
O’nu Bir ve benzersiz olarak bilmeniz kadar gerçek
O ki her şey ondan çıkar ve hiçbir şey O’na Eş konulamaz ne de O’nun gibi ebedidir.

Bu birliği elde etmek çeşitli görünüşlerin arkasında gizlidir ve Bir’le özdeşleşmeyi başarmak, Upanişadlar’da klasik bir biçimde açıklandığı üzere her zaman için gizemciliğin amacı olmuştur: aham brahmasmi, “Ben Brahma’yım.” Bununla birlikte bu kapsamlı gizemci tektanrıcılık çeşidi daha bulunmaktadır. Bu en açık olarak Musevilik ve İslamda gözüken dinsel bir formdur (çok katı tektanrıcılar, Teslis öğretisinden dolayı Hıristiyanlığı gerçek tektanrıcı olarak görmezler). Bu tip tektanrıcılık, diğer tanrılara üstün olan özel bir tanrıya tapılması ve inananların ötekilerden çok bu tanrıya yönelmesi demek olan henoteizmden üretilmiş gibi gözükmektedir. Bununla birlikte Kitabı Mukaddes’te Yehova, peygamberlerine, Bir’in tek Tanrı, kıskanç bir Tanrı olduğunu ve başka birine tapınılmasını hoş göremeyeceğini öğretir. Benzer şekilde, “Allah’tan başka tanrı yoktur” biçimindeki İslami inanç açıklanmasındaki “tanrı”, insanlığın ilgisini mutlak teslimiyetten (İslam) bu tek yaratıcı, güç verici ve hakime yönelten herhangi bir şey olarak yorumlanabilir. Şurası kesin ki, hem Musevilik hem İslamda, her ikisi de Yeni-Platoncu eğilimler gösteren, bir yandan Kabala’da, öte yandan Sufi geleneğinde (özellikle İbn Arabi okulunda) incelenmiş olan daha gizemci, daha kapsamlı, bir tür dindarlık geliştirilmiştir. Bu noktada ölçülü ve açık seçik “Allah’tan başka tanrı yoktur” ifadesi, “Allah2tan başka mevcut hiçbir şey yoktur” formülüyle açıklanabilir ve Tanrı’nın sözcüğüyle yoktan yaratması Bir’den türeyişlere dair gizemli bir öğreti olarak yorumlandı.

Peygamberli tektanrıcılık Sami halklarıyla sınırlı değildir. MÖ 14. yüzyılda Mısır kralı IV. Amenhotep, güneşin merkez tanrı olduğu tektanrıcı bir din ilan etti. Bununla birlikte, başlıca savunucusu Peder Wilhelm Schmidt’in doğruluğunu kanıtlamak üzere topladığı bütün malzemeye karşın urmonoteizm’in bütün dinsel formları öncelediği görüşü sürdürülemez.

Katı tektanrıcı Musevilik ve İslam kuşkuyla baksa da, Hıristiyanlık gerçekte Bir’e en büyük önemi vermiştir. Paul’un Efesoslulara Mektubu’nda şunları okumak yeterlidir (4:5): “Rab bir, iman bir, vaftiz bir, Tanrı bir ve her şeyin babası.” Muhterem Bede’nin iddia ettiği üzere, Kudüs’teki bir tapınak, bütün inananların ebedi evine işaret eder.

Alman Protestan gizemci Valentin Weigel 1’in gizemini güzel bir deyişle tanrının sayısı olarak ifade etmiştir: “Bir, bütün sayıların, 2, 3, 5, 10, 100, 1000’in sonucu ve kavranışıdır. Böylece 1’in bütün sayıların complicite’si, iç içe geçmişi olduğu ve 2, 3, 5, 10, 100, 1000’in iç içe geçmişin açılmasından başka bir şey olmadığı söylenebilir. Tanrı’yı ilk sayıyla ve yarattıklarını diğer sayılarla karıştıracağım, çünkü Tanrı birdir … ve çünkü yarattıkları kendi içinde iki katlıdır ya da iki niteliği vardır, oysa bir kendi kendisiyledir ve bir Tanrı’yadır.” Ve 17. yüzyılda Katolik mistik Angelus Silesius şu şarkıyı söylüyordu:

Sadece her sayıda olduğu gibi birlik,
Böylece anrı birdir ve her şeyde, her yerdedir.

Müslüman gizemciler açısından, Allah’ın adının ilk harfinde olduğu gibi, Arap alfabesinin ilk harfi olan elif harfinin sayısal değerinin 1 olması, onlara, her edebi düzeyde sözcük oyunu ve kinaye için olağanüstü bir olanak sunmaktadır. Bütün bilgelik ve bilgiyi kendi içinde barındırdığına göre alfabenin ilk harfini ve sayısal değerini bilmek yeterli değil midir? Bir (Tek) Tanrı’yı bilmeye ulaşmış kişinin başka hiçbir şeye gereksinimi yoktur.

Kaynak: Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi, 51-56
 
Üst