Aşk ve İhanetin Kimyası

sabahh

Kayıtlı Üye
Katılım
3 May 2010
Mesajlar
103
Tepkime puanı
3
Kadın ve erkeği bir sürü zıtlık ve farklılığa rağmen binlerce yıl bir arada tutabilen bu büyük gücün adı aşk.​

Teknoloji ve modern insan modeli, hayatını artık elle tutulur, gözle görülür şeyler ile yaşamayı sürdürse de aşk gizli bir özlem ile herkesin bedeninde yanmaya devam ediyor hala.Arayışlar başka isimlerle adlandırılsa bile psikolojisi aşkla beslenmediği sürece insan mekanik bir canlıdan öteye geçemiyor. Kanımızdan, damarlarımızdan, hücrelerimizden, genlerimizden silip atamayız aşkı…

Bizler binlerce yıldır aşk ile kalbimizi ilişkilendirsek de aslında aşk; beynin yarattığı ve belirlediği bir olaymış. Bilimin yaptığı çalışmalar son yıllarda “ AŞKIN KİMYASI ” olduğunu keşfetmiş. Artık kadın ve erkek arasında yaşanan pek çok şeyin, özellikle de ihanetin, birtakım kimyasal olaylar nedeniyle meydana geldiği laboratuar delilleriyle ispat edilmiş!

Vakti geldiğinde artık bilinçaltımızda tamamen modellenmiş olan tipe en yakın olan ile karşılaştığımızda dünya duruverir birden. Kalbimiz normalden hızlı atmaya, sesimiz titremeye, ağzımız kurumaya, her yerimiz titremeye başlar ve bulutlarla beraber gökyüzünde dolaşmaya çıkarız. Aklımız başımızda değildir artık ve bizi neredeyse çıldırtan duygular yaşarız.

Bu tür duygular bir takım uyuşturucular alındığında da yaşanır ve yapay olarak dışarıdan verilen bu maddelerin yaşattığı bu duruma “upper” denir. Beyin, upper denilen bu hali yaşatacak neurotransmitter maddelerden otuz tanesini kendi başına da üretecek durumdadır. Dopamin ve neuropinefrin bunlardan ikisidir ve o en mükemmelimizle karşılaştığımızda, beynin salgıladığı bu neurotransmitterler artık Aşk olarak damarlarımızda dolaşmaya başlamıştır.

Bazı aşklar öylesine yoğun yaşanır ki, aşıklar için zaman-mekan kavramları yok olup, var olmanın ötesine geçilir neredeyse. Güneşin batışı, bir şarkının söyledikleri, sevgilinin dokunuşu, gözlerinin bize bakışı, dudağının sıcaklığı; kendiliğimizi bize unutturur ve “O “ oluruz birden bire. Aslında beyin seratonin salgılamaya başlamıştır ve bu salgı bizi pembe dünyaya uçurmuştur damarlarımızda dolaşırken. Cazibenin yarattığı bu ilk durum heyecan, gerginlik, anksiyete ve depresyon benzeri belirtiler verir vücudumuzda. Yemek yiyemez, uyuyamaz, onu görmeden duramayan saplantılı bir hale geliriz.
Ne var ki beyin bu salgıyı sürekli ve ömür boyu salgılayamaz.Bu aşk evliliğe ya da sürekli beraberliğe dönüşüp, cazibe temelinden çıkıp dostluk ve bağlılık temeline oturduysa, artık beyin endorfin salgılamaya başlamıştır.

Bu salgının verdiği duygu daha sakin, rahatlatıcıdır ve panik, anksiyete, depresyon durumundan çıkmıştır artık aşk.
Aşk çeşitli evrelerle yaşanır ve cazibe, ilişki, bağlılık aşkın ilk evreleridir.
Kadın ve erkeğin aşkının hikâyesi tabii ki bu şekliyle sona ermez genellikle. Özellikle de sonraki yıllarda o mutlu sonların devamı başka türlü bir kimyaya dönüşür.....

İHANETİN KİMYASI…
Çiftleşme gerçekleşip yeni canlı doğunca, bilim her şey buraya kadar deyip araştırmayı bırakmamış; aşk ve ihanetle ilgili bakın nasıl bir araştırma sonucuna da ulaşmış!
Bazı hayvanların ve tabiî insanın neden çok eşliliğe yöneldiği sorusunun cevabı bir tarla faresinde bulunmuş. Garip gelecek ama evet, bir tarla faresi ihanete ışık olmuş.

Kahramanımız olan fare, geniş çayırlık alanda yaşayan sadakatiyle ünlü bir tür ve ergenliğe ulaştığı ilk zamanlarda çiftleştiği eşinden asla vazgeçmiyor, ömrünün sonuna kadar asla başka bir fare ile çiftleşmiyor. Yapılan deneylerde eşi öldükten sonra bile diğer başka bir farenin bütün cilve ve oyunlarına başını çevirip bakmıyor. Bunu sağlayan şey ise iki hormon sadece, birisi oxcytocin, diğeri vasopressin… Oxcytocin’in sosyal davranışları, vasopressin’in hafızayı etkilediği biliniyor.

İlk çiftleşmeleri sırasında bu farelerin beynindeki oxcytocin ve vasopressin hormonu üretimi rekor seviyeye ulaşıyor ve yapay olarak bu hormonların seviyesi düşürüldüğünde davranışları da değişip ihanetler başlıyor. Sadakati olmayan diğer fare türlerine yine yapay olarak verildiğinde ise en çapkın fareler bile eşlerine son derece sadık hale geliyor.

Bu deneyin sonuçları, insanın sadakatini sağlamak için değil otistik çocukların aileleriyle sağlıklı ilişki kurmasını sağlamak için kullanılacakmış sadece. İnsan üzerinde zorla sadakat yaratmak, evrensel kişilik haklarının ihlali sayılır çünkü…
Aşk sadece kimya ile açıklanabilir mi?

Kimyasal olaylar vücudumuzda bu kadar etken olmasına rağmen aşkı ve ihaneti anlatmak için tek başına yeterli değil. Hormonların dışında yüzlerce faktör, nasıl aşık olacağımıza ve aşkı nasıl yaşayacağımıza, hangi tercihlerle hayatımızı cennet ya da cehennem haline getireceğimize birlikte karar veriyor aslında.
Hayatın tamamı sadece basit birkaç hormonla belirlenseydi bu kadar karmaşa ve mutsuzluk olur muydu ikili ilişkilerde ve ilişkilerden topluma yansıyan tüm acılarda?

Aşk ve ihanet kimyasaldır, aldatmak doğanın gereğidir savının arkasına saklanmaya çalışanlar bir de korteks denilen ve beyni çevreleyen bu yapının niye var olduğunu kendilerine bir sorsunlar.

Yaratılış temelimizin üzerine binlerce yılın kültürünü, sosyopsikolojiyi, bireysel psikolojimizi, örfü ve kanunları oturtarak yıkılmaz tuğlalarla örülmüş ayrı iki tapınak haline gelmişiz kadın ve erkek olarak. Bir tapınaktan diğerine yol yok ve herkes kendi mihrabının önünde ellerini açmış dua ediyor sadece ve sadece kendi öz mutluluğu için.
 

dreamy

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Eyl 2010
Mesajlar
272
Tepkime puanı
27
Aşk ve ihanet kimyasaldır, aldatmak doğanın gereğidir savının arkasına saklanmaya çalışanlar bir de korteks denilen ve beyni çevreleyen bu yapının niye var olduğunu kendilerine bir sorsunlar.
sadakat ve tek eşlilik daima savunduğum kavramlar .. güzel paylaşım ..
 
Üst