falcılıkla ilgili küçük bir paylaşım

extruder

Kayıtlı Üye
Katılım
24 Ağu 2010
Mesajlar
18
Tepkime puanı
2
Yaş
34
Paylaşımın iyisi kötüsü olmazmış. Okudugum bir yeri paylaşmak istedim.

FAL-FALCILIK

Gelecekte olacak şeyler hakkında bilgi sahibi olmak için başvurulan çeşitli yollar. Baht, uğur ve talihi anlamak için birtakım garip yollara başvurma, atılan boncuk ve baklaya, tesadüfen açılan bir kitabın bir satırına, koyunun kürek kemiğine kahve fincanına vb. şeylere bakıp bunlardan anlam çıkarma işi. Gelecekte olacak şeyleri anlamak maksadıyla yapılan eylemler hakkında kullanılan bir tabir. "Kamûs-u Osmanî'de: "Kısa fikirlilerin ümid ettikleri bir maddeyi çıkarmak maksadiyle; kitap açmak ve kitaba, baklaya bakmak gibi değişik yöntemlerle yapılan teşebbüsü ve bu teşebbüsün gösterdiği netice" olarak tarif edilmiştir.
Kur'an'da, "fal" kelimesi geçmemekle birlikte, Peygamber (s.a.s.)'in bazı hadislerinde, şekil olarak buna benzer fakat mana yönünden bizim anladığımız fal'dan daha değişik bir mana arzeden "fe'l" sözü geçmektedir. Şöyle ki; "adva (hastalığın Allah'ın takdiri olmaksızın bulaşması) yoktur, tıyara (bir şeyi uğursuz sayma) da yoktur. Ben hayırlı "fe'l"i (bir şeyi hayra yorma) severim" (Buhari, Tıb, 43; İbn Mâce, Tıb, 43), hadisinde geçen "fe'l" kelimesinin bildiğimiz falla aynı anlama gelmediği açıktır.
Ebû Hureyre'nin, Peygamberimiz (s.a.s.)'den naklettiği başka bir hadiste; ''Tıyara yoktur, daha hayırlı olan fe'l vardır." buyurdular. Ebu Hüreyre; "Fe'l nedir ey Allah'ın Resulu? diye sorunca 'Sizden birinizin işittiği salih sözdür' dedi" (Buhâri, Tıb, 44).
Hasta olan bir kimsenin; "ya sâlim" ! diye bağıran birinin sesini duyması veya yitiğini arayan birinin; "ya vâcid! " diye seslenen birinin sesini duyunca, "bununla tefe'ül ediyorum" deyip, hastalıktan kurtulmayı umması ve yitiğini bulacağını ümid etmesidir. Yani bu sesleri hayra yorarak, neticenin bu şekilde olmasını beklemesidir
(İbnu'l-Manzûr, "Lisanü'l-Arab " XI V.; İmam Ebi Bekir er-Râzı, "Muhtaru's-Si hah" Fe'l maddesi).
Cahiliye Arapları, bir sefere, bir savaşa, bir ticarete, bir nikâha yahut herhangi bir işe teşebbüs edecekleri zaman üç zar (veya ok) çekerler yahut kuş uçururlardı. Bu zarların (veya okların) birinde, "Rabbim emretti" yahut "yap" diye emir; diğerinde, "Rabbim nehyetti" yahut, "yapma" diye nehy kelimeleri yazılı olurdu, biri de boş bulunurdu. Birisi torbaya elini sokar, zarlardan birini çeker, emir çıkarsa yaparlar, nehy çıkarsa yapmazlar, boş çıkarsa bir daha çekerlerdi. Kur'an bunu şu ayetle yasaklamıştır: ''Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytan işi birer pisliktir,. bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz" (el-Mâide, 5/90).
Câhiliyede, bir de kuş uçurma âdeti vardı ki, bir yere gidecekleri zaman bir kuş uçururlar, sağa giderse teyemmüm (uğurlu sayma), sola giderse teşe'üm ederler (uğursuzluk sayarlar)dı. Peygamberimizin, "tıyara yoktur" hadisi ile bunun da yasaklandığını biliyoruz.
Bugün yaygın olan fal çeşitlerinden biri de, modern câhiliyenin itibar ettiği yıldız falıdır. Gökteki burçlardan istidlâl ile yapılan bu falcılığın aslı Sâbiîlere dayanır. Sâbiîler, İdris (a.s)'ın, mucizesi iddiasıyla sema'yı oniki burca taksim etmişler ve eflâktan yalnız tapındıkları ve heykellerini diktikleri "sebaî" gezeğenlerin durumlarına göre, yeryüzünde meydana gelecek of ayları bildireceği iddiasıyla yıldızlarla ilgili birtakım hükümler yazmışlardı. Onların bu inançları günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır (Elmalılı M.H.Yazır, "Hak Dini Kur'ân Dili", VII. 5208).
Dinimizin kesinlikle yasakladığı falcılık, bir çeşit gaybdan haber vermedir. Halbuki, Kur'an-ı Kerîm; gaybı, Allah'tan başka hiçbir kimsenin bilemiyeceğini, peygamberlerle melekler dahi, kendilerine vahyedilmedikçe gaybdan haber veremeyeceklerini açıkça bildirmektedir:
"De ki: 'Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah'tan başka bilen yoktur" (en-Neml, 27/65) ve "De ki: Size 'Allah'ın hazineleri elimdedir demiyorum, gaybı da bilmiyorum...." (el-En'âm, 6/50), "Eğer gaybı bilseydim, daha fazla hayır yapardım...." (el-A 'râf, 7/188) âyetleri buna yeterli delildir.
Kendilerine "arrâf" yahut "kâhin" denilen falcıları ve bu falcılara gidip fal açtıran, onlara inanan veya destekleyenleri Peygamber (s.a.s.) ağır bir dille kınamış hatta kâfirlikle nitelemiştir. "Her kim bir arrafa gidip de ona bir şey sorarsa, kırk gecelik namazı kabul olmaz" (Müslim, Selâm, 125) buyurmuştur. Ebû Dâvûd'da geçen bir hadis ise şöyledir: "Kim bir kâhine gider, dediklerini doğrularsa; şüphesiz ki Muhammed'e indirilmiş olanı inkâr etmiş olur" (Ebû Dâvûd, Tıb, hadis no: 3904).


Kaynak: Halid ERBOĞA (İnternet)
 

cigdemeda

Kayıtlı Üye
Katılım
19 Eyl 2010
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Ben de fala bakan biriyim, fala bakmadığımda rahatsız oluyorum nedense, ben kişinin yüzüne bakarak fala bakıyorum yada imza okuyorum, bu benim falım bu işi maddi anlamda da yapıyorum ama bu duygularım neden geldiğini bilmiyorum, bazen fala bakarken kekelemeye başlıyorum niçin olduğuna anlam veremiyorum, sanki içimde biri daha var o söylüyor ben dile getiriyor gibiyim.
 

mally

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ocak 2010
Mesajlar
720
Tepkime puanı
225
Bugün yaygın olan fal çeşitlerinden biri de, modern câhiliyenin itibar ettiği yıldız falıdır. Gökteki burçlardan istidlâl ile yapılan bu falcılığın aslı Sâbiîlere dayanır. Sâbiîler, İdris (a.s)'ın, mucizesi iddiasıyla sema'yı oniki burca taksim etmişler ve eflâktan yalnız tapındıkları ve heykellerini diktikleri "sebaî" gezeğenlerin durumlarına göre, yeryüzünde meydana gelecek of ayları bildireceği iddiasıyla yıldızlarla ilgili birtakım hükümler yazmışlardı. Onların bu inançları günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır (Elmalılı M.H.Yazır, "Hak Dini Kur'ân Dili", VII. 5208).

Konunun şu bölümünde fikir ayrılığındayım.

Allah (c.c.) evrendeki hiç bir şeyi boşuna yaratmamıştır ve gezegenlerin de insan beyin ve karakterine etki ettiğini bir çok İslam alimi dahil çoğu gök bilimci kabul etmiştir. Antik zamanlarda ve cahiliyedeki Güneş'e ve yıldızlara tapınmaların asıl sebebi o devrin insanların bu gerçeğin farkına varmış ve yıldızları ve planetleri ilahlaştırmasıdır. Kanımca Hz Muhammed (s.a.v.) in yasak ettiği "yıldız falı" kavramı bu gerçekle alakalıdır.

"Yıldızların konumuna bakılarak gaybdan haber almak" bu ilim bahşedilmişmidir kimselere bilemem ama yıldız ve gezegenlerin insan beyni ve karakterine çeşitli şekillerle etkisi mevcuttur. Doğum saati, yeri ve gününe ait veriler kullanılarak hesaplanan kişiye özel "Yıldız Haritası" yardımıyla gezegenlerin kişiye etkileri, kişinin gelecekte hangi meslek dallarına meyilli olacağı, olası alışkanlıkları ve kişiliğine ilişkin ipuçları, vs. öğrenilebilir.
 

Yeniçeri

Kayıtlı Üye
Katılım
14 Ara 2009
Mesajlar
71
Tepkime puanı
1
Konunun şu bölümünde fikir ayrılığındayım.

Allah (c.c.) evrendeki hiç bir şeyi boşuna yaratmamıştır ve gezegenlerin de insan beyin ve karakterine etki ettiğini bir çok İslam alimi dahil çoğu gök bilimci kabul etmiştir. Antik zamanlarda ve cahiliyedeki Güneş'e ve yıldızlara tapınmaların asıl sebebi o devrin insanların bu gerçeğin farkına varmış ve yıldızları ve planetleri ilahlaştırmasıdır. Kanımca Hz Muhammed (s.a.v.) in yasak ettiği "yıldız falı" kavramı bu gerçekle alakalıdır.

"Yıldızların konumuna bakılarak gaybdan haber almak" bu ilim bahşedilmişmidir kimselere bilemem ama yıldız ve gezegenlerin insan beyni ve karakterine çeşitli şekillerle etkisi mevcuttur. Doğum saati, yeri ve gününe ait veriler kullanılarak hesaplanan kişiye özel "Yıldız Haritası" yardımıyla gezegenlerin kişiye etkileri, kişinin gelecekte hangi meslek dallarına meyilli olacağı, olası alışkanlıkları ve kişiliğine ilişkin ipuçları, vs. öğrenilebilir.
Katılıyorum....
 
Üst