Çevre Sorunları Karşısında Dinler

Mermaid

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
258
Tepkime puanı
26
Dinler de, çevre ve çevrebilimsel denge konusunda sessiz kalmamaktadır. İnsanların etik sorumlulukları yalnız laik ahlak kurallarına değil, aynı zamanda semavi dinlerin öngörmüş olduğu davranış kurallarına bağlanabilmektedir. İnanç sistemlerinin toplumun belli kesimlerinde oynadığı role ve etkisine bağlı olarak, bu davranış kurallarının çevrenin korunmasında, dolaylı olarak önemli bir rol oynaması olasıdır.
Müslümanlığın kutsal kitabı olan Kur'an'da evrenle ilgili ayetlerin başlıca şu dört amaca yönelmiş olduğu görülür: 1) Doğal varlıklara, olaylara, insanlara, Allah'ın varlık ve birliğine, ölümden sonra dirilişe ilişkin kimi metafizik konuları açıklayabilmek, 2) Evrenin yapısı ve türlü doğal olayların meydana gelişine ilişkin olarak doğrudan doğruya bilgiler vermek, 3) Evrenin insanlar için yaratıldığını ve maddi gereksinmeleri için, evrenin insanların buyruğu altında olduğunu anlatmak ve 4) Doğanın korunması gerektiğini öğretmek.
Kur'an'da, bu konulara ilişkin olarak türlü ayetler yeralmış bulunuyor. Bunlardan kimilerine kısaca değinelim:
"Orada(yeryüzünde) sizin ve rızk veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik." (Hicr,20)
"Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızklardan yiyin; sonunda dönüş O'nadır." (Mülk,15)
"Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O'nun buyruğuna boyun eğmiştir. Bunlarda, akleden kimseler için dersler vardır." (Nahl,21)
"Yeryüzünde rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. Bunda öğüt alan kimseler için ibret vardır." (Nahl,13)
Allah'ın, insandan, doğal çevresini ve evreni korumasını, onların doğal ve çevrebilimsel dengelerinin bozulmasının önlenmesini istemekte olduğu; yoksa, bizzat insanın bundan zarar göreceğini belirttiği vurgulanmaktadır. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için Kur'an'da ya doğrudan bir buyruk yeralmakta, ya da çevreyi bozmaya yönelik ahlak dışı davranışların yasaklanması yeralmaktadır. Gerçekten, doğal denge düşüncesinin Kur'an'da açıkça yeraldığı dikkat çekiyor.
"O, göğü yükseltmiştir, dengeyi koymuştur. Artık dengeye tecavüz etmeyin. Dengeyi doğru tutun. Dengeyi bozmayın." (Rahman, 7-9)
Müslümanlıkta çevrenin korunmasına, doğal değerlere saygı gösterilmesine ilişkin kurallar, Kur'an'da yer almakla birlikte, davranışların ahlakiliği ile ilgili başka bir çok kuralın da, dolaylı olarak çevrenin korunması bakımından yararlar sağlayabileceği öne sürülmektedir.
Müslümanlığın çevre konularındaki yaklaşımını Kur'an'daki kurallarla sınırlı saymak doğru değildir. peygamber'in eylemli olarak yaptıkları ve sözleri de, bu alanda ahlaki kural niteliği taşımaktadır. Bunlar arasında, ormanların korunmasından, sit alanlarının belirlenmesine, bitkilerin ve hayvanların korunmasına kadar değişen pek çok konuda belli kuralların bulunduğu dikkati çekmektedir.
Hristiyanlığın da, evrene bakış açısının olumlu birtakım davranış kurallarına dayalı olduğu genellikle benimsenen bir görüştür. Buna karşılık Lynn White gibi kimi düşünürler, Musevilik ve Hristiyanlık etiğinin insanı doğasına yabancılaştırdığını, doğal değerleri ve süreçleri "metalaştırdığı", buna bu dinlerin doğa karşısında insanı ön plana çıkarmalarının ve her ne pahasına olursa olsun gelişme amacına öncelik vermelerinin yol açtığını öne sürmüşlerdir. White, bunları belirtmekle kalmamış, aynı zamanda, "Hristiyanlığın, yeryüzündeki dinler arasında en çok insanözekli(anthropocentrist) olduğunu ve doğayı sömürmenin Tanrı buyruğu olduğunu" da öne sürmüştür.
Buna karşılık, bütün dinlerin "kendilerine inanmış olanları, Tanrı'nın yaratmış olduğu çevre değerlerine saygılı olmaya özendirmekte oldukları" görüşü genellikle kabul görmektedir. Bu görüşü paylaşanlara göre, yalnız Hristiyanlık, Musevilik ya da Müslümanlık değil, Hindular, Budistler ve Amerikan Kızılderilileri gibi birçok dini oluşumlar, etik bir değer olarak çevreye saygıyı ön planda tutarlar. Hele de Müslümanlığın, bu konuda çok kesin olduğuna işaret eder ve onun şu kuralını örnek gösterirler: "Sahip bulunduğun herşeyi yalnız kullanmakla yetineceksin." Bununla, evrenin çeşitli öğeleri arasındaki denge kavramına ve insanlığın ortak kalıtı kavramına yollama yapmaktadırlar.
Yorumcular, İncil'de yeralan "Yeryüzüne hakim olmak" buyruğunun, tıpkı bir aile başkanının ailesine hakim olmasındaki gibi, ona "güvenlik, koruma ve yardım" sağlama sorumluluğunu da kapsadığını öne sürerler. Hem Ahd-i Atik'te, hem de Ahd-i Cedid'de, Tanrı'ya saygılı olmanın, onun yarattıklarına da saygılı olmayı zorunlu kıldığını gösteren anlatımlar yer almaktadır.
Hristiyanlığın, Katolik, Ortodoks ve Protestan kiliseleri de, son yıllarda çevrenin korunmasına özel bir önem verdiklerini gösteren eylemler içindedirler. Papa Jean Paul II, gelişme, çevre ve insan arasındaki ilişkilerden ve kaynakların sınırlı oluşundan sık sık söz etmiştir. 1983 yılında, Dünya Kiliseleri Ökümenik Konseyi Genel Kurulu'nun Vancouver'de, 1989'da ise Avrupa Hristiyan kiliseleri temsilcilerinin Basel'de yapmış oldukları toplantılarda, çevrenin korunması önemli bir gündem maddesiydi. Basel toplantısı sonucunda benimsenen bildiride şu tavsiyeler yer almıştır: 1) Her türlü savurganlığa karşı savaşım, 2) Katı atıkların giderilmesinin düzen altına alınması, 3) Hayvan ve bitki türleriyle doğal güzelliklerin korunması ve 4) Biyolojik türlerin azalmasından doğan sorunların çözümü.
1990 yılında Seul'de yapılan benzeri bir toplantıda da, gelişmekte olan ülkelerin artan borç yükünün dünya ekonomik düzeni karşısındaki durumu, askeri harcamaların artması ve yeryüzünün ısınmakta oluşunun doğurduğu sorunlar eşit ağırlıklarda tartışma gündemine getirilmiştir.

Çevrebilim / Ruşen Keleş - Can Hamamcı / 1993
 
Üst